İSLAM “SÜFYAN”I,
DİNDAR KAHRAMAN ROLÜYLE TAHRİBAT YAPACAKTIR!
Yardımcıları ise Yalancı ve Yalaka Dalkavuklardan Oluşacaktır!
Yalan; pek çok kötülüğün kılıfı ve nice zulmün kaynağı büyük bir günah olduğu için dinimizde şiddetle yasaklanmış; hatta Hadis-i Şerif’lerde; “Yalan konuşmak, va’adinden caymak (sözünü tutmamak) ve emanete hıyanette bulunmak (yönetimle ilgili görev ve yetkileri kötüye kullanmak)”, münafıklık sayılmıştır. Özellikle amirlerin, âlimlerin ve ticaret ehlinin yalan söyleyip halkı avutması daha ağır bir suç olarak haram kılınmış ve Hz. Peygamber Efendimiz, “Bizi aldatan bizden değildir!” buyurmuşlardır. “…Öyle ise iğrenç bir pislik olan putlara (ve tağutlara tapınmaktan) sakının ve yalan söz söylemekten de (kesinlikle) kaçının (ki rızama ve huzura erişesiniz.)” (Hac: 30 son kısım) ayetinde Cenab-ı Hak yalancılıkla puta tapıcılığı bir tutmuşlardır. Yalanı bir sığınma aracı ve zorlukları kolaylaştırıcı sananları da Kur’an: “Ey iman edenler, Allah’tan korkun (kendinize çekidüzen verin) ve (her konuda mutlaka) doğru ve uygun söz söyleyin. Ki (Allah) amellerinizi (karşılıklı muamelelerinizi) ıslah etsin (iyileştirip düzeltsin) ve günahlarınızı bağışlayıp (kötülüklerinizi gidersin)” (Ahzab: 70-71) şeklinde uyarmıştır.
Hz. Peygamber Efendimiz: “(Ey Resulüm!) Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Seninle beraber (küfür ve kötülükten) tevbe edenler de (böyle davransın). Ve (sakın) azıtıp (haddinizi aşmayın). Çünkü O, yaptıklarınızı Görendir.” (Hud: 112) ayetinin geçtiği “Hud Suresi beni sarsıp ihtiyarlattı!” buyurmuşlardır.
“Ey iman edenler! (Kendiniz yapmadığınız ve) Yapamayacağınız şeyi niçin (boşuna hava atmak kastiyle başkasına) söylersiniz? (Böyle) Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir buğuz ve kızgınlığa (sebebiyet verecek ve aleyhinize bir suç teşkil edecektir).” (Saff: 2-3) ayetlerinin ikazları asla unutulmamalıdır.
Atatürk’e İslam Süfyan’ı gözüyle bakılması hem Hadis-i Şerif’lere hem de yaşanan hakikate aykırıdır. Çünkü:
1- Mustafa Kemal asla dindarlığa, din istismarına ve riyakârlığa kalkışmamıştır. Hatta içki gibi bazı şahsi kötü alışkanlıklarını halktan gizleme gereği bile duymamıştır.
2- Diyanet İşleri Başkanlığını kurmak, dönemin en büyük âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır’a Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tefsirini yaptırmak, Askere Din Kitabı yazdırıp okutmak suretiyle İslam’ın temel kurum ve kurallarını korumaya almıştır.
3- İslam’ın aslına değil, softalığa ve hurafeci anlayışa karşı çıkmıştır.
Bütün bunlara rağmen, üstelik dindar kahraman bilinen bazı şahısların, her başı sıkıştıkça yalana başvurmaları ve verdiği sözlerin tam aksine davranmaları kafaları karıştırmaktadır. Ve yandaş yalakaları bile bu masiyetlere hikmet ve mazeret uydurmaktan bıkmışlardır.
İşte bunların bazı tutarsız beyanları!
Önce; “Terör örgütüyle hiçbir zaman masaya oturmadık, hiçbir zaman da oturmayacağız, biz buyuz. Bunlarla görüştüğümüzü söyleyenler, bu alçakça iftirada bulunanlar şerefsizdir” buyrulmuş, sonra devlet ve hükümet olarak terörist başıyla masaya oturulmuş, hatta onun sekreteri ve posta eri gibi, Kandil’e mektupları taşınır olmuştu.
Önce; TBMM tutanaklarına geçtiği şekilde; “Benim milletimin dili tektir, o resmi dil Türkçedir” diye konuşmuş; sonra “Ben ne tek dil dedim, ne tek din dedim, hiçbir yerde böyle bir ifadem yok, bunlar yalan makinesi” sözleriyle geri adım atıp kendini savunmuştu.
Önce; “NATO’nun ne işi var Libya’da? Böyle saçmalık olabilir mi yahu? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez” diye duyurmuştu; sonra barbar Haçlılarla bir olup Libya vurulmuş ve AKP’nin resmi internet sitesinde yazdığı gibi: “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya gitmelidir” şeklinde bahaneler uydurulmuştu.
Önce; “NATO’dan Patriot talebimiz olmadı, iddialar tamamen asılsız, savunma icra konseyinin başkanı benim, karar verici biziz, benim bundan haberimin olması lazım, benim böyle bir şeyden haberim yok, herhâlde sağır duymaz uydurur cinsinden bir haber” diyerek gazetecileri susturmuştu; ama sonrasında, acaba hangi mahfiller bunlara: “Türkiye NATO toprağıdır. Patriotlar Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş’a yerleştirilecek” itiraflarını kusturmuştu?
Önce; Malatya Kürecik’teki füze kalkanının kontrolü için: “Komuta kesinlikle bize verilmeli, aksi takdirde böyle bir şeyin kabulü mümkün değil” diye hava atıp durmuştu; sonra, “Buranın komuta sisteminin tamamıyla NATO’da olması gerektiğini söyledik” diyerek kendi akıllarınca herkes uyutulmuştu!..
Önce; “Biz, geniş Ortadoğu projesinin eş başkanlarından bir tanesiyiz.”, “Şu anda Amerika’nın da düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya, genişletilmiş Ortadoğu projesi, yani bu proje içerisinde Diyarbakır yıldız olabilir” diyerek işbirliğini ortaya koymuştu; sonra “Ellerine bir kâğıt almışlar dolaşıyorlar, Amerika’nın projesidir diyorlar, bunu ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar” şeklinde hakaretler savrulmuştu!..
