YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6922d9e1ce545
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 3
Bugün : 14078
Dün : 47039
Bu ay : 955040
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45358861
IP'niz : 216.73.216.189

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

HAYAT, BİR İMTİHAN VE OLGUNLAŞMA SÜRECİDİR

                

Birlikte yaşamaya, aynı ortamları ve aynı olanakları paylaşmaya mecbur olduğumuz insanlarla, daha olumlu ve daha olgun ilişkiler kurabilmek için… Ve yine şirket, ticaret, dernek ve devlet gibi; iş birliği ve iş bölümü yapmak zorunda bulunduğumuz her kurum ve konuda daha verimli ve kaliteli sonuçlar alabilmek için, artık özel bir eğitim ve birikim gerekmektedir. Bu amaçla kitaplar yazılmakta, seminerler yapılmakta ve kurslar açılmaktadır.

Duyulan ihtiyaç üzerine, biz de hem kendi insanımıza ve inancımıza, hem de çağdaş sorunlara ve standartlara uygun düşecek şekilde, “iletişim ve iş birliği kuralları”nı ve “barış, bereket ve hoşgörü ahlâkı”nı bir yazı halinde okurlarımıza sunmayı amaçladık.

Mesajımız: Sevgi ve saygı… Metodumuz ise: Sağduyu ve sabırdır. Çünkü sevenler sevilecek, sayanlar sayılacaktır. Aklıselim ve sabırla davranabilenler başarıya ulaşacaktır. Bencil, beleşçi, bilinçsiz ve beceriksiz kimseler ise, devamlı huzursuz ve başarısız olacaktır.

Aile ve komşuluk ilişkilerimizden, ticaret ve memuriyet işlerimize… Siyasi girişimlerimizden, manevi ve ahlâki hizmetlerimize kadar, pek çok konudaki başarısızlığımızın altında; samimiyet ve gayret yetersizliğimizden ziyade, iletişim ve iş birliği kurma konusundaki bilgi ve beceri eksikliğimiz yatmaktadır.

Zalimler ve hainler hariç; farklı din ve düşünceden, ama herkesle barışık yaşamaya, hayatı paylaşmaya ve iş birliği yapmaya hazır ve razı olmalıdır. Ve zaten manevi değerlerimiz ve milli geleneklerimiz de buna uygun bulunmaktadır.

Bizzat Kur’an-ı Kerim, uygar ve uyumlu bir toplum ve teşkilat düzeninin kurulmasını istemektedir. Kur’an; ahireti kazanmak için Müslüman olmayı, ama dünyada bütün haklarına sahip ve saygın yaşamak için, sadece “insan” olmayı yeterli saymaktadır.

İnançlı insanların;

1- Hem, her şeyden önce, huzura ve hürriyete kavuşmaları ve güçlü ve güvenilir bir yönetim oluşturmaları için, yapmaları gereken görevleri yerine getirebilmek üzere teşkilat şuuruna varmaları şarttır. Yani;

a- Tebliğ ve davetle kazanılan elemanları, kendi bünyesinde barındıracak bir kurum ve adrese kavuşmak,

b- Bu elemanları eğitecek ve yetiştirecek ortamı ve imkânları hazırlamak,

c- Bunların ilgi alanlarını ve yetenek ayarlarını belirleyip tanımak,

d- Asıl önemlisi, bunların samimiyet ve sadakat durumlarını denemek ve çeşitli tecrübelerle tartmak,

e- Ve bu elemanları hedeflenen amaçlar doğrultusunda, zaman ve imkân israfına yol açmadan, organize ve koordine içerisinde hizmete koşturmak için, mutlaka teşkilat lazımdır.

2- Hem de, kurulacak dirlik ve düzenin korunmasını ve uzun ömürlü olmasını sağlayacak kadroların hazırlanması için, teşkilat önem kazanmaktadır.

“İçinizden (insanları Hakka ve) hayra davet edecek, (ve bunun sonunda elde edecekleri devlet ve hükümet imkânlarıyla ma’rufu) iyilikleri emredip yürütecek ve (münkeri) kötülükleri de nehyedip önleyecek bir ümmet bulunsun. (Bu hizmet ve hedefler için bir liderin çevresinde organizeli bir teşkilat kurulsun.) İşte asıl kurtuluşa erecek olan bunlardır.”[1] ayetinde geçen “ümmet” kavramı, “bir başkanın çevresinde, bağlılık şuuru ve sorumluluk duygusuyla toplanan cemaati” ifade etmektedir.

Bu ayet aynı zamanda İslami irşat ve ıslah (eğitim ve iyileştirme) teşkilatının kurulmasını da öngörmektedir.

