YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
692342aceeeac
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 4
Bugün : 35174
Dün : 47039
Bu ay : 976136
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45379957
IP'niz : 216.73.216.189

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

DEVLET-HÜKÜMET DENGELERİ VE 2021 BEKLENTİLERİ

Tarihi ve Talihli Gelişmeler ve Kuşku Verici Endişeler

      

Aliyev, Erdoğan’ın ricasıyla Türkiye ile İsrail’in arasını mı yapmaktaydı!?

Erdoğan’ın İsrail’e yönelik sıcak mesajlarının ardından, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’in Türkiye İsrail ilişkilerinin düzelmesi için arabuluculuk yaptığı ortaya çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 19 Aralık 2020 Cuma namazı çıkışında, İsrail’le ilişkilerin devam ettiğini söylemesinin ardından İlham Aliyev’in bu girişimleri kafa karıştırıcıydı.

2016 yılında kurulan, ABD Virginia Arlington merkezli bir haber sitesi olan ve eski Yunancada “itimada layık” anlamı taşıyan ve istihbarat örgütleriyle irtibatı konuşulan AXIOS, çok ilginç bir haber yayınlamıştı. Axios’un diplomasi muhabiri Barak Ravid tarafından üst düzey İsrailli yetkililerden elde ettiği bilgilere göre; Aliyev’in Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile son görüşmesinde İsrail ile yaşanan gerilimi gündeme getirdiğini, İsrailli yetkililerin de Erdoğan’ın ilişkileri normalleştirme fikrine olumlu yanıt verdiği aktarılmıştı. “Azerbaycan, Türkiye ile İsrail arasında arabuluculuk yapmak istiyor” başlığı ile yayımlanan habere göre; Azeri Dışişleri Bakanı Jeyhun Bayramov, İsrailli mevkidaşı Gabi Aşkenazi ile yaptığı görüşmede, Azerbaycan’ın İsrail ve Türkiye ilişkilerini onarmak için iyi bir zaman olduğunu düşündüğünü açıklamıştı. Haberde İsrailli yetkililere göre Aliyev’in danışmanları, Erdoğan’ın geçmişte İsrail hakkında sarf ettiği bazı saldırgan sözlere rağmen, aslında İsrail karşıtı olmadığını vurguladı. Ve zaten Türk basını oldukça yaygın bir şekilde Türkiye’nin İsrail’e Dr. Ufuk Ulutaş’ı Büyükelçi olarak atayacağını gündeme taşımış ve bu atamayla da iki ülke arasındaki ilişkilerin uzlaşma noktasına vardığı anlamı çıkartılmıştı.

Şimdi tekrar hatırlatalım; Sn. Erdoğan’ın Başbakanlık Konutu’nda Yedi Kollu Şamdan’ın ne işi vardı?

“Menorah” desek bir şey anlaşılmazdı, ama Yedi Kollu Şamdan dersek, hepimizin aklına İsrail takılırdı. Çünkü bu şamdan İsrailoğullarının kutsallarından ve sembollerinden birisi, belki de en önemlisi sayılmaktadır. Ülkemizde de Menorah; 2004 yılında ATV’den Ali Kırca’nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakanlık konutunda yapmış olduğu söyleşide ekranlardan gözlerimize yansıtılmıştı. 10 Eylül 2004 tarihinde, gazeteci Ali Kırca, Başbakanlık konutunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la bir röportaj yapmıştı. ATV’den yayınlanan röportaj esnasında ekranda bir görüntü dikkatlere takılmıştı. Başbakanın oturduğu koltuğun hemen yanında, Atatürk tablosunun altında bulunan sehpa üzerinde Yahudilerin kutsal Yedi Kollu Şamdan’ı bulunmaktaydı. Bu Yedi Kollu Şamdan’ı Başbakanlık konutuna kimler, neden koymuşlardı? Yahudilerin kutsal Yedi Kollu Şamdan’ının gösterilmesinin nedeni sadece dekor olamazdı. Mutlak bir nedeni olmalıydı.

  Ve yine hatırlayalım: Başbakanlık Konutunda Başbakan Erdoğan, PKK saldırılarının nasıl haberleştirileceği üzerine gazete patronları ve yayın yönetmenleriyle 2011 sonlarında bir toplantı yapmıştı. Toplantıdan ayrılanları ise kapıda uğurlamıştı. Sn. Erdoğan, o zamanki Taraf’ın yayın yönetmen yardımcısı Yasemin Çongar’ın elini sıkmıştı. Yüzünde bir “aferin” gülümsemesi vardı. Çongar mesajı almıştı. Arkada ellerini kavuşturarak, adeta kızı ile gurur duyan veli gibi duran ise Taraf’ın sahibi Başar Arslan’dı. O sırada hemen arkada küçük ama çok önemli ve anlamlı bir ayrıntı vardı. Osmanlı tarzı konsolun üstünde Yahudi kültürünün en önemli simgesi Yedi Kollu Şamdan yer almaktaydı.

Erdoğan’dan Biden Yönetimine Flaş Mesaj!

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Washington yönetiminin teklifi sonrası, ABD ile Türkiye arasında S-400’ler için ortak çalışma grubu oluşturulduğunu ve teknik görüşmelerin de başladığını açıklamıştı (30.12.2020). Doğu Akdeniz’deki gerginliği ve AB ile ilişkileri de değerlendiren Çavuşoğlu, ABD’nin seçilmiş Başkanı Joe Biden’a mesaj göndererek, “ABD’de yeni yönetimle olumlu bir ilişki sürdürmeyi amaçlıyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Mevlüt Çavuşoğlu, Yıl Sonu Basını Bilgilendirme Toplantısı’nda ise:

“ABD ile FETÖ sorunu devam ediyor. Suriye’deki YPG’ye destek sorunu devam ediyor. S-400’ler nedeniyle CAATSA uygulandı. Ama S-400’ler için ABD ile ortak çalışma grubu oluşturuldu, teknik görüşmeler başladı. ABD yaptırım kararından sonra bize “ortak çalışalım” teklifi ile geldi. Biz o teklife “evet” dedik ve görüşmeler de başladı. Ağır ya da hafif olması önemli değil, yaptırım kararı yanlış. ABD’de yeni yönetimle olumlu bir ilişki sürdürmeyi amaçlıyoruz.” diyerek Erdoğan’ın ABD’ye teslimiyet mesajını aktarmıştı.

Siyonizm’in kurucusu Herzl’in; “Kıbrıs’ı mutlaka alınız!” talimatı!

Theodor Herzl: Kıbrıs’ı kendi çıkarımıza düzene sokmalıyız, üzerine gitmeliyiz ve bir gün kuvvetle ve zorla almalıyız. Kıbrıs’tan Müslümanlar gider, Rumlar iyi bir fiyata topraklarını satar, Atina’ya veya Girit’e kaçarlar. Filistin Yahudiler için çok küçük, bu nedenle Filistin’e yakın bir yer sağlamamız gerekiyor. Filistin’e Kıbrıs ve El Ariş de mutlaka katılmalıdır!” vasiyetinde bulunmuşlardı.