Önce; Miting kürsüsünden, “İçeride sanal tehditler, dışarıda düşman ürettiler, milleti korkuttular, Türkiye’nin üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili dediler, biz ne yaptık, bu anlayışı yıktık, Esad kardeşimle oturduk, iki dost, iki kardeş olduk” şeklinde havalar savurmuştu. Sonra; “Suriye giderek artan bir tehdit oluşturmaktadır, ülkemiz bu tehdidi her geçen gün biraz daha fazla ve yakından hissetmektedir” şeklinde savaş çığırtkanlığı tutturulmuştu!
Önce; “Demokratikleşme paketinde anadilde eğitimin önü açılıyor mu?” diye sorulunca, “Hayır, yok, özel okullarda da yok, neyi getirir götürür kimse düşünmüyor, biz ülkemizi bölecek konular üzerinde adım atamayız, güzelim ülkemize yazık edersiniz, anadilde eğitimin önünü açarsanız, resmi dili zedelersiniz” diye savuşturmuştu, sonra; “Özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitimin önünü açıyoruz, özel kurs imkânı getirmiştik, seçmeli ders olarak öğretilmesinin önünü açmıştık, şimdi de özel okullarda mümkün hale getiriyoruz” diyerek millet avutulmuştu!..
Şimdi merak edip soruyoruz ve elbette doğru ve doyurucu yanıtlarını bekliyoruz:
1. Acaba bu şahıslar, bu oldukça hayati konularda, kasten ve bilerek yalan söylüyor ve halkımızı avutup oyalamaya mı çalışıyordu?
2. Yoksa, önce samimiyetle konuşuyor, doğru söylüyor; ama sonradan haksız ve yanlış işler yapmaya mecbur kalıyor ve geri adım atmak ve yalana sığınmak zorunda mı bırakılıyordu?
3. Bu zevatı, önceden ilgisi ve bilgisi bulunmayan, kendisinin imani ve vicdani kanaatiyle de uyuşmayan; üstelik ülkemizin ve milletimizin aleyhine olan birtakım yanlış ve yararsız kararları almaya ve önceki sözlerini yalayıp yalama olmaya mecbur ve mahkûm eden mahfiller ve merkezler mi bulunuyordu?
4. Eğer bu sonuncusu doğru ise, Türkiye’yi gerçekte perde gerisinde kimler yönetiyordu ve “Demokratik seçimler” bu gizli diktatörlüğe kılıf mı yapılıyordu?
İslam Kahramanı Sanılan “Deccal-i Süfyan”ın sıfatları!
Bediüzzaman’a göre Süfyan: İslamlar içinde merkez-i hükümet-i Hilafet olan Osmanlı’nın varisi Türkiye’de ortaya çıkarak dindarlık rolüyle din tahribatı yapan, ülkeyi Avrupa’ya; Milleti, Hristiyan ahlâkına ve kurumlarına bağlamaya çalışan ve siyasi şöhreti olan bir şahıstır. İslam düşmanlarının Müslüman ülkeleri işgal etmesine sebep ve destek olacak ve bu karışıklıktan istifade ederek demokrasiyi kutsallaştırıp İslam’ın özünü bozacak ve Müslümanların dini gayretini yozlaştıracaktır. Ayrıca şeytani zekâvetiyle birçok din adamını kendine hizmet ettirip etrafında fetvacı olarak yararlanacak, üniversite öğretim elemanlarına da dünyalık imkânlar sağlayıp reklamını yaptıracaktır. (Bak: Şualar, 585) Ama ne var ki akılları ve vicdanları kararmış ve deccalın kendilerine sağladığı imkânlarla dünyaya dalmış yarı bilgin “Ulema-i Sû” (kötü ve menfaat düşkünü ilim adamları) lakabını hak etmiş kimseler tarafından onun bu tahribatı “dine hizmet” olarak halka anlatılır. Hatta bir kısım meddahlar onu “mehdi” olarak takdime çalışır. Hz. Ali (R.A) İslam deccalına “Süfyan” namını takmış ve kendisinden kaynaklanan bütün rivayetlerde bu İslam deccalına karşı ümmeti uyarmıştır.
İslam Deccal’inin (Süfyan) “eli delik olacak” yani israf ve borç ekonomisi uygulayacaktır.
Hz. Peygamber (SAV) Süfyan’ın tanınması için bazı alâmetlerini sıralamışlardır. Mesela hadiste; “Ahir zamanın mühim şahıslarından olan Süfyan’ın eli delinecek” buyrulmaktadır. Bu gibi rivayetlerde de yine benzetme yapılmıştır. Çünkü atalarımız israf ile elinde mal durmayan kişiler için “filan adamın eli deliktir” ifadesini kullanmışlardır. Demek “Süfyan” denilen o dehşetli şahıs, çok müsrif olacak ve insanları israfa, (lüks yaşama ve faizli bankacılığa) teşvik edecektir. İsraf edenler de, onun (faizli banka kredisi tuzağına ve ülke borç batağına) kapılacaktır. Hz. Peygamber (SAV) ahir zamanda gelecek ümmetini, onun tuzağından korumak için, bu özelliğini hatırlatmıştır. (Şualar, 583)
O Süfyan devlet imkânlarını kendi şahsının ve yandaşlarının çıkarları doğrultusunda kullandığı ve kadrolaştığı için rivayetlerde “Ahir zamanda gelecek olan Süfyan’ın eli delik olacak” (Hâkim, Müstedrek, 4:520; Aliyyu’l-Muttaki, Kenzu’l-Ummal, 11:125) şeklinde yorumlanmıştır.
Süfyan, İslami bir hizmet ve hizip arasından ayrılıp ortaya çıkacaktır!
Rivayetlerde, “Süfyani’nin Horasan taraflarından zuhur edeceği kayıtlıdır.” Bediüzzaman bu konuda şöyle bir açıklama yapmaktadır: “Bunun bir te’vili şudur ki: Türkler, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu’yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal’in onların içinde zuhur edeceğine işaret olunmaktadır.” (5. Şua)
Başka bir hadiste geçen, “Bütün şark ülkelerini dolaşacak.” (Kıyamet Alametleri,168) cümlesi de Süfyan fitnesinin ve öğretisinin bütün ümmete yayılacağına ve onun bir kurtarıcı kahraman sanılacağına işaret sayılmıştır.
