YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
692315fb7bf8a
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 4
Bugün : 26341
Dün : 47039
Bu ay : 967303
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45371124
IP'niz : 216.73.216.189

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

ERBAKAN HOCAMIZIN MEKKE FETHİ
YORUMLARI VE UYARILARI [1]

Rüyamda; Aziz Erbakan Hocamızla birlikte Medine’de bulunmaktayız. Mekke’nin Fethi kutlamaları için oradaymışız. Erbakan Hocamız Mekke’nin Fethi’nin sebeplerini, ön hazırlıklarını, planlarını, kuşatma anını ve İslam ordusunun muazzam galibiyet safhalarını anlatacak ve fethin dersini yapacaklarmış. Erbakan Hocamız çok heyecanlılar ve yerlerinde duramıyorlar. Sanki o saadet dolu günlere gitmişiz de az sonra fetih hazırlıkları başlayacakmış ve Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam, iki göz kerpiç evlerinden çıkacaklar ve gelip bize selam buyuracaklarmış gibi bir maneviyat ortamı varmış… Aziz Erbakan Hocamız: “Mekke; şehirlerin anası, vahyin ilk merkezidir. Efendimiz 11 Ocak’ta, bir Ramazan ayının 20’nci günü Mekke’ye fetih için girmişlerdir. Ammaa nasıl bir fetih, nasıl muazzam bir güç gösterisi… Evvelinde ve sonrasında görülmeyecek bir fetih! Bu kutlu beldenin fethi sıradan bir olay değildir. Öncesi ve sonrasında yaşananlar, aradan yıllar, hatta asırlar bile geçse sonradan gelen sadık takipçiler açısından çok önemlidir. Ecdadımız bütün fetih hareketlerinde, Mekke’nin Fethi’ni, fethin öncesindeki, fetih esnasındaki ve fethin sonrasındaki kodları esas almışlardır. Buna en güzel örneklerden biri de İstanbul’un Fethi’dir! ‘Daha yakın dönemden örnek verir misiniz Hocam?’ dersen, 74 Kıbrıs Çıkarması’dır. Plan, program, hazırlık vesaire her aşamasında Mekke’nin Fethi örnek ve esas alınmıştır.

Öncelikle, bir defa belirtmeliyim ki; bir şehri, bir beldeyi fethetmek kolaydır. Zor olan ve yapılması gereken şey, Fetih sırasında ve sonrasında gönüllerin fethedilmesidir. Ancak bu şekilde büyük kurtarışlardan ve başarılardan bahsedilebilir. Hudeybiye Antlaşması’nın Mekkeliler tarafından bozulması üzerine, Ebu Süfyan’ı Müslümanların bu anlaşmanın bozulması ile alâkalı tutumlarını gözlemlemesi ve bozulan durumu düzeltmesi için Medine’ye gönderdiler. Ebu Süfyan, anlaşmayı kendi tarafları bozduğu için yeni bir anlaşma yapmak, Efendimizi (SAV) yumuşatmak ve herhangi bir savaş kararı var ise bu karardan vazgeçirmek; vazgeçiremiyorsa geri gelip Kureyşlilere bunu haber vermek üzere görevlendirilmişti. Fakat bu kez Efendimiz herhangi bir sulh veya anlaşmanın artık Mekke’nin fethinin engellenmesine… Allah’ın izniyle İslam’ın büyük zaferinin veya bu fethin geciktirilmesine sebep olunmasına izin vermeyecekti. Allah’ın Resulünün talimatları üzerine, Medine’de örgütlenen ve devlet haline gelen inananlar; artık birlik, beraberlik, kardeşlik ve sarsılmaz imanla beraber, fiziki olarak da öyle kolayca yenilemeyecek bir güce sahip olduklarını Ebu Süfyan’ın gözüne gözüne sokmuşlar; kalbinin büyük bir korku ve endişe ile dolmasına sebep olmuşlardı. Böyle bir ortamda Ebu Süfyan, Âlemlerin Efendisinin huzurlarına gelerek: ‘Şimdi Muhammed’in (SAV) Mekke eşrafından istediği nedir? Dilersen yeni bir anlaşma ile elimizi-kolumuzu bağlayabilir, bütün malımızı-mülkümüzü elimizden alabilir, Sana ve arkadaşlarına işkence ile hayatı dar eden bu halkı kılıçtan geçirebilirsin!’ demiş, fakat Efendimiz tüm cihanı aydınlatan mütebessim yüzleri ile bir nevi; ‘Gör bak, Allah’ın ordusu neler yapacak! Gör bak, bir damla kanınız akıtılmadan nasıl varlığınız, şirk ve zulüm saltanatınız son bulacak! Gör bak, Allah’ın Azamet ve eksilmez gücü sizi ve tüm dünyayı nasıl kuşatacak! Gör bak neler olacak, gör bak nasıl olacak!’ buyurmuşlardı…

Sonuç olarak; evet Ebu Süfyan, Efendimizi konu ile ilgili ikna edemeden Mekke’ye geri döndüler… Hemen müşrikler Ebu Süfyan’ın etrafını çevirdiler. ‘Medine’de durumun ne olduğunu ve Müslümanların hangi seviyede olduklarını’ soruverdiler… Ebu Süfyan: ‘Müslümanlar tek bir vücut gibi olmuşlar, kalpleri bir olmuş; aynı şeyi düşünen, aynı şeye üzülen, aynı merkezden beslenen böyle bir topluluğu daha evvel hiç görmedim. Sizler en ufak bir kavgada birbirinizin boğazına bıçak dayayıp canınızın derdine düşerken, onlar birbirlerinin gözyaşı için tüm dünyayı kuşatacak ve kurtaracak kardeşliğe ve muhabbete sahip vaziyetteler. Eğer anlaşmayı bozduğumuz için üzerimize gelecek olurlarsa, net bir şekilde ifade ediyorum ki, en ufak bir şansımız dahi yoktur. Zira ben hangi Müslümanla karşılaştıysam, gözlerinde hepimizi yakacak bir ışık gördüm!’ diye cevap vermişti. Artık tüm müşriklerin kalbini dehşetli bir korku sarmıştı. Onlara göre akla hayale gelmeyecek işkence ve eziyetlerle hicret etmeye mecbur bıraktıkları Müslümanların; daha güçlü, daha kalabalık ve daha azimli bir şekilde geri gelip kendilerinden intikam almaları kaçınılmazdı ve zaten bunu da hak etmişlerdi. Buna karşılık Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz, Mekke müşriklerinden intikam almaktan ziyade, Mekke’nin Fethi’ne niyetlenmeden önce hem önderi olduğu Medine halkının, hem de can kardeşi olarak gördükleri Mekke’den gelen inananların birlik, beraberlik ve kaynaşmalarını sağlayıp gönüllerin bir olmasını tesis etmeyi niyet etmiş ve bunu da başarmıştı.

O halde gelelim konumuzaa; Efendimizin Mekke’nin Fethi’ni başlıklar halinde bir ele alalım bakalıım:

1- Mahremiyet ve gizlilik kuralı…

2- Maddi ve manevi hazırlık, yani gerekli ve yeterli tedbir kuralı…

3- Kutlu gaye, olumlu ve sorumlu gayret ve şuurlu özveri kuralı…

Demek ki, bir işte, bir faaliyette başarı elde etmek istiyorsak, evvela çalışmalarımızı sadece o çalışmayı birlikte yapacağımız güvenilir kişilerle, yani ancak o konuyu bilmesinin fayda sağlayacağı kimselerle paylaşacak, yalnızca bu isimlerle plan-program yapılacak, bu isimlerin dışında hiç kimse, en son aşamaya veya onların dâhil olacakları noktaya kadar bu çalışmayı bilmeyecekler. Ne zaman ki bilmeleri ve çalışmaya dâhil olmaları gerekiyor, ancak o zaman haberdar edilecekler. Zaten lüzumundan fazla şey bilmesi insana eziyettir!

Şimdi üstün teknolojik silah ve programlarımızı, niçin kimsenin bilmediğini, vakti geldikçe açıkladığımız basit birkaç ürünün dışında, hâlâ birçoğunun niçin gizlendiğini ve bunların ancak en yetkili kişilerin elinde ve Feth-i Mübin için kullanılacağını anladınız mı?

Birinci madde; gizlilik dedik. Efendimiz iftar edip akşam namazını kıldırdıktan sonra: ‘Ey ashabım, yarın büyük bir sefere çıkacağız, onun hazırlıklarını yapınız!’ buyurdular. Sahabelerden hiçbirisi: ‘Ya Resulüllah, nereye gidiyoruz, niçin gidiyoruz, nasıl gidiyoruz, ne kadar sürecek, yanımıza neler alacağız?’ diye soramamıştır. Çünkü teşkilat metodu budur. Lidere asla ‘ne, niçin, nasıl, ne zaman?’ soruları sorulmaz, sorulamaz! Herkes derhal büyük bir heyecanla evine koşmuş, hazırlıklara başlamışlar. Buradan anlıyoruz ki; Efendimiz tüm fetih planını yapmışlar, program halinde hazırlamışlar, olgunlaştırıp uygulamaya koymuşlaar ve bunu plan aşamasında hiç kimse ile paylaşmamışlardı. Demek ki fetih organizesi, Allah ile Efendimiz arasında planlanmış ve programlanmıştır. Hz. Ebubekir Efendimiz, Hz. Aişe Annemizin yanına giderek: ‘Ey kızım, Efendimiz bize ‘Sefere hazırlanın’ buyurdular, ama nereye gideceğimizi söylemediler. Sen babana nereye gidileceğini söylesen de babacığın ona göre yanına malzeme alıp hazırlık yapsa!’ dedi. Aişe Annemiz: ‘Vallahi Allah’ın Resulü nereye gidileceğini söylemediyse, bunun gizli kalması içindir!’ dedi. Bunun üzerine babası kızını alnından öperek, en doğru cevabı verdiğini söylemişti. Elbette bize buradan da alınacak dersler vardı. Diyoruz ya; Mekke’nin Fethi’nde her aşaması, her maddesi ile alacağımız sayısız dersler bulunmaktadır. Efendimiz en yakını ile dahi (Hz. Ebu Bekir Efendimizle) bu fetih sürecini ve planlarını paylaşmamışlardı. Hatta belki bu konuda mübarek eşlerinin dahi bilgisi yoktu. Belki de mübarek eşleri birtakım çalışma ve plandan haberdardı, ama bunu babası ile dahi paylaşmamıştı!.. Bunun sebebi neydi? Bir casusun Mekke’ye haber göndermesi ve Kureyşlilerin yapılacak fetih kuşatması için hazırlık yapması durumunda; Fethe mani olunması ve karşılık verilmeye kalkışılmasıydı. Efendimiz sonuçta başarının net olması için bu çalışma planlarını gizli tutmuşlardı!

