ERBAKAN’A ÖZLEM
Bazen sohbetini
Bazen hasretini
Ve rüyalardaki rüyetini özlerim!..
Bazen, gönlüme gül diken
Gözlerini…
Bazen, çıbanlarımı deşen
Diken diken sözlerini özlerim…
O, gözaltından
Cilveli bakışını…
Ruhuma, sûrur ve feyiz veren
Bir nur ırmağı gibi
Hayatıma akışını…
Özene bezene çizilen
O gül yüzünün nakışını…
Sevdanla yürek yakışını…
Ve özellikle
Namaz kılışını özlerim!..
“Nihansın1 didede, ey “mest-i naz”ım2
Sensiz cihanda bana can, ne lazım!
Sensin âlemlerde, tek “çare saz”ım3
Bana sensiz cihanda can, ne lazım!”
Hasretle
Ve hararetle beklerken,
Güller arasından çıka gelişini…
O vakarlı yürüyüşünü,
Muhabbetle selam verişini,
Her zaman onurlu
Ve dimdik duruşunu.
Ey güzel huylu,
Huzurlu gülüşünü özlerim!..
Nur cemaline bakınca
Günahlarımı hatırlatıp
Mahcubiyet terleri döktüren
Asaletini özlerim…
Münafık maskelerin gizlediği
Şifreleri çözen,
Ve seneler sonrasını sezen
Ferasetini özlerim…
Fırsatçılara göz yummalarını
Fesatçıların yularlarını uzatmalarını
Ve böylece, kendi ayaklarıyla
Uçuruma yuvarlanmalarını sağlayan sabrını
Ve siyasetini özlerim…
Vefasızlara kök söktüren
Faziletini, Nezaketini özlerim!…
Gönül sana hayran, yoktur misalin
Hasretin cehennem, cennet visalin…
Kurban et kulunu, budur niyazım
Sensiz cihanda bana can, ne lazım!..
Tutmaya kıyamadığım
Öpmeye doyamadığım
İpek gibi ellerini…
Biat etmekle şeref kazandığım
O mübarek ellerini özlerim!..
İbretli misallerini
Kıymetli mesellerini
Ve hikmetli, hakikatli hallerini özlerim…
Tenindeki tecellinin dokusunu
Nur taneleri terinin
Kokusunu özlerim!..
Taklit edilmeyen tarzını
Teskin ve teselli veren tavrını
Ve Şaronlara meydan okuyuşunu özlerim!..
Sen olmazsan sarayımda Sultanım
Sensiz zindan olur, bana vatanım
Sensin beni, bu âlemde tutanım…
Kutlu çağrın, kalp ferahım, Ezanım
Bana sensiz cihanda can, ne lazım!..
Ah sevgili, hep seni…
Sesini, nefesini…
İşveni,4 neşveni,5 her şeyini…
Sohbetini, hasretini, hayalini özlerim!..
Seninle bahardır, kara kışlarım
Cemaline vurgundur bakışlarım…
Esen yeller, Sana taşır avazım
Sensiz cihanda bana can, ne lazım!
- Nihan: Gizli, saklı, gizemli.
- Mest-i naz: Baygın bakışlı.
- Çare saz: Çare bulan, devran bulan.
- İşve: Güzellerin, gönül çelen naz ve edası.
- Neşve: Sevinç, neşe.

Tanrıdan diledim bu kadar dilek aman aman, bu kadar dilek
O yarin yüzünü bir daha görek aman aman, bir daha görek
Bana kısmet değil dizinde yatmak aman aman, dizinde yatmak
Dizinde yatıp da yüzüne bakmak aman aman, yüzüne bakmak
Gel aman aman yanıma
Kıyma bu yazık canıma
Bir kara kaşın, bir kara gözün
Değer dünya malına
Bir nazarın, bir sözün, sohbetin
Değer iki cihana…
Nur cemaline bakınca
Günahlarımı hatırlatıp
Mahcubiyet terleri döktüren
Asaletini özlerim…
Münafık maskelerin gizlediği
Şifreleri çözen,
Ve seneler sonrasını sezen
Ferasetini özlerim…
Taklit edilmeyen tarzını
Teskin ve teselli veren tavrını
Ve Şaronlara meydan okuyuşunu özlerim!..
