ERDOĞAN HÜKÜMETİNİN SON ÇIRPINIŞLARI
VE
GÜDÜMLÜ MUHALEFETİN ÇARPITMALARI
Erdoğan, Mevlüt Çavuşoğlu’nu mu Cumhurbaşkanı Adayı Yapacaktı?
Bazı yazarlar ve siyaset uzmanları: Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, iki dönem görev süresi nedeniyle bir sonraki dönem Cumhurbaşkanı adayı olamayacağını yazıp konuşmaktaydı. Bunlara göre; Berat Albayrak Merkez Bankası kaynaklarını eritip “128 milyar dolar nerede?” sorusu nedeniyle adaylık şansını kaybetmiş durumdaydı. Binali Yıldırım ile Süleyman Soylu’yu ise Sedat Peker harcamıştı. Devlet Bahçeli’nin ise, iktidar olmaktan çoktan vazgeçtiği anlaşılmaktaydı. Bu nedenle AKP kulislerinde en çok adı geçen ismin Mevlüt Çavuşoğlu olduğu yorumları yapılmıştı. Bu tercihi Siyonist odakların yapma ihtimali de vardı. Malum genleri uyuşmaktaydı. Çünkü “İbradı”lı gizli “İbrani”ler zaten bilinip durmaktaydı.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un, “Erdoğan’ın ilk dönemidir. Cumhurbaşkanı’nın iki dönem şartının anayasal olarak 16 Nisan 2017’den sonraki dönemi kapsar” şeklindeki görüşü ise temelsiz bir yaklaşımdı.
Mehmet Uçum’un: “İsim aynı olsa da iki ayrı Cumhurbaşkanlığı statüsü vardır. Yeni statünün literatürdeki adı Başkanlıktır. Her statünün dönemi kendisi için geçerlidir.” iddiası asılsızdır. Çünkü:
1- 16 Nisan Anayasa değişikliğinde “Başkanlık” diye tek bir kelime geçmemektedir.
2- Statü sadece Başbakanlığı kaldırıp, Cumhurbaşkanlığına bağlayan bir siyasi projedir.
3- Bu durumda Anayasaya Başkan değil de “Cumhurbaşkanı” diye neden yazdınız? diye sormak gerekir.
4- Kanunların geriye yürümeyeceği ilkesi ceza kanunları için geçerlidir.
5- Eğer bu ilke var ise Emeklilikte Yaşa Takılanlar yani EYT’liler neden yargıda kaybetmişlerdir?
6- Eğer bu ilke var ise 2010’da Anayasaya konan bir hüküm ile AYM üyelerinin görev süresi 12 yıl yapılmıştı ama “16 Nisan Anayasa değişikliğinde geçici 19. maddesine, ‘Anayasa Mahkemesi’nde halen belli görevlere seçilmiş olanların bu sıfatları, seçilmiş oldukları sürenin sonuna kadar devam eder. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte üye olanlar yaş haddine kadar görevlerine devam ederler’ hükmü neden getirilmiştir?” diye soranlar haklıdır.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Yunanistan paylaşımı, Cumhurbaşkanlığı havasını yansıtmaktaydı.
Mevlüt Çavuşoğlu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’le görüşmesinin ardından Twitter’dan yaptığı paylaşımda; ‘Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’le görüştük. Diyalog kanallarımızın yeniden canlandırılması olumlu. Sorunlarımızın çözümü için ilişkilerimizin güçlendirilmesi önem arz ediyor’ ifadeleri de bu havaya kapıldığını yansıtmaktaydı.
Sn. Erdoğan, Soylu’nun Yerine Selami Altınok’u mu Atayacaktı?
Bazı yorumcular, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Süleyman Soylu – Sedat Peker tartışmasının durulmasının ardından, İçişleri Bakanlığı görevine Süleyman Soylu’nun yerine eski İçişleri Bakanı AKP Erzurum Milletvekili Selami Altınok’u getirmeyi düşündüğünü açıklamışlardı. AKP Erzurum Milletvekili Selami Altınok’un adı Anadolu Ajansı’nın gündeme getirdiği; “Sedat Peker’e verilen koruma kararı belgelerinde FETÖ izi tespit edildi” haberinde geçirilmiş imzasının olduğu belge sosyal medyada paylaşılmıştı. AA’nın paylaştığı koruma belgesini imzalayanlar arasında Selami Altınok’un adı da ‘İl Emniyet Müdürü’ sıfatıyla yer almaktaydı. AA’nın servis ettiği Selami Altınok’un adının geçirildiği haber operasyon olarak algılanmıştı.
Sedat Peker’in 4. Video Yayınından ilginç İddialar
Önce kendisine koruma sağlanan ve büyük adam gibi ağırlanan, şimdi ise organize suç örgütü sayılan Sedat Peker, kendisine yönelik operasyonlar sonrası çektiği videoların dördüncüsünde “Koruma polisimi sen vermedin mi ey Süleyman Soylu; temiz Süleyman’ın istifa olayı var ya, bir gün önce robot hesaplardan tweetler hazırlandı” diye konuştu. Peker konuşmasında, “Allah mısınız siz? Pelikancısı, Ağarcısı, Süleymancısı… Nedir ulan? Sarmışsınız Tayyip abinin çevresini, dünyayla bağlantısını kesmişsiniz. ‘Ülke böyle büyüyor, ülke şöyle büyüyor’, insanlar intihar ediyor. Sen Bakan değil misin? Onlarla ilgilensene. Senin görevin gazeteciye, parti başkanına, ona buna… Eşkıya mısın sen? Millet kuru soğana muhtaç oldu” ifadelerini kullanmıştı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bir açıklama yaparak, “Aylardır bu senaryonun bu noktaya geleceğini bekliyordum. Birilerinin elinde operasyon elemanı olan mafya pisliği… Kullandığı uyuşturucunun beynini yok ettiği müptezel operasyon elemanına sesleniyorum” diye çıkışmıştı.
Peker, çektiği videoda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında birtakım iddialarda bulunarak, “Süleyman Soylu, sen ‘Sedat Peker’e dosya hazırlıyorlar, tehlikeli bir durum olursa haber vereceğim’ demedin mi; koruma polisimi sen vermedin mi? Temiz Süleyman’ın istifa olayı var ya, bir gün önce robot hesaplardan tweetler hazırlandı!” iddiasında bulunmuşlardı.
Süleyman Soylu sıkışınca yalanlara mı sığınmaktaydı?