Yahudilerin, “Arz-ı Mev’ud” (vaat edilmiş topraklar) projesi çerçevesinde, ele geçirmeyi hedefledikleri bölgeler arasında Kıbrıs da yer almaktadır. Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının saptanması ile birlikte Yahudilerin Kıbrıs’a sahip olma iştahı daha da kabarmıştır. Yahudiler için vazgeçilmez olan Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail’in sınırları içinde yer alan Kıbrıs’a yönelik Yahudi ilgisinin ilk somut örneğine, Osmanlı’nın Kıbrıs’ı fethi sırasında rastlanmıştır. O dönemde Saray’da danışman olarak bulunan eğitimli bir Yahudi olan Yasef Nassi “Kıbrıs Kralı” olmaya çalışmıştır. Bundaki amacı ise, adanın “bir Yahudi yerleşim merkezi haline getirilmesi”nden kaynaklıdır. Yasef Nassi’den sonra adaya merak saran bir başka Yahudi, 19. yüzyılın sonlarında İngiltere Başbakanlığı koltuğuna oturan Benjamin Disraeli olacaktır. Disraeli, çok sayıda Romanyalı Yahudi’nin Kıbrıs’a transfer edilmesini sağlamıştır.

Ancak Kıbrıs’ın Yahudiler açısından taşıdığı önem, asıl olarak Siyonist hareketin ada üzerindeki talepleriyle ortaya çıkar. Siyasi Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl, Kıbrıs ile ilgili düşüncelerini Siyonist hareketin finansörlerinden Lord Rothschild’e Temmuz 1902’de şöyle aktarmıştır: “Kıbrıs’ı düzene sokmalıyız, üzerine gitmeliyiz ve bir gün kuvvetle almalıyız. Kıbrıs’tan Müslümanlar gider, Rumlar iyi bir fiyata topraklarını satar, Atina’ya veya Girit’e göç eder. Filistin Yahudiler için çok küçük, bu nedenle Filistin’e yakın bir yer sağlamamız gerekiyor. Filistin’e Kıbrıs ve El Ariş de dahil edilmelidir.”

Bu arada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusunda neler yapabileceğini diplomasi ve sahada attığı adımlarla ortaya koyduğunu ve hakça paylaşımdan yana olduğunu vurgulaması kafa karıştırıcıydı. Çavuşoğlu’nun: “Doğu Akdeniz’de bir konferans düzenlenmesi konusunda önümüzdeki süreçte Avrupa Birliği (AB) ile birlikte adım atmayı planlıyoruz. Orada herkes olacak. Akdeniz’de herkes olsun. Kıbrıs’ta Rum kesimi olacaksa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) de olmalı.” sözleri Haçlı AB baskısıyla Rumlara hangi tavizlerin verileceği kuşkularımızı artırmıştı.

Trump’un Başkanlıktan ayrılacağı 6 Ocak 2021 öncesinde ABD ve İsrail’den İran’a yönelik nükleer tehditler yoğunlaşmıştı. 8 yıl sonra ilk kez sıcak sulara giriş yapılmıştı. İsrail ile ABD aynı anda aynı yere, İran’ın burnunun dibine, Basra Körfezi’ne denizaltılarla çıkarma yapmıştı. Bu durumun İran’a bir mesaj olduğu açık ama mesajın ötesinde de bir anlamı da olmalıydı! Tam da bu süreçte ABD donanması, 2 savaş gemisi ve bir nükleer denizaltıyla Basra Körfezi’ne yanaşması, aynı saatlerde İsrail’e ait bir denizaltı da Mısır’ın onayıyla Süveyş’ten geçip, Kızıldeniz’e, oradan da Basra Körfezi’ne ulaşması herhalde hayra yorumlanamazdı.

Orta Doğu Yeniden Karıştırılmaktaydı!

ABD Orta Doğu’da yeni bir hamle daha yapmış, muhtemel bir İran tehdidine karşı 2 “B-52H” tipi nükleer kapasiteli bombardıman uçağını Orta Doğu’ya gönderdiğini açıklamıştı. Merkez Kuvvetler Komutanlığınca (CENTCOM) yapılan açıklamada, “5. Bombardıman Filosunun ana üssü Minor Hava Üssünden B-52H Stratofortress mürettebatı, ABD’nin bölge güvenliğine olan bağlılığını ortaya koymak ve kısa sürede devasa bir savaş gücünü hızlıca konuşlandırma kabiliyetini göstermek üzere bugün, Orta Doğu’ya yollandı.” ifadesi kullanılmıştı.

ABD, daha önce de 2 kez Orta Doğu bölgesi üzerinden “B-52H” tipi uçaklarla uçuş yapmıştı. ABD, 3 Ocak 2019’da İranlı General Kasım Süleymani’yi Bağdat Havalimanı’na indikten sonra hava saldırısıyla öldürmüş, buna karşılık İran ise ABD askerlerinin konuşlu olduğu Irak’taki üslere füze saldırısı düzenlemiş, ancak ölen herhangi bir ABD askeri olmamıştı. Ve işte böyle bir ortamda Dindar Kahraman Erdoğan iktidarının ABD ve İsrail’le uzlaşma çabaları bunların ayar aynasıydı.

Asıl soru şuydu: ABD’nin S-400 önerisi, Ankara’nın fikriymiş gibi sunulmaya hatta dayatılmaya mı çalışılmaktaydı?

ABD, Rusya’dan alınan S-400 füze savunma sisteminin devreye sokulmaması için Türkiye’ye kararlaştırdığı yaptırımları bir bir uygulamaya başlamıştı. ABD Hazine Bakanlığı, Türkiye Savunma Sanayi Başkanlığı’nın ABD ve uluslararası mali kuruluşlardan borç almasının yasaklanması kararını almıştı. Ayrıca Başkan İsmail Demir’le birlikte üç Savunma Sanayi Başkanlığı çalışanına vize yasağı getirilmesini ve mal varlıklarının dondurulmasını kararlaştırmıştı.

Sn. Erdoğan’ın: “NATO müttefikimiz olan Amerika’dan yaptırım değil, terör örgütlerine ve bölgemizde ilgili hesabı olan güçlere karşı verdiğimiz mücadelede destek bekliyoruz. Biz ne komşuları ile ne de başka herhangi bir devletle gerilim hele çatışma peşinde koşan bir ülke asla değiliz.” açıklaması enteresandı.

Tam bu süreçte yandaş Yeni Şafak yazarlarından Mehmet Acet, “ABD ile S-400 krizini aşmak için yeni bir formülden söz ediliyor” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Acet’in, “S-400’lerin satın alınması süreçlerinin içinde yer almış, sistemin teknik niteliklerini çok iyi bilen tecrübe sahibi bir isim” diye tarif ettiği kaynağının S-400 krizinde “çözüm” için önerdiği formülün adı “Pakistan modeli”ydi. Acet, söz konusu modeli şöyle anlattı:

“90’lı yıllarda Pakistan’a F-16 satışı gündeme geldiğinde, Amerikalılar, bu uçakların istemedikleri şekilde kullanılmayacağından emin olmak için Pakistan yönetimi ile bir anlaşma yapmışlardı. Daha doğrusu bu ülkede ortak şekilde kullanılmak üzere bir ofis açılmış ve F-16’ların kullanımı buradan izlenmeye başlanmıştı. Kaynağıma göre, benzeri bir yöntemin S-400’ler için de işletilebileceği konuşulmaktaydı. Buna göre; Türkiye ile ABD, Pakistan’daki modele benzer bir anlaşmaya varır, o doğrultuda Türk ve Amerikalı isimlerin birlikte görev alacakları bir ofis açılırdı. Bu formüle göre, S-400 sisteminin aktif halde tutulmasında bir sorun kalmazdı. Yalnız, F-35 uçakları için oluşabilecek risk durumlarında S-400 bataryalarının yönü başka tarafa çevrilir ve bu durum, ortaklaşa oluşturulacak ofiste görev alan Amerikalılar tarafından izlenerek onaylanırdı. Böylece, Amerikalıların ‘F-35’lerin sırları S-400 tarafından ele geçirilecek.’ korkuları aşılmış olacaktı. Bu durumda her iki taraf için de bir orta yol bulunacaktı.”

