YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
68e76769bc583
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 7 9 2
Bugün : 4098
Dün : 52401
Bu ay : 370467
Geçen ay : 1355873
Toplam : 43402712
IP'niz : 216.73.216.109

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Erdoğan’ın Yahudi Lobileriyle Buluşma Avantajı

ve

DİPLOMA ŞANTAJI

    

İlim; bilinen olgulara dayanarak, bilinmeyen ve ihtiyaç görülen konuları ortaya koyma çabasıdır. Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz “mutlak doğru”ları ve “kesin yanlış”ları bildiren esasları açıklamıştır. İlim ehli ise, bu belirtilen esaslara dayanarak, yeni zuhur eden sorunlara, kıyaslama-karşılaştırma yoluyla uygun yanıtlar arayan insanlardır. Buna İslam hukukunda “Kıyas-ı Fukaha” tabir olunmaktadır. Yani ilim ve kavrayış sahibi âlimlerin, ayet ve hadislere kıyas ederek yeni ve yeterli hükümlere varmalarıdır. Bu ilmi faaliyetlerin nasıl yapılacağı “usül ilmi” ile belirlenmiş durumdadır. Akli ve nakli kaynaklara göre esas kabul edilen bilgi ve belgeler için “Delil”, bunlara dayanarak varılan yeni neticeler için ise “Hüküm” kavramı kullanılır.

Hem dini, hem hukuki, hem siyasi, hem içtimai, hem de ahlâki konularda; değişen ve gelişen şartlara ve yeni ortaya çıkan ihtiyaçlara uygun kural ve kurumlar oluşturulurken, “Bilinenlere kıyasla bilinmeyenlere yanıt bulunması yöntemine” başvurulması lazımdır.

Çünkü bilim; ilmi verilerin toplanması, akli ve nakli delillerin kurumlaşmasıdır.

Din; Allah’ın gönderdiği, Peygamberlerin öğrettiği kutsal inanç ve amaçların, ve bunlara ulaştıracak araçların tamamıdır.

Devlet ve siyaset; insanlar arasındaki ünsiyetin ve adil yönetim sisteminin, sosyal mekanizmalarla ortaya çıkmasıdır.

Ekonomi ise; maddi ihtiyaçların karşılanması, toplumsal refahın sağlanması için, her türlü üretim ve tüketim dengesinin oluşturulmasıdır.

Bütün bu kurum ve kuralların; insani ve ahlâki esaslara, doğru ve uygun yasalara göre hazırlanmasına “ADİL DÜZEN”, ve yine bütün bu ekonomik, siyasi, ahlâki ve ilmi kuralların zulüm ve sömürü çarkına, yanlış ve haksız kurallara göre yapılandırılmasına ise “SİYONİST SİSTEM” tanımı uygun bulunmaktadır. Çünkü insanın bedeni yerinde, toplulukların vatanı bulunmaktadır. İnsanın ruhu yerinde, toplulukların anayasası vardır. İnsanın vicdanı yerinde, toplumun yargısı vardır. İnsanın aklı yerinde, toplumun devlet yapısı bulunmaktadır.

Bu bilinenlerden yola çıkarak bilinmeyenleri anlama yöntemi siyasi ve stratejik alanlarda da, araştırmacılara önemli dayanak ve avantajlar sunmaktadır.

Sn. Erdoğan’ın icraatları, ağırlıklı olarak Milletin mi, yoksa Siyonizm’in mi işine yaramaktadır?

Mavi Marmara katliamına rağmen İsrail’le “normalleşme”yi başlatan ilk ülke AKP Türkiyesi olurken, Türkiye ile İsrail 17 Ağustos 2022’de, diplomatik ilişkilerin yeniden en üst düzeye çıkarılması ve karşılıklı büyükelçi atanması kararı almıştı. 19 Eylül 2022’de Siyonist İsrail, Ankara’ya yeniden büyükelçi atarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’deki “temasları” da dikkatlerden saklanmıştı. Her ABD seyahatinde “gelenek” olduğu üzere Siyonistlerle görüşen Erdoğan, bu ziyaretinde de geleneği bozmamıştı! Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM 77. Genel Kurulu’na katılmak üzere bulunduğu New York’ta Dünya Yahudi Kongresi Başkanı Ronald Lauder’le de bir görüşme yapmıştı. Bu görüşme, basına kapalıydı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikan Yahudi Toplumu Çatı Kuruluşları temsilcileriyle de buluşmuşlardı.

Tüm Siyonist Baronların Hepsi Oradaydı!

Basına kapalı gerçekleştirilen toplantıda, Amerikan Yahudi Kuruluşları Başkanları Konferansı Başkan Yardımcısı Malcolm Hoenlein, New York Yahudi Toplum İlişkileri Konseyi Başkanı Gideon Taylor, Etnik Anlayış Vakfı Başkanı Haham Marc Schneier, Amerikan Yahudi Kongresi Başkanı Jack Rosen, İnkârla Mücadele Ligi Onursal Direktörü Abraham Foxman, Amerikan Yahudi Kuruluşları İcra Kurulu Başkanları Başkanı William Daroff, Türk Yahudi Toplumu Eşbaşkanları İshak İbrahimzadeh ile Erol Kohen’in de aralarında bulunduğu çok sayıda çatı kuruluş temsilcisi yer almıştı.

Şimdi şunları sormak ve doğru-doyurucu yanıtlarını almak, Millet olarak hakkımızdı:

1- Sn. Erdoğan’ın, güya BM oturumlarına katılmak üzere ABD’ye giderken, bu Siyonist Yahudi Teşkilatlarıyla görüşmeler yapacağı niye toplumdan özellikle saklanmıştı?

2- Yandaş medyada ve TV programlarında, Sn. Erdoğan’ın Siyonist Yahudi kuruluşlarıyla yaptığı görüşmelerle ilgili, neden hiçbir yorum yer almamıştı?

3- Aslında sadece ABD ve AB’nin değil, tüm dünya ülkelerinin yönetimleri ve ekonomileri üzerinde büyük bir etkinliği olan bu Yahudi Kuruluşlarındaki gizli buluşmalarda, hangi konular tartışılmış, hangi kararlar alınmış ve Sn. Erdoğan hangi sorulara muhatap kalmıştı?

4- İmaen de olsa, Selahattin Demirtaş’ın gündeme taşıdığı “Erdoğan’ın üniversite diploması” konusu da, bu buluşmalarda hiç hatırlatılmış mıydı?

Çünkü Siyonist odaklar ve özellikle Türkiye gibi stratejik önem taşıyan ülkelerde, iktidara taşıdıkları ve hele İslamcı bir gelenekten devşirip ayarladıkları insanları, sürekli avuçlarında tutmak ve mutlak kontrollerini sağlamak üzere emniyet garantisi cinsinden bazı kozlarını ceplerinde bulundururlardı!?.. Örneğin Selahattin Demirtaş, “(Diploması var mı, yok mu?) Gerçeğini, seçimden sonra öğreneceğiz!” derken, kimlerin adına bu şantajı yapmaktaydı? Çünkü PKK’nın ve lider kadrolarının Siyonist odakların maşaları olduğunu bilmeyen kalmamıştı?

