DEMOKRASİ HÜKÜMDARI
VE
MAFYA İKTİDARI
AKP iktidarının, bakanlarının ve yüksek bürokratlarının, MAFYA oluşumlarıyla irtibatları sürekli gündem olmaktaydı. Gayrimeşru işlerde ve faili meçhul cinayetlerde kullanmak ve çok yüksek miktarda kirli paralar kazanmak karşılığı bu yapılanmalara kolaylık sağlamakla ilgili çeşitli iddialar dolaşmaktaydı. Kıbrıs’ta, devlet kurumlarının göz yumması dışında öyle sıradan katillerin gidip cinayet işleyerek Türkiye’ye dönmesi imkânsız sayılan bir suikastla öldürülen MAFYA babası Halil Falyalı’nın iktidarla, Bakanlarıyla ve bürokratlarıyla ilgili pek çok kanunsuzlukları ve yolsuzlukları bilip, belgelediği için, ortadan kaldırıldığı yazılıp konuşulmaktaydı. Mehmet Ağar’ın ve oğlu Elâzığ AKP Milletvekili Tolga Ağar’ın özel gemilerle yapılan ve tonlarca ağırlığa ulaşan uyuşturucu kaçakçılığına bulaştıkları… Binali Yıldırım’ın oğlunun milyarlarca dolarlık ne haltlar karıştırdığı… Süleyman Soylu’nun kimlere ve hangi yöntemlerle ne imkânlar sağladığı ve bütün bunların nasıl örtülüp saklandığı konusundaki ithamlar ayyuka çıkmıştı. Zaten Devlet Bahçeli, meşhur MAFYA babası olarak tanınan, hatta bu iddiayla mahkûm olup hapis yatan şahıslara “Sadık dava arkadaşım!..” diye sahip çıkmakta ve makamında saygıyla ağırlamaktaydı!?..
KKTC’den Türkiye’ye Uzanan Mafya Bağları ve İkinci Susurluk Vakası[1]
Türkiye’nin, ismini organize suç örgütü lideri Sedat Peker’den öğrendiği KKTC’nin kumarhane ve bahis kralı Halil Falyalı, 28 Temmuz 1996’da İstanbul’da öldürülen kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal’a benzer bir biçimde ortadan kaldırılmıştı. Falyalı’nın Topal’la benzerliği öldürülüş biçimi ile sınırlı sanılmasındı. Kumarhaneler, yasa dışı bahis, paramiliter güçler ve çetelerle olan ilişkiler, siyasetle kurduğu yakın bağlar ve kendilerini koruyacağına inandıkları sahip oldukları derin bilgiler, Topal ile Falyalı’nın diğer benzer yönlerini oluşturmaktaydı. Topal, İstanbul’un göbeğinde, aracının içinde, bazı siyasiler ve devlet görevlileri ile birlikte hareket ettikleri Susurluk skandalıyla ortaya çıkan Abdullah Çatlı önderliğindeki çete tarafından suikasta uğramıştı. Özel harekât polislerinin de içinde olduğu bu çete öyle pervasızdı ki, cinayeti Uzi marka silahlarla işlemekten sakınmamışlardı. Kullandıkları silah, neredeyse bir imza gibiydi; zira o tarihte bu silah sadece Özel Harekât Polislerinde bulunmaktaydı.
Öldürülen gazeteci Kutlu Adalı
Aynı Uzi marka silahlar, KKTC’de gazeteci Kutlu Adalı cinayetinde de kullanılmış, ama bu cinayet de nedense faili meçhul bırakılmıştı. Sedat Peker, Adalı için Susurluk hükümlüsü Korkut Eken’in o yıllarda kendisini aradığını ve bu konuda kardeşini görevlendirdiğini anlatana kadar faili aslında açıktı, ama Adalı’nın ölümüyle ilgili hiçbir işlem yapılmamıştı. Hâlâ da göstermelik soruşturmalar dışında inandırıcı adımlar atılmamıştı.
Falyalı kim olmaktaydı?
KKTC’de öldürülen Halil Falyalı, Susurluk’tan bu yana uzanan zincire eklenen son halkalardan biri konumundaydı. KKTC basınına göre, buradaki hâkimiyetinin de etkisiyle, hayırsever bir iş insanıydı!? Ancak Peker’in açıklamalarından sonra açığa çıkan kayıtlar, Falyalı’nın yıllarca bu maske altında rahatça hareket ettiğinin kanıtıydı. Falyalı, KKTC’de “yedi yıldızlı” olarak anılan Les Ambassadeurs Hotel & Casino‘nun sahibi olmaktaydı. Bunun yanında Fly Oil, Girne Marina, çeşitli bahis siteleri, restoranlar ve bilgi teknolojisi şirketleri de vardı. Avrupa’ya uzanan yasa dışı bahis sitelerini yöneten isim olarak da tanınmıştı. 20 yıl önce kumarhanede güvenlik görevlisi olarak çalıştığı söylenen Falyalı, hızlı bir biçimde o kadar zenginleşti ki, ismi 2004’te İngiltere’nin köklü kulüplerinden Fulham’ı satın alabilmek için pazarlık yaptığı haberleri ile gündeme taşınmıştı. Yapılan açıklamalarda Falyalı kardeşlerin kulübe 100 milyon sterlin önerdiği ancak sahiplerinin satmaya yanaşmadığı vurgulanmıştı.
Futbol, siyasetin ve mafyanın vazgeçemediği alanlardan biri sayılırdı!
Falyalı, belki Fulham’ı satın alamadı ama KKTC’de futbolla hep yakından alâkalıydı. Mağusa Türk Gücü kulübüne 2008-2012 yılları arasında başkanlık yapan Falyalı, 2017-2018’de de kulübün sponsorluğunu almıştı.
Falyalı’nın suç kaydı!
Falyalı’nın ismi Türkiye’nin gündemine aslında Peker’in videolarından önce, 2016’da taşınmıştı, ancak o zaman kamuoyu için tanınan bir isim sayılmazdı. 2016’da İstanbul merkezli düzenlenen yasa dışı bahis operasyonunda tüm izler Falyalı’nın Kıbrıs’tan İngiltere’ye uzanan yasa dışı bahis zincirinin en önemli halkası olduğunu ortaya koymaktaydı. O tarihteki belirlemelere göre, bahis çetesinin günlük kazancı 40 milyon dolardı. Yasa dışı bahis sitelerinin Türkiye’deki merkezlerine düzenlenen operasyonlarda 780 milyon dolar ele geçirildiği haberleri de basına yansımıştı. Yasa dışı bahis zincirinin Türkiye’ye verdiği zarar, yine o tarihteki haberlere göre yıllık 12 milyar dolara ulaşmıştı.
Veysel Şahin’in iddiaları
Kıbrıs’ta Falyalı gibi bahis baronu olduğu iddia edilen bir diğer isim Veysel Şahin, 2017’de, bir yıl önce gerçekleştirilen bahis soruşturması kapsamında İstanbul’da tutuklanmıştı. Gazeteci Timur Soykan, Şahin’le ilgili kaleme aldığı yazıda, “17 Temmuz 2017’de çok ilginç bir gelişme yaşandı. Veysel Şahin, ağaçtan düşerek yaralanan babasını İstanbul’da hastaneye götürmek için özel uçağıyla Sivas’a geldi. Gözaltına alınan Veysel Şahin tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konuldu. İddiaya göre; Veysel Şahin’in el konulan para ve mal varlığı 780 milyon dolardı. Veysel Şahin’in hakkındaki tutuklama kararlarına karşın neden Türkiye’ye geldiği ise kilit bir soru olarak karşımızda duruyordu” ifadelerini kullanmıştı.
Ahmet Şık, Timur Soykan, Ertuğrul Mavioğlu, Hakkı Özdal ve Bahadır Özgür tarafından kaleme alınan Duvar adlı kitapta ise Şahin ile ilgili şunlar anlatılmıştı:
“İddiaya göre; Veysel Şahin ve Halil Falyalı ‘birkaç milyon dolarlık’ rüşvetleri soruşturmalardan çıkartılmaları için göndermişti. Bu sayede Kıbrıs’tan SEGBİS yoluyla ifade veren Veysel Şahin’in hakkındaki yakalama kararı kaldırıldı. Yani bu karara güvenerek Türkiye’ye gelmiş ancak büyük bir hata yapmıştı.”
Kitaptaki iddiaya göre, Şahin tutuklanınca nüfuzlu isimler olaya el atmış, iki aylık süreçte 103 avukat 303 kez Veysel Şahin’i ziyarete koşmuşlardı. Duvar kitabında yayınlanan 12 Mart 2018 tarihli dilekçeye göre; Veysel Şahin, Kıbrıs’a 2016 yılında gelen ‘Çağatay’ isimli bir polis müdürünün kendisinden ve yanındaki otel sahibinden 500 bin lira rüşvet istediğini açıklamıştı.