İkincisi; maddi-manevi hazırlıktır. Elbette tüm bu çalışmaları ortaya koyarken yalnızca kalbinizin ve beyninizin değil, elinizin yani cebinizin de rahat olması, çalışmalarınızı yaparken maddi sıkıntılara ve engellere takılıp kalınmaması gerekir. Bunun için de kişisel harcamalarınızı akıllıca ve Allah’a hesabını verebileceğiniz tarzda yapmalı ve Hakk davaya muhakkak bütçe ayırmalısınız! Maddi hazırlığı anladık, manevi olarak da hazırlanmalı, kendinizi Kur’an-ı Kerim’e ve Meal-i Kerim’e vermeli, okumalı, anlamalı, yaşamaya gayret etmelisiniz. Gizlilik, maddi ve manevi hazırlık, başarı ve fetih için yeter mi? Yetmeez!..

Üçüncü madde, yani gayret ve özveri… Gücünüzün sonuna kadar gayret etmek gerekmektedir. Unutmayınız ki; sizler Allah’ın katında gayretiniz kadar değerlisiniz. Bakın, gayret diyorum! Yalandan iki sohbete katılmaktan bahsetmiyorum. Samimi gayretten bahsediyorum. Dava noktasında nerede, hangi hizmet, hangi görev, hangi iş verilmişse onu yapmak, oraya koşmaktan bahsediyorum. Koşulan işi ve hizmeti de en güzel şekilde yaparak Allah’ı memnun etmekten bahsediyorum. ‘İyi de Hocam, şimdi bizim hizmetimiz ne olabilir? Haftalık sohbetin dışında yapacağımız hiçbir şey yok ki!’ Öyle mi? Demek yapacağınız, gayret edeceğiniz hiçbir şey yok! Meal-i Kerim’i günlük okuyor musunuz? Siteye girilen makaleleri, şiirleri, gruplarda verilen rüyaları günü gününe okuyor musunuz? Elinize bir kâğıt kalem alıp, her maddeyi not edip, eksiklerinizi kırmızı, yapmaya gayret gösterdiklerinizi yeşil ile işaretliyor musunuz? ‘Yok Hocam’ haa! Bir de gözünüzü devirip üzgün havası veriyorsunuz hatta! Peki, siz kendinizi nasıl yetiştireceksiniz? Siz kendinizi nasıl geliştireceksiniz?

Mekke’nin Fethi dedik, daha evvelki AGD programına katılıp da yaptığımız Mekke’nin Fethi konulu yirmi dakikalık bir konuşmamız var, onu hiç izlediniz mi?” buyurdular. Ben: ‘Evet Aziz Hocam, hem de birkaç defa izledim. En son dün akşam izledim. Hatta oğluma, konuşmada bahsettiğiniz John Davenport’un İZZÜ SACİDE isimli kitabını netten bulup istemesini söyledim, ama bulamadı!’ dedim. Erbakan Hocamız: “Bak, bu söylediğin, senin bu konuşmayı tam dinlemediğini gösterir. Dinlemek nasıl olmalı? ‘Bulaşık yıkarken, evi toplarken, çamaşırı sererken, araç kullanırken, gece yatıp da uyku beklerken açtım, Erbakan Hocam konuştular ben izledim, Hocam konuştular ben dinledim!’ Yook, öyle dinleme olmaz. Sen Bizi geçiştirmişsin! Ya nasıl olacak? Evin sakinleştiği bir vakit seçeceksin. Bu sizin evinizde sabah erken saatlerde mi oluyor, gece geç saatlerde mi? Ona sen karar vereceksin. Eline bir kâğıt kalem alacaksın, kulaklığı takacaksın, konuşmayı açacaksın. Durdurup durdurup her cümleyi yazacak, not alacaksın. Sen böyle dinledin mi hiç? Hayır! Eğer bu şekilde, yani gerçekten dinleseydin, eski İngiliz Lordu John Davenport’un İzzü Sacide ismiyle Arapçaya tercüme edilmiş kitabının Türkçeye çevrilmiş halinin olmadığını söylediğimizi duyardın. Ne yapalım, zararın neresinden dönerseniz kârdır! Demek istiyorum ki; öyle basit değil bu işler. Bu işleri, hizmetleri yaparken şuurla, milli ve manevi değerlere sahip olarak bu hizmetlere koşmak gerekmektedir.

Bunu neyle anlatabiliriz? Her zaman yaptığımız “füze ve açı benzetmesiyle” anlatabiliriz. İki tane füze alın, bu iki füzeyi ateşleyin. Bir de bakıyorsunuz ki, aynı anda ve aynı rampada ateşlendiği halde füzelerden biri Ay’a giderken diğeri Merih’e gidiyoor. Baktığınız zaman bunlar birbirleriyle aynı gibidir. Ne oluyor da biri Ay’a giderken diğeri Merih’e sapıyor? İncelediğimiz zaman görüyoruz ki; meğer bunlar rampaya yerleştirildikleri zaman birisi tam 90 derece doğru açıyla dururken, diğerinin açısı yarım derece kaymış! ‘İyi de, bu yarım derece kaymadan da bir şey olur mu?’ Oluur!.. Bu yarım derecelik açı farkı, hava şartlarından ve yüz binlerce kilometrelik uzak yolculuktan dolayı uzaya doğru yol aldığı zaman yavaş yavaş kayıyor ve hedeften on binlerce km uzaklaşıyor!.. Ne demek istiyoruz? İnanç tecezzi kabul etmez! İnancın dosdoğru inanç olması lazımdır. Yanlış açı, çok acı ve alçaltıcı sonuçlara yol açacaktır!.. İman, çelişki kabul etmez!.. Bu sebeple yalan-yanlış insanlarla, davalarını dünyalarına basamak yapan kafalarla hareket edecek olursanız, milletimizin istediği, özlediği evlatlar, insanlar; ecdadımıza, Efendimiz Aleyhisselatü Vesselama layık evlatlar olamazsınız! Ya ne olacak? İnancınız tam, net ve sapasağlam olacak. Bakış ve çıkış açılarınız düzgün olacak. Şayet ufak bir açı farkını önemseyip dikkate almazsanız, sonunda uzaya açıldığı zaman az önce de dediğimiz gibi sizi Ay’a götüreceğine Merih’e taşır!.. O halde inançlarınızda açı hatası olmaması çok önemlidir. Hepinizin gerçek manada Milli Çözüm görüşüne sahip olması gerekmektedir. Bu görüşü benimsemek, yerleştirmek için yapılan çalışmalar, okunan makaleler, şiirler, yazılan yorumlaar, vallahi kişinin alnını hiç kaldırmadan bir ömür secde etmesinden, hiç ara vermeden bir ömür oruç tutmasından çok daha önemli ve çok daha kıymetlidir!..

Mekke’nin Fethi tarihin en mühim olaylarından birisidir diye hatırlattık… Fethin hazırlığından yapılışına ve sonuçlarına kadar alınacak sonsuz dersler vardır. Bunu kutlamak, bunu anlamak başlı başına bir ders, başlı başına bir olaydır. Bu sebepten dolayıdır ki, faaliyetler arasında (sağlığımız boyunca) her yıl Mekke’nin Fethi’ne özel ve önemli bir yer ayırdık; bunu Türkiye’nin, yetmez tüm dünyanın gündeminde tutmak, her yerde bu haklı zaferi kutlamak, akıllara kazımak, ilgi ve merak uyandırmak için çabaladık. Çünkü Mekke’nin Fethi’nde, almamız gereken çok önemli ve hayati dersler vardır.

Evet, Mekke’nin Fethi’nin özelliği nedir? Önce, bu muhteşem Fethin Kutlu Kumandanı bizzat Allah’ın Sevgilisidir! Askerleri ise Ashab-ı Kiram Efendilerimizdir… Bu mükemmel Kumandan ve Efendimizin gökteki yıldızlara benzettiği kutlu askerler, tüm dünyaya saadet nizamını hazırlamış ve İslam fevc fevc tüm dünyaya yayılmıştır. Bu muhteşem ordu ne yapmış? Kararlılıkla ve umutla çıkıp gelmiş, hiç kılıç kullanmadan, kan dökmeden Mekke’yi fethetmişlerdir… Kılıç kullanmadan, ok kullanmadan (karşı koyan 7 kişi hariç) kan dökmeden, bir tane evi yıkmadan, bir adet ağacı kesmeden Mekke’ye girmiş ve fethetmiş oldular. Mekke’nin Fethi’nde sayısız dersler vardır dedik… Bu dersleri kendine rehber alan, faaliyetlerine bu derslerle yön veren kuruluşlardan birisi de işte Kahraman Ordumuzdur! Kendilerini ‘Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’ yani ‘Muhammed’in Yardımcı Kuvvetleri’ unvanıyla tanıtan, birbirinden kahraman binlerce Mehmetçikle dolu olan Ordumuzun en son girdiği ve halkını zulümden kurtardığı Suriye Afrin şehrinin, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz girdikten sonra yayınlanan fotoğraflarına bir bakın!.. Şehir hâlâ yemyeşildir. Bir tane ağaç kesilmemiş, yakılıp yok edilmemiştir. Binalar yıkılmamıştır; dimdik yerindedir. Yerleşim alanlarına zarar verilmemiştir. Tabiata zarar verilmemiştir. Dereler çağlamaya devam etmektedir. Bu yüzden insanlar Mehmetçiği; saygı, hürmet ve muhabbetle karşılamışlardır; çünkü bir tane bile sivile zarar verilmemiştir.

