Kur’an’ın Kur’an’la Tefsiri:
HZ. İSA’NIN YENİDEN GELİŞ HEYECANI
Tarih boyunca, tüm insanlığı etkileyen büyük devrim ve değişimler, hep Peygamberlerin ve seçkin şahsiyetlerin önderliğinde gerçekleşmiştir. Yani bazılarının zann ve iddia ettikleri gibi; toplumları oluşturan insanların, fert fert kendilerini ıslah edip düzeltmeleri sonucu Allah onlara hediye olarak bir Peygamber veya kutlu lider göndermemiş, tam aksine bu kutlu liderler tek başına, haklı ve hayırlı dönüşümlere öncülük etmişlerdir. İslam’daki “Mehdiyet ve Mesihiyet” beklentileri de, bize göre hem gerçektir hem de gereklidir. Bunların inkârı, mü’min toplumların umut ve heyecan damarlarını kurutma hedeflidir. Aksi iddialar pek tutarlı değildir. Bu tür kutlu devrimlere karşı çıkanların; özellikle zalim ve Siyonist çevreler, ve de onların işbirlikçisi olan bilgin kılıflı Din tahripçileri olmaları da dikkat çekicidir.
Hz. Mehdi ve Hz. İsa Aleyhisselam’ın gelişine inanıp inanmamak; Kur’an’ın haberlerine, Peygamberimizin hadislerine ve her şeyden önce Cenab-ı Hakkın sonsuz Kudretine ve va’adine duyulan itimatla alâkalı bir meseledir ve bakış açısına göre değişir. Ancak bizim kanaatimiz, ne Hz. Mehdi ne Hz. İsa öyle olağanüstü şekilde ve mucizevi yöntemlerle zuhur etmeyecek, kendileri Mehdilik ve Mesihlik iddiasına girişmeyecek, pek az insan yüksek iman ferasetiyle onları sezecektir. Her iki mübarek şahsiyet de büyük zorluklardan ve çetin imtihanlardan geçecek ve tüm insanlığın yararına olacak kutlu bir değişime rehberlik edeceklerdir. En doğrusunu Allah bilir.
Mehdiyet ve Mesihiyet (Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne inişi ve Siyonist-Emperyalist Haçlı zihniyetini bitirişi) ile ilgili haber ve hadislerin, özellikle Türkiye’yi ve Aziz Milletimizi işaret etmeleri de çok önemli bir ayrıntı olduğu için dikkatlerimizi çekmektedir. Öyle anlaşılıyor ki; Hz. Mehdi mükemmel programlarını ve altyapısını hazır edecek, Hz. İsa Mesih (AS) ise kutlu değişimi gerçekleştirecektir.
Hz. İsa’nın Gelişi
İnsanlara uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilen mübarek elçiler, Rabbimizin onlara bahşettiği bu şerefli sorumluluğu yerine getirirken çeşitli zorluklarla karşılaşmışlardır. İnkârcılar onların Allah’ın dinini tebliğ etmelerini engellemek istemişler, türlü tuzaklar, iftiralar ve saldırılarla insanların elçilerin izinden gitmelerine mâni olabileceklerini sanmışlardır. Allah yolunda mücadele eden tüm elçilerin başlarına gelenler, Hz. İsa’nın da başına gelmiş, yeryüzünde aralarında bulunduğu süre boyunca hem putperest Roma iktidarının, hem de bağnaz din adamlarının çeşitli saldırılarına maruz kalmıştır. Gerçek dinin düşmanı olan bu iki akımla aynı anda mücadele etmiş, bu mücadele sırasında ise yanında çok az sayıda Allah’a inançlı ve kararlı insan kalmıştır.
Romalı General Pompey MÖ 63’te Kudüs’ü alarak Filistin’e girdi ve Yahudi topraklarını Yahudiye (Judea) bölgesiyle sınırladı. Haşmonay Kralı Hirkanos II ise, Roma Valisinin emri altında sınırlı bir özerkliğe sahip kılınmıştı. Bu tarihten itibaren Yahudi halkının içinde, bu putperest idareye karşı hoşnutsuzluklar başladı. Romalılar MÖ 37’de bu krallığı ortadan kaldırmışlardı. Yahudi Hirkanos II’nin damadı Herod, Romalılar tarafından Yahudiye Kralı olarak atanmıştı.