Bediüzzaman bir hadisi açıklarken şunları anlatmıştır: “(Onun) Başka padişahlar gibi; ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanatı olmadığı halde, (şeytani) zekâvetiyle ve siyasî tecrübe ve desisesiyle o mevkii kazanır, hilekâr ve riyakâr tavrıyla çok âlimlerin akıllarını teshir (etkileyip kendi hedefine hizmetçi) eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri (öğretim üyelerini) kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüt eden (mecburi din dersine son veren) maarifi rehber edip tâmimine şiddetle çalışır, demektir.” (Şualar, s. 461)
Süfyan tıynetli kişiler; faizi yaygınlaştırdığı, zinayı ceza almaktan çıkardığı, domuzu kesimlik hayvan saydığı, Kur’an’ın kısas (idam) hükmünü resmen kaldırdığı, İslam Birliği’nin ve Adil Düzen’in önünü tıkamaya ve Haçlı Birliği’ne katılmaya çalıştığı halde, dünya çıkarını ve rahatını önceleyen kimselerce İslam kahramanı sanılacak ve alkışlanacaktır. Oysa Süfyan’ın asıl amacı, Mehdiyet hareketini dağıtmak, İslami şuuru dejenere edip bozmak ve dindarlık görüntüsüyle Müslümanları avutup uyuşturmaktır. Onun yardımcıları ve şakşakçıları da kendi ayarında olacaktır. İşte dünyası için davasını satan, riyakârlık ve sahtekârlığı her tavrında sırıtan bir yalakanın konuştukları:
“Bir grup toplantısı için girdik içeri, rahmetli Erbakan Hocam konuyu açtı. “Arkadaşlar, hükümeti yıktırmamak için bu sekiz yıllık kesintisiz eğitimi meclise indiriyoruz!” dedi. “Sizden ricam DYP’li birer milletvekili ikna edin, bunu mecliste reddettirin!” dedi. “Yani topu avuta atın” dedi. Oradan baktım bir ses, bizim Tayyip Erdoğan kardeşimizin sesi, görmemiştim onu, ilk defa gruba katılıyor. Söz aldı dedi ki: “Muhterem Hocam, demek doğruymuş duyduğum. Ben Büyükşehir Belediye Başkanlığında yoğun işlerimi bırakarak grubunuza ilk defa katılıyorum. Eğer bu sekiz yıllık İmam Hatip ve Kur’an Kurslarını kapatan kararnameye imza attığınız zaman tabanda bitersiniz Hocam. Ben futbolcuyum, bu avuta gitmez, doksandan girer” dedi. Hocam ona; “Kabadayılığa gerek yok!” dedi. Baktım bu sefer Halil İbrahim Çelik, “Tayyip Erdoğan haklıdır!” dedi. Sonra baktım Hoca zor durumda. Hocamı kurtarmam lazım. Söz aldım, dedim ki; “Tayyip bey kardeşim haklıdır muhterem Hocam. Biz, 1973 af kanununda yazarlara fikir düşünceleri affettiğimiz halde komünistleri affettik diye yirmi beş sene bunu kimseye anlatamadım. Kur’an Kursu ve İmam Hatibi kapatan kararnamedeki imzanızı ben seksen yaşındaki anama anlatamadım” dedim. Erbakan Hoca dedi ki: “Şevki Yılmaz kardeşimi tanıyorum. Edebinden hayâsından kalbindekini bize söyleyemiyor. Bize hükümeti bırak git diyor”. Bir daha söz aldık. Dedik; “Evet, hükümet olmaya mecbur değiliz. Ana karnını zorlamayın, doğum zamanında olsun… Sizi dünyada tanıtan, sevdirenlerden biri, kardeşiniz olarak söylüyorum. Bu kararnameye imzayı attığınız an ben Refah Partisi’nden istifa ederim. Çünkü Rizelilere ihanet edemem, onlar beni seçerken İmam Hatip, Kur’an Kursu kapatacam diye söz vermedim. Ahiretin büyük mahkemesinde de beni kurtaramazsınız.” Hocam demek böyle cevap bekliyordu. Meşhur şeyi buradan (Aziz Hocamızın mübarek alınlarını işaret ederek) ter boşaldı. “Hıııımmm” dedi. “Şimdi anlaşıldı arkadaşlar biz bu kararnamelere imza atmıyoruz!” dedi.”[1]
Bu zavallı zırvacı, hem eksik anlatarak, hem kendi uydurmalarını katarak, güya Erbakan Hoca’yı uyarıp yanlıştan kurtaran adam rolü oynamakta, hem de Haçlı Avrupa Birlikçisi, BOP hizmetçisi, faiz, fuhuş ve kumar sisteminin takipçisi, gâvurlarla bir olup Libya ve Suriye’nin tahripçisi ve 700 bin mazlum Müslümanın katlinin suç iştirakçisi şahıslara yaranmak ve onları kahramanlaştırmak çabasıyla çırpınmaktadır.
Süfyanilerin desteklediği çetelerin ve terörist birliklerin, “insanları acımasızca katledecekleri, öldürülen kimselerin karınlarını deşeceklerini…” şeklindeki rivayetler; hem “Barış Süreci” safsatasıyla azdırılan PKK’nin, hem de ABD’nin ve işbirlikçi yönetimlerin kışkırttığı, Suriye muhalefeti içindeki sapık Vehhabi-Selefi itikatlı El-Kaide ve IŞİD militanlarının vahşet ve rezaletlerini hatırlatmaktadır.
Süfyani’nin ortaya çıkışı birçok rivayette anlatılmış ve Melheme-i Kübra’nın (tarihi büyük hesaplaşmanın) zuhur alâmetlerinden olduğu vurgulanmıştır. Süfyani, kuru kahramanlık adına savaş çığırtkanlığı yapacak ve çok sayıda masum insanın kanının akıtılmasına sebep olacaktır. Irak’ta, Libya’da ve Suriye’deki karışıklık ve katliamlarda barbar Batılı güçlere bahane hazırlayacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca Süfyani’nin, Recep ayında ortaya çıkacağının, Irak ve Suriye’deki kanlı çatışmaları kışkırtacağının bildirilmesi de önemli bir ayrıntıdır.
Bediüzzaman İstismarı ve gerçeklerin saptırılması!
