İsrail’in İstediği Kürdistan Kurulsun Diye;
AKP, TERÖRİSTBAŞI ÖCALAN'LA
UZLAŞMAK ŞARTIYLA MI
İKTİDARA TAŞINMIŞTI?
-1-
“Terörsüz Türkiye” İddialarının Perde Arkası!
İmralı Adası’nda yatan müebbet mahkûmu Abdullah Öcalan’a “PKK’ya silah bırakma çağrısı yaptırılması”; bir İsrail Yahudi Lobileri ve ABD Derin Devleti planıydı. Bu tezgâh; artık görevini tamamlayan ve feshedilmesi kararı alınan PKK yerine, Suriye’deki PYD’yi meşrulaştırma ve SDG’yi (Özerk Suriye Kürt Bölgesi Projesini) amacına ulaştırma hazırlığıydı. Evet, Öcalan’ın çağrısı özetle: “Türkiye’de silahlı mücadele dönemi kapandı; artık siyasi ve demokratik yöntemlerle hedefimize ulaşacağız… Yani; PKK yerine Türkiye’de Dem Parti, Suriye’de YPG ile Siyonist projelere hizmetkârlık yapacağız” mesajıydı. Zaten PYD başı Salih Müslim: “Gerekli şartlar oluşursa, yani TSK operasyonlarını durdurursa, biz de ona göre tavır alırız!..” küstahlığında bulunmuşlardı.
Öcalan’ın çağrısını Irak Kürdistan Bölgesi sözde Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani: “Dört ülkedeki (Irak, Suriye, Türkiye ve İran) Kürdistan’ın bütün parçaları mutlaka birleşecektir!” şeklinde yanıtlamıştı. Ve yine Suriye Demokratik Güçleri (SDG) sözde lideri Mazlum Abdi (Ferhat Şahin): “Öcalan’ın çağrısı bizimle değil, sadece PKK ile alâkalıdır!” açıklamasını yapmıştı. Şimdilik, asıl şeytani hesap; Kuzey Irak’taki Barzanistan misali, Kuzey Suriye’deki SDG Özerk Bölgesi’ne ve YPG’ye meşruiyet kazandırmaktı. Öcalan’ın çağrısında, dolaylı biçimde Türkiye’nin üniter yapısına sahip çıkıyor(muş) tarzı ve özerklik, federalizm ve otonomi heveslerinden vazgeçiyor(muş) tavrı tamamen bir oyalama ve halkımızı avutup uyutma taktiği icabıydı. Üstelik KCK’nın toplanıp, Öcalan’ın bu fesih ve silah teslimi çağrısını onaylayıp onaylamayacağı ve Kandil’in bu karara ne denli uyacağı henüz bir muammaydı.
Görünen o ki, Öcalan’ın bu çağrısı havada kalacak ve halkımızı oyalayıcı bazı yorum ve yaklaşımlar dışında, PKK-YPG cephesinde ciddi ve gerçekçi bir dönüşüm yaşanmayacaktı!.. Bu Siyonist süreç, DEM Parti’ye alan açıp siyasi sigorta sağlayarak, Öcalan’ın ifadesiyle “Demokratik yöntemlerle” sinsi hedeflerine ulaşma fırsatıdır. Ve artık Abdullah Öcalan; Sn. Erdoğan ve Bahçeli yanında, üçüncü bir aktör olarak resmen olmasa da fiilen Cumhur İttifakı’nda yerini almış durumdadır!.. PYD başı Salih Müslim’in: “Bu çağrı karşısında PKK’nın tutumunu bekleyeceğiz. PKK silah bırakırsa biz de bu konuyu ve çağrıyı ona göre ele alacağız. Gerekçeleri ortadan kalkmadan (yani TSK operasyonları son bulmadan) silahsızlanma çağrısına uymayacağız” küstahlığı bunu yansıtmaktadır.
Ve zaten Teröristbaşı Öcalan’ın çağrısından bir gün sonra KANDİL, silahı bırakacaklarını duyurmak yerine, “Ateşkes başlatacaklarını” açıklamıştı. Bu küstah tavır, Türkiye’yi oyalama amacından başka şeye yorumlanamazdı. Cumhur İttifakı ve Erdoğan iktidarının yandaş yazarları bu acı ve alçaltıcı küstahlığı saklamaya çalışsalar da, Kandil ve PKK silah bırakmayacağını ve “Ateşkes oyunlarıyla” vakit kazanmaya ve yeni tavizler koparmaya uğraşacaklarını açığa vurmuşlardı.
APO Teröristinin Çağrısı; Cumhur İttifakı’nın Büyük Kürdistan Hizmetkârlığı mıydı?
Abdurrahim Semavi’nin: “Türkiye; Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Kürtleriyle İttifak Kuracak ve Onları Tanıyacak.” İtirafları!
Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi, Türkiye’de sözde Kürt sorununun çözümüne yönelik son dönemde atılan adımları ve yürütülen tartışmaları yorumlamıştı. 2013-2015 yıllarındaki Çözüm Süreci döneminde de Akil İnsanlar Heyetinde yer alan Semavi, gelinen mevcut durumda PKK lideri Abdullah Öcalan ile Kandil arasında anlaşmazlık olduğunu vurgulamıştı. Kuzey Irak’taki (Barzani Kürdistanı’nda) Rûdaw’da Hevidar Zana’nın sunduğu, “Kuzey Bülteni’ne” konuk olan Semavi, “Kandil ile İmralı arasında anlaşmazlık var. Sadece Öcalan ile Kandil arasında değil, Öcalan ile Rojava ve Öcalan ile Avrupa arasında da anlaşmazlık var. Bahsettiğim proje çerçevesinde sadece PKK meselesi çözülmüş olmayacak, PKK dışındaki Kürtler de muhatap alınacak” şeklinde açıklamalar yapmıştı.
“Türkiye’nin tüm Kürtlerle ittifak yapacağını” da hatırlatan Semavi, “Türk hükümetinin 15-16 aydır (AKP ve MHP iktidarıyla) hazırladığı bu proje sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne yönelik sanılmamalıdır. Projeye göre Ortadoğu Kürtleriyle büyük bir ittifak kurulacak; Doğu, Batı ve Güney, Kuzey Kürtleriyle irtibat sağlanacaktır. Yapılanlar işte bu projenin hazırlığıdır. Bunu ifade etmem lazımdır!..” şeklinde çarpıcı ifadeler kullanmıştı. (Cumhur İttifakı’nca) Bir proje hazırlandığı fikrini aktaran Semavi, “Proje 5 yıl içinde tamamlanacak. Proje adım adım uygulanacak. Türkiye halkı ve Kürtler projeye hazır olana kadar proje dikkatle inşa edilip kurgulanacak. Kürtlerin barış istediği doğrudur. İnsanların aklında birçok soru var. Türklerin de birçok sorusu var. Bu sorunlar çözülmeden Kandil’i Ankara’ya getiremezsiniz, kimseyi başka bir yere taşıyamazsınız. Çok uzun zaman alır. Bahsettiğim proje kapsamında 5 yıllık bir program yapılmıştır. 5 yıl içerisinde sadece Kandil’de olanlar değil, diasporada yaşayanlar da geri dönmeye başlayacak ve onlara da geri dönüş yolu açılacaktır” şeklinde konuşmuşlardı. Bütün bu itiraflar, Öcalan’a çağrı yaptırma sürecinin dış güçlerce planlanıp dayatıldığını, yerli aktörlere ise sadece figüranlık yaptırıldığını ortaya koymaktaydı…
Barzanistan-Erbil merkezli; Kürtçe, Türkçe, İngilizce ve Arapça yayın yapan Rûdaw Medya’ya konuşan Abdurrahim Semavi, ardından özetle şunları aktarmıştı:
Rûdaw: Süreç 2023 yılının mayıs ayında başladı. Kim başlattı ve nasıl başladı?
