YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6923482522ae1
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 4
Bugün : 36061
Dün : 47039
Bu ay : 977023
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45380844
IP'niz : 216.73.216.189

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

A:

1- Daha ilk maddesinde, bu anayasa taslağını: Türkiye’yi parçalama, kavim ve kabilelere, mezhep ve meşreplere ayırma hesabı güden Haçlı -Siyonist odakların- tabi dolaylı ve ustalıklı manipülasyonlarla İsmailağa Cemaati’nin işbirlikçi takımına hazırlattıkları sırıtmaktaydı.

Genel esaslar bölümü 1 ve 3. maddelerindeki Türkiye Birleşik Milletler Devleti” nereden çıkmıştı, hangi mana ve maksadı taşımaktaydı?

a) İslam’a göre, halkımız tek millettir, çünkü insanlar, 1- Ya İslam Milletindendir, 2- Ya küfür milletindendir.

b) Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine ve bizzat Mustafa Kemal’in tespitlerine göre de: “Bizim halkımız, Türk, Kürt, Çerkez, Boşnak, gibi farklı anasırı İslamiyeden müteşekkil (Değişik Müslüman kavimlerden Meydana gelmiş) Türk milletidir.

c) Gerçek bu olduğu halde, İsmailağa Cemaati’nin bilgiçleri “Türkiye Birleşik Milletler Devletini” nereden çıkarmıştır?

A- Bu kasıtlı, asılsız ve kafa karıştırıcı uyduruk kavram; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Ateist gibi farklı inanç mensuplarının bir araya gelip Türkiye’yi oluşturduklarını mı vurgulamaktadır? Oysa böyle bir olay asla olmamıştır.

B- Yoksa bu “Türkiye Birleşik Milletler Devleti” safsatasıyla, Türklerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Arapların, Boşnakların vs. ortak bir devlet kurmak için birleşip Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdukları mı anlatılmaya çalışılmaktadır? Hâlbuki ne uzak ne yakın tarihte böyle bir durum yaşanmamıştır.

C- Yoksa bu talihsiz ve temelsiz Kavram’la Türkiye’mizi önce Kürdistan, sonra Lazistan, ardından İstanbul merkezli Marmara Dükalığı.. gibi federatif özerk devletçiklere ayırmak isteyen ABD ve AB (daha geride Siyonist Yahudi Lobileri) gibi dış güçlerin işini ve Şeytani emellerini kolaylaştırmak ve tabi AKP’nin Türkiye’yi bölme anayasasına meşruiyet kazandırmak için mi tarihi ve Kur’ani dayanaktan yoksun bu ifadeler kullanılmıştır.

B:

3. Madde sonundaki:

“Devletin dini, halkın ekseriyetinin görüşü dikkate alınır” ibaresi neyi anlatmaktadır? Bu metni hazırlayanların Türkçeyi doğru bilmedikleri açıktır. “Devletin Dini (saptanırken)” olması lazımdı. Kaldı ki “Devletin Dini” kavramı yanlıştır. Çünkü halkın dini olur, devlet ise bütün din mensuplarına adil ve eşit mesafede kalmalıdır.

Peki 3. madde sonundaki: (Devletin) “Başkenti İstanbul’dur” tespiti nereden çıkmıştır, hiçbir coğrafi, siyasi ve stratejik bir ihtiyaca dayanmayan bu sinsi teklif, İstanbul merkezli Marmara Dükalığı’nı kurmak isteyen ve Trakya-Marmara bölgesini AB’ye hemen sokmak sözü veren Batılı merkezlerin talimatı mıydı, yoksa İsmailağa tarikatının çocukça bir arzuları mıydı?

C) Madde: 24 sonundaki:

“Herkes devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini dini kurallara dayandırıp, ancak siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını, yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez” maddesi, oldukça kapalıdır, kafa karıştırıcıdır, içinde zıtlıkları barındırmaktadır. Oysa Anayasa maddeleri, mümkün mertebe, kısa, açık ve net olmalıdır. Şimdi, bu maddeye göre:

a) Herkesin, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini dini kurallara dayandıracağı mı vurgulanmaktadır?

b) Yoksa hiç kimsenin Dini referans alıp devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini hazırlaması mı yasaklanmaktadır?

Böyle ise, yıllardır Haçlı Batı taklitçilerinin uyguladığı katı laikçilik kuralını İsmailağa Cemaati de sürdürmeye kararlıdır.

Yok eğer, “Herkes devletin temel düzenini kendi dini değerlerine göre ayarlayacaktır” deniliyorsa bu nasıl olacaktır, ortak devlet ve millet birliği nasıl sağlanıp korunacaktır?

Madde: 73’te “Asli ihtiyaçları dışında 80 gr. altını veya değerinde artıcı olanlar vergi ödemekle yükümlüdür” gibi ilmihal kitaplarından araklanmış, bugünkü şartlarda yeterli olma imkânı kalmamış cümlelerle devletin bütçesi ve ekonomisi nasıl oluşacak ve olgunlaşacaktır? Fabrika ve atölye üretimlerinden, ithalat ve ihracat gelirlerinden hangi ölçüde ve hangi türde vergi alınacaktır? “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” ifadeleri tam bir sömürücü kapitalizm mantığıdır.

Kaldı ki güya Şeriatçı hem de tarikatçı bilinen İsmailağa Cemaati’nin, sağdan soldan ve çoğu Batılı tercümelerin aynısından kopya edip aşırdıkları bu anayasa taslağında, Adil ekonomiyle zalim ekonomilerin temel farkı olan FAİZ’i kaldıracaklarına, faizsiz bir kredi sistemi kuracaklarına ve geçiş sürecinde faizsiz bankayı nasıl çalıştıracaklarına dair bir tek cümle bile bulunmamaktadır. Kur’an’da Allah’la ve Peygamberle ve tabi İslam Milletiyle harp etmek” şeklinde uyarılan ve yasaklanan FAİZ sitemini değiştirip, nasıl bir ekonomik düzen getireceklerine dair tek kelime konulmamıştır. Çünkü bunların hazırladığı taslak; Batıdan tercüme edilen ve Türkiye’de geçmişte uygulana gelen Anayasa ve yasa örneklerinin alt alta dizilmesi ve bir kaç yere “din-iman-ahlak” kelimesinin monte edilmesiyle ortaya çıkarılmıştır, hiçbir İlmi, İslami ve İnsani temeli ve gerekçesi bulunmamaktadır. Hani Kur’an’a bağlıydınız, hani şeriat Hocalarıydınız, hani takva ve tarikat erbabıydınız? Sizi gidi taklitçi, AB takipçisi ve AKP hizmetçisi zavallı istismarcılar!… İnsan toplumun huzuruna “İşte size Kur’an ve Sünnet esaslı, akıl içtihat ve icma dayanaklı, Farklı din ve düşünceden, ayrı kültür ve kökenden bütün insanların huzur ve hürriyet içinde yaşayacağı yeni ve orijinal bir Anayasa!” diye böylesine Haçlı anayasa tercümelerini alt alta dizip kopyacı ve taklitçi bir taslakla çıkmaktan en azından utanır!.. Böyle anayasa taslağı diye, 171 madde yazmakla, her maddeye içi kof ve boş cümlelerden oluşan onlarca gereksiz, yetersiz ve geçersiz cümleler sıkıştırmakla anayasa yaptıklarını sananlar, kendilerini de, peşlerinden sürüklediklerini de aldatmaktadır. Bütün seçim ve Meclis sistemi ve hükümet teşkili bugünkü Batı demokrasisinin kötü bir tekrarı olan, sadece güya Başkanlık sistemine göre uyarlandığı anlaşılan bu taslakta, öylesine sinsice hazırlanmış (Madde: 90 gibi) maddeler vardır ki, Türkiye’yi fikren ve fiilen AB’nin ve ABD’nin bir eyaleti ve dolaylı biçimde İsrail’in vilayeti yapmaya müsait şartlar, anayasa taslağı olarak vatandaşa sunulmaktadır.