Mü’minlerin birlik ve dirliğini, ümmetin vahdet ve şevketini temin edecek:
• İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı,
• İslam Ortak Pazarı,
• İslam Dinarı,
• İslam Savunma Paktı,
• Ve Ortak İslam Bilimsel Araştırma ve Yardımlaşma Programı gibi oluşumların mutlaka gerekliliğini, bunların ayrıntılı plan ve projelerini dahi bilmeyen kişi ve kesimlerin “İttihad-ı İslam” hevesleri ve “Türk İslam Birliği” hedefleri, sadece hamasi ve hayali bir slogandır ve istismar amaçlıdır. Küfrün ve zulmün, bütün dehşet ve vahşetiyle hâkimiyetine ve İslam âleminin perişaniyetine rağmen, Bediüzzaman Hz.lerini hâlâ “Beklenen Büyük Mehdi” sanma saflığı ve saplantısı da, sadece kuru zan ve kuruntulardır. Hâlbuki zan ve kanaat başkadır, hakikat ve vukuat (oluşan mevcut durum) başkadır. “Onların (bu konuda doğru ve geçerli) hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zan ve tahminle yalan-yanlış konuşup duruyorlar” (Zuhruf: 20) ayetinin uyarılarına kulak asmalıdır.
Bediüzzaman’ın eserlerinde yüzlerce sayfa içinde anlattığı bilgiler ve gerçekler, kendisinin Hz. Mehdi olmadığını delilleriyle birlikte ortaya koymaktadır. Buna rağmen bazıları; “Bediüzzaman’ın beklenen Mehdiyet vazifesini yapıp tamamladığını ve dünyanın huzur ve refaha ulaştığını” söyleyecek kadar olayı çarpıtmaktadır. Oysa:
1- Bediüzzaman, “Hz. Mehdi’nin seyyidlerden çıkacağını; kendisinin ise seyyid değil Kürt olduklarını…” (Emirdağ Lâhikası, s. 266), (Tenvir, Şualar, s. 365) (Münazarat, s. 84; Tarihçe-i Hayat, s. 228; Bediüzzaman ve Talebelerinin Mahkeme Müdafaları, s.18);
2- “Kendisinin Hz. Mehdi’nin bir öncü komutanı ve pişdarı (hazırlık yapıcısı) konumunda bulunduklarını…” (Barla Lâhikası, s. 162);
3- “Eserleri ve hizmetleri ile Hz. Mehdi’ye zemin hazırladığını…” (Sikke-i Tasdik-ı Gaybî, s. 189);
4- “Hz. Mehdi’nin kendi yaşadığı dönemden bir asır sonra çıkacağını…” (Kastamonu Lâhikası, s. 57)
5- “Hz. Mehdi geldiğinde kendisinin vefat etmiş olacağını…” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 172)
6- “Kendisinin ve Risale-i Nur’un Mehdi sanılmasının bir hata ve karıştırmaya (iltibas) sayıldığını…” (Emirdağ Lahikası, s. 266) açıklayarak Mehdi olmadığını anlatmıştır.
7- “Hz. Mehdi’nin siyaset, saltanat ve diyanet âleminde üç büyük vazifeyi bir arada yerine getirip” Adil bir Düzeni uygulayacağını… (Şualar, s. 456), (Şualar, s. 590), (Emirdağ Lahikası, s. 259-260) belirtmiştir; ancak kendisi bu üç görevi bir arada yapamamıştır ve hele Hz. Mehdi’ye ait olan SİYASET (parti ile hizmet ve hükümet) işlerinden mümkün mertebe uzak kalmış, ama siyasete bulaştığı dönemlerde ise; Sultan Abdülhamid Han’a istibdatla suçlayıp sataşmak, mason ve dönme hainlerin güdümündeki İttihat ve Terakki Partisi’ne arka çıkmak, “Namaz kılmayan merduttur!” diye birilerini şiddetle kınarken, hayatı boyunca bir Cuma namazına gittiği bile tespit edilememiş olan diğer birilerini “İslam kahramanı” diye haddinden fazla yüceltip alkışlamak gibi hata ve tezatlardan da kurtulamamıştır..
8- Üstad, “Hz. Mehdi’nin ‘Materyalizm, Ateizm ve Darwinizm, Kominizm, Kapitalizm’ gibi temeli Allah’ı inkar etme üzerine kurulmuş olan dinsiz akımları ‘tam anlamıyla’ etkisiz hale getirerek insanların imanını kurtaracağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9), (Emirdağ Lahikası, s. 259) söylemiştir; ancak bu dinsiz akımların ortadan kalkması Bediüzzaman hayattayken “tam anlamıyla” başarılamamıştır.
9- “Hz. Mehdi’nin, “Peygamberimiz (S.A.V)’in halifesi ve tüm Müslümanların fikri ve fiili lideri” ünvanını taşıyarak İslam ahlâkının esaslarını yeniden canlandıracağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9), açıklamıştır; ancak kendisi tüm inananların halifesi (dini ve dünyevi lideri) vasfını taşımamıştır.
10- “Hz. Mehdi’nin tüm dünyaya barış, adalet ve hakkaniyet sağlayacağını ve İslam âlemi üzerindeki zulmü kaldıracağını” (Emirdağ Lahikası, s. 259), (Mektubat, s. 411-412), (Mektubat, s. 440), (Şualar, s. 456) bildirmiş; ancak bu durum Bediüzzaman hayattayken oluşmamıştır.
11- “Hz. Mehdi’nin ‘Müceddid-i Ekber’ yani ‘en büyük müceddid’ vasfını taşıyacağını” (Tılsımlar Mecmuası, s. 168) bildirmiştir; ancak Bediüzzaman bu ünvana sahip olmamış, Kur’an ve Sünnet kaynaklı ve asrımızın ihtiyaçlarını karşılayıcı, ilmi ve İslami bir düzen taslağı ortaya koymamıştır.
12- “Hz. Mehdi’nin tüm mezhepleri kaldıracağını ve “en büyük müçtehid” (ihtiyaç oluştuğunda ayetlerden hüküm çıkaran büyük İslam âlimi ve önderi) olarak içtihad yapacağını (Tılsımlar Mecmuası, s. 168), (Mektubat, s. 411-412) belirtmiştir; ancak Bediüzzaman mezhepleri kaldırmamış, amelde Şafi mezhebine bağlı kalmıştır. (Emirdağ Lahikası, s. 38), (Büyük Tarihçe-i Hayat, s.202), (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206) (Emirdağ Lahikası, s. 573)
13- “Hz. Mehdi’nin İslam Birliği’ni sağlayacağını” (Emirdağ Lahikası, s. 260) yazmıştır; ancak Bediüzzaman yaşadığı dönemde tüm dünya Müslümanlarını ortak bir çatı altında toplayarak İslam Birliği’ni kuramamıştır.