Efendimiz akşam namazında Ashabına: “Sefere çıkacağız, hazırlanın!” emrini verdikten sonra, sabah namazını kılıp büyük bir ordu şeklinde yola çıktılar. Tekbirlerle, ayetlerle, hadislerle başladı yolculuk… Efendimiz; bu kutlu seferlerine karşılık müşriklerin savaş hazırlığı yapmalarından veya sulh oyunları ile fethin geciktirilmesine çabalamalarından endişe ederek tüm Medine yollarını tutuvermiş, Mekke’ye hiçbir haber ve casusun gitmesine imkân vermemiş ve mübarek ellerini açıp şöyle dua etmiştir: “Ya Rabbi, yurtlarına ansızın varıncaya kadar, Kureyş’in casus ve habercilerini tut. Onları; görmez, duymaz, anlamaz kıl. Kureyşlilerin gözlerini ve basiretlerini bağla ki, bizi birdenbire karşılarında bulsunlar. Sulh-anlaşma yoluna giremesinler ki, artık fetih gerçekleşsin. Kutlu sıla, vatan ve Kâbe hasretimiz dinsin!” Şimdi Habibi dua eder, Rabbinden ister de, Rabbi o isteği geri çevirir mi? Elbette geri çevirmemiş.

Sefer esnasında dinlenmek için mübarek başlarını bir taşa dayayıp uyuyakaldıkları bir anda, rüyalarında saçları kıvır kıvır yapılmış casus bir kadının saçlarının kıvrımları arasında Kureyşlilere, İslam Ordusunun kuşatma için yola çıktığını haber eden bir not taşıdığını görür. Hemen uyanır ve Hz. Ali Efendimizle birlikte üç sahabeye emir verir. Notu Peygamberimizin sevdiği insanlardan birisi olan Hâtıb bin Ebu Beltea göndermiştir. Mekkelilere, Efendimizin harekâtını deşifre eden bir nottur bu. Bu notu gizli bir şekilde götürsün diye görevlendirilen kadın da Ümmü Sare isimli oyuncu bir kadındır. Bu mektuptan hiç kimsenin haberi yoktur. Zaten Ümmü Sare de yola çıkmış ve ‘Hah Bostanı’ denilen yere kadar gelmiştir. Rabbimiz, rüya yolu ile bu gelişmeyi Efendimize haber verir. Efendimiz hemen Hz. Ali, Zübeyr ve Mikdad’ı (RA) çağırıp onlara görev verdi. Şöyle buyurdu: “Hah Bostanı yakınlarında bir kadın Mekke’ye doğru gidiyor. Bu kadının üzerinde gizli bir mektup var. Bu mektubu alıp bana getirin, kadını serbest bırakın!” Üç sahabe hızlı bir şekilde hareket ederek, bahsedilen bölgeye ulaştılar. Efendimizin tanımladığı yerdeki kadını buldular. Kadından mektubu istediler. Ancak kadın böyle bir mektubun olmadığına dair yemin ediyor, ‘haberim yok’ diyordu. Hz. Zübeyr ve Mikdad bir an için kadına güvenip, ‘demek ki yanılmışız, geri dönelim’ dediler fakat Hz. Ali şiddetle tepki gösterdi ve kadına şöyle dedi: “Biz yalan söylemeyiz, ve hele Allah’ın Resulü hiç söylemez. Peygamberimiz bizi buraya boşuna göndermedi. Ya mektubu çıkarırsın ya da sonucuna katlanır, Medine’ye geri götürülürsün!” Kadın, Hz. Ali’den kurtulamayacağını anlayınca dürülmüş olan mektubu saçlarının arasından çıkardı. Mektubu alan Hz. Ali kadını serbest bıraktı. Zaten bu kadın okuma-yazma bilmiyordu. Mektup Efendimize teslim edildi. Peygamberimiz mektubu açtı, mektupta şöyle deniyordu: “Ey Kureyş cemaati. Vallahi Resulüllah size karşı mühim bir kuvvet ile geliyor. Korkunç bir ordu ile… Sel gibi geliyorlar. Allah’a yemin olsun ki; Resulüllah tek başına gelse dahi, Allah yine de O’nu galip kılardı. Bu ihtişamlı orduya karşı sizin yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Direnmeye, karşı durmaya çalışmayın ki canınız bağışlansın. Artık başınızın çaresine bakınız!”

Mektubun altındaki isim okunduğunda Peygamberimiz ve yanındaki sahabeler derin bir sessizliğe bürünmüşlerdi. Zira bu gizli mektubu, Peygamberimizle beraber Bedir’e katılmış ve imanında zerre kadar şüphe olmayan Hâtıb göndermişti. Gizli olan askeri bir harekât, bir anlamda deşifre ediliyordu. Hz. Peygamber (SAV): “Bana Hâtıb’ı çağırın!” buyurdular. Hâtıb huzura geldi. Hz. Peygamber her zamanki vakur haliyle, ama sitem eder tarzda Hz. Hâtıb’a sordu: “Hâtıb! Nedir bu mektup? Niye yaptın bunu? Seni bu mektubu yazmaya ne zorladı?” Hz. Hâtıb başını önüne eğdi ve kendini şöyle savundu: “Ey Allah’ın Resulü! Vallahi ben mü’minim. İmanımda zerre kadar sarsıntı yoktur. Ancak iman edip Hicret’ten kaçınarak Mekke’de kalan aile fertlerim savunmasız ve kimsesizler. Bu harekâta başladığınızda müşrikler tarafından tümünün kılıçtan geçirileceğinden korktum. Buna engel olmak ve Mekkelilere hoş görünmek için bu mektubu yazdım!” dedi. Hâtıb pişmandı. Özür diliyor, başını kaldırıp Resulüllah’a bakamıyordu. Orada bulunan Hz. Ömer ayağa kalkarak: “Ey Allah’ın Resulü, müsaade buyurun bu münafığın boynunu vurayım!” dedi, fakat Hz. Peygamber (SAV) kabul etmedi. Hz. Ömer ısrarını sürdürdü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Hayır Ömer! Hâtıb Bedir ehlindendir. Belki Allah, Bedir’e katılanların işledikleri bütün günahlarını affederim!’ demiştir.” Hz. Ömer gözlerinden yaşlar boşalarak oturdu. Hz. Hâtıb bu olaydan sonra kendisini bir direğe bağlayıp yemeden-içmeden kesildi. Kendini böyle cezalandırmak istedi. Nihayet bu olay üzerine Mümtehine Suresi’nin ilk ayetleri indi.

Hz. Hâtıb olayı son derece manidardır. Davada yola çıkanların örnek alacakları mesajlarla yüklüdür. En yakınınızdakiler yanlış yapabilirler, savrulabilirler. O esnada yanınızda olanlar sert müdahalede bulunmak isteyebilirler. Ama olayları kontrol edebilen, olaylara hâkim olan gerçek bir lider, öfkeye kapılıp ortalığı dağıtmaz. Sadık ve kadim arkadaşlarını harcamaz, arkadaşlarını arkadaşlarına harcatmaz. Vakur durur, vefalı hareket eder. Birlikte yola çıktıklarını asla terk etmez. Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına tercih etmez. Yolu iyi bilir, yolcuları da, en çok da kendini bilir. Bundan dolayı da hep zirvede durur. Hz. Hâtıb (RA) olayı Bizce birçok şifreyi çözen bir anahtar gibidir. Hepimizin ders alacağı ibret dolu bir hadisedir.

Fetih yolculuğu büyük bir azim ve ihtişamla devam etmektedir. Efendimiz Medine’den hareket ettiklerinde, yine Kureyşlileri şaşırtmak için aksi istikametteki müttefik kabileleri ziyaret etmiş, daire biçiminde bir yol takip ederek hedeflerinin ne ve neresi olduğuna dair belirsizliği iyice artırmışlardır. Her uğradıkları kavim: “Bizler de bu kutlu seferde Allah’ın ordusuna katılmak istiyoruz!” diyerek orduya katılmış ve İslam Ordusu önüne geçilemez bir kalabalığa ve olgunluğa ulaşmıştır.

Bu büyük yolculuk sürerken ordunun önüne, yavrularının üzerine kapanmış bir anne köpek çıkıverir. Minik yavrular, annelerinden süt emmektedirler. Zavallı anne köpekçiğin yerinden kıpırdayacak hali yoktur. Efendimiz (SAV), köpeğin ezilmesinden endişe duyarlar. Hemen Cuayl b. Suraka adlı sahabeyi yanlarına çağırarak: “Köpeğin önünde dur! Ona ve yavrularına kimse ilişmesin. Bilerek veya bilmeyerek bir zarar verilmesin!” buyururlar. Emir hemen yerine getirildi, ordunun yolu köpeklere zarar vermeyecek bir şekilde yana kaydırıldı. Efendimiz, böylesine büyük bir seferde bile, bu kadarcık bir ayrıntıyı görebiliyor ve hayvanların zarar görmemesine dikkat ediyordu. Kendisindeki merhamet ve şefkat tariflere sığmayacak kadar büyüktü. Efendimizin ümmetine yakışan da, O’nun gösterdiği bu adil ve zarif yoldan gidip, yaşayan her canlıya karşı saygılı, merhametli ve koruyucu olmaktır. Gördüğünüz gibi Fetih yolculuğundan almanız gereken dersler hiç bitmiyor!

