Bu Dindar Kahraman İktidar;
MASON LOCALARINI NİYE KAPATMAZDI?
Ekrem İmamoğlu’nun usûlsüz Diploma iddialarıyla ilgili: “Mason olduğu bilinen bazı kişileri, Rotary Kulüp yöneticilerini ve üyelerini referans gösterdiği” iddiaları ortaya atılmıştı!
Hürriyet yazarı Nedim Şener, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçişiyle ilgili başlatılan soruşturmada, “İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün oluşturduğu inceleme komisyonu raporunda bir dizi usûlsüzlük tespit edildiğini” yazmıştı. Şener’in söz konusu komisyonun raporundan aktardığı yazısında “İmamoğlu’nun yatay geçişine onay verilen karar metninde bazı isimler silinip başkalarının yazıldığı” iddiaları yer almıştı. Öte yandan Şener, 1987 ile 1992 arasında yurtdışından yatay geçiş yapanların isimlerinin çıkarıldığını ve 100 kişinin usûlsüz yatay geçiş yaptığının saptandığını yazmıştı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, üniversite diplomasının geçersiz olduğu iddialarıyla ilgili ihbarlar ve YÖK tarafından hazırlanan raporlar üzerine, hakkında ‘resmi belgede sahtecilik’ suçlamasıyla başlatılan soruşturma yoğunlaşmıştı… 26 Şubat 2025’te ifade vermesi için savcılığa çağırılan Ekrem İmamoğlu, önce kamu görevi nedeniyle ifadeye gelemeyeceğini belirterek, mazeret dilekçesi sunmuştu. Ardından İmamoğlu, 5 Mart tarihinde ifade vermişti. İmamoğlu’nun avukatlarından söz konusu iddialarla ilgili yeni belgeler açıklanmıştı.
Nedim Şener, İstanbul Üniversitesi’nin oluşturduğu inceleme komisyonu raporuna yer verdiği yazısında özetle şunları aktarmıştı:
“30 Temmuz 1990’da İşletme Fakültesi 2, 3 ve 4’üncü sınıflar için Rektörlük onayıyla 60 kişilik kontenjan açıklanmışken, son başvuru tarihi olan 14.09.1990 tarihini beklemeden, 12.09.1990 Çarşamba günü Rektörlük kararı olmadan kontenjanı 80’e çıkarıp başvuran herkesin alınmış olması da usûlsüzlük olarak saptandı…” “Ekrem İmamoğlu’nun yatay geçişine onay verilen yönetim kurulu karar metninde bazı isimlerin tipeks ile silindiği, yerlerine başka isimlerin yazıldığı da anlaşıldı. 1990’da yapılan yatay geçişle ilgili usûlsüzlüklerin üzerinin örtülmesi konusunda mevcut İşletme Fakültesi Dekanlığı da şüphe altındaydı…”
“Savcılığın talebi üzerine benzer şekilde usûlsüz yatay geçiş yapanlar olup olmadığı ile ilgili de geniş kapsamlı inceleme başlatan İstanbul Üniversitesi yönetimi, 7 Mart 2025 günü Rektör Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar imzasıyla 17 fakülte dekanlığı ve 4 yüksekokul müdürlüğüne talimat göndererek, 10 Şubat 2025 tarihine kadar 1987 ile 1992 arasında yurtdışından yatay geçiş yapanlarla ilgili ‘adı-soyadı ve mezuniyet bilgilerinin yıllar itibarı ile listesi’ istendi. Dekanlık ve yüksekokul müdürlüklerinden gelen isim listesi ve dosyaları, Rektörlüğe gönderilen isim listeleri ve dosyaları, İnceleme Komisyonu tarafından incelemeye alındı. Şu ana kadar özellikle mason ve Rotaryenlerin, iş insanı, avukat, subay, siyasetçi, akademisyen çocuklarından oluşan 100 kişinin usûlsüz yatay geçiş yaptığı belirlendi. Bazı öğrencilerin; mason olduğu bilinen kişileri ve Rotary Kulüp yöneticilerini ve üyelerini referans gösterdiği de saptandı…”
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın İmamoğlu’nun usûlsüz yatay geçişiyle ilgili soruşturmasında; İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne gönderilen müzekkere kapsamında yürütülen inceleme son aşamaya dayanmıştı. Rektörlüğün kurduğu İnceleme Komisyonu, İmamoğlu’nun yatay geçişiyle ilgili tespit ettiği usûlsüzlükleri içeren raporu, YÖK (Yükseköğretim Kurulu), İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ve diplomayı geri almak yetkisine sahip İşletme Fakültesi Dekanlığına gereğini yapması için yollayacaktı.
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün kurduğu komisyonun, Ekrem İmamoğlu’nun Girne Amerikan Üniversitesi’nden usûlsüz yatay geçişi ile ilgili incelemesinde, dönemin İşletme Fakültesi yönetiminin de içinde yer aldığı bir dizi usûlsüzlük tespit ettiği anlaşılmıştı. Edindiğim bilgilere göre İÜ Rektörlüğü İnceleme Komisyonu’nun elde ettiği sonuçlar YÖK’ün ortaya çıkardığı usûlsüzlüklere dair tespitleri ile örtüşüyor. Rektörlük, yatay geçiş usûlsüzlüğünün boyutlarının çok daha büyük olduğunu da ortaya çıkarmıştı.
Raporun ilgili kurumlara yollanmasından sonra İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü konuyla ilgili bir Soruşturma Komisyonu oluşturarak, disiplin mekanizmasını çalıştıracaktı… İşletme Fakültesi yönetimi ile usûlsüz yatay geçişte rol almış memurlar hakkında hem disiplin soruşturması yapılacak, hem de savcılığa suç duyurusunda bulunulacaktı.
İlandaki usûlsüzlükler şunlardı:
İÜ Rektörlük İnceleme Komisyonu; tıpkı YÖK gibi İmamoğlu’nun Türkiye’de tanınmayan yani eşdeğerliliği olmayan Girne Amerikan Üniversitesi’nden İşletme Fakültesi İngilizce Bölümü’ne yatay geçişinin usûlsüz olduğunu saptamıştı.
Usûlsüzlüklerden birisi de yatay geçişe zemin hazırlayan ilanlarla alâkalıydı. 30 Temmuz 1990’da İşletme Fakültesi 2, 3 ve 4’üncü sınıflar için Rektörlük onayıyla 60 kişilik kontenjan açıklanmışken, son başvuru tarihi olan 14.09.1990 tarihini beklemeden, 12.09.1990 Çarşamba günü Rektörlük kararı olmadan kontenjanı 80’e çıkarıp başvuran herkesin alınmış olması da usûlsüzlük olarak kayıt altına alınmıştı.
İÜ Rektörlüğü’nün incelemesine göre kontenjan artırımı ve ilan sürecinde Rektörlük onayı almayan ve Resmi Gazete’de yayımlanmayan dönemin Dekanı Fuat Çelebioğlu bu usûlsüzlüklerde başı çekiyordu. Çelebioğlu’nun başında olduğu yatay geçişleri onaylayan 7 kişiden oluşan İşletme Fakültesi Yönetim Kurulu’nun 19.09.1990 tarihinde Türkçe İşletme bölümüne tüm yatay geçişleri üç kişinin imzasıyla onay vermiş olması da usûlsüzlük olarak tespit edilmiş durumdaydı.