“Doğrusu Allah, Kendi yolunda (tuğlaları ve bütün parçaları) sanki birbirine (kurşunla) kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak (irtibatlı, intizamlı ve itaatli bir teşkilat şuuruna ve ordu disiplini sorumluluğuna sahip olarak cihad edip) çarpışanları seven (ve destekleyen)dir. (Ferdi ve fevri hareket edenleri değil.)”[2] ayetinde de, hem milli savunma için, hem de yerli kalkınma ve ülkede huzuru sağlama konusunda, toplum düzeni ve disiplini altına girmeyen Müslümanların, aralarına bir kaynaştırıcı koymadan üst üste yığılan tuğlalardan farksız olacakları ifade edilmektedir.

Ve zaten; “Hem Allah’a, hem Peygambere hem de devlet ve cemaat liderine itaat”[3] birlikte emredilmekte, bunlardan birinin bulunmaması durumunda selamete çıkamayacağımıza dikkat çekilmektedir. Adil devlete ve yetkililerine itaat, hem birlik ve kuvvetin oluşması için gereklidir, hem de ayrıca bizim imtihan vesilemizdir.

“(Ey mücahit ve müstakim mü’minler!) O sizi yeryüzünün halifeleri kılıp (seçti) ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. (Kimilerinizi ötekilerinizden mal, mevki, marifet yönünden derece derece üstün kılarak, size verdiği nimet, fazilet ve fırsatlarla sizi imtihan etmektedir.)”[4] ayeti bu durumu bildirmektedir.

Evrensel hukuk düzenine ve adalet ölçülerine bağlı kaldıkları müddetçe şirket, teşkilat, devlet ve hükümet yetkililerimize verdiğimiz bağlılık ve saygınlık sözüne sadık kalmak, fitne ve fesat çıkarmamak bizim hem görevimizdir, hem dinimizin gereğidir.

“(Ey Resulüm!) Şüphesiz (Hakk ve adalet hâkim kılınsın, zulüm ve küfür düzenleri yıkılsın diye, imani ve insani bir mesuliyetle) Sana biat edenler, (bağlılık sözü verenler, aslında ve aynen) ancak Allah’a biat etmiş (gibi)dirler. (Sanki) Allah’ın eli (Seninle biat ve itaat sözleşmesi yapan) şahısların elleri üzerindedir. (Hakk ve hayır adına biat edip sadakat gösterenler Allah’ın özel inayeti ve hidayeti içindedirler.) Bu nedenle artık kim ahdini bozar (davadan ve sadakatten ayrılır)sa, o sadece kendi aleyhine ahdini bozmuş birisidir. Her kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterir (sadakat, samimiyet ve gayretini devam ettirir)se, (Allah kesinlikle) ona da büyük bir ecir (şeref ve zafer) verecektir.”[5] 

İşte “Mü’minler, ancak o kimselerdir ki; Allah’a ve O’nun Resulüne gerçekten (ve gönülden) iman etmişlerdir. Onlar Onunla (Resulüllah’la) beraber, toplumsal bir emir (sosyal ve siyasi bir konuyu) görüşmek üzere (toplandıkları ve çağrıldıkları) zaman, izin almadan asla bırakıp gitmeyenlerdir. İşte Allah’a ve Resulüne hakikaten inanmış olanlar (cihad ve hizmetten ancak özürle ayrılan ve yetkili makamlardan) izin alan kimselerdir. Bu nedenle (ey Nebim) bazı (geçerli mazeret ve mecburiyetlerden dolayı) izin istedikleri vakitte, onlardan dilediğin kimselere müsaade et (ve çok önemli olan cihad görevini mecburen terk ve ihmal ettikleri için de) onlar hakkında Allah’tan mağfiret dile…”

“(Ey iman edenler ve toplum düzenine girenler!) Sakın Elçinin (ve temsilcilerinin talimat ve) davetini, aranızda herhangi birinizin diğerini (hizmete) çağırması gibi değerlendirmeyin. Allah sizden, birbirinizin (ve uydurma mazeretlerin) arkasına gizlenerek sıvışıp kaçanları (ve görevden kaytaranları çok iyi) bilir. Elçinin (Kur’an’ın Adil Düzenine davet ve hizmet görevlilerinin) emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir belanın çarpmasından, yahut kendilerine acı bir azabın dokunmasından korkup çekinmelidirler!..”[6] ayetleri de toplum ve teşkilat düzenindeki sorumluluklarımıza dikkatimizi çekmektedir.

Adil devlet ve teşkilat başkanlarına saygı duymayan, basit bahanelerle görevden kaytaran, teşkilat içinde izinsiz ve disiplinsiz davranan kimseler, bu İlahi uyarıları dikkate almalıdır. Bu ayetlerde, aynı zamanda, demokratik katılıma, farklı düşünce ve mazeretlere katlanmak lüzumuna da işaret vardır.

