YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
68e59780bc5b2
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 7 8 8
Bugün : 1287
Dün : 50495
Bu ay : 315255
Geçen ay : 1355873
Toplam : 43347500
IP'niz : 216.73.216.15

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

İNSANIN RAHMAN SURETİNDE

(İlahi tezahür ve tecelli ayinesi olarak)

YARATILMASI (Hadis-i Şerif)

     

14. Lem’a: Beşinci Sır (Bediüzzaman. Lemaat. Sh: 128 – Zehra Yay.)

Bir Hadis-i Şerifte varid olmuş ki:

“Muhakkak ki, Allah insanı Rahman suretinde yarattı.” [Bkz. Buhari, İsti’zan: 1 – Müslim, Birr; 115] (Ev kemâ kàl.) Bu Hadis-i Şerifi, bir kısım ehl-i tarikat, akaid-i imaniyeye[1] münasip düşmeyen acip bir tarzda tefsir etmişler. Hatta onlardan bir kısım ehl-i aşk, insanın sima-yı manevisine bir suret-i Rahman nazarıyla bakmışlar. Ehl-i tarikatın ekserinde sekr[2] ve ehl-i aşkın çoğunda istiğrak[3] ve iltibas[4] olduğundan, hakikate muhalif telâkkilerinde belki mazurdurlar. Fakat aklı başında olanlar, fikren, onların esas-ı akaide[5] münafi[6] olan manalarını kabul edemez. Etse hata eder.

Evet, bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerratı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı Akdesi İlâhînin şerîki, nazîri, zıddı, niddi olmadığı gibi, “… O’nun benzeri bir şey yoktur (bu mümkün değildir). O her şeyi (hakkıyla ve tüm ayrıntılarıyla) İşitendir, Görendir.” (Şura Suresi: 11) sırrıyla, (Zât-ı İlahinin) sureti, misli, misali, şebîhi dahi olamaz. Fakat, “…Göklerde ve yerde en yüce misaller (İlahi sıfatlarının tezahür ve tecellileri olan örnekler) O’nundur. O, Güçlü ve Üstün olandır, Hüküm ve Hikmet sahibi (Allah’tır).” (Rum Suresi: 27) sırrıyla, mesel ve temsil ile şuunatına[7] ve sıfat ve esmasına bakılır. Demek, mesel ve temsil, şuunat nokta-i nazarında vardır.

Şu mezkûr (yukarıda mealen arz edilen) Hadis-i Şerifin çok makâsıdından birisi şudur ki:

İnsan, ism-i Rahman’ı tamamıyla gösterir bir surettedir. Evet, sabıkan beyan ettiğimiz gibi, kâinatın simasında bin bir ismin şualarından tezahür eden ism-i Rahman göründüğü gibi ve zemin yüzünün simasında rububiyet-i mutlaka-i İlâhiyenin hadsiz cilveleriyle tezahür eden ism-i Rahman gösterildiği gibi, insanın suret-i câmiasında da, küçük bir mikyasta da olsa, zeminin siması ve kâinatın siması gibi yine o ism-i Rahman’ın cilve-i etemmini[8] gösterir demektir.

Hem işarettir ki, Zât-ı Rahmanü’r-Rahîm’in delilleri ve aynaları olan zîhayat ve insan gibi mazharlar o kadar o Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda delâletleri (örnek ve alâmet teşkil etmeleri) kat’î ve vazıh ve zâhirdir ki, güneşin timsalini ve aksini tutan parlak bir ayna parlaklığına ve delâletinin vuzuhuna işareten “O ayna güneştir” denildiği gibi, “İnsanda suret-i Rahman var” (Hadis’inin) vuzuh-u delâletine ve kemâl-i münasebetine (açık işaretine ve kesin ilişkisine) işareten denilmiştir ve denilir. Ve ehl-i vahdetü’l-vücudun[9] mutedil[10] kısmı “O’ndan başka (hakiki ve daimî) hiçbir varlık yoktur” sırrına binaen, bu delâletin vuzuhuna ve bu münasebetin kemâline bir ünvan olarak dile getirmişlerdir.