Bu konuyu irdeleyenler şu sonuçlara ulaşmışlardı:

ABD’de dış politika ve güvenlik konularında önemli analizlerin yayınlandığı bir internet sitesi vardı. Adı “War on The Rocks”. İşte bu sitede Mehmet Acet’in yazısından yaklaşık 4 ay önce, 25 Ağustos’ta yayınlanan yazının başlığı şuydu:

“Amerika’nın Pakistan Deneyimi, Türkiye ile Başa Çıkmasına Nasıl Yardımcı Olacaktı?”

Bunu kaleme alanlara gelince; Dış Politika Araştırma Enstitüsü Direktörü Aaron Stein ile bu enstitünün Karadeniz-Avrasya masasında çalışan Robert Hamilton olmaktaydı.

Bu arada T.C. Devleti savunma alanında çok önemli adımlar atmaktaydı!

Türkiye’nin ilk milli ve yerli hava savunma füze sistemi olan Hisar’lar için tarihler saptanmıştı. Hisar A+ Füze Sistemi, 2021 yılında TSK’nın envanterine katılacaktı. Savunmada yerlilik oranını yüzde 70’lere çıkartan, (ama maalesef motorları ve stratejik önemdeki elektronik parçaları hâlâ dışarıdan alınan) Türkiye’nin, ABD’nin yaptırım kararları sonrasında yerli ve milli hava savunma sistemlerine ilişkin çalışmaları da hız kazanmıştı.

 Devletin kararıyla; Savunma Sanayi Başkanlığı’nın öncülüğünde ASELSAN ve ROKETSAN tarafından yürütülen Hisar Hava Savunma Grubu Projesi, üç ayrı sistemle envantere sokulacaktı. Test süreci tamamlanan Alçak İrtifa Hisar-A+ Sistemi, yatay atışların yanı sıra dikey atışlarda da tam başarı sağlamıştı. Seri üretim aşamasına gelen ve 15-20 kilometre menzile sahip olan Hisar A+ Füze Sistemi, 2021 yılında TSK’nın envanterine katılacaktı. 6 hedefe aynı anda angajman ve ateşleme özelliğine sahip olan Hisar A+ etkin savunma yapmaktaydı.

Sırada ‘Hisar-O’ Vardı 

Hisar projesinin ikinci füzesi Orta İrtifa Hava Savunma Sistemi Hisar-O olacaktı. Tüm hızıyla devam eden çalışmalar sonucunda Hisar A+’dan daha etkili menzile sahip Hisar-O geliştirilmeye başlanmıştı. 25-30 kilometre menzile sahip olacak olan Hisar-O son teknoloji ürünü özellikleri kapsayacaktı. Test çalışmalarında hedefleri tam isabetle etkisiz hale getiren Hisar-O’nun, elektronik optik, elektronik kontrol merkezi ve savunma radarı gibi donanımları bulunmaktaydı. Sistemin 2022 yılından itibaren envantere girmesi planlanmıştı.

Ambargo Nedeniyle Sekteye Uğramıştı!

ASELSAN ve ROKETSAN tarafından geliştirilen, Türkiye’nin ilk milli ve yerli hava savunma füze sistemi olan Hisar A+ Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi’nin kabul atışında yüksek hızlı hedef uçağın, uzak menzilde başarıyla imha edildiği açıklanmıştı. Erdoğan’ın itirafıyla: “Bu son test, normal şartlarda yurtdışından tedarik edilen bir parçaya ambargo uygulandığı için birkaç ay gecikmek zorunda kalmıştı.”

Türkiye’nin Ukrayna ile kritik hamlesi Rusya’yı telaşlandırmıştı!

Türkiye ve Ukrayna arasında ilk defa yapılan 2+2 formatındaki görüşmeye ilişkin Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitriy Kuleba, ‘Türkiye ve Ukrayna arasında yeni bir sayfa açtığımızı gururla söylemek istiyorum’ derken, Ukrayna Savunma Bakanı Andrey Taran ise tarihi bir görüşme gerçekleştiğini açıklamıştı.

Biden’den Rusya’ya çok sert; “Bedel ödeteceğiz!” gözdağı!..

ABD başkanlığına seçilen Joe Biden, ülkede 3 Bakanlığa yönelik Rusya merkezli siber saldırıların ardından, siber güvenliği yönetimini en önemli önceliklerinden biri yapacağını ve saldırıların sorumlularının büyük bedel ödeyeceğini açıklamıştı. Biden, ABD Hazine, Maliye ve İç Güvenlik Bakanlıklarına siber saldırıların ardından yaptığı açıklamada, son günlerdeki siber saldırıların ABD şirketlerini ve federal hükümet kurumlarını hedef aldığını vurgulamıştı. ABD’li yetkililer, Rus istihbarat servisinin bu saldırıların ardında olduğuna inandıklarını belirtmiş, Rusya ise söz konusu siber saldırı iddialarını yalanlamıştı.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan onurlu S-400 açıklaması

Sn. Hulusi Akar, ABD’nin S-400’ün hangara kaldırılması veya satılması teklifine ilişkin, Mevcut durumumuz ülkemizin ve milletimizin hava ve füze savunması için aldık, süreç devam ediyor. Kullanmak için aldık başka ülkelere satılması gündemde değil. çıkışını yapmıştı. “1982’den beri Türkiye’nin hava savunma meselesi var. En son S-400 ile noktalandı. Kriterlerimiz var, teknoloji transferi ortak üretim var. Kriterler konuldu, bunun çerçevesinde alışveriş oldu. Biz artık pazar olmayacağımızı söyledik. Şeffaf işlem yapıldı, saklı gizli bir şey yok. Türkiye her denilene evet diyecek bir ülke değil. Kendi kurumlarımız var. F35 ile arasında karışma olur tartışmaları; bu mühendislik meselesi. Bizim mühendislerimiz olmaz, sizin mühendisleriniz olur diyor. ABD’li Savunma Bakanı gittiğimizde F35-S400’ü etkiliyor dedi. Kim dedi diye sorduk. ABD’li pilot. Peki bu pilot kaç kere F35 ile uçmuş, kaç kere S400 ile karşı karşıya gelmiş. Bu şahit olmaz. İsrail’de F35 var, Suriye’de S400 var, onlar etkileşime mi giriyor, kodlarını mı alıyor? Hayır. Türkiye-ABD arasında iş birliği müttefiklik ilişkileri var. Bir S400 için bunları feda mı edeceksiniz? Biz 83 milyonun haklarını korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız.  Aramızdaki en büyük problem S400 değil, PKK/YPG terörist mi değil mi? Önce oradan başlamamız gerekiyor. ABD’li dostlarımızın bunun cevabını vermesi lazım. Bunun adının konulması lazım. PKK teröristtir ve YPG Suriye’deki adıdır, bunlar bizim halkımıza, sınırlarımıza karşı tehdit ve risk oluşturmaktadır. Hâlâ ABD’liler bizim operasyonlarımızın Kürtlere karşı yapıldığını ifade etmeye çalışıyorlar. Bizim Kürt kardeşlerimizle ya da başka milletlerle problemimiz yok, bize verilen görev terörle, teröristle mücadeledir.” 