Vuslatımsın, davasında mucahid
Denizler mürekkep olsa daglar kalem
yazamam ki bir haber
Bazen de dostlar yüreğinde muallim bir müeyyiz
Bazen de yaparak yaşayarak gösteren mucahit
Sonsuz hayatta ulaşmanın caresi dir bu imtihan
Bazen insan yürüyen bir
kur-an olur
Bazen de dostlar arasın da
Olur bir muallim ve müeyyiz.
Kendisinden cihadı ve ciddiyeti öğrendiğimiz… Takvayı ve teslimiyeti bellediğimiz… Nurlu yüzüne baktığımızda kusur ve kabahatlerimizi hatırlayıp, mahcubiyet terleri döktüğümüz Aziz İnsan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamıza özlemimiz her geçen gün daha da artıyor.
Ancak, unutmamak gereklidir ki; Erbakan, sadece saygı ve şükranla anılacak bir ufuk şahsiyet değil, asıl O; ilmi ve insani projelerine ve İslami hedeflerine sahip çıkılacak, kendisine tabii ve talebe olunacak bir “Kutlu Lider”dir.
Şu bir gerçektir ki, toplumları iki şey gaflete sürükler: Ahlâksızlık ve tefrika. Ve yine toplumları iki şey gafletten kurtarır: Büyük felâketler ve büyük önderler… Toplumları gafletten uyandıran ve zilletten kurtaran da ya savaş, kıtlık, deprem, bulaşıcı hastalık gibi büyük felâketlerdir. Veya “Ey Rabbimiz, katından bize bir kurtarıcı gönder” dualarının karşılığı olarak Allah’ın lütfettiği hidayet rehberi olan büyük önderlerdir. Büyük önderler, bazen bir peygamber, bazen siyasi bir lider, bazen milli bir kahraman, bazen bir mürşid’i kâmildir.
Elhamdülillah, Rabbimiz bizlere merhamet göstererek Erbakan gibi “Ender bir lider” lütfetmiştir. Ender liderler bir kaç asırda bir ancak görülürler. Önce kendi ülkelerinde, temel insan haklarına ve hukuk kurallarına aykırı bulunan bozuk düzenlerin, artık işlemez ve iyileşmez hale geldiğini millete gösterirler. Yani sömürü sisteminin perde arkasına dikkat çekerler. Başta belli kimseleri, sonra da halk kesimlerini şuurlandırıp peşlerinden sürüklerler… Tedric ve teenni (adım adım ve dikkatle hareket etmek) kuralına uyarak ve zoraki tedbir ve teşebbüslere asla kalkışmayarak, sabır ve siyasetle iktidarı ele geçirirler. Yeni güç merkezleri oluşturarak, dünya dengelerini sarsar ve insanlığın lehine değiştirirler.
Ve işte Erbakan Hoca, böylesine müstesna bir şahsiyettir. Sadece yeni bir Türkiye’yi değil, yeni bir dünyayı kurmak emelindedir. Bu nedenle orta liderler gibi, parti ve teşkilat bazında ve bazı şahsiyetler gibi sadece ülke planında değil, elbette dünya çapında düşünmek mecburiyetinde ve mertebesindedir.
Aziz Hocamızın hazırladığı Adil Düzen projelerinin uygulanacağı, Siyonist İsrail’in yıkılacağı, Emperyalist ABD ve AB’nin hizaya sokulacağı ve tüm insanlığın kurtulacağı, tarihi ve talihli devrim ve değişimi, bizlerin eliyle gerçekleştir… Ya Rabb, va’adettiğin, Kur’an’ın ve Resulüllah’ın diliyle müjdelediğin kutlu değişim ve devrimi çabuklaştır ve kolaylaştır Allah’ım…
Bir noktaydı kâinat, yine noktaya döner
Kesret içre vahdeti, Rabbi bulmaktır hüner
“Ve nefahtü min ruhi”,1 sanma ki bu nur söner
Zikri Hak’la cezbede, gönlümü özlüyorum
Bu dünyadan usandım, ölümü özlüyorum!