“…Bu rüşvet ile İstanbul’da haklarında açılan bir soruşturmadan kurtarılacaklarının vaat edildiğini öne sürüyor. Bir hafta sonra hazırlanmış dosyanın WhatsApp’tan telefonuna gönderildiğini anlatıyor. Kıbrıs’taki başka otel sahiplerinden de aynı şekilde para istendiğini iddia ediyor. Veysel Şahin, dilekçesinde hapishanedeki yoğun avukat trafiğinin nedeninin de rüşvet talepleri olduğunu öne sürdü ve şu iddialarda bulundu: ‘Kaçakçılık ve Organize Şube Müdürü Gaffar isimli görevli beni bu dosyaya dâhil etmiş. Benden doğrudan bir para istemedi. Ben içerideyken buraya gelen avukatlar vasıtasıyla 500 bin dolar, 1 milyon dolar gibi rakamlar telaffuz edilerek benden hem tahliye hem de başka dosyalarımın kapatılmasına yönelik para talep edildi.’”
Veysel Şahin’in dilekçesinden sonra şaibeli gelişmeler yaşanmış, Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 13 Nisan 2018’de Veysel Şahin ve üç adamı için tahliye kararı almıştı. Savcılık itiraz edince aynı mahkeme 4 saat sonra tam tersi yönde, tekrar yakalama kararı çıkarmıştı. Bu sırada 3 sanık Metris Cezaevi’nden bırakılmış ve kayıplara karışmıştı. Veysel Şahin tahliye işlemleri uzadığı için Silivri Cezaevi’nde kalmıştı. Öte yandan; hakkında ‘nitelikli dolandırıcılık’ suçundan hapse mahkûm edilen Veysel Şahin’in itirazı üzerine yeniden yargılama kararı veren iki hâkim, Hâkimler Savcılar Kurulu’na şikâyet edilmişti. İki hâkim suçlu bulunup meslekten ihraç edilmişti.
Şahin ise tüm bu iddiaları yalanlamıştı. İddiaya göre Halil Falyalı, Veysel Şahin’i tutuklandığı güne kadar onu koruyan kişi olmaktaydı!
Peker’in açıklamalarından sonra ise Falyalı’nın ABD tarafından uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle arandığı iddiaları gündeme taşınmıştı. Açığa çıkan bilgilere göre, Falyalı ve kardeşi Hüsnü Falyalı hakkında ABD’de bir dosya hazırlanmıştı. Bu dava kapsamında Falyalı’nın arandığı, bu yüzden KKTC dışına çıkmadığı da konuşulmaktaydı. Falyalı, gazeteci Cüneyt Özdemir’in programında, ABD’deki dosyanın varlığını kabul etmiş, ancak uyuşturucu, kara para aklama suçlarından söz etmeden, davanın 30 bin dolarlık bir kara para soruşturmasından kaynaklı olduğunu açıklamıştı… Falyalı, KKTC’de de iki kez tutuklanmıştı. Suç kaydı kabarıktı. 1987’den itibaren taciz, tehdit, vahim zarar ve mahkeme emrine riayetsizlik gibi pek çok suça karıştığı anlaşılmıştı. Falyalı, 2009 yılında asfalt ihalesine girdiği için bir iş adamını tehdit ettiği gerekçesiyle gözaltına alınmış, sonrasında mahkeme tarafından serbest bırakılmıştı. KKTC basınına yansıyan haberlere göre, kısa süre öncesine kadar cezaevinde bulunan Falyalı’nın tutuklanmasına, bir ihbar yol açmıştı. Bu iddiaya göre, 7 Ekim 2021’de Turgut Katırcı isimli şahıs; Halil Falyalı’nın kumarhanesinde para çaldığı iddiasıyla, kumarhane çalışanları tarafından alıkonulup darp edilmiş ve zorla vekâlet imzalatılmıştı. Katırcı, Falyalı hakkında suç duyurusunda bulunmuş, 7-15 Ekim arasında polisler tarafından aranan Halil Falyalı, 15 Ekim’de polise teslim olmuştu. Falyalı tutuklanarak Girne Mahkemesi’ne çıkarılmış ve bu iddialar nedeniyle tutuklanmıştı.
Falyalı, cezaevine girdikten 5 gün sonra 20 Ekim 2021’de kalp rahatsızlığı bahanesiyle cezaevinden çıkartılıp hastaneye yatırılmıştı. Katırcı ise 1 Aralık 2021’de mahkemeye: şikâyetini geri aldığını, iftirada bulunduğunu belirten bir dilekçe yazmıştı. Falyalı, 15 Aralık 2021’de cezaevinden bırakılmıştı.
Falyalı’nın mal varlığı açıklaması
Falyalı, bu davanın duruşmalarında mal varlığını da açıklamıştı. Açıklamaları, mal varlığının çok daha fazla olduğu gerekçesiyle inandırıcı bulunmamıştı. Falyalı, mal varlığını şöyle sıralamıştı: “Birçok işletme, bunların arasında inşaat yapımı, araba yağı üretimi, liman işletmeciliği var. Les Ambassadeurs Hotel, Casino, Marina, Larsen Teknoloji, evler, binalar, arabalar ve limanlar.”
Falyalı, ayrıca Royal Marine adında 7 yıldızlı bir otelin inşaatına başladığını, Dipkarpaz’da bir otel daha aldığını açıklamıştı. KKTC’nin üçüncü büyük petrol firması olan Fly Oil’in sahibi olduğunu belirten Falyalı, bu firmanın eskiden Türkiye Cumhuriyeti’nin beşinci cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay’a ait olup 1974’ten beri faaliyette olduğunu, bu firmayı satın aldığını ve 25-30 yıldır kendisine ait olduğunu vurgulamıştı. Falyalı, Bafra bölgesinde 800 odalık bir otelin daha inşa edileceğini söyleyip toplam mal varlığının 300-400 milyon dolar arasında olduğunu aktarmıştı.
“Sami Hoştan aracı oldu, Falyalı kurtuldu” iddiası
Falyalı ile ilgili dosyalarda tanıdık isimler de vardı. Uyuşturucu baronu olarak anılan Behçet Töre, ifadelerinde 1998’de Falyalı’yla birlikte uyuşturucu ticareti işini yaptıklarını, daha sonra KKTC’de ortak bir kumarhane açtıklarını, 2001’de kendisinin hapse girmesinden sonra hisselerini 10 milyon dolar karşılığında Falyalı’ya devrettiğini anlatmıştı. Töre’nin bu parayı ödemediği için Falyalı’yı öldürtmek istediği, ancak 2015’te ölen Susurluk hükümlüsü Sami Hoştan’ın devreye girerek iki ismin arasını düzelttiği iddiaları da dosyaya yansımıştı.
Türkiye Güdümündeki Kıbrıs Siyasetinin Göbeğindeki Mafya Babası!
Türkiye, Falyalı ismini, Türkiye’deki siyasilerle bağlantıları olduğu iddialarıyla öğrense de KKTC’de ismi siyaset bağlantısı nedeniyle geçmişte çok konuşulan bir insandı. 2012’de Falyalı’nın Ulusal Birlik Partisi’ni desteklediği ve bazı siyasilere 3 milyon sterline yakın para verdiği konuşulmaktaydı. Falyalı’nın parti içi liderlik mücadelelerinin taraflarından biri olduğu da yazılmıştı.
KKTC Eski Başbakanı’nın: “Falyalı Beni ve Ailemi Tehdit Etti” İddiası!
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Girne Milletvekili ve eski Başbakan Ömer Kalyoncu, Falyalı için yaptığı açıklamada, şunları aktarmıştı: “KKTC Meclisi’nde de anlatmıştım. Falyalı, beni ve ailemi tehdit etti. Meclis’te eski Başbakan İrsen Küçük’ün damadının satın aldığı kumluk arazinin Falyalı aracılığıyla satın alındığını söyledim. Bunu söylememden sonra arayarak tehdidi gerçekleştirdi. Birçok kesimle bu tür olaylar yaşamış. Zor dönemden geçen insanların soruşturma talepleri ise hep ‘bir şekilde’ geri çevrildi. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile de yakın ilişkisi vardı. Tatar, Falyalı’yı lokantasının açılışına katılacak kadar iyi tanıyor. Falyalı, uzun yıllardır kilit birtakım siyasetçilerle, başbakanlarla, bakanlarla ve soruşturma yapmakla görevli savcılarla yakın ilişki kuruyor. Arası hepsiyle çok iyi. Bu yüzden kimse soruşturamıyor.” Kalyoncu, 2011’deki meclis konuşmasında da Falyalı tarafından İstanbul’da yaşayan çocuğu hakkında tehdit edildiğini de hatırlatmıştı.