Türkiye’nin Karabağ ve Kafkas Başarısının, Erdoğan’ın Şahsi Heves ve Hesaplarına Kurban Edilmemesi Lazımdır!

Dağlık Karabağ’da 44 gün süren askeri harekâtın ardından Rusya-Azerbaycan-Ermenistan arasında yapılan anlaşmaya göre, Azerbaycan’la Nahçıvan’ı birleştiren yeni koridor oluşturulacaktı. Ermenistan’ın İran sınırına yakın topraklarında açılacak koridor ile Türkiye ve Azerbaycan tam bir asır sonra ilk kez kara yolu ile birbirine bağlanacaktı. Anlaşmanın 9. maddesine göre bölgenin ekonomik ve ulaşım bağlantılarındaki engeller kaldırılacaktı. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve Azerbaycan’ın batı bölgeleri arasında ulaşım ve iletişim ağları kurulacaktı.

Dağlık Karabağ topraklarının önemli kısmı artık kurtarılarak, tekrar Azerbaycan Cumhuriyeti’ne dönmüş bulunmaktadır. Bu büyük bir kazanımdır. Nitekim Türk dünyasının haritada da birleşmesine vesile olacaktır. Nahçıvan ile kara bağlantısı 1920’de coğrafi olarak koparılmıştı. Milli Mücadele döneminde Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bölgenin kaderini belirleyecek anlaşma için heyetini gönderirken onlara şunları hatırlatmıştı: ‘Nahçıvan Türk kapısıdır. Bu hususu nazar-ı itibara alarak elinizden geleni yapınız!’ Böylece, Atatürk’ün vizyonu 100 yıl sonra daha da net olarak anlaşılmaktadır. Nahçıvan’a koridorun açılması sadece Azerbaycan’dan Türkiye’ye uzanan koridorun meydana gelmesi değil, Doğu ile Batı arasında köprü vazifesini tekrar üstlenmesi bakımından önemli ve anlamlıdır.

Türkiye’yi Türk Cumhuriyetleriyle birbirine bağlayan tek toprak parçası Nahçıvan’dır. Bu koridor; Orta Asya’dan Hazar üzerinden direkt Türkiye’ye ulaşımı açarak Türk dünyasının bütünleşmesini sağlayacaktır. Ekonomi ve turizm alanlardaki ilişkiler bakımından yeni bir devrin kapısı olan Nahçıvan koridorunun açılması, Dağlık Karabağ’daki zaferin ardından ulaşım alanında da yeni kazanımlara yol açacağı aşikârdır. Bu da Bakü-Tiflis-Kars güzergâhına güçlü destek oluşturarak tarihi İpek Yolu’nun canlanmasına katkı sunacaktır. Bu olumlu gelişmeler Türkiye’nin devlet politikasıyla sahada oyun kurucu ve sonuç belirleyici önemli bir aktör olduğunu da ortaya koymaktadır. Türkiye’nin sadece Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Suriye’de değil Kafkasya’da da etkinliğini ortaya koyması stratejik bir atılımdır. Türkiye kendi derdine düşen Batı’yı Kafkasya’da baypas etmeyi başardı. ABD, Fransa ve Rusya’dan oluşan Minsk grubu gibi büyük bir gücü etkisiz bıraktı. Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın Güney Kafkasya’yı arka bahçesi olarak gören Rusya gibi bir gücü anlaşmaya razı etmesi büyük ve tarihi bir başarıdır. Dolayısıyla ateşkesin Rusya, Ermenistan, Türkiye ve Azerbaycan tarafından onaylanması çok önemli aşamadır.

Sn. Bahçeli’nin, Sn. Meral Akşener’e çağrı üstüne çağrı yapması, nasıl okunmalıydı?

Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP’nin lideri Bahçeli’nin, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e yönelik “eve dön” çağrılarını niye her fırsatta tekrarlayıp durmaktaydı. Sn. Devlet Bahçeli’nin tabir caizse çağrı üstüne çağrı yaparak Meral Akşener’i eve geri dönmeye davet etmesi, hangi kuşku ve korkuların yansımasıydı?

MHP lideri Bahçeli çağrısında İYİ Parti Genel Başkanı Akşener’e şöyle sesleniyorlardı: “Hâlâ zaman vardır. Bu önerimiz geçerliliğini korumaktadır. Dön evine bitsin bu çile!”

Acaba, Akşener’in MHP’den ayrılması ile nasıl bir hasret oluşmuştur ki şimdi Sn. Bahçeli bu hasretten çile diye söz etmeye başlamıştı? “Herhalde Akşener’in kıymetini gittikten sonra daha iyi takdir etmiş olmalılardı, bu nedenle şimdi eve dön diye çağrıda bulunuyorlardı” sananlar aldanmaktaydı. Çünkü; “Marifet, sonradan hasreti çekilecek bir kıymete, bir değere baştan sahip çıkabilmektir” deyip bu fikri kafamızdan uzaklaştırdık. Gerçekten, “bitmesi arzulanan çilenin kaynağı ne olabilir” diye epey kafa yorduktan sonra şu kanaate vardık: Cumhur İttifakı’nın bir süredir “bıçak sırtında” gezindiğini hatırladık. İttifakın iki ortağı AKP ve MHP’nin toplam oyları yetersiz kalmaya başladığına göre “İYİ Parti takviyesi” ile bu açığın kapatılması isteniyor olamaz mıydı?

Bilindiği gibi Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı AKP ama ittifakın itici ya da çekici gücü MHP olmaktaydı. Cumhur İttifakı’nı bir kervan olarak düşünürsek bu kervanı çekip çevirenin, istediği yöne götürenin MHP olduğu konuşulmaktaydı. Yani Cumhur İttifakı’nın lideri zahiren AKP olsa da gerçekte fiili yönetim, yani ipler MHP liderinin elinde bulunmaktaydı.