Madde 92: “Milletler arası hukukun meşru saydığı hallerde savaş ilanına…” diye başlayan madde için sormak lazımdı. Şimdi “ikiz yasalar” diye bilinen ve 2003’te AKP tarafından Meclis’ten geçirilip yürürlüğe giren “her toplumun kendi kaderini tayin hakkını ve buna uymayan ülkelere askeri müdahale şartını” içeren Milletlerarası hukukun gereği, Güneydoğumuzda halkımız aldatılıp veya mecbur bırakılıp, bir referandumla Türkiye’den ayrılmak isterlerse ne yapacaktık? Sizin bu 92. maddenize göre, peşinen razı olacaktık! Ey vicdan ve izan ehli okurlarımız, niye İsmailağa Cemaati adına Cihan Vakfı, Fatih Medreseleri İlim ve Hizmet Derneği, Sefaköy Özlenen İrşat İlim ve Hizmet Derneği’nin güya ortaklaşa hazırladıkları ve FM TV’nin büyük bir başarı ve İslami bir anayasa diye yutturmaya çalıştıkları bu taslak kalabalığının; aslında Türkiye’yi parçalamaya, Avrupa Birliği güdümünde yarı sömürge konumuna sokmaya, ABD, NATO ve İsrail’in hizmetini kolaylaştırmaya yönelik bir safsata ve aldatmaca olduğunu haykırıp toplumu uyardığımızı artık anlamanız ve bizi haklı bulmanız lazımdı. Hatta ülkemizin ve milletimizin geleceği ve güvencesiyle ilgili öylesine gizli ve tehlikeli maddeler ve ekler vardı ki, kafalarınız tamamen karışmasın; iyi niyetlerinden, istikametlerinden, dini gayret ve hizmetlerinden asla şüphe etmediğimiz taban kesiminin midesi bulanmasın diye bunları şimdilik gündeme taşımama kararı aldık.

Hem başkanlık sistemini savunmak hem de tutup Genelkurmay Başkanı’nı Milli Savunma Bakanı’na bağlamak da (Bak: Madde 117) herhalde Haçlı gâvurların ve onların kiralık kafalarının arzularıydı ve çok sinsi ve derin bir TSK düşmanlığını yansıtmaktaydı. Ve yine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılıp “Din İşleri Bakanlığı” kurmak ve böylece dini cemaat ve tarikatlar elinde yozlaştırıp laçkalaştırmak da yine Haçlı AB’nin ve sahte dincilerin bir planı olmalıydı.

Hangi maddeleri hangi Anayasa müsveddelerinden kopya ettiklerini ileride tek tek göstereceğimiz bu tamamen alıntı ve çalıntı taslağı, İslam Anayasası diye yutturmak için:

“İlköğretim (mecburi değil) kız ve erkek bütün vatandaşlar için isteğe bağlıdır” (Madde: 42) gibi “Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi emreden” İslami düşünceye aykırı yobazlıkları;

“…… Kız öğrencileri bayan öğretmenlerin, erkek öğrencileri erkek öğretmenlerin okutması gerekir..” gibi safsata ve softalıkları; (Madde: 42)

“……idari konularda (kadınların değil sadece) erkek vatandaşların seçilme…… hakkına sahiptir” (Madde: 67) şeklindeki kafadan sallama ve kadınları dışlama gibi kof kuralları bu İsmailağa Anayasa Ekibine, AKP’li ağabeyleri mi, yoksa AB’li efendileri mi yazdırmışlardı?

Oysa erkek ve kadın müminlerin edep ve hürmet ölçülerine dikkat edilmesi ve saygı gösterilmesi elbette lazımdı, ama bu bahane ile kızların ve kadınların toplum hayatından dışlanması ve faaliyet alanlarının daraltılması yanlıştı.,

Müslüman kadını toplumsal hayattan dışlamak, İslam’a da, insanlık fıtratına da aykırıdır.

Çünkü, kadın olsun erkek olsun bütün Müslümanların insanları hayra çağırma, iyiliği emredip kötülükten sakındırma ve toplum hayatına katkıda bulunma görevleri vardır. Müslüman kızların ve kadınların, tıpkı saadet asrında olduğu gibi, toplumun yeniden ıslahı için aktif rol almasına yönelik çalışmalara ihtiyaç vardır. Ev kadınlığının aşağılandığı, anneliğin değersiz bir şey sayıldığı modern cahiliye toplumlarından farklı olarak İslam, kadının toplumsallaşmasının ötesinde tıpkı erkekler gibi sorumluluk taşımasını, etkin ve üretken bir kişiliğe sahip olmasını arzulamaktadır. Kur’an, hiçbir cinsel ayrım gözetmeksizin, kadını ve erkeği insan fıtratının birbirini tamamlayan parçaları olarak tanımlamaktadır. “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız (yardımlaşmanız ve birbirinizi tamamlamanız) için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, takvaca en üstün olanınızdır…” (Hucurat: 13) Bu ayette (kadın olsun, erkek olsun) insanların birbirleriyle canlı ilişkilerini teşvik eden bir işleyiş vardır. “Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisa: 124) Müslüman kadın toplumda, ahlakına, aile yapısına ve fıtratına yabancılaşmadan ve istismar aracı olmadan mümin kişiliği ile yer alır. “Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten menederler, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir…” (Tevbe: 71) buyrulmaktadır.

Saadet asrında Müslüman kadın, mescitte cemaate katılır, yatsı ve sabah namazını cemaatle kılardı. Cuma namazına gider ve Peygamberimizin dilinden Kur’an surelerini ezberleyip anlamaya çalışırdı. Küsuf namazına katılır, uzun süre Peygamberimiz ile beraber otururlardı. Ramazanın son on gününde Allah Resulünün mescidinde itikâfa girdiklerinde kadınlar itikâfta bulunan kocalarına ziyarette bulunurlardı. Allah Resulünün müezzini tarafından duyurulan çağrıya icabet edip mescitte yapılan genel toplantıya koşarlardı. Saadet asrında kadınlar için özel eğitimler yapılırdı. Müslüman kadın, bizzat Allah Resulüne giderek özel ve genel konularda O’na sorular sorarlardı. İyiliği emretmek ve kötülükleri men etmek konusunda sorumluluk alırlardı. Allah Resulü ile beraber ziyafetlere katılır ve onlara da yemek dağıtılırdı. Allah Resulü ile beraber savaşlara katılır, su dağıtır, yaralıları tedaviye uğraşılır, ölü ve yaralıları Medine’ye taşınırdı. Allah Resulü ile beraber bayram namazını kılar, Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz de bayram hutbesinden sonra özellikle kadınlara öğütlerde bulunurlardı.[1]

Hz. Peygamber Efendimiz Hicret’ten sonra Medine çarşısının düzenli ve disiplinli çalışmasını, esnafın insaf kurallarına uymasını, serbest ve adil bir alışveriş yapılmasını denetlemek ve yönlendirmek üzere bu işe emin ve ehil bir kadını (Belediye zabıta amiri gibi) görevli (yetkili-idareci) kılmışlardı.

Şimdilik hoca takımına şunlar sorulmalı ve ne mal oldukları anlaşılmaya çalışılmalıydı?

1- Bu 171 maddenin ve bir sürü eklerinin her biri, hangi sarih ayetlerin hükmüne dayandırılmıştı.

2- Hangi maddeler, hangi sahih hadislerin emrine göre uyarlanmıştı.

3- Hangi maddeler, hangi icma esaslarına göre hazırlanmıştı?

4- Hangi maddeler, çağın şartlarına, ülkemizin ve bölgemizin ihtiyaçlarına ve tabi doğal ve sosyal yasalara (yani Dini kurallara) uygun, yeni akli ve içtihadi kararlar olarak ortaya çıkarılmıştı?

Maalesef bu soruların hiç birisine verilecek olumlu ve onurlu bir tek yanıtları yoktu. Onlar Batılı ve batıl anayasa taslaklarını bir yerlerden araklayıp bir kaç kelime de din-iman yapıştırıp hem cemaatlerini, hem milletimizi aldatıp avutmaya çalışmışlardı. Bu kesinlikle, ilmi, İslami ve insani olmayan yaklaşımlarının, Kur’an ayetlerinde, hadisi şeriflerde ve icma edilen akait kaidelerinde insanı hangi derekelere ve manevi tehlikelere düşürdüğünü şimdilik yazmıyoruz, sizlerin iz’an ve vicdanına bırakıyoruz.