“Bu projenin bütün hazırlıkları yapıldı, ayrıntıları tartışıldı. Proje ve süreç yazıldı. Yani, Sayın Bahçeli bu sözleri tek başına gündeme taşımadı. Bu sürecin hazırlıkları 7 Ekim 2023 öncesinde yapıldı. Ben iki ay önce Avrupa’daki bazı televizyon röportajlarında bu projeyi ve süreci anlatmıştım. Sayın Bahçeli’nin de Sayın Erdoğan’ın da bu süreci gündeme getireceğini 2 ay önce açıklamıştım… Bu projede Kürtlerin istediği her şey vardır. Kürtler ‘kardeş ve eşit bir millet’ olarak anayasaya yazılacaktır. Adım adım okullarda Kürtçe eğitim başlayacaktır. Türk hükümeti adım atarken pazarlığa girişmeyecek, (tavizler için) kendisi adımlar atacaktır.
Bu amaçla 300 kişilik bir heyet oluşturulacaktır. Bunu büyük bir keyifle söylüyorum. Diaspora Kürtleri, Kuzeyi, Güneyi, Rojava’sı, Doğusu hepsi bu mecliste tartışıp kararlar alınacaktır. Büyük bir memnuniyetle bunu dile getiriyorum. Açıkçası bu husus bizi çok mutlu ediyor. Ankara’da yaşanan saldırılar da bu sürece engel olamayacaktır. Her iki tarafta da hem Kürtler içinde hem de devlet içinde bu çözümü istemeyenler vardır. Elbette çözümü istemeyen insanlar her zaman olacaktır.
Bu projede, Kürtlerin Ortadoğu’daki coğrafyası anayasaya adil bir şekilde dahil edilecek ve tanınacaktır. Dünyanın dengesini değiştirecek bir proje kurgulanmıştır. Türkiye hükümeti ve Türkiye devleti bunu göze almıştır. Ne olursa olsun geri dönüş yapmayacaktır. Rojava’nın statüsü Türkiye ile birlikte belirlenmiş olacaktır. Öcalan onlara bu yolu açacaktır. Rojava’nın statüsü yok edilmeyecek. Türkiye ile birlikte statüsü belirlenecek; anayasal ve hukuki müzakereler buna göre yürütülüp yönetilecek ve sonuçlanacaktır. Bu 5 yıl içinde Ortadoğu’da Suriye diye bir devlet kalmayacak, tarihte de var olmayacak, Şam ve Lazkiye’de Suriye diye küçük bir devletçik bırakılacaktır!”
Şimdi soruyoruz: Kuzey Irak Kürdistanı’ndan (Barzanistan’dan) sonra, şimdi de Kuzey Suriye Rojava Kürdistanı’nı kurdurup, Türkiye’yi; önce kuşatma altına alarak, sonra güneydoğumuzu da kışkırtıp katarak Büyük İsrail’e hazırlık yapan bu Siyonist projeye, Cumhur İttifakı imkân ve fırsat tanıyacak mıydı?
Ve yine merak ediyoruz: 3 Aralık 2024 MHP Grup Toplantısı’nda Sn. Devlet Bahçeli’nin:
“… Ne var ki Suriye Arap Cumhuriyeti, Şam ile Lazkiye arasında sıkışan, topraklarının 3’te 2’si kontrol dışına çıkan, egemenliği ölümcül yaralar alan, solunum cihazına bağlı halde bulunan tartışmalı devlet konumundadır. Merkezi otoritenin kaybı halinde nelerin yaşanacağını, paylaşım sofrasına oturmak için nasıl da kuyrukların oluşacağını, Suriye üzerinde görmek, trajik bir gerçek olarak karşımızdadır!.. Parçalara ayrılmış Suriye fotoğrafında, her yönüyle Türk olan HALEP’i yüzüstü bırakmamız mümkün değildir!..” ifadeleri ile Rûdaw’cı Abdurrahim Semavi’nin söyledikleri neredeyse aynıdır; yani yakında Suriye parçalanacak ve paylaşılacaktır!.. Acaba her ikisine de bu sonucu, aynı odaklar mı aşılamıştı? Çünkü, Büyük İsrail’e alan açılsın diye, Suriye’nin parçalanmasını hazırlayan ve hızlandıran İsrail ve Amerika’ydı. Sn. Bahçeli’nin sözlerinin başına: “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne riayet esastır. Başka türlüsünü düşünmek, hatta kafamızdan bile geçirmek abestir!..” kılıfını sardıktan sonra, “Suriye’nin solunum cihazında can çekişmeye başladığını ve yakında yıkılıp paylaşılacağını” ve “Halep’in iliklerine kadar Türk şehri olduğunu” hatırlatması nasıl bağdaştırılacaktı? Ve partisine (ve bazı merkezlere) hangi mesajları taşımaktaydı? Bu çelişkili ifadeler “Türk Devlet Aklının icabı” mıydı, yoksa Cumhur İttifakı’na akıl veren karanlık odakların arzuları mıydı?
Öcalan’ın “Silah Amacına Ulaştı, Şimdi Siyaset Zamanı!” Çağrısı!..
Bundan 12 sene öncesi Açılım Sürecinde 21 Mart 2013 tarihini taşıyan açıklamasında, “Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir” diyen Abdullah Öcalan, şimdi yaptığı açıklamada ise: “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” ifadelerini kullanmıştı.
Anlaşılan o ki bu metin, Öcalan’ın (kendisine öğretildiği şekilde) aşamalı önerilerde bulunmaktaydı ve ‘çözüm süreci’ diye adlandırılan önceki sürece kıyasla, iktidar cenahı tarafından baskılanmış ve sınırlanmış bir çağrının motivasyonuyla çerçevelenmiş bir çağrı yapıldığı sırıtmaktaydı. Heyette bulunan Sırrı Süreyya Önder’in, metin Kürtçe ve Türkçe olarak okunup noktalandıktan sonra eklediği şu cümle DEM Parti’ye dokunulmazlık zırhının gizli bir şart olarak dayatıldığının kanıtıydı. Sn. Öcalan: “Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir notunu da bizlere iletti. Onu da sizinle paylaşmış olalım.” Yani bu hatırlatmaya dayalı olarak PKK’dan “Biz, bize yapılan çağrının gereğini yerine getirmeye yönelik süreci başlatıyoruz, ancak muhatabımızdan da demokratik siyasetin hukuki boyutuna uygun adımlar bekliyoruz” anlamında açıklamalar yapacağı anlaşılmaktadır.
Acaba Öcalan, S. Süreyya Önder’in açıkladığı o sözlü mesajı göndererek, “Israrla sadece örgüte çağrı yapmam üzerine bir iklim söz konusu olduğu için resmi metni, sürecin hassasiyetini dikkate alarak bu biçimde hazırladım, ama ek olarak ifade ettiğim metin dışı mesajım da önemlidir” demeye mi çalışmıştı?
Dikkat, Suriye’nin Kuzeyine Yönelik hiçbir Çağrı Yapılmamıştı!
Öcalan’ın çağrısının en dikkat çekici noktası ise bu çağrıda hiçbir biçimde Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürt yapılanmasına ve iradesine yönelik ifadeler bulunmamasıydı.
Öcalan’ın; PKK’nın ortaya çıkış koşullarından bugüne kadar gelen sürece dair hatırlatmalardan sonraki değerlendirmesi anlamlıydı: (Türkiye Cumhuriyeti’nin) “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” saptamaları, bazı doğruları, asıl yanlış amaçları için kılıf olarak kullandığını ortaya koymaktaydı. Öcalan’ın, Türkiye içindeki hedefler bakımından, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir. Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.” sözleri ise, silahlı mücadeleyi PKK ile yaptıklarını, ama artık siyasi mücadeleyi DEM Parti ile hedefe ulaştıracaklarını vurgulamaktaydı. (Milli Çözüm Dergisi. Sayı: 259 Nisan 2025. “Apo Teröristinin Çağrısı ve Hıyanetin Perde Arkası”)
Milli Çözüm, Bu Siyonist Planı 15 Sene Önce Yazmıştı:
Masonluk; İslam ve insanlık düşmanlarının ortak yapılanmasıdır!
İktidarı da muhalefeti de, zaten Mason Localarına göbekten bağlı olduklarından, asıl gündemi unutturmak için kayıkçı kavgasıyla, Hacivat-Karagöz oyunuyla vatandaş oyalanmaktadır. Yıllardır halkımız ise maalesef bu narkozdan kurtulamamıştır.