Kral Herod dönemi
Roma yönetiminin Filistin’deki en öncelikli hedefi vergi toplamaktı. Her Yahudi’nin ödemekle yükümlü olduğu son derece ağır vergiler vardı. Romalılar bu yolla kendisine bağlı bir devlet mekanizması kurmuşlardı. Bu dönemde Romalıların zaaflarını bilen, Sezar’ın öldürülmesinden sonra değişen güç dengelerini kendi çıkarları için kullanmayı becerebilen ve Helen kültürüne olan hayranlığıyla tanınan I. Herod (MÖ 37-4), Romalıların yardımıyla “Yahudilerin Kralı” olmayı başarmış ve devletin sınırlarını yeniden bütün Filistin’e yaymıştır. Herod, Romalılara yaranmak için Helen kültürünün yaygınlaşması yolunda büyük çabalar harcamıştır. Bu kültürün sadece sanat, mimari gibi yönlerini değil; daha önce bahsettiğimiz, dünyevi-maddeci özelliğinin de halk içinde yerleşmesine çalışmıştır. Bu dönemde Yahudi halkın desteğini alabilmek için Hz. Süleyman tapınağını yeniden inşa ettiren Kral Herod, bütün ülkeyi mimari eserlerle, heykellerle donatmıştır.
Hz. İsa döneminde Yahudi mezhepleri
Yahudi halkının karşı karşıya kaldığı bir başka sorun ise, kavmi içten bölen mezhep ayrılıklarıydı. MÖ 2. yüzyıla dek Yahudiler arasında birbiriyle çatışan mezheplerin varlığı hiç duyulmamıştı. Ancak milattan önceki son yüzyılda Yahudi toplumu büyük bir parçalanma yaşamış, Yahudiliğin özü ve gerçek anlamı konusunda birçok farklı görüş ortaya çıkmıştır.
1- Saddukiler: Din kurallarını sadece Eski Ahit’in ilk beş kitabına göre belirliyor, bu kitapları sadece teknik anlamlarına göre yorumluyor, bu sebeple de ölümden sonra hayat, cennet-cehennem gibi dinin temel unsurlarını kabul etmiyorlardı.
2- Ferisiler: Saddukilerin karşısında ise, onların bu sapkın görüşleriyle mücadele eden, Saddukilerden dini konularda ayrılan ve daha mütevazi bir yaşam süren “muhafazakâr” Ferisiler vardı. İlk defa dindar Yahudiler tarafından kurulan Ferisiler, Yahudi dininin muhafazası ve savunulmasında büyük bir rol oynamışlardır. Daha sonraki dönemlerde, Ferisiler içinde de çeşitli ayrılıklar yaşanmıştır.
3- Zelotlar: Bir diğer grup ise Roma yönetimine ve işbirlikçi Yahudilere karşı silahlı mücadeleyi savunan “Zelotlar”dır. Bu siyasi akımın taraftarları Allah’ın hâkimiyetine aykırı olduklarını düşündükleri önemli Romalı ve Yahudi yöneticilere karşı terör eylemleri başlatmış, suikastlarda bulunmuşlardır. Ancak kısa bir süre sonra, başlattıkları isyan hareketi kanlı bir şekilde bastırılmıştır.
4- Esseniler: Diğer bir grup ise 1947 yılında Ölü Deniz’de bulunan Kumran yazıtlarıyla ünlenen, o dönemde kendilerini mağaralarda ibadet ve zikre adayan Essenilerdir. Esseniler kimi araştırmacılara göre dindar Ferisilerin bir koludur. Araştırmacılar arasında Essenilerin Hz. İsa ile yakından ilgili oldukları yönünde yaygın bir kanaat vardır.
Hz. İsa’nın Tebliği
Doğumundan Allah’ın katına alınışına kadar bütün hayatı mucizelerle dolu olan Hz. İsa’nın yaşadığı ve Allah’ın izniyle gerçekleştirdiği mucizeler, Kur’an’da şu şekilde haber verilmektedir:
“Allah ise şöyle diyecek: ‘Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs (Hz. Cebrail) ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla (hikmetle ve düzgünce) konuşabildin. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim…’” (Maide Suresi: 110)
Hz. İsa’nın ayetlerde bildirilen mucizeleri; babasız olarak doğması, beşikte iken konuşması, Allah’ın kutsal kitaplarını, Tevrat’ı, İncil’i ve Kur’an’ı bilmesi, çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp, nefesiyle canlandırıp uçurması, doğuştan kör olanı, alaca hastalığını iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi, insanların yediklerini ve saklayıp biriktirdiklerini haber vermesi, kendisinden sonra gelecek kutlu insanı, Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’i “Ahmet” ismiyle haber vermesi sayılabilir.