Peki, diplomanın sahte olduğu ortaya çıkarsa devlette neler yaşanacaktı?

– Atadığı tüm Bakanlar yetkisiz olacakları için o Bakanların yaptıkları tüm işlemler de geçersiz sayılacaktı.

– Atadığı tüm Elçilerin görevi düşecek ve boşta kalacaktı.

– Atadığı Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin görevleri otomatikman düşmüş sayılacaktı.

– Atadığı tüm Valilerin, Kaymakamların, Rektörlerin görevleri sonlanmış olacaktı.

– Atadığı tüm Genel Müdürlerin, Bakan Yardımcılarının görevleri askıya alınacaktı. Yani geriye doğru olarak tüm atama kararnameleri geçersiz konuma taşınacaktı. Devlet bürokrasisi bir dakika içinde çökmüş olacaktı. Ülkenin tüm elçilikleri, dış temsilcilikleri yetkisiz hale gelecek, onayladığı bütün uluslararası sözleşmeler geçersiz sayılacaktı.

– Meclis’in çıkardığı ve Cumhurbaşkanı’nın onayıyla yürürlüğe giren bütün kanunlar geçersiz olacaktı.

– Cumhurbaşkanı’na hakaret davalarının hepsi düşecek, verilmiş cezalar kadük hale gelecek, ceza verilen kişiler tazminat hakkı kazanacaktı…

– Beşli çeteye verilen tüm ihaleler de geçersiz sayılacaktı.

Peki Cumhurbaşkanı nasıl bir durumla karşı karşıya kalacaktı?

Cumhurbaşkanlığı dokunulmazlığı da ortadan kalkacağına göre kendisi, Yüce Divan sıfatı taşıyacak Anayasa Mahkemesi’nde değil, normal Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanacaktı. Yargılama için en az 400 milletvekilinin onaylaması gereken Meclis kararına da gerek kalmayacaktı.

Görevi süresince kendisine ödenen maaş, ek ödenek, Saray’ın yeme, içme, ısıtma, soğutma, iletişim, gibi giderleri ile bindiği uçakların yakıtlarından uçuş ekibinin maaşlarına kadar… Ve koruma ordusunun maaşlarından, gizli ödenekten harcadığı her kuruşa kadar tümü kendisinden geri alınacaktı…

Saray’da muhtarlara verdiği yemeklerden, Suudi Prens için getirtilen çalgı çenginin parasına kadar, Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı tüm harcamaları ödemek zorunda bırakılacaktı.

Diploma sahteyse buna sessiz kalan, sahteliğin üstünü örten üniversite yönetimleri ile Yüksek Seçim Kurulu üyeleri de çok ağır cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalacaktı.

Şimdi Sn. Erdoğan’a değil, Madagaskar Cumhurbaşkanı’na birkaç soru sorarak bitirmek istiyorum. Haydi diyelim ki bir diploma vardı…

– Peki neden bir tek üniversite arkadaşın bile çıkmamıştı? Neredeyse bütün orta okul ve lise arkadaşlarını devlette bir yerlere atadığın halde, numune niyetine olsun bir tek üniversite arkadaşını dahi devlette bir yere taşımamıştın!.. Üniversite arkadaşlarına ayıp sayılmaz mıydı?

– İnsanın üniversite yıllarından bir tanecik bile fotoğrafı olmaz mıydı? Neden hiç üniversite fotoğrafına rastlanmamıştı?

– Neden bugüne kadar bir tek kişi bile çıkıp: “Biz üniversiteye birlikte başladık, aynı okuldaydık, aynı sınıftaydık” diye tanıklık yapmamıştı?

– Haydi diyelim ki hiç arkadaşın olmadı, yahu üniversitede hiç hocan da mı olmadı? Neden bugüne kadar bir tek hoca çıkıp da “O benim öğrencimdi” buyurmadı… Ya da sen neden “Falan hoca benim üniversiteden hocamdır” diye iltifatta bulunmadın?..

– Kısaca, senin hayat hikâyende neden hiç üniversite hatırana rastlanmamıştı?..[1]

Yeri gelmişken birkaç soru da biz soralım:

1- Bu diploma konusu, imaen de olsa, ABD Yahudi odaklarınca da hatırlatılmış mıydı?

2- Şimdi AKP iktidarının çok hararetli ortağı olan Sn. Devlet Bahçeli de, bir zamanlar bu diploma konusunu defalarca gündeme taşıyıp “Bu şahıs Cumhurbaşkanı olamaz!” diye çıkışmıştı. Şimdi acaba Sn. Erdoğan’ın diplomasının aslına mı ulaşmıştı, yoksa başka şeyler karşılığında mı susmuş ve unutmuşlardı?

3- Eğer gerçekten ve geçerli şekilde bir diploması varsa, bunun aslını ve üniversiteye kayıttan, sınıf notlarından, fakülteyi bitirme safhasına kadar, yandaş ve muhalif basın mensuplarını götürüp, ilgili ve resmi belgelerin fotoğraflarını çektirip kamuoyunu aydınlatıp rahatlatması ve bu dedikodulardan da kurtulması gerekirken neden bunu yapmazlardı?

Evet, öyle görülüyor ki, Siyonist odaklar; parlatıp pohpohlayıp iktidara ve önemli makamlara taşıdıkları insanları, kontrolden çıkmaları ve iyice yıpranıp artık işe yaramadıkları durumlarda, onlardan kurtulmak için öyle askeri darbelere, halk yığınlarının ayaklanıp isyan girişimlerine veya demokratik seçim yenilgilerine gerek kalmadan, sadece bir diplomanın aslının bulunmadığını ortaya çıkarmaları halinde bile, hiçbir güç kuklaları kurtaramayacaktır. Bir de düşünün, Yüce Allah’ın ne büyük mekir ve planları vardır!..

Bir soru daha: ABD’deki Yahudi Lobileri Teşkilatları ve Siyonist Başkan takımı ile, gizlenen görüşmelerinde “KKTC içerisinde, MOSSAD ajanlarına ve Kuzey Kıbrıs Türk Bölgesinden arazi satın alan İsrail vatandaşlarına, Sn. Erdoğan’ın kolaylık sağlaması” yönünde, herhangi bir ricada bulunmuşlar mıydı?

MOSSAD, KKTC’de cirit atmaktaydı!