“(Hz. Musa şöyle yalvardı) Ya Rab! Lisanı (ve konuşma tarzı) benden daha düzgün olan kardeşim Harun’u, benimle birlikte beni tasdik ve takviye eden bir yardımcı olarak gönder…”[7] ayeti de, hem bütün birim ve bölük başkanlarının, hem de hizmet ve davet için yola çıkanların, yanlarında bir yardımcı bulundurmalarının gerekli olduğunu anlatmaktadır. Yalnız ve yardımcısız hizmetlerin verimli ve bereketli olamayacağı vurgulanmaktadır.

Aynı zamanda tebliğci ve davetçilerin tatlı ve etkili konuşma tarzına sahip olmaları gerektiği de unutulmamalıdır.

“(Hz. Süleyman Hüdhüd’e) Dedi ki: ‘Haydi görelim, doğru mu söylüyorsun, yoksa yalan (ve palavra) mı atıyorsun? (Dediklerini yapabilecek misin, yoksa sadece yalan söyleyen ve boşuna böbürlenenlerden misin, seni bir deneyelim. Bunu anlamamız için) Şu mektubumu götürüp onlara (Belkıs’ın Sarayı’na) at, sonra onlardan biraz öteye çekil ve seyret, hele bak ne yapıyorlar (nasıl bir tepki gösteriyorlar) ve nasıl bir sonuca-karara varacaklar (anlayalım?’ dedi.)”

“(Nihayet mektubu gören Belkıs danışmanlarına) Dedi ki: ‘Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup bırakıldı’…”

“Bu mektup Süleyman’dandır ve Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla (başlamakta)dır.”

“‘Bana karşı büyüklük taslayıp başkaldırmayın ve bana teslim olarak gelin (Müslüman oluverin’ diye yazmaktadır).”

“(Belkıs çevresine dönerek;) ‘Beyler, ey ileri gelenler! Bu işimde bana bir fikir (fetva) verin (ve yardım edin. Biliniz ki) Sizin şahitliğiniz ve desteğiniz yanımda olmadan (ve size danışmadan) hiçbir işi kestirip atmam (ve sizler olmadan başarıya ulaşamam)’ dedi.”

“(Onlar) Dediler ki: ‘Biz güçlü ve cesur insanlarız ve zorlu savaşçılarız (istersen hiç çekinmeden onlara karşı çıkarız). Ama yine de emir senindir. Bak (düşün taşın, ne buyurursan öyle hareket ederiz.’)”

“(Belkıs ise:) ‘Muhakkak Melikler (güçlü ve galip işgalci devletler) bir ülkeye girdikleri zaman orasını ifsat edip bozguna uğratırlar. (Memleketi ve medeniyet eserlerini tarumar ederler, yakıp yıkarlar.) İzzet ve şeref sahibi ahalisini de rezil ve zelil bırakırlar. (Hürriyet ve haysiyetlerini, namus ve şereflerini beş paralık kılarlar.) Evet işte (düşman) olanların yapacağı budur’ demişti.”

“(Ayrıca Belkıs: ‘Savaşmaktan ve her iki tarafı zarara sokmaktansa, durun) Ben onlara (Hz. Süleyman’a) bir hediye göndereyim de bakalım, (gönderdiğim) resuller (elçiler) ne ile dönecekler’ diyerek (akıllıca bir teklif ve tedbir önermişti).”[8] ayetlerinde de;

1- Teşkilat ve hükümet işlerinde bazı insanlara güvenmek ve önemli görevlere getirebilmek için, onların önceden denenmesi gerektiğine,

2- Rakip tarafın ve düşmanların hakkımızdaki tutum ve tavırlarını veya aleyhimizdeki hazırlıklarını önceden öğrenmek ve karşı tedbir alabilmek için, gerektiğinde “casus” kullanılabileceğine,

3- Lider ve komutanların; ehil ve emin kişilerle istişare yapmadan karar vermesinin, sonunda pişmanlık duyacağı neticeler doğurabileceğine, yani, danışma, dayanışma ve demokrasinin önemine,

4- Fikrine müracaat edilen kişilerin de, haklı ve hayırlı bildiklerini cesaret ve samimiyetle söylemeleri lazım geldiğine,

5- Ama son kararı yine yetkili ve sorumlu makamların vereceğine,

6- Artık karar kesinleşince herkesin buna mutlaka itaat edeceğine,

7- Mümkün olduğu kadar karşı tarafın gönlünü alarak ve uzlaşma yolları arayarak hedeflerimize ulaşmaya çalışmanın daha münasip düşeceğine işaret edilmektedir.