14- “Hz. Mehdi’nin, tüm İslam âlimlerinin, Peygamberimiz (S.A.V)’in soyundan gelen seyyidlerin ve tüm Müslümanların desteğini alacağını” (Emirdağ Lahikası, s. 260) açıklamıştır; ancak Bediüzzaman yaşadığı dönemde böyle geniş bir kesimin desteğini bulamamıştır.
15- “Hz. Mehdi’nin “üç büyük vazifesini” yerine getirirken çok büyük bir maddi güç ve hâkimiyet sahibi olacağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9 – ve orduyu arkasına alacağını) defalarca vurgulamış; ancak Bediüzzaman böyle büyük bir maddi kuvvet ve hâkimiyete kavuşamamıştır.
16- “Hz. Mehdi’nin Hristiyanların samimi ve ruhani tabakasıyla irtibat ve ittifak yapacağını” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9) bildirmiştir; ancak Bediüzzaman’a böyle bir girişim nasip olmamıştır.
17- “Hz. Mehdi’nin Hz. İsa’yla birlikte namaz kılacaklarını” (Şualar, s. 493) belirtmiştir; ancak Bediüzzaman yaşadığı süre içerisinde Hz. İsa’yla birlikte olmamış ve beraber namaz kılmamıştır.
18- “Hz. Mehdi’nin Kur’an ahkâmını ve İslam ahlâkını tüm dünyaya yerleştireceğini ve bütün insanları doğru yola sevk edeceğini” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9) (Mektubat, s. 473) söylemiştir; ancak Kur’an ahkâmının ve İslam ahlâkının dünya hâkimiyetine Bediüzzaman hayattayken ulaşılamamıştır.
19- “Hz. Mehdi’nin, Hz. İsa ile birlikte Süfyaniyet ve Deccaliyet’in fikir sistemini ve zulüm düzenini etkisiz hale getireceklerini” açıklamıştır; ancak Bediüzzaman Hz. İsa ile bir araya gelip buluşmamış, Siyonist ve emperyalist zalimlerin bâtıl düşünceleri ve barbar düzenleri yıkılıp ortadan kaldırılamamıştır.
Bediüzzaman’ın sözleri açıktır; tüm bunların “bâtıni tefsir” adı altında farklı şekillerde yorumlanması gerektiği mantığı, Bediüzzaman’ın beyanlarına aykırıdır.
Bir kimsenin Hz. Mehdi olabileceğinden bahsedebilmek için Bediüzzaman’ın yukarıda sayılan sözlerindeki tüm özelliklerin “tek bir şahıs” üzerinde görülmesi lazımdır. Evet Bediüzzaman hayatını iman esaslarının ve İslam ahlâkının tebliğine adamış, bu doğrultuda çok büyük ve şerefli bir mücadele başlatmış ve bu uğurda nice saldırı ve sıkıntılara katlanmış büyük bir zattır. Ancak Hz. Mehdi’nin haber verilen özelliklerine sahip olmamış, dünya çapındaki büyük inkılap ve iktidara ulaşamamıştır. Maalesef bu gerçek, zaman zaman çeşitli şekillerde te’vil edilmeye çalışılmakta; Bediüzzaman’ın sözlerine gerçek anlamlarının dışında birtakım yorumlar eklenerek farklı düşünceler gündeme taşınmaktadır. Hatta bu yanlış bakış açısı o dereceye varmaktadır ki, Bediüzzaman’a büyük bir sevgi ve saygı duyan kimseler dahi, onun söylediklerinin anlaşılabilmesi için “risalelerdeki ifadelerin yeterli olmayacağını” ortaya atmaktadır. Onun sözlerini, yalnızca özel sırlara vakıf, özel tefsir gücü olan, özel yeteneklere ve hislere sahip bazı özel kişilerin “bâtıni tefsir” yaparak anlayabileceği savunulmaktadır. Oysa bu gibi iddialar, böylesine değerli bir müceddidin kaleme aldığı risalelerin tümünü şüpheli hale getirecek son derece tehlikeli safsatalardır.
“Bediüzzaman Hz.leri böyle bir tefsir anlayışına gidilecek olunursa, bunun nasıl suiistimale açık hale geleceğini ve bu yolla risalelerde anlatılan hakikatlerin nasıl aslından uzaklaşıp değişeceğini” şöyle hatırlatmıştır:
“Nur’un metni, izaha ihtiyacı olsa, ya satırın üstünde, ya kenarda hâşiyecikler (açıklamalar) yazılsa daha münasiptir (uygundur). Çünkü metin içine girse, teksir edilen nüshalar ayrı ayrı olur, tashih (düzeltme) lazım gelir. Hem su-İ İstİ’male kapI açIlIr, muarIzlar (bu durumdan) istifade (ve istismar) ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik (hakikati araştırıp inceleyip bulan) müdakkik (inceden inceye tetkik eden, en ufak gizli şeyleri bile görmeye çalışan) olmaz, yanlIŞ mana verİr, bİr kelİme İlave eder, ehemmİyetlİ bİr hakİkatI kaybetmeye sebeb olur. Ben tashihatımda (düzeltmelerimde) böyle zararlı ilaveleri çok gördüm…” (Emirdağ Lâhikası Elyazma, s. 661)
Yaşadığı yüzyılın müceddidi olan ve siyaset dairesinde çıkacak Zat’a hazırlık yaptığını defalarca vurgulayan böyle mübarek bir şahsın, tüm dünya Müslümanlarını yakından ilgilendiren Mehdiyet konusundaki önemli açıklamalarının da bâtıni tefsir adı altında yanlış yorumlanması son derece sakıncalıdır. Böyle bir bakış açısı, Risalelerin orijinal halinden uzaklaşmasına ve Müslümanların yanlış yollara kaydırılmasına neden olacaktır.
[1] Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=i-qtEQbQ_DU Konu: A Politik Şevki Yılmaz Söyleşisi Kanal A 24.02.2016 tarihli yayın. 1 saat 48 dakikalık konuşmanın 26:11 ile 32:08 dakikaları arasındaki beyanları.