Milli Çözüm Dergisinin ilginç bir özelliği vardır; sorulan soruların cevabı yine Milli Çözüm içinde saklıdır, biraz arşiv karıştırmak soruların cevabını bulmak için yeterli olacaktır. Milli Çözüm’ün diğer bir özelliği ise, yıllar öncesinden yazılan yazıların her daim güncelliğini koruyor olmasıdır.
2010 yılında (https://www.millicozum.com/mc/2010/mayis-2010/cemaatler-generaller-ve-ihtimaller/) başlıklı yazımızda şunlar aktarılmıştı:
Masonların doğrudan İsrail’e bağlanmasına ve Siyonist amaçlarına hizmetkâr yapılmasına karşı çıkan ve bu yüzden 14. derecedeki Locadan atılan Yüce Katırcıoğlu’nun, Adalet Bakanlığına (18 Haziran 2009. Sayı: 88789), Danıştay Başkanlığına ve HSYK’ya verdiği suç duyurularında şunları vurgulamıştı:
“Türkiye’de Mason Localarının büyük bir kısmında İsrail’e bağlılığın başladığı o dönüm noktası ‘Sabataycı Dr. Ş. Ö’nün, Türkiye masonlarının Büyük Üstadı seçildiği 1981 yılının Nisan ayı’dır. Bunun üzerine: 1- Milli Masonlar, 2- İşbirlikçi Masonlar diye Loca ikiye çatlamıştır. Umarız Büyük Kulüp üyeleri “Milli safta”dır.
– Dr. Ş. Ö. bu planını, henüz Büyük Üstad seçilmeden önce uygun gördüğü hemen hemen bütün masonlarla paylaşmıştır. 1979 yılında da konuyu Yüce KATIRCIOĞLU’na açmıştır. Yüce KATIRCIOĞLU bu görüşme sonrasında kendilerine; “Tasarladığınız ritüel değişiklikleri milli güvenliğimize kesinlikle aykırıdır, bundan vazgeçmenizi isterim” görüşünü aktarmıştır. Bu cevap üzerine aralarındaki “Biraderlik/beraberlik” bağı tamamen kopmuş ve Siyonistler Yüce KATIRCIOĞLU’nu “Gizli amaçlarına karşı ve tehlikeli kişiler” listesine almışlardır.
– Yüce KATIRCIOĞLU belgelerinde çok çarpıcı bir tespit var ki, bu tespitin bütün kesimler tarafından çok iyi yorumlanması lazımdır: “Unutulmamalıdır ki, bu ölçekte bir komplonun başarılı olabilmesinin ilk şartı, toplumun “komplo olmadığına” inandırılmasıdır.” (Yani Ergenekon gibi senaryoların ve Davos Donkişotluklarının ve PKK ile uzlaşı tuzaklarının gerekli ve gerçek olduğu havasının yayılmasıdır.)
– Türkiye’de Siyonizm’e şu ya da bu şekilde destek verenlerin en çarpıcı icraatlarından birinin: “Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan haklarında verilen ve infazı sürmekte olan “mahkûmiyet kararının” 2004 yılında Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi tarafından bozulmasının olduğu” iddiası eski mason Yüce KATIRCIOĞLU tarafından ileri sürülen en çarpıcı itiraflar arasındadır.
– (Milli Çözüm Dergisi tarafından da defalarca gündeme getirilen) Ankara Belediye Başkanı AKP’li İ. Melih GÖKÇEK’in ev sahipliğinde ve Mart 2009 tarihinde gerçekleşen “Glocal Forum” toplantısının ihanet boyutlarının ipuçları da bu belgeler arasında yer almaktadır. Dünya Yahudi Kongresi Siyasi Meclis Başkanı Hahambaşı Israel SINGER de bu toplantıya katılmıştır. Bir Türk vatandaşı olduğunu ileri sürmesine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından çok değerli bir madalya ile taltif edilmesine rağmen Jefi Kamhi ile “Glocal Forum” tuzağının üstad-ı azamı sayılan David KIMCHE’nin aslında J. K. ile kardeş oldukları da çarpıcı tespitlerden bir diğerini oluşturmaktadır.
– Türk Vatandaşı Jefi Kamhi ile Dr. David KIMCHE (KIMSCHE) arasındaki akrabalık bağları o kadar çarpıcı ipuçları taşımakta ki Türk İstihbarat Teşkilatları içinde yer alan “Meçhul Askerler” bu akrabalık ve ihanet bağı arasında çok önemli bir ipucunu yakalamıştır. Bu nedenle, Şalom gazetesinin 22 Aralık 1992 günlü sayısında, J. K.’nın kardeşi Dr. David KIMCHE’nin Tel Aviv’de öldüğü yönünde bir “vefat” ilanı yayımlanmıştır. Yayımlatanlar Deyzi-Cako ERPARDO ve Eli-David KOHEN (İstanbul). Ancak öldüğü ilan edilen ve MOSSAD’ın ikinci adamlığına kadar tırmanmış olan Dr. David KIMCHE Haziran 2006’da Ankara’da yapılan “Glocal Forum” toplantısında “hortlamış” ve hatta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın (Sn. Erdoğan’ın) elini sıkıp yan yana oturmuşlardır. Peki, bu konuyu, yani şaibeli “vefat” ilanını ilk kez sütunlarına taşıyan kim? 12 Ekim 1993 tarihli Zaman gazetesindeki “Kulis” adlı köşesinde “Taha Kıvanç” yani Fehmi Koru. (Aynı Fehmi Koru, nasıl olmuş da bir zamanlar karşı olduğu ve bütün hıyanet ve rezaletlerini ortaya koyduğu Siyonist Yahudilerin güdümündeki AKP’ye alkış tutmaya başlamıştır? Ve daha sonra İngiltere Kraliçesi’nden şövalye madalyalı Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı yapmak üzere Erdoğan’dan ayrılmıştır!..)
İtirafçı ve Milli duyarlı mason KATIRCIOĞLU, belgeler arasında çok çarpıcı bir aktarımda daha bulunmakta ve “Abdullah Öcalan’ın bize tesliminin ardından, İsrailli Amotz Asael’in 26 Şubat 1999 tarihli Jerusalem Post gazetesinde yayınlanan “Orta İsrail; Kürt Herzl” başlıklı yazısından bir alıntı yapmaktadır;
“Kürt isyanları onlara kendi Theodor Herzl’lerini getirmelidir… (Yani A. Öcalan Kürt Devletinin kurucu lideridir!)
“Diğer taraftan da Kürt Herzl (Öcalan), Türkiye ve AB’yi işin içine çekerek, bir ateşkesten sonra otonomi ilan edebilir.” (Bugün Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla başlatılan süreç 15 yıl önce Milli Çözüm’de haber verilmektedir.)
“Türkiye’ye AB üyeliği sözü verilirken (daha doğrusu bu yalanla oyalanırken), Kürtlerin özerkliği Brüksel’in sürdüreceği diplomasinin ana ayağını teşkil etmelidir.
Biz Siyonistler son yüzyıla, Türklerin nefret ettiği kimseler olarak girdik. Ama şimdi Kudüs, Ankara (ve Cumhur İttifakı) ile sıkı müttefiktir. Aynı durum Kürtler için de geçerlidir!..”
– KATIRCIOĞLU, belgelerinde gündemi çok net biçimde sorgulayıp şunları sormaktadır:
“Dört tane Müslüman bir evde toplanıp, yüksek sesle dua etse, bu yargı ‘Laikliğe aykırı davranıyorlar’ diyerek, hemen yakalarına yapışıyor. Ama, yüzlerce ‘Sözde Müslüman mason’ bir locada toplanıp, Yedi Kollu Şamdan’ı taşıyarak ve Tevrat’tan ayetler okuyarak ve de Davud Yıldızlı Bayrak açarak (!) Yahudi ayini yaparken (lütfen dikkat Musevi ayini değil), aynı yargı bu ‘Derin İhaneti’ inatla niye örtbas ediyor?” (Evet, Türkiye’yi güya Milli İrade ile kurulan Cumhur İttifakı mı, yoksa Siyonizm’in ve İsrail’in karakolları olan Mason Locaları mı yönetiyor?)