Artık Mekke yakınlarına kadar gelinmiş, tüm ashabın içini büyük fethin coşkusu kaplamıştı. O dönem savaş veya kuşatma esnasında her on asker bir ateş yakar, böylece karşı taraf savaşacağı ordunun sayısını az çok tahmine çalışır, ona göre savunmaya geçer veya teslim olurdu. Fakat Efendimiz (SAV) farklı bir strateji uyguladı ve her askerin ayrı bir ateş yakmasını emrettiler. Böylece Kureyş, zaten kalabalık olan İslam Ordusunun, kesinlikle karşı koyulamayacak bir sayı ve güçte olduğunu düşünecek, psikolojik bir yıkım ve yılgınlığa düşeceklerdi. Sabahın ilk ışıklarına kadar korku içinde bekleyen Kureyşliler, Ebu Süfyan’ı Efendimize (SAV) sulh için, hatta teslim olmak, canlarının bağışlanmasını dilemek için gönderdiler. Ebu Süfyan, Efendimizi (SAV) görebilmek için, yine Efendimizin talimatları ile İslam Ordusunun en görkemli komutanlarına tek tek uğrayıp izin aldı. En son nihayet Efendimize ulaştı. Hem çok yorulmuş hem çok korkmuştu. Efendimize: “Artık iyice emin oldum ki, size karşı koymamız mümkün değil. Şimdi bizimle ilgili hükmün nedir?” diye sordu. Fakat Efendimiz, İslam’ın Ordusunun Ebu Süfyan’ın iyice beynine yerleşmesini istiyordu. Ebu Süfyan’ı da alarak büyükçe bir kayanın üzerine çıktılar. Talimatları üzere bütün ordu bölük bölük Efendimizi selamlayarak önlerinden geçtiler. Geçen her bölük dağın arkasına varınca kıyafetini, teçhizatını değiştirerek yeniden resmi geçide katılıyordu. Artık bu muhteşem Ordu, Ebu Süfyan’ın bacaklarına da, kalbine de ağır gelmişti. Korku içinde yere kapanmış ve iman etmişti. Efendimiz: “Git, seni gönderenlere söyle. Bize karşı koyulmadıkça onlarla savaşmayacağız. Evine sığınan güvendedir. Kâbe’ye sığınan güvendedir. Ebu Süfyan’ın evine sığınan güvendedir!” buyurdular.

Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam ordusuna: ‘Size direnen, kılıç çeken veya okla karşı duran olmadığı müddetçe saldırmayacak, kan dökmeyeceksiniz. Kadınlardan ve çocuklardan size karşı koyup direnmek isteyen olsa bile karşılık vermeyecek, onların zarar görmesine sebep olmayacaksınız!’ buyurdular. Ve İslam Ordusu 4 koldan Mekke’ye girdi. Yalnızca Halid Bin Velid komutasındaki kol, direnişle karşılaştı. Direniş bastırıldı, bu arbede esnasında yedi müşrik öldürüldü. Efendimiz ve Ashab-ı Güzin, karşısındakiler kâfir dahi olsa öldürmek için değil; kurtarmak, yaşatmak için çabalıyorlardı. Bu sebepledir ki; bütün Asr-ı Saadet boyunca verilen ölü sayısı yalnızca 450 adettir. Bunların 200 kadarı İslam şehidi, 250 kadarı ise müşriklerdendir.

Efendimiz, Fetih Suresi’ni okuyarak, ordusu arkalarında Mekke’ye giriyordu… Tüm Kureyş şaşkınlık ve korku ile kendilerini izliyordu. Efendimiz Mekke’ye girişinde genel af ilan ettiler. Hiç kimseye dokunulmayacağı garantisini verdiler. “Bugün sizler azarlanıp kınanmayacaksınız, gidiniz, hepiniz serbestsiniz!” buyurdular. Ardından gözyaşları ve büyük bir mutluluk içerisinde develerinin üzerinde secde eder vaziyette Mekke’ye girdiler. Ardından putlarla dolu Kâbe’ye yöneldiler, İsrâ Suresi’nin 81’inci ayetini okuyarak putları birer birer devirdiler. Daha sonra secde edip dua ettiler. Kâbe’yi, Ashabı ile tavaf ettiler.

“De ki: ‘(Artık) Hakk geldi, bâtıl zail oldu. Hiç şüphesiz bâtıl yok olucudur. (Çünkü Hakk gelince bâtıl batacak, Güneş doğunca karanlık kaybolacaktır.)’” (İsrâ Suresi: 81)

Evet, Hz. Peygamber Efendimiz inançla, umutla ve elbette özel plan ve programla yola çıkıp gelmişler, silah kullanmadan Mekke’yi fethetmişlerdi. Bu ne büyük bir olaydır!.. Müslümanların Mekke’de çektikleri zulümleri bir düşünün. Acıları bir düşünün, müşrikler tarafından yapılan her türlü muameleyi bir düşünün. İnsanlık dışı bütün bu muamele yıllarca yapılmıştı. Hicret etmeye mecbur bırakılmış, fakat arkasından Cenab-ı Allah Mekke’nin Fethi’ni nasip buyurmuşlardı. Aman Ya Rabbi, bu ne müthiş bir olaydır, tarihin en parlak sayfasıdır. Mekke’nin Fethi, insanlık tarihinin en kutlu ve en mutlu safhasıdır!.. Ve bu fethin tamamını incelediğimiz zaman sonsuz dersler sıralanır. Önce bir defa en büyük ders: Efendimizin muhteşem tevazuudur. Allah’ın Sevgilisine, Peygamberlerin Sultanına yakışan bir davranıştır. Niçin? Mekke teslim olmuş, Efendimiz (SAV) Mekke’ye girerken devesinin üzerinde secdeye kapanmış olarak giriyor. Tarihi inceleyiniz, buna benzer fetihlerde bir sürü basit insan, kahramanlar gibi görülmemiş merasimler düzenlemişlerdir. Efendimiz (SAV) bunların hiçbirine itibar etmemiştir. Çünkü büyüklük Kendisinde, Kendisi büyüklüğün tarifi için yetiyor zaten. Başka suni büyüklük gösterilerine ihtiyacı yok. Devesinin üzerinde secdede Mekke’ye girmiştir. Ne güzel ve ne mükemmel örnektir; hepimize en büyük derstir.

Peki, girdikten sonra ne yapmış? Yıllarca kendisine ve arkadaşlarına zulmeden insanların hepsini affetmiş ve bütün bu insanların hepsine insan hakkı tanımıştır. Böylece insanlığa yol göstermiş, çağ açmış, çığır açmış, en büyük devrimi yapmıştır. Nedir insanlara tanıdığı haklar? Beş tane temel insan hakkı:

1- Bütün insanların yaşama hakkını teminat altına almış, kan dökmemiş, dökülmemesi için özel talimat buyurmuşlardır.

2- Bütün insanların ırz, namus ve nesebinin korunması hakkını teminat altına almıştır.

3- Mülkiyet hakkını teminat altına almıştır. Yani adam çalışmış, çabalamış, kazanmış; onların malına dokunmamıştır. Fırsatçılık ve yağmacılık yaptırmamıştır.

4- Aklın korunmasını teminat altına almıştır. Çünkü akıl, insanın kurtuluşu için en son can simididir. Onun korunmasına İslam son derece büyük bir önem vermiştir. Aklın tahribatını her zaman önlemiş, aklın korunmasına da çok büyük önem vermiştir. Bu nedenle Efendimiz, doğru düşünme ve özgürce karar verme ortamını hazırlamıştır.

5- İnandığı gibi yaşamak, huzur içinde ibadetlerini yapma hürriyetini sağlamıştır. Bu beşinci insan hakkının ayrılmaz 4 tane unsuru vardır. ‘Bir yerde inanç hakkı vardır’ denmesi için, o yerde insanların rahatlıkla ‘ben böyle inanıyorum’ diyebilmeleri lazımdır. Buna inanç hakkının ifade hürriyeti diyoruz.

A- İnanç hakkını ifade etme hürriyeti.

B- İnancını, isteyen insanlara öğretebilme hakkı. Buna öğretim hürriyeti diyoruz.

C- Aynı şekilde inanan insanların bir araya gelerek örgüt halinde inançları yolunda el birliğiyle çalışabilme hakkına sahip olmaları. Buna da örgütlenme hakkı diyoruz.

D- İnandığı gibi yaşama ve ibadet etme hakkıdır, bu da insanların en büyük hakkıdır. Bir ülkede bu haklardan herhangi birisinde noksanlık oldu mu, o ülkede inanç hürriyetinin varlığından bahsedilemez. Bu hakların hepsi Mekke’nin Fethi’nde örnek olarak verilmiş ve ondan sonraki bütün fetihlere ve insanlığa en canlı örnekle, en güzel, en mühim dersler verilmiştir.