Ekrem İmamoğlu’nun yatay geçişine onay verilen yönetim kurulu karar metninde bazı isimlerin tipeks ile silindiği, yerlerine başka isimlerin yazıldığı da anlaşılmıştı. 1990’da yapılan yatay geçişle ilgili usûlsüzlüklerin üzerinin örtülmesi konusunda mevcut İşletme Fakültesi Dekanlığı da şüphe altındaydı.
2020 yılında CİMER’e yapılan bir başvuruya, Ekrem İmamoğlu’nun yatay geçişinin usûle uygun olduğuna dair cevap yazan Dekan Prof. Dr. Kâmil Ahmet Köse’nin, 16 Ocak, 20, 22, 23 Şubat 2025 tarihlerinde Ankara, Diyarbakır, Bursa ve Adana’dan CİMER’e aynı konuda yapılan başvuruya da Ekrem İmamoğlu’nu aklayan cevaplar yazdığı ortaya çıkmıştı.
YÖK ve İÜ İnceleme Komisyonu tespitlerine rağmen İmamoğlu’nu aklayan ve rapor doğrultusunda diplomasını geri alma kararı almak zorunda olan Dekan Kâmil Ahmet Köse köşeye sıkışınca üniversite yönetimine istifa mektubu yollamıştı.
Üniversite Masonların Etkisi Altındaydı!
Dekanlık ve yüksekokul müdürlüklerinden gelen isim listesi ve dosyaları, Rektörlüğe gönderilen isim listeleri ve dosyaları, “İnceleme Komisyonu” tarafından mercek altına alınmıştı. Şu ana kadar özellikle mason ve Rotaryenlerin, iş insanı, avukat, subay, siyasetçi, akademisyen çocuklarından oluşan 100 kişinin usûlsüz yatay geçiş yaptığı saptanmıştı. Bazı öğrencilerin mason olduğu bilinen kişileri ve Rotary Kulüp yöneticilerini ve üyelerini referans gösterdiği de ortaya çıkmıştı. Usûlsüz yatay geçiş yaptığı belirlenen 100’den fazla kişiden bazıları şu anda büyük holdinglerde yönetici, üniversitede öğretim üyesi, medya çalışanı, yazar ve başka meslek dallarında görev yapıyorlardı. İşte bunlardan birisi de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu olmaktaydı.
Yeniçağ Gazetesinin: “Süleyman Demirel’in Masonluk Olayı” Hatırlatması!
“Nedim Şener’in masonluk iddiası ise akıllara 1964 yılında Adalet Partisi’nin Genel Başkanlığına adaylığını koyan Süleyman Demirel ile diğer aday Sadettin Bilgiç arasındaki yarıştaki masonluk iddialarını hatırlatmıştı. Bilgiç taraftarlarının Demirel’in masonluğuyla ilgili olarak dağıttıkları bir belge, siyasi çevrelerde konuşulmaya başlanmıştı. Demirel’e ait olduğu öne sürülen belgelere ilişkin, ‘Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’ adını taşıyan ve Türkiye’nin en yüksek mason otoritesi olan Ankara’daki ‘Büyük Loca’nın ikinci adamı Necdet Egeran’dan ‘mason olmadığı’ yolunda bir belge yayımlanmıştı. Sadettin Bilgiç taraftarlarının iddialarına bu belgeyle karşılık veren Demirel, seçimleri kazanarak Başbakan olmuşlardı.”[1] diyen Yeniçağ gazetesi acaba ne demeye çalışmıştı?
“Yani sizin Ekrem İmamoğlu’nu Masonlarla ilişkilendirme şantajınız, aslında onun avantajıdır. Çünkü Masonlar tuttuğunu koparır!” mesajı mıydı?
Yeniçağ’cıların bu MASON’luk aşkı, hayret ve hayranlık uyandırıcıydı!..
Şu Dindar ve Kahraman(!) Erdoğan iktidarı, Siyonizm’in karakolları olan MASON Localarını ve alt kuruluşlarını kapatmak için neden hiçbir adım atmamıştı?
Nedim Şener gibi yandaş takımı, “Masonların desteği ile diploma aldığı” iddiasıyla suçladıkları Ekrem İmamoğlu’ndan önce şu MASON Locaları hakkında bir soruşturma açmaları, onların ve Lions ve Rotary Kulüpleri gibi alt oluşumlarının tüm gizli işlerini ve kirli ilişkilerini ortaya çıkarmaları lazımdı… Ama nedense bu konuda 23 yıl boyunca hiçbir adım atmamışlardı, zaten atamazlardı. Bunu yapabilmeleri için “Kökü dışarıda bulunan fesatlık yuvaları” olduğu gerekçesiyle MASON Localarını resmen kapatan Mustafa Kemal Atatürk kadar, inançlı ve kararlı olmaları lazımdı. Bu nedenle iddia ediyoruz ki, Atatürk’ün kapattığı Mason Localarını ve alt kuruluşlarını, onun şaibeli vefatından sonra tekrar açtıran İsmet İnönü’nün CHP’siyle, Erdoğan’ın AKP’si, aslında aynı Mason Localarının ve Siyonist odakların kontrolü altındaydı.
Atatürk’ün Kapattığı Masonluk Tarikatı
Masonluk; bütün yeryüzüne her yönden hâkim olmak ve şeytani saltanatlarını oluşturmak isteyen Siyonist Yahudilerin; başka kavim ve dinlere mensup insanları, kendi amaçları doğrultusunda kullanmak üzere kurdukları gizli ve tehlikeli bir dinsizlik tarikatıdır…
Masonlar; Almanya’da Cermen ve Protestan, Britanya’da İngiliz ve Anglikan, Roma’da İtalyan ve Hristiyan, Türkiye’de Milliyetçi ve Müslüman görünen; ama gerçekte, Siyonizm’in sinsi emellerine hizmet etmek üzere, çok özel yöntemlerle seçilip görevlendirilen kimselerdir.
Rotary Kulüpleri bu şeytan şebekesinin ilköğretim mektepleri, Lions’lar liseleri, Masonluk ise üniversiteleri gibidir.
Masonluğun gizli olması, onun temel esaslarından biridir. Zira gizlilik terk edildiği an, masonluk da yok olmaya mahkûmdur. Çünkü bunlar, içinde doğdukları toplum ile ahenk içinde hareket etmek için teşkilatlanmış değildir. Ve zaten gizli olmaları, kirli ve tehlikeli olduklarının en açık göstergesidir.
Ve işte Atatürk, bütün bu hıyanet ve rezaletlerini çok iyi bildiği içindir ki, Mason Localarını kapatmış ve kapılarını kilitlemiştir. Ve şimdilerde, hem mason hem Atatürkçü geçinenler, münafıklığın ve sahtekârlığın en tipik örnekleridir.
Bu arada Masonların: “Kemalizm dönemi bitmiştir. 80 yıl öncesine takılıp kalmak gericiliktir. Artık AB ile hatta küreselleşme bağlamında tüm dünya ile bütünleşmek gerekir… Dini ve milli bağnazlıklardan kurtulmanın zamanı gelmiştir…” şeklindeki dışı jelatinli, içi zehirli propagandalarına dikkat edilmelidir!..
Geçmiş yıllarda, bir Harp Akademileri açılış töreninde sarf edilen: “Klasik önyargılardan ve sloganik saplantılardan uzaklaşma… Küresel güçlerle birlikte hareket yeteneğine kavuşma” anlamındaki sözlerin de Atatürk çizgisinden ve milli disiplinden kopmak heveslerinin dile getirilmesi endişe vericidir.