Siyonistlerin KKTC’deki toprak alım faaliyetlerinde İsrail rejiminin istihbarat örgütü MOSSAD, kritik bir rol oynamaktaydı. Yavru Vatan’da adeta cirit atan MOSSAD ajanları, KKTC vatandaşlarını tehdit etmeye başlamışlardı. Konuya dair konuşan bir KKTC vatandaşı, “Bu şahısların isimleri de belli. Devlet harekete geçmeli” itirafında bulunmuşlardı. KKTC topraklarının Siyonistlerce işgal edilmemesi adına büyük bir mücadele veren Millî Gazete’ye ulaşan kaynaklar, İsrail istihbarat örgütü MOSSAD’ın Yavru Vatan’daki faaliyetlerini artırdığını vurgulamaktaydı. Siyonistlerin KKTC’deki toprak alım faaliyetlerinde önemli bir rol oynadığı belirtilen MOSSAD’ın, KKTC vatandaşlarını tehdit ettiği konuşulmaktaydı. Konuya ilişkin olarak Milli Gazete’ye açıklamalarda bulunan bir Kıbrıs vatandaşı, “MOSSAD ajanları KKTC’de cirit atıyor. Ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Siyonistlerin toprak alımları kapsamında halkı tehdit ediyorlar. Bu şahısların isimleri de belli. Devlet harekete geçmeli” diye dert yanmıştı.

Siyonist İsrail rejiminin KKTC vatandaşı yapılan Siyonistler ve yerli işbirlikçileri aracılığıyla Yavru Vatan’ı adım adım işgal ettiğini duyuran Millî Gazete, KKTC’deki skandalı ortaya çıkarmıştı. Milli Gazete’nin, 13 Aralık 2021 tarihinde yapmış olduğu haberde, “Satın aldığı 2 bine yakın şirket üzerinden KKTC’de toprak edinen Siyonistlerin toprak alım faaliyetlerinde İsrail rejiminin istihbarat örgütü MOSSAD da rol oynuyor. KKTC’deki kaynaklarımızdan edindiğimiz bilgilere göre; KKTC’de cirit atan MOSSAD ajanları, topraklarını satmak istemeyen KKTC vatandaşlarını tehdit ediyor” ifadeleri kullanılmıştı. Milli Çözüm Dergisi de bu konuyu defalarca gündeme taşımıştı.

Vatandaşlık verilen Yahudiler sınırsız toprak alabiliyorlardı!

Kıbrıs’ta Yahudiler tarafından ciddi oranda toprak satın alınması olayının dehşet verici bir başka boyutu da bulunuyordu. Buna göre 2014 yılında çok sayıda Yahudi’ye KKTC vatandaşlığı verilirken bu kişiler de toprak alımında bulunuyordu. Bu kişiler, KKTC vatandaşı oldukları için istedikleri miktarda toprak satın alabilirken söz konusu durum işgalin bir parçası olarak görülüyordu.

MOSSAD’ın parolası; “Limit yok, kesenin ağzını açın!”

Yahudilere toprak satışının engellenmemesi halinde Yavru Vatan’ın, “Büyük İsrail Projesi”nin bir parçası olmasından endişe edilirken, Kıbrıs’ta MOSSAD’ın da sahada olması olayın vahametini gözler önüne seriyordu. Lions ve Rotary gibi oluşumlarla uzun bir süredir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) topraklarında faaliyetlerde bulunan İsrail, toprak alımı sürecinde MOSSAD’ı da kullanıyordu. MOSSAD ajanlarının KKTC vatandaşlarını tehdit etmesinin yanı sıra topraklarını satmak istemeyen KKTC vatandaşlarına yönelik “Limit Yok” yöntemi izleniyordu. Yani toprak alım sürecinde gözden çıkarılan para miktarının sınırı bulunmuyordu.

GKRY sınırından girip çıkanlara dikkat!

İsrail rejiminin istihbarat örgütü olan MOSSAD’ın KKTC’deki faaliyetleri tehlikeli boyutlarda seyrederken MOSSAD’ın yerli iş birlikçilerinin KKTC’nin kimi makamlarına sızdığı da ifade ediliyordu. MOSSAD’ın KKTC’deki faaliyetleri ağızları açık bırakırken MOSSAD’ın Yahudi ajanlarının KKTC’ye girişte GKRY sınırını kullandığı da belirtiliyordu. Bu noktada KKTC’ye GKRY’den giriş yapan kişilere karşı son derece dikkatli olunması gerekiyordu.

KIBRIS’ta silahsız işgal hızlanmıştı!

KKTC şirket kayıtlarına göre İsrailli kişiler, “Yavru Vatan”da ciddi oranda toprak satın almış durumdaydı. Millî Gazete’nin “Kıbrıs’ta silahsız işgal” manşetiyle duyurduğu toprak alımında şimdiye kadar 25 bin dönüme ulaşmıştı. KKTC’deki yaklaşık 2 bin firmanın İsrailli hissedarının bulunduğu ortaya çıkarken şu ana dek alınan toprağın 25 bin dönüm olması kafa karıştırıcıydı. Kıbrıs’ı sessizce adım adım işgal eden İsrail rejiminin satın aldığı toprakların büyük bir kısmının tarım arazisi olduğu da belirtiliyordu. Yahudilerin Kıbrıs’ta toprak satın aldığı alanların başında Karpaz geliyordu. Yakın süreçte Forbes dergisinde yayınlanan bir makalede Karpaz’da toprak satın almanın avantajlarından bahsedildiği biliniyordu. Öte yandan Lefke de Yahudilerin toprak satın alımında bulunduğu alanlar arasında yer alıyordu. Yahudilerin Lefke’de iki bin dönüm toprak satın aldıkları belirtilirken; Gaziveren, Cengizköy, Bağlıköy ve Çamlıköy gibi bölgelerin de hedefler arasında yer aldığı kaydediliyordu.

Kıbrıs’ın satın alınması, Arz-ı Mev’ud hayallerinin bir parçasıydı!

Kıbrıs toprakları, İsrail’in Arz-ı Mev’ud hayallerinin sınırları içerisinde yer alıyordu. Bu doğrultuda İsrail’in hâkimiyet kurmak istediği “Yavru Vatan”, “Büyük İsrail”in bir parçası olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu. Kıbrıs’ta Yahudilerin toprak satın almasının önüne geçilmesi hayati önem taşıyordu.[2]

Dindar kahraman Erdoğan iktidarında, Mazlum HAMAS’ın İstanbul Bürosu kapatılmaya çalışılırken, zalim ve işgalci İsrail’e Büyükelçilik sağlanmıştı!

Milli Gazete, Türkiye ile İsrail rejimi arasındaki normalleşme adımının ardından Tel Aviv’in Ankara’ya HAMAS hakkında baskı yaptığını duyurmuştu. Bu doğrultuda 23 Ağustos 2022 tarihli haberinde İsrail rejiminden Ankara’ya Türkiye’deki HAMAS Ofisi’nin kapatılması için baskıda bulunulduğunu belirtmiş ve “Konu hakkında Türkiye’den İsrail rejimine henüz yeşil ışık yakılmazken, önümüzdeki süreçte olumsuz bir gelişmenin yaşanmasından endişe ediliyor” ifadelerini kullanmıştı. İşgalci İsrail’in Türkiye Maslahatgüzarı Irit Lillian ise, yaptığı açıklamalar ile adeta Millî Gazete’nin haberini doğrulamıştı.

