YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6922a47584cec
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 3
Bugün : 4782
Dün : 47039
Bu ay : 945744
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45349565
IP'niz : 216.73.216.189

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

KİTLE PSİKOLOJİSİNİ TANIMAK
VE
DEVRİM STRATEJİSİNİ KAVRAMAK

Kitle; bir bölgedeki kalabalıkları veya bir ülkedeki insan yığınını anlatmak için kullanılan bir kavramdır.

Bunları bir araya getiren; kavim ve kökenleri, meslek ve memuriyetleri, mezhep veya partileri gibi farklı nedenler olsa da, kitlelerin genel psikolojisini, onları oluşturan fertlerin özel karakterlerinin bir ortalaması zannetmek yanıltıcıdır.

Her kavimde ve her ülkede göze çarpan farklı kitle tabakalarını şöyle sıralamak mümkündür:

1- Homojen (tek tip) olmayan kitleler:

a- Etiketsiz yığınlar (farklı cins ve cibilliyetteki sokak kalabalıkları gibi).

b- Etiketli gruplar (Parlamentolar gibi).

2- Amaç ve araç birliği olan kitleler:

a- Ortak düşünce ve değerleri paylaşan topluluklar (dini mezhepler ve siyasi partiler gibi).

b- Kastlar (Ön yargıları ve özel ayrıcalıklarıyla toplumdan uzak yaşayan gruplar (Hindistan’daki seçkin tabakalar ve despotik ülkelerdeki askerler ve bazı emniyet görevlileri gibi).

c- Çeşitli sınıflar (Zenginler, köylüler, işçiler gibi).

Çok değişik görünüm ve görevleri olan milyonlarca hücre ve organların birleşmesinden, nasıl farklı ahlâk ve anlayıştaki bir insan meydana geliyorsa, bunun gibi farklı mizaç ve amaçlar taşıyan insanların oluşturduğu kitleler de, ortak bir hüviyet ve zihniyet kazanmaktadır.

Bir kitleyi meydana getiren bireylerin meslek ve mezhepleri, bilgi seviyeleri ve yaşam biçimleri, karakter ve kabiliyetleri ister birbirine yakın olsun ister aykırı olsun, belli maksat ve mecburiyetlerle toplanıp kalabalık oluşturmaları onlara yeni ve farklı bir ruh ve kolektif bir bilinç aşılamaktadır.

Bu psikolojik kitle, sanki aynı cinsten olmayan unsurlardan derlenmiş ve birbiriyle kenetlenmiş geçici bir yaratık gibidir. Artık bu kitle, o fertler tek başlarına bulunduklarında asla yanaşmayacakları düşünce ve davranışları yapmaya müsait ve meyillidir. Kalabalıklarda akıl ve mantık yerine his ve heyecanlar hâkimdir. Bir üniversite hocasıyla bir ilkokul mezunu, bu kolektif bilinç içerisinde ve kitle psikolojisiyle, aynı tepki ve tezahürleri sergilemektedir. Veya kalabalıkları oluşturan şahıslar, uzun zaman bilinçaltına ittikleri ve bastırmaya çalıştıkları duygu ve düşüncelerin güdümüne girebilmektedir.

Kitlelerin resmi şahsiyeti ve mesuliyeti bulunmadığı için; buralara katılanlar, şahsi sorumluluk duygusundan ve ceza korkusundan da sıyrıldıklarını düşündüklerinden, kolaylıkla içgüdülerinin ve şuuraltı birikimlerinin kabaran dalgalarına kapılıvermektedir.

Böylece kitleler hipnotize edilmiş gibi, telkin ve tekliflere açık hale geldiklerinden, bir nevi, bazı melekeleri uyutulup, bazı melekeleri ve bilinçaltı birikimleri ise harekete geçirilmesi kolay hale gelir. Oluşturulacak his ve heyecan dalgaları, birbirlerine hızla sirayet ettiğinden, kitleleri etkilemek ve yönlendirmek daha kolay gözükmektedir.

Kitle haline gelmiş fertler;

a- Şuurlu ve sorumlu kişiliklerinin geçici olarak unutulması,

b- Şuuraltı birikim ve beklentilerinin canlanması,

c- Sirayet yoluyla, his ve heyecan dalgalarının hızla yayılması,

d- Telkin ve teklifleri hemen uygulama ve sonuca ulaşma (zafer kazanma) arzu ve iradesinin uyanması gibi nedenlerle, etkilenmeye ve yönlendirilmeye gayet müsaittir.

Artık;

Dolduruşa gelmek ve kolayca kışkırtılmak,

Akıl ve mantık yerine, öfke ve kızgınlığın esiri olmak,

İşin sonunu ve sorumluluğunu düşünmeden, aşırı duygusallığa kapılmak,

Normal zamanlarda ve tek başına asla yapamayacağı büyük fedakârlık ve kahramanlıklara hazır olmak gibi özellikler kazanan kitleler:

Tamir etmeye mi, tahrip etmeye mi?

Yararlı işlere mi, zarar vermeye mi?

Milli ve insani değerleri koruyup gözetmeye mi, yoksa hain güçlerin ekmeğine yağ sürmeye mi yönlendirilecek? Bunların cevabı, organize edenlerin ve liderlerin elindedir.