İsmet İnönü’nün Masonluğa Tekrar Meşruiyet Kazandırması
İsmet İnönü, Atatürk’ün Localarını kapattığı ve yanından kovup kapıya attığı masonlara, yeniden imkân ve imtiyaz tanımış ve masonluğun ilkokulu sayılan Rotary ve liseleri sayılan Lionsları, hükümet kararıyla açmıştır. 1 Nisan 1963 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6/1607 No’lu karar açıklamasıyla, İçişleri Bakanlığı’nın 30–3957–38530 sayılı yazıları üzerine, 3512 sayılı kanunun 10. maddesine göre, Bakanlar Kurulunca 1 Nisan 1963 tarihinde “LIONS INTERNATIONAL” kulübünün kurulması onaylanmıştır.
KARARI VERENLER
Başbakan: İsmet İnönü.
Başbakan Yardımcısı: Turhan Feyzioğlu (Mason).
İmar İskân Bakanı: Fahrettin Kerim Gökay (Mason).
Çalışma Bakanı: Bülent Ecevit (Dönme damadı).
Devlet Bakanı: Necmi Ökten (Mason).
Devlet Bakanı: Ali Şakir Ağanoğlu (Mason).
Dışişleri Bakanı: Feridun Cemal Erkin (Mason).
Maliye Bakanı: Ferit Melen (Mason).
Ticaret Bakanı: Muhlis Mete (Mason).
Türkiye’de Lions kulüplerinin kurulmasına o günlerde izin veren ve bugün hâlâ bunlara övgüler dizen devlet adamlarımıza ve aydınlarımıza 1963 senesi 1 Nisan’ında almış oldukları bu hazin kararı hatırlatmak lazımdır. Çünkü bu tavır, MASON’luğu ve yan kuruluşlarını kapatan Atatürk’ten alınan bir intikamdır. Lions’un kuruluşunun kabul tarihi “Nisan 1” şakası gibi geliyor ama nedense yüce devletlilerimiz, özellikle o günü seçerek, Türkiye’mizi şaka yerine şoka sokmuşlardır. Bir dönemler Karaoğlan edebiyatıyla “Akgünlere” doğru, “Sürünenler sömürenlerden hesap soracak!” diyen Bülent Ecevit’in de Çalışma Bakanı sıfatıyla imzası vardır bu kararda. Üstelik mason birader olmadıkları halde… Ancak bu tarihi imzada muhterem eşleri Rahşan Hanımefendi’nin kaçınılmaz etkinliğinin olması yadırganmamalıdır. O günlerde bu şer yuvasının kurulmasına onay veren Sn. Devlet adamları (daha doğrusu Yahudi kuklaları) Lions adı altındaki Siyonist ocakların büyümesine yardımcı olup, Türkiye’mizi büyük sıkıntılara sokacak olan bir masonizm diktatörlüğü kurmuşlardır.
Atatürk, “Kökü dışarıda fesat ocakları” olduğu için Mason Localarını kapatmıştı!
10 Ekim 1935 tarihli gazeteler, Türk Mason Cemiyeti’nin; “Türkiye Cumhuriyeti’ndeki terakkileri nazar-ı itibara alarak” faaliyetlerine ara verdiğini duyurmuşlardı! Kendisi de mason olan Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ise, “Masonların; hükümetin programındaki esasları inceleyince, kendi ideallerinin gerçekleşeceğini gördüklerini, bu yüzden kendi kendilerini feshettiklerini” açıklıyordu!.. Aslında, “Atatürk’ün kahrına uğradıkları” gerçeğini saklamaya çalışıyorlardı. Çünkü; işin içyüzü tamamen farklı bir durumdu!.. Bu olaydan kısa bir süre önce Atatürk; Mahmut Esat Bozkurt’u yanına çağırtıyor, ona masonlar hakkında bir kitap vererek okumasını ve meclis kürsüsünden, masonlara hücum eden bir konuşma yapmasını istiyordu.
Mahmut Esat Bey çok iyi bir hatipti, güzelce hazırlanıyor ve mecliste, şu tarihi açıklamayı yapıyordu:
– “Biz, atalarımızın mensup olduğu tarikatları bile kapattık. Halbuki masonluk da kökü dışarıda, bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Onu da kapatmamız gerekir.” diyordu ve ortalık buz kesiyordu!..
Zaman kötüydü… Dünya 1930’ların krizini henüz atlatmaya başlamışken, İtalya ve Almanya’da hırslı diktatörlükler oluşuyordu. Basiret gözü açık olan, tarihten ders almasını bilen ve General Douglas MacArthur’la yaptığı sohbette; “Yeni bir savaşın kaçınılmaz olduğunu ve Alman hücumunun nereden ve nasıl başlayacağını” dahi büyük bir isabetle söyleyen rahmetli Atatürk; böyle bir durumda yabancılara körü körüne bağlı bir cemiyetin, ülkede faaliyet göstermesinin tehlikelerini elbette ki seziyor ve masonluğun ne olduğunu çok iyi biliyordu!
– Nizip bozgununu fırsat bilen Mustafa Reşit haininin; ülke ekonomisini, 1838 Serbest Ticaret Anlaşması’yla nasıl ipotek altına soktuğunu,
– Paris Anlaşması’yla, Avrupalı sayılmanın bedeli olarak ilan edilen 1856 Islahat Fermanı’nın; nasıl gayrimüslim hegemonyası oluşturduğunu,
– Katil Hüseyin Avni Paşa’nın; 1875’te İngiltere’ye gidip, talimat aldıktan sonra Kayserili Ahmet ve Mithat Paşaların desteği ile Sultan Abdülaziz’i nasıl şehit ettirip boğdurttuğunu,
– Rum Scalieri namussuzunun; Türk ekmeği yiyip, sonra Bizans devleti kurmak için nasıl koşturduğunu… Evet hepsini biliyordu!.. Hem de çok iyi biliyordu ve Atatürk masonları iyi tanıyordu!
Ayrıca Atatürk; kendisi hariç bütün arkadaşları mason ve birçoğu Sabataist dönme olduğu için; Selanik’teki Yahudi evlerinde ülke aleyhine süren ihtilal toplantılarını, İttihatçıların; yabancı oyununa gelip, ülkeyi nasıl 1. Cihan Savaşı’na soktuklarını, Mustafa Suphi olayını, Çerkez Ethem’in isyanını, İzmir Suikastını ve Hilafetin kaldırılması konusunda da İngilizlerin ve özellikle Hahambaşı Haim Nahum Siyonist’inin ısrarını, bizzat yaşayarak biliyorlardı.
İş bununla da bitmemişti… Atatürk’ün nasıl “çetin ceviz biri” olduğunu sezen Batılı ülkeler ve masonik işbirlikçiler kendisine de çengel atmışlardı. 1908’de gerçekleştiremediklerini, 1925 yılında sağlamaya çalışmışlardı. İngiltere’deki İskoç büyük locası; Atatürk’e zahmetsiz yoldan 33. Derece masonluk ve “rit hâkimliği” unvanı verilmesini kararlaştırmış, bu karar Türkiye Masonları Yüksek Şurası’na ulaştırılmıştı!.. Şura’nın bu dileği de Dr. Fikret ve Mehmet Cemil Uybadın Beyler tarafından Atatürk’e hatırlatılmıştı. Atatürk’ün kısa ve kesin yanıtı, bu masonları şaşkınlığa uğratmıştı: “Böyle bir teklifi duymamış sayayım!.. Bu Millet bana Gazilik unvanı vermiş ve Cumhurbaşkanı yapmışken, tutup kökü dışarıdaki Yahudi derneklerine uşaklık mı yapayım?!..”
