Bu Aydınlıkçı Ulusalcıların “Komünistlik, Kemalistlik ve Sosyalistlik” kılıfının altında asıl ideolojileri olarak “İSLAM DÜŞMANLIĞI” yatmaktaydı. Hatta İslamiyetin, Türkleri bozup yozlaştırdığına inandıklarından, çoğu Sabataist ve mason olan ittihatçılar dışında bütünüyle Selçuklu ve Osmanlıdan bile kıcık alırlardı. Başları sıkışınca topluma yaranmak ve taraftar toplamak için, sadece istismar ve suiistimal amacı ile “dini örnekler” vermeleri ise tam bir riyakârlıktı. Özellikle “Kur’an’ı şeriat disiplini, Resulüllah’ı hayat rehberi” edinen, kapitalist ve komünist sistemleri reddeden şuurlu ve onurlu Müslümanlara karşı daha derin bir kinleri vardı. Örneğin Erbakan’a nefretleri ve O’na yönelik 28 Şubat’a tarafgirlikleri Haçlı Batılılarla, Siyonist Weizman’larla ve Mason Süleymanlarla aynıydı. Hatırlanacağı gibi, HABİTAT toplantıları için o süreçte Türkiye’ye gelen katil ve Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman, ayrılırken bir soru üzerine:
“Cumhurbaşkanı Sn. Demirel çok yakın dostumdur, O’nu çok iyi tanıyor ve güveniyorum. Refah Partisi’nin iktidarına fırsat vermeyeceğine inanıyorum. Ve zaten Ordunun da Erbakan’a sıcak bakmadığını biliyorum.”
anlamında küstahça laflar etmiş ve bunları bir talimat telakki eden Morrison Süleyman, Erbakan’a karşı 28 Şubatçıların yanında yer almıştı. Yani İsrail’in terörist başı Weizman da 28 Şubatçıydı, Mason Demirel de 28 Şubatçıydı, Ulusalcı takımı da 28 Şubatçıydı. Bir zamanlar “Amerika’nın kuklası, kapitalizmin kâhyası” diye karşı çıktıkları Süleyman Demirel’le şimdi aynı safta olmaları ve biri birine sarılmaları bunların gerçek ayarını ortaya koymaktaydı.
Oysa 28 Şubat’ta figüran olarak kullanılan Çevik Bir gibi Paşalar da, Süleyman Demirel gibi Masonlar da, Fetullah Gülen gibi Hocalar da, TÜSİAD gibi sermaye baronları da, hepsi aynı Yahudi lobilerinin maşalarıydı.
Doğu Perinçek’in:
“Aydınlık’ın 17 Nisan 2012 günlü “Durun Siz Kardeşsiniz” başlığı altında Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile Çevik Bir’i aynı kefeye koyan başlığı bugünün gerçeğini örtüyor.
Bir zamanlar üçü de Yahudi JİNSA madalyası almışlardır, doğrudur. Ama bugün Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi, Org. Çevik Bir’i hapse atıyor. Geçmişteki mevzilenmeler değiştiği zaman, hala o geçmiş mevzilenmenin içinde kalmak, zamanı şaşırmaktır ve siyasal mücadele kişinin kendi mevzilerine ateş etmesine yol açar”[1]
uyarıları; “Aman ha, Çevik Bir’in de, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ikilisinin de aynı Yahudi JİNSA’dan ödüllü figüranlar olduklarını, Erbakan’dan kurtulmak için kiralanıp kullanıldıklarını ve 28 Şubat’ın Amerika’da tezgahlandığını yazıp, baltayı ayağımıza vurmayalım; bizim de Erbakan’ın şahsında İslam düşmanı ve Siyonist Yahudi sermayesi uşağı olduğumuzu ortaya koymayalım” telaşıydı….
Bundan bir gün sonra;
“ABD ve İsrail, 28 Şubat’ın neresindeydi? 28 Şubat Çelik Harekâtıyla başladı.
28 Şubat, aslında Mart 1995’te Çelik Harekâtı’yla başladı. Türk Ordusu, Kuzey Irak’a ABD’nin egemenlik alanına girdi.