– “1993 yılında İncirlik Üssü’nde hiçbir Türk personelin ve hatta -İncirlik Türk Tesis Komutanının- alınmadığı GİZLİ bir brifingde, sunum yapan Amerikalı, NATO Başkomutanı Org. John Shalikashvili’nin, “Kürtlerin durumu nedir?” sorusuna verdiği şu cevabı her şeyi açıklamaktadır;
“PKK’nın görevi, Kürt devletinin kuruluş süreci boyunca Türkiye’yi angaje tutmaktır ve sonunda Kürdistan açılımına mecbur bırakmaktır.” (Evet, Milli Çözüm’ün 15 yıl önce saptadığı ve uyardığı bu tehlikeler, günümüzde aynen uygulanmakta ve Yeni Barış Süreci kılıfıyla ülkemiz parçalanmaya hazırlanmaktadır!?)
İtirafçı Mason KATIRCIOĞLU’nun “Suç Duyurusu” şu ifadelerle son bulmaktadır:
“Bütün yetkilileri de ilgilileri de, hem ahlâki hem de yasal görevlerini cesaretle ve gereğince yapmaya ve öncelikle de mason localarını derhal kapatmaya davet ediyorum.”
Ancak KATIRCIOĞLU’nun bu talebini gerçekleştirmesini AKP iktidarından ve Cumhur İttifakı’ndan beklemek boşunadır. Çünkü Mason bürokratların ve yargı mensuplarının bu talebi yerine getirebilmeleri bir yana, bu suç duyurusuna işlem yapabilmeleri için öncelikle yetkili kişilerde ve görevlilerde milli “şuur” ve “onur” bulunması ve cesur olmaları lazımdır. Aynı Siyonist odaklara ve Masonik Localara bağlı olmak hususunda AKP-MHP ile CHP ve İYİ Parti’nin hiçbir farkı ve aykırılığı bulunmamaktadır. Evet, İslamist Medya ile Kemalist Sözcü takımı aynı şeytani odaklara, yani Atatürk’ün kapattığı MASON LOCALARINA bağlıdır!.. (Milli Çözüm Dergisi. Sayı: 79 Mayıs 2010. “Cemaatler, Generaller ve İhtimaller”)
Devlet Bahçeli’nin Suç Ortaklığı!
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından, Cumhur İttifakı’nın sağlandığı 2018 yılına kadar, tam 16 yıl boyunca AKP iktidarını ve Sn. Erdoğan’ı en açık ve acıtıcı ifadelerle sürekli suçlayan, ülkemizin siyasi, ekonomik, ahlâki ve stratejik sorunlarının baş sorumlusu olarak sataşan… Bu arada MHP’nin mitinglerinde, Meclis kürsülerinde, Parti sohbetlerinde, sürekli “On binlerce masum ve mazlum insanımızın ve çocuklarımızın bebek katili Abdullah Öcalan’ı yaşatıp hapishanede tutmayın, onu derhal idam edip asın!..” diyerek cebinde taşıdığı yağlı idam urganı parçasını sağa sola fırlatan Sn. Devlet Bahçeli, her ne olduysa şimdi, APO’ya “İP” edebiyatını bırakmış, “VİP=Özel imtiyaz statüsü ve yüksek devlet erkânı” prosedürüyle, Yüce Meclis’te ağırlanmasını istiyorlardı!.. Güya APO’nun kutsal barış çağrılarıyla PKK belası ortadan kalkacaktı!?
Oysa APO, basit ve fasit bir maşaydı, artık son kullanma tarihi çoktan aşılmıştı. Daha önce güya, asla kabule yanaşmayacaklarını söyledikleri BARZANİSTAN’ı nasıl devlet statüsüyle tanımış ve ağırlamışlarsa, şimdi de Kuzey Suriye (ROJAVA) Kürdistanı’na meşruiyet kazandırmak üzere, APO ve PKK devre dışı bırakılacaktı. Evet, bu nursuz solcuların da, şuursuz sağcıların da, onursuz Din istismarcılarının da, hepsinin yuları aynı odakların elinde tutulmaktaydı.
APO’nun Demokratik Cumhuriyet Çözümüne Devlet Bahçeli Formülü Kılıfı!
Abdullah Öcalan’ın seksen bir sayfalık mahkeme mütalaasında, evire çevire defalarca tekrarlayarak sundukları, 1990’da tesadüfen okuduğu Leslie Lipson adlı yazarın “Demokratik Uygarlık” adlı kitaptan uyarladıkları “Ortak Vatanda, Ortak Demokratik Cumhuriyet” tezi veya çözüm önerileri, ve güya gerekçeleri şunlardı:
“Anadolu, doğal asimilasyonla iç içe karışmış ve birlikte yaşamış Türklerle Kürtlerin binlerce yıllık ortak vatanıdır. Osmanlı döneminde Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde zaman zaman isyanlar yaşanmışsa da, bunlar ayrılıkçılık ve bağımsızlık maksatları ile değil, merkeze karşı mahalli, vergi ve askere alınmak gibi şikâyetlerle çıkmıştır. Feodal kaynaklı isyanlardır. 19. yüzyılda yabancılar bu olayları kaşımışlarsa da Birinci Dünya Harbi’nde ve Kurtuluş Savaşı’nda Kürtler Türklerle ortak Vatanın savunmasında birlikte vuruşmuşlar, kurtuluşu sağlamışlardı. Mustafa Kemal de bunun için hep Kürt-Türk halklarını öne çıkarmıştır. Hatta başlangıçta Kürt bölgelerine mahalli otonomi vermeyi bile tasarlamıştır. Ne var ki, bu sırada yabancıların da tahriki ile irticai ve mahalli sebeplerle ve bazı Kürt aydınlarının da tahriki ile Şeyh Sait, Koçgiri, Dersim İsyanları çıkarılmıştı. Ancak bunlar hazırlıksız ve zeminleri sağlam olmayan başkaldırılardı. Hem şiddetle bastırıldılar hem de Mustafa Kemal’in kafasında olan ‘Ortak Vatanda Ortak Cumhuriyet’ gelişmesine engel oldular. (Türk) Milliyetçiler de, Kürt varlığını, kültürünü inkâr eden Üniter Cumhuriyet’e yol açtılar. Böylelikle Kürtlerin isyan sebeplerini hazırladılar. PKK kurulana kadar vaki Kürt hareketleri de Türk solundan kaynaklanan amatörce hareketler konumundaydı. PKK silahlı bir hareket olarak kuruldu ve 1984’te silahlı isyanı başlattı. Benim de emrimle birçok yanlış hareketler yapıldı. Bunların bazıları ‘Kürt’e veya Çingene’ye paşalık vermişler babasını asmış!’ nevinden aşırı davranışlardı. Bazıları örgüt içi çekişmelerin ve itaatsizliklerin neticesi olarak yaşanmıştı. Ben, çok geçmeden, radikal bir taktik veya strateji ‘dönüşümü’ yapılmasını, TSK’nın gücü karşısında silahlı isyanın başarılı olamayacağını ve Türkiye Kürtlerinin asıl geleceklerinin Türkiye’den ayrılmak değil, bu ortak Vatanda demokratik bir çatı altında birleşmek olacağını, hele Lipson’un kitabını okuduktan sonra anladım. 1993 ve 1998’de girişimlerim bu idrakin sonuçlarıydı. Ne var ki, Özal’dan başkasından bize karşı samimi bir mukabeleye rastlamadım. Oysa Türkiye’de de enteller ve devlet katında Kürt realitesi anlaşılmaya ve benim tezim için bir zemin oluşmaya başlamıştı. Hatta ordudan bile böyle mesajlar alıyorduk. Şimdi benim bu davamdan başlayarak ve ders alarak, bu süreci devam ettirmek, artık bütün dünyada geçerli olan ‘Ortak Vatanda Ortak Türk-Kürt Demokratik Cumhuriyet’ kurmamız lazımdı.”