Atatürk’ün İsmet’i ile Erbakan’ın Tayyip’i Aynı Konumdaydı!
Bugün şahitleriyle ve tarihi belgeleriyle ortaya çıkan gerçeklere göre; İsmet İnönü, birtakım başarılarını Atatürk’ün himayesinde kazanmış, hatta bazı başarısızlıklarını da yine Atatürk’ün sayesinde kapatmıştır. Kendi kontrolünden çıktığında İsmet Paşa’nın hangi odakların güdümüne gireceğini çok iyi sezen Atatürk, vefatından önce ve hastalığının arttığı süreçte, İsmet İnönü’yü, her türlü yetkilerden soyutlayarak hükümetten ve yakın çevresinden uzaklaştırmıştır. Ancak ne var ki, Atatürk’ün şüpheli ve şaibeli ölümünden sonra o malum merkezler, İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanlığına taşımış, Atatürk’ün bütün kadrolarını saf dışı bırakmış, Atatürk’e yönelik İzmir suikastına karışıp yurtdışına kaçan insanları geri çağırıp önemli makamlara atamışlardır. Kontrol altına aldıkları İsmet İnönü eliyle, Atatürk’ün fotoğraflarını resmi dairelerden indirmek, paralardaki resimlerini sildirmek ve hatta Atatürk’ün vasiyetine rağmen, Çankaya’da mütevazı bir mezarı çok görüp, Etnografya Müzesi mahzenlerinde yıllarca bekletmek şeklindeki gizli ve derin intikam girişimleri yanında, Atatürk’ün devrimlerini ve hedeflerini saptırma ve yozlaştırma faaliyetleri başlatılmış ve daha da beteri, Milli ve manevi değerlerimize yönelik her türlü talan ve tahribatlarını o bahane ile gerçekleştirmek üzere Atatürk’ü tabulaştırmaya ve resmen putlaştırmaya çalışmışlardır. İsmet İnönü’ye “2. Adam… Milli Şef …” gibi sıfatları takıp, kendi hıyanet ve mel’anetlerini onun üzerinden kolaylaştıran ve meşrulaştıranlar da bunlardır. Yani küresel Siyonizm’in Türkiye temsilcisi olan Sabataist kadrolar ve Masonik odaklardır.
Erbakan Hoca’nın İsmet İnönü’sü ise, Recep T. Erdoğan’dır!
Aynı odaklar ve aynı maksatlarla, Erbakan Hoca’ya karşı da; Recep T. Erdoğan’ı hazırlamış, ayarlamış, Milli Görüş’ten koparıp ayırmış ve iktidara taşımışlardır. Sn. Recep T. Erdoğan’ın keşfedilip reklâmının yapılması, ayartılıp uyarlanması ve Erbakan’a karşı kışkırtılıp kullanılması, Erbakan’dan intikamın ilk aşamasıydı. Daha doğrusu bu çabaları, Erdoğan’ı hazırlamanın ilk “aşı”larıydı… Daha önce İzmir adayımız Turgut Özal’lar ve eski Sanayi Bakanımız Abdülkerim Doğru’lar da böyle ayartılmış, 12 Eylül’den sonraki süreçte, Abdülkerim Doğru MHP’nin yerine kurulan MÇP’nin başına oturtulmuş, Turgut Özal’a ise Anavatan Partisi kurdurulmuş, ardından iktidara taşınmıştı. Yani Erbakan’a hıyanet, bunlara Bakanlık, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yollarını açmaktaydı. Gerçi kader-i İlahi’nin cilvesiyle, bu girişimlerden bile Erbakan’ın Hak Davası dolaylı da olsa kârlı çıkmış; istismar edilen İslami değerlerin ve Milli Görüş düşüncesinin bu partiler ve taraftar kesimler arasında yaygınlaşmasına yol açmıştı. Toplumun sağ-sol gibi farklı katmanlarında Erbakan’a duyulan ama açığa vurulamayan ve oy olarak sandığa yansıtılamayan itimat ve itibarı istismara kalkışanların bu davranışları bile Aziz Milletimizin ve bizi millet yapan değerlerimizin lehine sonuçlar doğurmaktaydı.
AKP’nin Bir Dış Proje Partisi olduğu bizzat kendi yandaş yazarlarının itirafıydı!..
a- Erbakan’ın tarihi projelerinden ve hedeflerinden kopup ayrılmak.
b- İsrail’in yayılma politikasına ve Siyonist amaçlarına kolaylık sağlamak.
c- “Ilımlı İslam” safsatasına sahip çıkıp Yüce Dinimizi yozlaştırmak gibi şeytani şartları kabul etmek karşılığı AKP’nin Milli Görüş’ten koparılıp iktidara taşındığını, başta Abdurrahman Dilipak olmak üzere, bizzat kendi yandaş yazar ve yorumcuları defalarca açıklamışlardı. İşte bütün bunlara dayanarak diyoruz ki; Atatürk’ün vefatı üzerine ve ona rağmen İsmet İnönü’yü iktidara taşıyan ve “Kemalizm” şarlatanlığı ile Atatürkçülüğü ve devrimleri yozlaştıranlarla; Erbakan’a rağmen, ama “Onun gizli planı ve devamı” görüntüsüyle Recep T. Erdoğan’ı öne çıkarıp iktidara hazırlayanlar da aynı odaklardı. Hatta Recep Bey’i parlatma ve topluma pazarlama sürecinin bir aşaması olan 4 aylık cezaevinden çıktıktan sonra, onu evinde ilk ağırlayan, sonra FETÖ’cülükten hapiste yatan Nazlı Ilıcak Hanım’dı. Nazlı Hanım, Ertuğrul Özkök’ün de katıldığı özel yemekte, Abdullah Gül, Ömer Çelik ve Recep T. Erdoğan’la özgürlüğe(!) kavuşmasını kutlamışlardı. Hatta bundan kısa bir zaman sonra, şimdi koyu muhalif yazar Ertuğrul Özkök’ün eski damadı Ercan Saatçi’nin evinde, aynı ekiple yine bir yemek masasında buluşmuşlar ve “gelecek planları” üzerinde konuşmuşlardı. Anlaşılan Ertuğrul Özkök, malum odakların direktiflerini “düşünce ve öneri” kılıfıyla sunmuşlardı. Modacı Ivana Sert’in hâlâ; “Erdoğan dünyanın en iyi lideri; Emine Hanımefendi ise en sevimli first leydisidir!” övgüleri aynı senaryonun bir devamı olmasındı!?
- https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yandas-yazar-seviyeyi-atladi-diploma-tartismasinda-mason-iddiasi-894865h.htm

Çünki kendilerini o makama kimlerin getirdiğini çok iyi biliyordu ve kendisine verilen görevi tam layıkıyla yapmaya çalışıyordu.
Yakın tarihimizde masonlara ve onlarında arkasındaki siyonist odaklara kazık atan birisi Aziz Erbakan Hocamız diğeride Mustafa Kemal Atatürk’tü birisi mason locarını kapattı ve sonunda zehirlenerek öldürüldü, Aziz Hocamızında beş partisini kapattılar siyaseten öldürüp üzerine beton dökmeye çalıştılar ve halada çalışıyorlardı.
Deruni derin devlet o kadar mükemmel iş yapıyorduki iti ite kırdırıyordu ve sadıklarda kahvelerini ellerine almış yudumluyorlardı.
Bu Millet bana Gazilik unvanı vermiş ve Cumhurbaşkanı yapmışken, tutup kökü dışarıdaki Yahudi derneklerine uşaklık mı yapayım?!..”