Bu dünya zindanından, tahliye olduğum gün
Sonsuzluk diyarına, müjdeyle doğduğum gün
O vuslat sarayında, huzura doyduğum gün
Firdevs bağlarında ak, gülümü özlüyorum
Burda gönlüm eğlenmez, ölümü özlüyorum!
Nebiler sultanına, kâinat Hocasına
Bülbül vuslata uçar, hakikat goncasına
Merkep cinsi tav olur, bu dünya yoncasına
Şeytana atacağım, golümü özlüyorum
İman selametiyle, ölümü özlüyorum!
Mehdiyet devrimiyle, Siyonizm’in çöktüğü
Mücahit Mehmetçiğin, dişlerini söktüğü
İsrail balgamının, üstüne kül döktüğü
Kaderde kutlu zafer, bölümü özlüyorum
Bu dünyadan usandım, ölümü özlüyorum!
Hakikat âşığı, tam mücahitti
Sermayesi emek, terdi Üstadım…
Gündüz mücadele, gece zahitti1
Halis mü’minlerin, merdi Üstadım…
Takva tevekküldü, Onun silahı
Tebliğ etti, kurtuluşu felahı
Hedefiydi, insanlığın salahı
Ümmetin haliydi, derdi Üstadım…
İlm-ü ledün ile, hikmeti buldu
Lütfu İlahidir, irfanla doldu
Onun övündüğü, sade bir kuldu
Çağımızda Eba, Zer’di Üstadım…
Allah rızasına, rahattan geçti
O dünyayı değil, ukbayı2 seçti
İstismarcı kesim, hücuma geçti
Tek başına göğüs, gerdi Üstadım…
Münafık marazlı, boş tam takırdı
Altın suya batmış, paslı bakırdı
Allah’a sığındı, Kur’an haykırdı
Şeytanları yere, serdi Üstadım…
Canı kurban idi, Dosta adaklı
Elde Kur’an kılıç, omuz sadaklı3
Siyonizmi devir-meye odaklı
Mesih müjdesini, verdi Üstadım…
Dava çin dünya-sını yıkardı
Ne yorulup kaçar, ne de bıkardı
Daim mazlumlara, sahip çıkardı
Zalimi haini, yerdi4Üstadım…
Onu anlamadı, dinsiz duygusuz
Allah’tan korkardı, gayrı korkusuz
Cihat yollarında, yorgun uykusuz
Kırklar ve kutuplar, ferdi Üstadım…
Halka şefkat; küfre, şiddet vururdu
Hak yolunda zahmet, Ona sürurdu5
Vuslat hasretiyle, yanıp dururdu
İnşallah murada, erdi Üstadım…
1- Zahit: İbadet, istikamet ve kanaat ehli.
2- Ukba: Ebedi olan ahiret yurdu.
3- Sadak: Yay ile cihat edenlerin ok çantası.
4- Yermek: İkaz etmek, uyarıvermek.
5- Sürur: Sevinç ve huzur hali.
ERBAKAN GELDİ, ERBAKAN GEÇTİ
Karakış gibi,
Kara bir devir, dondurdu yüreklerimizi…
Tufana tutulmuştuk.
Gözlerimiz dondu, kulaklarımız dondu
Ve kara kapkara yeller esti,
Dondurdu, kavurdu belleklerimizi.
Gayrı göremez, duyamaz, bilemez olmuştuk
Kendi gerçeklerimizi.
Neylersin, başımıza baykuşlar konmuştu…
Karakış gibi,
Kara bir devir geçti üzerimizden.
Dalındaki gül dondu,
Yuvada bülbül dondu,
Damarlarımızdaki kan dondu,
Ruhlarımızdaki can dondu,
Yaş dondu gözlerimizde…
Ve derken, dayanamamıştı,
Bu karakışın karayellerine.
Şuur donmuştu, iz’an donmuştu…
Ve iman donmuştu gönüllerimizde.
Ve artık şeytanlar,
Saltanat kurmuştu yeryüzünde.
Hainler kurtarıcı,
Zalimler baş tacı,
Çağdaş münafıklar;
Mehdi olmuştu,
Dengesizlik düzeninde..