“Onlara (hizmet ve hareketle ilgili) güven ve moral verici veya korku ve endişeye düşürücü bir haber gelince, bunu hemen (etrafa) yayarlar. Hâlbuki o haberi, Resule veya aralarındaki emir ve yetki sahiplerine götürselerdi, aralarından işin iç yüzünü anlayanlar, bunun ne olduğunu bilirlerdi. Eğer Allah’ın lütfu ve inayeti olmasaydı (böyle her haberi izinsiz ve istişaresiz rastgele yaydığınızdan dolayı) pek azınız hariç şeytana uyup gitmiştiniz.”[9] ayet-i kerimesi de, hizmet döneminde ve teşkilat içerisinde;

a- Gevşeklik ve tembelliğe sevk edecek ve tedbiri terk ettirecek derecede ümit ve güven verici haberler olsun,

b- Cemaatin moralini bozacak, korku ve ümitsizlik aşılayacak şekildeki haberler olsun,

c- Bunların Genel Merkeze ve teşkilat yetkililerine danışılmadan ve doğruluk derecesi araştırılmadan etrafa yayılmayacağını,

d- Hizmet ve geçiş döneminde her türlü basın-yayın hizmetlerinin mutlaka izinli ve istişareli yürütüleceğini,

e- Rastgele haber ve yorum yazmanın ve yayınlamanın “kaş yapayım derken göz çıkarmak” cinsinden, hizmet edeyim derken hezimet verebileceğini ve şeytanı sevindirecek neticeler doğurabileceğini ikaz ve ifade etmektedir.

Evet; bir vücut için beyin ve sinir sistemi ne ise, başarı ve bereket için teşkilat düzeni ve disiplini de aynı şeydir.

Bu düzeni ve disiplini kuramayan ve koruyamayan hiçbir girişimin başarılı olması mümkün değildir. Ticaret, şirket, dernek ve siyaset gibi her türlü hizmet ve hareketin mutlu sona ulaşması için, “inanç ve azim, plan ve program, ekip ve eleman, takip ve kontrol, deneme ve değerlendirme” gibi prensip ve prosedürler mutlaka gereklidir.

Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz: “Lâ rahate fiddünya”, “Dünyada rahat yoktur” buyurmuşlar.

Özellikle mü’minlerin beş ayrı tehdit ve tazyik altında bulunduğunu ortaya koymuşlar:

1- Mü’mini, mü’min dostları gıpta eder ve kıskanır.

2- Münafık tanıdıkları, ona buğz eder ve aleyhinde fitne çıkarır.

3- Müşrikler ve zalim kâfirler onun düşmanıdır, mahvetmeye çalışır.

4- Nefis; daima günaha sokmaya, şehvet ve gaflet batağında boğmaya uğraşır.

5- Şeytan ise hiç durmadan mü’mini azdırıp saptırmak, iman ve istikametini bozmak için çırpınır.

Bunların her biri, imtihan vesilemizdir. Hedefe giden hayat yolundaki engellerimizdir.

Çiğliklerimizden ve ahlâki çirkinliklerimizden kurtulmak ve olgunlaşmak için hepsine karşı uyanık olmamız ve mutlaka bunları aşmamız gerekmektedir.

Sızlanmaya ve nazlanmaya hakkımız yoktur. Zira imtihan şeklimizi ve şartlarını belirleyen CENAB-I HAK’tır. “Men râdiye anillâhi, radiyallahu anhu” yani, “Kim ALLAH’tan razı olursa, ALLAH da ondan razı olur.”

Cenab-ı Hakkın bizimle ilgili her türlü taksimine ve takdirine tahammül ve teslimiyet göstermedikçe Allah’ın rızasına ulaşmak zordur.

Hadiste buyrulduğu gibi: “Men âmene bil kader, emine minel keder” yani, “Kadere iman eden, kederden emin olur.” O’nun (CC) izin ve imzasından geçmeyen hiçbir şeyin yürürlüğe girmesi mümkün olmadığına göre, başımıza geleni O’ndan (CC) bilmek ve “Eyvallah” demek, musibet içinde mutluluktur.

Evet, işte dünya böyledir. Düşmanlar zaten hain ve namerttir… Dost dersin, ayrı derttir… Münafıklar, fitne ve felakettir… Nefis ve şeytan ise aynı musibettir.

Tek kurtuluş, Hz. İbrahim (AS) gibi: “Gerçekten onlar benim düşmanımdır, ancak âlemlerin Rabbi hariç” diyebilmektir. O’nun (AS) gibi: “Lâ uhibbül âfilîn” çekip; “Batan (ve elimden alınacak olan) şeyleri sevmeye (ve gönül vermeye) layık görmüyorum” sırrına erebilmektir.

Bunun önemli bir çaresi de, nefsani vesveselere kulak vermemektir.

Meşayıhtan bir zat bana, insan kalbine beş türlü ilhamat olduğunu söylemişti:

Birincisi RAHMANİ‘dir: Bu genellikle Kur’an’dan bir Ayet veya Sure okunarak tecelli etmektedir.

İkincisi NEBEVİ‘dir: Ya bizzat Efendimiz (SAV) veya kişinin itibar ve itimat ettiği şeyhi, üstadı ve piri gibi zatlar tarafından, bir hadis-i şerif okunmak, ya da İslam’a uygun bir telkin ve teklifte bulunmak suretiyle meydana gelmektedir.