APO’ya göre, Kürt isyanının ve PKK eşkıyalığının başlıca kıvılcımını başlatan sebepler olarak; Kürtlere uygulanan dil ve kültür yasağı ortadan kaldırılmalı; yani Kürt kimliğini tanımalıdır. Kürt kimliği Anayasa’ya yazılmalı, özerklik garantisi sağlamalı, Kürtçe eğitim ve hukuk dili olarak resmiyet kazanmalıydı!?
Kısaca, Barzanistan ve Rojava Kürdistanı gibi “Doğu ve Güneydoğu Otonom Kürt Alanı” da artık mutlaka tanınmalıydı!.. İşte şimdi Erdoğanların, Devlet Bahçeli ve yandaşlarının YENİ ÇÖZÜM SÜRECİ kılıfı sardıkları ve büyük bir kahramanlık edasıyla savundukları tarihi tahribat girişimlerinin altında, Siyonist ve emperyalist merkezlerin bu sinsi planları yatmaktaydı. (Milli Çözüm Dergisi. Sayı: 257 Şubat 2025 “İmralı Ziyaretini Anlamak İçin: Özet Kürtçülük Dosyası ve Türkçülerin Son Katkısı”)

Erbakan Hocamızın ve Milli Çözüm’ün Haklı ve hayırlı uyarılarını dikkate almamanın cezasını ülkece en ağır şekilde çekmekteyiz. Önceki sözde çözüm özde çözülme sürecinin ağır faturasını yaşamışken Erbakan Hocamız’ın ”Akp’yi Türkiye’yi İsrail’e vilayet yapmak üzere Siyonizm kurdurdu” gerçeği ne zaman anlaşılacaktı?
Şimdiler de iktidardan muhalefetine zahiren etiket makam mevki sahibi aydınlarından yazar çizerine bunların hiç birinden hayır gelmeyeceği anlaşılmıştı. Zahiren çıkış yolu görünmemekteydi. Bi nevi dövecek dizimiz kalmamıştı.
Ya Milli Çözüm’e sarılıp Tüm İnsanlığın Kurtuluşuna vesile olunup tarihte olduğu gibi izzetli ve şerefli insan olma, yada siyonizm’in şeytani sisteminde köle olmanın yol ayrımındayız!
Milli Çözüm, Bu Siyonist Planı 15 Sene Önce Yazmıştı:
Masonluk; İslam ve insanlık düşmanlarının ortak yapılanmasıdır!
İktidarı da muhalefeti de, zaten Mason Localarına göbekten bağlı olduklarından, asıl gündemi unutturmak için kayıkçı kavgasıyla, Hacivat-Karagöz oyunuyla vatandaş oyalanmaktadır. Yıllardır halkımız ise maalesef bu narkozdan kurtulamamıştır.
.
Milli Çözüm Dergisinin ilginç bir özelliği vardır; sorulan soruların cevabı yine Milli Çözüm içinde saklıdır, biraz arşiv karıştırmak soruların cevabını bulmak için yeterli olacaktır. Milli Çözüm’ün diğer bir özelliği ise, yıllar öncesinden yazılan yazıların her daim güncelliğini koruyor olmasıdır.
.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından, Cumhur İttifakı’nın sağlandığı 2018 yılına kadar, tam 16 yıl boyunca AKP iktidarını ve Sn. Erdoğan’ı en açık ve acıtıcı ifadelerle sürekli suçlayan, ülkemizin siyasi, ekonomik, ahlâki ve stratejik sorunlarının baş sorumlusu olarak sataşan… Bu arada MHP’nin mitinglerinde, Meclis kürsülerinde, Parti sohbetlerinde, sürekli “On binlerce masum ve mazlum insanımızın ve çocuklarımızın bebek katili Abdullah Öcalan’ı yaşatıp hapishanede tutmayın, onu derhal idam edip asın!..” diyerek cebinde taşıdığı yağlı idam urganı parçasını sağa sola fırlatan Sn. Devlet Bahçeli, her ne olduysa şimdi, APO’ya “İP” edebiyatını bırakmış, “VİP=Özel imtiyaz statüsü ve yüksek devlet erkânı” prosedürüyle, Yüce Meclis’te ağırlanmasını istiyorlardı!.. Güya APO’nun kutsal barış çağrılarıyla PKK belası ortadan kalkacaktı!?
Oysa APO, basit ve fasit bir maşaydı, artık son kullanma tarihi çoktan aşılmıştı. Daha önce güya, asla kabule yanaşmayacaklarını söyledikleri BARZANİSTAN’ı nasıl devlet statüsüyle tanımış ve ağırlamışlarsa, şimdi de Kuzey Suriye (ROJAVA) Kürdistanı’na meşruiyet kazandırmak üzere, APO ve PKK devre dışı bırakılacaktı. Evet, bu nursuz solcuların da, şuursuz sağcıların da, onursuz Din istismarcılarının da, hepsinin yuları aynı odakların elinde tutulmaktaydı.
Teröristbaşı Öcalan’ın çağrısından bir gün sonra KANDİL, silahı bırakacaklarını duyurmak yerine, “Ateşkes başlatacaklarını” açıklamıştı. Bu küstah tavır, Türkiye’yi oyalama amacından başka şeye yorumlanamazdı. Cumhur İttifakı ve Erdoğan iktidarının yandaş yazarları bu acı ve alçaltıcı küstahlığı saklamaya çalışsalar da, Kandil ve PKK silah bırakmayacağını ve “Ateşkes oyunlarıyla” vakit kazanmaya ve yeni tavizler koparmaya uğraşacaklarını açığa vurmuşlardı.
APO Teröristinin Çağrısı; Cumhur İttifakı’nın Büyük Kürdistan Hizmetkârlığı mıydı?
Abdurrahim Semavi’nin: “Türkiye; Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Kürtleriyle İttifak Kuracak ve Onları Tanıyacak.” İtirafları!
Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi, Türkiye’de sözde Kürt sorununun çözümüne yönelik son dönemde atılan adımları ve yürütülen tartışmaları yorumlamıştı. 2013-2015 yıllarındaki Çözüm Süreci döneminde de Akil İnsanlar Heyetinde yer alan Semavi, gelinen mevcut durumda PKK lideri Abdullah Öcalan ile Kandil arasında anlaşmazlık olduğunu vurgulamıştı. Kuzey Irak’taki (Barzani Kürdistanı’nda) Rûdaw’da Hevidar Zana’nın sunduğu, “Kuzey Bülteni’ne” konuk olan Semavi, “Kandil ile İmralı arasında anlaşmazlık var. Sadece Öcalan ile Kandil arasında değil, Öcalan ile Rojava ve Öcalan ile Avrupa arasında da anlaşmazlık var. Bahsettiğim proje çerçevesinde sadece PKK meselesi çözülmüş olmayacak, PKK dışındaki Kürtler de muhatap alınacak” şeklinde açıklamalar yapmıştı.
AÇILIM ARSIZLIĞI
Bu yolda yürüyenler hem ajan, hem haindir! Toplumu uyutmak ve istismar etmek için kurulmuş bir tezgahtır… Şuurlu küçük bir grubun dışında kimse hiçbir şeyin farkında değildir… Hayat pahalılığı içinde kendisini kaybeden insanlık artık sabrın bittiği noktaya gelmiştir…
Büyük Ortadoğu Projesi başkanı kukla başkan hiç akıl yürüt mıyor Ülkemizin durumunu hiç dikkate almıyordu.,
Ordunun da itibarsızlaştırdığı bir zamanda Rabbimiz yâr ve yardımcımız olsun inşaAllah
Siyonizmin yüz yıllık planlarını bilirsek ve bunlara komplo teorisi gözüyle bakmaz isek geleceği ve düşmanın planlarını daha net anlamış oluruz. Theoder Herzl’in küçük ve büyük İsrail planlarını, Haim Nahum planlarını anlarız ve karşı plan ve oyunlarımızı kurmuş oluruz. Bu adamların arz-ı mevud hayalleri var ve bu hayalleri gereği Irak Suriye parçalanıp tamamen büyük İsrail’e dahil olacak, Lübnan ve Ürdün saymıyoruz bile, İran, Türkiye, Mısır, Sudan bunlardan da parçalar kopartılıp büyük israile dahil edilecekti. Dünyada ve özellikle orta doğuda ne oluyor ise bu büyük planın doğrultusunda yapılıyordu.