İngiliz Lordu John Davenport, kendisi bir tarihçidir. “İzzü Sacide” isimli Arapçaya tercüme edilmiş olan kitabında, “nasıl Müslüman olduğunu” anlatır. İzzü Sacide; Secdedeki İzzet, şeref, büyüklük anlamındadır. Burada özet olarak: Efendimizin Mekke’yi fethinde, Mekke’ye girerken devesinin üzerinde secde ile girmesi kastedilmiştir. O secdedeki büyük izzeti, kitabına isim olarak koymuş. Kaç kez anlattık? Diyor ki kendisi; “Ben tarihçiyim. Olayları ilim adamı olarak araştırırım. Her şeyin tarih olayını incelediğim gibi tarihin en mühim olayı olan İslam’ı da ilmi esaslara dayalı olarak inceledim ve Efendimizi de aynı şekilde her şeyiyle öğrenmeye, incelemeye çalıştım. Bu çalışmalarım esnasında baktım ki; çocukluğunda tertemiz, en güzel nesepten gelmiş bir ailenin çocuğu. Kendi kendime dedim ki: ‘Bu çocuk Allah’ın sevdiği peygamberi olabilir de olmayabilir de…’ Bu araştırmam sırasında şeytan içime daima bir şüphe koydu. Gençliğini inceledim. Gençliğinde herkese örnek olmuş, herkesin itimadını kazanmış. Hayran kaldım. Savaşlarını inceledim. Hendek Harbi’ni, Uhud Harbi’ni, diğer muharebeleri inceledim. Buradaki dâhiyane hareketlerini gördüm. Bir büyük insan olarak Kendisine hayran kaldım. Fakat her seferinde hep “Allah’ın Sevgilisi, Peygamberi olabilir de olmayabilir de” şüphesini şeytan içimden hiç uzaklaştırmadı. Ammaa, ne zaman ki iş Mekke’nin Fethi’ne geldi, orada dayanamadım; yıllarca zulüm gördüğü, fethettiği Mekke’ye çok büyük bir tevazuuyla girdi, bütün insanlar mecbur ve mahcup vaziyette O’na teslim oldukları halde hepsini affetti, hepsine insan hakları tanıdı. Ardından bu büyük fetihten sonra da Kâbe’ye girdi, Cenab-ı Allah’a şükretti, dua etti ve bu büyük fethin arkasından tekrar Medine-i Münevvere’deki iki odalı kerpiç evine döndü. İşte “bunu ancak; Allah’ın Sevgilisi, en büyük insan, Peygamberlerin Sultanı yapabilir” kanaatine vardım ve gözyaşları içinde Kelime-i Şehadet getirdim, koştum, secdeye kapandım ve böylece Müslüman oldum!”

Mekke’nin Fethi’ni incelemek suretiyle Mekke’nin Fethi’nden alınacak sonsuz dersler vardır ve işte John Davenport’un kitabında yazdıkları da bunlardan sadece bir nebzesi, bir noktasıdır. Bu Fetih, insanlık tarihinin en büyük olayıdır. Şimdi fetihten alacağımız dersleri uzun uzun konuşmamız mümkün değil. Sizden istediğimiz; bu olayları anlamanız, Milli ve manevi değerlerimizi böylece muntazam açılar üzerine oturtmanızdır. Efendimizi tanımanız, O’nu örnek almanız, O’nun en büyük aksiyonlarından birisi olan Mekke’nin Fethi’ni yaşamaya hazırlanmanız ve bu amaçla canla başla çalışmanızdır! Sözlerimizi duayla bitirelim: “Ya Rabbi; Sen bizi Mekke’nin Fethi’nden alınacak dersleri alabilen kullarından eyle! Bir dahaki Mekke’nin Fethi’ni kutlarken bütün İslam âleminin zulümlerden kurtulmuş olduğunu, Milli Çözüm inancının tüm Türkiye’ye hâkim olduğunu, Yaşanabilir Türkiye’nin, Yeniden Büyük Türkiye’nin ve zulüm dünyası yerine Yeni bir Saadet Dünyasının kurulduğunu, tüm insanlığın kurtulduğu, rahata ve huzura kavuştuğu günleri bizlere göster! Ve bu saadet dünyasının kurulmasında bizleri de canla-başla çalışanlardan et! Amiinn” buyurdular. O esnada uyandım.

  1. Konya – 30.12.2021
5 26 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Ramazan YÜCEL

Ramazan YÜCEL

Subscribe
Bildir
19 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

ÖNCE KENDİ NEFSİME !!!

Milli Çözüm görüşüne sahip olması gerekmektedir.  Bu görüşü benimsemek, yerleştirmek için yapılan çalışmalar, okunan makaleler, şiirler, yazılan yorumlaar, vallahi kişinin alnını hiç kaldırmadan bir ömür secde etmesinden, hiç ara vermeden bir ömür oruç tutmasından çok daha önemli ve çok daha kıymetlidir!..

Evet bize düşen Fethe inanmak ve iman etmek.Bu yolda cehdü gayret göstermek. Riyasız sadece Allah rızası için dava kardeşlerimizin hatırını kendi nefsimize üstün tutmamızdır.Çıkarcılığı önlemenin yolu budur. Bir ömür ibadettle kazanamayacağımız ecri Milli Çözüm çalışmalarımızdan alabileceğimiz müjdelenmektedir.Ne kadar şükretsek azdır. Bırakalım şükrünü eda etmeyi nankörlük etmekten sakınmalıyız Allah(cc) korusun. Her halde 8 Milyar insanlık içinden Rabbimizin inayetiyle seçilmiş biz Milli Çözüm ekibi olarak herhalde bizlerin yaptığı bir işin veya sevabın karşılığı olmasa gerek. Milli Çözüm Sadece bir özelliği çok iyi olan sadıklar topluluğunun Cihat Emirinin etrafında toplanmasının bereketi diye düşünmekteyim. Allah Üstadımızdan ebediyyen razı olsun. Bizler aslında neyin içinde olduğumuzun farkında değiliz. Yada neye hizmet ettiğimizin şuurunda değiliz. Farkında olsak muharebe meydanında çarpışmaktan daha kolay olan Meali Kerimi, yazıları okumak,yorum yazmak gibi asli vazifelerimizi eksiksiz yaparak Üstadımızı sürekli bu konular konusunda uyarıda bulunmak durumunda bırakmazdık. Öncelikle yapılan uyarıları kendi üzerimize almalıyız. Rabbim bu gafletten bir an önce bizleri kurtarsın. Tarihte hiç görülmemiş bir şekilde Üstadımızın tarifiyle Atom bombasından daha etkili olacak Herkezin hayran kalacağı ve çok yakında yaşanacak kutlu Adil Düzen devriminin hizmetkarı olmak bizler için şereflerin en yücesi olacaktır. Selam ve Dua İle..

Mekke’nin Fethi tarihin en mühim olaylarından birisidir diye hatırlattık… Fethin hazırlığından yapılışına ve sonuçlarına kadar alınacak sonsuz dersler vardır. Bunu kutlamak, bunu anlamak başlı başına bir ders, başlı başına bir olaydır. Bu sebepten dolayıdır ki, faaliyetler arasında (sağlığımız boyunca) her yıl Mekke’nin Fethi’ne özel ve önemli bir yer ayırdık; bunu Türkiye’nin, yetmez tüm dünyanın gündeminde tutmak, her yerde bu haklı zaferi kutlamak, akıllara kazımak, ilgi ve merak uyandırmak için çabaladık. Çünkü Mekke’nin Fethi’nde, almamız gereken çok önemli ve hayati dersler vardır.

İnsanlığın ve yeryüzünün kurtuluşa ermesi için Siyonizme karşı kutlu bir fethin gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır. Şartlar her zaman münasiptir, yalnız Cenab-ı Hakk kader programında yazılan vakit için zafer anını bekletmektedir. Kaldı ki inanan kadrolar için mücadele ile geçen hergün fetihtir. Ancak gönül, Azim olan Allah’ın halifelerinin yeryüzünde O’nun azametini izhar etmesine vesile ile mütmain olmak istemektedir. Hak ile batılın final karşılaşması ise bugünlerde İsrail tarafından adım adım işgal edilen Suriye bölgesinde olacağı hadislerde haber verilmeltedir. Fetih için kutlu gayeye odaklı, gayretli, şuurlu, özverili, denenmiş, yorulmuş, yoğrulmuş inanmış kadrolar, fethin mahrem plan programı ve teknolojiden faydalanılmış maddi manevi hazırlıklarlar lazımdır. Milli Çözüm kadroları Adil Düzen Devrimi için birçok merhaleden geçmiştir, geçmeye devam etmektedir. Teknoloji de biz gelişmekte olan ülkelere Allah’ın büyük rahmetidir. Erbakan Hocamızın hazırladığı son sistem teknolojik silahlar ve Milli Çözüm’ün ülkemizde ve dünyada fikri devrimiyle siyonizmin beyni darmadağın edilmekte ve edilecektir. Gören gözler bu gidişatı okuyabilmekte, idrak edebilmektedir. Hem insanlığın, hem vicdanın, hem de coğrafyanın bu bedbaht zulümlere dayanacak enerjisi ve gücü kalmamıştır…!

Mekkenin fethi çok sonraki fetihler için de çok önemli bir derstir. Özel kodları vardır. Peygamber Efendimiz (sav) gibi ecdadımız ve kahraman ordumuz da bu kodları örnek ve esas alarak insanı ve coğrafyayı imhayı değil ihyayı esas alan İstanbul, Kıbrıs, Afrin fetihlerini ve operasyonlarını yapmıştır. 

Alemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (sav) Uhud savaşında mübarek yüzlerine Sad bin Ebu Vakkas’ın kardeşi Utbe tarafından atılan taş sebebiyle yüzünden yaralanmış ve dişi kırılmıştı. Kanlar akarken Sad “ne olur Ya Resullulah bir beddua edin” diye Efendimizden ricada bulunmuştu. Efendimiz (sav) ise “Ben rahmet peygamberiyim, alemlere rahmet olarak gönderildim. Rabbim kavmime hidayet eyle” diye dua etmiştir. 