Arkasından 1996 Eylül ayında Genelkurmay’ın Saddam Hüseyin ile işbirliği geldi. 3.000 CIA Peşmergesi Guam adasına postalandı. ABD’li kurmaylar, “Vietnam savaşından sonraki en büyük yenilgiyi aldık” dediler ve Türk generallerinin “hizadan çıktığını” dünyaya ilan ettiler.[2]
diyen Doğu Perinçek, o tarihte Erbakan’ın Başbakan koltuğunda oturduğunu, Hoca’nın haysiyetli politikaları ve cesaretli talimatlarıyla Ordumuzun sağlam duruşu sonucu 3.000 CIA peşmergesinin ve Çekiş Güç çetesinin Irak’ı terk etmeye mecbur bırakıldıklarını… Ve işte bu nedenlerle aleyhinde ABD menşeli 28 Şubat tezgahının hazırlandığını saklamakta ve kendi aklınca okurlarını aldatacağını sanmaktaydı.
Hızını alamayan Doğu Perinçek:
“Refah Partisi’nin Bosna operasyonundaki misyonu
Erbakan’a gelince, Bosna operasyonunda ABD’nin tam aradığı liderdi. O operasyon, ancak Erbakan ve Abdullah Gül’lerin işbirliğiyle yürütülebilirdi. Hem ABD harekâtına katıldılar; hem de Bosna’ya yardım diye toplananları özel mülklerine geçirdiler. Bizzat Saadet Partisi yöneticileri cihat için toplanan trilyonlara el konulduğunu açıkladılar. Kayıp denen trilyonların adresi bulundu.”
sözleriyle hırsını ve hıncını kusmaktaydı. Oysa Rahmetli Erbakan’ın miras bıraktığı bütün mal varlığı, 1995 yılında açıkladığı mal beyanıyla aynıydı. Bosnalı mazlum Müslümanların en doğal hakları olan emniyet ve hürriyet mücadelesi için, tüm barbar batılılara karşı yürüttükleri ve bizim kurtuluş savaşımızdaki hedefleri güttükleri o şanlı direniş sırasında; hem Haçlı saldırganlarla savaşmış, hem her türlü ihtiyaçlarını karşılamış hem de 3 tane silah fabrikası kurmuşlardı… Bu yüz milyonlarca liralık masrafları ayarlayan ve ulaştıran gizli kahraman ise Rahmetli Erbakan’dı ve Avrupa Milli Görüşten toplanan yardımlar bunların binde birini bile tutmazdı. Zaten emperyalist ve Siyonist odakların Erbakan karşıtlığının bir nedeni de, Bosna’da, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve Filistin topraklarındaki Milli ve İslami direniş hareketlerine en ciddi desteği sağlamasıydı. Şimdi Rahmetli Erbakan’ı töhmet altında tutan iddiaların sahibi Oğuzhan Asiltürk ise zaten Sabataistlerin kendi adamlarıydı.
Ve tabi bu İslam düşmanı Ulusalcılar;
Bosna’da, Müslüman oldukları için Boşnakların değil, zalim ve kafir Sırpların ve Haçlı barbarların yanındaydı.
Rusya’da, Müslüman oldukları için Çeçenlerin değil, despot ve saldırgan Moskofların safındaydı…
Doğu Türkistan’da, Müslüman oldukları için mağdur ve mazlum Sincan Türklerinin değil, Çinli Komünist gâvurların tarafındaydı.
28 Şubatçılara Millet değil, “illet” sahip çıkmıştı!
Bir de kalkıp”28 Şubat’ın bir halk harekâtı” olduğunu savunurlardı… Yahu hangi halk?
İşte rakamlar; halkın %51’i sözde 28 Şubat karşıtı AKP’ye oy atmıştı. Diğer %25, “28 Şubat’ı niye yargılamıyorsunuz?” diye iktidara yol gösteren ve gaz veren Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sine destek çıkmıştı. Eee her halde, Erbakan hükümetine karşı MHP’liler de sokaklara çıkmamışlardı… Yani kala kala, 28 Şubat’a destek olanların toplamı %1’i bulmamaktaydı. İşte hepsi bu kadardı… Yoksa Ulusalcıların, sadece bu %1’lik azınlığı mı “halk” sayılmaktaydı? Aslında Müslüman halkımız, bu %1’lik din düşmanı zihniyetin inadına ve bir nevi mecburiyet adına AKP ve CHP gibi partilere sahip çıkmaktaydı. Evet, 28 Şubat dayatmalarına ve din düşmanlığına %99 Müslüman Millet değil sadece %1’lik “illet” taraf olmaktaydı.