Yeri gelmişken hatırlatalım; Yeni bir Anayasa ve özellikle ilgili yasalar hazırlanırken elbette bugünkü Batı Medeniyetin akıl ve araştırma sonucu varılan, İslam’a ve ahlaka da aykırı bulunmayan verilerinden de yararlanılacaktır. Bu İslam Fıkhındaki ÖRF (yararlı ve hayırlı uygulamalar) karşılığıdır. Ancak genel ve temel esasların önce Kur’an’ın açık hükümlerine, hadislerin öğretilerine ve İcma-ı ümmete uygun olarak ve günümüz şartları, ihtiyaçları ve standartları hesaba katılarak hazırlanması lazımdır. Bu konuda Üstat Ahmet Akgül Hocamızca üstün bir dirayet ve cesaretle yazılan, İngilizce çevirisi 74 devlet ve hükümet başkanına ulaştırılan, bu ara Rusça tercümesi tamamlanan, ayrıca Arap’ça, Almanca, Farsça, Japonca, Fransızca ve İspanyolca tercümeleri de yapılmakta olan, Tek İlmi ve Evrensel Proje ADİL DÜZEN VE YENİ BİR DÜNYA (Buğra yy. 9. Baskı, Ağustos 2015, İst.) Kitabı milli bir anayasanın ilmi esaslarını ortaya koyan 390 sayfalık bir başvuru kaynağıdır. Bu esasların bir özeti Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanlığına ve Yeni Anayasa Hazırlık Komisyonu’na yollanmıştır. Bu kitabımızı okumak, yanlışlarımızı ve noksanlarımızı bize hatırlatmak, olumlu ve lüzumlu bulunan tarafları için bize duacı olmak ve bunlara sahip çıkmak, müminlik şiarıdır.

Milli Çözüm Dergimizdeki:

Ey İsmailağa Cemaatinin ve Fatih Medreselerinin Muhterem müderrisleri, müfessirleri ve mürşitleri…

Ey Hayrettin Karaman gibi müçtehit, Nihat Hatipoğlu, Mustafa Karataş gibi medyatik yandaş İlahiyat profesörleri…

Ey Doğu ve Güneydoğu’daki Medreselerin Müstakim ve muttaki (mollaları) Melleleri…

Ey Abdurrahman Dilipak gibi, sık sık Kur’ani hükümleri referans gösteren AKP’nin İslamcı bilgiçleri…

Ey Ali Bulaç gibi meal yazmış, ayet ve hadislerin mana ve maksadını açıklamış FETÖ ile de oldukça yakınlaşmış fikir ehli…

Ey başta Fetullah Gülen ve din istismarıyla şebekeleşen bütün ekibi ve takipçileri!

Ey Yaşar Nuri Öztürk gibi, İhsan Eliaçık ve CHP’li Eren Erdem gibi Ali Şeriati çömezi “şeriatsız din” mucitleri ve ehli sünnet tahripçileri!..

Ve hele, koyu Erbakancı geçinip bu AKP’yi Hoca’nın sadık talebeleri ve stratejik takipçileri göstererek, Rahmetli Erbakan’ın bunlar hakkındaki çok açık tespit ve tenkitlerinin ise taktik gereği olduğunu söyleyerek bu kirli zihniyeti meşrulaştırmaya yeltenen; ve aslında Siyonizm’le baş edilemeyeceği kanaatleri pekişen, Adil Düzen’in ve Milli Görüş Projelerinin başarıya ve uygulanma aşamasına ulaşma ümidini yitiren ve iman pilleri tükenen fikir zevzekleri ve cehalet sünepeleri!..

Şimdi AKP yeni bir Anayasa yapmak üzere hazırlığa girişmiştir. İşte zerre kadar iz’anı, irfanı ve vicdanı olan herkese ve her kesime tarihi ve imani bir sorumluluk düşmektedir. Bütün ilim erbabının, Medrese ulemasının, ilahiyat proflarının, din adamlarının, İslamcı yazar ve yorumcuların görevi; Kur’an’ın sarih (açık) ayetlerini ve Resulullahın sahih (sağlam) hadislerini ve icma-ı ümmeti esas alan, akli ve ahlaki ölçülere dayanan, çağımızın şartlarına ve Müslümanların ihtiyaçlarına da çare ve çözüm ortaya koyan; farklı din ve düşünceden ayrı kültür ve kökenden bütün insanların temel haklarını ve huzurlarını sağlayan, hem de gerçek anlamda din ve vicdan özgürlüğünü tanıyıp garantiye alan ve halkın etkin olarak yönetime katılımının yolunu açan ilmi ve insani anlamdaki laik ve demokratik kurallara bağlı ADİL ve ASRİ bir Anayasa taslağı hazırlayıp, ilgili komisyona göndermektir. Bu ilmi, İslami ve insani projenizi TV’leriniz, Gazeteleriniz ve Dergileriniz vasıtasıyla topluma tanıtıp tartışıvermek, halkımızı bilgilendirmektir. AKP iktidarının Kur’an’a, İslam’a, ahlaka ve vicdana, yani adalet ve huzura aykırı ve her türlü sosyolojik fitnenin ve ekonomik felaketin “yasal” kaynağı olacak bir ANAYASA yapmalarına fırsat vermeyin. Böyle azim bir günahın, yalnız hayat süresince değil, kabirde ve mahşerde de asla yakanızı bırakmayacak bir vebal ortaklığının altına girmeyin.

Eğer böyle bir Anayasa taslağı hazırlayıp iktidara ve ilgili komisyona sunamıyor ve toplum önünde savunamıyorsanız:

1. Ya ilmi seviyeniz, bilgi birikiminiz, İslami sistem ve yöntem kabiliyetiniz yetersizdir. Öyle ise İslam alimi ve Din bilgini geçinmeyiniz ve hak etmediğiniz bir etiketle toplumu yanlış etkileyip yönlendirmeyiniz.

2. Veya, Kur’ani gerçekleri ve İslami gerekleri savunacak ve bu uğurda Allah için bazı sıkıntılara katlanacak bir dini gayret ve cesaretiniz mevcut değildir.

3. Ya da makam ve menfaat hatırına, dünyalık rantınız ve rahatınız uğruna, bildiği ve iman ettiği Kur’ani hakikatleri gizleyecek kadar zavallı kimselersiniz.” uyarılarımız üzerine FM TV aslında 2011 yılında, malum odaklarca ve kiralık kafalarca Batı taklidi hukuk kitaplarından kopya edilerek hazırlanan bu Anayasa taslağını yeni yapılmış gibi gündeme taşımış, güya alim ve ehil olduklarını ispata çalışmışlardı. Oysa, değerli okurlar, lütfen araştırıp çıkarınız, CHP’nin ve aynı zihniyetteki muhalefetin, TÜSİAD ve MÜSİAD gibi derneklerin hazırladığı Anayasa tasarıları ile İsmailağa Cemaati’nin taslağını karşılaştırınız, göz boyamaya yönelik üç-beş kelime ve “İstanbul Başkenttir”, “Türkiye Birleşik Milletler Devleti” gibi kesinlikle uyduruk ve uygunsuz teklifler dışında hepsinin hemen hemen aynı olduğunu görüp şaşıracaksınız.

Çünkü Rahmetli ve Aziz Erbakan Hoca’mızın tespitiyle: “Bunlar ‘görünüş’leri ayrı, ama ‘görüş’leri aynı olan AB aşığı insanlardır.” Bunlar topluma iman Kur’an edebiyatı yapıp, aslında Haçlı AB kriterlerini anayasalarına esas alan istismarcılardır. Bizler bu samimiyetsiz yaklaşımları ve sahtekârlıkları ortaya çıkarıp gerçekleri yazmadığımız zaman “Haksızlıklar karşısında susan “Dilsiz Şeytan” konumuna düşmekten sakındığımız içindir ki, her türlü imkân ve iktidar sahiplerinin değil, sadece hakikatin tebliğcisi ve takipçisi olmak için ve her türlü tehdit ve tehlikeyi göze alarak çırpınıp durmaktayız.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun, “İktidara alternatif olmayı düşünen bir siyasi partinin varlığına inanmıyorum” çıkışı!