Ve yine Mekkenin Fethi öncesinde Efendimiz (sav) Ebu Sufyan’a şöyle buyurmuşlardır: 

“Gör bak, Allah’ın ordusu neler yapacak! Gör bak, bir damla kanınız akıtılmadan nasıl varlığınız, şirk ve zulüm saltanatınız son bulacak! Gör bak, Allah’ın Azamet ve eksilmez gücü sizi ve tüm dünyayı nasıl kuşatacak! Gör bak neler olacak, gör bak nasıl olacak!”

Adil Düzen’e geçilirken Rahmet Peygamberinin buyurduğu gibi bu geçiş dünyanın tercihidir. Biz Rahmet peygamberinin ümmeti, vicdanlı ecdadımızın torunlarıyız amma gücün de kıymetini biliriz… Kansız ve kavgasız İslam barış ve bereket medeniyetinin oluşması ve devamlılığı için dua ederiz. Bunun için 5P ortak olmak zorundadır: Plan ve Program ortak, Pazar ortak, Para ortak, Pasaport ortak ve Pakt ortak.

İnşallah yeryüzünün aydınlandığı bir fetih olarak Mekke’nin Fethi gibi dünyanın ihtiyaç duyduğu bir Adil Düzen medeniyet Milli Çözüm öncülüğünde yeniden şevkatle, merhametle ve caydırıcı bir güçle kurulacak insanlık yeniden bir inşirah bulacaktır. Zafer yakındır ve ancak inananların olacaktır…

“O halde inançlarınızda açı hatası olmaması çok önemlidir. Hepinizin gerçek manada Milli Çözüm görüşüne sahip olması gerekmektedir. Bu görüşü benimsemek, yerleştirmek için yapılan çalışmalar, okunan makaleler, şiirler, yazılan yorumlaar, vallahi kişinin alnını hiç kaldırmadan bir ömür secde etmesinden, hiç ara vermeden bir ömür oruç tutmasından çok daha önemli ve çok daha kıymetlidir!..” 
Aziz Erbakan Hocamızdan İstanbul’un Fethi programlarında defalarca dinlediğimiz fethin şartlarından biriside fethe tam inanmış ve iman etmiş askerlerin olması idi. İşte Efendimiz Mekke’de iken vede Müslümanlar zulüm altında inim inim inlerken, Efendimiz sahabesine Mekke feth olunacak islam tüm Arabistan yarımadasına hakim olacak diyordu. Sahabe efendilerimizde neden bahsediyorsun biz bu halde iken demiyordu. Sadece işittik ve iteat ettik diyorlardı. Her şart altında tam iman olmalı iman şartlara bağlı olmayı kabul etmez. Ne zaman ki kalplere şüphe girer ve o şüphede tedavi edilmeden yokmuş gibi davranılırsa büyür büyür ve sonunda ayaklar kayar giderdi. Hz. Ebubekir gibi olunmalı “O” diyorsa doğrudur diye bilmeli bunu diye bilirsek  kurtulabiliriz. 
Milli Çözüm’de her zaman aynı heyecan ve aşk ile her şart altında bu iman ile hareket etmekte ve Hocalarına tam bir iman ve inançla bağlı olmalıdır. Kalplere şeytan devamlı fitne fesat fısıldamakta, nefislerimiz heran kötülüğe çağırmaktadır. “Adil Düzeni biz görürmüyüz bilmem” gibi veya “Adil Düzen kurulsa da belki bizlerle olmayacak” gibi şeytanın ve nefsin üflemelerine uymadan tam bir teslimiyet ister, şart ve şüphesiz bir teslimiyeti olmayanlar gerçek fetihlere ulaşamadan kayıp giderler, önceki kayanlar gibi. Talebe önce kendi hiçliğini kabul edecekki Üstadı onun elinden tutsun ve bırakmasın ama kendine zerre kadar dahi bir şeyler yerleştirirse bu zamanla bir çığ gibi büyür gider ve altında kalır.

AZİZ ERBAKAN HOCAMDAN ZALİM NEFSİME İKAZLAR ve ÖDEVLER

– İnanç tecezzi kabul etmez. İnancın dosdoğru açı olması lâzımdır. Yanlış açı, çok acı ve alçaltıcı sonuçlara yol açacaktır.

– Meali Kerim günlük okunacak

-Siteye girilen yazı ve makaleler günlük okunup yorum yapılacak

– Gerek Aziz Erbakan Hocamızın gerekse Muhterem Ahmet Hocamızın videoları en sakin anlarda gerekli notlar alınacak şekilde hazırlıklı bir vaziyette dinlenilecek

– Yapılan hiç bir nefsi hata (büyüklüğü ne olursa olsun) Allah’ın davasına zarar vermeye muktedir olamayacaktır. Bilerek veya bilmeyerek yapılan her hata, işlenen her günah ancak ve ancak kendine zulümdür. Kendi kendine ettiklerinden dolayı Allah’a çokca tevbe et. Tevbende samimi ve gayretli ol. Saman alevi gibi parlayıverip sönme

Yarabbi uymayı uygulamayı nasip eyle
Yarabbi şaşırmış rotamı yeniden yörüngesine oturtacak dirayeti nasip eyle
Yarabbi tek başıma mücadele çok çetin, nefisle boğuşmak çok çetin sen Milli Çözüm sadıklarının dualarını üzerimden eksik etme
Yarabbi mana aleminde Aziz Erbakan Hocamızın madde aleminde Muhterem Ahmet Hocamızın pişmanlığımızı kabul edecekleri seviyeye gelecekleri kadar pişmeden olgunlaşmadan canımı alma

Amin kere amin

Bir kez daha anlıyorum yine ve yeniden. Günümüz deccaliyet zamanları içerisinde hızla ilerlerken Milli Çözüm çatısı altında bulundugum için Rabbime sukurlerimi sunuyorum. Kolay olmadı Milli Çözüm ekibini bulmak benim için.
Diliyorum ki yorumumu okuyan Milli Cozumcu olmayan ey kardesim sen sadece bu başlığı okuyup değerlendirerek şu sonuca ulasman çok kolay olacak.
Milli çözümün temelleri Peygamber efendimizin strateji ve prensiplerine dayanirken Mekke’nin fethini ele almıştır. Ne kadar kıymetli bir sonuç ve uygulama örneği değil mi?
Mekke’nin fethi sırasında gizlilik korunmustu evet Milli Çözüm çatısı altında geliştirilen asırlık proje ve içerikler gizlilik içerisinde gerekli kişiler ile paylaşılmaktadır.
Mekke’nin fethi sırasında maddi ve manevi olarak iyi hazırlanmış fetih ordusu zafere erismisti. Buradan anlıyorum ki “inanç tecezzi kabul etmez” diyor Üstadımız Ahmet Akgül efendimiz bizlere açinizdan sapmayin maddi ve manevi sorumluluklarınızı bahane uretmeden gayretle yerine getirin ki zafer kolay olsun vurgusunda buyuruyor üstadımız.
Manevi anlamda kuranı kerim ve meallerini anlayarak okuyum hiç bir milli cozum yazısını kacirmamakla beraber yorum yapmaktan geri durmayın. Maddi anlamda her bir milli cozumcu kardeşlerimizin dava için bütçe ayırmasını ve mevcut bütçenin akıllıca kullanılması gerekliliği vurgusu yapılmakta.Birlik ve beraberlik içerisinde gayret ve özveri ile üzerimize düşen görevleri yerine getirerek zafere ulasacgimiz vurgulanmakta.Buradan anlaşılıyor ki nasıl ki Mekke’nin fethi sonrasında insan hakları nasıl korunmuş ise adil düzen kurulduğunda yine aynısı geçerliliğini koruyacağı vurgusu yapılmaktadır. Milli cozum için Adil fuzenin kurulması aşamasında Mekke’nin fethi stratejik bir zafer modeli , peygamberimiz liderliginde ahlaki ve insan haklarının korunduğu bir rehber olarak karşımıza çıkmakta.Burasi milli cozum temelleri ise mekkenin fethine dayanmaktadır.
Cümleten tüm okurlarimizi selamliyorum.

Yardımcı Kuvvetler…

Peygamber Efendimizin dünyayı şereflendirmesi ve İslam Dininin kemale ermesi ile birlilkte;
İnsanlık çok hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) genel tanzimcidir. İslam’ın fetihleri, Mekke’nin Fethini esas almıştır. Bu sayede kendi yönetimleri tarafından zulme uğrayan gayrimüslim halklar, Osmanlı tebaası olmak istemişlerdir.
Osmanlı’nın zayıflamasından sonra dünya da adalet nizamı bozulmuştur. Günümüzde hâlâ Filistin, Ukrayna, Doğu Türkistan vb bir çok bölgede kan akmaktadır.
Siyonizm’in Büyük İsrail Projesi hedefi kapsamında dünya nüfusunu 500 milyona indirme hedefi bulunmaktadır. 7 milyardan fazla insanı gözlerini kırpmadan yok edebilecek Deccal takımı, insanlık alemi için en büyük tehdit konumundadır. Dünyayı hızlı bir şekilde 3. dünya savaşına sürükleyen Siyonistlere karşı acilen önlem alınmalıdır yoksa dünya için çok geç olacaktır!
Peki kansız, kavgasız, adaletli ve asil bir dünya nasıl kurulacaktır?
Öncelikle bütün insanlığı ezen ve sömüren İsrail’i, çıban başı olmaktan çıkarmak,
Siyonistlere hizmet eden Emperyalist ve işbirlikçilere gereken dersi vermek,
Ardından ise D-8 İslam Birliği ve Adil Düzen Projelerini uygulamak lazımdır.
Bu tarihi sorumluluk ecdadımızdan bizlere kalmıştır. 500 yıldır ilim, bilim, içtihad ve cihadı terkeden Müslümanlar, sonuçlarını üç asırdır çok ağır bir şekilde yaşamıştır ve yaşamaktadır.
Erbakan Hocamızın bütün yeryüzüne hakkı hakim kılmak için 50 yıl önce başlattığı ve Milli Çözüm’ün devraldığı İslam Birliği – Adil Düzen Davasının hazırlık süreci tamamlanmıştır.
Çok yakında yardımcı kuvvetler eliyle, hayret ve hayranlık verici gelişmelerle yeni bir dönem başlayacaktır Allah’ın izniyle.
Allah nurunu tamamlayacaktır!
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN.