Aydınlıkçıların çelişki ve tutarsızlıkları!
Doğu Perinçek:
“Genç Türk Devrimcilerini (İttihat ve Terakki Partisini M.Ç.) Mason Localarından Siyonistler yönlendiriyordu.”
“28 Şubat’ı CIA planladı, İsrail de işin içinde bulunuyordu”[3]
İddialarının sadece bir komplo teorisi olarak uydurulduklarını, masonların ve Siyonist odakların bu işlere bulaşmadıklarını savunurken, bundan iki gün sonra aynı gazetede Yıldırım Koç;
Mustafa Kemal’in yakın adamlarından ve devrim kurmaylarından Mahmut Esat Bozkurt’un şu sözlerini yayınlıyordu ve tabi Doğu Perinçek’i yalanlıyordu:
“M.E. Bozkurt’un makaleleri Kaynak Yayınları tarafından Masonlar Dinleyiniz! Adıyla yayımlandı. Bu kitapta yer alan makalelerden bazı alıntıları aşağıda sunuyorum:
“Bugün Masonluk, tatbikatta, dünya politikacılarının bilhassa Siyonist Yahudilerin elinde bir atlatma, bir istila, bir soygunculuk vasıtası olmaktadır.” (s.20)
“Masonluk emperyalist ve büyük sermayeli milletlerin elinde bir istila ve soygunculuk vasıtası oluyor. Milliyet duygularını uyuşturup öldürmek için kullanılıyor. Siyonist Yahudilerin intikam aletidir.”(s.23)
“Masonluk, tatbikatta Siyonist Yahudilerin bir tuzağı ve aletidir. Milletlerin kanını bu iğneli beşikten akıtmak ve emmek istiyorlar. Türk milleti bu tuzağa düşürülemeyecektir.” (s.28)
“Biz, farmasonluğun beynelminel ve siyasi telkinlerle, her yerde olduğu gibi bizde de bilhassa Türk’ten başkaları tarafından iktisadi, siyasi, şahsi entrikalara vasıta edilişinden milletimiz için tehlike ve felaket görüyoruz. Günün birinde, hatta bu teşekkülün mensuplarınca da farkına varılmaksızın, inkılabın ve vatanın düşmanlarınca bir şer aleti olarak kullanılmasından korkuyoruz. Nitekim mütareke senelerinde bu yolda kullanıldığını gördük.” (s.37)
“Farmasonluğun mütarekenin o ihanet günlerinde, İngiliz Papazı Frew’ların, Casus Lawrence’lerin, Mustafa Sagir’lerin, eksi baş masonlardan hain Feylezof Riza Tevfik’lerin elinde Türklük aleyhinde nasıl bir şer aleti olduğunu göze batan, inkârı mümkün olmayan hadiselerle, vakalarla gösteriyorum.” (s.42-43)
“Biz milliyetçiler insanlığın düşmanı değiliz, insan dostluğunu, farmasonluğun yaptığı gibi, milliyetleri inkârla, gizli gizli çalışmakla, hatta tatbikatta şahısların, bazı emperyalistlerin, suikastçıların emellerine alet edilen bu tarikatla anlamıyoruz. Biz insanlığın dostuyuz.” (s.36)[4]
Ve zaten işte bu gerçekçi gerekçelerle, Mustafa Kemal, “Kökü dışarıda fesat ocakları ve Yahudi Uşakları” olduğu için Mason Localarını kapatmıştı. 28 Şubat cuntacıları da, bugünkü AKP iktidarı da, bu Masonların avucundaydı. Bunların 28 Şubat darbesi de, AKP demokrasisi de aynı Siyonist-Masonların bir aracıydı. Ve tabi Doğu Perinçek te elbette bunun farkındaydı.
Çünkü sözüm ona ortaya bir sandık konulmaktaydı. Seçmen gidip o sandığa oy atmakta ve iktidarı seçtiğini sanmaktaydı. Ancak yakın tarihimize bakıyoruz, CIA’nın Rand Corporation adlı strateji kuruluşu daha 1996 yılında, 2002 Kasım seçiminde sandıktan Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün çıkartılacağını açıklamıştı. Demek ki, seçim bizim bildiğimiz tarihten en az 6 yıl önce yapılmıştı. Yani asıl seçenler ve tayin edenler , sandığa giden milyonlar değil, Washington’daki emperyalist ve Siyonist odaklardı.