Hal böyle olunca Cumhur İttifakı’nın bıçak sırtında geziniyor olması ve anketlere göre %50’nin çok altında kalması elbette büyük bir çileye ve endişeye dönüşmüş durumdaydı. Şayet İYİ Parti Genel Başkanı Akşener de eve dönecek olursa Cumhur İttifakı bıçak sırtında dolaşıp durmaktan belki kurtulacak ve bir süre daha ülke yönetiminde MHP lideri Bahçeli’nin dedikleri olacaktı. Yani çile son bulacaktı. Bahçeli’nin Akşener’e ısrarla yaptığı “eve dön” çağrısını herhalde “böyle okumak lazımdı”.[1]

Evet rakipleri olan Muhalefet blokuna yani Milletin yarısına “zillet ve illet” diye hakaretler yağdıran Cumhur İttifakını yapılacak ilk seçimlerde %50 bandını aşamayacakları korkusu iyice sarmış ve bu kuşku akli melekelerini sarsmaya başlamıştı. Daha beş yıl öncesine kadar, tam 13 yıl boyunca Sn. Erdoğan’a ve AKP iktidarına yapmadık hakaretleri bırakmayan ve defalarca onları ülkeye ve Devlete hıyanetle suçlayan ve bunların belgelerini sunan Sn. Bahçeli’nin, şimdi Erdoğan’ı ve icraatlarını “Bağımsızlık ve bekamızın sigortası!?” sayıp dört elle sahip çıkması, bir devlet planı mıydı, yoksa şahsi ikbal hesaplı mıydı? soruları da yakında yanıtını bulacaktı…

Biri Türkçülük, diğeri İslamcılık İstismarcısıydı!

AKP’lilerce 2020’nin son günlerinde TBMM’ye sunulan ve Doğu Türkistanlı mazlum ve mağdur Sincan Türklerinin Zalim ve Komünist ÇİN’e teslim edilmesine yol açan “Suçluların İadesi Anlaşması” kanunlaşırsa, Çin vahşetinden kaçıp Türkiye’ye sığınan binlerce Uygur Müslümanın ve aile-akrabasının hayatı kararacaktı. Böylece Dinini, dilini ve kimliğini korumaya çalışan Uygur Türkleri anarşist sayılıp Çin’in insafına bırakılacaklardı. Güya Dindar Kahraman Erdoğan iktidarı böyle bir zulme ön ayak olurken, Türkçü ortağı MHP’den tıs çıkmaması da enteresandı. Bu anlaşmanın gerçekleşmesi durumunda, Erdoğan iktidarının alnına kara bir leke daha yapışmış olacaktı. Kendileri üretemediklerinden AŞI uğruna ŞAŞI olmuşlardı ve Uygur Türklerinin en temel insan haklarını satılığa çıkarmışlardı.

Çin’in “TİK TOK” sosyal medya kanalı; kontrolleri daha doğrusu işgalleri altındaki 1,5 milyon FİLİSTİNLİ’ye Korona aşısı yapmayan, hatta kendi halkı sayıldığı halde mecburi sağlık hizmetlerinden bile mahrum bırakan… Yetmezmiş gibi, Siyonist İsrail’in Filistinlilere ait tapulu arazileri zorla gasp edip yerleşime açma ve zeytin ağaçlarını kökünden çıkarma barbarlığına direnen Müslümanlara yönelik tecavüzleri: “İsrail’le normalleşmeye başlayan İslam Ülkelerini protesto eden ve İsrail polisine saldırılar gerçekleştiren Filistinli anarşistleri Etkisizleştirme müdahalesi!” şeklinde dünya kamuoyuna aktaran bu ÇİN zalimlerine, mağdur Uygur Türkleri nasıl ve neyin karşılığı rüşvet sunulacaktı? AKP ve Erdoğan iktidarı bu vebalin altından nasıl kalkacaklardı?

Küresel sermayeli medyanın Erdoğan reklamcılığı!

Bu arada İngiltere’nin Yahudi sermayeli meşhur The Guardian gazetesinin “2021’e yön verecek dünya liderleri” arasında Recep Tayyip Erdoğan’ı da sayması, Siyonist merkezlerin “Sn. Erdoğan’ı gündemde tutma ve kahramanlaştırıp halkımıza yutturma çabası” olarak okunmalıydı. Çünkü İslamiyet’e, Hz. Peygamber Efendimize ve Türkiye’mize düşmanlığı sırıtan ve her fırsatta zehir kusan The Guardian’ın ve Fransız medyasının, açıkça Erdoğan’ın reklamını yapması başka türlü yorumlanamazdı. Ve hele bundan gurur duyanlar ise tam anlamıyla mağrur olmaktaydı, yani aldatılmaktaydı.

 


[1] zekiceyhan@milligazete.com.tr (28 Aralık 2020)

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Subscribe
Bildir
14 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberiniz olsun bütün işler Allah a dönecektir (sura53)
Şûrâ 9
Yoksa onlar, O’nun (Allah’ın) dışında birtakım veliler (hüküm vericiler, sahipler ve şefaatçiler) mi edindiler? İşte Allah; (gerçek) Veli O’dur, ölüleri dirilten O’dur. O, her şeye güç yetirendir.

Şûrâ 46
Onların Allah’ın dışında kendilerine yardım edecek velileri (dostları ve sahip çıkanları) olmayacaktır. Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir (çıkış) yolu bulunmayacaktır. (Artık kurtuluş mümkün değildir.)

Bedavacılar
Âl-i İmran 28
(Sakın ha!) Mü’minler (Kur’an’a inanan ve hükmünü uygulayan) mü’minleri bırakıp da, (İslami hükümleri inkâr ve emirlerine itiraz eden) kâfirleri kesinlikle dost edinmesin ve idareci seçmesinler. Her kim böyle yaparsa, (artık onun) Allah’la hiçbir şekilde alâkası kalmış değildir. (Mevlâ’sı ile gerçek iman irtibatı kesilmiştir.) Ancak (kâfir ve zalimlerden) gelecek (kendisini ve yakın çevresini; öldürme, ağır işkence etme, sakat hale getirme, namuslarını kirletme, emeğini, ekinini ve evini yakıverme gibi) bazı korku ve baskılardan sakınmak ve (tehlikeleri atlatmak) durumu hariçtir. (“İkrah-ı mülci” denen bu zorlayıcı tehditler karşısında; kalben mü’min kalmak şartıyla, dil ile küfrü gerektiren ve belayı def eden sözler söylenebilir. Ama) Allah sizi (öncelikle) Kendisinden sakındırıp (uyarıverir. Zira son) varış Allah’adır. (Hesap vermek üzere O’na dönülecektir.)

Ayıdan post ,kafirden dost olmazmış!

Bunlar anlamıyor,anlamaz ki Allah’ım…

Bir kere hidayetini karartmışsa insanın…

Kendini kör kuyuya atmış ,ümit yok artık…

Çok uyarıldınız,ancak dinlemediniz!

Helakınız mı geldi, Rabbimiz masumları koru…

O çok güvendiğiniz Abd dağılıyor, körler…

Hocamızın teknolojileri Yeni Dünya’yı kuracaktır.

Amiiiin

Cuma Çıkışı-İsrail
Sayın yazarımız AKP dönemini özetleyecek veciz bir ifadeyle Sn. Cumhurbaşkanı’nın “Cuma namazı çıkışında israil ile ilişkilerin devam ettiğini” açıkladığını bizlere ifade etmişlerdi. Daha önce de nice kahramanca! açıklamalar ile halk önünde israil eleştirisi yapıp, arkadan “normalleşen” AKP, yine ne hikmetse onca masumum kanına giren, şeytani sistemin cismani halini temsil eden İsrail ile ilişkilerinin bir şekilde devam ettiğini itiraf etmişti. Bunca haklı tepkiye rağmen hala bu ilişkide ısrar eden, yetmezmiş gibi “Yerimiz Avrupa Birliği’dir” diyen AKP; Üstad Ahmet Akgül Hocamızın tespitleriyle; “aslında İslam Birliği hedefimiz yok” demektedir. Efendimizin (sav) hadisi şeriflerinde buyurdukları üzere: “Kişi sevdiği ile beraberdir.” temel ilkesi tekrar hatırımıza gelmekte ve bunlardan hayır namına bir şey beklenmemesi gerektiğini idrak etmekteyiz.