HAMAS’ın Ofisi’nin kapatılmasını istiyorlardı!

O süreçte İsrail’in Türkiye Maslahatgüzarı Irit Lillian, basın mensupları ile bir toplantı yapmıştı. Türkiye ile İsrail rejimi arasındaki normalleşme adımına dair açıklamalarda bulunan Lillian, Ankara ile Tel Aviv arasındaki en büyük problemlerin başında HAMAS konusunun geldiğini vurgulamıştı. Lillian, konuya ilişkin olarak, “Bizim için en temel engellerden biri İstanbul’daki HAMAS Ofisi. HAMAS, uluslararası toplum tarafından terör örgütü olarak tanınıyor. İsrail’in Türkiye’nin bu ofisi kapatmasını ve aktivistleri buradan göndermesini beklediği bilinen bir şey” sözlerini kullanmıştı.

İşgal rejimi İsrail’in yeni Ankara Büyükelçisinden Türkiye’ye yönelik; “Limondan limonata çıkaracağız” Küstahlığı!

Siyonist İsrail’in yeni Ankara Büyükelçisi Irit Lillian’in geçtiğimiz aylarda İsrail basınına verdiği bir demeçte Türkiye hakkında hadsiz ifadeler kullandığı ortaya çıkmıştı. İsrail ile Türkiye’nin ortak çıkarlar doğrultusunda anlaştığını söyleyen Lillian, “Türkiye son dönemde İsrail’i sevindirecek önemli hamleler yapmıştır. Bu gelişmeler bizi umutlandırmıştır. Ve gördük ki limondan limonata çıkarma imkânımız vardır!..” demişti.

Siyonist İsrail’in yeni Ankara Büyükelçisi Irit Lillian’ın ağustos ayında İsrail basınına verdiği demeçte Türkiye hakkında kullandığı hadsiz ifadeler ortaya çıkmıştı. Filistin’deki İsrail zulümleri tüm acımasızlığı ile sürerken Erdoğan iktidarı son bir yılda Siyonist rejimle ilişkileri günden güne daha da ilerletmeye başlamıştır. Dostane ilişkilerin son aşaması ise yeni İsrail büyükelçisinin başkent Ankara’ya resmen atanmasıdır. İsrail’de yayın yapan bir gazeteye konuşan yeni büyükelçi Irit Lillian, Türkiye ile İsrail arasında gelişme gösteren diplomatik ve siyasi süreçten övgüyle bahsederek İsrail’in kazanımlarını gündeme taşımıştı. Röportajında Türkiye’ye ‘limon’ benzetmesi yapan Lillian’ın ‘limondan limonata çıkarabiliriz’ şeklinde diplomatik nezakete sığmayan ifadeler kullanmaktan sakınmamıştı.

“Olumlu ikili ilişkilere giriyoruz” İtirafı!

Lillian, söz konusu röportajda, “Türkiye ile başından beri, aynı fikirde olmadığımız bir süreç inşa ettiğimiz açıktı. Şu anda hemfikir olmadığımız bazı noktalar olduğunu biliyoruz. İlerleyebilir ve sorunları daha sonra çözebiliriz. Mesela, HAMAS’ın İstanbul’daki ofisleri hâlâ orada ve büyük bir engel. Yenilenen ilişkiler, tarafların gerilimleri sessizce ve yapıcı bir şekilde ele almasına olanak tanıyacak şekilde inşa edildi. Geniş bir faaliyet yelpazesine sahip, düzgün, olumlu ikili ilişkilere giriyoruz, ancak anlaşmadığımız noktalar olduğunu da biliyoruz” diye konuştu.

“Türk heyetin İsrail ziyareti bize oksijen oldu” İltifatları!..

“İsrail, ilişkileri yeniden kurma konusundaki resmi diyalog düzeyiyle Türkiye’nin ciddiyetine ikna oldu” diyen Lillian, “Başkan Isaac Herzog ve Lapid’in Türkiye’ye yaptığı yüksek profilli ziyaretlerin ve üst düzey İsrailli liderler ile Erdoğan arasındaki telefon görüşmelerinin ötesinde, üst düzey danışmanlar ve diplomatlar süreci ilerletmek için önemli toplantılar düzenlediler. Başkan Isaac Herzog’un yaklaşan Türkiye ziyaretine hazırlanmak için 17 Şubat 2022’de Erdoğan’ın sözcüsü ve kıdemli danışmanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığındaki bir Türk heyeti Kudüs’e geldi. Yetkililer, bağların yeniden kurulması için bir yol haritası belirledi. Bu, İsrail-Türkiye ilişkilerinde çok uzun süredir eksik olan bir oksijendi” diyerek Erdoğan iktidarına iltifatlar yağdırmıştı.

“Yeni bir dünya kuruluyor” Aldatmacası!

Sn. Erdoğan Özbekistan’ın tarihi şehri Semerkant’taki ŞİÖ’ye Gözlemci Konuk olarak katılması, yandaşlarca oldukça abartılmıştı. Güya uluslararası medya ‘Yeni bir dünya düzeni çiziliyor’, ‘Putin’in Xi’nin yardımına hiç olmadığı kadar ihtiyacı var’ ve ‘Sınırsız dostluk test ediliyor’ başlıkları atmıştı. Çin ve Rusya’nın başını çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü’nün toplantısını, Siyonizm’in kontrolü dışında sanmak saflıktı. Moskova ve Pekin’in yanı sıra Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından Şanghay Beşlisi adıyla 1996’da kurulan organizasyon, Özbekistan’ın 2001’de katılımıyla adı Şanghay İşbirliği Örgütü olarak anılmaya başlanmıştı. Örgütün yedi üyesinin yanı sıra gözlemcileri ve diyalog ortakları da bulunmaktaydı.

Bu yıl Pekin’deki Kış Olimpiyatları’nda bir araya gelen Çin ve Rus liderleri, ‘sınırsız’ bir ittifak peşinde olduklarını duyurmuşlardı. Ancak geride kalan neredeyse yedi aylık savaşta, Putin beklediği yardımı alamamıştı. Çin medyası Rusya’ya Ukrayna işgalinde destek veriyor ve haberlerinde NATO’yu suçluyordu. Çinli yetkililer de açıklamalarında Rusya’nın yanında saf tutuyor, Pekin yönetimi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) oylamalarda da çekimser kalıyordu. Ancak Çin’in Moskova’ya sunduğu destek bununla sınırlı kalıyordu. Ukrayna işgalini kınamayan tek süper güç olan Çin, Rusya’nın defalarca dile getirdiği ekonomik yardım taleplerine ‘olumlu’ bir yanıt veremiyordu. Çünkü ABD’nin başını çektiği Batılı ülkelerin yaptırımlarından çekiniyordu. Amerikan Washington Post gazetesi, haziran ayı başında tarihi yaptırımlarla yüzleşen Rusya’nın ısrarlı talepleri nedeniyle Çin liderini kızdırdığını yazıyordu. Moskova ise, Pekin’in Ukrayna için verdiği diplomatik desteğin karşılığı olarak Tayvan geriliminde Çin’in yanında durmuştu. Ama şu gerçek dünya kamuoyundan özenle gizleniyordu: Amerika ve Avrupa (NATO) gibi, ŞİÖ de Siyonizm’in güdümünde bulunuyordu!..