Cengiz Çandar ve Sosyalist Karakteri!
“Filistin’den ABD’ye direk geçişler… Kandil, Kuzey Irak, Washington ve hatta Brüksel hattında ciritler… Tayyip’in ABD ziyaretini, Tayyip’ten önce bilmeler… Siyonist Fuller’in yerli temsilciliğini yürütmeler…
“Kürt açılımının mimarı Henry Barkey, Cengiz Çandar’ın Taraf’ta yayınlanan “12 Mart 1997’de ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 7. katında yapılan bir toplantıda Erbakan’ın gitmesi kararı alındı” iddiasını mecburen yalanlıyordu.
“Cengiz Amerika’yı birçok Türk gazetecisinden daha iyi bilen bir insan. Paul Wolfowitz gibi insanlarla çok yakın arkadaş… “diyen Barkey, hafıza tazelememize yarayacak önemli bir bilgiyi hatırlatıyordu: “2002’de Wolfowitz Erdoğan’a en yakın duran Amerikalı yetkiliydi. Cengiz de biliyor bunu. Cengiz orada çok aracı olmuştu: Abdullah Gül Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan Washington’a davet edilmişti. Davet eden Wolfowitz’di.” Bu sözleriyle Siyonist Henry Barkey “Amerika’nın Erdoğan’ı iktidara getirmek için Erbakan’ı devirdikleri” iddialarını da, dolaylı biçimde doğrulamış oluyordu. Öyle ya, Erbakan’a tuzak kuran ABD Yahudi Lobileri neden, Recep Erdoğan’a destek çıkıyordu? Bu arada, birkaç yıl önce Erdoğan’ın Brookings Enstitüsü’nde konuşma yapacağından da Erdoğan’dan önce Çandar’ın haberi oluyordu.
Emperyalizmin Uşağı
Çandar, 12 Mart’tan sonra anti-emperyalist kimliğiyle sığındığı Filistin’den, emperyalizmin son kalesi ABD’ye “dikey” geçiş yapıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı USIP, peşinden de Wilson Vakfı’ndan bursa layık görülüyor…
Pentagon’un adamı
1987’de Turgut Özal’la Şam’a gidiyor. Yanlarında MİT görevlisi Hiram Abas da var. Yıllardan beridir ağızdan ağza dolaşan Abas’ın Çandar için “teşkilattandır” dediği rivayetini, Soner Yalçın son kitabı Samizdat’ta başka bir boyuta taşıyor: “Hasan Celal Güzel bana Çengiz Çandar’ın Pentagon’un adamı olduğunu söyledi; ona da bu bilgiyi MİT’çi Hiram Abas vermişti. Hepsi o dönem Özal’ın yanındaydı, birbirlerini iyi tanıyorlardı. Hasan Celal Güzel bu bilgiyi yazılmamak üzere vermişti.”
Özal’lı yıllar
(…) Çandar önceki gün Taraf’ta yayınlanan söyleşisinde “Özal’lı yıllar”daki rolünü şöyle itiraf ediyor:” Talabani ve Barzani’yle Cumhurbaşkanı Özal arasındaki ilişkilerin kurulmasını sağladım. Yani Irak Kürtleriyle ilişkilerin kurulmasının mimarıyım. Bir tabunun Cumhurbaşkanı üzerinden yıkılmasıydı bu.” Çandar bugün de, Talabani Türkiye’ye geldiğinde “özel” görüştüğü birkaç “yakın dostu”ndan biri…
Açılımın yol haritası
Soros’un fonladığı TESEV’in “Kürt Sorunu”nun nasıl çözülebileceğine dair raporlarındaki “müzakereci” fikirlerin altında da Çandar’ın imzası var!