Dokuzuncu Lem’a: (Sh: 53)

Aziz kardeşim,

Senin İkinci Sualinin Hülâsası: Muhyiddin-i Arabî demiş: “Rûhun mahlûkıyeti, inkişâfından ibarettir.”

O sual ile, benim gibi zayıf bir biçareyi, Muhyiddin-i Arabî gibi müthiş bir harika-i hakikat, bir dâhiye-i ilm-i esrara karşı mübarezeye (fikri çatışmaya) mecbur ediyorsun. Fakat madem nusûs-u Kur’an’a istinaden bahse girişeceğim; ben sinek dahi olsam o kartaldan daha yüksek uçabilirim. Belki (gerçek şu ki) Hazret-i Muhyiddin Arabi aldatmaz, fakat aldanabilir. Hâdidir, (hidayet ehlidir) fakat her kitabında mühdi (hidayete erdirici) olamıyor. Gördüğü (bazı hikmetli işaretler) doğru olabilir, fakat hakikat değildir. Yirmi Dokuzuncu Sözde, ruh bahsinde, medar-ı sualiniz olan o hakikat izah edilmiştir. Evet, ruh, mahiyeti itibarıyla bir kanun-u emrîdir. Fakat vücud-u haricî giydirilmiş bir namus-u zîhayattır[11] ve vücud-u haricî sahibi bir kanundur. Hazret-i Muhyiddin, bu hakikati sadece mahiyeti noktasında düşünmüştür. Vahdetü’l-vücud meşrebince, eşyanın vücudunu hayal görüyor. O zât, harika keşfiyatıyla ve müşahedatıyla ve mühim bir meşreb sahibi ve müstakil bir meslek ihtiyar ettiğinden, bilmecburiye, zayıf te’vilâtıyla, tekellüflü bir surette, bazı ayatı meşrebine, meşhudatına tatbik ediyor, ayatın sarahatını (zahiri ve açık manasını) incitiyor.

Meselâ, bir ayinede güneş görünüyor. Şu ayine, güneşin hem zarfı, hem mevsufudur.[12] Yani, güneş bir cihette onun içinde bulunur ve bir cihette ayineyi ziynetlendirip parlak bir boyası, bir sıfatı olur. Eğer o ayine, fotoğraf ayinesi ise, güneşin misâlini sabit bir surette kâğıda ve kayda alıyor. Şu halde, ayinede görünen güneş, fotoğrafın resim kâğıdındaki görünen mahiyeti, hem ayineyi süslendirip sıfatı hükmüne geçtiği cihette, hakikî güneşin gayrıdır. Güneş değil, belki güneşin cilvesi başka bir vücuda girmesidir. Ayine içinde görünen güneşin vücudu ise, hariçteki görünen güneşin ayn-ı vücudu değilse de, ona irtibatı ve ona işaret ettiği için, onun ayn-ı vücudu zannedilebilir. İşte bu temsile binaen, “Ayinede, hakikî güneşten başka bir şey yoktur” denilmek ve ayineyi zarf[13] ve içindeki güneşin vücud-u haricîsi[14] murad olmak cihetiyle denilebilir. Fakat ayinenin sıfatı hükmüne geçmiş münbasit aksi ve fotoğraf kâğıdına intikal eden resim cihetiyle güneştir denilse, hatadır; “Güneşten başka içinde bir şey yoktur” demek yanlıştır.

Otuzuncu Lem’a: (Sh: 468)