İşte Hükümetle muhalefetin aslında aynı sistem ve zihniyete sahip olduklarını fark eden, ama buna rağmen halâ gerçekleri gizleyen Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, “Türkiye’de çok ciddi bir muhalefet sorunu” olduğunu belirtip, iktidara alternatif olmayı düşünen bir siyasi partinin var olduğuna inanmadığını söyleyerek, AKP’nin de CHP gibi muhalefetin de aynı düzenin davulcuları olduklarını itiraf etmeye mecbur kalmıştı.

“Türkiye’nin iktidar sorunu kadar aynı zamanda bir muhalefet sorunu da vardır. Türkiye’de çok ama çok ciddi bir muhalefet sorunu yaşanmaktadır. Hâlihazırda iktidara alternatif olmayı düşünen bir siyasi partinin varlığına inanmıyorum” diyen Metin Feyzioğlu aslında kendisi de bu barbar ve batıl sistemin bir parçasıdır ve Adil Düzen’den halâ kaçıp durmaktadır.

Yeni anayasa için bildik kof ve beylik mesajlar veren Abdullah Gül de: “yeni Anayasa’nın modern bir yönetim oluşturması, en yüksek demokratik standartları güvence altına alması ve Kürt meselesini ele alması beklenmektedir” diyerek Avrupa taklitçiliğini ve Türkiye’nin bölünmesine zemin hazırlayacak bir anayasa düşüncesini açığa vurmuşlardır.

 


[1] ismailhakkıakkiraz@hotmail.com

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

Subscribe
Bildir
15 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

TEBRİKLER MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ
İsmailağa cemaatin hazırlandığı ve cemaatin internet sitesi tarafından paylaşım yapıldığı Anayasa taslağının, paylaşımdan kaldırıldığını görünce iletişim telefonları olan 0 216 709 19 86 no dan yaptığımız görüşme sonucunda “yeni düzenlemeler yapmak için hazırladıkları Anayasa taslaklarını paylaşımdan kaldırdıklarını” ifade ettiler. Bu vesileyle İsmailağa hocalarının, foyası çıkmış, boyaları ve ayarları anlaşılmış oldu.
Vatani ve İslami bir sorumluluk olarak; İsmailağa hocalarının hazırladığı Anayasa taslağının, haçlıya mandacılığı kabul eden yönlerini ortaya koyan ve daha ötesi ihanet dolu maddeleri gün yüzüne çıkartarak samimi Müslümanların uyanmasına vesile olan; onurlu, şuurlu, duyarlı, ilmi, cesaretli uyarılarından dolayı başta Muhterem Ahmet Akgül Hocamıza ve Milli Çözüm Dergisi ekibine sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

SATILIK VE KİRALIK YAZARCIKLARA!
Eline kalem almış dünkü çocuk
İşi gücü yalakalık ve puştluk
Her şeyini satar yeter ki, ver koltuk
Yalan çok, haysiyet yok çok mu çok donuk

Dün hain gördüğünü bugün över oldu
Geçmişte savunduklarını şimdi unuttu
Dili zehirli oklarla aynı masaya oturdu
Dünyalık uğruna nefsine köle oldu

Gelsin paracıklar patlasın flaşlar
Azda olsa devam etsin makamlar
Din iman edebiyatı, bu yoldaki kılıflar
Düşüncesiyle hareket eder bu şakşakçılar

Bunları alkışlayan bunlardan da alçak
Hepsi aynı ayarda bir yığın yalak
Akıl erdiremez, gelip geçici diye salak
Zora kaldılar mı, yaparlar biri birine ayak

Entel takılır gösteriş meraklısı
Egoist yapılı yenemez hırsını
Kin, kibir ve benlik hastalığı
Bunların hazırlıyor acı sonlarını

Bize düşen uyarmak hidayet Allah’tan
Fayda vermez son pişmanlık sonradan
Destek görmezsin eş, dost ve akrabandan
Yol yakınken tövbe et dön tüm yanlışlarından


“Ümmetimin Yahudilerine selam vermeyiniz.”
Hadisi Şerif

İçimizdeki yahudileri bulmak çok da zor değil. İslam’ı “Liberalist-sömürüye çanak tutar” gösterip milleti dinden imandan soğutanlara lanet…

“İlham” ya da ” Bahtiyâr Olmak”
Tabii insan düşünmeden edemiyor: “40- 50 yıl Erbakan’ın etrafında, yanında- yakınında olup da, niye muhterem Ahmet AKGÜL’den başkası onun prensip ve projelerini anlayıp ‘İLHAM’ almamış ki?!” diye…
Sakın bu işler İLHAM yoluyla değil de; Allah vergisi bir özellik olmasındı!?

*
Birgün Hz. Rasulullah Efendimiz’e (SAV),bir gümüş yüzük hediye edilir. Efendimiz (SAV) yüzüğü SIDDÎK’ı Hz. Ebu BEKİR’e (RA) verip:

-“Ya Atîk! Bu yüzüğü kuyumcuya götür ve üzerine “Lâ İlâhe İllallâh” yazdır” buyururlar.
Hz. Ebu Bekir (RA.) kuyumcuya gider ve yüzüğe; “Lâ İâhe İlallah Muhammedur Rasûlullah” yazılmasını ister. Evet Rasûlullah böyle söylememiştir ama SIDDÎK’ın içi rahat etmemiş ve ALLAH ile RASÛLULLAH’ın ism-i şeriflerinin ayrı yazılmasını uygun görmemiştir. Hz. Ebu Bekir (RA) yüzüğü alır, Efendimiz’in huzuruna gidip yüzüğü teslim edecektir. O esnada Cenab-ı Hak (C.C), Hz. Cebrâil aleyhisselâma:

– “Git ve Habîbimin yüzüğüne “Ebû Bekir” ismini yaz. O Benim İsmim İle Habîbimin İsminin ayrı yazılmasını uygun bulmadı. Bende Habîbimin isminden Ebû Bekir’in ismini ayırmayı uygun görmedim.” buyurur.
Cebrail (AS) derhal yeryüzüne iner ve yüzüğe “Ebû Bekir” yazar ama bu durumdan haberi olmayan Sıddîk yüzüğü Rasûlullah’a (SAV) teslim eder. Efendimiz yüzüğü eline alır ve okur:

– “Lâ İlahe İllallah, Muhammedur Rasûlullah, Ebû Bekir Sıddîk… Halbuki fazla yazılmış,hikmeti nedir ki?! ” buyururlar.

Hz. Ebû Bekir isminin de yazılı olduğunu duyduğu an çok utanır ve terlemeye başlar. Ne cevap vereceğini bilememenin mahcubiyeti içindeyken, Cebrail (AS) gelir ve Cenab-ı Hakk’ın selamını ilettikten sonra:
-Ebû Bekr’in yüzükte adının yazıldığından haberi yoktur. Ben yazdırdım” buyurduğunu söyler ve olanları anlatır.

Sıddîk, Efendimiz’e risalet geldikten sonra “Sıddîk” olmadı. Cahiliyye döneminde, hiç bir cahiliyye adetine bulaşmadı ve onlar gibi yaşamadı. Önceden de “müstakîm”di ; Efendimiz’le Hira’da ” İki’nin İkincisi” idi… Her daim O’nun dostu ve sırdaşı idi. Ezel’den Ebede yani…
Biz Milli Görüşçüler küçük yaşlardan itibaren Aziz Erbakan Hocamızla tanışmış ve davada bir takım görevlerde bulunmuş olsak bile; hangimiz Erbakan’ı ve O’nun HAKİKATİNİ anlayıp- kavradığını iddia edebilir ki?!.. Ederse de bu yalanın daniskası olmaz mı?!.. Ve böyle “ERBAKAN’IN HAKİKATİNİ ANLAMAK” gibi büyük bir iddia; Aziz Erbakan’ın “SIDDÎK’ı ve MÜTEMMİM’i” olan Muhterem Ahmet Hocamıza en büyük saygısızlık olmaz mı?!