3’ü bir arada
Üç farklı, güzel yazı bir arada olmuş Allah razı olsun istifade ediyoruz.
Gerçek Te’vil Akla ve Mantığa Ters Düşmez
Şimdiye kadar birçok kaynakta Mehdi, Deccal, Süfyan vd. ahir zaman karakterlerini araştırmış biri olarak şu hususu çok net olarak söyleyebilirim ki ahir zaman ayetlerini ve mütevatir ve müteşabih olan ahir zaman hadisi şeriflerini bu kadar tutalı tefsir ve te’vil eden Mili Çözüm haricibaşka bir kaynak görmedim.
Nur cemaatinin önde gelen tanışlara bile yukarıda süfyan için zikredilen ifadeleri kendi gözleriyle okutmama rağmen sığ bir saplantıyla tek gözü gaza sırasında yara aldı diye süfyan Atatürk’tür deyip durmaktalar.
Birgün Bitliste yaşayan nur talebelerinden bir genci bulanan aklını temizlemesi için bazı izahlara ihtiyacı olduğunu sezerek, şimdi ben söylersem inanmaz ancak kendi cemaatinden vicdanlı birileri gerçekleri anlatırsa ikna olacaktır ümidiyle Bitlis’de Bediüzzaman’ın yaşayan talebelerinden ismini hatırlayamadığım zata göndererek kendisine Atatürk ve Fetullah Gülen kimdir diye sormasını istemiştim. O vicdanlı zatın sözleri aynen şu şekilde bana gelmişti: “evlat, ben Bediüzzamanın yazıcılarından idim, hatta Atatürk ile ilgili hususları yazan kişi benim. Üstad kesinlikle kendisine kötü söz etmemiş aksine hem dua etmiştir. Şimdi Atatürk’ü kimler süfyan diye ilan eden gerçek süfyanlar kendilerini mehdi ilan etme peşindedir.Atatürk ile ilgili Risalei Nur’da yazılanların çoğu yeni basılan risalelerde (sadeleştirilirken) tahrif edilmiştir.”
Herşey gün gibi ortadadır. Süfyan insanları din ile kandıracak yani asıl nefislerinin istediği dünyalık makam ve güç ile onları din kılıfı altında kandıracak ve sahte altınçağ yaşatacak şeklindeki işaretleri bugün üzerinde taşıyanlar malesef devletin en tepesindedir. Ancak bu hadislerin birde süfyanın sonunu anlatan kısımları vardırki tüm sadıkların beklediği de işte o andır.
‘’ALLAH’IN İNTİKAMI VE KAHRI, TOPLUMUN UYANIŞI ŞEKLİNDE TECELLİ
Süfyan konusunda öz, doyurucu ve temel prensipler verilmiş aydınlatıcı bir makale olmuş. Ülkemizde ve yeryüzünde 2 şekilde şeytanın silahı yer almakta. Bunlardan birincisi din düşmanlığı diğeri din istismarcılığı silahıdır. Hamdolsun din düşmanlığı artık bitti o silah etkisiz hale getirildi. Etkisiz hale getiren herhalde böyle İslam süfyanları marifetiyle olmamıştır değil mi? Ehlince bilinmektedir ki bu din düşmanlığını bitirme çabaları 1969 yılında Aziz Erbakan Hocamızın Milli Görüş Harekatını kurup 40 küsur yıllık gayretiyle başarılmıştır.
Ama bu sefer de şeytanın ikinci silahı olan ‘’Din İstismarcılığı’’ arttı. Ama çok şükür ki Milli Güçler bu din düşmanlığı bitirdiği gibi bu din istismarcılığı konusunuda bitirmek üzeredir. İnsanlar her nekadar istismarcılıkta hat safhaya gelse de bunu insanlığın huzur ve saadetini sağlayacak ADİL DÜZEN PROJELERİNİ ister hale getirerek bu istismarcılığa inşallah resmen son vermeye ramak kaldı.
İnşaallah konuyu [b]Aziz Erbakan Hocamızın[/b] tarihe geçen o altın sözleriyle ve [b]Muhterem Ahmet Akgül Hocamızın[/b] o hikmetli sözleriyle kapamak istiyorum .
[b]1.temel esasımız[/b] ‘’Bir kavim saadet bulamaz, kendisini islah etmedikçe’’
Onun için aziz milletimize sesleniyorum: ESKİ DEVİR KAPANDI. FUTBOL TAKIMI TUTAR GİBİ SEN SAĞCISIN ÖBÜRÜ SOLCU BU BOŞ LAFLARI BIRAKIN HAKTA BİRLEŞELİM. Geliniz bütün insanlığa en hayırlı hizmeti yapalım.
[b]2. Temel esasımız şudur:[/b] Bir kavmin içinde hakkı tebliğ eden bir zümre bulunursa Allah o zümreye hidayet verir onların yüzü suyu hürmetine o kavme saadet verir. Bundan dolayıdır ki kardeşlerimizin, inananların, hakkı tavsiye eden sıfatını kazanmalarını gerekmektedir. Buda ancak canla başla çalışmayla mümkündür.
[b]3. Temel esas şudur:[/b] Üzülmeyin gevşemeyin inanıyorsanız üstünsünüz. Bundan dolayıdır ki batılların hepsi yok olacaklardır. Biz burda değişmez kanunları konuşuyoruz. İnanıyorsanız üstünsünüz, yoksa başkasını taklit ediyorsanız uşaksınız.
[b]4. temel esas ise:[/b] Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.
[b]5. temel esasta:[/b] Allah nurunu tamamlayacaktır.
Kaynak: http://www.necmettinerbakan.net/videolar/temel-esaslarimiz-nelerdir-erbakan-hocamizin-dilinden-dinleyelim.html
[b]Ahmet Akgül hocamız bir hikmetli sözlerinde şöyle buyurmuşlardı : Allah’ın intikamı ve kahrı, toplumun uyanışı şeklinde tecelli eder’’[/b] demişti.
https://www.facebook.com/YazarAhmetAkgul/photos/a.344064449009374.81923.344063105676175/820356341380180/?type=3&theater
Atatürk Süfyanmış!