Meselâ, ism-i Rahman’ın cilvesi olan rahmet-i vasia, o Rahmeten li’l-âlemin (olan Hz. Peygamber Efendimiz) ile tezahür[15] eder. Ve ism-i Vedûdun cilvesi olan tahabbüb-ü İlâhî ve taarrüf-ü Rabbanî, o Habib-i Rabbü’l-âlemin ile (tecelli edip) netice verir, mukabele görür. Ve ism-i Cemîlin bir cilvesi olan bütün cemaller, yani, cemâl-i Zât, cemâl-i esmâ, cemâl-i san’at, cemâl-i masnuat dahi o ayine-i Ahmediye’de (a.s.m. Peygamber Efendimizin nur cemalinde) görülür, gösterilir. Ve haşmet-i rububiyetin ve saltanat-ı ulûhiyetin cilveleri dahi, o dellâl-ı saltanat-ı rububiyet olan zât-ı Ahmediye’nin (a.s.m.) risaletiyle bilinir, görünür, anlaşılır, tasdik edilir. Ve hakeza, bu misaller gibi, ekser Esmâ-i Hüsnâ’nın her biri, risalet-i Ahmediye’ye (a.s.m.) birer parlak bürhandır.[16]

Elhasıl, madem kâinat mevcuttur ve inkâr edilmiyor. Elbette kâinatın renkleri, ziynetleri, ışıkları, ziyaları, san’atları, hayatları, rabıtaları hükmünde olan hikmet, inayet, rahmet, cemal, nizam, mizan, ziynet gibi meşhud (görünen) hakikatler de, hiçbir cihetle inkâr edilmez. Madem bu sıfatların, fiillerin inkârı mümkün değildir. Elbette o sıfatların mevsufu[17] ve o fiillerin faili ve o ziyaların güneşi olan Zât-ı Vacibü’l-Vücud, Hakîm, Kerîm, Rahîm, Cemîl, Hakem, Adl dahi hiçbir cihetle inkâr edilmez ve inkârı kabil olmaz. Ve elbette o sıfatların ve o fiillerin medar-ı zuhurları, belki medar-ı kemalleri, belki medar-ı tahakkukları[18] olan rehber-i ekber, muallim-i ekmel ve dellâl-ı âzam ve tılsım-ı kâinatın keşşafı ve ayine-i Samedanî ve Habib-i Rahmanî olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın risaleti de hiçbir cihetle inkâr edilmez. Âlem-i hakikatin ve hakikat-i kâinatın ziyaları gibi, bunun risaleti dahi, kâinatın en parlak bir ziyasıdır.

          

05 Temmuz 2020

          

SURET-İ RAHMAN GÖRÜNÜR

      

Adem deyip geçme sakın, bilsen ne büyük manadır

İnsan-ı kâmil yüzünde, cilve-i Rahman1 görünür…

Büyük tecelli makamı, tezahür Hak namınadır

Fasıkın şaşı gözüne, ermiş Brahman2 görünür

Nur Muhammed’in vechinde3, suret-i Sultan görünür…

      

Cahiller surete bakar, sireti4 gören gönüldür

Nur tecellide teselli, bulmak mü’mine ödüldür

Gülü sevmeyen yoktur ya, sırrına eren bülbüldür

Her bakanı sezer sanma, dert ona derman görünür

Erbakan’ın suretinde, eser-i Rahman görünür…

    

Güzellikte sönük kalır, yanında Yusuf-i Kenan

Muhammed’de tecellidir, Hazreti Hannanü Mennan5

Medeniyet ümranına, gerekti bir Mimar Sinan

Konak görmemiş çırağa, kümes apartman görünür

Erbakan’ın manasında, mührü Süleyman görünür…

    

Hıyanet eder münafık, alır Siyonist nusreti

Oysa sadıka ferahlık, aşılar Dostun sureti

Ya Rabb dergâha sığındık, bitir gayrı bu hasreti

Beyni kof yolu terslere, teresler6 erman7 görünür

Arif cihat erbabına, hizmet-i Rahman görünür…

      

Boşa çıkaran Allah’tır, tüm şeytani entrikalar8

Her nesneyi yaratan O, her zerrede harikalar

En mükemmel donatan O, her hücrede fabrikalar

Hak ehline sinek dahi, delil argüman9 görünür

Mehdi Rasül nur yüzünde, suret-i Rahman görünür…

    

Sırf kendini düşünürler, hep vicdansız bencil bahil10

Darwinist komünist ya da, Din istismarcısı cahil

Cehalet tahsil etmişler, nice diplomalı gafil

Kuru ot çer çöp yığını, cahile harman görünür

Dost Muhammed suretinde, cilve-i Rahman görünür…

      