Şimdi ise madalya ve şövalyelik ünvanı almayı şeref sayanlar ülkemize hizmet etme perdesi arkasında asıl hizmeti kime kimlere yapmaya çalıştıkları ortada.
Nedim Şener gibi yandaş takımı, “Masonların desteği ile diploma aldığı” iddiasıyla suçladıkları Ekrem İmamoğlu’ndan önce şu MASON Locaları hakkında bir soruşturma açmaları, onların ve Lions ve Rotary Kulüpleri gibi alt oluşumlarının tüm gizli işlerini ve kirli ilişkilerini ortaya çıkarmaları lazımdı… Ama nedense bu konuda 23 yıl boyunca hiçbir adım atmamışlardı, zaten atamazlardı. Bunu yapabilmeleri için “Kökü dışarıda bulunan fesatlık yuvaları” olduğu gerekçesiyle MASON Localarını resmen kapatan Mustafa Kemal Atatürk kadar, inançlı ve kararlı olmaları lazımdı. Bu nedenle iddia ediyoruz ki, Atatürk’ün kapattığı Mason Localarını ve alt kuruluşlarını, onun şaibeli vefatından sonra tekrar açtıran İsmet İnönü’nün CHP’siyle, Erdoğan’ın AKP’si, aslında aynı Mason Localarının ve Siyonist odakların kontrolü altındaydı.
1995 Seçimlerinde Refah Partisi’nin 1. Parti olarak çıkması neticesinde Erbakan’sız iktidar arayışları sonuç vermemiş, kurulan Hükümet’te kısa sürede yıkılınca Erbakan Hocamız’ın Başbakanlığa giden yolu açılmıştı. Bu sefer şer cephesi iktidara gelmesini ve iktidarda başarısız olması için çalışarak halkın gözünden düşürmeye çalışmış ancak Refah-Yol Hükümeti; yani Erbakan Hocamız Denk Bütçe, Havuz Sistemi, D-8 gibi daha saymadığımız birçok efsane hizmetlere imzasını atmıştı. Ülkemiz her açıdan ileriye doğru gitmiş Halkın yüzü gülmeye başlamılştı. Üstelik bu hizmetler 11 Ay gibi kısa sürede hayata geçirilmiş olup tarihte başka bir örneğine rastlanmamaktadır. Erbakan Hocamız’ın tabiriyle bu icraatlar kurulacak olan Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya Projesi’nin sadece kokusuydu.
Bunlardan rahatsız olan Siyonist şebeke Ordu, Bürokrasi, Basın-Yayın, İş dünyası içlerindeki yerli işbirlikçileri eliyle ülkeyi karıştırarak anti demokratik yollarla Erbakan Hükümetini yıkmaya çalışsada başarılı olamamış ancak post-modern darbeden aylar sonra Hükümet ortağının gevşek davranması ve Cumhurbaşkan’ı Demirel’in yine anti demokratik yollarla güven oyu alamayan Hükümetin düşmesi neticesi Hükümet’i kurma görevini mesut Yılmaz’a vermesiyle Erbakan Hocamız İktidar’dan uzaklaştırılmış oluyordu. Sonraki süreçte ise Siyonist şebeke önceden ayatmış oldukları Rte ve yenilikçi ekibe Milli Görüş Partisinden ayrılarak yeni bir parti kurdurmuş, Halkımız’ın Erbakan Hocamız’a yapılan haksızlığa karşı koyacağı tepkiyi Erbakan’nı devamıymış gibi algılatıp Akp iş başına getirilmişti. Yine Erbakan Hocamız bir konuşmalarında ‘’ Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarında kapıdan kovduğumuz düşman Siyonizm, Akp eliyle bacadan girmiştir’’ diye ifade etmişlerdi.
İktidar geçen 23 yılda siyonistlerin talimatlarını tıkır tıkır yerine getirmiş ve Türkiye’yi İsrail’e vilayet yapmak için son aşamaları yani, yeni çözüm süreci için düğmeye basmıştı. Ancak başta berbat Ekonomik gidişat sebebiyle Akp 2024 yerel seçimlerinde 1. Parti olmaktan çıkmıştı. Rte ise yıpranmış Akp iktidarı dağılma aşamasına yaklaşmıştı. Ancak Siyonizm için işinin yürümesi esastı. Halkı bir süre daha oyalayıp Cennet Vatanımızı dağıtsın da iktidarda kim olursa olsundu…
28 Şubat Post-Modern darbesine karşın Halkımızın tepkisini Akp ye yönlendirenler şimdide Akp’nin yanlış politikalarına karşı verilecek tepkiyi E. İmamoğlun’nu mağdura yatırıp iş başına getirmeyi amaçlamaktaydı. Tüm bunlar yaşanırken asıl sorunlarımız ve gerçek çıkış yolları (Erbakan Projeleri) ivedi ve hızlı bir şekilde Saadet Partisi tarafından Milletimize anlatılması gerekirken ve de bu en büyük görev ve sorumluluk iken Sp yetkilileri Zeki Müren muhalefeti yaparak Milli Görüş tabanını israf etmekteydi.
Akp Mason localarını kapatamazdı. 1997’de Erbakan’ı iktidardan uzaklaştırın ve içlerinden ılımlılarını (siyonizmle işbirliğine yatgın olanlarını) iktidar’a taşıyın talimatı zaten Mason Localarından gelmişti.
İktidarı da muhalefeti de ne yazık ki onların güdümünde olduğundan dolayı Mason Localarını ve diğer uzantılarını da kapatamazlardı. Şimdi saadet partisini de aynı güdüme sokma çabları içine girdiler, lakin başaramayacaklardır.
Atatürk, bütün bu hıyanet ve rezaletlerini çok iyi bildiği içindir ki, Mason Localarını kapatmış ve kapılarını kilitlemiştir. Ve şimdilerde, hem mason hem Atatürkçü geçinenler, münafıklığın ve sahtekârlığın en tipik örnekleridir.
Ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için kirli emelleri olan tüm zararlı oluşumların kökü Adil Düzen medeniyeti ile kazınacaktır İnşallah. Aziz Erbakan Hocamızın en sadık takipçisi ve talebesi önderliğinde, Üstad Ahmet AKGÜL hocamız önderliğinde Deccal Netanyahu ve İsrail devrilecek, Siyonizm tüm kolları ile etkisiz hale getirilecek, ve Adil Düzene dayalı Yeni Bir Dünya Mutlaka kurulacaktır. Allah’ın İnayetiyle inşallah.
Aziz Erbakan Hocamız Türkiye ve İnsanlığın kurtuluşunun nasıl olacağını 1980 yılında şu ifadeler anlatmıştı;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki:
TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU;
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması,
Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması
Ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN, TRT Basın Toplantısı, MSP Genel Başkanı TRT’de Yazarlar Soruyor, Nisan 1980
Tespitleri aynen gerçekleşecektir inşallah.
SOKAKLAR DOLUP TAŞARKEN NİYE SIZLANIYORLAR.