Üçüncüsü MELEKİ‘dir: Özellikle hayır işlemeyi, iyilik etmeyi ve ibadete yönelmeyi öğütlemektedir.

Dördüncüsü NEFSANİ‘dir: Bu tür duygular hayvani lezzetlere, şehvetlere ve dünyalık menfaatlere dönüktür. Nefsani olan ilhamın özelliği; “kafaya taktığı bir şeyi elde etmeden vazgeçmemesi, devamlı o konuda insanı tahrik ve teşvik etmesidir.”

Beşincisi ise ŞEYTANİ‘dir: Şeytani duygular; gurur, kibir ve enaniyet şeklindedir.

Şeytanın işi gücü vesvesedir. Bunun nefsani dürtülerden farkı, herhangi bir konuda inat ve ısrar etmemesidir. Bir kötülüğü hatıra getirir, ona cesaret ve fetva verir. Ancak onu yaptıramazsa hemen başka bir şey öğütler. Yani insanın zayıf damarını ve gaflet anını yakalamak için devamlı plan ve tuzak değiştirir.

Rahmetli Şeyhim Hacı Haydar Baba Hazretleri (KS) anlatmıştı:

“Tasavvuf terbiyesine yeni girdiğim günlerdi. Bir gece rüyamda korkunç canavarların ve saldırgan eşkıyaların hücumuna uğradığımı ve can havliyle ellerinden, kurtulmak için kaçtığımı görüyorum.

Derken önüme bahar selleriyle coşmuş, boz bulanık Fırat suyu çıkıveriyor… Suya atlasam boğulma tehlikesi var… Geri dursam eşkıyalar, canavarlar yakalayıp parçalayacaklar.

O sırada Fırat üzerinde bir kayık görüyorum ve hemen üzerine binip küreklere sarılıyorum. Lakin coşkun Fırat sularıyla boğuşmak çok zor… Kayık battı batacak… Bir ara dönüp geriye bakıyorum. Elinden kaçtığım her bir canavar ve eşkıya, ayrı ayrı kalın halatlarla bindiğim kayığa kanca takmış, kendilerine doğru çekiyorlar…

Ben Allah’a sığınarak ve Kelime-i Tevhid zikrine başlayarak küreğe asıldım… Çok çetin bir boğuşmadan sonra canavarların ipleri bir bir kırıldı… Boz bulanık Fırat suları ve azgın dalgalar aşıldı… Nihayet çok yorgun ve bitkin bir vaziyette karşı sahile çıkıyorum… Oradan, ağzına kadar içli köfte dolu bir küfeyi sırtıma alıyorum… Yol boyunca gelip geçen herkese ikram ediyorum…

Bu rüyamı Şeyhim Savunalı Hacı Muhammed Baba Hazretlerine anlatınca sevindi ve beni tebrik etti ve rüyamı şöyle yorumladı:

O seni kovalayan canavar ve eşkıyalar; nefis, şeytan, hevâ, heves ve dünya gibi şeylerdir.

O nehir; hepimizin geçmek zorunda olduğu hayat yolumuz ve imtihan şartlarımızdır.

O kayık şeriat kayığı, o kürekler tarikat küreğidir.

Kelime-i Tevhid ise zikrin efdali ve iman ve cihat kuvvetidir.

Bu rüyanız inşaallah sahil-i selamete çıkacağınıza ve sonunda irşad makamına ulaşacağına ve Müslümanlara hizmet ve himmet sunacağına bir işarettir.”

Evet, boğuşmayan başaramaz!

Allah’ım! Yarattığın şeylerin şerrinden Sana iltica ediyoruz…

Ya Rabb! Senden yine Sana sığınıyoruz!.. Yegâne Kuvvet ve Kudret sahibi olarak Seni biliyor ve ancak Sana güveniyoruz.

İşte bu yazı, Erbakan Hocamızın öğütleri ve öğretileri istikametinde; çağdaş teşkilatçılığın gereklerini, iletişim ve iş birliği sanatının prensiplerini ortaya koyarak, kendi insanımıza başarı ve mutluluk yollarını göstermek amacıyla hazırlandı.

İyi niyetle başlamak bizden, hayırlı sonuçlara ulaştırmak Rabbimizdendir.

 


[1] Âl-i İmrân: 104

[2] Saff: 4

[3] Nisa: 59

[4] En’am: 165

[5] Fetih: 10

[6] Nur: 62-63

[7] Kasas: 34

[8] Neml: 27-35

[9] Nisa: 83

 

5 1 vote
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Ahmet AKGÜL

Ahmet AKGÜL

Subscribe
Bildir
15 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Olgunlaşmak İçin, İmtihanın Sırrına Ermek Gerek!
Hayat imtihanını kazanmak ve sonsuz bir huzura kavuşmak ve olgunlaşıp hayra ulaşmak için mühim bir yazı olmuş. Milli Çözüme ve Kıymetli Ahmet Akgül Hocamıza teşekkür ediyoruz.