Sedat Peker, “Sayın İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu, temiz Süleyman, aslan Süleyman!.. Benimle ilgili bir tweet atmış ‘Pislik, mafya’ demiş. Ondan önce ‘Suç örgütü’ demişti. Bugün size temiz Süleyman’ı anlatacağım” sözlerinin ardından şu iddialarda bulunmuşlardı:
“Bizim temiz Süleyman var, Sayın İçişleri Bakanımız. Bir arkadaş aradı dedi ki, ‘Süleyman Bey’in üzerine çok geliyorlar, (o da mecburen) bir şeyler söyleyecek, (benim için) arkadaş kusura bakmasın.’ demiş. Bizim temiz Süleyman (önce) bir tweet attı, ‘Suç örgütü liderini takipteyiz’ demeye başladı. Millet buna biraz daha saldırınca ertesi gün ‘Pislik, mafya lideri’ diye bize sataştı. Şimdi namusluca konuşacağız. İnsanın yalan söyleyip söylemediği her şeyinden belli oluyor. Ben zaten delilleriyle anlatacağım.“
Berat Albayrak’la Aramızı Sen Açtın!..
(Ey Süleyman Soylu!) Namus sahibiysen konuş ya, Berat Bey’e sen beni düşman etmedin mi? Akrabam Reşat Hacıfazlıoğlu, senin bütün organizasyonlarını yapan adamdı. Ya sen değil miydin DYP’nin başına ulaşmak için (çırpınmaktaydın, ama) seni kongrelere bile almıyorlardı. (Peki) Yanında kim vardı? Bakın, (hep) benim arkadaşlarım, akrabalarımdı. Onlar senin yanında değil miydi? Benim akrabam gelip “Reis’in kulağına bir şeyler geliyor, İstanbul’da sorunlar var” dediğinde, “İstanbul’u ben yönetmiyorum, Berat yönetiyor” dedin mi, demedin mi? “O yaptırıyor her şeyi” dedin mi demedin mi? “Sedat Peker’in akrabası (bizzat bana aktardı): “Bir cenazedeyiz, telefon sinyalleri var, cenazede görüştük, sen demedin mi? Sedat Peker’e dosya hazırlıyorlar. Ben tehlikeli bir durum olursa haber vereceğim” demedin mi? Senin bu dünyada hep yıldızın parlak olacak.
“Bana Koruma Polisini Sen Verdin” Hatırlatması
Hadi Özışık, şerefli adamdır. Ben yurtdışına çıkmışım artık, sen diyorsun ya “İş adamı olduğunu söyleyip sonra suç faaliyetleri olduğunu tespit ettik.” Ben ne zaman çıktım, 1 buçuk sene oldu. Dosya ne zaman hazırlanıyor, üç senedir. Bu dediğim olay ne zaman oldu, taş çatlasın 5 ay. Sen demedin mi ona “Ben severim” diye. O sana şöyle dedi, “Bu Sedat Peker’le ilgili çok şey konuşuluyor, bunlar bir şeyler yapıyor olabilirler.” Sen “Ben onu severim” demedin mi? Bu kadar kısa sürede ne değişti? Benim koruma polisimi sen vermedin mi? Sen uzatmadın mı ondan sonraki sene de?
Bizim temiz Süleyman’ın istifa olayı var ya. Bir gün evvel robot hesaplardan tweetler hazırladı, o bir milyon 300 bin tweet var ya. Sen de biliyorsun, benim kardeşim gibi o çocukların hepsi, benim destek olduğum haber portalları da sana destek oldular. Bir önceki videomda Barış Akademisyenleri ile ilgili, içlerinden “Biz bu yazıya teröre destek olmak amacıyla imza atmadık” diyen olursa onlardan özür dileyeceğim dedim. Kötü bir hayvanlık yaptık. O dostlardan özür dilerim.
Bazı arkadaşlar birkaç soru sormuşlardı. “Madem bunları biliyordun, neden daha önce anlatmadın?” diyorlar. Ben size Mesih olduğumu mu söyledim? Benim kendi meselem var. Kurtarıcılık gibi bir meselem yok. Bana diyorlar ki, “Pazarlık yapmak için bunları söylüyor.” Bence asıl siz analistliği bırakın.
Hakan Çalışkan’ın İntiharı!?
“Silivri Emniyet Müdürü temiz, genç bir arkadaş. Emniyet Müdürü arkadaşları onun neden intihar ettiğini biliyorlar, neden söylemiyorlar? Temiz Süleyman’a da soracağız bunu. Söylemediler çünkü söyleseler inanmayacaklardı, cezaevine atacaklardı, en iyi ihtimalle sürgüne yollayacaklardı. Demek şartlar uygun olmayabiliyor. Benim meselem şeref, namus meselesi. Allah mısınız siz? Pelikancısı, Ağarcısı, Süleymancısı… Ülke böyle büyüyor ülke şöyle büyüyor’, insanlar intihar ediyor. Sen Bakan değil misin? Onlarla ilgilensene. Senin görevin gazeteciye, parti başkanına, ona buna… Eşkıya mısın sen? Millet kuru soğana muhtaç oldu!”
Ebrehe gibi kibire kapıldınız. Ebrehe’nin ordusunu gören insanlar Kâbe’yi bırakıp kaçtı. Ama Yüce Allah o Ebrehe’nin ordusunu Ebabil kuşlarının attığı taşlarla yok ettiyse sizi de bir video veya twit ile yıkacak. Yaptıklarınız Gayretullaha dokundu. Yenileceksiniz. Fetocuların zenginlerini dışarı çıkardınız garibanları içeri attınız. Adaletli olun. Fetocu kim varsa zengin fakir ayırt etmeden suçluysa içeri atın. Zengin Fetocuların tapuları nerelere gitti. Bizim derinciler. Allah var ya… Ulan onu korkut, bunu korkut Vallahi Gayretullaha dokunur. Ulan beni mi korkutacaksın kimsin sen? Allah mısınız siz? Nedir bu? Polisten kork, Askerden kork, okulda öğretmenden kork. Yaşlandık Allah’tan kork.
“Muhalefet partisinin de senin de yakınlarınızın da (pek çok) şeylerini de biliyoruz!” diyerek herhalde müstehcen bir şey yakalamış (şantaj yapıyor)… Bu nasıl bir namussuzluk ya. Rezillik lan bu. Ulan namus sahibi suç örgütü bile bunu yapmaz be… Ulan rezil ettiniz devleti be. İnsanların hayallerini donduruyorsunuz. Korku ile bastırıyorsunuz. Herkese bir korku saldınız. Kimsiniz siz ulan?
Genç kardeşlerim yeni bir dünya kuracaksanız. Türkiye’deki ne solcular gerçek solcu, ne sağcılar, ne milliyetçiler, ne Aleviler, ne Sünniler… Çoğu sahte, inandıklarından değil işlerine geldiği için öyleler. Ama hakikilerinin başımın üstünde yeri var. Daha çok sizlerle konuşacağız Allah’a emanet olun.”
Sedat Peker’in sözleri doğru çıkmaktaydı!