Ve zaten kitleler, kendilerini temsil edecek bir “şahs-ı manevi”nin, yani bir liderin emrine girmeye ihtiyaç hissetmektedir. Özellikle ekonomik krizler ve sosyal sıkıntılar… Tabii felaket ve sarsıntılar… Savaşlar ve muhtemel saldırılar gibi ortamlar, kitlelerin kaynaşmasına ve bir lider arayışına müsait fırsatlardır. Bu durumlarda ucuz kahramanlığa soyunan ve fırsattan yararlanan sahte liderler ortaya çıkabildiği gibi, gerçek ve yüksek beyinlere, toplumu hayra ve huzura yönlendirmek için de imkân doğmaktadır.

Böylece içgüdüsel olarak liderlerin, organizatörlerin ve hatta provokatörlerin etkisi ve esareti altına giren kalabalıklar, artık usta bir çobanın güdümündeki sürü gibidir. Bu kitle, sevk edildiği neticenin doğru mu, yanlış mı? Kârlı mı, zararlı mı? Hayırlı mı, hayırsız mı? Günah mı, sevap mı? olduğunu düşünecek ve karar verecek durumda değildir.

İşte bu noktada bilinçli, bilgili ve becerikli liderlere büyük iş düşmektedir. Bilge liderler, şartların ve ihtiyaçların uyandırıp canlandırdığı topluluklara, yüksek inanç ve idealler aşılayabilir… Mağdur ve mazlum kitleleri, meşru araçlarla, mutlu amaçlara doğru coşturup koşturabilir. Çünkü insanları bir davaya inandırmak, onların potansiyel güçlerini en az on katına çıkarmak demektir.

Kitleler, kendilerine refah, huzur, hürriyet ve haysiyet kazandıracağına inandıkları bir harekete ve güvenilir liderine teslim olma… Kendi iradelerini liderin iradesine katıp kaynaşma ve böylece bir şahs-ı manevi oluşturma eğilimindedir. İşte bu kitle psikolojisini, bütün insanlığın hayrına olacak şekilde değerlendiren ender ve önder liderler, tarihin seyrini değiştirecek çok kutlu devrimlere imzalarını atabilir. Önce toplumun farklı tabakalarını, onların fiili ve etkili reisleriyle eğitmek ve yönlendirmek üzere, her kurum ve kademeye el atılır ve ileriye dönük çekirdek kadrolar yetiştirilir. Çünkü kitlelerin değişik katmanlarını, organizeye ve otoriteye bağlanan kendi başkanlarıyla idare etmek gerekir. Böylece hem sivil ve siyasi organlarda, hem resmi ve askeri kurumlarda etkili ve yetkili kadrolar, sabırlı bir süreçte ve stratejik olanlar gizlilik içerisinde yetiştirilir ve disiplinize edilir.

Liderler ve her kurum ve konumdaki stratejik kadrolar, şu üç önemli metot ve malzemeden yararlanarak, kalabalıkları uyandırmaya ve halkı şuurlandırmaya çalışır:

1- Saf, sade ve samimi İDDİA’lar,

2- İnat ve ısrarla sürdürülen TEKRAR’lar,

3- İletişim ve etkileşimle gerçekleşen TAKLİT ve SİRAYET gücünden yararlanma.

1- İDDİA: İnsanların ilgi ve ihtiyaçlarına tercüman olacak… İdeal ve inançlarıyla uyum sağlayacak… Milli ve manevi amaçlarına ulaştıracak samimi ve sürekli iddialar, onları mutlaka cezbeder. Ve hele bu mantıklı ve masum iddialar bir davaya ve hatta herkesin ortak hedefi ve hevesi olan bir sevdaya dönüştürülürse, insanların kalbinde ve kafasında yer eder.

2- TEKRAR: Bir düşünceyi kitlelerin beynine kazımanın en emin ve etkili yolu, slogan haline getirilmiş gerçeklerin, sürekli tekrar edilmesidir. Böylece iddialar tekrar edile edile, kanıtlanmış ve karar kılınmış kanaatler şeklinde ruhlara yerleşir. Bilgi seviyesi ve mesleği ne olursa olsun, devamlı izlenen ve tekrar edilen reklâmların etkisinde kalmayan insan yok gibidir.

3- SİRAYET: Kitleler mantık ve kanıttan ziyade, model ve misallerle yönlendirilmeye müsaittir. Taklitçilik, insanların fıtratında olan bir şeydir. Yıllarca, akli ve nakli delillerle anlatılan imani ve ahlâki gerçeklerin çok zor kabul görmesine ve pek az yerine getirilmesine rağmen, moda gibi şeylerin hızla ve kolaylıkla revaç bulması bu yüzdendir.

Öyle ise, yüksek inanç ve ideallerin de, bir nevi moda gibi, toplumda rağbet edilen ve özenilen bir hale getirilmesi gerekir. Böylece revaç kazanan ve rağbet bulan fikir ve faaliyetlerin, taklit ve özenti yoluyla kitleyi oluşturan fertler arasında, sirayet ve etkileşim sırrıyla, hızla yayılmaya başladığı görülecektir.