Yine bir CIA ajanı olan Graham Fuller’in “makale ortağı” olduğunu da unutmamalı…
Çandar’ın yolu Barkey ile çok kritik zamanlarda kesişiyor. Barkey’in Abdullah Gül Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısıyken ABD’de yaptıkları görüşmeden (Çandar’ın iddialarını yalanladığı görüşme) bir gece önce kafa kafaya verip yemek yediği isimlerden biri Cem Duna. Duna, 2005 yılında bu kez Bebek’te, bir başka CIA ajanı Mark Parris’le bir araya geliyor. Yanında Sorosçu Can Paker, MİT’çi Sönmez Köksal ve Hasan Cemal’den başka bir kişi daha var: Cengiz Çandar! Ve aynı Çandar, 2007’de bu kez Washington’da The Atlantic Council’de yapılan ve “açılımın yol haritası”nın çizildiği toplantıda David Philips ve Henry Barkey ile birlikte!”[5]
Barkey’in sözleri üzerine Çandar’ın cevabı gecikmiyordu: “Kullandığı dili çok yakışıksız buldum. Kendisi nerden dahil oluyor bu konuya onu anlamak mümkün değil. Henri Barkey’in bir derdi varsa gitsin Alan Makovsky ile çözsün. Tekrar ediyorum kullandığı kelimeler yakışıksızdır, ikincisi bu konunun üstüne böyle heyecanla niye atladı? Bu bir doğruyu arama çabası değil kötü niyet görüyorum. Amerika ve İsrail’i, 28 Şubat’tan aklamak için kim bir girişimde bulunursa kendini yaralar, bunun altından kalkamaz.” diyordu…
Cengiz Çandar bu horozlanmasıyla, BOP Eş kâhyası Recep T. Erdoğan iktidarını hazırlayan 28 Şubat geçiş sürecine karşı çıkıyor görünüp Amerikan taşeronu AKP’yi aklamaya çalışıyordu.
Dingili kırık adam
“Bir insanın yaşamındaki kırılma noktalarını alt alta yazarsınız kişiliğinin röntgeni ortaya çıkıyordu.
İşte Cengiz Çandar’ınki:
1968’de “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi’’ diyen bir devrimciydi;
1970’te sonradan çıkarılıncaya kadar Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Merkez Komite Üyesiydi;
1971’de Filistin’de gerilla eğitimindeydi;
1970’lerin ikinci yarısında Yaser Arafatçı kesilmişti;
1980’de Humeyni’ciydi;
1987’de MİT Müsteşar Yardımcısı meşhur Hiram Abas’ın sivil yaveri gibiydi;
1990’da Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz’ın yanında “resmi’’ görevliydi;
1991’de Turgut Özal’ın Danışmanı ve bendesiydi;
NATO seminerlerinde eğitimciydi;
“ABD Çevik Kuvvetinin karargâhına girebilen tek Türk gazetecisiydi”;
Graham Fuller gibi CIA yöneticilerinin meslektaşı ve özel ekibindeydi;
Mesleğe Vatan gazetesinde başlayıp, Cumhuriyet, Hürriyet, Güneş ve Sabah’tan geçerek Yeni Şafak’ta karar kılmış, Karen Fogg’un makbuz karşılığı parayla yazı yazdırttığı gazetecisiydi;
Gerektiğinde Türk, gerektiğinde Osmanlı, gerektiğinde dönme, ama hepsinden fazla Amerikalı birisiydi;
Özetle, Bilimsel Sosyalizm’den ılımlı dinciliğe savrulan bir ideoloji ve kurtuluş savaşçılığından emperyalizme atlayan bir siyasal çizgi izlemekteydi.”[6]
“Milli”lerle “hain”lerin mücadelesi mi, yoksa “dinci”lerle “dinsiz”lerin çekişmesi miydi?
Daha önce de yazmıştık:
ABD’nin derin devleti olan Yahudi Lobileri, yani “Gizli Dünya Devleti”, çeşitli ülkelerdeki güdümlü “kukla iktidarları”; şımarıp kendilerine kafa tutmasın ve milli atılımlara kalkışmasın diye, sürekli bunları dengelemeye ve kontrol etmeye çalışır. İşte Türkiye’deki Hükümet, Cemaat ortaklığını ve kapışmasını da, aynı Siyonist merkezler ayarlayıp kullanmaktadır.