Hz. İsa’nın gösterdiği tüm bu mucizelere ve Allah’ın vahyiyle yaptığı tebliğe rağmen kavminin büyük bir bölümü inkârlarını sürdürmüştür. Kur’an’da örnekleri verilmiş diğer kavimler gibi, o dönemin inkârcıları da Hz. İsa’nın yaptıklarının büyüden başka bir şey olmadığını söyleyerek, onu büyücülükle itham etmişlerdir:
“Hani o vakit Meryem oğlu İsa da: ‘Ey İsrailoğulları, kesinlikle ben, Allah’ın size (gönderdiği) bir elçiyim. Benden önceki Tevrat’ı tasdik edici ve benden sonra ismi ‘Ahmed’ olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim’ demişti. Fakat O, onlara kesin belgelerle gelince: ‘Bu, açıkça bir büyüdür’ demişlerdi.” (Saff Suresi: 6)
Hz. İsa’nın çağrısına cevap verenlerin sayısı başlangıçta çok az olmuştur. Çünkü bu çağrı, hem geçimlerini yıllardır hâkim kıldıkları hurafe ve gelenekten sağlayan rahip sınıfının, hem de Allah’ın hâkimiyetini kabul etmeyen yönetici sınıfın ayrıcalıklarını ortadan kaldırıyordu. Onların uyguladıkları baskı ve tehdit, halkın korkmasına ve Hz. İsa’dan uzaklaşmalarına yol açıyordu. Hz. İsa’nın yaptığı tebliğ yaygınlaşmaya, onu takip edenlerin sayısı artmaya başladığında, bu grupların hazırladıkları sinsi tuzaklar ve Hz. İsa’yı engellemek için yaptıkları planlar da artmıştır. Bu gibi tuzaklarla tarih boyunca tüm peygamberler karşılaşmışlardır. Kur’an’da müşriklerin elçilere karşı gösterdikleri bu insanlık dışı tutum şöyle belirtilmiştir:
“…Demek size ne zaman bir elçi; nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak; bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi?” (Bakara Suresi: 87)
Toplum içinde Hz. İsa’yı dinleyip inananlar ile inkâr edenler ayrılmaya başlamış, iki grup arasındaki fark belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bir tarafta gerçek dini anlatan ve insanları tek bir Allah’a iman etmeye çağıran Allah’ın elçisi, diğer yanda ise hangi mucizeyi, hangi delili görürse görsün, inanmamaya karar vermiş bir grup vardır. Hz. İsa’nın karşısındaki düşmanlar kendilerini açıkça belli etmişlerdir. Onu dinleyen, yanında olan kişilerden de sonradan onu inkâr edenler çıkmış olması muhtemeldir. Nitekim Allah, “Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü…” (Zuhruf Suresi: 65) ayetiyle bu durumu bizlere haber vermektedir. Bu nedenle de Hz. İsa; kavminin içinde iman eden, gerçekten güvenebileceği kişileri belirlemiştir. Bu durum Kur’an’da şu şekilde belirtilmiştir:
“(Hz.) İsa onlardaki inkârı (isyan ve itirazı) sezince dedi ki: ‘(Sizden) Allah için bana yardım edecekler (samimi ve sürekli destek verecekler) kimdir?’ Havariler ise: ‘Allah’ın yardımcıları biziz. Biz Allah’a inandık, (ey İsa!) bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol’ demişlerdi.” (Âl-i İmrân Suresi: 52)
Kur’an’da Hz. İsa’yı öldürmek amacıyla inkâr edenlerin bir tuzak kurdukları haber verilir. Rivayetlere göre Hz. İsa’nın yanındakilerden birisinin ihanet etmesini sağlayan bir kısım bağnaz din adamları, Allah’ın elçisini tutuklayıp Romalılara teslim etmek istemişlerdir. Yine rivayetlere göre ölüm cezasını uygulama hakkı olmayan rahipler, Roma yönetimini kışkırtmak için bir tuzak hazırlamış ve Hz. İsa’yı Romalı yöneticilere karşı olan bir kişi olarak tanıtmışlardır. Çünkü Romalıların bu konuda çok hassas ve acımasız olduklarını bilmektedirler. Bu tuzağın sonu ise Kur’an’da şöyle bildirilmiştir.