Her ülkede farklı oyun oynanıyordu, Irak’da başka, Suriye’de başka Türkiyemde başka idi. Açılım saçalım saçmalığıyla burada bizi oyalarken Suriye’de kürt devletini ilan edip, Irak’daki Barzanistan ile ve doğu-güneydoğudaki kürdistan ile birleşmeye hazır Türkiyede referandum yapılıp bağımsızlık isteye bilirler mi? isterler Türkiye bağımsızlığı kabul etmez ise uluslararası güçler bu sözde bağımsızlık isteyenlerin bağımsızlığını vermek için savaş açarlar mı? açabilirler. Bu birleşik büyük kürdistanları İsrail’e eyalet olur mu? olabilir. Siyonizmin bütün derdi büyük israil’i kurmak ise bütün olabilir o zaman gözümüzü dört açıp bu türlü oyunların hiç birisine fırsat tanınmamalıdır.
“APO’ya göre, Barzanistan ve Rojava Kürdistanı gibi “Doğu ve Güneydoğu Otonom Kürt Alanı” da artık mutlaka tanınmalıydı!.. İşte şimdi Erdoğanların, Devlet Bahçeli ve yandaşlarının YENİ ÇÖZÜM SÜRECİ kılıfı sardıkları ve büyük bir kahramanlık edasıyla savundukları tarihi tahribat girişimlerinin altında, Siyonist ve emperyalist merkezlerin bu sinsi planları yatmaktaydı.”(Milli Çözüm Dergisi. Sayı: 257 Şubat 2025 “İmralı Ziyaretini Anlamak İçin: Özet Kürtçülük Dosyası ve Türkçülerin Son Katkısı”)
Evet Milli Çözüm yine bizleri 15 sene öncesinden olacakları haberdar etmişti, bunu nasıl başarıyordu. Kur’an dürbünüyle olayları bakıyor, büyük planı net bir şekilde okuyordu ve ferasetiyle bizlere sanki olacakları yaşamış gibi aktarıyordu.
Milli Çözüm, Bu Siyonist Planı 15 Sene Önce Yazmıştı:
Masonluk; İslam ve insanlık düşmanlarının ortak yapılanmasıdır!
İktidarı da muhalefeti de, zaten Mason Localarına göbekten bağlı olduklarından, asıl gündemi unutturmak için kayıkçı kavgasıyla, Hacivat-Karagöz oyunuyla vatandaş oyalanmaktadır. Yıllardır halkımız ise maalesef bu narkozdan kurtulamamıştır.
İktidarı da muhalefeti de, zaten Mason Localarına göbekten bağlı olduklarından, asıl gündemi unutturmak için kayıkçı kavgasıyla, Hacivat-Karagöz oyunuyla vatandaş oyalanmaktadır. Yıllardır halkımız ise maalesef bu narkozdan kurtulamamıştır.
Milli Çözüm Dergisinin ilginç bir özelliği vardır; sorulan soruların cevabı yine Milli Çözüm içinde saklıdır, biraz arşiv karıştırmak soruların cevabını bulmak için yeterli olacaktır. Milli Çözüm’ün diğer bir özelliği ise, yıllar öncesinden yazılan yazıların her daim güncelliğini koruyor olmasıdır.
BİR ÜLKE; BİLGE VE YİĞİT LİDERE SAHİP BULUNUYORSA, BU NİMETİN KONFORU BİR BAŞKA OLUYOR!..
Öncelikle rabbime sonsuz şükürler ediyorum. Şükredebildiğimize de şükrediyorum.
Olayları plan ve projeleri bilgece ve yiğitçe okuyabilmek ve o doğruları haykırabilmek yazabilmek insanları aydınlatmak uyandırmak gibi bir Rehber Şahsiyete sahip olmak hakikaten büyük nimet… Bilge Liderlerin özelliği; herhangi bir problem doğmadan yaşanmadan önce gidişata bakıp hadiseleri değerlendirip şu şu sonuçlara varılır diyebilmek ve gereğini yerine getirmek için ilgililere fırsatlar oluşturmak ne büyük nimet ne büyük konfor. Elhamdülillah Milli Çözüm bu BİLGELİĞİ VE YİĞİT DURUŞU on yıllardır sürdüregelmektedir.
Milli Çözüm’ün en büyük başarılarından biri de; Erbakan’ın mübarek şahsına, davasına ve manevi mirasına Milli Çözüm sahip çıkmaktadır! Hal böyle olunca, Milli Çözüm, Hak ile Bâtılı, mü’minle münafıkı en net ve mert şekilde ortaya koymakta ve Milli Çözüm, hikmet ve hakikat aynası olmaktadır! İşte bu makalede bu gerçekler bir kere daha tescillenmiş olmakta..
İyi ki varsın Milli Çözüm!..
Siyonist ve emperyalist merkezlerin Büyük Kürdistan planı!
İsrail uşağı teröristler gözümüzün içine baka baka;
“Dört ülkedeki (Irak, Suriye, Türkiye ve İran) Kürdistan’ın bütün parçaları mutlaka birleşecektir!” diyorlar.
“Türkiye; Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Kürtleriyle ittifak kuracak ve onları tanıyacak!” diyorlar.
“Türkiye’de silahlı mücadele dönemi kapandı; artık siyasi ve demokratik yöntemlerle hedefimize ulaşacağız!… Yani; PKK yerine Türkiye’de Dem Parti, Suriye’de YPG ile Siyonist projelere hizmetkârlık yapacağız” diyorlar.
Büyük Kürdistan hizmetkârlığı yapan İsrail işbirlikçileri ise halka karşı;
Irak’ta bir Kürt devleti kurulursa “CASUS BELLİ” diyorlardı.
Suriye’de bir Kürt devleti kurulursa “CASUS BELLİ” diyorlardı.
Yandaş takımı ise İşbirlikçileri “Kürt devleti kurulmasın diye savaşı göze alan kahraman” ilan ediyorlardı!
İşbirlikçiler, “Irak’ın bölünmesine müsaade etmeyiz” dediler, sonunda Irak fiilen bölündü, Kuzey Irakta Barzanistan Kürdistanı kuruldu, “CASUS BELLİ” olmadı.
İşbirlikçiler, “Suriye’nin bölünmesine izin vermeyiz” dediler, sonunda Suriye fiilen bölündü, Rojava Kürdistanı kuruldu, “CASUS BELLİ” olmadı.
Şimdilerde ise işbirlikçiler, “Terörsüz Türkiye” diyerek, terörist başı Abdullah Öcalan’a “PKK’ya silah bırakma çağrısı” yaptırıldı, yine “CASUS BELLİ” olmadı.
Siyonist projeye:
Kuzey Irak Kürdistanı’ndan (Barzanistan’dan) sonra, şimdi de Kuzey Suriye Rojava Kürdistanı’nı kurdurup, Türkiye’yi; önce kuşatma altına almak, sonra Güneydoğumuzu da kışkırtıp katarak Büyük İsrail’e hazırlık yapmak.
Sinsi ve Siyonist projenin parolası: “Terörsüz Türkiye”
Milli Çözüm, bu Siyonist Planı yazdı: “CASUS BELLİ” oldu!
İsrail’in İstediği “Büyük Kürdistan” hizmetkârlığı yapan “CASUS BELLİ” oldu!
Atatürk’ün kapattığı MASON LOCALARI!
Aynı Siyonist odaklara ve Masonik Localara bağlılık hususunda hiçbir farkı ve aykırılığı bulunmayan işbirlikçi partiler.