Toplumu hayra ve huzura yönlendirmek ve büyük devrim ve değişimleri gerçekleştirmek isteyen liderler, kendi nüfuz ve karizmaları kadar, farklı halk kesimlerinde etkinliği olan, ölü veya diri şahsiyetlerin nüfuzlarından da yararlanmasını bilmelidir. Ve zaten her milletin, inanç ve ahlâk temellerine göre, kendi tarihi içerisinde gelişip şekillenen gelenek ve göreneklerine uygun bir kültürü ve kimliği vardır. Ve toplumlar, ancak bu ortak karakter ve kimliğe uygun bir sistemle yönetilebilir. Bu kültür ve kimlikle uyuşmayan sistem ve yönetimler, bedenlere yakışmayan ve sığışmayan eğreti elbiseler gibidir.

Temel insan haklarına, evrensel hukuk kurallarına ve toplumun kültür ve ahlâk esaslarına uymayan sistemler, genellikle sindirme ve sömürme üzerine kurulduklarından, önünde sonunda yıkılıp gitmektedir.

Şurası bir gerçektir ki, kurulacak medeniyetler bir piramide benzetilirse, bunun zirvesini lider şahsiyetler teşkil etmektedir. Artık, tabana doğru derece derece seçkin ve stratejik ekipler, kurmay birimler, hikmet ve siyaset bilgeleri, ilim ve sanat sahibi kişiler, bürokrat sivrilmişler, sanayici ve ticaret ehli kimseler ve diğer halk kesimleri gelmektedir.

Toplumlar, ya despotik usullerle veya demokratik hilelerle iş başına gelmiş zorba hükümetler ve milli bünyelerine uymayan dayatma zihniyetlerle uzun zaman yönetilemezler. Irki ve irsi mirasın, inanç ve ahlâk esaslarıyla kaynaşmasından oluşan Milli ruh, bir gün ender liderlerin öncülüğünde dirilecek ve her toplum layık olduğu idareye erişecektir.

Ne var ki, zulüm ve sömürü saltanatlarını bırakmak istemeyen hâkim güçler ve hain çevreler, bu kutlu liderin yolunu kesmek ve topluma kötü göstermek için her türlü hile ve hıyaneti uygulamaktadır.

Bunların en etkili ve tehlikeli olanı da, o kutlu liderin teşkilatına sızarak ve içerisine münafıklar sokarak, yıpratmaya ve hedefinden saptırmaya çalışmaktır.

İlk çıktığı günden bugüne, Milli Görüş hareketini ve düşüncesini yozlaştırmaya ve muhterem ve manevi liderini devre dışı bırakmaya yönelik nifak hareketleri de bu bağlamda ele alınıp değerlendirilmesi lazımdır.

Çünkü teşkilat, bir hareketin sinir sistemidir ve yıllardır Milli Görüş’ün sinir sistemini dumura uğratmak üzere içine sızan münafık mikroplar, hizmet erlerini yozlaştırmaya ve yoldan çıkarmaya uğraşmaktadır.

Ve asıl hedefleri, hareketin liderini etkisiz ve yetkisiz bırakmaktır. Hâlbuki sıradan insanları ordu düzenine sokmak için mutlaka bir generale ihtiyaç vardır. Yoksa, komutanı askerlerin seçip yetiştirmesi imkânsızdır. Beyinsiz beden olmayacağı gibi, lidersiz bir hareket de oluşmayacak ve yaşayamayacaktır.

Adil Düzen Devriminin Yaklaşması:

Adil Düzen Değişim ve Devrimi; ne silah ve zorbalıkla, ne de halk yığınlarının ayaklanması veya seçimler yoluyla sahip çıkmasıyla değil; şeytanları bile şaşırtan post-modern araçlar ve açılımlarla gerçekleşmiş olacaktır. Çünkü asırlardır beyinleri köreltilip kirletilen yığınların, tarihin en büyük dönüşümüne vesile olacaklarını beklemek haksızlıktır ve imkânsızdır… Ancak tüm halkları memnun ve mutlu kılacak sonuçlar doğacaktır.

Ve işte bundan sonradır ki; gerçek demokrasiye, örnek laikliğe ve yüksek bir medeniyete geçilmiş olacaktır. Tarih boyunca büyük değişimlerin halk yığınlarının gayret ve girişimiyle yapıldığına asla şahit olunmamıştır. Mevcut iktidarları yıkmak için kışkırtılan kalabalıkların kanlı ayaklanmalara katılmaları, asla akılcı, hayırlı ve kalıcı sonuçlar doğurmamıştır. Yakın tarihte Fransız Devriminin ve Rusya’da Bolşevik İhtilalinin, dünyaya hâkimiyet hayali kuran Siyonist odaklarca tezgâhlandığı belgelerle ortaya çıkmıştır.

Evet, insanlık tarihi boyunca bütün büyük değişim ve devrimler; ya Peygamberler, ya da seçkin özel şahsiyetler önderliğinde yaşanmıştır. Bu devrimlerin oturması ve halkların bunlara sahip çıkması ise ORTA çaplı liderlere kalmıştır. Hatta, bâtıl, bozuk ve barbar zihniyet ve hükümetler elinde yozlaşan halkların, kurtuluşa ulaşmak üzere, kendi aralarında bir lider seçip ona tâbi olduklarına bile şahit olunmamıştır; tam aksine şuurlu organizeleri tertipleyen ve tetikleyenler de hep seçkin liderler olmuşlardır.