Türkiye Sedat Peker’in iddialarını konuşmaktaydı. Peker, Türkiye’yi yasa dışı yollardan mı terk etti, nasıl çıktı? Hakkında koruma kararı var mıydı? Koruma polisi sağlandı mı?
Sedat Peker’in iddialarını İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Mehmet Ağar güya yanıtlamıştı. AKP Sözcüsü Ömer Çelik ise: “Elinde belge, bilgi olan hemen mahkemeye gitsin” diye kendilerini savunmuşlardı. Peki iktidar olarak kendileri niye soruşturma açmazlardı?
İşte Sedat Peker’le ilgili İstanbul İl Koruma Komisyonu Kararı!
Tarih: 20 Mart 2018.
Yer: İstanbul.
Konu: İstanbul Valiliği İl Koruma Komisyonu Karar Tebliği…
Kararda aynen şu ifadeler yer almaktaydı:
“Sayın Sedat Peker, Koruma Hizmetleri Yönetmeliği’nin ilgili maddelerine göre koruma ile ilgili durumunuz 22 Şubat 2018 tarihinde toplanan İl Koruma Komisyonu’nda değerlendirilerek karara bağlanmıştır. İl Koruma Komisyonu’nun 22 Şubat 2018 tarihli toplantısında hakkınızda ‘1 (Bir) Personel ile Yakın Koruma tedbiri ile Korunmasının Devamına’ şeklinde karar verilmiş, alınan komisyon kararı Valilik ‘Olur’una istinaden yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.”
Karadağ’a gitmeden 8 ay önce koruma kararı tekrar yenilenmiş durumdaydı!
Sedat Peker’e verilen koruma kararı 2019’da da devam ediyor durumdaydı. 30 Nisan 2019 tarihinde verilen karar da 2018’deki ile aynıydı. Sedat Peker, 2019 Aralık ayında yurtdışına çıktığını açıklamıştı. Yani bu koruma kararı Sedat Peker’e Karadağ’a gitmeden 8 ay önce verilmiş olmaktaydı.
Beğenmediğiniz “Eski Türkiye”den beter durumdasınız
Daha önce yıllarca Erdoğan iktidarını destekleyen, mitingler düzenleyen, muhalifleri tehdit eden, kendisine ödüller verilen, dahası devletin polisi tarafından korunan bir “iş adamı” iken, yakın zamanda “organize suç örgütü lideri” olduğu anlaşılan Sedat Peker’in -Eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in bile; “Binde biri bile doğruysa felaket ve sıkıntıdır.” dediği- bazı iddialarından sonra “90’lı yıllara, eski Türkiye’ye mi dönülüyor?” tartışmaları başlamıştı. “Eski Türkiye”den kasıt; Susurluk ve siyaset-mafya ilişkileri olmaktaydı.
Maalesef evet, birkaç yeni isim dışında yine o yıllardaki aktörlerle karşı karşıyayız. Peki başka ne benzerlik var? Bunu anlamak için Susurluk kazasından sonra yaşananları ana başlıklarıyla hatırlatalım. Öncelikle; o süreçte yargı süratle harekete geçmişti. Başbakanlık Teftiş Kurulu, siyaset-mafya ilişkisine dair rapor hazırlayıp suç duyurusunda bulunulmasını istemişti. TBMM’de Susurluk Araştırma Komisyonu kuruldu; adı geçenler ve dönemin ilgili tüm bürokratları dinlendi… Araştırma derinleşince bir de Telefon Dinlenmesi İddialarını Araştırma Komisyonu kuruldu…
Susurluk Araştırma Komisyonu raporu tamamlanıp Meclis’e sunulduğunda; muhalefetin eleştirilerini cevaplandıran dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Susurluk’takiler hariç 11 Haziran 1996 – 3 Kasım 1996 tarihleri arasında 9 çetenin polis tarafından açığa çıkartıldığını ve bu çetelere dahil olan 136 kişinin çeşitli suçlardan dolayı yargılanmaya başlandığını, bunlar arasında 21 Emniyet, 6 TSK mensubu bulunduğunu açıkladı…
Susurluk olayında adı geçen Mehmet Ağar ve Sedat Bucak’ın dokunulmazlıklarının kaldırılması istendi. Ancak talep, TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu’nda önce reddedildi. Daha sonra TBMM’de yapılan oylamada ise Ağar ve Bucak’ın dokunulmazlıkları kaldırıldı. Ardından her iki isim DGM Savcılığı’na sanık sıfatıyla ifade verdi… TBMM Karma Komisyonu, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz’ü serbest bıraktırdığı gerekçesi ile açılan dava nedeniyle Mehmet Ağar’ın dokunulmazlığını ikinci kez kaldırdı. Ağar ve Bucak, ilk kez sanık sıfatıyla hâkim karşısına çıktı. 1999 seçimlerinde Elazığ’dan bağımsız milletvekili seçilen Mehmet Ağar yeniden dokunulmazlık zırhına kavuşmuş olmaktaydı.
29 Temmuz 1999’da TBMM’de Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası kabul edildi. Bir başka önemli ayrıntı; Susurluk kazasından sonra yurt genelinde, “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri başlatıldı. Vatandaşlar, mafya ile ilişkisi olan milletvekilleri yargı önüne çıkana kadar her akşam saat 21.00’de evlerindeki ışıkları 1 dakikalığına kapattı, meşaleli yürüyüşler düzenlendi.
Şimdi soralım: Sedat Peker’in iddiaları aylardır konuşuluyor. Muhalefet liderlerinin bazı tepkileri, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Peker’i muhatap alıp cevap vermesi ve muhalefete yönelik suçlamaları ile AKP’den yapılan üç açıklama dışında yargıda, Meclis’te ve kamuoyunda tek bir yaprak kıpırdadı mı? Maalesef hayır!..
Yandaş Medyanın Halleri Mide Bulandırıcıydı!
“Eski Türkiye” ile “Yeni Türkiye”ye ilişkin bir başka karşılaştırma; 90’lı yıllarda olup bitenler gazetelerde çarşaf çarşaf yayımlandı… Bakanlarla mafya liderlerinin telefon konuşmaları, fotoğrafları ortaya çıkarıldı… Meclis’teki komisyonlarda konuşulanlar dakika dakika aktarıldı… Yazı dizileri yapıldı, kitaplar yazıldı… Ya bugün? TBMM 15 Temmuz Darbe Teşebbüsünü Araştırma Komisyonu Raporu’nun bile yayımlanmadığı bir “Yeni Türkiye” vardı!..