KKTC’nin Türkiye’de iktidar tarafından benimsenmeyen eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da Falyalı’nın bağlantılarını anlatmıştı. Akıncı, açıklamalarında şunları vurgulamıştı: “Kutlu Adalı cinayeti, benzeri birçok cinayetteki gibi, Türk devleti adına görev yapmakla yetkili kılınmış canavar ruhlu faşistlerin Türkiye’nin yeraltı-mafya örgütleri ile iş birliği içinde işledikleri yapılan açıklamalardan ortaya çıkmış bulunuyor. Artık tahmin değil yüzleşilmesi gereken gerçekle karşı karşıyayız. Kuzey Kıbrıs’ın birtakım kirli ilişkilerin yer aldığı bir yer haline dönüşmesi Kıbrıs Türk halkına yapılan en büyük kötülüktür. Kumarhane ve gece kulüplerinin ön planda olduğu yerlerde uyuşturucu, kara para aklama ve mafya ilişkilerinin de gündeme gelmesi kaçınılmaz. Halil Falyalı sürekli olarak Ulusal Birlik Partisi (UBP) yönetiminin en üst kademeleri ile birlikte anılan bir isim olmuştur. Her düzeydeki seçimlerde UBP’yi tüm maddi imkânlarıyla desteklediği herkesçe biliniyor. Çeşitli kirli ve yasa dışı ilişkilerin Halil Falyalı ismiyle de bağlantılı olduğu yönünde iddiaların olduğu biliniyor. Koruyucu zırh bu veya benzeri kişiler için değil toplum için gereklidir.”
“Seçimlere müdahale ettiler” itirafı
KKTC Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP) Genel Başkanı İzzet İzcan ise UBP ile AKP’nin yakın ilişkisine dikkati çekerek Falyalı’yı önceki açıklamalarında şöyle anlatmıştı: “Kuzey Kıbrıs’taki hükümet AKP’nin desteklediği, kurdurduğu bir hükümet. Ankara hükümetin kurulmasında ve hatta UBP’nin başkanlık kurultayına her kademesine müdahale etti. Bunların AKP’den, Ankara’daki hükümetten bağımsız hareket etmesi mümkün değil. Göbekten AKP’ye bağlılar. Sedat Peker’in iddialarıyla ortaya çıkan gelişmelerin nasıl sonuçlanacağı ortaya çıkmıştır. Meclis bünyesinde bir araştırma komisyonu kurulsa da Kutlu Adalı cinayetinin aydınlatılmasını, derin devletin açığa çıkmasını istemiyorlar. Çünkü bunların yapılması buradaki rejimin kirli işlerini açığa çıkaracaktır. Bu iktidar sağlıklı bir soruşturma yapılmasını engelleyecektir. Kamuoyu basıncı olsa da işi savsaklamaya, cinayetin üstünü örtbas etmeye çalışacaklar. Burada asıl önemli olan Türkiye’nin yani Ankara’daki iktidarın tavrı. Türkiye ayağı belirleyici olandı. Türkiye’deki gelişmelere, olayların gideceği şekle göre burada da paralel bir ilerleme-gelişme olacaktır. Türkiye’deki olayın rengine göre burası da şekillenecektir. Buradaki siyaset Türkiye ile entegre. Orada hesaplaşma, ilerleme olmadan burada da ilerleme olmaz. Gelişmeler paralel şekilde yaşanacaktır. UBP ve eski Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile derin devletin ciddi bir ilişkisi var. Halil Falyalı siyaseti domine eden, finanse eden bir zat. Falyalı istediği gibi siyasete müdahale ediyor. Finansal destek sağlıyor. Ulusal Birlik Partisi’ni (UBP) finanse ediyor. UBP’nin para kaynağı direkt Halil Falyalı’nın kendisi. Falyalı, mali gücü sayesinde sadece siyaseti değil medya ve kitle örgütlerini de kontrol edip yönetiyor. Medyaya hâkim, çok sayıda site, radyo, ajans, kanal gibi basın organının gizli sahibi. Kendine özel limanı, oteli vs. var. Buradaki kara para aklanarak Türkiye’ye aktarılıyor.”
Sedat Peker açıklayınca, ortalık karışmıştı!
KKTC’de muhalefet partileri zaman zaman Falyalı’nın ismini ortaya atsa da Türkiye’de tanınmasını sağlayan asıl bombayı uzun süredir sessizliğe bürünen Sedat Peker, son video kaydında patlatmıştı:
Türkiye’de eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın bu kirli ilişkilerin tam ortasında bulunduğunu, uluslararası bir uyuşturucu organizasyonu kurulduğunu iddia eden Peker, şunları anlatmıştı: “Kokain, önceden Kolombiya üzerinden geliyordu. En son 4 ton 900 kilo geçen sene 9 Haziran 2020’de yakalandı. Daha sonra yeni bir güzergâh çalışması. ABD’de uyuşturucuyla mücadele çok güçlü ve baskın karakter. Orada sistemi döndüremeyeceklerini anlayınca 800 kilometre Venezuela ile sınırları var. Kolombiya’dan oradan geçirmek çok kolay, yeni adres. Venezuela’da sıfır kontrol. Buraya döneceğiz, bir de bize gelen kokainler diyorsunuz ya. Avrupa’da kokainin fiyatı çok ucuz, 45 bin Eurolarda kilosu. Türkiye’de çok pahalı, esas pahalı olan yer Orta Doğu. Bu mal yakalandıktan sonra yeni bir güzergâh kurmak için Venezuela’ya kim gitti? Evet, kim gitti? Eski başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım Bey. Bu senenin başında ocak ayında gitti 4 gün kaldı, şubat ayında gitti 4 gün kaldı. Karakas Limanı var, oradan kuru yük gemileri direkt Türkiye’ye gelebiliyor ama konteyner gemileri Dominik üzerinde durma yapıp o şekilde devam edebiliyor. Yani esas gelen kokainler Dominik üzerinde de çok yakalanmaya başlayacak. Yeni güzergâh burası…”
(Binali Yıldırım’ın Oğlu) Erkam Yıldırım-Falyalı İlişkiler Ağı!
“Ben bizim liman çok önemli dedim ya, herkes anlattı oraya gemi girmez. Ben oraya gemi girer mi dedim? Kokain bu şekilde Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra 30-35 metrelik yatlarla uzun yolculuk yapabilen 500 ton-2 ton kokainle o şekilde dağılır. Özellikle ama Suriye Lazkiye üzerinden de yapılıyor. Şimdi para trafiği nasıl oluyor? Kıbrıs Halil Falyalı, tüm para trafiği buradan dönüyor. Halil Falyalı denen şahıs 20 sene evvel hiçbir şeyi olmayan bir adam Kıbrıs’ın sahibi. Biz övünüyoruz ya Kıbrıs’a gittik 50 tane FETÖ’cü aldık, daha iyi 500 tane almamız lazım. Şu suç gruplarını aldık geldik, evet Halil Falyalı’nın Türkiye’de 10 tane dosyası var. Neden Halil Falyalı’yı Türkiye’ye getirmiyorsunuz? Tüm bahis işi onlardan geçiyor. Devletin resmi raporlarında da var. Başka ülkeler de uyuşturucu sevkiyatından almak istiyor, onlar da alamıyor. Erkam Yıldırım-Halil Falyalı birazdan geleceğiz. Kıbrıs’ın şu anki Cumhurbaşkanı gerçekten iyi adam. Onun da organizasyonun içinde olduğunu bilmiyorum ama şu anki kurulan bir organizasyon çok eski zamanlarda kurulmaya başlandı. Uyuşturucu ve kumarın merkezi haline getirilmesi için yapılan çalışma. Erkam Yıldırım Kıbrıs’a gittiğinde Halil Falyalı’nın ya oteli ya da onun bazı casinolar onun, onun misafiri. Ben Binali Bey’in böyle bir organizasyon içinde olduğunu düşünmüyorum ancak ilk zamanlar Erkam Yıldırım’la ilgili çektikleri kasetleri, kumar kasetleri değil, rüşvet şeydir, bu işe yönlendirdiler ve bu işin aparatı haline getirdiler.”
“Neden kokain yakalanmamıştı?”
“Türkiye’ye gelişi, gidişi tüm organizasyonun ağları bu şekilde. Neden kokain yakalanamıyor, neden kokainlerin Erkam Yıldırım’ın direkt gemisiyle ilgili de değil? Başka gemiler organize ediyor. Peki, Mehmet Ağar bunun neresinde? Mehmet Ağar da bu senkronizenin tamamen ortasında. Erkam Yıldırım-Süleyman Soylu dostluğuna bakın, Erkam Yıldırım’ın Süleyman Soylu’nun çevresinde bu konuyla ilgili dostluğuna bakın. Bir de diyorlar ki; devleti zora sokmak için anlatıyor. Hayır. Ya insanların aklıyla dalga geçiyor. 5 ton kokain yakalanmış, hastalık vardı diyor ondan polis yollayamadık. 5 ton kokain ulan un değil. Özel uçağını kaldırsana Türkiye’den bir tane.”
Binali Bey’in Yanıtı: “Oğlum test kiti taşıdı!”