Çiğliklerimizden ve ahlâki çirkinliklerimizden kurtulmak ve olgunlaşmak için uyanık olmamız gerekmektedir.

Sızlanmaya ve nazlanmaya hakkımız yoktur. Zira imtihan şeklimizi ve şartlarını belirleyen CENAB-I HAK’tır. “Men râdiye anillâhi, radiyallahu anhu” yani, “Kim ALLAH’tan razı olursa, ALLAH da ondan razı olur.”

Cenab-ı Hakkın bizimle ilgili her türlü taksimine ve takdirine tahammül ve teslimiyet göstermedikçe Allah’ın rızasına ulaşmak zordur.

Hadiste buyrulduğu gibi: “Men âmene bil kader, emine minel keder” yani, “Kadere iman eden, kederden emin olur.” O’nun (CC) izin ve imzasından geçmeyen hiçbir şeyin yürürlüğe girmesi mümkün olmadığına göre, başımıza geleni O’ndan (CC) bilmek ve “Eyvallah” demek, musibet içinde mutluluktur.

Milli Çözüm Manevi Sorumluluk ları şuurla kuşanandır.
Al’i İmran 104
“İçinizden (insanları Hakka ve) hayra davet edecek, (ve bunun sonunda elde edecekleri devlet ve hükümet imkânlarıyla ma’rufu) iyilikleri emredip yürütecek ve (münkeri) kötülükleri de nehyedip önleyecek bir ümmet bulunsun. (Bu hizmet ve hedefler için bir liderin çevresinde organizeli bir teşkilat kurulsun.) İşte asıl kurtuluşa erecek olan bunlardır.”[1] ayetinde geçen “ümmet” kavramı, “bir başkanın çevresinde, bağlılık şuuru ve sorumluluk duygusuyla toplanan cemaati” ifade etmektedir.

BU AYETİN VERDİĞİ SORUMLULUĞU HAKKIYLA YERİNE GETİREN MİLLİ ÇÖZÜM DERGİMİZ VE ÜSTAD AHMET AKGÜL HOCAMIZDAN ALLAH RAZI OLSUN.

İşin özü
Mesajımız: Sevgi ve saygı… Metodumuz ise: Sağduyu ve sabırdır. Çünkü sevenler sevilecek, sayanlar sayılacaktır. Aklıselim ve sabırla davranabilenler başarıya ulaşacaktır. Bencil, beleşçi, bilinçsiz ve beceriksiz kimseler ise, devamlı huzursuz ve başarısız olacaktır.

Aile ve komşuluk ilişkilerimizden, ticaret ve memuriyet işlerimize… Siyasi girişimlerimizden, manevi ve ahlâki hizmetlerimize kadar, pek çok konudaki başarısızlığımızın altında; samimiyet ve gayret yetersizliğimizden ziyade, iletişim ve iş birliği kurma konusundaki bilgi ve beceri eksikliğimiz yatmaktadır.

Çok istifadeli bir yazı
Bu mükemmel makaleyi kaleme alan çok değerli yazara minnet ve Şükran hislerimi arz ediyorum Allah kendinden razı olsun onun sayesinde bu önemli gerçekleri öğreniyoruz şimdiye kadar okuduğumuz pek çok eserde bulamadığımız bu değerli bilgiler onun sayesinde bize ulaşıyor medyun u şükranız

Lâ uhibbül âfilîn
“Batan (ve elimden alınacak olan) şeyleri sevmeye (ve gönül vermeye) layık görmüyorum” sırrına erebilenlerden eylesin Rabbim inşAllah.

*Bunun önemli bir çaresi de, nefsani vesveselere kulak vermemektir.

Çok verimli bir makale Allah razı olsun. Emeğinize sağlık. Selam ve dua ile..

Mükemmel bir yazı
Gerçekten mükemmel bir
Yazı. Allah bizlere şuur
Hidayet versin.
Okudugumuzla Amel
Etmeyi nasip eylesin.

Hayat; iman ve cihattır.
İmtihan şartlarımızı bizzat Cenab-ı Hak takdir etmektedir ve: “Beni böyle değil şöyle imtihan et!” demek edepsizliktir ve hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Her halde nasıl davranmamız ve nelere katlanmamız gerektiği bize öğretilmiştir. Nelere dikkat etmemiz ve ne kadar beklememiz gerektiğini de O belirlemektedir.

Başarının sırrı; israrla ve inatla istemek ve hedefe varmak üzere sab retmektir. Bizim hedefimiz ve hayallerimiz, hak ve adaletin hâkimiyetidir. Bu maksatla bütün insanları düzeltmek ve değiştirmek imkânsız bir şeydir. Ama sistemi değiştirmek imkân dahilindedir. Ve sistem düzelirse bütün insanlar düzelecektir.