Sedat Peker olayına dönelim. İddialarının tek cümlesi bile iktidar medyasınca yansıtılmadı… Attığı adım “flaş” diye duyurulan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun günler sonra yaptığı açıklamayı, muhalif olarak nitelendirilen medya dışında gören, duyan çıkmadı… Soylu’yu ve Peker’i geçtik; Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in ve Sanayi Bakanı Mustafa Varank’ın tweetlerine dahi, birkaç gazete ve televizyon kanalı dışında, ilgi gösteren olmadı…
İlgi gösterenler de -nedenine, nasılına hiç değinmeden- sadece bu isimlerin paylaşımlarını aktardı. Demek ki; en azından sistemin işlemesi, iddiaların üzerine gidilmesi ve de medyanın hal-i pür melali açısından o beğenilmeyen, yerden yere vurulan “Eski Türkiye”den bin beter durumdayız!..[1]
Peki, Mehmet Ağar nasıl aklanmıştı?
Mehmet Ağar’ın “Benim alnım açıktır” iddiaları tam bir palavraydı.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Abdullah Çatlı ve Yaşar Öz’e silah taşıma izni vermek ve Yeşil Pasaport sağlamak suçlamasından yargılanan Ağar’ın, 5 yıl hapis cezasına çarptırıldığını ve cezaevine girdiğini kimse unutmamıştı. 17-25 Aralık sürecinde Yargıtay’daki görev değişikliklerinin ardından Ağar’ın ‘bozma’ talebinde bulunduğunu ve Yargıtay’ın infazın yapılmasına rağmen mahkûmiyet kararını bozarak düşme kararı verdiği de unutulmamıştı. Böylece Mehmet Ağar’a benim alnım açıktır diyebilme imkânı sağlanmıştı.
– 96 yılının sonlarıydı, Mesut Yılmaz; Meclis Araştırma Komisyonuna inanılmaz 2 video sunacağını açıkladı. Frankfurt eyalet mahkemesinin 3 eroin kaçakçısıyla ilgili delilleri ortaya saçıldı. Böylece Ağar’ın durumu tartışmaya açıldı. Dokunulmazlığı kaldırıldı. AYM de itirazını reddetmiş durumdaydı.
– Ocak 1998’de 3 saat süren sorgusu yapıldı. Tabi, kayıp silahlar konusunun devlet sırrı olduğu, ancak Yüce Divan’da yargılanabileceği savunuldu, ama TBMM komisyonu Yüce Divan sevkini maalesef önlemeyi başardı.
– Sonra Çatlı ve Öz’e silah taşıma izni vermek ve yeşil pasaport sağlamak suçlamasıyla Ankara özel yetkili 11. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandı, 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
– Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu cezayı onayınca Aydın/Yenipazar cezaevinde infaz başladı. Denetimli serbestlikten yararlanarak 29.04.2013’te tahliye edildi. Yani verilen hüküm kesinleşti ve infaz yatıldı.
– Ne var ki, 17-25 Aralık sürecinde Yargıtay dairelerinin görevleri değiştirilmiş, yeni atamalar yapılmıştı. Bu aşamada, Yargıtay C. Başsavcılığı, Y9CD (Yargıtay 9. Ceza Dairesi) kararı için zaman aşımı dolduğu için bozma ve düşme kararı verilmesi gerektiğini söyleyerek Y16CD’ye (Yargıtay 16. Ceza Dairesi) başvurmuşlardı.
– Yargıtay 16. Ceza Dairesi de zaman aşımı dolduğu için yıllarca önce infazı tamamlanan mahkûmiyet kararını bozarak düşme kararı verdi. Ve böylece Mehmet Ağar’a “benim alnım açıktır” diyebilme imkânı yaratılmıştı. Nedense bu süreç hiç tartışılmamıştı.
Evet, Mesut Yılmaz’ın sunduğu videolarda Baybaşin, Bucak, Çatlı ve Öz gibi kişilerle bağlantısı tartışılan, mahkûm olup infazı tamamlanan Ağar’ın akıl almaz bir başvuruyla ve yıllar sonra bir çeşit aklanması, izlenen hileli yolu ve yargımızın durumunu açığa vurmaktaydı.
AA muhabiri Bakanlara: “AKP, ismi şaibeli Süleyman Soylu’dan daha mı küçük?” diye sorunca işinden atıldı!..
Anadolu Ajansı muhabirinin Varank ve Pakdemirli’ye, Süleyman Soylu’yla ilgili bir soru sorması salonda şok etkisi yaratmıştı. Organize suç örgütü lideri olduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatılan Sedat Peker’in sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamalar Türkiye’nin gündemine oturmuş durumdaydı. AA yaptığı açıklamada ise muhabir Mus’ab Turan’ın kovulduğunu duyurmuşlardı.
Anadolu Ajans muhabiri: “AKP, ismi şaibelerle anılan Süleyman Soylu’dan daha mı küçük?” diye sormuşlardı.
Anadolu Ajansı muhabiri Mus’ab Turan, iki Bakana şunu sormuşlardı:
“Son günlerde gündemi meşgul eden konular var. Narkobürokrasiyle ilgili iddialar ülkemizi uluslararası arenada zora soktu mu? Hükümetin buna ilişkin bir planı var mı? Ve de 19 yıllık bir toplum hareketi olarak başlayıp milletin teveccühünü kazanan AKP, ismi şaibelerle anılan Süleyman Soylu’dan daha mı küçük?”
Yandaş Yazar Abdülkadir Selvi’ye göre: Erdoğan’ın Kafasında Neler Dolaşmaktaydı?
1- Erdoğan 2 yıllık süresi varken erken seçime gitmeyi doğru bulmuyordu. Seçimlerin 2023’te yapılmasını istiyordu.
2- Pandemi şartlarında milletin iyice bunaldığı ve ekonomik sıkıntıların yaşandığı bir dönemde iktidar seçimlere gitmeyi kesinlikle düşünmüyordu.
3- Muhalefet ise pandemi şartları ve ekonomik sıkıntının üst üste bindiği süreçte iktidarı erken seçime götürmek için çaba gösteriyordu.
4- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafasında bir takvim olduğu söyleniyordu. Ama bunun erken seçim takvimi olarak algılanması yanlış bulunuyordu. Pandemi şartlarının düzelmesi ve ekonominin iyileşmesinden sonra Erdoğan’ın takvimini uygulamaya koyacağı ifade ediliyordu.
5- 2021 yılının ikinci yarısında iyileşmenin başlayacağı, düzelmenin ise 2022 yılında hissedileceği hesaplanıyordu.
6- Şimdilik muhalefet liderleri geziyor, dolaşıyordu; 2022 yılında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yurt gezilerine başlayıp, meydanlara çıkacağı söyleniyordu.
7- Seçimleri muhalefetin değil, korona virüsün geriletilmesi, pandemi şartlarının ortadan kalkması ve ekonominin gidişatının belirleyeceği düşünülüyordu.
İyi de bütün bunlar Erdoğan’ın şahsi planlarıydı… Bakalım Cenab-ı Hakkın nasıl hesapları vardı!?
Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde 87 yıl sonra ilk Ramazan Bayramı namazı kılınmıştı.