Oğlu adına iddialara yanıt veren eski Başbakan Binali Yıldırım ise, “oğlunun Venezuela’ya Koronavirüs ile mücadele amacıyla test kiti, maske gibi birtakım malzemeler dağıtmak için gittiğini, o tarihte ülkede seçim olduğundan Türkiye Dostluk Grubu’nun da orada bulunduğunu, resmi heyetle gitmesinin söz konusu olmadığını” aktarmıştı. Ancak söz konusu tarihte Venezuela’daki vaka sayısının 343 olduğu, gümrük kayıtlarına göre de Erkam Yıldırım’ın yanında maske götürmediği, sadece test kitlerinin çıkışının bulunduğu ortaya çıkmıştı. Üstelik test kitlerinin de Erkam Yıldırım’a değil İstanbul merkezli bir firmaya ait olduğu anlaşılmıştı.
Falyalı’nın Elindeki Şantaj Kasetlerinden Kimler Rahatsızdı?
Peker, Falyalı’nın elinde KKTC’deki (hatta Türkiye’deki) siyasetçiler başta olmak üzere çok sayıda kişiye ait görüntüler olduğunu, bunlarla şantaj yaptığını ve bu arşivin kendisinin eline geçtiğini de hatırlatmıştı. Peker, bu konuda önce, “Kıbrıslı siyasiler; uyuşturucu baronlarıyla, yasa dışı bahisçilerle birlik olup Türkiye’de bana karşı kurulan komploya destek verirsiniz he. Hepiniz yandınız. Arşiv bana geçti. Siz kaşındınız. Sizi de rezil edeceğim. Utanma duygusu olan, istifa edip gitsin” açıklamasını yapmıştı.
Gazeteci Erk Acarer ise aynı dönemde Peker’e atfen, KKTC eski Başbakanı Ersan Saner’in görüntülerinin de Falyalı’da olduğunu açıklamıştı. Acarer, şunları vurgulamıştı: “KKTC’de mide bulandıran işler oluyor ve maalesef bu işler hem KKTC Başbakanı hem de Türkiye’ye uzanıyor. Şuradan başlayalım. Halil Falyalı tutuklandı. (İlişkilerini biliyorsunuz.) Falyalı’nın kardeşi ile iddia işi yapan Eray Kenanoğlu isimli kişi 3 sene önce silahlı saldırıya uğramıştı. Uyuşturucudan da Silivri’de kalmıştı. Anladığımız kadarıyla Peker ifşalara başlayınca hem Falyalı hem de Türkiye’nin baskısı ile silahlı saldırı dosyasındaki ifadesini değiştirdi, bir anda ve alâkası yokken Peker yaptırdı dedi. Burası dosyanın Peker ile ilgili tarafı. Fakat mide bulandırıcı yön şurada. Falyalı cezaevine gönderilmişti. Pazarlık başlattı. “Beni çıkarın” diye şantaj yapmaya başladı. İddiaya göre, bürokrat ve siyasilere müstehcen kasetleri üzerinden baskı yaptı. İşte tam burada yandı gülüm keten helva. İddia odur ki, bu kasetler hem siyasi hem de bürokratlara gönderilirken Peker’in yakınlarının eline geçti. Yine bunlarda Kıbrıs Başbakanı Ersan Saner’in de görüntüleri var. Pisliğin dibi. Kıbrıs ve Türkiye’deki siyasi ve bürokratların kimlerle iş yaptığı, zaaflarını ve nasıl teslim olup uyuşturucu satıcıları ile pazarlığa oturduklarını görüyorsunuz. Gerçekten pisliğin dibi! Büyük bir kriz kapıda anladığımız kadarıyla.”
Hükümet değişince, Saner yalanlamıştı!
Peker, görüntüleri kendi hesabından yayınlamamış, ancak “Deli Çavuş” adlı bir twitter hesabına işaret ederek bu hesaptan, bazı görüntüler yayınlanmıştı. Ersan Saner, bu açıklamalardan bir süre önce görevinden istifa edip ayrılmıştı. Ancak istifanın Peker’in açıklamalarından önce gerçekleşmesine rağmen görüntülerden kaynaklı olduğu iddiası ortaya atılmıştı. Bu süreçte, Falyalı’nın şantaj kasetleriyle hem parti, hem ülke yönetimine etkili olduğu da konuşulmaktaydı. KTCC Eski Başbakanı Ersan Saner ise iddialara karşılık, görüntülerin teknolojik kurgu ve komplo olduğunu söyleyerek sıyrılmaya çalışmıştı.
Halil Falyalı’dan: “Bunların hiçbirini tanımıyorum!” savunması
Falyalı, hakkındaki bu iddiaları, gazeteci Cüneyt Özdemir’in programında yanıtlamıştı. Falyalı, şunları anlatmıştı: “Ne Binali Bey’i ne de Binali Bey’in oğlunu, hiçbirini tanımıyorum. Hiçbir şekilde yan yana gelmedik. Telefon kayıtlarına bakılsın diyorlar, baksınlar. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulduğu günden beri bizim ailemiz vatan için, millet için dimdik mücadele ediyor. Benim babam, bu millet ve ülke için Rumlara 3 defa esir düştü. Kimsenin yaptığı açıklama, bilmem ne bizi hiç bağlamaz. Bundan sonra da var olacağız. Siyasetçilerle görüşüyoruz, doğrudur hepsiyle görüşüyoruz. Sağcısıyla da görüşüyoruz solcusuyla da, iktidarıyla da. Bir DEA raporundan bahsediliyor. Doğrudur basından gördük. 30 bin doların aklanmasından dolayı bir soruşturmadan bahsediliyor. Bir adam 30 bin doların aklanmasından böyle bir soruşturma yer mi? FETÖ’den tutuklu olan Metin Topuz aradı, görüşmek istedi. Görüşmedim. Bizim dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yatırımımız yok. Sadece lisanslı olan ülkelerde yasal bir şekilde bahis işi yapıyoruz. Game Over operasyonunda kardeşimin ismi geçti. Kıbrıs’tan Türkiye’ye geldi ve mahkemede beraat etti. Hiçbir zaman uyuşturucu faaliyetinde bulunmadık, tasvip de etmedik. Bu sözlere çok üzüldüm. Kaydım da yok. Vergi veriyoruz biz burada, her şeyimiz yasal. Hiçbir casinonun kapısında da güvenlik görevlisi olarak çalışmadık. Kıbrıs’ta ilk Ferrari’yi ben aldım. Sedat Peker’le şahsen hiç tanışmadım. Bir dönem Kıbrıs’a geldi ancak görüşmedik, hiçbir zaman iletişimim olmadı. Bu konuyla ilgili başka bir şey konuşmayacağım.”
Falyalı’yı Kimler Tehdit Ediyorlardı?
“Bir yıldır Türkiye Cumhuriyeti’nden belirli basın organları aracılığıyla bizim üzerimize yayınlar yapıldı. Hukuksal süreç başlattık. Sürekli yalan yanlış haberler, programlar… Bunların arkasında çok çirkin şeyler konuşuldu. Orada konuşuldun, ver 10 bin dolar, ver 20 bin dolar, ver 50 bin dolar videonu kaldıralım. Ver 150 bin dolar ‘bir daha seni yazmayalım’ falan. Birçok gazeteci bunları söyledi konuştu. ‘Kaçak bahis yapıyorsunuz, sizi bahis baronu olarak göstereceğiz diye her gün aleyhinizde haberler yazıp polise ihbar edeceğiz. Poliste adamlarımız var, bağlantılarımız var. Bunlar üzerinize gelecek, size dosya yapacak’ diyorlar. Davalar açıldı, deliller, ses kayıtları var. 2016’daki dosyadan beraat ettim. Türkiye’de İddaa’nın haricinde kimse bahis almıyor. 15 tane ülkede lisansımız var, oralarda bahis oynatıyoruz. Öyle açılmış bir davamız bulunmuyor. Ha birileri yine dosya açmış ve para istiyorsa bilgim yok. Kimse kendi içlerindeki hesaplaşmalar için ne bizi ne ülkemizi alet etmesin. Bizim veremeyeceğiz hesabımız yok. Milletin seçtiği insanlara bu kadar pislik atılmaz. Bu işler ne televizyonda ne de videoyla olmaz.”
Falyalı, Neden Suikasta Uğramıştı?
Halil Falyalı, bugüne kadar dört başlıkla Türkiye gündemine taşınmıştı, bunlar; bahis pazarındaki hâkimiyeti, şantaj kasetleri, uyuşturucu ticareti ve kara para aklama iddiasıydı. İç içe geçmiş bu başlıkların ortak özelliği ise Sedat Peker’in işaret ettiği Türkiye’deki siyasi bağlantıları ve çıkar ortaklıklarıydı! Bütün bu başlıkların Peker’in açıklamalarıyla gündeme gelen uyuşturucu trafiği ile bir biçimde ilgisi bulunmaktaydı. Falyalı’nın uyuşturucu ticaretinin göbeğinde yer aldığı, yeni rotaların belirlenmesi, temin ve satış gibi konularda etkisinin bulunduğu iddiaları tartışılmaktaydı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın isimleri açıktan Falyalı ile irtibatlandırılmıştı. Gündeme gelmeyen, gizli tutulan daha onlarca isim vardı. Falyalı’nın ölümü bu yönüyle de Topal’a benziyordu. Tıpkı Topal’ın net biçimde nedeni aydınlatılmayan ölümünde olduğu gibi, husumet nedeniyle ya da bildiklerinden dolayı öldürülmesi ihtimali üzerinde durulmaktaydı. Ancak gazeteci Erk Acarer’in gündeme getirdiği, ABD’li bir heyetin (Şubat 2022’de) Güney Kıbrıs’a gelerek KKTC’deki kara para aklama iddialarını soruşturması, Almanyalı Osmanlılar olarak bilinen ve Peker’in “paramiliter güç” olarak işaret ettiği oluşumun lideri Taner Ay’ın yakın zamanda trafik kazasında ölüp ortadan kalkması, uyuşturucu ile ilgili yürütülen uluslararası soruşturmaların kapsamı ve bağlantılı şahısları düşünüldüğünde, Falyalı’nın sırlarıyla birlikte ortadan kaybedilmesinden onlarca kişinin memnun olduğu anlaşılmaktaydı. Bu “susturma” senaryosu doğruysa, karanlık cinayetlerin ve hesaplaşmanın burada bitmeyeceği de açıktı.