Hakkın tarafında olmak…
Anlaşılan kullanabilecekleri ellerinde kalan son piyonları kalmış. Bunları da kaybetmemek için çırpınıyorlar. Nasıl bir ülke ki, yıllarca ihanete uğramasına rağmen dimdik ayakta kalması bir mucize.
Bütün hesaplarının alt üst olacağı ve sadıkların mazlumlara el uzatacağı günlere yaklaşıldığının heyecanını duymaktayız. Hakkın sesi Milli Çözüm iyi ki varsın.

Haktan ve Cihaddan Yüz Çevirmeden yani MİLLİ ÇÖZÜM’CE bir ömür sürmez isek, Allah Muhafaza Buyursun, Muhammed Suresi 38. Ayetin tokadını yemek kaçınılmaz bir hal alır!..
Muhterem Hocam öncelikle böyle bir makaleyi kaleme aldığınız için bizleri onca kirli yalan yanlış bilgilerlerle kuşatılmış bir ortamda temiz bilgilerle aydınlattığınız için çok teşekkür ediyoruz. Rabbim gücünüzegüç katsın ömrünüze ömür katsın inşaallah .

Sadece bu makalede ifade edilen konulardan yola çıkarak:
* Sn. Erdoğan’ın Başbakanlık Konutu’nda Yedi Kollu Şamdan konusu olsun,

* Erdoğan, PKK saldırılarının nasıl haberleştirileceği üzerine gazete patronları ve yayın yönetmenleriyle 2011 sonlarında yaptığı toplantı olsun,

* Çavuşoğlu eliyle Erdoğan’ın ABD’nin seçilmiş Başkanı Joe Biden’a mesaj göndererek, “ABD’de yeni yönetimle olumlu bir ilişki sürdürmeyi amaçlıyoruz” ifadeleri olsun,

* AKP’lilerce 2020’nin son günlerinde TBMM’ye sunulan ve Doğu Türkistanlı mazlum ve mağdur Sincan Türklerinin Zalim ve Komünist ÇİN’e teslim edilmesine yol açan “Suçluların İadesi Anlaşması” nın kanunlaşması için çaba harcaması olsun,

* Erdoğan iktidarının ABD ve İsrail’le uzlaşma çabaları olsun ….vb.

konularına imza atan Abd ve İsrail ve onların uşaklarıyla işbirlikçiliğe devam etmeyi ifade eden bir AKP ve ERDOĞAN ZİHNİYETİ acaba : ”Türkiye’nin Karabağ ve Kafkas Başarısı olsun, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan, kabinede başkalarından görmediğimiz, onurlu açıklamaların yapılması olsun, savunma alanında çok önemli adımların atılıyor olması, konularına İMZA ATMAYI – İCRA ETMESİ sizce mümkün mü? Doğruyu iyiyi güzeli faydalıyı ve adil olanı temsil edenin, acaba Akp – Erdoğan zihniyetinin olabilmesi mümkündür denilebilir mi bunca ülkemiz aleyhindeki tahribatlara imza atan zihniyetten. Kaldı ki burada ifade etmediğimiz ülkemiz ve insanlık aleyhine onca tahribatlar yapıldı ve var ki, bu makalede ifade edilen tahribatlardan yola çıkarak bu suali sordum. Sadece bu makalede geçen tahribatlardan bile, çünkü muhalefetinde malesef hiçbir farkı yok bu konuları ne dile getiriyor ne de böyle bir derdinin gayesinin olmadığı ortada . Yani demem o ki, yönetimdeki Siyasi irade yani HÜKÜMET ile DEVLET DENGESİNİ anlamak önem arzetmekte…

Ayrıca şu hatırlatmayı da yapmadan geçemeyeceğim ; günümüzde HAK İLE BATILI en net ve mert şekilde ortaya koyan sadece tek Milli Çözüm kaldığını görmemek için ise kör olmak gerek. Rabbimizden temennimiz ve duamız; Milli Çözüm de olmanın Milli Çözüm’ce düşünebilmenin Milli Çözüm’ce Haktan ve hayırdan yana olmanın şükrünü eda etmeyi ve cihat etmeyi daim kılsın. Amin. Ya değilse Allah Muhafaza Buyursun, Muhammed Suresi 38. Ayetin tokadını yemek kaçınılmaz olur :

MUHAMMED SURESİ 38. AYET
[b]İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye[/b] (nakdiniz ve vaktinizle Hakk davasını desteklemeye)[b] çağrıldığınızda; buna rağmen bazılarınız cimrilik yapmaktadır. Oysa kim cimrilik ederse artık o, ancak kendi nefsine cimrilik ettiğinden[/b] (manevi ziyandadır). [b]Allah ise, Ğaniy[/b] (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)[b]dır; asıl fakir[/b] (ve her halde Allah’a muhtaç) [b]olan sizlersiniz.[/b] (İman ve akıl bunu anlamak ve ona göre davranmaktır.) [[u]b]Eğer siz[/b] (Hakk’tan ve cihaddan) [b]yüz çevirecek olursanız[/b], (Allah) [b]yerinize sizden başka bir kavmi-kesimi getirip-değiştirir[/b] (ve onları zafere ulaştırır).[b] Sonra onlar, sizin gibi[/b] (itirazcı ve isyancı) [b]da olmazlardı[/b] (itaatli ve sadakatli davranacaklardır).[/u] KAYNAK: http://www.mealikerim.com

Hak ile Bâtılı, mü’minle münafıkı en net ve mert şekilde ortaya koyan Milli Çözüm, hikmet ve hakikat aynasıdır!

Milli Çözüm’le Bakmak
Tarih günümüzle yüzleşmekte, ve de tekerrür etmekteydi.
Haim Nahum Osmanlıyı yıkıp İsrail’i kurmayı hedeflemiş ve de başarılı olmuştu.
Şimdiki işbirlikçilerin aynı planın ortakları olması, Erbakan la mücadeleyi seçmeleri, Kıbrıs’ta ki taviz ve sözleri tesadüf değildi.
Şimdi de İsrail’in büyüğünü hedefleyenler geleceğin dünyasını Kafkaslarda planlamaktadır.
Siyonizm Türkiye’nin Nahcivan ve Azerbaycan iletişimini kesme ve temelde Azerbaycan’ın İsrail bağlantılarıyla elde tutulup Kafkas hakimiyeti hesaplanmaktadır.
AKP’ye yeni bir iktidar kapısı açma karşılığı, Aliyev aracılığıyla pazarlıklar mı yapılmakta.
Rusya Karabağla ilgili Azerbaycan ve Ermenistan arasında Türkiye’den habersiz yapılan pazarlıkta tek arabulucu olması İsrail den habersiz yapılan bir pazarlık olamazdı.
Azerbaycanlı ve İsrailli Yahudilerin Karabağ zaferinin kutlamalarını törenlerle yapmaları anlamlıydı.
The Guardin’ın “2021’e yön verecek dünya liderleri” listesinde Erdoğan’ı sayması tavrı, tüm bu hesapların meyvesi olarak okunmalıydı.
Milli Çözüm’ün Stratejik çözümleri karanlıkta projektör gibiydi.