Müzeye dönüştürülmesinin ardından yeniden ibadete açılan Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde ilk Ramazan Bayramı namazını, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş kıldırmıştı. Bayram namazı, yeni tip korona virüs (Kovid-19) tedbirleri kapsamında caminin içi ve çevresinde vatandaşların katılımıyla eda edilmiş olmaktaydı.
Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi’nde 87 yıl sonra bir ilk daha yaşanmıştı. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Ayasofya’daki bayram namazında hutbeyi okumak için minbere kılıçla çıkmıştı. Erbaş’ın kılıçla hutbeye çıkması malum çevrelerin yine öfkesine yol açmıştı. Oysa Fethin sembolü olarak Hz. Ömer döneminden beri süregelen bir gelenek olan kılıçla hutbeye çıkılması Osmanlı’da ve hatta günümüzde de devam eden bir kutlu gelenek konumundaydı.
Cumhuriyet gazetesi, Erbaş’ın kılıçla hutbesine ilişkin şunları yazmıştı:
“Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesinin ardından ilk bayram namazı bugün kılınırken; namazda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın elindeki kılıç dikkat çekti.”
Oda TV, “Bir kılıçlı fotoğraf daha” başlığıyla okuyucusuna duyurduğu habere ilişkin şunları yazmış ve kinlerini kusmuşlardı:
“Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya’da kılınan bayram namazında minbere yine kılıç ile çıktı… 24 Temmuz 2020 yılında yeniden ibadete açılan Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif’inde uzun yıllar sonra ilk kez Ramazan Bayramı namazı kılındı.”
Ama yandaş yazar ve yorumcular şu gerçeği atlamakta ve saklamaktaydı:
Cumhuriyet gazetesi ve OdaTV siteleri, bu hazımsız yorumları, kasıtlı olarak ve dindar kesimleri AKP’ye kaydırmak ve Erdoğan’ı kahramanlaştırmak için yapıyorlardı!.. Yani Cumhuriyet gazetesi, OdaTV sitesi, CHP’li, hatta İyi Partili ve PKK temsilcisi parti ve sözcüleri, sadece İslam karşıtlıklarını kusmakta, aynı zamanda bilinçli bir toplum mühendisliği ile Dindar ve Milliyetçi oyları Cumhur İttifakına yönlendirmeye çalışıyorlardı…
Ancak vurguladığımız bu gizemli gerçeği anlamak için Siyonizm’in stratejik planlarını ve sağcı solcu piyonlarının palavralarını çok iyi tanımak lazımdı!.. Yani hem Dış Odakların hem de işbirlikçi takımımın asıl korkuları Kur’an, Akıl ve İlim kaynaklı Adil Düzen programları ve iktidarıydı. İşte bunu önlemek için sahte kahramanlara ve suni Din istismarcılarına ihtiyaçları vardı…
Sedat Peker, 29 Mayıs Pazar sabahı yayınladığı 8. videoda şu iddiaları gündeme taşımıştı.
Erdoğan iktidarının güdümündeki SADAT, El Nusra’ya Benim üzerimden silah yolladı!?
MİT tırları yakalandıktan sonra, benim kendi kafamda şöyle bir şey oluşmaya başladı: Biz oraya hem toplumun duygularını yükseltip kamçılamak hem de oradaki kardeşlerimize yardımcı olmak için, Bayırbucak Türkmenlerine ve diğerlerine destek çıkmak için; İHA, kıyafetler, -ama sayıca çok fazla, oradaki tüm savaşçılara yetecek kadar- telsizlerden tutun, çelik yelekler falan, tırlarca aktarıldı… Bu projeyi düşünüp kararlaştırdık. O milletvekili arkadaşımızla da konuştuk. O da düşünceyi aldı, iletmesi gereken yerlere ulaştırdı. Sonra iktidardakiler bana dediler; “Biz ek tırlar verelim, sizin tırlarla beraber (gitsinler)”. Bizim tırlar; “Sedat Peker yardım konvoyu” diye gidiyordu. Basına da resimler veriyoruz. Tüm ekipmanları yolluyoruz. Ama benim adıma giden diğer araçlar başka kesimlere aktarılıyor. Oysa onları da başka yerdeki Türkmenlere gidiyor diye biliyoruz.
Ama biz o araçların içinde ne olduğunu tam bilmiyoruz, bilmiyoruz dediysem silah var, saf çocuk değiliz. Bu da normal, olması gereken şey. Ama bu MİT tarafından organize edilmiyor, askeriye tarafından da organize edilmiyor. SADAT tarafından organize ediliyor, SADAT’ın içindeki bir ekip tarafından ayarlanıyor. Bunların hepsini ben kendi paramla alıyorum ama onlar hariç, onların benimle hiçbir ilgisi yok; ama benim adıma gidiyor. İşlem yapılmıyor, kayıt tutulmuyor, direkt geçiş yapılıyor. Sonra ben yüklü miktarda Mitsubishi araçlar yollamaya başlayınca dediler ki; “Bize de biraz verir misin?” oradaki savaşçılar… dedim tamam, verelim. Türkmenler her yerden videolarla teşekkür ediyorlar, aracı aldık diye, bir iki tanesi Arapça konuşuyorlar… Sonra bizim o Türkmen arkadaşlardan biri dedi ki; “Bunlar el Nusracı, bizden görünüp sizi aldatıyor…” Bizim diğer arkadaşlar da bana diyor ki; “Bu gidenler el Nusra’ya gidiyor!” Evet! Benim üzerimden gidiyor! Samimiyetle bunları yapıyorum. Ama ben yollamadım, SADAT’çılar yolladı. (Ey iktidar kodamanları!) Şimdi beni küçültmek istediniz değil mi? Göreceksiniz kibrit kutusuna sokacam hepinizi tüm dünyada… Hem de devleti de yargılatmayacağım. Göreceksiniz… Belki devlete para cezası, engel olmadığı için… Gerekli tedbirleri almadığı için birkaç yüz bin euro zarara uğrayacaktır… O da zaten her şikâyette oluyor.
Ama bir bölüm (devlet adamı ve iktidar yandaşı) var ki, şimdi oraya geliyoruz… Eyyyyy. Pandoranın ilk kutusunu açalım bakalım… Şimdi siz Suriye’de ticaret yapmak için ne yapmanız lazım biliyor musunuz? Metin Kıratlı Bey var, tam makamıyla söyleyeyim… Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı, Külliye’de bulunuyor. Ona gideceksiniz. Ama bir iki kamyonluk alışverişleri söylemiyorum. Büyük işler için (çevriliyor)… Kaçak ham petrol, çay, şeker, alüminyum, bakır, ikinci el araba… Bunlar milyarlarca dolar, büyük paralar (kazanılıyor)… Suriye mücadelesi için parayı kim verdi? Biz. Devlet vermedi mi, devlet. Kim şehit oldu, millet. Şimdi orada yapılan ticareti anlatacağım. Siz oradan (Metin Kıratlı’dan) onayı aldıktan sonra sizi MT Grup’a yolluyorlar. Murat Sancak, Ramazan Öztürk, tüm hiyerarşi orada. Onların da onayı geçtikten sonra kime gidiyorsunuz; el Nusra’nın iktisat sorumlusu var, Ebu Abdurrahman, Ebu Şeyma ismini de kullanıyor. Şu anda da ticaret böyle yapılıyor, (ey gafil Millet) biliyor musunuz?