Âl-i İmran 118
Ey iman edenler! Sizden olmayanları (Yahudi ve Hristiyanların hain takımını ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin. (Çünkü) Onlar size (her fırsatta) kötülüğe ve zarar vermeye uğraşırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeylerden de hoşlanırlar. Onların buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, göğüslerinde (gönüllerinde) gizli tuttukları (nefret ve hıyanetleri) ise, daha büyüktür. (Böylece) Size ayetlerimizi (imanın ve inkârın alâmetlerini) kesinlikle açıkladık; belki akıl erdirip (Haçlı Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden uzak kalırsınız diye, size bu gerçekler tebliğ ve tavsiye edilmektedir).
https://www.mealikerim.com/3/ali-imran/118
Nisâ 76
(Halbuki, gerçekten) İman edenler; Allah yolunda (Hakk ve adalet hâkim ve Müslümanlar galip olsun diye) çarpışıp çırpınırlar. İnkâr edenler (ve münafık kimseler) ise, tağut yolunda (şerli ve şeytani odakların zulüm ve sömürü düzenleri sürsün diye) çırpınıp çarpışırlar. O halde siz (mü’minler iseniz); şeytanın dostları olan (inkârcılar ve münafık)larla çarpışın. (Zalim güçler ve işbirlikçi hainlerle uğraşın!..) Ve kesinlikle (bilin ki) şeytanın hile ve tuzağı pek zayıf (ve temelsizdir.)
Târık 16
(Halbuki) Ben de (o hainlere karşı hile ve tertiplerini boşa çıkaracak) bir düzen kurup hazırlamaktayım.
Târık 17
(Öyle ise) Sen o kâfirlere (ve hain nankörlere şimdilik) mühlet ver ve biraz süre tanı. (Allah’ın va’adini ve kudretini ileride ve kesinlikle herkes görüp anlayacaklardır!)
https://www.mealikerim.com/86/tarik/17
Tûr 47
Şüphesiz zulmedenlere (süper güçlere ve hain işbirlikçilerine) bundan önce (daha dünyada iken) de bir azap vardır; (zulüm düzenleri yıkılıp rezil ve zelil edileceklerdir.) Ancak onların çoğu (gerçeği) bilmeyen (cahiller ve gafillerdir).
https://www.mealikerim.com/52/tur/47
Siyonistlerin Kürdistan ve arkasından Büyük İsrail BOP planını anlamadan bilmeden olayları doğru yorumlamak mümkün değildir.1.ve 2. Açılım süreçleride aynı amaca hizmet etmektedir.
Milli Çözüm dergisi İlk çıktığı 2004 yılından beri Türkiyede ve dünyada gelişen olayların karanlık noktalarını aydınlatan tam 21 yıldır gerçekleri tüm risklerine rağmen ve hiç bir maddi beklentisi olmadan haykıran Hakka tarafgirliliğini ispatlayan bu arada Erbakan Hocamızdan devraldığı Milli Görüş ve Adil Düzen plan ve programlarına sahip çıkan Basın yayın strateji ve düşünce kuruluşudur.Kuran ve sünnet ışığında hep haklı çıkan ancak hak ettiği değeri görmeyen Vatan, Millet ve Ümmet sevdasını ispatlamış ile çok yakın bir gelecekte Milli kurum ve kuruluşlarca Türkiyemizi tam bağımsız olarak İsrail,ABD, Çin,Rusya gibi ülkeleri hizaya sokacak yeni bir devrim ve değişime öncülük yapacaktır. Elbette tüm başarı Milli Çözüm sadıkları ve başta Erbakan Hocamıza Milli Çözüm şahsi manevisi Ahmet Akgül üstadımızın olacaktır.
Bismillahirrahmanirrahim.
Hac Suresi 47-48-49-50-51-52-53-54-55. Ayetler: “(Ey Nebim!) Onlar Senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar ya, (biraz daha beklesinler); Allah, kesinlikle (tehdit) va’adine muhalefet etmez (sözünden dönmez ve haber verdikleri aynen gerçekleşecektir). Şüphesiz, Senin Rabbinin katında bir gün, sizin (dünyada) saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. [Not: Sizlerin bazı haksızlıklara bir müddet sabretmenize karşılık Cenab-ı Hakk çok daha uzun bir zaman fırsat verebilir anlamındadır.]
(Tarihe ibretle bakın!) Nice ülke (halkı) var ki, zulmettikleri halde onlara bir (zaman) mühlet verdim. Sonra onları tutup yakaladım (ve cezalarını kestim. Elbette ve her halde) dönüş ancak Banadır.
De ki: “Ey insanlar, gerçekten Ben sizin için (sadece) apaçık bir uyarıcıyım.”
Artık, iman edip (yararlı ve hayırlı işlerde ve) salih amellerde bulunanlar (kurtulacaktır), işte onlar için bir bağışlanma (mağfiret) ve üstün bir rızık vardır.
Ayetlerimizin (inkârı ve hükümlerimizin yürürlükten kaldırılması) konusunda (Bizi ve mü’minleri) acze düşürecekleri(ni sanarak) yoğun çabalar harcayanlar ise, (cehennemdeki) alevli ateşin halkıdırlar.
Biz Senden önce hiçbir resul ve hiçbir nebi göndermiş olmayalım ki, o (Allah’tan) bir temennide bulunduğu zaman, şeytan (hemen) onun dileğine (ümit ve temennisine bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış (ve kafalarını karıştırmaya çalışmış) olmasın. Ama Allah, şeytanın ilka ve iğvasını (ayartma ve saptırma çabalarını) giderir, sonra Allah Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.
Şeytanın (bu tür kafa) karıştırmalarına ve şüphe bırakmaları(na, vesvese ve kışkırtmalarına fırsat verilmesi), kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (imani ve vicdani) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah’ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık ve uyuşmazlık içindedirler.
(Ayrıca) Kendilerine ilim verilenlerin de, bunun (Kur’an’ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri; böylelikle ona tam iman etmeleri ve kalpleri tatmin bulmuş olarak ona bağlanıp (huzur ve güvene erişmeleri) içindir. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir.
İnkâr edenler ise, kıyamet saati onlara apansız gelinceye veya (hayır yönünden) kesintiye uğramış (akim; yararsız bırakılmış ve tüm hayır kapıları kapatılmış) bir günün azabı onlara yetişinceye kadar ondan (Kur’an’dan) yana şüphe içinde kıvranıp kalıvereceklerdir.
www.mealikerim.com
Üstad Ahmet Akgül Hocamızın söyledikleri pek çok konuya önce itiraz ediliyor ama itiraz edenler sonunda “hep siz haklı çıkıyorsunuz Hocam” itiraflarında bulunuyorlar sebebi nedir?
En azından Üstadımızın şu yönünü bilmemiz bile bu sorunun cevabını bulmamıza yetecektir.
Öncelikle doğruları ve yanlışları sağlam tespit ediyorlar.
Bütün kanaat ve kararları Doğru nedir? Yanlış nedir? bunların üzerine kurguladıkları görülüyor.
Doğruları ise hiç kimsenin itiraz edemeyeceği temel ölçülerle ele alıyorlar.
“Aklı selim, müspet bilim (faraziye, nazariye, uydurma değil) ispat edilmiş ilim, vicdani tatmin, tarihi deneyim ve birikim, evrensel hukuk ve ahlak kaideleri ve Kur’an-ı Kerim” iyi yararlı güzel bulduklarına doğru ve yine bu 6 temel ölçü biriminin ittifakla kötü zararlı ve çirkin bulduklarına ise yanlış diyorlar.
Hiç kimsenin itiraz edemeyeceği temel ölçülerle hareket edildiğinden dolayı, başlangıçta itirazlar edilse de sonunda hep haklı çıkmasının sebebi bu olmaktadır.