Kader’e iman eden bilir ki, bu işler sonradan “ilham”la olmuyor. Herşey “EZEL” bilgisinde mevcuddur… Erbakan’ın Sıddîk’ı da EZEL’de seçilmiştir. Aksini söyleyen varsa, mürâinin önde gidenidir.

Bizler bahtiyar olalım evet; hatta ayaklarımız yerden kesilsin!..
Ki; bunca Milli Görüş camiası içinde (milli görüşçülük iddia eden herkes sağa sola yalpalarken) çok şükür ki nasip buyurmuş da; bizleri Ahmet Hoca’mızla tanıştırmış ve Erbakan’ı bu sayede anlamak lütfuna eriştirmiş…

Ha!… Muhterem Ahmet Hocamızın rahle-i tedrisinden geçmeden Erbakan’ı anlamak iddiası zaten “muhal” bir iddiadır. Sorun şu ki:
Acaba O’nun (Ahmet Hocamızın) rahle-i tedrisinden geçenler de derslerin ne kadarını anlamışlardır?!

bahtiyar olmak
yetmiş iki çeşit milletin bulunduğu bir ortama,her zurnadan bir sesin çıktığı mekana “hak ve adalet”getirme yetisi insanlık tarihi boyunca sadece Allahın insanlara ikram ve ilham ettiği hak dinler de bulunmuştur..Bu hak dinleri ise zamanın şartlarına ,insanlarına ihtiyaçlarına göre ise “hakka bağlı kalarak yorumlayıp bizzat aksiyona koyan “adı konuşmuş elçilerdir”..Ve şimdi 21.asırda ise bırakın türkiyeyi altı milyar insanlığa “hak ve adalet”mekanizmasını hizmetkar edebilecek bir hikmet,feraset ,donanım,vizyon ve suuru kuşanmak ise Allahın çok sınırlı sayıda kişeye bahşettiği bir özelliktir..Prof Erbakandan ilham alarak ortaya koyduğunuz çözüm proğramı çerçevesinde burada yaptığınız bu “tenkit yazınızı”okudum..Bahtiyar oldum..kaleminize sağlık

Halleri bir
Sözde anayasa taslağı diye millete yutturulmaya çalışılan intihal abidesi metni okudukça şekli şemali ne kadar farklı olursa olsun, kursaklarını yetim malı ile dolduranların hallerinin bir olduğu konusunda kesin ikna oldum, yazık ki bu adamlar hala alim ünvanını hem de utanmadan kullanıyorlar. Bir gavurun bir sakız yapmak için verdiği emeği bile vermeyen veremeyen bu adamlar ancak ilmi hırsızlık yöntemine başvurup bir metin ortaya koyabiliyorlar. Ne kadar iddia ederlerse etsinler. Bu metin ortaya koymuştur ki; bu kişilerin halleri diğerlerinden farklı değildir. Acı olanı aralarında gaye birliği de olduğudur!

Anayasa ve tas(arısı)
Günlerdir bir velvele, bir patırtı,neymiş ismail ağa cemaati, Anayasa taslağı hazırlamış hükümet ‘e teslim etmiş, söyle anayasa böyle anayasa ve sonuç, tavuk misali küçücük bir yumurta, bir sürü gürültü. Okudum ve anladımki 1982 Anayasa sını ayırmışlar ve yıllarca siyonizmin yapamadığını yapmak adına, Türkiye birleşmiş Milletler diyerek müslüman taklidi ile ülkeyi de bölmüşler. İnanıyorum ABDve AB den siyonizm den beklediğiniz alkışı almışsınızdır. Anayasa çalışmasındaki farkı her makalesini merakla beklediğimiz, Milli çözüm yazarlarını okuyunca, aradaki farkı dünya ile çöldeki kum taneciği gibi olduğunu fark ediyorum. Güya ismail ağa cemaati yasa taslağı hazırlamış vay benim saf müslüman kardeşlerime, bir zamanlar Cennet mekan Erbakan Hocam ‘a sizler siyaset yapan bizlerse size dua edenlerden olalım diyen cemaat. Siyasete koca sakallarınızla cüppelerinizle, sarık ve şalvarlarınızla siyasetin zirvesindesiniz. Her seçim sonunda Başbakanın balkon konuşmasına Müslümana yakışmayan bir davranışla ayakları kızlarına vurarak koşup AKP genelmerkezinde alkış tutmaktasınız. Allah Resulü namaza giderken bile koşmayınız nerede yakalarsanız orada cemaate uyunderken, Müslümana yakışmayan bu koşuşturma bu heyecan niyedir? Acaba. Fethullah cemaatinden boşalan kadroları doldurma telaşımı, yoksa yağma hasan ‘ın böreği gibi har vurup harman savurdukları milletin malından pay kapma teleşımıdır acaba, sonrada Elhamdülillah görevimizi yaptık deyip yetimin hakkını yiyip derinden genirerek göbeğinizi kaşıyarak cennet bekliyorsunuzdur her halde.Hazırladık dediğiniz anayasada, ne faizli,sistem için ufacık bir tedbir, sokakta etini bedenini geçinmek için satan gariban düşmüş veye düşürülmüş kadınları koruyan Kuran’ı bir tedbir, ne yoksul ve yetimin hakkına yönelik bir ifade, nede bu milletin birliğini beraberliğini korumaya yönelik maddeye rastlanmamaktadır. Erbakan hocama ihanet ederek iktidar olmuşlara sadaketinizin takdir belgesi olmuştur bu anayasa hazırlığınız. Ahmaklıkla hain arasında bir fark yoktur derdi bir büyüğümüz, ister ahmak olun, ister hain, Allah muhakkak bunun hesabını soracaktır zira siyonizm ‘e çanak tutmakla ya hainliğinizi yada ahmaklığunızı dışa vurdunuz. Allah sizin gerçek niyetinizi muhakkak bilir ve muhakkak bunu ortaya çıkaracaktır. Camisinin mihrabında cinayetlerin işlendiği, telefon kayıtlarında hurma siparişlerinin verildiği zavallı insanlar, Allah size cennet vaad ediyor, oysa siz Bülent Arınç diyorya çınar ağacının gölgesinde gün görmemiş olaylara İslami jelatin olmaya devam ediyorsunuz. Hoş Bülent Arınç da o çınar ağacının gölgesinde olanların baş mimarlarındandı düne kadar.Bu cemaat siyaset ilişkisinde.Gelecekte kandırılmış diyecek bir Tayyip Erdoğan’ı ve ellerini semaya açmışım beddua eden Mahmut hoca cemaatini şimdiden görür gibiyim.Fıkra buya Eşşekleri düğüne çağırmışlar genç olan sevinmiş hadi gidelim demiş, yaşlı olan demiş,ne seviniyorsun be eşşek oğlum ya su bitmiştir ya odun bizi boşuna çağırmazlar demiş.kıssadan hisse.Oysa çözüm inanılmış iman edilmiş yegane gerçek, ADİL DÜZEN dir, ve ALLAH ‘ın vaadi gereği muhakkak kurulacaktır. İşte o zaman birbirine odun yada su taşıyanların vay haline. Allah yoksulu yetimi korumayana,komşusu açken tok yatana, Lut kavmi gibi yaşanıldığı zamanda sessiz kalıp faize fuaşa durdemeyene, benim cemaatim benim hoca efendim diyene, sarıkla şalvarlarınızla müslüman olduğunu zannedenler, yetmiyormuş gibi çakma bir Anayasa hazırlayanların vay haline vay haline. Allah Milli birliğimizi, inancımızı bu zavallılara bırakmasın. Yar ve yardımcımız olsun.Amin. Amin.Amin.

Siz Erbakan’a Talebe Bile Olamazsınız…
Aziz Erbakan’ın hatırasına hakaretin Siyonist Deccalin katında kıymeti de ödülü de oldukça büyüktü. Bu şekilde Cumhura baş bile olabilirdiniz.

Şimdi Siyonist odaklara yaranma hatırına; dinsiz- donsuz- gömleksiz yazar-çizer takımının bile Erbakan’a doğrudan değil de, ancak “dolaylı çamur atma”ya cesaret edebildikleri halde; bu ismailağacı çapsız insan müsveddelerinin doğrudan iftiraları ve sataşmaları, bunların dinsiz takımından daha aşağılık mahluklar ve “ŞEYTAN’ın Asıl ve Has Avanesi” olduklarının da en büyük kanıtı değil midir?!