Velhasıl; “Hayat; iman ve cihattır.” Yani Hakka ve hayırlı sona inanmak ve bütün gücüyle çalışıp çabalayarak başarıya ve olgunluğa yaklaşmak hayatın gayesidir.

Evet, boğuşmayan başaramaz!
[b]Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz: “Lâ rahate fiddünya”, “Dünyada rahat yoktur” buyurmuşlar.

Özellikle mü’minlerin beş ayrı tehdit ve tazyik altında bulunduğunu ortaya koymuşlar:

1- Mü’mini, mü’min dostları gıpta eder ve kıskanır.

2- Münafık tanıdıkları, ona buğz eder ve aleyhinde fitne çıkarır.

3- Müşrikler ve zalim kâfirler onun düşmanıdır, mahvetmeye çalışır.

4- Nefis; daima günaha sokmaya, şehvet ve gaflet batağında boğmaya uğraşır.

5- Şeytan ise hiç durmadan mü’mini azdırıp saptırmak, iman ve istikametini bozmak için çırpınır.

Bunların her biri, imtihan vesilemizdir. Hedefe giden hayat yolundaki engellerimizdir.

[/b]

[b]Meşayıhtan bir zat bana, insan kalbine beş türlü ilhamat olduğunu söylemişti:

Birincisi RAHMANİ’dir: Bu genellikle Kur’an’dan bir Ayet veya Sure okunarak tecelli etmektedir.

İkincisi NEBEVİ’dir: Ya bizzat Efendimiz (SAV) veya kişinin itibar ve itimat ettiği şeyhi, üstadı ve piri gibi zatlar tarafından, bir hadis-i şerif okunmak, ya da İslam’a uygun bir telkin ve teklifte bulunmak suretiyle meydana gelmektedir.

Üçüncüsü MELEKİ’dir: Özellikle hayır işlemeyi, iyilik etmeyi ve ibadete yönelmeyi öğütlemektedir.

Dördüncüsü NEFSANİ’dir: Bu tür duygular hayvani lezzetlere, şehvetlere ve dünyalık menfaatlere dönüktür. Nefsani olan ilhamın özelliği; “kafaya taktığı bir şeyi elde etmeden vazgeçmemesi, devamlı o konuda insanı tahrik ve teşvik etmesidir.”

Beşincisi ise ŞEYTANİ’dir: Şeytani duygular; gurur, kibir ve enaniyet şeklindedir.

Şeytanın işi gücü vesvesedir. Bunun nefsani dürtülerden farkı, herhangi bir konuda inat ve ısrar etmemesidir. Bir kötülüğü hatıra getirir, ona cesaret ve fetva verir. Ancak onu yaptıramazsa hemen başka bir şey öğütler. Yani insanın zayıf damarını ve gaflet anını yakalamak için devamlı plan ve tuzak değiştirir.

[/b]

[i]Allah’ım! Yarattığın şeylerin şerrinden Sana iltica ediyoruz…

Ya Rabb! Senden yine Sana sığınıyoruz!.. Yegâne Kuvvet ve Kudret sahibi olarak Seni biliyor ve ancak Sana güveniyoruz.

[/i]

Günümüzün Rehber Şahsiyetine tâbi ve taraf olmak..!
Hayata gönderiliş amacımız, imtihan için geldiğimiz şu dünyada olgunlaşmayı kazandıracak evrelerden geçmenin kıymetini bilirsek yani o evreleri yani Allah’a verdiğimiz ahdimize vefa gösterir SAMİMİYETLE – SADAKATLE – GAYRET edersek, Allah ecrimizi , şerefimizi artıracak ve dünya intihanımızı başarıyla taçlandırıp zaferi lütfedecektir.

Elbette bu imtihanı kazanmak ve olgunlaşma sürecinde; nefis-şeytan-hevamız-heveslerimiz-dünyevi herşey bizi arkamızdan kovalayan canavar ve eşkiyalar misali kovalayacaklar onların görevi o çünkü… Bu kovalamaca esnasında biz yürürken koşarken önümüze bir takım dere nehir çökmüş yol sıcak soğuk vb hayat yolumuzu ve imtihan şartlarımızı zorlaştıracak engeller çıkacak… Elbette bu tür zorluklar yanında dünya ve ahiret saadetimizin temel esaslarının olduğu Kur’an ‘ ı – Sünneti kendisine esas almış sağlam REHBER ŞAHSİYETLERİN ipine tutunarak ve onların söyledikleri yap dediklerini de yaparsak makalede geçen KAYIK MİSALİ zorluklarımız kolaylanacak ve SAHİLİ SELAMETE ÇIKMAMIZ mümkün olacaktır… Ya değilse hayat imtihanımızda olgunlaşmak bir kenara hayat imtihanımızı kaybedenlerden olmak hiç süpriz olmayacaktır… Hayat yolundaki zorluklar pes etmeden sabırla yol kat edenlerin , başarısının ve olgunlaşmasına vesile olmaktadır…

[u][b]BAKARA SURESİ 46. AYET:[/b][/u]
(Kötülük dürtülerine ve ibadetlerin zahmetine sabırlı Müslümanlar ise) Onlar şüphesiz, Rableriyle karşılaşacaklarını ve (yine) şüphesiz, O’na döneceklerini (huzuruna varacaklarını) bilirler. (Ve ona göre davranırlar.)