“Onlar (Yahudilerden inanmayanlar, Hz. İsa’yı öldürmek üzere) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık onlara) bir düzen kurdu (ve şeytani oyunlarını bozdu). Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân Suresi: 54)
Ayetlerde de bildirildiği gibi, Hz. İsa’yı öldürmek için harekete geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak onlar Hz. İsa’yı öldürmeyi başaramamışlar, Onun bir benzerini, Hz. İsa zannederek öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa’yı Kendi katına yükselterek, hazırlanan tuzağı boşa çıkarmıştır:
“Ve (onlar yalan yere): ‘Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük’ demeleri nedeniyle de (Yahudilere böyle bir ceza verilmiştir.) Oysa Onu kesinlikle öldürmediler ve Onu asmadılar. Ama onlara (Hz. İsa’nın) benzeri gösterildi. (Hz. İsa’yı para karşılığı gammazlayan baş havarisinin yüz şekli Hz. İsa’ya benzetildi ve çarmıha gerildi.) Gerçekten Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların boş bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Kesin olan gerçek şudur ki Onu (Yahudiler Hz. İsa’yı) öldürememişlerdir.” (Nisa Suresi: 157)
Aynı ayetin devamında Hz. İsa’nın ölümü şu şekilde bildirilmektedir:
“Bilakis; Allah Onu Kendine yükseltti. Allah Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.” (Nisa Suresi: 158)
Ayette bildirilen gerçek açıktır. Yahudilerin kışkırtmalarıyla Hz. İsa’yı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı olamamışlardır. Ayette geçen “…Ama onlara (Onun) benzeri gösterildi…” ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir.
Allah insanlara Hz. İsa’nın bir benzerini göstermiş ve Onu Kendi katına yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmektedir.
Kur’an’da Hz. İsa’nın Allah Katına Yükselişi
Peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı kıssalarda geçen kelimelerle, Hz. İsa’nın Allah katına alınışının anlatıldığı ayetlerin incelenmesi, Hz. İsa’nın durumuyla ilgili önemli bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır: Hz. İsa hiçbir peygamber gibi vefat etmemiş ya da inkâr edenler tarafından öldürülmemiş, Rabbimiz Onu Kendi katına yükseltmiş durumdadır. Bu bölümde Hz. İsa’nın ve diğer peygamberlerin ölümlerini ifade eden kelimelerin Arapça karşılıklarını ve Kur’an ayetlerinde ne şekilde kullanıldıklarını incelediğimizde, bu gerçek ortaya çıkmaktadır.
Kur’an’da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle ilgili olarak kullanılan kelimeler; “katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak), salebe (asmak)” ya da birkaç özel kelime olmaktadır. Oysa Hz. İsa için, Kur’an’da çok açık bir ifadeyle, “Onu öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu)” ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği vurgulanmaktadır. Allah ayetlerde insanlara Hz. İsa’nın bir benzerinin gösterildiğini ve Onun Kendi katına yükseltildiğini beyan buyurmaktadır. Bu gerçek Âl-i İmrân Suresi’nde şu şekilde duyurulmaktadır:
“Hani Allah, buyurmuştu ki: ‘Ey İsa, doğrusu Ben senin (dünya) hayatına (şimdilik) son vereceğim, seni (insanların erişemeyeceği şekilde onlardan uzaklaştırıp) Kendime yükselteceğim, seni kâfirlerin (ithamlarından) temizleyeceğim ve (yeniden yeryüzünde zuhur edip Deccalizm’le mücadelende) sana uyanları (zafere eriştireceğim ve) kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedip (yargılayacağım).’ [Not: Ayetteki ‘müteveffike’ kelimesi, öldürmek değil, Âl-i İmrân 153. ayetindeki ‘mafateküm=sizden uzaklaştırdığımız’ kelimesiyle aynı anlamda kullanılmıştır. Yani hadislerde de belirttiği gibi, Hz. İsa (AS) sağ olarak göklere kaldırılmıştır ve ahir zamanda geri gelmesi Hakk’tır.]” (Âl-i İmrân Suresi: 55)
Kur’an’da ölüm anlamı içeren kelimelerin ve Âl-i İmrân Suresi’nde geçen “vefat ettirme” kelimesinin kullanım şekilleri şunlardır:
1) Teveffa: Vefat Ettirme
Ayette geçen “vefat” kelimesinin karşılığı Türkçede kullanılan ölme anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Ayetlerin Arapça karşılıklarının incelenmesi, Hz. İsa’nın bildiğimiz manada ölmediğini açıkça ortaya koyar. Maide Suresi’nin 117. ayetinde ölüm olayı şu şekilde aktarılır:
“(Ya Rabbi!) “Ben onlara Senin bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) ‘Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin’ (dedim). Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahit idim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde (katına yükselttiğinde ise), üzerlerindeki ragib-devamlı gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahit (her an hazır ve nâzır) olansın.”