Ya ben o zaman demiştim ki, o tarihte; ya bunlara bu silahları veriyorsunuz, bunlar bizim Şii Türkmenlerle savaşıyor. Bizim insanımız da (başka şey biliyor). Ya bi anlat da bilelim diyorlar… Herkes ne diyor: Ya Sedat Peker üzerinden gidiyor! Ya işte yeni dengeler oluşuyor… Buralarda o kadar çocuk şehit olacak… Suriye’ye girilmeli mi? Girilmeli! Kalınmalı mı? Kalınmalı! Doğru politika mı? Doğru politika! Ama oradaki para neden hiç bizim devlete gelmiyor? Hâlâ devletten oraya da para gidiyor. Ama orada bir ticaret var para kazanılıyor… Hem de büyük, çok büyük para… Benim bu anlattığımın dışında orada büyük iş yapamazsın!
Sedat Peker’in iddiaları, Tuğrul Türkeş’in yıllar önce MİT TIR’ları ile ilgili söylediklerini hatırlatmıştı!
Suç örgütü lideri Sedat Peker’in Bayırbucak Türkmenlerine gönderdiği yardımların iktidarın kontrolündeki SADAT eliyle El Nusra’ya verildiğini iddia etmesinin üzerine, AKP Milletvekili Tuğrul Türkeş’in Haziran 2017’de MİT TIR’larının durdurulmasıyla ilgili açıklamasını yeniden gündeme taşımıştı. Tuğrul Türkeş, “Vallahi de billahi de o silahlar Türkmenlere gitmiyordu” diye haykırmıştı. Tabi o dönemde hâlâ AKP’ye katılmamıştı!..
Tuğrul Türkeş; MHP Genel Başkan Yardımcılığı döneminde, 21 Kasım 2015 tarihinde CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın programına katılmış ve MİT TIR’ları konusunda yaptığı açıklamalar yeniden sosyal medyanın gündemine taşınmıştı. Daha sonra AKP’den milletvekili seçilerek Bakanlık da yapan Tuğrul Türkeş, AKP’ye geçmeden önce katıldığı özel bir televizyon programında TIR’larla gönderilen silahların Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun iddia ettiği gibi olmadığını dile getirerek, silahların Bayırbucak Türkmenlerine gönderilmediğini açıklamıştı. Tuğrul Türkeş: “Bizi izleyenlerin huzurunda yemin ediyorum. Vallahi ve billahi o silahlar Türkmenlere gitmiyordu. Bilerek söylüyorum. İddia ederek söylüyorum. Bizim o bölgeyle irtibatımız var. Bayırbucak Türkmenleriyle, Halep’tekilerle irtibatımız var” ifadelerini kullanmıştı.
Peker ayrıca, Filistin-İsrail politikaları konusunda da şunları aktarmıştı:
“Filistin’e destek vermediğim yazıldı. Oysa ben elimden geldiğince destek çıktım. Kendimizi neden kandırıyoruz. Azerbaycan’da olay oldu SİHA’ları yolladık, Katar’da olay oldu askeri birlik kurduk. Azerbaycan’da SOCAR şirketi var, SOCAR’ın alt şirketleri var… Katar’da bankalarda paralar var. Peki Filistin’de ne var? Sadece hamaset ve istismar!.. ‘Kardeşlerimizle beraberiz’ deyip duruyorlar. Madem kardeşlerimizle berabersen 10 tane SİHA da oraya yollayın!.. Hani beraberdik, öyle cami çıkışında bağırmakla olmaz o işler. Ya (ey benim saf) kardeşlerim, peki Filistin’e, İsrail’e giden malları taşıyan gemilerin kimin olduğu belli. (Erdoğan’ın oğullarını ve yakınlarını kastediyor.) Boykot edelim dedik, aldırmadılar… Ya boykot etmeyi bırak, onların mallarını taşımayı bırakın hiç değilse…”
Evet, artık bu iktidara; “Allah sizi kahretsin!” demeye bile gerek kalmamıştı… Bunun yerine; “Allah Pekerinizi versin!” duası yapılmalıydı!..
NOT: Milli Çözüm Dergimizde; MİT TIR’ları ile ilgili 6 sene önce 26 Haziran 2015 tarihinde “MİT TIRLARI VE FITTIRANLARI (Ya da) Demokrasi Uğruna FEDA OLSUN YURDUMUZ!” başlıklı yazımızı hem sitede hem de Dergi: 142 Temmuz 2015 sayısında yayınlamıştık.
[1] Müyesser Yıldız / Odatv.com / 11.05.2021

MESELE BASİT
Cennet mekan aziz Erbakan Hocamızın, Kızılderili filminde geçen bir enstantaneyi anlattığı gibi, “Mesele basit: GEBERECEKSİN”
“Sükut İkrardan Gelir”
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker adeta dizi film havasında ardı ardına internet ortamında açıklamalarını sıralayınca önce bir telaş ardından da ne yapacağını bilmez bir tavırda açıklamalar ortaya çıkmıştı. İddialar karşısında yapılan açıklamalar ise iddialardan daha vahim durumdaydı. Öyle ki “Şecaat arz ederken Merd-i Kıptî sirkatin söyler” misali her açıklamada Peker’in ifadeleri doğrulanırken bir yandan da içinde bulunduğumuz feci durum gözler önüne serilmişti. En son kulislerde Sn. Erdoğan tarafından Peker’in açıklamalarına karşı “susulması ve cevap verilmemesi” talimatı verildiği konuşulmaktaydı. Tabi bu da halk arasında meşhur bir başka atasözünü akıllara getirmekteydi: “Sükut ikrardan gelir.”
Evet, artık bu iktidara; “Allah sizi kahretsin!” demeye bile gerek kalmamıştı… Bunun yerine; “Allah Pekerinizi versin!” duası yapılmalıydı!..
Eskiden olsaydı bütün yazar çizer takımları başta olmak üzere, sosyal medyadaki tüm troller ile birlikte, tüm iktidar milletvekillerinin tamamıyla böylesi iddialara cevap yetiştirmek için olanca gayretleriyle gereken seslendirme yapılırdı.. Ancak siyasi iktidarın gücünün kuvvetinin bittiği oy deposunun artık çok çok azaldığı ve söylenen iddiaların doğruluk payının yüksek ihtimaller olduğuna inanan halk sessizliğini korumakta.