İngiltere’nin The Times gazetesi, ‘Putin ve Çin lideri, yeni bir dünya düzeni çiziyor’ başlıklı haberinde, görüşmenin Rus ordusunun Ukrayna’da bataklığa saplandığı bir dönemde gerçekleştiğini vurguluyordu. İki liderin ABD’nin gücüne meydan okumaya hazırlandığını kaydeden The Times, ancak gelinen noktada Rusya’nın Çin’e daha fazla bağımlı olduğunu belirtiyordu.

Amerikan CNN International’ın başlığı ise, ‘Ukrayna’daki yenilgiden sonra Putin’in Xi’nin yardımına hiç olmadığı kadar ihtiyacı var’ olmuştu.

‘Sorunlar Çin ve Rusya’nın ‘sınırsız’ dostluğunu test ediyor’ diyen New York Times gazetesi, Putin’in cephe hattındaki kayıpları ile Pekin yönetiminin ekonomik durgunluğunun ilişkileri çetrefilli bir hale getirebileceğini yazıyordu.

Wall Street Journal gazetesi ise, ‘Çin lideri ve Putin, Ukrayna savaşının başından bu yana ilk yüz yüze görüşmelerinde Batı’ya karşı koymanın yollarını arıyor’ başlığıyla sunduğu haberde, Rus ordusu muharebe alanında geri çekilirken Moskova’nın da Batı’nın ekonomik kuşatması altında olduğunu, bu şartlar altında iki liderin yeni bir doğalgaz boru hattını konuşabileceğini aktarıyordu.

Çin ordusu, Rusya’nın en doğusunda yer alan Vladivostok’taydı. Pekin, 3 bin askerini 2022’nin Eylül ayı başında Rusya’ya yollamıştı. Söz konusu adım, Ukrayna’nın güneyi ve doğusunda işgal ettiği toprakları kaybeden Rus lider Vladimir Putin’in beklediği moral desteğini sağlamıştı. Ukrayna’da hayal kırıklığı yaşayan Rus lider, bizzat tatbikat alanına giderek gövde gösterisinde hazır bulunmuşlardı. Çin’in yanı sıra Moskova’nın diğer yakın müttefikleri Belarus, Moğolistan, Suriye, Nikaragua gibi ülkelerden askerler de, tatbikata katılmıştı.

Oysa gerçek şuydu: NATO ve Batı Bloğu gibi, ŞİÖ ve Doğu Bloğu da Siyonizm’in güdümünde bulunmaktaydı. Erbakan Hocamızın şu tarihi tespitini hatırlatmanın tam zamanıydı: “Siyonizm’i bir timsaha benzetirseniz, bunun alt çenesi Kapitalizm (ABD ve AB), üst çenesi ise Komünizm (Rusya ve Çin)dir. Bu Siyonizm canavarının alt ve üst çenelerinin karşılıklı çarpışmasına yani açılıp kapanmasına aldanıp, bunların düşmanlıklarından ve gerçekten kavgaya tutuşmalarından böyle yaptıkları sanılmasındı. Bu iki çenenin çarpışması, araya aldıkları avlarını ezip parçalamak ve asıl gövdeyi-Siyonizm’i doyurmak amaçlıydı!”

 


[1](https://www.yurtgazetesi.com.tr/guncel/selahattin-demirtas-cumhurbaskaninin -19 Eylül 2022)

[2] (Bekir Sıtkı Şirin – Milli Gazete – 20 Eylül 2022)

5 1 vote
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Orhan ATAY - E. Türk Harb-İş Sendikası Gn.Bşk.

Orhan ATAY - E. Türk Harb-İş Sendikası Gn.Bşk.

Abone ol
Bildir
13 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Şuurlu Müslüman olmazsan eğer..
[b]Siyonizm öyle ustadır ki; kim ben mi ben hiç Siyonizm e hizmet eder miyim türküsünü söylete söylete sana İsrail ordusunda askerlik yaptırır [/b]

Limondan Limonata
Eski danışmanlardan Zapsu; “Tayyip’i kullanın. Deliğe süpürmeyin. Amerika’da ve Avrupa’da ondan yararlanın.” demişti. Çok kırıcı ve yaralayıcı bir dönem olsa da! Zapsu ayrılmış gitmiş ama dediği olmuştu. Bugün sözde büyükelçi de aynı söze ekleme yapmış gibi “Limondan limonata çıkaralım” demiş. Demek ki daha sıkılacak su var!.. Sözde büyükelçinin sosyal medya hesabından yayınladığı mesajlara bakılırsa o suyun nasıl sıkıldığı da anlaşılır herhalde. Terör devleti İsrail’in terörist bakanlarının, ne hikmetse medyada yer almayan sık ziyaretlerini paylaşan sözde büyükelçi, limondan limonata çıkardıklarını ispat ediyor maalesef…

Siyonizm gerçeği anca bu kadar anlatılır
Oysa gerçek şuydu: NATO ve Batı Bloğu gibi, ŞİÖ ve Doğu Bloğu da Siyonizm’in güdümünde bulunmaktaydı. Erbakan Hocamızın şu tarihi tespitini hatırlatmanın tam zamanıydı: “Siyonizm’i bir timsaha benzetirseniz, bunun alt çenesi Kapitalizm (ABD ve AB), üst çenesi ise Komünizm (Rusya ve Çin)dir. Bu Siyonizm canavarının alt ve üst çenelerinin karşılıklı çarpışmasına yani açılıp kapanmasına aldanıp, bunların düşmanlıklarından ve gerçekten kavgaya tutuşmalarından böyle yaptıkları sanılmasındı. Bu iki çenenin çarpışması, araya aldıkları avlarını ezip parçalamak ve asıl gövdeyi-Siyonizm’i doyurmak amaçlıydı!”

Diplomasız Başkanın Belaları !
İsrail, ilişkileri yeniden kurma konusundaki resmi diyalog düzeyiyle Türkiye’nin ciddiyetine ikna oldu” diyen Lillian, “Başkan Isaac Herzog ve Lapid’in Türkiye’ye yaptığı yüksek profilli ziyaretlerin ve üst düzey İsrailli liderler ile Erdoğan arasındaki telefon görüşmelerinin ötesinde, üst düzey danışmanlar ve diplomatlar süreci ilerletmek için önemli toplantılar düzenlediler. Başkan Isaac Herzog’un yaklaşan Türkiye ziyaretine hazırlanmak için 17 Şubat 2022’de Erdoğan’ın sözcüsü ve kıdemli danışmanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığındaki bir Türk heyeti Kudüs’e geldi. Yetkililer, bağların yeniden kurulması için bir yol haritası belirledi. Bu, İsrail-Türkiye ilişkilerinde çok uzun süredir eksik olan bir oksijendi” diyerek Erdoğan iktidarına iltifatlar yağdırmıştı.