Bu ayetlerde geçen ve Türkçe meallerde öldürme ya da vefat ettirme olarak çevrilen kelime Arapçada “teveffa” kökünden türemiştir ve bu kelime ölüm manasına değil, “canın alınması ve ruhun vücuttan ayrılması” manasına gelmektedir. İnsanın canının alınmasının ise her zaman ölüm anlamına gelmediğini Allah Kur’an’da bizlere bildirmektedir. Örneğin “teveffa” kelimesinin geçtiği bir ayette insanın ölümünden değil, uykudaki halinden bahsedilmektedir:
“(Ey insanlar!) Sizi geceleyin (bir nevi) öldürüp (uyutuveren) ve gündüzün ‘güç yetirip etkilemekte (yapıp kazanmakta) olduklarınızı’ (her an) bilip duran, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda (her sabah da) sizi diriltip (uyandıran) O’dur. Ardından ‘en son dönüşünüz’ O’nadır. Sonra yapmakta olduklarınızı size O haber verecek (ve hesabını soracaktır).” (En’am Suresi: 60)
Bu ayette “vefat ettirme” olarak tercüme edilen kelime ile, Âl-i İmrân Suresi’nin 55. ayetinde geçen kelime aynıdır, yani her iki ayette de “teveffa” kelimesi geçmektedir. İnsanın, gece içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki ayette geçen “teveffakum” kelimesinin ölümü kastetmediği, doğru tercümenin “geceleyin canlarınızı alan” şeklinde olması gerektiği açıktır. Aşağıdaki ayette ise aynı kelime şu şekilde geçmektedir:
“Allah, (eceli gelenlerin) ölecekleri zaman canlarını alır, ölmeyeni (henüz eceli gelmeyeni) de uykusunda (ruhunu geçici olarak bedeninden ayırır.) Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar (ahirete gönderir), diğerlerini ise adı konulmuş bir vakte kadar salıverir…” (Zümer Suresi: 42)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın canını almaktadır, yani ruhunu vücudundan ayırmaktadır, ama hakkında ölüm kararı verilmemiş olanı eceli gelinceye kadar tekrar salıvermektedir. Bu haliyle insan bildiğimiz manada ölmüş olmaz. Yalnızca geçici bir süre için ruhu bedeninden ayrılmış, farklı bir boyuta girmiş olur. Allah, uyanacağı zaman insanın ruhunu bedenine iade eder. Bazı tefsirlerde “teveffa” kelimesi şu şekilde açıklanmıştır:
“Teveffi”nin, uyku manasında kullanıldığını söyleyenlere göre -ki çoğunluk bu görüştedir- ayetin takdiri “Seni uyutacağım” şeklindedir. Sonuç olarak Hz. İsa’nın uykudakine benzer bir duruma sokularak Allah katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını, sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (Doğrusunu en iyi Allah bilir.)
2) Katele: Öldürmek
Kur’an’da ölüm konusu anlatılırken genelde kullanılan kelime Arapçada “öldürmek” anlamına gelen “katele” kelimesidir. Mü’min Suresi’nde “katele” kelimesi şu şekilde kullanılmaktadır:
“Firavun: ‘Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim (diye ele geçireyim) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarıversin (bakalım kendisini kurtarabilecek mi?)…’” (Mü’min Suresi: 26)
Ayette geçen “Musa’yı öldüreyim” ifadesinin Arapçası “aktul Musa” şeklindedir. Bu kelime katele fiilinden türemiştir. Bir diğer ayette ise aynı kelime şu şekilde kullanılmaktadır:
“…Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi (yaktulune)…” (Bakara Suresi: 61)
Ayette geçen “öldürmelerindendi” kelimesinin Arapçası “yaktulune” şeklindedir ve yine aynı şekilde katele kelimesinden türemiştir. Ve tercümede de açıkça ifade edildiği gibi “öldürmek” anlamına gelmektedir.