S. PEKER: “… Peki Filistin’de ne var? Sadece hamaset ve istismar!.. ‘Kardeşlerimizle beraberiz’ deyip duruyorlar. [b]Madem kardeşlerimizle berabersen 10 tane SİHA da oraya yollayın!..[/b] Hani beraberdik, [b]öyle cami çıkışında bağırmakla olmaz o işler.[/b] Ya (ey benim saf) kardeşlerim, peki Filistin’e, İsrail’e giden malları taşıyan gemilerin kimin olduğu belli. (Erdoğan’ın oğullarını ve yakınlarını kastediyor.) Boykot edelim dedik, aldırmadılar… [b]Ya boykot etmeyi bırak, onların mallarını taşımayı bırakın hiç değilse…[/b]”
Böylesi bir açıklamayı ne CHP, ne İYİ Parti, ne DEVA P., ne GELECEK P., ne de bir başka milletvekillerinden ve kabineden ne de gazeteci yazar çizer takımlarından hatırlatan olmadı senelerce… Sadece bu ifadeleri için bile ALLAH PEKERİNİZİ VERSİN denir emin olun!..
Anlıyoruz ki; zamanımız teknoloji çağı, dijital çağ olması hasebiyle, internet ve sosyal medya ile bu işbirlikçi iktidarların çöküşüne vesile olacağıdır. Hem de teknolojinin en kralıyla değil herkeste bulunan herkesin kullandığı teknolojiyle!.. Ancak dünyadaki bu işbirlikçi iktidarları kuran kurgulayan kuklacıyı yani Siyonizmi ise anlık oluşturulan yüksek bir teknolojiyle bitirileceği etkisiz kılınacağı anlaşılmakta… Zaten bunu Azerbaycan’da olsun, Nato zirvesinde Afganistan konusunda alınan kararda olsun, Afrin’de olsun Fırat Kalkanında olsun, Pençe harekatlarında olsun, Libya’da olsun vs. bunu anlatan hadiseleri yaşadık..
[u][b]TEĞABÜN SURESİ 13. AYET[/b][/u]
Allah; ki O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse mü’minler (yalnızca) Allah’a tevekkül etmelidir.
Milli merkezler
Milli merkezlerin yöntem olarak; mafya üzerinden bu operasyonu doğru bulunmayabilir ve eleştirilebilirde. Fakat şunu da belirtmek isteriz ki; devletimizin kurumları öyle çürütüldü ki, belki de mecbur kalındı…
Makalemizin İçeriği Başlığı Gündemin Tam Analiziydi.
Peker işlenen melanetlerin sadece yüzde birini bile söylememesine rağmen iktidar çatırdamaya başladı. İktidar tüm imkânlarına (yanlışlarını bile savunan yazar çizer takımına, medya, sermaye gücüne…) rağmen, Peker’in iddiaları karşısında; halkın nazarında iddiaları boşa çıkartarak girişimleri-açıklamaları yapamamakta. (Gelinen nokta bir nevi suçlarını itiraf etmekte.)
Millet bu rezalete şahit olurken haliyle sormakta “Bu yanlışlar yapılırken Muhalefet neredeydi, görmemesi, duymaması mümkün değil, demek ki birlikte, aynı veballere ortak idiler”
İktidarın çaresizliği bu durumda muhalefetin yapması gerekenleri yapmaması hatta konuya dair AKP’nin lehi olacak tavırları[b] “ERDOĞAN HÜKÜMETİNİN SON ÇIRPINIŞLARI VE GÜDÜMLÜ MUHALEFETİN ÇARPITMALARI” [/b]makalemiz içeriğiyle başlığıyla gündemin tam analiziydi.
Edebiyatla Olmuyor
Tayyip Erdoğan Erbakan Hocamızın yanına gelipte ayrılmak istediğini söylediği zaman yanında bulunan bir dava abimiz çok yalvarmış ve o gidince ağlamış…Erbakan Hocamız ben 40 yıl anlattım anlamadı senin bir saatlik anlatman birşeyi değiştirmez ” buyurmuşlar…
Deve kuşu gibi kafayı kuma gömmüşler !Gerçeklere karşı kör, sagır ,dilsiz olmuşlar.Abd İsrail ne derse yaptılar…Sonrada insanların karşısına geçmiş yalan ,palavra vatan millet edebiyatları yapıyorlar…Boşuna çırpınıyorsunuz artık tutmuyor…Kimseye de çamur atmayın elinize yüzünüze bulaştırdınız…Ümmete sizin kadar kimse zarar vermedi vermeyecektir!
FİRAVUN-AKIL VE ASIL MESELE
Mesele ülke-millet meselesinden çıkmış; siyaset makam çıkar kavgasına dönüşmüştü.
Hal böyle olunca da herşey mübah görülmekte, her yapılan hak zannedilmekteydi. Ve sistemi ayakta tutan batıl düzenin 9 kolu, güruhu da ipleri elinde tutmaya gayret etmekteydi.
Şimdi gelelim iktidarı herşeye rağmen ayakta tutma meselesine.
Kanuni yollar tükenince, hukuksal oyunlar denenmekte, yanlış yanlışı tetikledikçe yeni ve içinden çıkılmaz yollara sapılmaktaydı. İşte şeytanizmin arayıpta bulamadığı, yada kanalize ettiği yol da buydu. AKP’nin varlık sebebi olan “Erdoğan markasını” ayakta ve gündemde tutmanın yolları denenirken; yolun bittiği yerlerde Anayasalar bile hiçe sayılmakta ve düşmanın eline kozlar verilmekteydi.
Varlığı ihanetle başlayan, diplomasız yani hukuksuz elde edilen makamlar, tavizden öte ihanetlere mecbur etmekteydi. İşte Erdoğan için baştan beri Milli Çözüm’ün her yapılan uyarılarının önemli bir kısmı da bu tehlikeye odaklanmaktaydı.İllegal iktidarların illegal yönetimleri, illegal araçlarla, illegal iktidarı elinde tutma hesapları da aklı selimin bilgisi dahilindeydi. Sedat Peker’in kargaşa uyarıları ve İzmir HDP binası baskını ve cinayeti bunun kaçınılmaz neticelerinden di.