İddia: Falyalı’nın temas içinde olduğu çok önemli siyasi şahısları, bürokratları ve iş adamlarını zora sokacak ‘ilginç’ bir video arşivi vardı!?
Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) otelleri, kumarhaneleri olan, bahis oyunları oynatan, Sedat Peker’in iddiasına göre, uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı da öne sürülen Halil Falyalı’nın öldürülmesine ilişkin olarak, KKTC’den bir kaynağının, “Falyalı’nın temas içinde olduğu tüm siyasi, bürokrat ve önemli insanları zora sokacak ilginç bir video arşivi vardı, tümü ele geçirilmedi” dediğini aktarmıştı.
Polat, yazısında şunları aktarmıştı:
“Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal, 28 Temmuz 1996 gecesi, yine Falyalı gibi evine giderken kalaşnikoflu iki kişi tarafından çapraz ateşe tutularak öldürülmüştü. Cinayetle ilgili soruşturmada yıllar sonra kalaşnikofun şarjör kutusundaki bantta Abdullah Çatlı’nın parmak izi bulunmuştu. Bu suikastın ardından 3 Kasım 1996’da Susurluk kazası gerçekleşti. Türkiye, çalkantılı bir değişim dönemine girmişti. Bugün de yine çalkantılı bir dönemde, Amerika’nın takibindeki ve arşivindeki bir görüntünün Kuzey Kıbrıs’ta başbakanın istifasını getirdiği Falyalı’nın suikastını konuşuyoruz. Falyalı cinayetinde ‘Söylemez Kardeşler’in adı geçiyor. Soruşturmayı yürütenlerin bize göstermek istediği fotoğrafı bir süre sonra daha net göreceğiz. Ama asıl önemli soru şu: Bu suikasta yol veren siyasi ve istihbari ilişkiler silsilesini tam olarak görebilecek miyiz? Kuzey Kıbrıs’taki bir kaynağım, Falyalı’nın, Türkiye’de iş birliği içinde olduğu insanlardan bağımsız bir yapı oluşturmak istediğini belirterek ekledi: Onun için temas içinde olduğu tüm siyasi, bürokrat ve önemli insanları zora sokacak ilginç bir video arşivi vardı. Bunun ele geçirildiği söylense de tümünün ele geçirilmediğini biliyoruz. Bunların bir şekilde dolaşıma sokulduğunu düşünün. O durumda siyasi depremler yaşanacaktır!”
Devlet eski Bakanı Fikri Sağlar, Falyalı cinayetinin bilinmeyen yönlerini anlatmıştı. Kendisi Susurluk komisyonunda da görev yapmıştı!
“Falyalı cinayeti, Susurluk kadar vahim bir olaydır. Susurluk; mafya, siyasetçi ve bürokratın bir arada olduğu ve derin devletin bilgisi dâhilinde oluşan bir yapıydı. Falyalı ise Sedat Peker’le ortaya çıkan bir isim. Kıbrıs’ın Türkiye hariç hiçbir ülke tarafından tanınmamasını fırsat bilen bir organize suç örgütünün önemli bir elebaşısı olarak bizim bilgi dağarcığımıza girdi. Ama daha öncesinin de olduğu ortaya çıktı. Peker, 2021 yılında açıkladığı videoların birisinde, Halil Falyalı’nın, eski Başbakan ve eski Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın oğlunun da dâhil olduğu Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu’yla da ilişkili olan Kıbrıs’ta kara para, uyuşturucu ve kumarhane organizasyonunun içinde olduğunu söylemişti. Falyalı öldürüldükten sonra bir başka konu ortaya çıktı, o da sanal bahis. Falyalı, şikâyetler sonrasında 2016’da İstanbul Savcılığı tarafından kovuşturma, soruşturma açıldığı sırada elde edilen bilgilere bakarsanız 780 milyon dolarlık mal varlığı olduğu, sanal bahis oynattığı, sanal bahisin lideri konumunda bulunduğu… Bu doğrultuda çatışan insanları da rakip olan insanları da polise ihbar ederek derdest ettiği, kazandığı parayla Kıbrıs ve Türkiye’de siyasetçiler, sanatçılar ve bürokratlar ile ilişki kurduğu, onları otellerinde ağırladığı, yatlarında gezdirdiği bilgileri ortaya çıktı. Kıbrıs’ta siyaseti de, yeraltı dünyasını da, kayıt dışı ekonomiyi de ciddi bir şekilde kontrol eden bir kişi. Nitekim fotoğraflar ve ağırladığı siyasetçiler ortada. Kıbrıs’ta büyük bir suikast daha olmuştu, o suikast Kutlu Adalı’ydı. Adalı, Kıbrıs’ta var olan yeraltı dünyasıyla ilgili yazılar yazıyordu. Sedat Peker’in bu ifşaatının içerisinde Türkiye’den siyasetçilerin de olması önemli. Kıbrıs’ta, Falyalı’nın yasak gözüken kumarhaneler ve otellerinin yanı sıra sanal bahisle ilgili ruhsatları var ve başka ticaretler de yapıyor. Mesela, Covid-19’la ilgili test kiti ve maske ticaretiyle uğraşıyor. Test kiti ve maske ticareti bir başka çağrışımı yapıyor. Hatırlarsınız Sedat Peker’in ifşaatı içerisinde Erkam Yıldırım’ın büyük uyuşturucu operasyonları yapıldığı sırada Kolombiya, Venezuela’ya seyahatleri için maske satmak için oradaydım” demişti.
AKP’lilerin bu konudaki sessizliği kafa karıştırıcıydı!
Olaydan sonra niye havuz medyası bu detaya sessiz kaldı? Tek tük birkaç havuz medyasında çıktı. Bu soruların cevapları gerekiyor. Ahmet Şık’ın bazı iddiaları var. İddialar, Avukat Şafak Mahmutyazıcıoğlu’nun ölümüyle Falyalı’nın ölümünün bağlantılı olduğunu söylüyor. Alaattin Çakıcı Kıbrıs’a gidip yerleşiyor. Anlaşılıyor ki yeraltı dünyasında yer yerinden oynuyor. Yeraltı dünyasında yer yerinden oynaması, yerüstü dünyasının da çökmesi demektir. Havuz medyası ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki yetkililer bu konuya hiç girmedi, Falyalı’nın cenazesine KKTC Cumhurbaşkanı ve hükümeti kurmakla görevli olan Başbakan da dâhil olmak üzere birçok siyasetçi katıldı. Kıbrıs’taki olayların Türkiye’ye uzanacağı da görülüyor. Ama Türkiye’de öyle bir iktidar var ki, her şeyi görmezden gelip üç maymunu oynuyor. Murat Kartal’ın ölümünde iki polis bir çete üyesini bir başka çete üyesine götürüyor ve teslim ediyor. Bunlarla ilgili bile İçişleri Bakanlığı’ndan açıklama gelmiyor. İçişleri Bakanlığı’nın bu şekilde sessiz kalması, Sedat Peker’in ifşaatının ve iddialarının geçerli olduğu kuşkusunu hepimizin kafasına yerleştiriyor.