Hak’tan hayırdan sapıtan, halkı oltaya takarlar

Nefsi için milletini, hiç acımadan yakarlar

Özü çürümüş hainler, İblis gözüyle bakarlar

Sapıklara dişi domuz, dilber-i Roman11 görünür

Erdemli mü’min şahsında, edebi Kur’an görünür…

      

Marazlı facire sorsan, adil zatı zalim sanır

Şarlatanı bilgiç tanır, cühelayı âlim sanır

Baş boş gönül kör zavallı, korkakları halim12 sanır

Münafıka Fatih bile, sahte kahraman görünür

İnsan-ı kâmil vechinde, suret-i Rahman görünür…

      

Takva tarikat yozlaşmış, haksız servet ve şehvetle

Hidayetleri kararmış, nefsani gurur şevketle13

Damlayı derya zanneder, sahte etiket şöhretle

Karınca gözlü adama, çayırlar orman görünür

Mehdi Rasul suretinde, cilve-i Rahman görünür…

      

Binbir esma sıfatıyla, tesbih tezekkür ederiz

Şu muhteşem Kâinatı, derin tefekkür ederiz

Sonsuz in’am ikramına, daim teşekkür ederiz

Milli Çözüm sadıkları, Hakka tercüman görünür

Erbakan’ın suretinde, eser-i Rahman görünür…

    

Âlem teşhir meydanıdır,14 her varlık bir ayna gibi

San’atı Sultan harika, eserlerin tek sahibi

Hidayeti gözüm açtı, uyandı Ahmet garibi

Kur’an kılavuz kalbime, İlahi ferman görünür

Hak Muhammed simasında, hep sırrı Sultan görünür…

          

1- Cilve-i Rahman: Rahman olan Allah’ın tecelli ve tezahürleri.

2- Brahman: Bâtıl Hint inancında kutsal kişi.

3- Vecih: Yüz, suret.

4- Siret: Özü, manevi yönü.

5- Hannanü Mennan: Kullarını koruyup kollayan Allah’ın sıfatları.

6- Teres: Korkak, kaypak, gayretsiz ve fırsatçı kişiler.

7- Erman: Cesur, yürekli ve korkusuz kişi.

8- Entrika: Sinsi plan ve tuzaklar.

9- Argüman: Sağlam ve inandırıcı belge, bulgu.

10- Bahil: Cimri, bencil, sadece kendini düşünen.

11- Dilber-i Roman: Çingene güzeli.

12- Halim: Sakin, sabırlı.

13- Şevket: Kuvvet, devlet, azamet.

14- Teşhir meydanı: Çok kıymetli sanat eserlerinin sergi alanı.

            


  [1] Akaid-i imaniye: İmanın temel kuralları, esasları.

  [2] Sekr: Tasavvufta kendinden geçme hali. Mana âlemindeki sarhoşluk.

  [3] İstiğrak: Manevi sarhoşluk.

  [4] İltibas: İki şeyi birbirine karıştırmak.

  [5] Esas-ı akaide: İman esası.

  [6] Münafi: Zıt, uymaz, aksi, aykırı. Mugayir ve muhalif olan.

  [7] Şuunat: İşler, fiiller, şe’nler

  [8] Cilve-i etemm: Noksansız tecelli

  [9] Ehl-i vahdetü’l-vücud: Sadece Allah’ı var kabul ederek mevcudatı inkâr ve reddeden tasavvuf nazariyesini savunanlar.

  [10] Mutedil: Vasat, orta halli.

  [11] Namus-u Zihayattır: Hayattar olan bir kanun.

  [12] Mevsuf: Sıfatlanmış, vasıflanmış.

  [13] Zarf: İçerik.

  [14] Vücud-u haricî: Bir şeyin maddi âlemdeki tezahürü, görüntüsü.

  [15] Tezahür: Ortaya çıkma, görünme.

  [16] Bürhan: Delil.