Bizim; sağlam bilgilere ve Kur’ani hikmetlere dayanarak vardığımız kanaate göre, ülkemizde ve yeryüzünde ADİL DÜZEN Devrimi ve MİLLİ ÇÖZÜM dönemi, şu aşamalarla gerçekleşmiş olacaktı: (“4 H” Basamağı)

A- Hayret ve hayranlık uyandıran stratejik manevralarla Türkiye’de iktidara taşınma aşaması…

B- Harika savunma teknolojileriyle süper güç sanılan odakların hizaya sokulması ve teslime mecbur bırakılması…

C- Halklara hizmet ve Dünyaya hâkimiyet projeleri olan:

1- İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı,

2- İslam Ortak Pazarı,

3- Müşterek İslam Dinarı,

4- İslam Savunma Paktı,

5- İslam İlim ve Kültür Vakfı’nın kurulup yürütülmeye başlanması.

Böylece, “5 P” formülüyle kansız ve kavgasız İslam Barış ve Bereket Medeniyetinin oluşması kolaylaşacaktır.

1- Pasaport ortak,

2- Pazar ortak,

3- Para ortak,

4- Pakt ortak,

5- Plan ve Program ortak olunca, zaten İslam Ülkeleri Birliği ve Mazlum Millet Dirliği kendiliğinden sağlanmış olacaktı…

D- Hakka ve hayra dayalı, temel insan haklarına odaklı tek ve gerçek bilimsel sistem olan ADİL DÜZEN’in, bütün kurum ve kurallarıyla uygulamaya koyulması.

Dikkate Değer Bir Araştırma ve Gerçekleri Çarpıtma

“Toplumun politik yaklaşımı beni de çok derinden etkiliyordu. Öğrencilik yıllarımdan beri aktif ve aktivist bir duruşum vardı. Ama ne zaman ki insan ve toplum psikolojisi ve mühendisliğine merak saldım, fikrim ve duruşum o günden sonra değişti. Toplumu ve olayları dolayısıyla sizin çok kızdığınız şeylerin aslında bu içinde bulunduğumuz insan katmanları için çok doğal ve doğru sonuçlar verdiğini izliyorum dedi ve arkasından sordu: Türk toplumunun ortalama zekâ yaşı kaç, biliyor musunuz?

– Sadece 11 civarıdır!.. Evet 11 maalesef. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine 83 milyon insanımızın zekâ yaş ortalaması net 11 kadardır. Konsantrasyon süresi, yani bir konuyu dikkate alma ve onun üzerinde yoğunlaşma süresi ise sadece 17 dakikadır. Algı kapasitesi ise 4 kelimelik kısa cümleler olmaktadır. Her 20 dakikada bir zihnini dağıtmazsan, ikinci 17. dakikayı dikkate alması imkânsızdır.

 Mecburi eğitimde okunan ders kitapları dışında okunan kitap sayısı, aile başına ortalama YARIM KİTAP’tır.

“YANİ”, “AYNEN”, “BEN DE” gibi birçok kelimenin bir fikri, görüşü, temenniyi anlattığı veya soruların yanıtlandığı tek dil, bizim dilimiz olmaktadır. Çünkü insanımızın kendini ifade edebilme yetisi çok zayıftır.

Toplum, zekâ düzeyine ve algı seviyesine göre A-B-C-D kategorilerine ayrılmıştır.

 Türkiye’de ve AKP Hükümetlerinde hedef kitle, toplumun çoğunluğu olan 11 yaş zekâ düzeyini oluşturan D segmenti olarak seçilmiş ve bütün politikalar buna göre hazırlanmıştır. Hangi segmentte olursak olalım aynı oksijeni soluyoruz ve her birimizin sadece BİR OYU vardır. Sosyal sınıf farkını demokrasiye oy sayısı olarak yansıtabilmiş olan sadece Japonya’dır.

Bu edinilmiş bilgi ışığında bir durum tespiti yapayım. Dolayısıyla hedef kitle olarak D segmentini alırsan ve ona göre söylemler oluşturursan ezici bir çoğunlukla art arda seçimi kazanma şansın doğacaktır.

CHP’nin oyunu arttıramamasının sebebi de D segmentini kucaklayamamış olmasıdır. Bu demektir ki C segmentindeki oy potansiyeli %20-25 aralığındadır. Ne D’ye ne de B’ye çalışılmadığından sürekli patinaj halinde kalınmaktadır.

Şimdi bu bilgileri bilmeyenler için TV’de haberleri veya dizileri izlerken kızmak ya da ruh sağlığı için izlememek çok doğaldır. İktidarın insan ve toplum mühendisliği alanında çalışan müthiş bir ekibi vardır. Bu çalışmalar ve daha niceleri onların ellerinde bir bilgi bankası olarak saklanmaktaymış… O gün topluma nasıl bir mesaj verilecek ki bu duygusal tavlama benzeri hamle sayılsın?.. Bunu kimin vereceği tespit edilip konuşma metni hazırlanmakta ve topluma aşılanmaktaymış… Yani öylesi bir senaryonun sahne sunumu gibi hikâye aktarımı yapılmaktaymış… Ardından toplum üzerindeki etkisi ölçülüp sonucuna göre 2. doz hazırlanmaktaymış…