3) Haleke: Ölmek, helâk edilmek
Kur’an’da öldürme fiili için kullanılan bir diğer kelime ise “haleke” fiilidir. Haleke kelimesi ayetlerde “helak olmak, ölmek” anlamlarında kullanılmaktadır. Örneğin Mü’min Suresi’nin 34. ayetinde şu şekilde geçmektedir:
“…Nihayet o ölünce (bu sefer) ‘Allah bundan sonra, asla hiçbir peygamber göndermez (bunun gibisi dünyaya gelmez)’ demiştiniz…” (Mü’min Suresi: 34)
Ayette, Türkçeye “vefat edince” olarak çevrilen ifadenin Arapçası “iza heleke” şeklindedir ve bu kelimenin anlamı da ölmektir.
4) El Mevte: Ölüm
Kur’an’da peygamberlerin ölümüyle ilgili olarak kullanılan bir diğer kelime ise “el mevte” kelimesidir. Mate kelimesi ayetlerde “ölmek” anlamında kullanılmaktadır. Bunlardan biri Sebe Suresi’nde Hz. Süleyman ile ilgili olarak bildirilmektedir:
“Vaktâki onun ölümüne karar verdiğimiz zaman, (vefat ettiği halde, asasına dayalı olarak günlerce ayakta tutulan Hz. Süleyman’ın) ölümünü onlara (cinn takımına, ancak) asasını yemekte olan bir ağaç kurdu fark ettirmişti…” (Sebe Suresi: 14)
Aynı kökenden gelen bir diğer kullanım ise Hz. Yahya’ya yönelik olarak kullanılmaktadır:
“Ona selam olsun!.. Doğduğu gün, öldüğü gün ve diriltilip (mahşere) kaldırılacağı gün… (Hep selamet ve emniyet içindedir.)” (Meryem Suresi: 15)
Bu ayette “öleceği” şeklinde çevrilen kelimenin Arapçası “yemutu” kelimesidir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) ile ilgili bir ayette ise “katele” ve “mate” fiilleri aynı anda kullanılmaktadır:
“(Hz.) Muhammed, ancak bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi O ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? …” (Âl-i İmrân Suresi: 144)
5) Halid: Ölümsüz
Ayetlerde yer alıp, doğrudan ölmek ya da öldürmek fiilini değil, ancak ölümsüzlüğü ifade eden bir başka kelime ise “halid” kelimesidir. Halid kelimesinin anlamı kalıcı olmak, bekası devam etmek şeklindedir. Enbiya Suresi’nde “halid” kelimesi şu şekilde kullanılmıştır:
“Biz onları (peygamber yaptıklarımızı), yemek yemez bedenler kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi.” (Enbiya Suresi: 8)
6) Salebe: Asmak
Kur’an’da peygamberlerin ölümleri anlatılırken kullanılan kelimelerden biri de salebe (asmak) fiilidir. Salebe fiili “asmak, çarmıha germek ve idam etmek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu fiil bazı ayetlerde şu şekilde kullanılmaktadır:
“…Oysa Onu öldürmediler ve Onu asmadılar (ma salebu)…” (Nisa Suresi: 157)
“…Biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak (yuslebi)…” (Yusuf Suresi: 41)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. İsa’nın vefatıyla diğer peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı ayetler birbirinden çok farklı kelimelerle ifade edilmektedir. Allah Kur’an ayetlerinde Hz. İsa’nın öldürülmediğini, asılmadığını, insanlara onun bir benzerinin gösterildiğini, Onu vefat ettirdiğini (yani uykudaki gibi canını aldığını) ve Kendi katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa için “canını almak” anlamına gelen “teveffa” fiili kullanılırken, diğer peygamberler için normal ölümü ifade eden “katele” ya da “mevt” gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu bilgiler ise bize Hz. İsa’nın durumunun olağanüstülüğünü bir kez daha göstermektedir.