Ecdadımız bütün fetih hareketlerinde, Mekke’nin Fethi’ni, fethin öncesindeki, fetih esnasındaki ve fethin sonrasındaki kodları esas almışlardır.
 Mekke’nin Fethi kendi o tarihe kadar görülmeyen stratejileri öğretmiş. Böylelikle Efendimiz’den sonra yapılacak önemli Fetihlerin yol göstericisi olmuştur. Dolayısıyla sonrasındaki Fetihlerin’de asıl mimarı Efendimiz (sav) dir.
Bir şehri, bir beldeyi fethetmek kolaydır. Zor olan ve yapılması gereken şey, Fetih sırasında ve sonrasında gönüllerin fethedilmesidir. Ancak bu şekilde büyük kurtarışlardan ve başarılardan bahsedilebilir.
 Efendimiz’in bu muazzam başarısını örnek alan Ecdadımız ve Tsk aynı yolu izlemiş tarihte örnekleriyle sabittir. Yakın zamanda Tsk yaptığı Suriye operasyonlarında bir tane sivilin burnunu dahi kanatmamıştır.
‘Müslümanlar tek bir vücut gibi olmuşlar, kalpleri bir olmuş; aynı şeyi düşünen, aynı şeye üzülen, aynı merkezden beslenen böyle bir topluluğu daha evvel hiç görmedim.
  Ahir Zaman’da batılın burnunu kıracak olan ekibinde, yada o ekipten olmayı isteyen Müslümanların da Sahabe Efendilerimiz gibi Lider etrafında tek bir vücut gibi kenetlenip kardeşliklerini pekiştirmelidirler.
1- Mahremiyet ve gizlilik kuralı…
2- Maddi ve manevi hazırlık, yani gerekli ve yeterli tedbir kuralı…(kendinizi Kur’an-ı Kerim’e ve Meal-i Kerim’e vermeli, okumalı, anlamalı, yaşamaya gayret etmelisiniz.)
3- Kutlu gaye, olumlu ve sorumlu gayret ve şuurlu özveri kuralı…(Gücünüzün sonuna kadar gayret etmek gerekmektedir.)
Hz. Hâtıb olayı son derece manidardır. Davada yola çıkanların örnek alacakları mesajlarla yüklüdür. En yakınınızdakiler yanlış yapabilirler, savrulabilirler. O esnada yanınızda olanlar sert müdahalede bulunmak isteyebilirler. Ama olayları kontrol edebilen, olaylara hâkim olan gerçek bir lider, öfkeye kapılıp ortalığı dağıtmaz. Sadık ve kadim arkadaşlarını harcamaz, arkadaşlarını arkadaşlarına harcatmaz. Vakur durur, vefalı hareket eder. Birlikte yola çıktıklarını asla terk etmez. Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına tercih etmez. Yolu iyi bilir, yolcuları da, en çok da kendini bilir. Bundan dolayı da hep zirvede durur. Hz. Hâtıb (RA) olayı Bizce birçok şifreyi çözen bir anahtar gibidir. Hepimizin ders alacağı ibret dolu bir hadisedir.
İslam Ordusu’nun bir anne köpek ve yavruları için yön değiştirmesi ve hayvanların tedirgin olmaması için tedbirlerin alınması İslam’ın sadece İnsanları değil tüm canlıları şefkatiyle kuşattığının en büyük delilidir. Batıl düşünceler doğayı ve çevreyi talan etmek için çalışırken İslam Dini bunları emanet olarak görür hayvanların bitkilerin ve çevrenin tahribinin önüne geçer.
Efendimiz (SAV) Yıllarca kendisine ve arkadaşlarına zulmeden insanların hepsini affetmiş ve bütün bu insanların hepsine insan hakkı tanımıştır. Böylece insanlığa yol göstermiş, çağ açmış, çığır açmış, en büyük devrimi yapmıştır. Nedir insanlara tanıdığı haklar? Beş tane temel insan hakkı:
1- Bütün insanların yaşama hakkını teminat altına almış, kan dökmemiş, dökülmemesi için özel talimat buyurmuşlardır.
2- Bütün insanların ırz, namus ve nesebinin korunması hakkını teminat altına almıştır.
3- Mülkiyet hakkını teminat altına almıştır. Yani adam çalışmış, çabalamış, kazanmış; onların malına dokunmamıştır. Fırsatçılık ve yağmacılık yaptırmamıştır.
4- Aklın korunmasını teminat altına almıştır. Çünkü akıl, insanın kurtuluşu için en son can simididir. Onun korunmasına İslam son derece büyük bir önem vermiştir. Aklın tahribatını her zaman önlemiş, aklın korunmasına da çok büyük önem vermiştir. Bu nedenle Efendimiz, doğru düşünme ve özgürce karar verme ortamını hazırlamıştır.
5- İnandığı gibi yaşamak, huzur içinde ibadetlerini yapma hürriyetini sağlamıştır. Bu beşinci insan hakkının ayrılmaz 4 tane unsuru vardır. ‘Bir yerde inanç hakkı vardır’ denmesi için, o yerde insanların rahatlıkla ‘ben böyle inanıyorum’ diyebilmeleri lazımdır. Buna inanç hakkının ifade hürriyeti diyoruz.
A- İnanç hakkını ifade etme hürriyeti.
B- İnancını, isteyen insanlara öğretebilme hakkı. Buna öğretim hürriyeti diyoruz.
C- Aynı şekilde inanan insanların bir araya gelerek örgüt halinde inançları yolunda el birliğiyle çalışabilme hakkına sahip olmaları. Buna da örgütlenme hakkı diyoruz.
D- İnandığı gibi yaşama ve ibadet etme hakkıdır, bu da insanların en büyük hakkıdır. Bir ülkede bu haklardan herhangi birisinde noksanlık oldu mu, o ülkede inanç hürriyetinin varlığından bahsedilemez. Bu hakların hepsi Mekke’nin Fethi’nde örnek olarak verilmiş ve ondan sonraki bütün fetihlere ve insanlığa en canlı örnekle, en güzel, en mühim dersler verilmiştir.
  Mekke’nin Fethi’nin kodları şimdi ise son üç asırdır dinmeyen yaraları sarmanın tek ilacıdır. Mekke’nin Fethi’nin kodlarının Melheme-i Kübra diye inandığımız Ahir Zaman’da Hak ile Batıl arasındaki savaşta kullanılıp Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya’nın kurulması Allah’ın izniyle çok yakındır.
 Buda aynen Mekke’nin Fethin de olduğu gibi Batılın beyni dağıtılarak çok az kan dökülerek yapılacaktır. Siyonist Timsahın eli kolu üstün Erbakan Teknolojileriyle bağlanacak beklenen bolluk bereket ve barış medeniyeti kurulacaktır. İnsanlar ya Dinde kardeştir yada yaratılışta eşittir düsturuyla farlı kutuplar arasında ki ihtilafları bertaraf edecek olan MİLLİ ÇÖZÜM köprüleri çoktan inşa edilmiştir. 

1-Mekke’nin Fethi öncesinde ve sonrasında görülmeyecek bir fetih olması
2-Mekke’nin fetih öncesi ve fetih sonrası kodlarının esas alınması izlenilmesi
3-Birlik beraberlik ve kardeşliğin pekiştirilmesi lidere itaat
4-imanlı davasına sadık bir topluluğun olması onların gözlerini korkutacak olması
5-Liderin duruşu ileri dönük net konuşması müminlere heyecan verirken,zalimlerin korkması sebeb olması
6-Aynı görüşe sahip,aynı düşünceye,aynı şeye üzülen ve sevinen bir topluluk olması
7-Silah gücü önemli olmasına rağmen birlik beraberlik gücü daha etkili bir silah ve korku olduğu
8-Çok önemli konularda çalışma yapılırken,ehliyeti yeterli kişilerle o konuyu görüşmek ve bildirmek,yetersiz olanlara vakti ve zamanı gelince haberdar etmek
9- Elimizde olan teknolojik üstünlüğün en son gösterilmesi,Davud as plağındaki Sapan gibi
10-Liderimiz bizlere bir talimat buyurdukları zaman,niçin ve neden soruları sorulmadan talimata uyulacağı söyledikleri şekilde hazırlık yapılması
11-Zafer sonrası yapılması ve yapılmaması gereken davranışlar,ve nerde nasıl durmamız gerektiğini anlatan önemli bir makale

İnançlarımızda açı hatası olmaması çok önemlidir.
Hepimizin gerçek manada Milli Çözüm görüşüne sahip olması gerekmektedir.
Milli Çözüm görüşünü benimsemek, yerleştirmek için yapılan çalışmalar, okunan makaleler, şiirler, yazılan yorumlaar, vallahi kişinin alnını hiç kaldırmadan bir ömür secde etmesinden, hiç ara vermeden bir ömür oruç tutmasından çok daha önemli ve çok daha kıymetlidir!..”