Milli Çözümü; Millî Görüşü temsil eden Milli Çözümden başka bir zihniyetin üretemeyeceği anlaşılmakta ve çözüm için başka çare de görünmemekte.
“ABD yaptırım kararından sonra bize “ortak çalışalım” teklifi ile geldi. Biz o teklife “evet” dedik ve görüşmeler de başladı.”
İktidarın bu yaklaşımından ve 18 yılı kapsayan icraatlarından da anlaşılmaktadır ki; Akp işbirlikçiliğinden Abd, Akp’ye karşı üst perdenden bakma ve zorbalığından vaz geçmeyecek.
Ülkemiz ve İnsanlık acil çözüm beklerken çözümün; Millî Görüşü temsil eden Milli Çözümden başka bir zihniyetin üretemeyeceği anlaşılmakta ve çözüm için başka çare de görünmemekte.

Iraktaki Patlamayı Kimler Tertiplemisti
Milli savunma bakanı Sayın Hulusi Akar’ın Irak’ı 20 Ocak 2021 deki ziyaretinin arkasından bugün Irakta 40 kisinin ölümene neden olan patlamanın zamanlaması manidardır. Biden’lı ABD yönetiminin Otadoğu politikalarının ne yönde olacağının göstergesi sayılabilir. Yani PKK ve PYD’ye tam destek vererek Fırat bölgesinin İsrailin BOP’larını daha ileri noktalara taşımak isteyen ABD ile hala müttefik seviyesinde kalmak akıl fukaralığından başka bir şey değildir. Silahlı kuvvetlerimizin gösterdiği dik ve onurlu duruşu malesef hükümet kanadından görememekteyiz. Hatta ihanete varan İsraille normalleşme çalısmaları arka kapılar ardında devam etmektedir. Ancak küresel güçler medya gücünü kullanarak kendi politikalarını devam ettiren Aliyev ve R .T. Erdoğan gibi siyasileri görevde tutmak için hokkabazlık yaparak ayakta tutmaya çalışmaktalar. Hoş gerçi Aziz Erbakan Hocamızın teknoloji harikaları sayesinde Ordumuz, onların planlarını boşa çikaracak tedbirleri çoktan almıştır. Mesele herkezin bu süreçte kimlere hizmet ettiğidir.

SÜFYANI TANI
SÜFYANI TANI

Dindarlık rolüyle, kindarlık yapan

Hak davadan kopup, nifaka sapan

İktidar ihtiras, ikbale tapan

İslam’ın Deccali, hain Süfyan’dır…1

Kim ki Hak’tan sapıp, Batıl’a kaymış

Dine darbe vurup, davadan caymış

Hıyaneti “özel, marifet” saymış

Manen iflas etmiş, büyük ziyandır…

Nefsin yularını, başıboş salmış

Hoca’dan ayrılıp, Haçlıya kalmış

İşbirlikçi gafil, çirkefe dalmış

O lağıma düşmüş, sanır Seyhan’dır…

Ey Süfyan’a bağlı, sakallı Hüsnü

Bak diline vurmuş, gözünün kösnü2

Üzmez mi Âlem-i, İslam’ın hüznü

Katledilen masum, sabi sübyandır…3

Hidayet kararmış, süsler sözünü

Makama çıkara, dikmiş gözünü

Korkmaz; tahrip eder, Dinin özünü

Faiz fuhuş kumar, Hak’ka isyandır…

Allah mühlet vermiş, keramet sanır

Mel’anet işliyor, marifet sanır

Ne adalet ne de, merhamet tanır

Gafletten çok öte, derin nisyandır…4

Hiç böyle gider mi, Deccali devran

Yetiştir Ya Rabbi, Kur’ani derman

Zalimler zanneder, devşirdik harman

Hıyanetin sonu, elbet hüsrandır…

Kendin çevresinin, dolmuş kasası

Sefillik rezillik, ülkem tasası

Millete dayatır, Haçlı yasası

Adil Düzen kurmaz, haza tuğyandır…

Çalışmaz olacak, kâfir silahı

Yıkılır İsrail, olmaz ıslahı

İnkılap yakındır, va’di İlahi

Sonun ayak sesi, güm güm sofyandır…5

Dinini dinara, satan utanmaz

Helale haramı, katan utanmaz

Tutarsız; her yola, yatan utanmaz

Sıfatın nankörlük, halin küfrandır…

Her aklı yatmayan, çocuk aldanır

Elmasları verir, kaydırak alır

Zanneder yaptığım, yanıma kalır

Şimdi sultan amma, yarın üryandır…6

Hiç bitmez sandığın, beş on seneler

Çabuk geçer; ölüm, bağlar çeneler

Emer kanın etin, kurtlar keneler

Saltanat geçici, sonu giryandır…7

Tüm sırlı perdeler, kalkar aradan

Herkes ayıracak, akı karadan

İntikam alacak, Yüce Yaradan

Şu acı kustuğun, senin safrandır…8

Osman Nuri Çelik

1- Süfyan: İslamcılık rolüyle ve din ve devlet istismarı ile din tahribatı yapacak adam.

2- Kösnü: Erkekle dişinin şehvet dürtüleri.

3- Sübyan: Küçük çocuklar.

4- Nisyan: Unutkanlık, umursamazlık.

5- Sofyan: Marşlardaki kısa vurgu makamı.

6- Üryan: Çıplak, beş parasız.

7- Giryan: Pişmanlıkla ağlayıcı.

8- Safra: Öd kesesinin salgıladığı acı ve asitli sıvı.

Dağın arkasında, zafer ezanı
DAĞIN ARKASINDA, ZAFER EZANI!

(Ne plan yaparlarsa yapsınlar, BASARAMİYACAKLAR. İNŞAALLAH ZAFER İNANANLARINDIR VE ZAFER ÇOK YAKINDIR)

Şeytan sarayını, yıkar muhtıran

Ya Rabbi nizamın, rızan vaktidir!

Zafer türküleri, çalsın mehteran

Soytarı şov bitti, ozan vaktidir!

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

Arş’ı titretiyor, ah ile feryat

Laftan anlamıyor, İsrail heyhat

Dağı tırnağıyla, delenmiş Ferhat

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

İhlas, ihsan, insaf; iz’an vaktidir!

Siyonizm savrulur, kalır samanı

Kurtarmaz zalimi, Bel’am Haman’ı

Va’di İlahi’nin, artık zamanı

Adil Düzen gelir, mizan vaktidir!

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

Zafer nöbetleşe, devrandır döner

İsa Mesih çıkar, Deccal’i yener

Dağın arkasını, görmektir hüner

Gel Çözüme katıl, kazan vaktidir!

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

Sen haini hayra, hamal etmezsin

Mühlet verirsin ya, ihmal etmezsin

Kim demiş va’dini, ikmal etmezsin

Ey Aziz Züntikam, cezan vaktidir!