  [17] Mevsuf: Bir sıfatla nitelenen, sıfat sahibi.

  [18] Medar-ı tahakkuk: Hakikati ve gerçekliği anlaşılmasına bir vesile.

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Rahmet PAKGÜL

Rahmet PAKGÜL

Abone ol
Bildir
7 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Hakkı bilmek mesuliyet kuşanmayı gerektirir.
Hiç bir mahlukatın kabul etmediği hilafet yükü, insan tarafından kabul edilmiştir dolayısı ile sorumluluk da iman eden müminlere verilmiştir.
Gerçek şu ki, Biz emaneti (İslamiyet’i ve Hilâfeti) göklere, yerküreye ve dağlara (ve bunlardaki mahlûkata) arz ve teklif ettik de; onlar bunun (sorumluluğunu) yüklenmekten çekindiler ve ondan (gereğini yapamadıklarında gelecek azaptan) korkuya kapılıp titrediler. (Ama) O’nu (yeryüzünde Allah’a halifelik ve adaletle yöneticilik sorumluluğunu) insan yüklendi. Gerçekten o, pek zalim ve çok cahildir (ki Rabbinin emri ve isteği yerde kalmasın diye çok riskli bir cesaretle böyle bir mesuliyetin altına girmiş ve bir nevi kahramanlık göstermiştir).Ahzab 72

Rabbimiz nurundan Peygamber Efendimizi (sav) onun dışındaki herşeyi Efendimizin nurundan yaratılmıştır. O en mükemmel örnek rehber ve imanı kamildir. O’nun dışındaki bizler ise Rabbimizin esmasında iman hakikatimiz oraninda tecellinin parçası durumundayız. Önemli olan bu görevdeki kulluk vazifemizde ne kadar dik durduğumuzdur.Cihat mesuliyetimizi ne kadar yerine getirebildiğimizdir. Hakikati bilmek mesuliyetimizi artırır.Yoksa kitap yüklü merkep konumuna düşeriz. Allah (cc) muhafaza buyursun.Rabbim gayretimizi arttırsın.

İLAHİ TEZAHÜR VE TECELLİ AYİNESİNDE HERKES KENDİNİ GÖRÜR!
İnsan, İlahi tezahür ve tecelli ayinesi olarak yaratılmıştır.
İnsanı Kâmil yüzünde Rahman olan Allah’ın tecelli ve tezahürleri görünmektedir.
İlahi tezahür ve tecelli ayinesine bakanlar sadece kendilerini görürler!
Kimi Rahman’ın gözüyle görür, sevgi ve aşk olur!
Kimi iblis’in gözüyle görür, kin ve nefret olur!
Erbakan Hocamızda, Ahmet Hocamızda görünen herkesin kendi gerçek sıfatıdır!
Millî Görüş’te-Milli Çözüm’de görünen herkesin gerçek ayarıdır!

Tecellin her an farklı biçimde
Mâsîvâ kesreti, yani Allah’ın gayrısını ve O’nun yarattıklarını ifade eden bir kavramdır. Buna göre mâsîvâ, Cenab-ı Hakkın dışında kalan varlıklardır. Allah tezahür ve tecelli edip görünürken mâsîvâyı bir ayna kılmıştır. Bu yüzden mâsîvâ, âşıkların mutlak hakikati sezme ve seyretme imkânlarıdır. Gafiller ise mâsîvânın içinde tıkılıp kalmışlardır. Gönlünden bu mâsîvâyı çıkaranlar zindandan kurtularak Hakk’ın tecellisine ve iman tesellisine kavuşacaklardır. Adil düzen kurulsun insanlık kurtulsun diye hak yolda sebatla yürüyenlerden ve şehadetet makamına erenlerden olmak duasıyla.

MESELENİN ÖZÜ
Mesele; Allahın Adil Düzen davasını, Onun adına kuşanabilmektir.
İşte yaradılış sebebimiz Efendimiz (a.s.v), Aziz Erbakan Hocamızın hakikati ve mukadder Meshiyyet müjdesinin sırlı hikmeti içerisinde insanın kemale erme, kulluk makamına erme gayreti bu kakikatin özüdür.