“Sefere çıkacağız, hazırlanın!” emrinin verilmesi yakındır.
Mekke’nin Fethi’nde sayısız dersleri kendine rehber alan, faaliyetlerine bu derslerle yön veren kuruluşlardan birisi de işte Kahraman Ordumuzdur!
Allah’ın ordusu neler yapacak pek yakında göreceğiz!
Milli Çözüm’ün varlığı sayesinde bir damla kanımız akıtılmadan, şirk ve zulüm saltanatının nasıl son bulacağını göreceğiz!
Allah’ın Azamet ve eksilmez gücü bizi ve tüm dünyayı nasıl kuşatacak göreceğiz!
Neler olacak, nasıl olacak, Hep birlikte göreceğiz!

Bir şehri, bir beldeyi fethetmek kolaydır. Zor olan ve yapılması gereken şey, Fetih sırasında ve sonrasında gönüllerin fethedilmesidir. Ancak bu şekilde büyük kurtarışlardan ve başarılardan bahsedilebilir.

Last edited 10 ay önce by Necati Akgül

BÜYÜK DERSLER!

MEKKE , İSTANBUL UN VE SON OLARAK KIBRIS IN FETHİ ÇOK TARİHİ ŞİFRELER VE
MESAJLAR İÇERMEKTEDİR .

MİLLETLER ,ÜMMET EĞER DERS ÇIKARMAZSA ”TARİHTEN DERS ČIKARMAYANLAR TARİHE DERS OLURLAR” SÖZÜ TEKRARLARDA TEKRARLAR.

MALİSEF ÖZÜMÜZDEN UZAKLAŞINCA ÖZÜMÜZE DÖNMEMİZ ÇOOK ZOR OLUR..
Ravbimiz Peygamberimize hayırlı bir ümmet Hoca
larımıza talebe olabilmeyi nasip eylesin…Amiin

Ahmet Akgül Üstadımızından Altın Sözler

Eğer fikren ve kalben gökleri gezip, dünyanın üzerinde duran kudret orduları meleklerin ışıklı çadırlarını fark etseydiniz; kaderin, göklerin Hâkimine bağlı olduğunu bilir, süper zalimleri güç sahibi, atomu ise kıyamet sebebi görmezdiniz.

Ve şayet, boşluk olarak gördüğünüz şu muhteşem göklerin, dünyadaki “Gizli İktidar”ını ve deruni imkânlarını bilseydiniz; kâinatın o eşsiz mimarına titreyerek secde eder, nefsinizden ve fani heveslerinizden geçerdiniz.

Kendilerini Allah’a, Allah’ı kendilerine dost edebilmiş kişiler için, âlemin bilinmezleri bilinmez değildir. Onlar dünyada görünseler de, göründükleri dünyadan çok, fikren ve ruhen âlem içindeki âlemlerde gezinmekte ve “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” sıfatı ve sırrı ile hareket etmektedir!..

“De ki: ‘(Artık) Hakk geldi, bâtıl zail oldu. Hiç şüphesiz bâtıl yok olucudur. (Çünkü Hakk gelince bâtıl batacak, Güneş doğunca karanlık kaybolacaktır.)’” (İsrâ Suresi: 81)

“Ya Rabbi; Sen bizi Mekke’nin Fethi’nden alınacak dersleri alabilen kullarından eyle! Bir dahaki Mekke’nin Fethi’ni kutlarken bütün İslam âleminin zulümlerden kurtulmuş olduğunu, Milli Çözüm inancının tüm Türkiye’ye hâkim olduğunu, Yaşanabilir Türkiye’nin, Yeniden Büyük Türkiye’nin ve zulüm dünyası yerine Yeni bir Saadet Dünyasının kurulduğunu, tüm insanlığın kurtulduğu, rahata ve huzura kavuştuğu günleri bizlere göster! Ve bu saadet dünyasının kurulmasında bizleri de canla-başla çalışanlardan et! Amiinn”

(Anlamaya, uygulamaya ve kendini düzeltip İlahi buyruklarını  uyarlamaya niyet ve gayret etmeden)  Tefekkürsüz Kur’an’ı Kerim ve Meali Kerim okumakta fayda ve hayır yoktur , (artık uyan!)

* Sağına soluna  (ibretle ve hikmetle)  bir bak,  (sonra)  gözlerini kapat ve  (manevi muştulara)  kulak kesil; Fetih geliyor bütün gümbürtüsüyle!  (Haydi hazırlan . )

* Allah’ın kutlu davasına nefer olmuşsan eğer;koşamadığın anlarda yürü, yürüyemediğin anlarda sürün, ama muhakkak ilerle, çalışmaya gayret et!(Tembellik ve yaptığını yeter görmekliktir, seni kutlu hedefinden ve hizmet şevkinden alı koyan…)

* Zafer çığlıkları atmanız yakındır!   ( Ama o  anda ve sonrasında  da devam e dece k imtihan…)

Erbakan Hocamızın sıkça vurguladığı gibi; Müslümanların tıkanıp kaldıkları her durumda Cenabı Hak bu inançlı kullarını selamete ulaştırmak ve onları çaresizlikten kurtarmak için  düşmanlarına yanlış yaptırırdı . Ve yapılan yanlışlar, düşmanın tuzaklarını bozardı. Bu ilahi yardımla Müslümanlar galibiyete ulaşırdı.

Efendimizin müjdesine, hem Fatih, hem ordusu hem de biz torunları muhatap bulunuyoruz.
Bu hadisi şerif:
•1-       Önce fetih ve Allah’ın nusretinin kesin bir inanç ve itimatla ve kararlılıkla ümit edilmesine
•2-       Zafer için seçkin ve emin bir komutanın önemine
•3-       Ve yine; sadık, sağlam ve sarsılmaz bir karakter ve kabiliyetteki, cesur, cefakâr, fedakâr ve itaatkâr bir ordunun gereğine işaret edildiğini anlıyoruz.
Yeni bir döneme ve yeni bir fethe, hem çok muhtaç hem mecburuz. Ve buna kesinlikle inanıyoruz.

Ya Rabbi; Sen bizi Mekke’nin Fethi’nden alınacak dersleri alabilen kullarından eyle! Bir dahaki Mekke’nin Fethi’ni kutlarken bütün İslam âleminin zulümlerden kurtulmuş olduğunu, Milli Çözüm inancının tüm Türkiye’ye hâkim olduğunu, Yaşanabilir Türkiye’nin, Yeniden Büyük Türkiye’nin ve zulüm dünyası yerine Yeni bir Saadet Dünyasının kurulduğunu, tüm insanlığın kurtulduğu, rahata ve huzura kavuştuğu günleri bizlere göster! Ve bu saadet dünyasının kurulmasında bizleri de canla-başla çalışanlardan et! Amiinn”  

İnancımız tam, net ve sapasağlam olacak.
Bakış ve çıkış açılarınız düzgün olacak.
Şayet ufak bir açı farkını önemseyip dikkate almazsak Ay gitmek isterken Merih’e gitmiş oluruz.

 O halde inançlarımızda açı hatası olmaması çok önemlidir. Her konuda “TSK, Cihat, Laiklik, Atatürk, Demokrasi, Tarikat, Erken yaşta evlilik, Kadın hakları, Devlet düzeni, Gayri Müslime bakış, devlete, her din mensubuna…) daha bir çok konuya bakışta milim sapma acısı olmadan bakmayı öğreten okula öğrenci olmamız gerekiyor.

Aksi halde Türkiye’ye/İslam’a hizmet ediyorum derken (her konuda ve en uygun renkte, hesaplarına uygun fikir üreten İsrail’e/Yahudiye hizmet etmiş oluruz.”

Ya Rabbi; Sen bizi Mekke’nin Fethi’nden alınacak dersleri alabilen kullarından eyle! Bir dahaki Mekke’nin Fethi’ni kutlarken bütün İslam âleminin zulümlerden kurtulmuş olduğunu, Milli Çözüm inancının tüm Türkiye’ye hâkim olduğunu, Yaşanabilir Türkiye’nin, Yeniden Büyük Türkiye’nin ve zulüm dünyası yerine Yeni bir Saadet Dünyasının kurulduğunu, tüm insanlığın kurtulduğu, rahata ve huzura kavuştuğu günleri bizlere göster! Ve bu saadet dünyasının kurulmasında bizleri de canla-başla çalışanlardan et! Amiinn”

amin amin bin kere amin böyle kapsamlı mana yüklü duaya canlar kurban

(Elbette ve kesinlikle Hz.) Muhammed (SAV) Allah’ın Resulüdür; beraberinde bulunanlar (ve kıyamete kadar Onun yanında ve yolunda olanlar) da; inkârcı (zalimlere) karşı şiddetli (cesaretli, mert ve metin), kendi aralarında ise (gayet müsamahalı ve) merhametlidirler. Onları rükû ve secde ederek (her hizmet ve ibadetlerinde sadece) Allah’ın fazlını (lütfu ihsanını) ve rızasını ararken görürsün. Onların nişanları, (nurlu) yüzlerindeki secde izleridir. Bu onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Sanki bir ekin (tohum kabuğunu) yarıp filizlerini çıkarmış, gittikçe onu (bitki fidesini ve gövdesini) kuvvetlendirerek kalınlaşmış, derken sapları üzerine doğrulup boy atmıştır. Ki bu durum (emek çeken) ziraatçıların da hoşuna gider. Allah’ın (mü’minleri ve İslami hareketleri böyle tedricen geliştirip güçlendirmesi) bunlarla kâfirleri öfkelendirmek (ve zalimleri kahretmek) içindir. (Ama onlardan, sonunda inadından ve inkârından dönüp) İman eden ve salih ameller işleyenlere Allah (yine de) mağfiret ve büyük mükâfat va’ad etmiştir.
Fetih Suresi 29

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
19
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...