Ülkemizin her yanında duyanlar için tehlike çanları çalıyor. Siyasi olarak içeriden ve dışarıdan kuşatma altında olan yurdumuz, askeri yığınaklarla dolu sınırlarımız yetmezmiş gibi bugünlerde ikincisini yaşadığımız çözülme süreciyle; yıllardır hazırlığı yapılan çalışmalar fiili aşamaya geçmek üzere yeniden gündeme geliyor ve ülkemizin içinde halihazırda idam cezası almış bir vatan haini, siyonistlerin sözcüsü olarak muhatap alınıyor. Peki bu durum cereyan ederken, etkili yetkili merciler nerelerde geziyor?.. İktidar zaten malum da bir de bu duruma ses çıkarması, bağırıp çağırması gerekenleri hatırlamamızda fayda var…
Örneğin bugün muhalefette olan zatlardan Davutoğlu’na ait bu sürecin ilki için yazılmış; “bu süreç milli’dir” başlıklı ve 2014 tarihli yazı hala AKP İnternet sitesinde dururken, kendisi de aynı çizgisini koruyor…
Bu mevcut çözülme sürecinde baş aktörlerden olan birinin hastalanması sonucu onu hastanede ziyaret SP lideri Arıkan; “onun fikirlerine ve bakış açısına çok ihtiyacımız var” diyor ve ne hikmetse SP içinden bir itiraz bile çıkmıyor.
Ana muhalefet diye geçinen parti ise elinde zillerle, davullarla bu çözülme sürecini zaten en başından beri destekliyor.
Özetle, utanmadan bu parçalanma sürecine “Milli Çözüm Süreci” diye ad takanlar acaba ve inşallah gelmekte olan gerçek “Milli Çözüm sürecini” mi çağırıyor hep birlikte göreceğiz. Mübarek İbrahim Hakkı hazretlerinin dediği gibi;
“Hakk şerleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler
Ârif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler”
Tarihe baktığımızda, kişilerin şeytanlıklarına fırsat verilmesi oranında cezalarınn şiddeti de artmaktadır!
Rehber şahsiyetlerin en büyük alameti ise apaçık birer uyarıcı olmalarıdır.
Hakk’ın rehberine tuzak kuranlar, Yahuda İskaryot’u hatırlasın!
Hak sözünü çarpıtmaya, yozlaştırmaya ve kafaları karıştırmaya çalışan birileri hep olmuştur. Ancak Allah, bu ayartma ve saptırma çabalarını boşa çıkarandır. Bu durum, sadıkların imanını artıran bir antrenman; gevşeklerin ise elenmesine vesile olan bir eleme sürecidir.
Ölüm gelip çattığında, kapılar kapandığında, insanı kıvrandıran şüpheler ortadan kalktığında, kişi yaptıklarıyla/huyuyla baş başa kaldığında ve kaçacak hiçbir delik bulamadığında ne yapacak?
Tarih boyunca şeytanlar ve onun etkisindeki insanların en büyük yanılgısı, “zaferi, iktidarı, kurtuluşu” hep zalimlere yakıştırmaları olmuştur: Firavun’a, Karun’a, Ebu Cehil’e, İran’a, Rusya’ya… Ama asla Hz. Musa’ya, Hz. Muhammed’e (s.a.v.), Aziz Erbakan Hocamıza ve onun en sadık takipçisi olan Bilge Rehber’e yakıştıramamışlardır.
Oysa yanılgı tam da burada başlar. Çünkü iktidar verilecek yere tabi olmak iman değildir! Asıl olan; Kur’an’a, Resul’e ve asrın rehberi olan Aziz Erbakan Hocamızın davasına — yani Adil Düzen’e — sadakatle bağlı kalmak ve bu yolda cihat etmektir.
Bu, hem dünya hem ahiret kurtuluşunun vesilesidir ve Allah’ın (sayıları az da olsa) sadıklara zafer vereceğine şüphesiz iman etmenin göstergesidir.
Sadıkların Allah’tan bekledikleri zafer nimeti, gafillerin kulağına tuhaf gelir. “Ya bu da Allah’tan istenir mi? Sen kimsin? Zavallı!” derler. Oysa Allah’ın, mümin ve sadık kullarına vereceği nimetler onların hayal bile edemeyeceği kadar yücedir. Hem dünya hem ahiret için öyle lütuflar vardır ki ne akılla kavranabilir ne de hayale sığar.
Makaleyi okuyunca, yıllar önce yazılanların birebir gerçekleştiğini ve kişiler hakkında yapılan tespitlerin aynen çıktığını görmek…
Bu bir aklın okunması mı, geleceğin görülmesi mi? Buna sen karar ver. Ancak Kur’an’la olaylara bakmanın ve Aziz Erbakan Hocamızı tam rehber edinmenin sonucu olarak, münafıklar gözünden hiç kaçmadığına ve şeytanın sinsi oyunlarına hiç düşülmediğine şahit oluyoruz.
Mühlet verilenler, kendilerine gerçekten fırsat verildiğini sanmasınlar. Tarihe baksınlar ve fırsat verilenler — FETÖ, Cübbeli, Arınç, Koru, Gül, Müslüm, Kaplan… — sonunu görsünler.
“Onlar, (münafıklar) Allah’ı ve iman edenleri aldattıklarını zannederler. Oysa yalnızca kendilerini aldatmaktadırlar ve bunun farkında değildirler.” (Bakara Suresi, 9)
Bu makale acilen, ivedilikle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütün kurum ve kuruluşlarındaki etkin, yetkin, milli, duyarlı, onurlu, şuurlu yönetici bürokratlarına….
Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bütün komuta kademelerine….
Üniversitelerimizdeki Siyonist düşüncenin kölesi olmamış, uşak kafalı sözde akademisyen bilinen, zelil ruhlu satılmış kesimler hariç, bütün akıl vicdan ve ilim sahibi bilim adamlarına….
Medyanın onurlu, bağımsız, cesur ve haysiyet sahibi yazarlarına ve sivil toplumun dert ve mücadele kesimlerine ulaştırılıp, okutulması temel bir zarurettir…
Adeta Kuvay-ı Milliye ruhu ile ele alınan bu hayati konular, yüksek bir feraset ve hidayet süzgecinden geçmiş ve sağlam temellere dayanan bir sonuca 2.bölümde bağlanmak üzere ele alınmıştır. (Bunun için Makalenin 2.bölümünü sabırsızlıkla bekliyoruz)
“AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından, Cumhur İttifakı’nın sağlandığı 2018 yılına kadar, tam 16 yıl boyunca AKP iktidarını ve Sn. Erdoğan’ı en açık ve acıtıcı ifadelerle sürekli suçlayan, ülkemizin siyasi, ekonomik, ahlâki ve stratejik sorunlarının baş sorumlusu olarak sataşan… Bu arada MHP’nin mitinglerinde, Meclis kürsülerinde, Parti sohbetlerinde, sürekli “On binlerce masum ve mazlum insanımızın ve çocuklarımızın bebek katili Abdullah Öcalan’ı yaşatıp hapishanede tutmayın, onu derhal idam edip asın!..” diyerek cebinde taşıdığı yağlı idam urganı parçasını sağa sola fırlatan Sn. Devlet Bahçeli, her ne olduysa şimdi, APO’ya “İP” edebiyatını bırakmış, “VİP=Özel imtiyaz statüsü ve yüksek devlet erkânı” prosedürüyle, Yüce Meclis’te ağırlanmasını istiyorlardı!.. Güya APO’nun kutsal barış çağrılarıyla PKK belası ortadan kalkacaktı!?
Oysa APO, basit ve fasit bir maşaydı, artık son kullanma tarihi çoktan aşılmıştı. Daha önce güya, asla kabule yanaşmayacaklarını söyledikleri BARZANİSTAN’ı nasıl devlet statüsüyle tanımış ve ağırlamışlarsa, şimdi de Kuzey Suriye (ROJAVA) Kürdistanı’na meşruiyet kazandırmak üzere, APO ve PKK devre dışı bırakılacaktı. Evet, bu nursuz solcuların da, şuursuz sağcıların da, onursuz Din istismarcılarının da, hepsinin yuları aynı odakların elinde tutulmaktaydı.”
Milli Çözüm Dergisi fikrî hazine ve basiret pusulasıdır.
Yıllar önce yazılmış makalelerin, bugünkü olaylara ışık tutması; Milli Çözüm’ün ne kadar derin ve isabetli bir bakışa sahip olduğunu gösterir. Milli Çözüm, sadece bir dergi değil her döneme ışık tutan bir hakikat yoludur. Yıllar önce yazılanlar, bugün yaşananlara ışık tutuyorsa, bu fark tesadüf değil, basiretin eseridir. İşte Milli Çözüm farkı. Teşekkürler Milli Çözüm.