Şeytanî cibilliyetli; yüksek(!) ilim ehliyetli(!) ve (haçlıdan) icazetli(!) şarlatanlara da ancak böyle bir “Çalıntı Taslak” sunmak yakışırdı!

Kaldı ki, bu mahmut efendi denilen zat; hani Aziz Erbakan Hocamızın yakın dostlarındandı ve O’na biatlı idi. Dost dosta kendi tv’lerinden radyolarından niye hakaret ettirirdi, önce bunu sormak ve sorgulamak gerekmez miydi?!

E dost buysa, düşman nasıl olurdu ki?!.. Böyle dostluktan Allah’a sığınırız.

(Onlar- münafıklar, sözde) Allah’ı ve iman edenleri aldattıklarını (zannetmektedirler). Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değillerdir. (Çünkü Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışanlar, ancak kendilerini aldatıvermektedir.) (Bakara Sûresi:9)

Aziz Erbakan, Allah’ın rızasının ve mazlum halkın duasının bir gramını, şuursuz kalabalıkların ve onursuz İslamcı münafık kiralıkların binlerce ton alkışına tercih edecek kadar, inançlı ve ihlâslı olduğundan, kutsal davasını temsil ve tebliğ mesuliyeti ve yeryüzünde Adil Düzeni kurma gayretiyle; evrensel plan ve projeler hazırlayarak, ilgili ve gerekli teşkilatlar kurarak ve en gerçekçi adımları atarak, Gizli Dünya Devletiyle boğuşurken; sahne şovluğundan, kürsü şarlatanlığından ve parti kurmayı münafıklığından başka işe yaramayan kof kadroları ve bu çapsız, basit, fasit ve münafık tarikatçı takımını da “strateji gereği” idare etmek ve adeta sırtında taşımak zorundaydı!?

Yoksa; bu yanar döner tiplerin ayarı ve aslı-astarı zaten Aziz Hocamızın malumu idi. Erbakan’ın adeta; “Tek Kişilik Ordu” gibi, dışarda büyük şeytanlarla, içerde de bu münafık takımıyla mücadele etmekteydi.

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Huneyn’de elde edilen ganimetleri taksim ederken Hazreti Sa’d İbn-i Ebî Vakkas (radıyallahu anh) yanında oturuyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir grub insana ihsanda bulunmuş ama Hazreti Sa’d’ın kendisinden çok daha fazla hoşlandığı birisine hiçbir şey vermemişti. Bunun üzerine o,Efendimiz’e:

“Falanca ile aranızda ne var ki ona vermedin? Allah’a kasem olsun ki ben, onu mü’min görüyorum!” dedi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Müslüman görüyorum de!” buyurdu.
Dayanamayan Hazreti Sa’d, bu kanaatini üç kez tekrarladı. Her seferinde Resûlullah da (aleyhissalâtu vesselam),aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncusunda ise;
“İhsanda bulunmam, sevgim için ölçü değildir; zira ben, benim için daha kıymetli ve sevdiğim kimselere hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum!” buyurdu.

(Kütüb-ü sitte-1090)

*

İşte O’nu ERBAKAN yapan en büyük özellik, izlediği Nebevî siyaset ve strateji değil miydi zaten?!

Hem bu cemaatin büyük bir kısmı akp yanlısıydı evet ama; efendilerinin ve bir kısmının da Milli Görüşçü olduğu ise külliyen yalandı. İçerideki didişmelerinin sebebi olsa olsa ancak; post kavgası, yani “efendi(!) ölünce kim başa geçecek ve dönen büyük rant ve paralar kimin yönetiminde olacak” kavgası olabilirdi.

Hem zaten müceddid(!) (kime göre; neye göre, o da belli değil ya!) olduğu iddia edilen mahmut ustaoğlu dilsiz miydi ki; her seçim döneminde “efendi milli görüşçüdür” diye yırtınan basiretsiz milli görüşçülerle akpliler birbirine girerdi… bu pabucumun müceddid’inin şöyle açık seçik bir beyanatta bulunup, gerçek tarafını ve ayarını orta yere koyduğunu hiç duyan var mıdır?!
Ben duymadım, duyan varsa da bildirsin Allah rızası için.
Ama tabii bu müceddid(!) de kendince haklı(!) olabilir… “olur ya; Milli Görüş iktidar olduğunda da (tamamen duygusal sebeplerden ötürü) onlara yakın olmak gerekir” değil mi ama?!
*
Yalancı yalamadır, sanma sözü gerçektir
Sen müceddid tanırsın, menfaate köçektir
Zan tahminle olmuyor, Kur’an şaşmaz ölçektir
Köpeklerin hevesi, kemikli yala imiş!..
*

Aziz Erbakan’a nankörlük ve Hak davaya hıyanet eden ucuz ve uyuz ayak takımından hayırlı ve Hak bir işin zuhur etmesi zaten mümkün değildir.
Her kim olursa olsun; Aziz Hocamıza hıyanet ve hakaretinin karşılığında hem bu dünyada, hem ahirette zillete dûçar olacak; yüzüstü sürünecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın!
Bu tür hainlere fırsat verilmesi ve bazı imkânlara erişilmesi ise Allah’ın mekri’dir ve nasıl bir akıbete uğrayacakları da çok yakında görülecektir!

İSLAMİ HAZIRLIK DİYE HAÇLI KOPYASI
Gerçeği örtme gayreti, hidayet kararmasıdır. Tabelasındaki adı, vitrindeki sunumu İSLAMİ de olsa, böyle ciddi meselelerde, değerini ortaya koyar ve yine AKIL- FERASET EHLİYLE, TAKLİTCİ VE İSTİSMARCILARIN farkı ortaya çıkardı.
Hazırladığınız ANAYASA TASLAĞININ her maddesi ayrı ayrı incelendi ve görüldü ki bu güne kadar, SİYONİST HAÇLI İTTİFAKIN ülkemiz üzerindeki projelerinin bazıları direk bazıları da, jelatinlenerek mütedeyyin saf islami gayretli tabanınızı oyalamak maksatlı servis edilip, “tabelası islami”, ama amacı ne insani ne islami olan bi takım “HOCA” lar eliyle piyasaya sürülmüştür.
Ülkenin birlik beraberliğine, İSLAMIN esas kaidelerine, ilme ve çağdaş gereksinimlere ters düşen bu çıkışınızın söylemi İSLAMİ olsa da, içeriği değildir. Anlaşılıyor ki, Siyonist yapılanma, “ HİÇBİR TAŞIN ALTINI BOŞ BIRAKMAMIŞ” sadece FETÖ yapılanması gibi günü gelince kullanılmak üzere bekletilmekteydi.
“TÜRKİYE BİRLEŞİK MİLLETLER DEVLETİ”, anayasa maddesi her şeyin özeti durumundadır.
SORUYORUM;
-Bu maddeye göre Türkiye’de kaç millet, kaç din ve nihayetinde devlet hesabı yaptınız, İSTANBUL’u yada kendi merkezinizin de bulunduğu, ÇARŞAMBA semtini Müslümanlara, Patrikaneyi RUMLARA mı tahsis ettiniz..?!
-Bu güne kadar sizlerin faizsiz ekonomi, ilmi ahlaki, siyasi bir düzen için tartışmaya sunduğunuz ciddi bir gayretinize raslamadık. Eğer gayretiniz bu noktada değilse siz NASIL BİR İSLAMIN müntesiplerisiniz!?
-Hazırladığınız anayasa taslağında DİYANET i, DİN İŞLERİ BAŞKANLIĞI seviyesine indirip, GENELKURMAY başkanlığını, MİLLİ SAVUNMA bakanına bağlama hesabınız; Siyonist haçlı projesinde samimi tabanınızı günahlarınıza ortak edip ve işbirlikçi iktidarların işini kolaylaştırmayı mı amaçladınız!?
– Yoksa bu karışıklık kendi içinde bile tezat olan; İLMİ, MİLLİ, DİNİ içerikle uyuşmayan bu taslak anayasa hazırlığı, uzun zaman üzerinde son derece İlmi, İnsani, İslami bir sistem olan ADİL DÜZEN sistemini töhmet altında bırakmak için mi servis edildi, sizde sundunuz..!?