Hayat İman ve Cihattır!.
İşin özeti; hayat iman ve cihattır
Cihatsız ibadet adeta boşunadır
Adil Düzen’siz sistem karanlıktır
Teşkilatla disiplinle ulaşılacaktır

Zafer fetih organize toplulukladır
Yüksek gayrete şirksiz imanadır!
Kutlu son Erbakan sadıklarınındır
Milli Çözüm Hocamızın sancağıdır

Böylesine hikmetlere ulaşmanın şükrünü yerine getirmek ne mümkün! Rabbimiz bizi bu eşsiz nimete karşı nankör işin sahibi Üstad Ahmet Akgül Hocamıza karşı duyarsız gafil hain etmesin inşallah.
Çiğliklerimizden ve ahlâki çirkinliklerimizden kurtulmak ve olgunlaşmak için mutlaka okumamız gereken bir makale.

Erbakan Hocamızın öğütleri ve öğretileri istikametinde; çağdaş teşkilatçılığın gereklerini, iletişim ve iş birliği sanatının prensiplerini ortaya koyarak, kendi insanımıza başarı ve mutluluk yollarını göstermek amacıyla hazırlanan bu makale deki hikmetleri, yeryüzündeki tüm eserleride okumuş olsak bu netlikte, hikmette, etkileyicilikte, istikamette yazıya ulaşmamız mümkün değil.
Böylesine hikmetlere ulaşmanın şükrünü yerine getirmek ne mümkün! Rabbimiz bizi bu eşsiz nimete karşı nankör işin sahibi Üstad Ahmet Akgül Hocamıza karşı duyarsız gafil hain etmesin inşallah.

Adil devlete ve yetkililerine itaat, hem birlik ve kuvvetin oluşması için gereklidir, hem de ayrıca bizim imtihan vesilemizdir.
“(Ey Resulüm!) Şüphesiz (Hakk ve adalet hâkim kılınsın, zulüm ve küfür düzenleri yıkılsın diye, imani ve insani bir mesuliyetle) Sana biat edenler, (bağlılık sözü verenler, aslında ve aynen) ancak Allah’a biat etmiş (gibi)dirler. (Sanki) Allah’ın eli (Seninle biat ve itaat sözleşmesi yapan) şahısların elleri üzerindedir. (Hakk ve hayır adına biat edip sadakat gösterenler Allah’ın özel inayeti ve hidayeti içindedirler.) Bu nedenle artık kim ahdini bozar (davadan ve sadakatten ayrılır)sa, o sadece kendi aleyhine ahdini bozmuş birisidir. Her kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterir (sadakat, samimiyet ve gayretini devam ettirir)se, (Allah kesinlikle) ona da büyük bir ecir (şeref ve zafer) verecektir.” (Fetih suresi 10)

BÜYÜK HAKİKATLER
Allah’ım! Yarattığın şeylerin şerrinden Sana iltica ediyoruz…

Ya Rabb! Senden yine Sana sığınıyoruz!.. Yegâne Kuvvet ve Kudret sahibi olarak Seni biliyor ve ancak Sana güveniyoruz.

İşte bu yazı, Erbakan Hocamızın öğütleri ve öğretileri istikametinde; çağdaş teşkilatçılığın gereklerini, iletişim ve iş birliği sanatının prensiplerini ortaya koyarak, kendi insanımıza başarı ve mutluluk yollarını göstermek amacıyla hazırlandı.

İyi niyetle başlamak bizden, hayırlı sonuçlara ulaştırmak Rabbimizdendir.

Dua
Ya Rabbi, bu imtihan sürecinden başarı ile geçmeyi nasip et. Yalnız Sana yönelmeyi, Sana yönelenleri sevmeyi, sevdiklerinle birlikte olup, yolundan uzak duranlardan uzak durmayı nasip et. Takdirine razı, rızana talip olan ve başaranlardan eyle… Amin

Allah razı olsun…
Bizlere sürekli makaleler, öğütler, hatırlatmalar ile dünya ve ahiret saadetimiz için çalışan bizleri olgunlaştırmak için doğru dürüst uyku bile uyumayan üstadımızdan Allah razı olsun…

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
15
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...