“Yeni bir dünya kuruluyor” Aldatmacası!

Sn. Erdoğan Özbekistan’ın tarihi şehri Semerkant’taki ŞİÖ’ye Gözlemci Konuk olarak katılması, yandaşlarca oldukça abartılmıştı. Güya uluslararası medya ‘Yeni bir dünya düzeni çiziliyor’, ‘Putin’in Xi’nin yardımına hiç olmadığı kadar ihtiyacı var’ ve ‘Sınırsız dostluk test ediliyor’ başlıkları atmıştı. Çin ve Rusya’nın başını çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü’nün toplantısını, Siyonizm’in kontrolü dışında sanmak saflıktı. Moskova ve Pekin’in yanı sıra Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından Şanghay Beşlisi adıyla 1996’da kurulan organizasyon, Özbekistan’ın 2001’de katılımıyla adı Şanghay İşbirliği Örgütü olarak anılmaya başlanmıştı. Örgütün yedi üyesinin yanı sıra gözlemcileri ve diyalog ortakları da bulunmaktaydı.

Bu yıl Pekin’deki Kış Olimpiyatları’nda bir araya gelen Çin ve Rus liderleri, ‘sınırsız’ bir ittifak peşinde olduklarını duyurmuşlardı. Ancak geride kalan neredeyse yedi aylık savaşta, Putin beklediği yardımı alamamıştı. Çin medyası Rusya’ya Ukrayna işgalinde destek veriyor ve haberlerinde NATO’yu suçluyordu. Çinli yetkililer de açıklamalarında Rusya’nın yanında saf tutuyor, Pekin yönetimi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) oylamalarda da çekimser kalıyordu. Ancak Çin’in Moskova’ya sunduğu destek bununla sınırlı kalıyordu. Ukrayna işgalini kınamayan tek süper güç olan Çin, Rusya’nın defalarca dile getirdiği ekonomik yardım taleplerine ‘olumlu’ bir yanıt veremiyordu. Çünkü ABD’nin başını çektiği Batılı ülkelerin yaptırımlarından çekiniyordu. Amerikan Washington Post gazetesi, haziran ayı başında tarihi yaptırımlarla yüzleşen Rusya’nın ısrarlı talepleri nedeniyle Çin liderini kızdırdığını yazıyordu. Moskova ise, Pekin’in Ukrayna için verdiği diplomatik desteğin karşılığı olarak Tayvan geriliminde Çin’in yanında durmuştu. Ama şu gerçek dünya kamuoyundan özenle gizleniyordu: Amerika ve Avrupa (NATO) gibi, ŞİÖ de Siyonizm’in güdümünde bulunuyordu!..

İngiltere’nin The Times gazetesi, ‘Putin ve Çin lideri, yeni bir dünya düzeni çiziyor’ başlıklı haberinde, görüşmenin Rus ordusunun Ukrayna’da bataklığa saplandığı bir dönemde gerçekleştiğini vurguluyordu. İki liderin ABD’nin gücüne meydan okumaya hazırlandığını kaydeden The Times, ancak gelinen noktada Rusya’nın Çin’e daha fazla bağımlı olduğunu belirtiyordu.

Amerikan CNN International’ın başlığı ise, ‘Ukrayna’daki yenilgiden sonra Putin’in Xi’nin yardımına hiç olmadığı kadar ihtiyacı var’ olmuştu.

‘Sorunlar Çin ve Rusya’nın ‘sınırsız’ dostluğunu test ediyor’ diyen New York Times gazetesi, Putin’in cephe hattındaki kayıpları ile Pekin yönetiminin ekonomik durgunluğunun ilişkileri çetrefilli bir hale getirebileceğini yazıyordu.

Wall Street Journal gazetesi ise, ‘Çin lideri ve Putin, Ukrayna savaşının başından bu yana ilk yüz yüze görüşmelerinde Batı’ya karşı koymanın yollarını arıyor’ başlığıyla sunduğu haberde, Rus ordusu muharebe alanında geri çekilirken Moskova’nın da Batı’nın ekonomik kuşatması altında olduğunu, bu şartlar altında iki liderin yeni bir doğalgaz boru hattını konuşabileceğini aktarıyordu.

Çin ordusu, Rusya’nın en doğusunda yer alan Vladivostok’taydı. Pekin, 3 bin askerini 2022’nin Eylül ayı başında Rusya’ya yollamıştı. Söz konusu adım, Ukrayna’nın güneyi ve doğusunda işgal ettiği toprakları kaybeden Rus lider Vladimir Putin’in beklediği moral desteğini sağlamıştı. Ukrayna’da hayal kırıklığı yaşayan Rus lider, bizzat tatbikat alanına giderek gövde gösterisinde hazır bulunmuşlardı. Çin’in yanı sıra Moskova’nın diğer yakın müttefikleri Belarus, Moğolistan, Suriye, Nikaragua gibi ülkelerden askerler de, tatbikata katılmıştı.

Oysa gerçek şuydu: NATO ve Batı Bloğu gibi, ŞİÖ ve Doğu Bloğu da Siyonizm’in güdümünde bulunmaktaydı. Erbakan Hocamızın şu tarihi tespitini hatırlatmanın tam zamanıydı: “Siyonizm’i bir timsaha benzetirseniz, bunun alt çenesi Kapitalizm (ABD ve AB), üst çenesi ise Komünizm (Rusya ve Çin)dir. Bu Siyonizm canavarının alt ve üst çenelerinin karşılıklı çarpışmasına yani açılıp kapanmasına aldanıp, bunların düşmanlıklarından ve gerçekten kavgaya tutuşmalarından böyle yaptıkları sanılmasındı. Bu iki çenenin çarpışması, araya aldıkları avlarını ezip parçalamak ve asıl gövdeyi-Siyonizm’i doyurmak amaçlıydı!”

***Ekranlarda Cumhurbaşkanı’nın parlatılması hep siyonizmin planlarının işlemesi neticesinde yeni zulüm çanlarının çaldığını göstermekteydi…

Hain ve zalimlere verilen fırsatlar
Eskilerin “Hubb-u cah” dedikleri baş olma sevdasına kapılan, makam ve çıkar bağımlısı olan insanlar ve hele beyin, bilgi ve basiret fukaralığı da taşıyorlarsa… Yani Erbakan Hoca’nın ifadesiyle “Diplomasız ve dirayetsiz” bulunuyorlarsa… Ve dahi, dünyalık heves ve hedefleri için dinlerini ve davalarını rüşvet vermekten, milli ve manevi duyarlılıklarını feda etmekten sakınmayacak bir hidayet kararmasına ve vicdan yozlaşmasına uğramışlarsa… Cenabı Hak gerçek ayarları ortaya çıksın ve günahları kesinlik kazansın diye bunlara ceza olarak, her türlü imkân ve iktidarı sağlamakta, zaman tanıyıp yularlarını uzatmaktadır. Bu imtihan amacıyla ve “hayrul mâkirîn” sıfatıyla hainlere ve zalimlere fırsat sunması, aslında onlar için en büyük cezadır.