İşte tarihi bir dönem yaşanırken Sedat Peker ifşaatları bunların en önemlilerindendi. Peki bu sisteme göre kanuni yollarda bitmişse ne olacaktı? Ülkeyi yönetecek ekipleri kendilerini koruyacak ve ortak mecburiyete sahip kadrolara teslim etmekse diğer bir yoldu. Ya buda başarılamazsa işte; herşey göze alınır gerekirse kan dökülür diktatörlük açıktan devam ettirilirdi. Şimdi yaşanan süreç tam da bu son iki maddede kilitlenmiş, siyonist çevrelerle tavizlerden de öte ihanetlerle iktidarlarının devamı için gizli de olamayan anlaşmalar yapılmaktaydı. İşte İstanbul sözleşmesi, Halk Bank davası, 128 milyar dolar akıbeti, Sedat Peker meselesi ve ifşeatları, konuşulan önemli suikastler meselesi bunların neticesiydi. Ümit Üzdağ’ın devletten aldığı “dikkat suikast!” uyarıları bunların korku imparatorluğu kurarak yönlendirip hükmetme taktiklerindendi.
Zalimler zeki olabilirlerdi fakat, akıl melikesinden yani iman pencereli bakış açısından mahrum oldukları için Allah’ı hesaba katmazlar ve sünnetullaha uygun yöntem olan “sinekle imha” dönemine bodozlama dalmaktalardı. Firavunların son perdesi de bu olmakta “Ve mekeru ve mekerallah” hükmü neticeyi belirlemekteydi.
İşte bu zulüm saltanatının varlıklarının sonu olurken asıl mesele; sadık kadroların yetişmesi ve liyakat kesbedip kutsal emaneti taşımaya maddi ve manevi olarak hazır olunup olunmaması en önemlisi olmaktaydı.
İşte Milli Çözüm şahsi manevisinin en büyük derdi de buydu.
Allah cc şuurlu amel nasip etsin. Amin
AKP’NİN MÜSLÜMANLARI SÜSLÜMAN HALİNE GETİRME SERÜVENİ!
Birzamanlar bankanın gölgesinden geçmek dahi haramdır diyen sakallı Hüsnü bugün banka kuyruğunda gününü gün ederken, düğün dernek, parti toplantı programlarında eşinin, kızının, gelininin erkeklerin önünde oynamasını, kıvırtmasını doğal görüp alkış tutarken, oğlunun nereden nasıl gelirse gelsin kazancıyla övünüp hava atarken, Akp kendisine biçilen rolü ve görevi başarmış ve Milli Görüşçülere dahi bulaşmış olan bu hastalıkların yayılmasını sağlamıştır. Şimdi Akp bitiyor ama biterkende ahlak ve maneviyatı da bitirmiş oluyor. Ekonomiyi ve siyasi etikliği bitirerek gidiyor. En takva bilinenlerin dahi maddi çıkarlar ve makamlar için ne taklalar attığını göstere göstere gidiyor. En sadık ve en mümin bilinen dava adamlarının düştükleri çirkefliklerle gelinen kaos durumunu kanıtlayarak gidiyor. Peki ya sonrası…
İki Yüzlülere alıştık, Çok yüzlülere dikkat!
Öncelikle bu kutlu davayı gönlümüze sevdiren Allah’a hamd olsun.
Ve bizlerin Hakka erişmesine vesile, ilim kapısını açmamıza anahtar olan, [b]Necmettin Erbakan Hocanın [/b][u]”istismarını”[/u] yahut [u]”inkârını”[/u] değil [u]”hakikatini”[/u] bizlere yaşantısıyla ve kalem kılıcıyla gösteren[b] Ahmet Akgül [/b]Hocamızdan Allah razı olsun.
Her bâtıl sistem ne kadar zirveye çıkmış da olsa, ne kadar servete, yetkiye de sahip olsa -[i]ki bunlar istidraçtır[/i]- zail olmaya, çökmeye mahkumdur. Hakkın gelmesiyle beraber bu çöküş süreci de ivmelenerek devam etmiştir.
Öyle bir devirdeyiz ki, her ağzı olan, biraz da tahsil alıp adının önüne iki üç unvan ekleyenler veya yandaşlık ve yalakalıkla makam elde edenler, süper güç (!) sandıkları Amerika’nın kucağına oturanlar kendilerini hemen ilim erbabı, feraset sahibi, strateji uzmanı falan sanıyor.
Kendilerince gündemi yorumluyorlar. Hâlâ AKP yandaşı olanlara artık söyleyecek lafım yok. Fakat AKP’nin foyaları dökülürken AKP düşmanlığının yanında -[i]ki hakikatte hepsi Siyonizm yolunda yoldaş ve davadaştırlar[/i]- Hakk Dava düşmanlığı da yapan işgüzarlara dikkat etmek lâzım. Ki asıl amaçları zaten Hak dava ve temsilcilerinin karalanması ve etkisizleştirilmesidir. Direkt mertçe ve net bir şekilde Hakk Davaya saldırmaktan da ürküyorlar videolarının cümlelerinin aralarına sıkıştırıyorlar. Bu noktada fetöcüsü, ulusalcı geçineni, kemalisti vesairenin Bâtıl’a karşı duruşu, “kendi bâtıl zihniyetlerinin egemen olması” içindir. Yoksa Hakkı tuttukları için değil.
Misal vermek gerekirse Said Sefa, namıdiğer Fuat Avni tevafuk rastladığım bir videosunda [u][i]AKP’nin hem yargı hem millet desteği hem para gücünü elinde bulundurduğu için şimdiye kadarki en güçlü ve tehlikeli derin devlet olduğunu ve AKP’nin karşı konulamaz olduğunu, hiçbir derin devletin şuana kadar elde edemediği güçleri bir arada bulundurduğunu, milli bir derin devletin olmadığını ve bunların hayal ve avutma olduğunu, Erbakan Hocamızın bu güç karşısında etkisiz kaldığını (!)[/i][/u] dile getiriyor-çemkiriyor.
Öncelikle şuanda devleti ele geçirememiş ve kaçak göçek yaşayıp ancak sosyal medyadan sallayabiliyorsanız bu zaten inkâr ettiğiniz DEVLET AKLI’nın ve MİLLİ TÜRKİYE’nin en büyük kanıtıdır.
Çeşitli ülkelerden fetöcü hainlerin Milli Çözüm’e, Erbakan Hocamıza her fırsatta horozlanmaları gösteriyor ki; gücünün korkusundan deliye döndükleri Hakk Dava’nın zuhuruna, gerçekleşmesi Allah’ın vaadi olan Adil Düzen İnkılabı’na ellerindeki bunca güce (!) rağmen engel olamadıklarından en azından inkâr edip kendilerini avutuyorlar.
Tıpkı devekuşunun başını kuma gömünce etrafı görmediğinden görünmediğini de sanması gibi 🙂 Ne diyelim… Allah bizleri insan yarattı. Batı taklitçisi bir maymuna, helal haram bilmeyen bir domuza yahut inkârcı bir devekuşuna benzemeye çalışmak -ki bu hayvanlar isyan ve ifsatçı değil fıtratları neyse o hâl üzeredirler- kişilerin tercihidir. Durun ve Hakkın hakimiyetiyle kudurun. Selâmetle…