Zekâ yaşı 11 civarında olanlar bunları sürekli ALKIŞLIYOR’larmış. Zekâ yaşı 11’in üstünde olanlar ise: “BU ADAM BİZİM AKLIMIZLA DALGA MI GEÇİYOR?” diye birbirlerine soruyorlarmış… Metin içerisinde 8-10 kelimelik cümleler hiç bulunmamaktaymış… Çünkü algı zayıflığı sebebiyle kafaları karışmaktaymış… Ama 3-4 kelimelik cümleler onlar için etkili ve anlaşılır durumdaymış. Hele bir konuşma metni içerisinde aynı cümle 4 defa tekrarlanırsa VURGUN ETKİSİ oluşturmaktaymış… (BENİM BAŞÖRTÜLÜ BACIM).  (EKONOMİ ŞAHLANDI ŞAHLANACAK). (AŞI GELDİ GELECEK).  (BAY KEMAL HAİN). (AYEMEF’E BORCUMUZ KALMADI !!!) sözleri toplumu coşturmaktaymış!..

Çünkü zekâ yaşı 11 olan bir halk yönetiliyor. Bütün planlama da ona göre yapılıyor. Artık hedeflenen amaç gerçekleşiyor. Böylece 20 senelik TEK BAŞINA İKTİDAR başarılmış oluyor. Haberleri bu bilgiler ışığında özellikle izledim. CUK OTURDU!.. Zaten bildiğim, farkında olduğum bazı durumları bilimin ışığı ile besleyince durum daha bir lezzetli oldu. Bütün bu anlattıklarımı belki de zaten biliyordunuz.” [1] diyen Prof. Dr. Ahmet Mergen (Toplum Mühendisliği Uzmanı) bazı doğru tespitler yanında maalesef yanlış tahliller de yapmıştır. Öncelikle, biz doğuştan geri zekâlı bir toplum olmadığımıza göre, ortalama zekâ yaşının 11 olması, mevcut bozuk sistemden ve işbirlikçi yönetimlerden kaynaklıdır. İkincisi; ne aydın geçinen solcu takımı, ne dindar ve Milliyetçi geçinen sağcı takımı, ve ne de Din istismarcısı İslamcı takımı; Milletimizin akıllanmasını ve Ülkemizin kalkınmasını istemeyen Batılı (ABD ve AB) güçlerinin ve Siyonist çevrelerin güdümünden kurtulacağımız; ilmi ve Milli projelere ilgi duymamakta, hatta bilerek karşı çıkmaktadırlar. Birbirlerini “Gericilik” ve “Dinsizlikle” suçlayıp duranların, aynı dış odaklara bağlı olduklarını anlamadan bu ekonomik, psikolojik ve teknolojik esaret zincirleri kırılamayacaktır.

  1. Ahmet Mergen / Toplum Mühendisliği Uzmanı
4.8 21 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Veysel UZUN

Veysel UZUN

Subscribe
Bildir
10 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Aziz Erbakan Hocamız millet ile ümmet arasındaki farkı tarif ederken “millet belirli bir amacı olmadan bir araya gelen topluluğu ifade eder, ümmet ise belirli bir amacı olan ve teşkilatlı bir yapısı bulunan topluluğu ifade eder” buyurmuşlardı. Üstadımızın pek çok toplantısında “kuru kalabalıklar” olarak tarif ettiği kesim de amacı, gayesi olmadan yine Üstadımızın ifadesiyle “gündüz otlak gece yatak kabilinden yaşayan” insan toplulukları olmakta ve bu imtihan aleminin farkına varamadan yaşayıp bu dünyadan göçüp gidenleri anlatmaktadır.
Bir arada yaşaması neredeyse zorunlu olan insanların, bu topluluk halinde bulunmaları da elbette imtihana konu olacak bir husustur. Bu hali istismar etmek isteyen, toplumu kendi çıkarları uğrunda kullanmak etmek isteyenler olduğu gibi bu birliktelikten Hakka ve hayra hizmet fırsatları elde etmek isteyen çabalar da muhakkak vardır ve olacaktır. Bu bakımdan, bugün bireysellik girdabına düşen dünyada, içine düşülen bu çukurdan çıkışın yolu da yine kardeşi için yaşayabilen bireylerin bir araya geldiği kitlelerin oluşturulması ile mümkün olacaktır. Bahsettiğimiz bu çıkış yolunu günümüzde sunacak sistem sayın yazarın da ifade ettiği gibi Adil Düzen sistemi olmaktadır. Aziz Erbakan Hocamızın ifadesiyle “bu necip milletin” içine düştüğü bu yozlaşma ve buhran çukurundan çıkması önceden olduğu gibi yine tarihin seyrini değiştirme imkanını inşallah o zaman sunacaktır.

Ne var ki, zulüm ve sömürü saltanatlarını bırakmak istemeyen hâkim güçler ve hain çevreler, bu kutlu liderin yolunu kesmek ve topluma kötü göstermek için her türlü hile ve hıyaneti uygulamaktadır.

Bunların en etkili ve tehlikeli olanı da, o kutlu liderin teşkilatına sızarak ve içerisine münafıklar sokarak, yıpratmaya ve hedefinden saptırmaya çalışmaktır.