Ve zaten Milli Görüş kaçkını AKP’yi iktidara getiren güçlerin, bunları avucunda tutacak “emniyet sübap”larını içlerine sokmadan öyle başıboş bırakacaklarını sanmak saflıktır. İşte Fetullahçılık denen CIA destekli organizasyon, AKP’yi dengeleme ve hizaya getirme aracıdır. Hükümet de, Cemaat de, aynı odakların dümen suyundadır. Bu kavgaları “iyilerle kötülerin, millilerle işbirlikçilerin” kapışması sanmak yanlıştır. Olsa olsa “figüranların rol kapma yarışı yaparken, senarist patronlara hizmet sunmalarıdır.” Ergenekon tezgâhını da böyle değerlendirmek lazımdır. Yani bütün bu yaygaralar “Millilerle işbirlikçilerin hesaplaşması” değil, Amerika’nın sömürü arabasının atlarını değiştirme operasyonlarıdır. Tabi bu arada ABD ve AKP’nin başını ağrıtan ve cırtlak ses çıkaran alakasız ve günahsız insanlar da susturulmaya çalışılmaktadır. Yani olay “Dincilerle Dinsizlerin köşe kapmacasıdır”.
“Dinci” diye, dindar dürüst, onurlu ve şuurlu Müslümanları değil; din istismarcısı ve ılımlı İslamcı kesimler anlatılmaktadır.
Evet, ulusalcılık ve katı Laik-Kemalist kılıflı kesimler, açıkça İslam düşmanlığı yaparak, yani DİNSİZLİK yaparak küresel güçlere hizmet sunarken; “Dinci”ler ise istismarcılık ve sahtekârlıkla Siyonizm’e yaranma telaşındadır. Evet, “Dincilerle Dinsizlerin çatışmasını, millilerle işbirlikçilerin hesaplaşması” gibi sananlar yanılmaktadır; kasıtlı olarak böyle sunanlar ise sahtekârlık yapmaktadır.
Bu gerçekleri, Ermeni soykırımı iddialarını yalanlamak ve Kıbrıs davamıza sahip çıkmak adına tertiplenen bazı toplantılar vesilesiyle, Ulusalcı kesimin önde gelenlerine yüzlerine karşı ve topluluk huzurunda da defalarca hatırlatmış ve “İslam’la barışmadan halkımıza ulaşılamayacaklarını” anlatmıştık. Ama maalesef kendi saplantılarından ve safsatalarından bir türlü kurtulamamışlardı.
Şimdi Allah aşkına, iz’an ve insafla söyleyin:
Bu Ulusalcılar, Aziz ve Asil Milletimizin, yüce dinine düşman iken, manevi ve ahlaki değerlerine karşı iken, Başörtüsüne, İmam Hatibine sataşıp saldırırken, bu halk AKP’nin tuzağına sığınmayacaktı da ne yapacaktı? Ve zaten tezgah, böyle kurgulanmıştı!..
Bu arada özellikle Milli Görüşe ve tüm müminlere, her fırsatta “Gerici dinciler” diye sataşanlara bir uyarımız vardır:
Asıl gericiler; imansız, İslamsız ve Kur’an’sız bir hayat yaşayanlar, maymundan türediklerini söyleyip hayvanlığa özenti duyanlardır. Müslümanlar hep ileri değişimlerin ve tarihi devrimlerin öncüsü olmuşlardır.
Üstelik “geri”cilik bizim dinimizde haramdır ve en büyük günahlardandır. Bu gericilik, sizlerin de Fransız Mason devrimi takipçisi ve taklitçisi olduğunuz Batı medeniyetinde ve özellikle Sosyalist ve Darwinist İskandinav ülkelerinde “resmi evlilik” sayılmaktadır. Yani, Fransız devriminin mahsulü imansız ve ahlaksız Batılı, sapıtıp hayvanların bile tenezzül ve tevessül etmediği bir aşağılığa saplanmışlardır. Yükseklere tükürmeyin, balgamınız dönüp kendi yüzünüze bulaşacaktır.

Ulusalcılık Milli olmaktan çıktı…
Bahsettiğiniz şahıs ve grupları çok iyi tanıdığım için tesbitlerinizi mükemmel uyarılarınızı da çok yerinde buldum. Ulusalcılık Millici olmaktan çıkmış. Milli insan inançlarına ve halkının inançlarına saygılı ve edepli olur.Bunların işi emperyalistlerle değil islamla her nekadar içlerinde bu şekil insanlar olmasa da. Yazınız için teşekkürler bu şekil bilinç kazandırıcı gerçek vatan sevdalısı yazıları okumak çok zor günümüzde.
sahtecilik
sırf Allah tealaya olan dusmanliklarini sergilemek icin vatan millet gibi toplum nezdinde muteber degerleri oncelediginl iddia edep bu kesimleri ifsa ettiginiz icin tesekkur ederim.