Metreler kısalmıştı,
Teraziler bozulmuştu.
Ama bir gün,
Bir yiğit çıktı karşımıza..
Avuçlarıyla ısıttı,
Buz bağlamış bağırlarımızı.
Ve bir türkü başladı,
Karanlık devirleri ışık gibi delecek:
“Aldırma bu küfrün karakışına
Yakındır, Zeynebim, bahar gelecek”
Yine bülbüller şenlendirecek
Viran olmuş bağlarımızı.
Ve özlenen yiğit,
Can çekişen vicdanlara yöneldi;
Nefesiyle eritti, donmuş yüreklerimizi
Sesiyle, sohbetiyle diriltti,
Bir bir beyinlerimizi…
Yeniden can geldi Anadolu’ya, kan geldi
Kırklar, üçler, yediler geldi.
Bu çağı dirilten çağrıya,
Melekler, şehitler geldi.
Her mekan dinledi,
Her makam geldi..
Sen hala uyur musun,
Yoksa gavur musun, ey nefis!
Haydi, uyansana,
Ve uyandırsana artık..
Bak bahar geldi.
Ve selam dursana,
ERBAKAN geldi…!
ERBAKAN geçti!
(Mart 2011 M.Ç.)
Yolunda şükürsüz bu dile beden ne lazım..
Aşk degilse seni sevmek, leyla, ne lazım..
Hasretin yoksa, İki gözüm aksa, ne lazım..
Miting meydanına kattığın heyecanı özlerim..
Tarihe vurduğun Adil Düzen mührünü gözlerim
Rabbim yolundan ve Onun davasından bizleri ayırmasın. Sonunu kadar bekleyen tüm sadık canlara selam olsun.
Rahman ve Rahim Allahın Adıyla
Ey (Aziz) Peygamber! Gerçekten Biz Seni (insanlar üzerinde) bir şahit, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
Ve Kendi izniyle Allah’a çağıran ve nur saçan (sönmez) bir kandil (aydınlatıcı bir kurtuluş feneri) olarak (görevlendirdik).
(Öyle ise Hz. Peygamberin sünnetine ve hayat sistemine tâbi olan) Mü’minlere müjde ver; gerçekten onlar için, Allah’tan büyük bir fazıl (ikram ve ihtiram) vardır. (Ve va’ad edilenler verilecektir.)
Ahzap Suresi :45-47
EKSİKLİĞİMİZ!
Bir elin beş parmağı
Bir ve aynı olur mu
Bir cemaatin tamamı
Bir arada durur mu
Oki imtihandayız
Ne kadar hazırız
Dünyaya dalarız
Peşinden koşarız
Farkımız ne onlardan
Gösteriş merakından
Uzakmıyız şatafattan
Ve telefon ekranından
Kazancımız helal mi
Yada karışmaya müsait mi
Kaybedersek hassasiyeti
Artık kimse inanmaz ki!.
Erbakan Hocamı tanıdık
Çok şükür yolundaydık
Ama tam anlayamadık
Fayda vermez son pişmanlık..
Nur cemaline bakınca
Günahlarımı hatırlatıp
Mahcubiyet terleri döktüren
Asaletini özlerim…
Münafık maskelerin gizlediği
Şifreleri çözen,
Ve seneler sonrasını sezen
Ferasetini özlerim…
Fırsatçılara göz yummalarını
Fesatçıların yularlarını uzatmalarını
Ve böylece, kendi ayaklarıyla
Uçuruma yuvarlanmalarını sağlayan sabrını
Ve siyasetini özlerim…
Vefasızlara kök söktüren
Faziletini, Nezaketini özlerim!…
“Aynı öpülesi el, Aynı bükülmeyen bilek” zamanımızda da “işbirlikçilere, münafıklara, zalime, gafile” karşı çetin bir mücadele vermekte!..
Ey sultanım bize seni ve davanı tam anlamıyla tanıtan, dünyaya senin gibi meydan okuyan, yoldaşını nasip eden Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
Senin gidişin nasılki karakışımız oldu,
Ahmet Akgül üstadımız o karakışımızda sana baglılığı imanı, davasına olan inancı vede heyecanıyla bizlerin yüregini ısıttı.