İlk çıktığı günden bugüne, Milli Görüş hareketini ve düşüncesini yozlaştırmaya ve muhterem ve manevi liderini devre dışı bırakmaya yönelik nifak hareketleri de bu bağlamda ele alınıp değerlendirilmesi lazımdır.

Çünkü teşkilat, bir hareketin sinir sistemidir ve yıllardır Milli Görüş’ün sinir sistemini dumura uğratmak üzere içine sızan münafık mikroplar, hizmet erlerini yozlaştırmaya ve yoldan çıkarmaya uğraşmaktadır.

Ve asıl hedefleri, hareketin liderini etkisiz ve yetkisiz bırakmaktır. Hâlbuki sıradan insanları ordu düzenine sokmak için mutlaka bir generale ihtiyaç vardır. Yoksa, komutanı askerlerin seçip yetiştirmesi imkânsızdır. Beyinsiz beden olmayacağı gibi, lidersiz bir hareket de oluşmayacak ve yaşayamayacaktır.

Toplumlar, ya despotik usullerle veya demokratik hilelerle iş başına gelmiş zorba hükümetler ve milli bünyelerine uymayan dayatma zihniyetlerle uzun zaman yönetilemezler. Irki ve irsi mirasın, inanç ve ahlâk esaslarıyla kaynaşmasından oluşan Milli ruh, bir gün ender liderlerin öncülüğünde dirilecek ve her toplum layık olduğu idareye erişecektir.

ADİL DÜZENE DAYALI YENİ BİR DÜNYANIN KURULMASINI BİR AN ÖNCE NASİP EYLE ALLAHIM

Bizim; sağlam bilgilere ve Kur’ani hikmetlere dayanarak vardığımız kanaate göre, ülkemizde ve yeryüzünde ADİL DÜZEN Devrimi ve MİLLİ ÇÖZÜM dönemi, şu aşamalarla gerçekleşmiş olacaktı: (“4 H” Basamağı)

A- Hayret ve hayranlık uyandıran stratejik manevralarla Türkiye’de iktidara taşınma aşaması…

B- Harika savunma teknolojileriyle süper güç sanılan odakların hizaya sokulması ve teslime mecbur bırakılması…

C- Halklara hizmet ve Dünyaya hâkimiyet projeleri olan:

1- İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatı,

2- İslam Ortak Pazarı,

3- Müşterek İslam Dinarı,

4- İslam Savunma Paktı,

5- İslam İlim ve Kültür Vakfı’nın kurulup yürütülmeye başlanması.

Böylece, “5 P” formülüyle kansız ve kavgasız İslam Barış ve Bereket Medeniyetinin oluşması kolaylaşacaktır.

1- Pasaport ortak,

2- Pazar ortak,

3- Para ortak,

4- Pakt ortak,

5- Plan ve Program ortak olunca, zaten İslam Ülkeleri Birliği ve Mazlum Millet Dirliği kendiliğinden sağlanmış olacaktı…

D- Hakka ve hayra dayalı, temel insan haklarına odaklı tek ve gerçek bilimsel sistem olan ADİL DÜZEN’in, bütün kurum ve kurallarıyla uygulamaya koyulması.

İyi ki varsın Milli Çözüm …
Bizleri;
Daletten Hidayete,
Karanlıktan Aydınlığa,
Gafletten Gayrete,
Cehaletten Erdemliğe,
Sıradanlıktan Seçkinliğe,
Zulümden Adalete,
ilettiği ; Kısacası Siyonist Şeytanların Zulüm ve Sömürü Sistemlerinden kurtulup Erbakan ın ADİL DÜZEN ini kurma gayreti taşıttığı için en yüce hürmeti haketmektedir…

Genç Cumhuriyetimizin milli hamleleri Mustafa Kemal Atatürk’ün şüpheli ve şaibeli vefatı üzerine askıya alınmış. Hem Halkımıza hem de Atatürk’ün düşünce ve aziz hatırasına düşmanlık edilerek mason kafaların meydanı boş bulmasıyla ülkemiz esaret altına alınmaya başlamıştır. Bu süreçte yani Cumhuriyet tarihinde Atatürk’ten sonra ilk defa Milli Dinamikler Pfr. DR. Necmettin Erbakan Hocamız’ın önderliğinde ortaya çıkarılmıştır. Hatta bu Aziz Milletimizin karnı çoğu koalisyon hükümetleri olmak üzere Milli Görüş Hükümetlerinde doymuş Milletimiz rahat nefes almış ve efsane hizmetler kısa zamanlarda onca engele rağmen başarılmıştır.
Bunun yanında ülkemiz Erbakan iktidarları haricinde ister sağ ister sol parti dönemlerinde hep ezilmiştir. Evet 20 yıllık iktidarın faiz politikaları halkı canından bezdirmiş barınma başta olmak üzere temel besinleri alamaz hale gelmiştir. Ve Halkımız Din istismarcılarından ve Atatürkçülük adı altında Din Düşmanlığından bezmiştir.
Şimdi gelelim Prf. Dr. Ahmet Mergen’in halkımızın zeka yaşı yüksek olanların Chp’liler vurgusuna…! Bu Chp’de tıpkı Akp gibi ekonomide Faizi, dış politikada Ab ve Abd’yi baz almıyormuydu? Yani farkları yoktu!
Anlaşılan Ahmet Mergen Mustafa Kemal’in vefatıyla yönetimi ele geçiren mason kafalı sözde elitlerin iktidar dönemlerini özlemişti.