Aslında asil milletimizle ve manevi değerlerimizle asla barışık olmayan kesimler, kendi gizli ve kirli saltanatlarını kurmak ve korumak üzere ve istismar niyetiyle mi Atatürk’ü DİNSİZ,SÜFYAN göstermeye çalışmaktaydı. Ah keşke Kemalist geçinen devrim simsarları da, İslamcı geçinen Din istismarcılarıları da, hiç değilse Atatürk kadar mü’min ve müstakim olsalardı!
Kaçarda kaçar
Bu ülke ne siyasiler gördü. Kuran-ı kerimi öpüp foterini üzerine koyan moris Süleyman’ı, ben sizin bacınızım deyip bu ülkeye gelip siyaset yapıp, Samsun büyük şehir iken samsun’u büyük şehir yapayımmı deyip ülkeden bir haber Tansu ları.Kökü siyonizmin göbeğine bağlı Robert koleji mevzunu, şair ruhlu karaoğlanları. Ömrü kumar masalarında geçen olmadı o kumarhanede yumruk yiyen, koskoca osmanlıyı, hatta iki binlik Türk tarihini yoksayıp biz 75yıllık genç bir Cumhuriyet ‘iz diyen Mesut Yılmaz’ı. Daha kimleri ismini söylemeye dilimin varmadığı, Vatan Millet deyip bu milletin kanını emip yetmiyormuş gibi ABD ye RUSYA ‘ya Siyonizm ‘e peşkeş çekenleri.Kimileri bunları fark etti siyaset tarihinin mezarlıklarına hatırlanmamak üzere gömdü. Hafızalarımızı zorlayarak onlardan bir şeyler kalmış aklımızda bakıyoruzda, bu kadar çabuk gerçeğini inkar eden ve inkarınıda bu milletin yarısına kabul ettiren bir siyasi görülmemiştir nede duyulmamıştır. Yalanı ahlak edinmiş, rüşvet ve devlet bütçesinden rantı kazanç bilmiş, makam ve mevkileri pazarlıkla pay etmiş, düşük profilleri özellikle seçmiş bu zavallılarada hayt huyt’u hiç eksik etmemiş. Bu milletin başına gelebilecek en son insan yazıkki siyonizmin eliyle getirilmiş. Eskiler derler, Dünya ihtiyar, insan ömrü kısa, doldursan neye yarar hırbanı heybeni tıka basa. Alim müsveddesi safa durmuş üç beş kuruşa. Biri bağırır arkadan dalkavukluk için girin sıraya. Bilen şerrinden uzak olmak diler, kadarda kaçar ondan ırağa.Sen şerden Süfyan dan kaçamazsın satılmışsın üç beş kuruşa. Satılmışsın kuru bir vaade, bir gün muhakkak kalkacağın koltuğa. Eeeee görelim mevlam neyler. Allah iş göre biz seyreyelim. Makale sahibinin eline diline kalemine sağlık.
Mescid-i Dırar
Mescid-i Dırar (Müslümanlara ve Hak dava mensuplarına) zarar vermek (ve zayıflatmak), Küfrü ve (ve nifak cephesinin gücünü) artırmak, mü’minlerin (Hakka ve hayra hizmet ekibinin) arasını açmak ve daha önce (başından beri) Allah’a ve Resulüne (Hak dine ve Adalet düzenine) karşı (açıkça) savaş açmış kimselerin (müşrik ve münkir kesimlerin) desteğini gözetleyip (onlardan makam, menfaat ve madalya ummak) için (ayrı) bir mescit (yeni bir merkez, hizip, ekip, meslek) kuranlar da var ki: “(Biz bu yeni hizbi ve hareketi) yaparken; iyi ve güzel gayretlerden (ve hayırlı hizmetlerden) başka bir şey amaçlamadık” diye (yalan yere) yemin edeceklerdir. Oysa Allah, kesinlik-le biliyor (ve şahitlik edip haber veriyor ki) onlar (yamuklaşmış ve İslam düşmanlarına yanaşmış) yalancı kimselerdir.
(Ey Nebim, sen ve kıyamete kadar sadık ümmetin) orada (İslami hareketi yaralamak ve düşmana yaranmak üzere kurulan mescitte), sakın ve asla namaza durma! (Ayrılık ve münafıklık merkezine, mezhebine ve partisine katılma!) İlk gününden (ve temelinden) itibaren takva (ve hak dava) üzerine kurulan (ve bu farkını ve faziletini koruyan) mescit (ve karargâh merkezinde ibadet ve hizmet niyetiyle sağlam ve sadık dimdik ayakta) durmak (imana ve insanlığa) daha layıktır. (Çünkü) orada (ruhen ve ahlaken) temizlenmeyi (Allah’ın rızasına ve rıdvanına erişmeyi) seven (Adalet düzeninin hâkimiyetini gönülden isteyen mert ve metin) adamlar vardır. Allah da, (küfürden, kötülükten ve nankörlükten) temizlenenleri elbette sevmektedir.
Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermeyecektir.
Onların kalpleri parçalanıncaya (ölüp gidinceye kadar), kurdukları bina (ve nifak karargâhı) kalplerinde bir şüphe olarak sürüp-gidecektir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Tevbe:107-110
Süfyanla Birlikte, Sitemini Ayakta Tutan Tüm Güçler İnşallah Yerle Bir Olacak
Sünfyan, halkı kandırmak için tarikat liderleri kullanıyor.(Kuran okumayan halk, şeyhinin Hz. Peygamberden izinsiz karar almadığına inanıyor, ya da inandırılıyor. Şeyhi hata yapmaz, kararı Kuran’a bile aykırı olsa vardır bir hikmeti, kanaati yerleştirildiğinden süfyanın her melanetini meşru görüyor).
Süfyan, yazarları kullanıyor. ( Araştırmayan halk, aydın olarak gösterilen bozuntuların sözlerine değer veriyor ve bir bildikleri vardır diyerek çarpıklıklarını görmez oluyor.)
Süfyan dizileri-filmleri-reklamları-sosyal medyayı kullanıyor. (halkı gerçeğin ötesinde, zanlar ülkesi bir alemde yaşatıyor.)
Süfyan, ekonomik gücü kullanıyor. (Yanında olmayanlar maddi gücü kaybedeceğini, küresel sermayeden ve ihale gibi fırsatlardan yararlanamadığı gibi elindekilerden olacağını düşünüyor ve para taparlar süfyanın safında yer alıyor ve her türlü imkânıyla destek çıkıyor.)
Süfyan, büyüyü kullanıyor. (2+2=4 kadar net olan gerçekleri vatandaş göremez oluyor.)