Ekrem İmamoğlunun göz altına alınma sürecinde, sürpriz yumurta hediyesi gibi genel başkan olan Özgür Özel İngilizler neden sahip çıkmıyor diye mağdur rolü oynayarak sızlanıyordu. Yokmu başka bir devlet’de İngiltere diye soru geliyor insanın aklına. Evet çünkü tarihte bu yüz yılın medar-i iftiharı Milli Çözüm Dergisi Cathause ( Kedi evi) İngilizlerin yani Rothschild ların Siyonist kuruluşların karanlık dehlizlerinde dolaşıp, gün yüzünde fotoğraf çektirenleri boy boy yazmış anlatmıştı. Güzel ülkemin eski Cumhur başkanı Abdullah Gül ve niceleri gibi İmamoğluda bu Kedi evine uğramış ve fotoğraf vermişti. Şimdi bir soru daha geliyor aklıma, bu soru asla iddia değil ama soru buya geldi aklıma, benim ülkemin eski Cumhur başkanı Abdullah Gül gibi bayağı kurmay bir ingiliz yakını, hatta bayağı yakını zira İngiltere kraliçesinden üstün başarı ve sadakat madalyası alacak kadar yakın birileri kefil olmasın bu İmamoğluna. Zira ingilizler tanımadıkları birine itimat etmez önemde vermez. Markasını bile satmaz. Söyle örneklersek. Bir zamanların meşhur Türkücülerinden bir şahış ingilizlerin meşhur marka otomobilllerinden Rolls Royce otomobilini almak için firmayı arar son model bir Rolls Royce alacağımder, fakat karşıdan bir soru sorulur, siz veya birinci dereceden bir yakınınız bu arabadan kullandınızmı bu marka ile bir öykünün varmı? Bizim türkücü ne öyküsü der. Bu araba parayla satılmıyormu diye soru sorar, karşı taraf bizim arabamıza bizi tanımayanları parasına olsa satmayızda bindirmeyizde deyip konuşmayı sonlandırır. Demem o ki bu ingiliz siyonisti bu CHP’li imamoğlunu kimin vesilesi tanıdı ona kim kefil oldu, onlarda bu kefilin kefaletini kabul ettiler, bu Özgür Özel çiklet şişirmesi gibi patlamak üzere iken, ingilizler niye sahip çıkmıyor diye sızlanıyor. Bu politacalık çok çirkin ve pis bir mecrada devam ediyor. Yarınlarda zahiren Müslüman bir muhafazakar birinin, soyadı muhafazakar imamoğluna kefil olduğu yazılır anlatılırsa hiç şaşmayacağımız bir zamanda yaşıyoruz. Yazık zamanında İngiliz mandasımı, Amerikan mandasımı diye tartışılmıştır, şimdi ise bir çoğu hiç çaktırmadan mandasını seçmiş hizmetinide başlatmış bile. Cennet mekan Erbakan hocam siyasetle ilgilenmeyen Müslümanları, Müslüman olmayan siyasetçiler yönetir demişti yıllar önce.işte feraset öngörü, vizyon her nederseniz deyin işte o iki cümlede özetlenmiştir. Halimiz bu olmuş bizi ingiliz siyonist siyasetçilermi, yoksa ABD’li siyasetçilermi yönetiyor, onu artık yönetilenler biliyor.
İstikametimiz Adil düzen , hedefimiz bütün insanlığın huzur ve mutluluğu.
“Akp yi kendi planlarını yürütmek (BOP, Büyük İsrail, Arz-ı Mev-ud) için Siyonizm(israil) kurdurdu”
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN
Dolayısıyla yahudi hizmetkârı olan Dindar Kahraman! ( Din istismarcısı) Akp ; değil mason locarını kapatmak, bunu ağzına bile alamaz.
“KESER DÖNER, SAP DÖNER!..”
Kökü dışarıda olan Mason Localarını dindar iktidar kapatamazdı. Ya kararname söz konusu olacak, ya yargı kararı olacak. Yargı kararları sonuçta partilerin kurucularını da ilgilendirecek. Zaten dış mihrakların direk etkisi olan 28 Şubat’ın yerli işbirlikçileri olan o günün AKP kurmayları Mason localarından kripto mesaj alarak harekete geçemiş Abdullah Gül gibi yerli işbirlikçileri bu sebepten sorgulanacak ve dindar iktidarın masonik yüzü su yüzüne çıkacak, dolaysıyla kendi ayaklarına bağ olacaktı! Değil kapanması tartışılması bile zor bir durumdu. İstismarı elbette yapılacaktı. “Van minit” vakıası gibi… 2003 yılı Davos’da George Soros ve ekibiyle Erdoğan’ın Bilderberg’ci Egemen Bağış ve hala parti sözcü olan Ömer Çelik’le görüşmeleri birlikte fotoğragları kimlere izah edilecekti?!..Fakat diploma konusu her ne hikmetse CHP’yi bağladı da iktidarın yıllarca konuşulan milletvekillerinin Türki cumhuriyetlerinden aldıkları diplomalar konuşulmazdı. Diploması şaibeli olan diplomasızlar!.. Konuşulmazdı!.. İnşallah hikaye “keser döner, sap döner!” meselesine kapı açardı da masonların bugüne kadar yaptığı usulsüz diploma ve bunlarla yapılan devlet içindeki stratejik masonik yapılanmayı açığa çıkararak hukuken bir sürecin başlamasına da vesile olurdu.
Bugün, İsrail devletinin, iç ve dış politikasını yönlendiren ana unsur Siyonist ideolojidir. Bu ideoloji,
Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak uğruna, bu topraklarda yaşayan tüm Yahudi-olmayan insanları şiddet ve terör yoluyla yurtlarından çıkarmayı hatta gerekirse katliama uğratmayı hedeflemiş, şoven ve işgalci bir düşünce sistemidir.
Dolayısıyla, üzerinde asıl durulması, çarpıklıklarının anlatılması ve kınanması gereken de bu ideolojidir.
Din dışı, ırkçı ve saldırgan bir ideoloji olan Siyonizm, kimi zaman sahte bir dindarlık kisvesine de bürünerek, ortaya atıldığı günden bu yana, Yahudi ve Hıristiyan dünyasından pek çok kişiyi etkisi altına almış gibidir. Özellikle İsrail devletinin kurucu kadrosunda yer alan bazı Siyonistler, bu ideolojiyi İsrail devletinin neredeyse resmi ideolojisi haline getirmişler ve Siyonizmin etkisinin nesiller boyunca devamını temin etmişlerdir.
Ancak bugün, gerek barış yanlısı İsrail vatandaşları, gerekse dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan Yahudilerin önemli bir kısmı Siyonizme karşı çıkmakta, Siyonist uygulamaları şiddetle eleştirmektedir. Bunun temelinde, Siyonizmin ilk dönemlerinde öne sürülen propagandaların aksine, şiddet yanlısı olduğunun, dünyanın huzur ve güvenliği açıkça tehdit boyutunun ve yalnızca Arapların değil Yahudileri de büyük sıkıntılara soktuğunun yaşanan tecrübelerle ispat edilmiş olması vardır. Tarih, Siyonist ideolojiden vazgeçilmediği müddetçe, Yahudilerin -dolayısıyla da komşularının ve bölgenin- barışa kavuşamayacağını göstermektedir.
Siyonizmin gerçek yüzünü görenler ve asıl amacını sezenler, tehlikenin boyutlarını ve acı sonuçlarını daha iyi tahmin etmektedir. Bilgi eksikliği ya da yanlış yönlendirmeler nedeniyle, Siyonizmin etkisine kapılanlar ise bilerek veya bilmeyerek çok tehlikeli bir oyunun parçası haline gelmektedir. Bu nedenle Ortadoğu’ya barış gelmesi için yapılması gereken işlerin başında, Siyonizmi tüm yönleri ile deşifre etmek, bu sapkın ideolojinin etkisi altına girenleri yanılgılarından kurtarmaya gayret göstermek ve bu yönde yoğun kültürel çalışmalar yapmak gelmektedir. Siyonist propagandaların etkisi altında kalanlara, büyük bir yanlışın içinde olduklarının gösterilmesi ve doğru yola davet edilmeleri, yeryüzünde barışın hakim olmasını isteyen herkesin sorumluluğu ve insanlık görevidir.