Tüm insan katmanına büyük yararlar sağlayacak, ufuk ve zihin açacak bir makale. Kıymetli yazarın kalemine sağlık diyor şükranlarımı arz ediyorum.

Makalenin her cümlesi, her paragrafı ışık tutmakta… Prof. Ahmet Mergen’in araştırması dile getirilmiş ve bu araştırmadaki ince ayrıntıyla gerçeği çarpıtılan konunun, Milli Çözüm Yazarımızın da dikkatimizi çektiği şu hatırlatmasını yinelemek istiyorum: Sayın Mergen’in; ortalama zeka yaşının ülkemizde 11 olduğu konusundaki açıklamalarından hareketle gizlenen çarpıtılan konulardan ilki ; Mevcut bozuk sistemden ve işbirlikçi yönetimlerden kaynaklı olduğu hakikatı ve ikincisi ise; ne aydın geçinen solcu takımı, ne dindar ve Milliyetçi geçinen sağcı takımı, ve ne de Din istismarcısı İslamcı takımı; Milletimizin akıllanmasını ve Ülkemizin kalkınmasını istemeyen Batılı (ABD ve AB) güçlerinin ve Siyonist çevrelerin güdümünden kurtulacağımız; ilmi ve Milli projelere ilgi duymamakta, hatta bilerek karşı çıkmaktadırlar. Birbirlerini “Gericilik” ve “Dinsizlikle” suçlayıp duranların, aynı dış odaklara bağlı olduklarını anlamadan bu ekonomik, psikolojik ve teknolojik esaret zincirleri kırılamayacaktır.

Toplumlar, ya despotik usullerle veya demokratik hilelerle iş başına gelmiş zorba hükümetler ve milli bünyelerine uymayan dayatma zihniyetlerle uzun zaman yönetilemezler. Irki ve irsi mirasın, inanç ve ahlâk esaslarıyla kaynaşmasından oluşan Milli ruh, bir gün ender liderlerin öncülüğünde dirilecek ve her toplum layık olduğu idareye erişecektir.

İnşaallah..!

Bilge liderler;
Şartların ve ihtiyaçların uyandırıp canlandırdığı topluluklara, yüksek inanç ve idealler aşılayabilen liderlerdir.
Mağdur ve mazlum kitleleri, meşru araçlarla, mutlu amaçlara doğru coşturup koşturabilen liderlerdir.

Belli maksat ve mecburiyetlerle toplanıp kitle oluşturmak;
Kitledeki bireylerin meslek ve mezhepleri, bilgi seviyeleri ve yaşam biçimleri, karakter ve kabiliyetleri ister birbirine yakın olsun ister aykırı olsun, kitlelere yeni ve farklı bir ruh ve kolektif bir bilinç aşılamaktadır.
Kolektif bilinç içerisinde ve kitle psikolojisiyle, bir üniversite hocasıyla bir ilkokul mezunu, aynı tepki ve tezahürleri sergilemektedir.

Kitleler;
Kendilerine refah, huzur, hürriyet ve haysiyet kazandıracağına inandıkları bir harekete ve güvenilir liderine teslim olma…
Kendi iradelerini liderin iradesine katıp kaynaşma ve böylece bir şahs-ı manevi oluşturma eğilimindedirler.
Kitleler;
Kendilerini temsil edecek bir “şahs-ı manevi”nin, yani bir liderin emrine girmeye ihtiyaç hissetmektedirler.

Ender ve önder Bilge liderler;
Kitle psikolojisini, bütün insanlığın hayrına olacak şekilde değerlendirip, tarihin seyrini değiştirecek çok kutlu devrimlere imzalarını atabilen liderlerdir.

Tarih boyunca büyük değişimlerin halk yığınlarının gayret ve girişimiyle yapıldığına asla şahit olunmamıştır…
Mevcut iktidarları yıkmak için kışkırtılan kalabalıkların kanlı ayaklanmalara katılmaları, asla akılcı, hayırlı ve kalıcı sonuçlar doğurmamıştır…
İnsanlık tarihi boyunca bütün büyük değişim ve devrimler; ya Peygamberler, ya da seçkin özel şahsiyetler önderliğinde yaşanmıştır…
Bu devrimlerin oturması ve halkların bunlara sahip çıkması ise ORTA çaplı liderlere kalmıştır…
Hatta, bâtıl, bozuk ve barbar zihniyet ve hükümetler elinde yozlaşan halkların, kurtuluşa ulaşmak üzere, kendi aralarında bir lider seçip ona tâbi olduklarına bile şahit olunmamıştır; tam aksine şuurlu organizeleri tertipleyen ve tetikleyenler de hep seçkin liderler olmuşlardır.

Kitleler;
Tamir etmeye mi, yoksa tahrip etmeye mi? 
Yararlı işlere mi, yoksa zarar vermeye mi?
Milli ve insani değerleri koruyup gözetmeye mi? Yoksa hain güçlerin ekmeğine yağ sürmeye mi?
yönlendirilecekler?
Bunların cevabı, organize edenlerin ve liderlerin elindedir.
 