Sarıklı Cübbeli Haçlı Uyarlaması
AKP iktidarının Kur’an’a, İslam’a, ahlaka ve vicdana, yani adalet ve huzura aykırı ve her türlü sosyolojik fitnenin ve ekonomik felaketin “yasal” kaynağı olacak bir ANAYASA yapmalarına fırsat vermeyin. Böyle azim bir günahın, yalnız hayat süresince değil, kabirde ve mahşerde de asla yakanızı bırakmayacak bir vebal ortaklığının altına girmeyin.
İşte zerre kadar iz’anı, irfanı ve vicdanı olan herkese ve her kesime tarihi ve imani bir sorumluğu ADİL ve ASRİ bir Anayasa taslağı hazırlayıp, ilgili komisyona göndermektir. Bu ilmi, İslami ve insani projenizi TV’leriniz, Gazeteleriniz ve Dergileriniz vasıtasıyla topluma tanıtıp tartışıvermek, halkımızı bilgilendirmektir.
MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİNİN UYARILARIYLA İsmailağa cemaati’nin hazırladığı anayasa taslağı gündeme gelmişti. Maalesef anayasa taslağı “yağmurdan kaçalım derken doluya tutulanın” durumu cinsindendi. AB’nin işine yarayan maddelerle donatılmış, haçlıyı sevindirecek bir anayasaydı.
Cemaat içerisinde, samimiyetle dinini yaşamak isteyen ve bu uğurda fedakârlık yapan sayısız Müslüman bulunmaktadır. Lakin; Türkiye’yi parçalama, kavim ve kabilelere, mezhep ve meşreplere ayırma hesabı güden Haçlı -Siyonist odakların- tabi dolaylı ve ustalıklı manipülasyonlarla İsmailağa Cemaati’nin işbirlikçi takımını görememekte ve tahribatlarını sonuç olarak hazin sonu görememektedirler. Bu bağlamda cemaat mensuplarının ve ülkemiz insanının; Yazarımız Abdullah Akgül’ün; sorumluklarını kuşanma, mazlum masum insanlarımızın haçlı oyunlarına taşeron edilmemesi, cemaat içerindeki AB uzantılarının deşifresi adına yukarıdaki makaleyi, vicdan ehlinin dikkatine sunduğunu şahsım adına görüyorum. Üstün-duyarlı gayretinden dolayı şükranlarımı sunuyorum.

Adil Düzen İhtiyacı
Türkiye’de değil, dünyada dahi Adil Düzen gibi ilmî, insani, islâmi başka alternatif olmadığını biliyordum da… Âlim bilinen, âlim geçinen insanların bu kadar yetersiz ve aciz olduğunu bilmiyordum. Şeriatçi ve tarikatçi İsmailağa gibi büyük bir cemaatin âlimlerinin, Allah ile savaş açmak anlamına gelen faiz hakkında bir cümle etmedikleri bir anayasa teklifinden ne hayır gelir ki!

Kur’an’ı Gösterip Küfranı Yutturma
FM TV İnternet sitesinde yayınlanan ve ismailağa cemaatine bağlı fatih medreseleri grubu tarafından hazırlanan sözde anayasa taslağı; Batıdan tercüme edilen ve Türkiye’de geçmişte uygulana gelen Anayasa ve yasa örneklerinin alt alta dizilmesi ve bir kaç yere “din-iman-ahlak” kelimesinin monte edilmesiyle ortaya çıkarılmış, hiçbir İlmi, İslami ve İnsani temeli ve gerekçesi bulunmayan bir anayasa taslağıdır. Üstelik sarih ayetler, sahih hadisler, icma ve çağın şartlarına ve ümmetin hayrına hiç bir kıyastan faydalanılmamıştır. Dahası, itikada zarar verecek uygulamalar yer almakta, devletin ve milletin çözülmesine zemin hazırlayacak maddeler bulunmaktadır. Faiz yasağı kelimesi dahi malesel geçmemektedir. Yani içi de, dışı da ; hem İslamen, hem ilmen hem de devletin ve milletin çıkarları namına bomboş hatta yokluğu varlığından efdal bir anayasa taslağı çalışması olmuş. Hoş sakal ve cübbe ile dindarlık taslayıp Amerikancı ve İsrailci AKP’ye oy toplayan bir cemaatten fazlasını beklemek safdillikti.

AKP ve İSMAİLAĞA’NIN; GÖRÜNÜŞLERİ FARKLI, AMA GÖRÜŞLERİ AYNI…
AKP ve İSMAİLAĞA’NIN; GÖRÜNÜŞLERİ FARKLI, AMA GÖRÜŞLERİ AYNI…
Kılık kıyafet ve ibadetlerinde daha takva ve efdal olanı yapma gayretleri ile öne çıkan (böyle görünen ve bilinen) İsmailağa cemaatinin mensuplarınca hazırlanan anayasa taslağına baktığımızda;
Kendilerinden; Ayetleri Mutlak Delil, Sahih Hadisleri Delil ve Ehli Sünnet âlimlerince bugüne kadar yapılan İçtihatları Hüküm ve İcmaları Mutlak Hüküm olarak esas alıp, Müspet İlim, Tarihi bilgiyle alınan tecrübeler, aklı selim ile vicdani kanaatler ve tüm bunlara uygun görülen Kur’anı Kerim’im açık hükümlerini değişmeyen doğrular kabul ederek, bu esaslara dayalı olarak bugün Ülkemizin ihtiyaç duyduğu ve çare aradığı sorunlarına Ekonomik, Siyasi, Ahlaki ve İlmi çareler üretip, çözüm bulacak ve örnek sayılacak Hakka dayalı adil bir Anayasa çalışması beklenirken, maalesef hazırladıkları anayasa taslağında bu esasların hiç biri dikkate alınmamış, tam aksine bu esasların her biri ile çatışan ve uyuşmayan bir Anayasa taslağı ortaya çıkarmışlardır.
SONUÇ OLARAKTA (kendilerine), ABD-AB-SİYONİST VE EMPERYALİST KESİMLERİN (en az 40 yıldır yapamadıkları) TAM DA ONLARIN İSTEKLERİ İLE UYUŞAN BİR ANAYASA TASLAĞI ÇALIŞMASI YAP(TIR)ILMIŞTIR.
Siz şimdi; 1 – Ya bilgisizliğinizden, 2- Ya bildiğiniz halde cesaret edemeyip (başımıza bir şey gelmesin) veya elimizdeki imkan ve fırsatlardan olmayalım korkusundan, 3- Ya da aynı görüşte olduğunuzdan dolayı böyle bir anayasa taslağı hazırladınız ya…
Şimdi sizlere: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” desek bize cevap olarak: “Biz sadece ıslah edicileriz” deyip (fesatlıklarınıza ıslah kılıfı geçireceksiniz). Ama; Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar (hazırladıkları bu anayasa taslağı ile sosyal ve siyasal hayatı ve vatanın bölünmez bütünlüğünü, dirliğini, birliğini bozmaya çalışanlar) kendileridir, ama onlar bunun şuurunda değillerdir.
İsmailağa Cemaati Erbakan Hocamızın sağlığında “Biz dua ekibiyiz. Seçimi kazanmanız için dua ve hatim ekibi kurduk. Bizde böyle çalışıyoruz” diyerek saha çalışmasına katılmazlardı. AKP döneminde ise; Seçim bürolarında faal çalıştılar. Cemaatin Hocalarına TV ve sosyal medya üzerinden AKP ye oy verilmesi için beyanatlar ve(rdi)rildi. Şimdi soralım kendilerine; Dua az geldiği için mi saha çalışması başlattınız? Ya da Hem dua hem saha çalışması ikisi birden mi devam ediyorsunuz? Muhtemelen doğru cevap ikincisidir. Peki o zaman siz Milli Görüş için niye bu gayret te hiç bulunmadınız ve sadece dua etmeyle yetindiniz?
SİZ ZANNETTİNİZ ALLAH SİZİN GERÇEK AYARINIZI VE DEĞERİNİZİ BU DÜNYADA ORTAYA ÇIKARMADAN CANINIZI ALACAK?!… ÇÜNKÜ SİZ (AKP ile) GÖRÜNÜŞLERİ FARKLI AMA (Siyonizme hizmet ve ABD-AB hayranlığında) GÖRÜŞLERİ AYNI OLANSINIZ.
Sizlere naçizane bir hatırlatmada bulunalım. Cenabı Hak ahirette bizlere şu soruya soracak; “EY KULUM; SADECE BENİM (Allah) İÇİN NELERDEN VAZ GEÇTİN” diyecek ve bu soruya vereceğimiz cevaba göre bize muamele edecek.