Bu yapıya son verecek sistem hazırdır Adil Düzen D8
Milli Çözüm’ün bu saptaması kayda değer bir saptama… NİYE KAPATMAZLARDI?! derken bir gerçeği daha deşifre ediyordu:
Evet bu siyasi iktidar ve muhalefetiyle taa dipten bu kirli cephenin kontrolü ve gayretiyle ayakta kalmaktalardı. Peki; siyasilerin dışındaki topluluklar olsun akademisyen grubu olsun hassaten gazeteciler yazarlar olsun vb. bu icraatları bu yanlışlıkları bu zulümleri bu kötülükleri kimlerin desteği ve pohpohlamasıyla olduğunu görmüyor muydu yoksa görmezden mi geliyordu?!!! Görüyorduysa neden Milli Çözüm misali, gündeme getiren çıkmazdı onca tarikat cemaat vakıf sivil toplum kuruluşları, akademisyenler proflar alimler vb. insan katmanları bu konuyu neden hiç aşikar etmezler ve bu konuda yöneticileri deşifre etmezlerdi?!! Yoksa Milli Çözüm harici tüm gruplar tüm etiket sahibi doç. dr. prof. öğretim üyesi sivil toplum kuruluşları, gazeteciler yazarlar çizerler takımı aynı siyasi iktidar ve muhalefettekiler gibi HEPSİ BU KİRLİ CEPHEDEN madden ve manen BESLENMEKTELER MİYDİ diye bir sual de aklımıza gelmekte?!!!
Âl-i İmrân Suresi 110. Ayet:
“Küntüm hayre ümmetin uhricet lin-nâs.”
Siz, insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Sizler, iyiliği yaymak ve kötülüğü engellemek için çalışan, bu uğurda bir Adil Düzen kurmaya gayret eden bir topluluksunuz. Ancak bu şekilde Allah’ın en sevgili, en sadık ve en seçkin kulları arasına katılabilirsiniz.
Tüm insanlığa adalet ve huzur getirecek bir düzen kurmak için çalışmak, Allah katında en makbul ibadetlerden biridir.
Bugün bu hizmeti sürdüren tek yapı Milli Çözüm hareketidir.
Çünkü ne yazık ki, Adil Düzen gibi evrensel bir hedefe yönelmiş başka bir hazırlık ya da gayret kalmamıştır.
Aynı zamanda cesaret ve ferasette hayran bırakan ve sinsi planları bozan bu “yazılar, açıklamalar” savaşmaktan, çarpışmaktan daha etkili/faydalı sonuçlar çıkardığı da bir vaka.
Evet “Allah’ın en sevgili, en sadık, en seçkin kulları arasına katılma” inancı olmasa, bu çalışmalar ortaya konamazdı!
Gece yarısı ve her şeyi yok edecek yangını ilk çıkış anında “yangın var” diye bir kişinin bile haykırması yangından kurtulmaya yetiyordu!
İnsanlığın kurtuluşu için çalışan kişiler sayıca az, belki sadece bir kişi olabilir. Zaten Cenab-ı Hak, kudretini daima az ve sadık kulları eliyle göstermiştir!..
Bu Dindar Kahraman İktidar; MASON LOCALARINI NİYE KAPATMAZDI? Çünkü; bu dindar kahraman iktidarı (!) iktidara taşıyanlar bu zihniyette o yüzden. Dünyadaki ülkelerin tüm siyasi iktidarlarını yöneticilerini bu zihniyet eliyle iktidara taşımaktalardı.
Siyonizm’in bu tür kuruluşları ve baş patronlarını ve kurdukları bozuk batıl, insanı ezmeye yönelik olan sistemlerini düzenlerini çökertmedikçe etkisiz ve çaresiz bırakmadıkça, alaşağı etmedikçe ne huzur ne mutluluk gelir.
Milli Çözüm’ün şu tespiti ne kadar muhteşem bir tespit: Atatürk’ün İsmet’i ile Erbakan’ın Tayyip’i Aynı Konumdaydı… Öyle değil mi?!!!
Cumhuriyet tarihimiz de şu ana kadar Milli – Efsane 2 tane Lider çıkagelmiştir ve tarihin altın sayfalarına ismini kazıtmışlardır… Atatürk ve Erbakan.
Sıkı durun; tarihte hiç yaşanmamış bir karanlık dönemi yaşıyoruz her açıdan. Ama karamsarlığa sakın düşmeyin, Cumhuriyet tarihinin üçüncü Milli – Efsane – Bilge ve Yiğit aynı zamanda KARNI- KAFAYI – KALBİ VE KİŞİLİĞİ DOYURACAK yani önce ahlak ve maneviyat sonra ağır sanayi ve kalkınmayı sağlayacak Lideri geliyor , Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN Hocamızın Nisan 1980 de o gelecek Lider ve zihniyetiyle ilgili şu sözleri bizlere ve tüm bekleyenlere – ışık tutacak. Nedir o söz, o söz şuydu:
” Bakınız kesinlikle ifade ediyorum ki; TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU, Milli Çözüm’ e inanmış bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanmış bir Hükümetin kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkün olacaktır ” Müjdeler olsun gözünüz gözümüz aydın olsun, artık Milli Mutabakat zamanıdır, Milli Çözümlere ihtiyaç vardır. Sahipsiz vatanın batması haktır, Milli Mutabakat kurtaracaktır İnşaallah.
KAPATAMAZLAR!
Sırtlarını dayadıkları merkezlere
Yürek ister, kapatmaya yeltenmeye
Çoğu irtibatlı, Mason locaları ile
Boşuna mı verdiler, hainlerle el ele..
İsimleri Türk Kürt, görüntüde Müslüman
Beslenirler her daim, masonluktan
Siyonizm iş yürütür, bu soysuzlardan
Artık kurtulma zamanı, bu kansızlardan..
İktidar olmak kolay, dışa bağımlı isen
Koltukta çok oturursun, piyon isen
“Akıllı” ilan edilirsin, el pençe durur isen
Hep uşaksındır, Haktan uzaklaşır isen..
Senin zamanın bitti, hazırlarlar Ekoyu
Şimdi sen düşün, ne olur diye sonunu
Kullanıp atarlar, bu onların meşhur oyunu
Gövdesini de kaybeder, kaptıran kolunu
Biz uyardık, lafımız anlayana
Dünya kaynıyor, çözülür bir kaç aya
Geliyor sadıklar, Adil Düzen kurmaya
Erbakan projeleri ile, mazlumları kurtarmaya..
Erbakan Hoca’nın İsmet İnönü’sü ise, Recep T. Erdoğan’dır!