Süfyan, tehdit ediyor. (Millet, o olmazsa, düzeni-işi-aşı yok olur zannediyor.)
Süfyan, şanlı şerefli kişilerin itibarını kullanarak, pis işlerini Dinin temizliğiyle örtmeye çalışarak, şehitlerin-velilerin ruhlarının yanında olduğunu düşünerek KENDİNİ DE, MİLLETİ DE KANDIRIYOR… İnşallah, Süfyan ve düzeni yıkılırken sahtekar şeyhleri, kof-boş-yardakçı yazarları, Siyonist şeytan babalarıyla birlikte YIKILACAK, İNSANLIĞA DA TARİHİ BİR DERS VERİLEREK, ALTIN BİR ÇAĞ BAŞLAYACAK.
MİLLİ GÖRÜŞ MIKNATISI ODUNU ÇEKER Mİ?
Erbakan Hoca’nın karşısında başparmak havada verilen sözleri unutanlar!
Milli Görüş Göleğini çıkarıp, Siyonist önlüğünü giyenlerin peşine takılanlar, yani Şüfyan (Müslüman kisveli, ama Siyonist şeytanların işbirlikçisi) ve avenesinin arkasından gidip Siyonist şeytanlara uşaklık ederler!
Yalancıları tasdik edip, doğru söyleyenleri yalanlarlar!
Hainlere güvenip, emin olanlara ihanet ederler!
Faizin resmen geçerli ve fuhşun serbest bırakıldığı ve idam cezasının kaldırıldığı zulüm düzenini yeterli ve yararlı görüp destekleyenlere UYARI!
SİYONİZMİN MIKNATISI ODUNLARI KENDİNE ÇEKİYOR!
Odunların sonu da malum!
Sahi Milli Görüş mıknatısının sizleri neden çekmediğini ve Milli Görüşle olan bağlarınızı neden koparıp gittiğinizi hiç düşündünüz mü?
İŞ TAMAMA ERECEK
-Dürüst olma,yalandan, hileden,hıyanetten sakınma imanın entemel gereklerindendir.Bu temelden mahrum olan bir hayata,”İslami Yaşam-Müslüman Hayatı”denilemeyecektir!
-Süfyan=İslam Deccali:Büyük DECCAL(siyonizm)’in yardımcısı-işbirlikçisi-taşeronu…makamında HAİN-KİBİRLİ-YARDAKÇI…bir kişidir.Deccalin, aslında kendisini benimseyip- desteklediği halde rol gereği bazen sataştığı bu kirli,çetrefilli şahıs: “Şuurlu Bir Müslüman Topluluk” içinden çıkarak,o topluluğu bölerek:İslam şuurunu,müslümanların “BİRLİK RUHU”nu,zulm ve haksızlığa karşı çıkma onurunu,ahlak ve maneviyat huzurunu…istismar ederek köreltip-kirleten,bozarak-saptıran;ancak tüm bunları:ISLAH-KAHRAMANLIK-KURTARICILIK… ROLLERİYLE ölçüyü yitirmiş,akledemeyen topluluklara YUTTURAN bir BÜYÜK SAPTIRICI’dır!
-İslamı en doğru şekilde anlayıp camiasına ve ümmete öğreten;kimsenin ses çıkaramadığı ‘siyonist şeytanları’deşifre edip kurduğu tuzaklara karşı insanlığı uyaran;İslam Birliği ve mazlumların dirliğini sağlayarak plan-proje ve hamleleri(d8 gibi) ortaya koyan;yer yüzündeki hakim DECCALİST(siyonist) zulum ve sömürü düzenine karşı,tüm insanlığın saadetini temin edecek ADİL DÜZEN ESAS VE SİSTEMİ’ni insanlığa deklare eden….vb…vb..Aziz ERBAKAN HOCAMIZ “Yeni Adil Dünya Düzeni”nin gerekli tüm alt-orta ve üst yapıları ile ilgili ne yapmak gerekiyorsa ALLAH’ın lutfuyla yapmıştır.
-Artık bu temel prensip ve projeleri esas kabul ederek siyonist canavarın dişlerinin sökülerek etkisiz kılınmasına ramak kalmıştır!..
– ALLAH’ın yardımıyla, AZİZ ERBAKAN HOCAMIZ gibi UFUK bir Şahsiyet Şahikasının;Hem sağlam bir neferi ,hem sadık bir talebesi,hem bilge bir takipcisi olan ‘Kutlu Kimse’eliyle “İŞ”tamama erecek…DECCALİZM-SÜFYANİZM defteri dürülerek MEHDİTET İNKILABI tamama erdirilecektir!
YEGENE KUVVET KUDRET ANCAK CENAB-I HAKKA aittir!!!
Erbakan hoca
Erbakan hoca siyonzmi çok iyi bilen ve çözüm üreten bir lider. biliyoruz ki siyonizm kavgadan ve kandan beslenen bir örgüt.ülkemiz nasıl bir sistemle hem avrupa hem abd ve siyonzimden kurtulabilir.bu yıkımı batıda başlatmak gerekmez mi? merkezinde..onlar görüyoruzki üst akıl dedikleri deccali üretip, kıyamet alametlerini uygulama planlarıyla, luciferli tek din aşılamakla yol katetti. sağım solum tek göz üçken piramit vb. bu çeteye nasıl bir akılla gitmek gerekli onu çözmemiz lazım. ve ülkemizde nükleeri bile çok görenler yine köleliğe mahkum etti.gizlice ülkemizi kalkındırmamız en önemli yapılması gereken konu. dürüst milli görüş fikrine sahip Allah için emeğini kullanan akıl ve daha sahibi insanları birleştirerek mümkün olabilir. bizim akıla ekonomik güce ihtiyacımız var..saygılar
tam iman
Erbakan hocamın başlattığı kurtuluş ve saadet dönemi mutlaka ama mutlaka kurulacaktır.Bundan zerre kadar şüphemiz yoktur.Rabbimin izni ile gerçekleşecektir
Bu Süfyan kim ki Acep?!
Kaleminize, yüreğinize sağlık…
Şimdi olur ya!.. Yazıyı belki üstüne alınanlar çıkabilir. E haliyle, o vakit bir savunma yazısı daha yazmak gerekebilir… 🙂
Allah cümle Siyonistin, Deccalin ve süfyan’ın şerrinden korusun…