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

Manası mesajı, mealde saklı

Hikmet hazinesi, hayne yasaklı

Vicdanı kararmış, kalbi pasaklı

Namertler çekilsin, bozan1 vaktidir!

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

Körler nasipsizdir, gören bahtiyar

İlmik ilmik zafer, ören bahtiyar

Bayram yaklaşıyor, tören bahtiyar

Çöker zalim sistem, hazan vaktidir!

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

Davanın bağrına, sızmış engerek

Çoban hain ise, kurda ne gerek

Seher serininde, yaşlar dökerek

Vahdet iklimine, sızan vaktidir!

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

Bâtıl yıkılır Hak, nizam kurulur

Nur nârı yakacak, Deccal kavrulur

Durdyan Netanyahu, Trump kovulur

Zulmün son demidir, hozan2 vaktidir!

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

Basiret gözlüğü, verir Erbakan

Görür mü sanırsın, öyle her bakan

Elleri nasırlı, alnı ter akan

Kalemiyle destan, yazan vaktidir!

Dağın arkasında, Ezan vaktidir!

1- Bozan: Erdemli, irdeleyici, mert ve metin erkek.

2- Hozan: Biçildikten sonra tarlada kalan çer çöp.

Şiir: Şair Rahmet PAKGÜL

YAZIK BE ADAM!
Dünyalık uğruna, davanı sattın

Hakikat yolundan, caydın be adam!..

Hak’kı yamultarak, Bâtıl’a kattın

Şükrandan1 küfrana2, kaydın be adam!..

Altına boyadın, nefsi putların

İslam’a gol oldu, sinsi şutların

Hem taşeronuydun, hain puştların

Siyonist trene, raydın be adam!..

İş birliği yaptın, Siyon Locayla

Aynı yataktaydın, Feto Hocayla

Fuhuş kumar arttı, gençle kocayla

Eh şimdilik gözün, aydın be adam!..

Halk peşine düştü, saf dileklerce

Sen dümen çevirdin, çark-ı feleklerce

Sürekli çekilir, hep meleklerce

Çözülecek hayat, kaydın be adam!..

Yakında putlaran, veda edersin

Pişman olup boşa, nida edersin

Herkesi kendine, feda edersin

Sen nefsini ilah, saydın be adam!..

Ortaya çıkarsın, her gâh-u nagâh3

Hâlâ istismarın, cihat ve nikâh

İmandan İslam’dan, ettirdin ikrah4

Yeter Hak’ka yönel, haydın5 be adam!..

On milyarlar kayıp, yetim hakkıdır

Vurgunlar soygunlar, haram katkıdır

Kötülüğün başı, dünya aşkıdır

Hidayet karardı, yandın be adam!..

1- Şükran: Teşekkür etme.

2- Küfran: Nankörlük etme.

3- Gâh-u nagâh: Gün be gün.

4- İkrah: Nefret ettirme.

5- Haydın: Haydi.

http://www.millicozum.com

FITRAT DÜZENİNE DÖNÜLECEK!
Devletin hedefi;Barış ve Huzurun tesisidir..!
Devletin Dini İse;Adalettir..
Temelinde Adaleti,Barışı ve Huzuru sağlama gayesi olmayan bir dinden, DİN olmaz!
Bütün bunları kuşanmayan devlet ise, gerçek bir devlet seviyesinde görülemez..
Anlaşılıyor ki;İslamın,İlmin,Birikim,Vicdan ve Aklın egemen olduğu bir fıtrat düzeninin; önce Türkiyemizde,hemen akabeninde de tüm insanlığı kuşatacak ölçekte, ilan edilmek mecburiyeti vardır..Biz buna Adil Düzen diyoruz..Bu düzenin hamiliğine ve sahipliğine ise, Milli Çözümün Şahsı Maneviyesi’nin ve günümüzün TÜRK İSLAM MEDENİYENİN EN BÜYÜK BİRİKİMİ olan, en layık Zat olduğuna yürekten inanıyoruz.Dünya ve Ahiretin hayırları adına en büyük zaferle,bu aziz mücadeleyi taçlandırmasını ise Rabbimizden niyaz ediyoruz.

Maya lazım
Özellikle diplomat atamaları ve Çin’le yapılan ve mecliste onaylanması beklenen “suçluların iadesi anlaşması” göstermektedir ki; öyle konuşmakla kahramanlık olmuyor. Dönüp dolaşıp İsrail’le ilişkileri tekrar nasıl kurabiliriz, Çin’le ilişkileri nasıl devam ettirebiliriz diye çare aramaya başlıyorlar. Öncelikle bağımsız bir ruha sahip olmak gerekiyor. Bu da sadece Aziz Erbakan Hoca’mızda vardı. Hocamız ne diyordu “Maya lazım maya”.

3Y FORMULÜ İLE İKTIDARA GELEN AKP YİNE 3Y FORMÜLÜ İLE İKTİDARDAN GİDERKEN SİYASETİN NABZI HANGİ YÖNDE ATMAKTADIR!
Milli Görüş ve Merhum Erbakan Hocamıza ihanet etme karşılığında dış güçler tarafından, 18 yıldır iktidarda kalması adına her türlü imkan ve olanak sunulan Akp, kurulduktan sonraki ilk seçimde 3Y(Yolsuzluk, yoksulluk, Yasaklar) formülü ile iktidara gelerek, yolsuzluk, yasaklar ve yoksullukla mücadele edilmesi vaatlerini sıralamış fakat gelinen noktada yolsuzluk zirvede, yoksulluk kat kat artmış, yasaklar konusu tam bir tartışma noktasına gelmiş durumdadır ve artık tüm tahribatlar neticesinde geldikleri gibi gitme zamanı gelmiştir. Akp ve Erdoğan’a yol gözüktü gözükmesine de, acaba şimdi siyasetin rengi hangi yönde bir belirginlik gösterecek konusu herkesin ve herkesimin merak ettiği bir husus. Saadet Partisi ve Yeniden Refahın tutarsız ve umut olmaktan uzak politikaları ve yaklaşımları, muhalefet partilerinin içler acısı durumları, Mhp ve Cumhur ittifakındaki çatlağın artması toplumu iyiden iyiye karamsarlığa itmiş, beklentiler yitirilmiş ve olumsuzluk başgöstermeye başlamıştır. Düzeni adil olmayan bir yönetim tarzı elbetteki iflas etmeye ve çökmeye mahkumdur. Yönü İslam birliğine taraf olmayan bir iktidar, tabiki haçlı avrupanın kuyruğunda erimeye ve yok olmaya doğru hızlı adımlarla koşmaktadır. Adalet terazisi şaşmış bir idare milletine, ülkesine ve insanlığa fayda verecek hiçbir adım atamaz ve zulüm üzerine kurulu bir sistemle zelil ve rezil olacaklari sonlarını hazırlamış olurlar. Merhum Erbakan Hocamızın. fikirlerini, görüşlerini ve projelerini her daim savunan ve gerçekleşmesi için mücadele eden bir Milli Çözüm kaldı. Milli Çözüm kadroları bu bilinç ve şuurla hareket etmekte ve çalışmalarını azimle bu doğrultuda yürütmektedir.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
14
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...