Anladıklarım…
Rahman suretinde yaratılan İnsanı Kamil olan Efendimizdir. Çünkü O Rahmeten lil Alemin’dir. İnsan getirdiği kelime-i şehadet yemini gereği, Kur’ana bağlı kaldığı ve hayatına tatbik ettiği, en büyük rehber olan Allah Resulünün (asm) sünnetine ve hayat sistemine sahip çıktığı ve Hak hakim olsun Adil Düzen kurulsun diye cihat ettiği ölçüde fıtratındaki Allah’ın Esma ve Sıfatları filizlenir ve olgunlaşır ve tecelli yoğunluğu artar. Bu olgunluk arttıkça nefis merhaleleri bir bir geçilerek kelime-i şehadet nurunun sırrına vukufiyet çoğalır ve şehadetin manası gerçek manada hissedilir. Kelimei şehadet nurunun hakikatine yaklaşan Muhammed (asm) nuruna da yaklaşır ve iman ve tevhid sırrına şahit olmaya başlar. Bu idrak arttıkça Rahman Esması kamil manada tecelli ederek yaratılış ve imtihan sırrına ererek İnsan-ı Kamil hüviyetini kazanır, Halifeliğinin hakkını verir, Rabbimizin “işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı, aklettiği kalbi, konuştuğu dili olurum” müjdesini kamil manada hisseder ve asıl yaratılışın gayesi olan Rabbimiz Teala Hazretlerinin “bilinmek istedim” buyurduğu sırrına ve hakikatine erer. Maddenin Saf Nur halinden seyrelerek kainatın nasıl yaratıldığını idrak ederek tüm mahlukattaki tecelli sırrına erer. Tüm hayat ve iman mücadelesi aslında Allah’ı tanıma mücadelesidir. Resulullah (asm) Rabbimizin Nurunun aynada yansımasıdır. Mesele bu yansıyan nurun içinde insanın ne derece kaybolduğu meselesidir.

Şahidiz Ya Rabb
Bizi bu idrake eriştiren Rabbimize hamd olsun.. Bu bilgileri istifademize sunan Milli Çözüm’e sonsuz teşekkür..

Ya Rabb, hep Senin eserin, yaratan Sen yaşatan Sen,
Gaflete düşürme zihnim, eğiten Sen donatan Sen
Hazinene ayna kıldın, mücevherle süsleyen Sen
Senden gayrı kapım yoktur, Halikım Sen sahibim Sen..

Şeref Senden, izzet Senden, Sen bizim tek penahımız
Af-mağrifet et Allah’ım, yığınlarla günahımız
İnayet buyur Rahman’ım, daima Sana muhtacız
Ayırma sadıklarından ki, seven Sen, sevdiren Sen..

Bizi şahit kıldın Ya Rab, şehadet de nasip eyle
Müflislikten uzakta tut, her daim kar eden eyle
Hallerimiz sana ayan, rahmetinle nazar eyle
Dünya Senin ve ahiret Senin, Rahman-u Rahim Sen..

RAHMANSIN VE RAHİMSİN ALLAH IM
Rahman süresinde buyrulduğu gibi ”Öyle ise Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz ” ayeti bir sürede defaatle tekrarlamış ,adeta meydan okunmuştur….Rabbimizin nimetlerini genelleme bile yapsak biteremeyecegimizi baska bir ayette bize dikkat ceker… Fakat ”insanoglunun nankörlügü de adete yüzüne çarpılır birçok ayette…Rabbimiz Rahim sıfatının yüzü suyu hürmetine dünya ve ahirette Mü’min lerden eylesin….Rahmetinden bizleri mahrum eylemesin …Amiin

Rahman süretinde sonsuz kere tecellisin!
En küçük bir kelebekte tefekkür eyletensin,
Rabbim biz aciziz , kulluğunu neolur nasip et..
Ruhumuz seni ister ,nefsimizden koru bizi…
Şeytana fırsat verme , fitnesinden emin eyle

Amiin

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
7
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...