Sana minnettarız.
Yarabbi sana nasıl şükretsek azdır bizlere milli çözümü ve Ahmet Akgül hocamızı nasip buyurdun…
Seninle bahardır, kara kışlarım
Cemaline vurgundur bakışlarım…
Ey muhterem ve mübarek insan! Büyük dava ve devlet adamı… Yüksek ilim ve irfan erbabı… Kutlu ve mutlu insan. Aziz Erbakan Hocamız… Cenab-ı Hakkın izni inayetiyle, veraseti nübüvvet sırrıyla, Aleyhisselatü Vesselam Efendimizin şefaatiyle, himmet ve ruhaniyetinizle bizi hiç yalnız bırakmadınız. Ne olur Hocam, bundan sonra da yüce şefkat ve şefaatinle tüm hayırlı girişimlerimizde manen destekleyip, kutsal gayelerinin ve projelerinin bizlerin eliyle gerçekleştirilmesi dualarımıza âmin de Hocam! Âmin…
Kendisinden cihadı ve ciddiyeti öğrendiğimiz… Takvayı ve teslimiyeti bellediğimiz… Nurlu yüzüne baktığımızda kusur ve kabahatlerimizi hatırlayıp, mahcubiyet terleri döktüğümüz bu aziz insanın, Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın yanından, sadık Milli Çözüm Ekibi dostlarımızla, kalbi duygularımızı ve arzularımızı Yüce dergâhına iletiyoruz!..
AŞKI YAŞAYAN BİLİR
AŞK’ı yaşayan bilir!.
Yaşamayan ne bilir
AŞK bir sevgi selidir
Hep artan bir ilgidir
Kalp yangın yeridir!
Büyüyen bir ateştir
Sevgiliye hasrettir!.
Vuslattır özlemdir!.
AŞK sevgiliye sadakattir
Yüce davanın erliğidir!.
Hedef Allah’ın sevgisidir
Adil düzen İslam birliğidir
Bak çocuklar katledilmektedir
Yönetimler aciz beklemektedir
Çözüm aslında apaçık bellidir!.
Erbakan’ın fikir ve projeleridir!.
Aşk nedire cevap ben ol bildir
Bu Hz.Mevlana’nın tarifleridir!
Şiir Şairin aktarabildikleridir!.
Bize düşen AŞK’a sadakattir!.
VUSLAT YAKIN HOCAM
Dünya gözüyle görmek nasip olmadı. RABBİM;
Davasına layık bir er, ahirette komşu olmayı nasip eylesin inşallah…
Sensiz ümmet yetim Aziz Hocam… Her mazluma yetişen yardım elini özledik. Her mazluma kurtuluş çaresi sunan projelerini özledik. “Heyecan istiyorum” diyen o gür sesini özledik. “Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım” diyen teslimiyetini ve rıza arzunu özledik.
Kiramen katibin hazrola geçer Seni görünce Sultanım
Seni görünce Sultanım gönüllüler huzur ve güven dolar
O dilinizden dökülen sözler yarama merhem
Öyle bir ak ve doldur ki yüreğimizi deryada yok olan damla misali Sende kaybolayım Sultanım
Sen ki tek kişilik ordu, kafirlerin,zalimlerin karşında, münafıklar içinde geçirilmiş bir ömür, bu nasıl bir sabırdır Sultanım
Sen olmazsan sarayımda Sultanım
Sensiz zindan olur, bana vatanım
Sensin beni, bu âlemde tutanım…
Kutlu çağrın, kalp ferahım, Ezanım
Bana sensiz cihanda can, ne lazım
Seninle bahardır, kara kışlarım
Cemaline vurgundur bakışlarım…
Esen yeller, Sana taşır avazım
Sensiz cihanda bana can, ne lazım!
Bu dünya mü’mine gurbetti zaten…
Şimdi oldu gurbet içinde gurbet…
Sözün en güzelini Üstadım yazdı zaten…
Bize yutkunmak düştü
“Nihansın1 didede, ey “mest-i naz”ım2
Sensiz cihanda bana can, ne lazım!
Sensin âlemlerde, tek “çare saz”ım3
Bana sensiz cihanda can, ne lazım!”