“(Ancak her türlü imkân ve iktidara kavuşturulduğu halde) Ayetlerimizi yalanlayanları (Kur’ani hükümleri gereksiz ve geçersiz sayanları, imkân ve fırsatı olduğu halde uygulamaya çalışmayanları) ise, onları bilmeyecekleri bir yönden derece derece (yükseltip, riyakârlık ve istismarcılıklarına yüreklendirip çok acı ve alçaltıcı akıbetlerine) yaklaştıracağız.” (Araf: 182)

ERBAKAN HOCA AKP’YE DİPLOMA VE İCAZET VERMEMİŞTİR!
ERBAKAN HOCAMIZ SN. ERDOĞAN’A NE DİPLOMA NE DE İCAZET VERMEMİŞTİR!.

Sn. Erdoğan’ın diploma konusu zaman zaman gündeme taşınmaktadır. Bir kısım analizlerde gerçek bir hukuk devleti dönemine geçildiğinde Sn.Erdoğan’ın ve Akp iktidarının antlaşmalarının hükümsüz olacağı yönünde analizler yapılmaktadır. Bugüne kadar AKP seçmeni Sn. ERDOĞAN’ı adeta bir ilah gibi görmüş bundan dolayı da AKP İKTİDARI döneminde en üst yapıdan en alt kademeye AKP kadrolarının ve teşkilat yetkililerinin küresel sermayenin holdiglerin haksız zenginleşmesini sağlayan ekonomi uygulamalarını, Akp’nin ortağı olduğu BOP ARAP BAHARI vb projelerle İSLAM ALEMİNİN PARÇALANMASI ya da birbirlerine düşmanlaştırılması neredeyse tamamının İSRAİL’e angaje hale getirilmesi süreçlerine, nesillerin ailerin dejenere edilmesi projelerini görmezden gelmiştir. Son dönemde yaşanan büyük ekonomik kriz başta olmak üzere seçmende büyük bir çözülme yaşansa da AKP’nin önemli bir destekçi kitlesi vardır. Bu kitlenin genel ağırlığı dini hükümleri konusunda kalbi katılaşmış sadece zahiri ibadetleri riyakarca yerine getiren ama yolsuzluklara rüşvete, ülkemize beka problemi yaşatacak kadar küresel sermayeye siyonist çevrelere borca esir edilişine ses çıkarmayan bu kitle acaba Allah’a nasıl hesap verecektir. Ve asla YÜCE İSLAM DİNİ bu tarz bir dindarlığı onaylamamaktadır.

Ülkemizin uğratıldığı zarar AKP yetkililerinin haksız zenginliklerinden ve körü körüne destekçilerinden temin edilmeli midir? Buna da bağımsız yargı karar vermelidir. Bugün ülke insanı olarak hepimiz ekonomik hataların bedelini ödüyoruz.

RAHMETLİ ERBAKAN HOCA AKP yönetiminin kendisinden icazet almadıklarını (ki ders anlatılırken arka bahçede top oynadıkları için Akp yetkililerine Hocamızca diploma da verilmemiştir) ve dahası Siyonist merkezlerle işbirliği yapılarak iktidara taşındıklarını defalarca vurgulamıştır.

Bundan dolayı hiç kimsenin RAHMETLİ ERBAKAN HOCAMIZI AKP’NİN günahlarına ortak yapmaya hakkı yoktur.

Ve yine Hiç kimse AKP’nin hukuk dışı haksız kazançları ekonomik zenginlişmelerini (haşa) İSLAM DİNİNE itham olarak kullanamaz çünkü Akp’nin neredeyse tüm uygulamaları gayri islamidir zaten. Bu durumdan dolayı Kur’an’daki İslam’a yönelmek ve yalanın çalıp çırpmanın rüşvetin olmadığı barış ve adalete dayalı ilmi bir düzen olan Adil Düzen kurmaya çalışmak gerekir.

” Erdoğan’ın üniversitede sınıf arkadaşı olduğunu söylemişti. Musevi Rafael Sadi diplomasız çıktı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üniversitede sınıf arkadaşı olduğunu söyleyen Rafael Sadi’nin diplomasının olmadığı ortaya çıktı”
https://www.google.com/amp/s/www.yenicaggazetesi.com.tr/service/amp/cumhurbaskani-erdoganin-universitede-sinif-arkadasi-oldugunu-soylemisti-rafael-sadi-diplomasiz-cikti-582872h.htm

tarzı haberleri de diploma olayına farklı bir bakış oluşturuyordu.

Sonuç olarak DİPLOMA İCAZET konuları çok tartışılır mı bilinmez ama SN. ERDOĞAN VE AKP İKTİDARININ milletimize ümmete ( Erbakan Hocamızın çizgisinde olmayıp D-8 projelerini gerçekleştirip Yeni Adil Bir Dünya kurmayarak tüm insanlığa) verdiği zararların dünyada ve ahirette hesabı Allah tarafından ve millet tarafında elbette sorulacaktır.

Avrupacı, Şangaycı, Abdci, kafalarla bir 20 yıl daha verilse şimdiki huzursuzluğumuz bir 20 kat daha artar… Çare Milli Çözüm’e inanmış bir Cumhurbaşkanının BAŞKAN YAPILMASIDIR…
Evet yine ruhumuzu diriltecek , gidişatı özetleyen muhteşem bir makaleyi daha okuduk. Saygıdeğer yazar Orhan Bey’e teşekkürlerimi bildiririm…

Evet Erdoğan’ın icraatları 20 sene içinde görüldüğü gibi , şimdi de Siyonist Lobilerin menfaatine yaradığını görmekteyiz.
Bu kafalar değil 20 yıl , bir ikinci 20 yıl daha halk olarak iktidar verilse önceden Avrupa Birliği uğruna yaşattıkları maddi ve manevi tahribatları , şimdi de Şangay İşbirliği Örgütüyle halkımız narkozlanıp yine siyonist lobilere hizmet amaçlı olduğunu hep birlikte görmekteuiz.
Avrupa Birliği yerine ( kaldı ki AB konusunda da eski fikriyat değişmiş değil) , Şangay İşbirliği Örgütüyle çalışmalarını hızlandıran Erdoğan ve AKP ;
– Faizci kapitalist sistemden çıkıyoruz derdi var mı ?!!!
– Haksız Vergilerle halkın inim inim inletildiği Vergi Sisteminden Çıkma fikri var mı?!!
– Halkın emeğinin alınterinin hiçe sayıldığı “Karşılıksız Para Basma” yöntemi yerine üretimi canlandıracak ve ürettiği kadar tüketilme prendibinin hakim kılınması diye bir hazırlık gayesi gütmekte mi?!!
– ….vb…

Bu soruların cevabına baktığımızda KOCAMAN BİR HAYIR cevabını hissederiz duyarız…