Kırmızı Bültenle aranan Bulgaristan vatandaşı organize suç örgütü (MAFYA) lideri Banev Evelin Nikolov, bazı aracılarla 305.000 dolar karşılığı TC. Kimliği mi almıştı?[2]
Milli İstihbarat Teşkilatı eski çalışanı olduğunu iddia eden Petrol Şirketi sahibi Mustafa B.’nin devletin üst kademelerinde görev yapan şahıslar ile kendisinin işbirliği içinde olduğunu iddia ederek Banev Evelin Nikolov’a 2021 yılı Ocak ayında başlayan görüşmelere istinaden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı alınması için anlaşmaya vardığı iddia ediliyordu. Bu anlaşma neticesinde şahıslar DUBAİ’de bulunan bir şirket aracılığı ile Mustafa B. toplamda 305.000 dolar nakit para ödendiği konuşuluyordu. Asıl olarak Bulgaristan vatandaşı olan organize suç örgütü lideri Banev Evelin Nikolov’un Bulgaristan ve farklı diğer ülkelerde cezai durumları olduğundan şahsa normal vatandaşlık alınamayacağı, ancak iltica yoluyla vatandaşlık alınabileceği bilgisi aktarılarak iltica başvurusunda gerekli olan hikâyesi istenilmiş ve gerçek hikâyesi yeterli olmayacağından, Mustafa B. tarafından Nikolov için yeni ve gerçek dışı hikâye oluşturulduğu vurgulanmıştı. Bu işlemlerin yapılabilmesi için Nikolov’un kendisi adına tüm iş ve işlemleri yapabilmesi için yetki verdiği kardeşi Simo Petrov KARAYCHEV’den, iddia edildiğine göre devletin üst kademesinde bulunan şahısların da avukatı olduğu beyan edilen İstanbul 1. Barosuna kayıtlı Av. F.C.C ve aynı barodan Av. M.D isimli avukatlara İstanbul 8. Noterliğinden 15/04/2021 tarihinde vekâlet çıkarttırılmış, işlemler bu vekâlet ile devam etmiştir. Tıpkı kurgu filmleri andıran ve senaryolarını aratmayacak şekilde atılan tüm adımlar ardı ardına gelmiş… Fakat sonunda Mustafa B.’nin suç ortağı avukatlarının tüm foyalarının ortaya çıktığını ve Nikolov’a işlemlerin tamamlandığını bildirerek göndermiş olduğu tüm belgelerin sahte olduğu iddia edilmiştir.
Brendo lakabıyla tanınan, yeraltı dünyasının ünlü ismi, uyuşturucu kaçakçısı Evelin Banev Ukrayna’da tutuklanmıştı. İçişleri Bakanlığından verilen haberde, Brendo’nun son olarak Eylül 2015 yılında Sofya İstinaf Mahkemesi’ndeki duruşmada görüldüğü hatırlatılmıştı. Brendo 2021 yılında Bulgaristan’da tutuklanarak, Milano’da İtalyan makamlarına aktarılmıştı. İtalya daha sonra onun Bulgaristan’daki dava duruşmasına katılmak üzere geçici izin çıkarmıştı. O zamandan beri uyuşturucu kaçakçısı İtalyan mahkemesinden gıyaben 20 yıl, Romanya mahkemesinden ise 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Bulgar yargısı da Brendo’yu kara para aklama ve kokain ticareti suçlamasıyla yargılamıştı. Daha öncesinde de İsviçre’de Brendo aleyhinde uyuşturucu ticaretinde Credit Suisse aracılığıyla 39 milyon dolar hortumlama suçlaması vardı.
Sapık Afgan Mafya Babasını Kimler Korumaktaydı?
Afganistan’ın tartışmalı isimlerinden Allah Gul Mujahid İstanbul’da ortaya çıkmıştı. “Savaş Lordu” olarak anılan Allah Gul Mujahid’in suç dosyası kabarıktı: Çocuklara tecavüz, uyuşturucu ticareti, cinayet, kara para… Sanger Ahmadi’nin ardından Afgan mafya lideri Allah Gul Mujahid’in soluğu Türkiye’de almasını Orta Asya uzmanı yazar Esedullah Oğuz şöyle yorumlamıştı: Suriye’nin ardından Afganistan’dan da göç alan Türkiye’nin son tartışmalı konuğu, ülkesi Afganistan’da kötü şöhretiyle anılan savaş ağası Allah Gul Mujahid… 1990’larda Gulbeddin Hikmetyar ile çalışan, 2000’li yıllarda Eski Başbakan Hamid Karzai ile beraber meclise sokulan mafya lideri Allah Gul Mujahid de soluğu Türkiye’de almıştı. Erkek çocuklara tecavüz videoları sosyal medyada dolaşan, Taliban tarafından gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan Allah Gul Mujahid’in İran üzerinden Türkiye’ye girdiği anlaşılmıştı.
Allah Gul Mujahid’i yıllardır dışarıdan tanıdığını belirten Esedullah Oğuz şu bilgileri aktarmıştı:
“Savaş Lordu da denilen 90’larda sözde mücahit komutanlardan, Tacik asıllı bir isimdi. İnsanların evlerini yağmalayan, yol kesen tiplerdendi. Karzai döneminde 2 dönem milletvekili seçildi. Son 20 yılda Taliban öncesi dönemde insanların evlerini gasp etti, uyuşturucu işlerine girdi, çocuklara tecavüz etti. Afganistan’da herkesin tanıdığı sapık bir kişiydi.”
Esedullah Oğuz, Allah Gul Mujahid gibi çok sayıda karanlık ismin Türkiye’ye geldiğini açıklamıştı:
“Son dönemde benim bildiğim Beylikdüzü civarında 200-300 bu tarz mafyavari, sapık, uyuşturucu baronu tipler Türkiye’ye geldi. Eski rejimde bunlar emniyet müdürü, ordu komutanı, milletvekili gibi görevlerde de bulunmuştu. Bunlar 250 bin dolar karşılığı vatandaşlık hakkına sahip oldu Türkiye’de. Bunlar karanlık tipler. Afganistan’ın sorunlarını buraya getirdik. Bunlar milyon dolarla Türkiye’ye geldi. Yasa dışı, kara para bu. Bunlar insanların mallarını gasp eden tiplerdi.”
Mafyalaşan ve yargılanıp mahkûm olan Oktarcıları kurtarmak için Siyonist Herzog’un Ricası!
Adnan Oktar Grubu, önce bilimsel gerçekler, akli ve nakli belgelerle, yaratılış hakikatini, imani ve ahlâki prensipleri açıklayan Harun Yahya imzalı kitapları yayınlamaya başlamışlardı. Aslında bu eserlerin kime ait olduğunun hemen farkına varmış ve hatta yüzlerine karşı bunu hatırlatmıştık ve hiçbir itirazda bulunamamışlardı. Maalesef giderek şımaran, servet ve şöhret hırsıyla şaşıran ve şehvet reklamcılığına soyunan Oktarcılar, MAFYAVARİ girişimlere ve çeteleşme faaliyetlerine de bulaşmışlar, ve iyice yozlaşıp yoldan çıkmışlardı. Sonunda yakalanıp yargılanarak ağır cezalara çarptırılmışlardı. AKP iktidarı, bu bahane ile, Darwinizmi çürüten ve imani gerçekleri bilimsel verilerle izah eden Harun Yahya eserlerine de erişimi yasaklama kararı almıştı.
Ve nihayet, hayret verici bir şekilde, İsrail Terörist başı İzak Herzog’un, Erdoğan’la görüşmesinde “Adnan Oktarcıların yeniden yargılanmaları ve serbest bırakılmaları konusunda özellikle ricacı oldukları” kulislere yansımış, bu iddialar medyada yer almıştı.
Bu konu aslında yargı içinde bir hesaplaşma mıydı? Adnan Oktar grubuyla ilgili verilen bozma kararının altında ne vardı? Oktar’a yapılan operasyon, aslında devlet içinde bir ayrışmanın yansımasıydı. Oktar grubu, aralarında Süleyman Soylu’nun da olduğu devletin zirvesindeki isimlerle samimi ilişkiler kurmuşlardı. Buna karşın Oktarcıları bir suç örgütü olarak gören, hatta casusluk faaliyetiyle suçlayanlar da vardı. 2018 yılında İstanbul Emniyeti düğmeye bastı. O dönem, Soylu ile kavgalı Mustafa Çalışkan’ın başında olduğu polis teşkilatı, operasyonu Ankara’ya haber vermeden yaptı. Soruşturma davaya dönüştü. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamaların sonucunda toplamda 152 bin yıla varan cezalar yağdırdı. 23 Mart 2022’de, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin, davada verilen cezaları esastan bozması kafaları karıştırdı. Mahkemeye göre: “yetişkin ve çocuk yaştaki isimlerle toplu cinsellik rıza ürünü” sayılmıştı. Rıza olmasa, bu insanlar şantaj amaçlı görüntülere bakmadan, hemen o gün şikâyetçi olurlardı!? İstinaf mahkemesi, 68 sanığı tahliye ederek, mallarındaki tedbirleri kaldırırken, “örgüt yok” diyerek Adnan Oktar dâhil kalanların da serbest bırakılmasının önünü açmıştı.
Bu Şaşırtıcı Kararı Sanki Oktarcılar Bizzat Yazmıştı!?