Aziz Erbakan Hocamız;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!” buyurmuşlardır.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980

Last edited 4 ay önce by Necati Akgül

Rol model olarak tanımlanan insanlarin doğru kişiler olması gerekmektedir.
Cesitli gruplar üzerine söz sahibi olan kanaat önderlerinin ise doğruları en yüksek seviyeden ve topluma sirayet edecek netlik ve sadelikte, samimiyetle ve tekrarlarla dile getirmesi gerekmektedir.

Ornegin, Sanatcilarin söylemleri ,şarkılari doğrulara hizmet ederse soylemlerin yayılma hiz çok daha fazla olmaktadır. Amerikan sineması yıllardır akı kara, karayı ak göstermeyi başarmıştır.

Yakin zamanda Dj khamas isimli bir sahsin, iran füze atislarina gönder me yaparak bestelediği “boom boom telaviv”  şarkısı, görsel editlerle desteklenmjs aynı gün tüm dünyada viral olmuş ve en yüksek izlenme milyonlarca paylaşılma sayılarına ulasmisti

Her olay ve donemin on plana çıkan ve hatta yasanilan olaylardan daha çok tanınan isimleri olmuştur.

İstanbul fethinde ulubatli hasan

Canakkale de seyit onbaşı

Marasta sütçü imam

Bu konuya ornek verilebilir.
Yine toplumların kendi iç dinamikleri dikkate alınarak , doğruya sevki daha kolay hale gelebilir. 

Bazi topluluklar duygusal açıdan daha hızlı reaksiyon verebilmektedir.
Suriye de operasyon yapan birliklere destek olmak isteyen kişilerin haberleri çıkınca. Ziyaret akınına uğrayan hatayda operasyon bölgesinden 100 km uzakta olmasına rağmen askerler gelen halkla cevap verebilmek icin hazir olmus, fotoğraflar çektirmek için insanlar sıraya girmisti.
Börek yapan, corap örüp gelen teyzelerimiz bu günün güçlü ordusuna canakkale hikayelerinde ki gibi yaklaşmıştı.

Burada toplumun hassas değerleri için hızla reaksiyon verdigini görebiliyoruz.

Önemli olan, bunu bilen ve serre huzmet eden toplum mühendislerinin, kendi çıkarları için insanların duyguları yonetmelerine musade etmeden, hakka ve hayra hizmet için kitleleri sağduyu lu bir sekilde kanalize etmeyi basarabilmektir.

Ve en büyük destek ise, kaderin planından gelmektedir.

Her ne kadar “şaheser” denilebilecek seviyede organizasyon larla çalışma yapan ser gucler olsada.
Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Ve en güzel planın sahibidir.
Bir toplumu sömürmek için kuduz köpekler gibi saldıranlar, orada yasayan insanlarin  isyanıyla karşılaşabilir.

Açlığa terk edilen gazzede insan liga ornek bir neslin tepkisini ve buna hayran kalan bir dünya ve onların mazlumlara desteğini görebiliyoruz.

İstesek yapamayacağımız gelişmelerle bu gün tüm dünya toplumları İsraile karşı tepkili halegelmiş, böylece büyük devrime toplumsal olarak bir büyük adımla daha yaklasilmistir

Devrim ise, devrime inanan insanların omuzlarında Allahin yardımıyla yükselecek. Kitleler ise dün sessiz kalanlar değilmiş gibi en yüksek seviyeden kutlamalara katılacaktır.

Hz Muhammet (as)’ın Mekkede yepyeni bir devrim ve değişimi, yepyeni bir dönemi başlatma görevine başladığı süreçte,karşısındaki kitlelere, atmış olduğu ekonomik, sosyolojik ve psikolojik adımlar çok önemlidir.!
Mekkenin bütün kesimlerine rahatlıkla hitap edecek bir konumda ve yüksek bir bilinçte olan Hz Peygamber, devlete ve devrim’e hazırlayıp oluşturacağı kadroyu çok özel bir eğitim yoluyla ve Mekkedeki muhatap kitlenin bütün bireylerini ikna yoluyla yanına almıştır..
İhanet ve zulüm hariç, tüm suçları affetme özelliğiyle, bütün insan kesimlerini muhatap alma ve kucaklama yöntemiyle,en yoksul olanla en zengin olanı aynı değer ölçüleri ve aynı gayeler etrafında kenetlendirme iradesi, Hz Resulüllahı 13 yıl gibi çok kısa bir zaman diliminde, devlete ve zafere ulaştırmıştır.
Hiç şüphesiz Allahın Hak Peygamberi için ana gaye, devlete ulaşmak değil, devleti adaletin ve Hakkın hizmetkarı yaparak, yeryüzünde tüm insanlığa rahmet olacak Adil bir Düzeni inşa etmekti.
Ve ümit ve iman ediyoruz ki, İnsanlık tarihinin en mükemmel, en kapsamlı değişim ve dönüşümü de, yine aynı kaynaktan aldığımız ilhamla Millî Çözüm Devrimi olarak gerçekleştireceğiz..
Rabbimizden bizi bu izzete ve sevince ulaştırmasını ve davamızın Şahsi Manevisine zaferlerin en yücesini bahşetmesini niyaz ederiz.

Last edited 4 ay önce by Mehmet Sıtmapınar

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
10
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...