Bir kaç gün önce Aile Bakanı Derya Yanık bir proje açıkladı: Kocası ölmüş ve 18 yaşından küçük kadınlara ve en az 3 çocuğu bulunanlara 300 bin tl konut yardımı adı altında bir proje… Akıllara ziyan bir proje… En az 3 cocuğu olması demek 14-15 yaşında bir kız çocuğunun evlendirilmesi anlamını taşır ki bu kabul edilebilir bir durum değildir… Zaten ülkemizde cinsel rıza yaşının 18 den 14 15 lere bazı diğer ülkelerde 11 12 ye düşüren LANZORATE SÖZLEŞMESİ imzalamış bir Erdoğan iktidarının bu ülkeye verdiği manevi tahribatları sokaklarda hep birlikte görmekteyiz…

Evet bu kafalara artık bir 5 yıl değil , BİR GÜN bile verilmemesi gerektiğini halk olarak idrak etmeli ve Milli Çözüm’e inanmış bir Cumhurbaşkanını hep birlikte o koltuğa taşımalıyız…

Allah (CC), hileli düzenekleri temelinden yıkandır.
[b]Siyonizm, tüm dünyada ve dahi ülkemizde 300 yıldır kendi hileli zulüm düzeneğini kurmuş, güce tapan, tağuta teslim olan yerli-yabancı birtakım zevat eliyle de bu hileli zulüm düzenini yürütüyor.
Allah’ın arzında, Allah’a kafa tutuyor aklınca… Ve kendi kendine tanrıcılık oynuyor. Ekini, nesli, iklimi, doğayı, insanı… Her şeyi yozlaştırıp bozuyor.

Lakin; [i]”Onlardan öncekiler de (böyle), hileli-düzenler tertiplemişlerdi de, Allah(ın azap emri) gelip onların kurdukları (şeytani) yapıların temellerini (yıkıp geçti), bunun üzerine üstlerindeki tavan tepelerine çöküverdi; böylece azap onlara hiç farkında ve şuurunda olmadıkları yerden gelmişti (ve işleri bitirilmişti).”[/i] (Nahl: 26) [/b]

Allah’ın intikamı…
GKRY israil’den demir kubbe savunma sistemi almak için anlaştılar. ABD, GKRY ne uyguladığı ambargoyu 2023 sonuna kadar kaldırdı. ABD li yetkili, GKRY’yi silahlandırma zamanı geldi dedi. Zaten bundan önce AKP iktidarı Kıbrıs’tan taviz vermeyi kabul etmiş ancak Rumlar daha fazlasını istedikleri için kabul etmemişlerdi. Elçiye ihanet edenlerin sonuna bakıp ibret almıyor mu ki münafıklar? Zira ne mü’minlerin yanında ne kâfirlerin gözlerinde hiç bir değerleri yok.
Büyük kibirleri yüzünden sonlarını hazırlıyorlar haberleri yok.
Kıbrıs’ın Fatihi, projeleri ile Kıbrıs, Ege ve Doğu Akdeniz de ki bütün haklarımızı alacak İnşallah.

Tarihin en büyük kapışması
Yaşanan olaylar zinciri, insanlığın geldiği bu acı nokta dünyanın yeni bir sürece gireceğini göstergesiydi. Halkımız işbirlikçilerle imtahan olurken, herşey zahiren Siyonizmin lehine işlerken İnşallah Allah’ın da ezeli plan ve programları vardı ve asla unutulmamalıydı

İlim Bilim ve Hakkaniyet
İlim; bilinen olgulara dayanarak, bilinmeyen ve ihtiyaç görülen konuları ortaya koyma çabasıdır. Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz “mutlak doğru”ları ve “kesin yanlış”ları bildiren esasları açıklamıştır. İlim ehli ise, bu belirtilen esaslara dayanarak, yeni zuhur eden sorunlara, kıyaslama-karşılaştırma yoluyla uygun yanıtlar arayan insanlardır. Buna İslam hukukunda “Kıyas-ı Fukaha” tabir olunmaktadır. Yani ilim ve kavrayış sahibi âlimlerin, ayet ve hadislere kıyas ederek yeni ve yeterli hükümlere varmalarıdır. Bu ilmi faaliyetlerin nasıl yapılacağı “usül ilmi” ile belirlenmiş durumdadır. Akli ve nakli kaynaklara göre esas kabul edilen bilgi ve belgeler için “Delil”, bunlara dayanarak varılan yeni neticeler için ise “Hüküm” kavramı kullanılır.

Vatan Haini
“Hesap sorulacak, dosyalar kat kat

Suçların kabarık, netsin avukat

Şimdilik gururla; gezersin, fakat

Ettiğin bulmanın, tasası varmış…

      

Şu yoldaşın Putin, kanlı katildir

Kandan rant devşiren, vicdan tatildir

İsrail’le ilişki, gizli fitildir

Çün Allah patlatır, kısası varmış…

      

Din satıp dünyaya, dalmayacağız

“Susan dilsiz şeytan”, olmayacağız

Korkup zulme sessiz, kalmayacağız

Bekle; mazlumların, İSA’sı varmış…”

Millî Çözüm ülkemiz için hayati önem arz ediyor!..
Millî Çözüm ülkemiz için hayati önem arz ediyor?
Çünkü bu ilmi makaleyi yazabilecek ve makalede geçen aşağıda paylaştığımız başlıkları atabilecek ve çözüm yolları sunabilecek kimse kalmadı!.. Belki bir cesaretle çıkıp bazı gerçekleri kısmen söyleyen olmuştur fakat Milli Çözüm gibi “gerçekleri” sabırla-cesaretle-ısrarla-bilgelikle-sadece milletin hayrı için net bir şekilde söyleyen olmadı!..
İşte bu istikametli çizgiyi (yayın hayatı boyunca) çizdiği ve şaşmaz feraseti gösterdiği için Milli Çözüm hayati önem arz etmektedir.

Makalede geçen bazı başlıklar
Sn. Erdoğan’ın icraatları, ağırlıklı olarak Milletin mi, yoksa Siyonizm’in mi işine yaramaktadır?

*****
Peki, diplomanın sahte olduğu ortaya çıkarsa devlette neler yaşanacaktı?

MOSSAD, KKTC’de cirit atmaktaydı!

Kıbrıs’ın satın alınması, Arz-ı Mev’ud hayallerinin bir parçasıydı!
MOSSAD’ın parolası;(Kıbrıs için) “Limit yok, kesenin ağzını açın!”
KIBRIS’ta silahsız işgal hızlanmıştı!
İşgal rejimi İsrail’in yeni Ankara Büyükelçisinden Türkiye’ye yönelik; “Limondan limonata çıkaracağız” Küstahlığı!

“Yeni bir dünya kuruluyor” Aldatmacası!

Oysa gerçek şuydu: NATO ve Batı Bloğu gibi, ŞİÖ ve Doğu Bloğu da Siyonizm’in güdümünde bulunmaktaydı.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
13
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...