Öncelikle mahkemenin vermiş olduğu bu radikal kararın, “çok yukarıdan” gelen bir etkiye bağlandığı sırıtmaktaydı. Zira son dönemin yargı pratikleri içinde, böyle radikal bir hamlenin, başka türlü olması imkânsızdı. Bunu destekleyen bir olay ise yandaş medyanın tavrıydı. Oktar operasyonu, hükümet medyasının desteğiyle yapılmıştı. Ancak dikkat çekici şekilde, bozma kararının ardından yandaşlar sessizliğe bürünmüş durumdaydı. Bu da bir tür “onay” anlamını taşırdı. İkincisi, mahkemenin kararındaki detaylardı. İstinaf mahkemesinin bozma kararı, yer yer Oktarcıların savunma dilekçesini andırmaktaydı. Mahkeme sanki bir karar vermemiş, bir kanaat oluşturmuşlardı. Bunu yaparken kimi zaman ifadeleri sanıkların lehine olacak şekilde cımbızlamışlardı. Örneğin bir mağdurun, “cinsel istismara uğruyordum” dediği kısmı çıkarmışlardı. Yerel mahkemenin verdiği 152 bin yıllık cezayı sıfırlamışlardı. Haliyle meseleyi bir usul tartışmasından çıkarmış, işin esasını tartışmaya açmışlardı.
Mahkemeye Uzanan Gizli Bağlantı!?
Bir hukukçu, bozma kararının ardından, aynı istinaf mahkemesinin verdiği önceki kararları araştırmıştı. Oktarcıların 400 sayfalık ilginç bozma kararıyla karşılaştırmıştı. Anlattığına göre, mahkemenin hiçbir kararı, bu denli detaylı, böyle taraflı, bu kadar uzun yazılmamıştı. Bir başka hukukçu ise daha ilginç bir noktaya parmak basmıştı. O da sanıklardan biriyle istinaf mahkemesi arasındaki dolaylı irtibattı. Sanıklar arasında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi eski Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nun koruması da vardı. İşin ilginci, soruşturma dosyasından, Salihoğlu ile Oktarcıların zaman zaman görüştüğü anlaşılmıştı. Koruma da bu ilişkinin ortasındaydı. Salihoğlu, bu tuhaf ilişkinin açığa çıkmasının ardından istifa edip ayrılmıştı. Gelgelelim, cezaların temyizi Salihoğlu’nun bir dönem yönettiği adliyeye aktarılmıştı. Salihoğlu’nun ortak kitap yazdığı isimlere bakınca bile mahkemenin hâkimleriyle tanışıklığı anlaşılmaktaydı.
Siyonist İsrail İlişkisinde Oktarcılar ve Herzog’un Erdoğan’dan Ricası!
Oktarcılar, Türkiye’deki sözde İslamcı yapılar içinde İsrail’le belki de en sıcak ilişkiye sahip grup olmaktaydı. Oktar, İsrail’deki Sanhedrin hahamlarıyla kamuoyu önünde de yakın diyalog kurmuşlardı. Karşılıklı ziyaretler yapılmıştı. Bu sayede Oktar’ın tutukluluğu İsrail parlamentosunda bile gündeme taşınmıştı. İşte bilinen tüm bu nedenler, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile Oktar kararının eşzamanlılığını daha da anlamlı kılmaktaydı!? “Acaba Oktar kararı, İsrail-Türkiye ilişkilerinde bir düzelmenin sonucunda mı alınmıştı?” Burada somut bir detay da vardı! Oktarcılara yıllardır destek veren ailelerden biri, Gökçaylardı. Davanın sanığı Ayça Gökçaylar, Oktar’ın önde gelen kedicikleri arasında yer almıştı. Abla Tuğba Gökçaylar ve annesi de grubun açık destekçileri arasında bulunmaktaydı… İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Türkiye’ye geldiğinde, anne şu fotoğraflı mesajı paylaşmıştı: “Kızım İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’u İstanbul’da karşıladı ve kısa ziyaretinde ona eşlik etti.” Yoksa Sn. Erdoğan Siyonist Herzog’un Oktarcıların bırakılması ricasını kabul mü buyurmuşlardı?
Abdulhamit Gül, “Yargının mafyavari müdahalelere alet edilmesine” karşı çıktığı için mi görevden alınmıştı?
Abdulhamit Gül, Adalet Bakanlığı görevinden ayrıldıktan sonra sosyal medya hesabından şu iki mesajı paylaşmıştı;
* “Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle, 19 Temmuz 2017 tarihinden beri sürdürdüğüm Adalet Bakanlığı görevinden ayrılmış bulunuyorum. Kendilerine görevden af talebimi kabulleri için şükranlarımı arz ediyor, yeni Adalet Bakanımız Sayın Bekir Bozdağ’a başarılar diliyorum.”
* “Görev devrimiz ülkemize ve milletimize hayırlı olsun. Dört yılı aşkın birlikte çalıştığımız değerli personelimize, avukat meslektaşlarıma, adaletin tecellisi için fedakârca çalışan teşkilat ve yargı mensuplarına teşekkür ediyorum. Bakanımız Bekir Bozdağ’a başarılar diliyorum.”
Adalet Bakanlığı koltuğundan ayrılmadan bir gün önce ise şunları vurgulamıştı;
“Kişisel verilerin korunması hakkı kapsamında; 1) İddianamelerde, iddia konusu haricinde özel hayata girilmesini yasakladık. 2) İletişim kayıtları sadece takipsizlik kararı üzerine yok edilirken, bunu beraat kararları için de geçerli konuma taşıdık!..”
Abdulhamit Gül, esasen Milli Gençlik Vakfı (MGV) kökenli bir siyasetçi olmaktaydı. Sonradan Numan Kurtulmuş’a katılmış ve AKP’ye kaymıştı. MGV’nin uzun yıllar Üniversite Komisyon başkanlığını yapmıştı. Rahmetli Erbakan’ın katıldığı bütün toplantıların değişmez sunucuları arasındaydı. MGV nesli ve ideali ile göbek bağını hiç koparmamıştı.
Adalet Bakanlığı görevinden istifa eden Abdulhamit Gül’ün yerine Bekir Bozdağ atanmıştı. Abdulhamit Gül, AKP’nin 2 numaralı ismi Numan Kurtulmuş’a da yakınlığı ile tanınmaktaydı. Abdulhamit Gül’ün bakan olarak yaptığı son konuşmada söylediği “Hukuk devletinde haysiyet cellatlığı, itibar suikastı olmaz. Elbette FETÖ’vari anlayış ve uygulamaların gerçekleştirilmemesi yönünde tedbir alınması en esaslı görevlerin başındadır” sözü de çok tartışılmıştı. Numan Kurtulmuş, “Abdulhamit Gül bu sözleri hangi kontekste söyledi bilmiyorum. Ancak söylediği sözler hukuk devletinin temel prensiplerindendir” yorumunu yapmıştı.
[1] 09 Şubat 2022 – Gökçer Tahincioğlu
[2] (http://bakirkoygazetesi.com/banev.evelin.nikolov-25 Ocak 2022)

Sanma ki Allah Unutur
Yer yüzündeki küresel çete ülkeler de demokratur vesilesiyle kendi istedikleri kişi ve ekipleri sanki halk yığınlarına kendileri seçmiş gibi göstererek iş başına getirerek dünya üzerindeki mafyatik yapılanması yürütmektedir. Nerede bir para akışı var oraya her türlü vanalarını yerleştirmiş bütün insanlığı sömürmektedir. Kumar, fuhuş, uyuşturucu gibi daha bir çok alanda insanlığa düşman olan bu kitle sadece kendilerine köle olmaları için insanlık alemine ne yapılması gerekiyorsa zerre miktarı acımadan herşeyi yapmaktadır. Buna artık dur denilme zamanı gelmiştir ve bunların yapmış oldukları bu zulümler artık ortaya dökülmekte ve gizli kalmamaktadır. Bunların yapmış oldukları bütün pisliklerin aslında vatan sever evlatları tarafından bilinmekte ve belgelenmekte ve vakti zamanı gelince arşivler açılacak yapılan bütün pisliklerin, zalimliklerin hesabı sorulacaktır.
Sanmayalım ki Allah yapılan bu zulümleri unutur, unutmaz vakti gelince sadık kulları eliyle bunları hepsinin hesabını tek tek sorar. Görelim Mevlam neyler neylerse güzel eyler.
Ülkemiz ve insanlığın en büyük şansı Üstad Ahmet Akgül’ü olmasıdır.
Ülkenin gündemine oturan, istifalara sebep olan konularda bile İçişleri Bakanlığı’ndan aydınlatıcı bir açıklama gelmiyor.
İçişleri Bakanlığı’nın bu şekilde sessiz kalması, Sedat Peker’in ifşaatının ve iddialarının geçerli olduğu kuşkusunu milletin kafasına yerleştiriyor.
Yolsuzlukları, yanlışları… açıklamada iktidardan-muhalefetten daha etkili ise “mafya iktidarı” atık “demokrasi hükümdarlığı” kurulmuş demektir.
Bu durumda kurtuluş için tek çare; Tam bağımsız, milli, İslam şuuruna sahip, bilge, gizli dünya düzenine ve girişimlerine hakim, ülkemizin milli-marifetli insan kaynaklarını bilen, farklılıkları bir hedefte bir arada tutan aynı zamanda kirli-işbirlikçi-münafık kişilerden kesin haberdar, Adil Dünya Düzeni projeleri ve Üstad Ahmet Akgül Hocamız öncülüğünde Milli Çözüm Hükümeti ancak Türkiye’mizi uçurumdan kurtarabilir!..