Meğer
Hazırlanan taslak metin tam bir facia olmuştur! Ne aklı başında bir bilim adamına ;ne sağlam Vicdanlı duyarlı insanımıza ;ne milli Manevi değerlerin derdini çeken herhangi şuurlu bir kimseye yakışmayacak bir yaklaşım mantık ve üslupla kaleme alınan bu metin; maalesef batıl ve barbar sistemlerin ekmeğine yağ sürecek şekilde!..Yeryüzünü sömüren küresel emperyal unsurlarla zihin ikizliğini ortaya koyan niteliksiz bir metin olarak karşımızda durmaktadır!..
Sadece laf söylemek,fikir beyan etmek,’ben de bir şey ortaya koyuyorum’ diye tavır takınmak-cakas atmak amaçlı olduğu sezilen bu taslak metin ,eğer art bir niyetle kaleme alınmamışsa son derece basiret kıtlığı ve zekavet yoksunluğu ürünüdür!
Bizim inancımızın temeli ‘Hakkı üstün tutan bir zihniyetle olayları değerlendirmek esasına dayandığından; kuvveti üstün tutan bir zihnin ürünü olarak kendini ortaya koyulan bu tür çalışmalar duyarlılık tasiyan insanlarımızı üzmüştür!..
Bu manzaraları görüp te derinden bir nefes alarak kulluk bilinci ve şükür şuuruyla yürekten bir kere daha elhamdülillah denmesi icap etmektedir.
Meğer Milli Görüş Milli çözüm ne yüksek bir şuur;ne üstün bir bilinç;ne isabetli bir duruşmuş Allahım!!!…

ANAYASA HAZIRLARKEN NE TÜR ESASLARLA VE KİMLER TARAFINDAN HAZIRLANMALI???!!!
ANAYASA HAZIRLARKEN NETÜR ESASLARLA VE KİMLER TARAFINDAN YAPILMALI?!!!

Ey FM Tv ve İsmailağa Cemaatı :Öncelikle duyarlılık göstermişsiniz ve insanlık için ‘’Anayasa’’ taslağı hazırlayıp vazifenizi yerine getirmek istemiş ve gereğini yaptığınızı göstermek için taslak hazırlamışsınız. Ama hazırladığınız taslağı anlayarak kavramaya çalışarak okuyanlar farkedecekler ki tamamıyle çözüm üreten ınsanlığın sorunlarına ilaç olacak şekilden öte tam tersi ınsanlığa problemler doğuracak şekilde gelişigüzel hazırlanmış hazırlanmadı denmesin diye bir taslak ortaya konmuş..Örnek: Genel esaslar bölümünde
“Türkiye Birleşik Milletler Devleti” diye bir ifade var bu ne demek Allah aşkına..Son ve hak din İslam’a göre halkımız milletlerden değil tek milletten oluşmuyor muydu? Yani insanlar ya İslam milletindendir yada küfür milletinden değil midir?!!! Bunun gibi onlarca örnek vermek mümkün hazırladığınız taslak tam manasıyla çorba olmayı bırakın ne idüğü belirsiz tam manasıyla yahudının ekmeğine organik yağ sürmek gibi bişey olmuş maalesef….Lütfen Allah rızası için şu söyleyeceklerime kulak kabartırsanız çok memnun olurum..
Belirli odaklarca ve halkı hesaba katmadan, kendi çıkarları doğrultusunda hazırlanan anayasaların, askeri yönetim eliyle veya sivil ve siyasi meclislerce onaylanmasının hiçbir farkı bulunmayacaktır. İyi niyetli de olsa ve hukuk tahsili de yapsa, Anayasa yapacak yüksek uzmanlık seviyesine ulaşmayan ve toplumun dini ve ahlaki temel dayanaklarından haberdar olmayan kişilerden oluşan meclislerin-ekiplerin hazırlayacağı anayasalar, çözümün değil, sorunların kaynağı olacaktır. Ve zaten çoğunlukla dış güçlerin ve gizli merkezlerin dayattığı taslaklar, meclisler tarafından yapılmış gibi gösterilip, halk demokratik dalaverelerle aldatılıp avutulmaktadır.
Milli ve gerçekçi bir anayasa hazırlayacakların şu özellik ve yetenekleri taşıması lazımdır:
1- Hürriyet (Dış ve iç etkenlerden bağımsız düşünme ve hareket edebilme fırsat ve cesareti)
2- Ehliyet (Yüksek bilgi birikimi ve içtihat becerisi)
3- Emniyet (Sadece hakkaniyet duygusuna ve halkın huzuruna hizmet gayesi ve gayreti gütme konusunda güven vermesi)
• Evet, dış ve iç güç odaklardan bağımsız, sadece halkın her kesiminin ve ülkenin çıkarlarını esas alacak bir özgürlük ve özgüven ortamından,
• Hem büyük çoğunluğu oluşturan halkın hem de azınlıkların milli ve manevi amaçlarını karşılayacak, farklı kültür ve hayat tarzlarının insani ihtiyaçlarını doyuracak genel ve özel yasaları yapacak yüksek ilim ve içtihat kafasından
• Ve toplumun her kesiminin güvenini sağlayacak tarafsız bir bilim adamı saygınlığından mahrum kişi ve ekipler; sağlıklı, kalıcı ve huzur sağlayıcı anayasalar yapamayacaktır.

Meselenin bir boyutu böyledir, ama daha da önemli bir konuyu hatırlatmak lazımdır:
Sıradan hukukçuların anayasa yapamayacağıdır! Evet, yanlış okumadınız; bilinen hukukçular anayasa yapma yeteneğinden uzaktır. Çünkü hukukçular ve hukuk eğitimi alanlar sadece mevcut yasaları okuyan ve uygulayan insanlardır. Bunların görevi metne sadık kalıp onu doğru anlamak ve uygulamaktır. Hukuk fakülteleri hukukçu yetiştirme okullarıdır. Anayasayı ise; yüksek donanımlı sosyologlar ve özel anayasa uzmanı hukuk hocaları ve İslâmiyet’teki usulü fıkıhçılar yapmalıdır. Hukuki metinleri, konuşma diliyle yazamazsınız. Yeni yasalar yapılırken eski hukuk terimlerini kullanırsınız ama onların yeni tariflerini yapmak zorundasınız. Yeni terimler ortaya koyar, onlara hukukilik kazandırırsınız. Oysa klasik hukukçu dediğimiz, savcı, hâkim ve avukatların çoğu kelimelere yeni mana katmadığı gibi hukuka yeni kavramlar da sokamaz. Bugünkü anayasalar sadece pozitif hukuk sistemi içindedir, o kadar.
Konuşurken ve yazarken biraz incitici söylüyor ve yazıyorum. Çünkü bizler, bu günleri elde etmemiz için Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan önderliğinde kırk-elli senemizi harcadık. Şimdiye kadar Türkiye ve dünyadaki “zalim düzen” sona ersin, “anayasal düzen” gelsin diye büyük bir fedakârlıkla çalışıldı. Şimdiki milletvekillerimiz ise orada keyif çatmaktadır, ama asıl yapılması gerekenleri bırakmışlardır veya belirli odaklarca kuşatılmışlardır.
Evet, “Gerçek ve örnek bir ANAYASAL SİSTEM, yani ADİL DÜZEN” kaçınılmazdır, şimdilik önünde tek engel kaldı; malum muhafazakârlar, yani gömlek çıkaranlar, AB ve ABD’ye ram olanlardır!

Saygılar…

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
15
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...