Aynı odaklar ve aynı maksatlarla, Erbakan Hoca’ya karşı da; Recep T. Erdoğan’ı hazırlamış, ayarlamış, Milli Görüş’ten koparıp ayırmış ve iktidara taşımışlardır. Sn. Recep T. Erdoğan’ın keşfedilip reklâmının yapılması, ayartılıp uyarlanması ve Erbakan’a karşı kışkırtılıp kullanılması, Erbakan’dan intikamın ilk aşamasıydı. Daha doğrusu bu çabaları, Erdoğan’ı hazırlamanın ilk “aşı”larıydı… Daha önce İzmir adayımız Turgut Özal’lar ve eski Sanayi Bakanımız Abdülkerim Doğru’lar da böyle ayartılmış, 12 Eylül’den sonraki süreçte, Abdülkerim Doğru MHP’nin yerine kurulan MÇP’nin başına oturtulmuş, Turgut Özal’a ise Anavatan Partisi kurdurulmuş, ardından iktidara taşınmıştı. Yani Erbakan’a hıyanet, bunlara Bakanlık, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yollarını açmaktaydı. Gerçi kader-i İlahi’nin cilvesiyle, bu girişimlerden bile Erbakan’ın Hak Davası dolaylı da olsa kârlı çıkmış; istismar edilen İslami değerlerin ve Milli Görüş düşüncesinin bu partiler ve taraftar kesimler arasında yaygınlaşmasına yol açmıştı. Toplumun sağ-sol gibi farklı katmanlarında Erbakan’a duyulan ama açığa vurulamayan ve oy olarak sandığa yansıtılamayan itimat ve itibarı istismara kalkışanların bu davranışları bile Aziz Milletimizin ve bizi millet yapan değerlerimizin lehine sonuçlar doğurmaktaydı.
AKP’nin Bir Dış Proje Partisi olduğu bizzat kendi yandaş yazarlarının itirafıydı!..
a- Erbakan’ın tarihi projelerinden ve hedeflerinden kopup ayrılmak.
b- İsrail’in yayılma politikasına ve Siyonist amaçlarına kolaylık sağlamak.
c- “Ilımlı İslam” safsatasına sahip çıkıp Yüce Dinimizi yozlaştırmak gibi şeytani şartları kabul etmek karşılığı AKP’nin Milli Görüş’ten koparılıp iktidara taşındığını, başta Abdurrahman Dilipak olmak üzere, bizzat kendi yandaş yazar ve yorumcuları defalarca açıklamışlardı. İşte bütün bunlara dayanarak diyoruz ki; Atatürk’ün vefatı üzerine ve ona rağmen İsmet İnönü’yü iktidara taşıyan ve “Kemalizm” şarlatanlığı ile Atatürkçülüğü ve devrimleri yozlaştıranlarla; Erbakan’a rağmen, ama “Onun gizli planı ve devamı” görüntüsüyle Recep T. Erdoğan’ı öne çıkarıp iktidara hazırlayanlar da aynı odaklardı. Hatta Recep Bey’i parlatma ve topluma pazarlama sürecinin bir aşaması olan 4 aylık cezaevinden çıktıktan sonra, onu evinde ilk ağırlayan, sonra FETÖ’cülükten hapiste yatan Nazlı Ilıcak Hanım’dı. Nazlı Hanım, Ertuğrul Özkök’ün de katıldığı özel yemekte, Abdullah Gül, Ömer Çelik ve Recep T. Erdoğan’la özgürlüğe(!) kavuşmasını kutlamışlardı. Hatta bundan kısa bir zaman sonra, şimdi koyu muhalif yazar Ertuğrul Özkök’ün eski damadı Ercan Saatçi’nin evinde, aynı ekiple yine bir yemek masasında buluşmuşlar ve “gelecek planları” üzerinde konuşmuşlardı. Anlaşılan Ertuğrul Özkök, malum odakların direktiflerini “düşünce ve öneri” kılıfıyla sunmuşlardı. Modacı Ivana Sert’in hâlâ; “Erdoğan dünyanın en iyi lideri; Emine Hanımefendi ise en sevimli first leydisidir!” övgüleri aynı senaryonun bir devamı olmasındı!?
Milli Çözüm; Atatürk’ün Kapattığı Masonluk Tarikatını deşifre ediyordu!
Atatürk, “Kökü dışarıda fesat ocakları” olduğu için Mason Localarını kapatmıştır!
Masonluk; bütün yeryüzüne her yönden hâkim olmak ve şeytani saltanatlarını oluşturmak isteyen Siyonist Yahudilerin; başka kavim ve dinlere mensup insanları, kendi amaçları doğrultusunda kullanmak üzere kurdukları gizli ve tehlikeli bir dinsizlik tarikatıdır…
Ve işte Atatürk, bütün bu hıyanet ve rezaletlerini çok iyi bildiği içindir ki, Mason Localarını kapatmış ve kapılarını kilitlemiştir.
Ve şimdilerde, hem mason hem Atatürkçü geçinenler, münafıklığın ve sahtekârlığın en tipik örnekleridir.
Masonluğun gizli olması, onun temel esaslarından biridir.
Zira gizlilik terk edildiği an, masonluk da yok olmaya mahkûmdur. Çünkü bunlar, içinde doğdukları toplum ile ahenk içinde hareket etmek için teşkilatlanmış değildir.
Ve zaten gizli olmaları, kirli ve tehlikeli olduklarının en açık göstergesidir.
Masonlar; Almanya’da Cermen ve Protestan, Britanya’da İngiliz ve Anglikan, Roma’da İtalyan ve Hristiyan, Türkiye’de Milliyetçi ve Müslüman görünen; ama gerçekte, Siyonizm’in sinsi emellerine hizmet etmek üzere, çok özel yöntemlerle seçilip görevlendirilen kimselerdir.
Rotary Kulüpleri bu şeytan şebekesinin ilköğretim mektepleri, Lions’lar liseleri, Masonluk ise üniversiteleri gibidir.
Siyonizm işbirlikçileri, Siyonizm’in karakolları olan MASON Localarını ve alt kuruluşlarını kapatabilir miydi?
Nedim Şener gibi yandaş takımı, “Masonların desteği ile diploma aldığı” iddiasıyla suçladıkları Ekrem İmamoğlu’ndan önce şu MASON Locaları hakkında bir soruşturma açmaları, onların ve Lions ve Rotary Kulüpleri gibi alt oluşumlarının tüm gizli işlerini ve kirli ilişkilerini ortaya çıkarmaları lazımdı…
Bunu yapabilmeleri için “Kökü dışarıda bulunan fesatlık yuvaları” olduğu gerekçesiyle MASON Localarını resmen kapatan Mustafa Kemal Atatürk kadar, inançlı ve kararlı olmaları lazımdı.
Atatürk’ün kapattığı Mason Localarını ve alt kuruluşlarını, onun şaibeli vefatından sonra tekrar açtıran İsmet İnönü’nün CHP’siyle, Erdoğan’ın AKP’si, aslında aynı Mason Localarının ve Siyonist odakların kontrolü altındaydı.
“Atatürk’ün kapattığı Mason Localarını ve alt kuruluşlarını, onun şaibeli vefatından sonra tekrar açtıran İsmet İnönü’nün CHP’siyle, Erdoğan’ın AKP’si, aslında aynı Mason Localarının ve Siyonist odakların kontrolü altındaydı”
İddiasına son yaşanan olaylar ispat niteliğinde değil miydi?
“İmamoğlu Masonların desteği ile diploma aldı” iddialarıyla suçlayan yandaş Nedim Şener’lerin ve şimdi koyu muhalif yazar görünen Ertuğrul Özkök gibilerin profesyonelce sakladıkları şey “İsmet İnönü’nün CHP’siyle, Erdoğan’ın AKP’si, aslında aynı Mason Localarının ve Siyonist odakların kontrolü altındaydı” gerçeğiydi!..
İktidar muhalefet, yandaş muhalif… horoz dövüşü yaparken profesyonelce kamufle ettikleri merkezlerin hainliklerini itiraz edilemez nitelikte yazan ve her birisinin karşısında ısrarla/cesaretle duran tek bir merci kalmıştır.