Abartı yapıldığını düşünenler Sayın Üstad Ahmet Akgül Hocamızı tanıdıkça yukarıda sayılan vasıfların kendisini tanıtmada yetersiz kaldığının farkına varmakta.
Ülkemiz ve insanlığın en büyük şansı Üstad Ahmet Akgül’ü olmasıdır.
Köpeksiz köy bulmuşsun, değneksiz geziyorsunuz
Evet biraz kaba bir şey tabir oldu ama tam olarak netice bu. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olmaktan çıkmış, mafyaların iç hesaplaşmalarının kapıştığı isteyenin istediği gibi at koşturduğu bir ülke haline gelmiştir.En vahim konulardan biride ;Allah Gul Mujahid’i yıllardır dışarıdan tanıdığını belirten Esedullah Oğuz şu bilgileri aktarmıştı:
“Savaş Lordu da denilen 90’larda sözde mücahit komutanlardan, Tacik asıllı bir isimdi. İnsanların evlerini yağmalayan, yol kesen tiplerdendi. Karzai döneminde 2 dönem milletvekili seçildi. Son 20 yılda Taliban öncesi dönemde insanların evlerini gasp etti, uyuşturucu işlerine girdi, çocuklara tecavüz etti. Afganistan’da herkesin tanıdığı sapık bir kişiydi.”bu gibi çete liderlerinin ülkemizde barınmasıdır.Hangi hastalıklı zihniyetlerle ülkemizde yaşıyoruz ve bunlara kim dur diyecek…
Adil Düzen yoksa, adilik yaygın
[b]İbrahim 42
Sakın sanma ki; Allah zalimlerin yaptıklarından gafil (habersiz ve ilgisiz)dir. Sadece onları, gözlerin dehşetle döneceği (korku ve şaşkınlıktan bakışlarına baygınlık geleceği) bir güne kadar ertelemektedir.
https://www.mealikerim.com/14/ibrahim/42
Mücadele 6
Allah, (insanların) hepsini dirilteceği gün, onlara (dünyada) neler yaptıklarını haber verecek (ve hesabını soracaktır). Allah, onları (bütün yaptıklarını bir bir) saymıştır (kayıt altına almıştır); onlar ise bunları unutmuşlardır. Allah, her şeye şahit (olan)dır.
https://www.mealikerim.com/58/mucadele/6
[/b]
Hukuk Devleti ve Temel Prensipler
Yaşadığımız çağ her hali ile çifte standartın ayyuka çıktığı bir dönem olarak cereyan etmeye devam ediyor. Sahnede oynanan oyun, sahne gerisinde dönen mücadelede ile alakası olmayan bir halde sürüp gidiyor. Kurgular, oyunlar, tuzaklar derken; memleket ayağımızın altından kayıveriyor maalesef… Nihayetinde de yine sonuç değişmiyor ve su testisini su yolunda paramparça eden gerçeklere gözümüzü açıyoruz. Herşeyin sömürüsü ile kaim olan iktidar, gün itibari ile sömürecek bir şey kalmadığından sermayeden yemeye başlamış. İktidarın yetkili! üyelerinden birinin “Hukuk Devleti Prensiplerinden” bahsediyor olması da bunu işareti olmakta. Bakalım daha ne kadar zulm ile abad olma çabası gösterilecek, daha ne kadar doğal seyre karşı direniş sergileme gayreti çekecekler.
Hukuk, Adalet, Denetim, Yaptırım
Denetim ve şeffaflık, Hukukun egemen olduğu bir Adil Düzen ile mümkündür. Bunu gerçek manada sağlayacak irade, Milli bir Çözüm anlayışındadır..
Denetimin, devletin en yüksek kurumundan en alt birimine kadar yaygın ve etkin kılınması, gerçek manada hukuk devletinin en temel vasfıdır…
Adil Düzenin en kamil manada uygulandığı bir sistemde, en kötü niyetli bir insan bile kendisini dürüst
olmak zorunda hissedecektir..
Zalimin zulmü biter elbet…
Güya ülkeyi, vatandaşı hatta dini ve ümmeti herkesten çok seven Akp iktidar ve paydaşları ise
her türlü yolsuzluğun, her türlü hırsızlığın, her türlü maddi ve manevi gaspın merkezindeler. O “merkezi” terketmemeye yemin etmişler sanki.
Konuşanı yok etmek en büyük siyasetleri. Konuşmalardan tedirgin oluyorlar. Konuşanı ne pahasına olursa olsun susturmak dışında şansları da yok aslında, suçları sadece hükümeti kaybetmelerine değil, yargılanmalarına sebep olacak. Bunu biliyor ve gitmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama çare yok bunun hesabını verecekler.
ÇARE ADİL DÜZEN, ÇÖZÜM MİLLİ ÇÖZÜM!
MASON MAŞASI MAFYA!
Masonlar, MAFYA maşasını kullanarak DEMOKRASİ HÜKÜMDARI olan işbirlikçi hainleri kuyruklarından yakalayıp kendi kontrollerine almakta, böylece insanların malına, canına, inancına, akıl sağlığına tasallut eden mafya iktidarını kurmaktadırlar.
Demokrasi hükümdarı işbirlikçilerin önleyici ve caydırıcı olamayan yetersiz ve eksik yasal düzenlemeleri, yetersiz ve kalitesiz eğitim ve öğretim sistemi, organize suç örgütlerinin yaşam alanı bulduğu mafya iktidarını kurmuştur.
Masonların maşası olan MAFYA, işbirlikçi iktidarın doğal bir sonucu olarak oluşmakta, siyaset kurumu, bürokrasi, yargı, güvenlik güçleri ve iş dünyası üzerinden faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Mafya iktidarındaki demokrasi hükümdarının eğitimde, siyasette, hukukta ve ekonomide uyguladığı işbirlikçi politikaları devlet yönetiminde yozlaşmaya neden olmakta, siyasi ve bürokratik otorite kaybı meydana gelmektedir.
MİLLİ ÇÖZÜM, mafya iktidarındaki demokrasi hükümdarlarının elinde ülkenin düştüğü durumu gözler önüne sermektedir.
Demokrasi hükümdarı işbirlikçilere razı olmak demek; masonların maşası mafya iktidarına razı olmak demektir!
ÇARE ADİL DÜZEN’DE, ÇÖZÜM MİLLİ ÇÖZÜM’DEDİR!
SİYONLAR ve PİYONLAR BAKA KALACAK!..⁹
Mafya ile iç içe, geçmiş bozuk düzenler
Yolsuzluk fırıldakla,gemiler yürütenler
Her kötülüğün başı, siyonla iş görenler
Pek yakın dağılacak,sahte saltanatınız
Milli Çözüm Adil Düzen,kurar baka kalırsız!..
YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE!.
YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE!.
YA HAK VE ADALETE DAYALI ADİL BİR DÜZEN’İ HEP BİRLİKTE KURACAĞIZ
VEYA MAFYA, HUKUSUZLUK, MENFAAT DÜZENİNE MAHKUM KALACAĞIZ!.
Tercih Bizim!..
Bu Arada Kesin Kanun:
“Sistemden Beslenenler Sistemi Değiştiremezler!..”
KÖRLE YATAN ŞAŞI KALKAR!
Feto siyaseti devam etmekte !
Siyonizmin oyunu hızla ilerlemekte!
İşleri büyütmüşler mafya ,kumarla …
Sonunuz geldi eroin ve kaçakçılıkla !
Kıbrıs bizim kutsalımız ,Şehitler verdik !
Pis işlerin merkezi yapılmış bilemedik!
Erbakan Hocamız Kıbrıs için ne çok uğraştı!
Bunlar kafire uydu- tuttu eroin sattı !
Hak – Batıl savaşı devam ederken !
Sattı hain kutsalını hiç düşünmeden!
Körle yatan şaşı kalkar bilir misin Sen !
Hep iftira ettiniz , ayağınıza dolandı!
Neden Koltuğu Bırakmak İstemiyorlar?
Sedat Peker gibi mafya babası olan bir şahsın yaptığı açıklamalarla bir çok foyası ortaya dökülen AKP iktidarının koltuğu bırakmama istekleri çok açık ve net şekilde görülmekte..
Hem dönen çarkları bozulacak, hem sokağa çıkmaya yüzleri olmayacak…
Seçimi kazanmak için elinden gelen her türlü hileyi yapacak olan AKP iktidarı işler ters giderse diye ABD’ye para aktarmaya devam ediyor. Yargıya ve Türk halkına hesap vermekten korkanlar, Allah’tan hiç korkmuyorlardı!
Her fırsatta ülkemizi içeriye ve dışarıya rezil eden AKP iktidarı, tarihte eşi benzeri görülmemiş şekilde 3. dünya ülkelerinde bile yaşanmayan olaylarla yine ülkeyi ve kendilerini rezil etmeye devam ediyor.
Rüyadan uyanma vakti geldi. O kadar hesap yapıyorsunuz fakat Allah’ın planını hiç hesaba katmıyorsunuz!
Bakalım tarih sizleri nasıl yazacak…