Hz. İsa Yeryüzüne İkinci Kez Gelecektir.
Hz. İsa’nın yeryüzüne ikinci kez geleceği konusu Kur’an’da çok açık olarak bildirilmiştir. Pek çok ayette bu konu ile ilgili kesin ifadeler bulunmaktadır. Kur’an’da bildirilen bu deliller şu şekildedir:
1. Delil: Hz. İsa’nın ikinci kez yeryüzüne geleceğine dair işaretler taşıyan ayetlerden ilki Âl-i İmrân Suresi’nin 55. ayetidir ki yukarıda geçmiştir.
Bu ayette Cenab-ı Allah kıyamete kadar inkâr edenlere üstün gelen ve Hz. İsa’ya gerçekten tâbi olan bir grubun varlığından söz etmektedir. Hz. İsa hayatta iken Ona uyanların sayısı çok azdı. Ve Onun Allah katına yükselişinin ardından da hızla dinde dejenerasyon başladı. Sonraki iki yüzyıl boyunca da, Hz. İsa’ya iman edenler (İseviler) şiddetli baskılara maruz kaldılar. Üstelik İsevilerin hiçbir siyasi gücü de bulunmamaktaydı. Bu durumda geçmişte yaşayan Hristiyanların, inkâr edenlere üstün geldiklerini ve bu ayetin onlara baktığını söyleyemeyiz.
Günümüzde ise Hristiyanlığın özünden uzaklaştığını, Hz. İsa’nın anlattığı Hak dinden farklı bir dine dönüştüğünü görürüz. Hristiyanlar arasında Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğu şeklindeki (Allah’ı tenzih ederiz) sapkın inanç benimsenmiş ve teslis inancı (üçleme; baba, oğul, kutsal ruh) asırlar önce kabul edilmiştir. Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış olan günümüz Hristiyanlarını da Hz. İsa’ya uyanlar olarak kabul edemeyiz, çünkü Allah, Kur’an’ın birçok ayetinde “üçleme”ye inananların inkâr içerisinde olduklarını bildirmiştir:
“Andolsun, ‘Allah üçün üçüncüsüdür’ diyenler de kesinlikle kâfir olmuşlardır. Oysa tek bir İlahtan başka ilah yoktur…” (Maide Suresi: 73)
Bu durumda; “Sana uyanları kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim” ifadesi açık bir işaret taşımaktadır. Hz. İsa’ya uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk olması gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar gelişiyle ortaya çıkacaktır. Ve tekrar dünyaya gelişi sırasında bu kutlu insana tâbi olanlar, kıyamete kadar inkâr edenlere üstün kılınacaktır.
2. Delil: Allah (CC), Nisa Suresi 159. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun Kitap Ehlinden, (Hz. İsa yeniden gelip, Deccalizmi devirdikten sonra) ölmeden önce Ona (haklılığına ve Allah’ın zafere ulaştırdığına) inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, O da onların (inkârcı Yahudi ve Hristiyanların ve Müslüman geçinen münafıkların) aleyhine şahit olacaktır.” (Nisa Suresi: 159)
Yukarıdaki ayette yer alan “ölmeden önce Ona inanmayacak kimse yoktur” ifadesi oldukça dikkat çekicidir. Bu cümlenin Arapça karşılığı şu şekildedir: “… ve in min ehlil kitabi illa leyüminenne bihi kable mevtihi.”
Burada bazı tefsirciler “o” zamirinin Hz. İsa yerine Kur’an’a baktığını düşünmüşler ve ayete Kitap Ehlinin ölmeden Kur’an’a iman edeceği şeklinde bir yorumda bulunmuşlardır. Oysa bu ayet öncesindeki iki ayette de “o” zamiri tartışmasız bir biçimde Hz. İsa için kullanılmıştır:
Diğer taraftan ayetin ikinci cümlesinde yer alan “Kıyamet günü, O da onların aleyhine şahit olacaktır” ifadesi de oldukça önemlidir. Kur’an’da kıyamet günü insanın dilinin, ellerinin ve ayaklarının (Nur Suresi: 24, Yâsin Suresi: 65), işitme, görme duyularının ve derilerinin (Fussilet Suresi: 20-23) kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri bildirilmektedir. Kur’an’ın şahitliği ile ilgili ise hiçbir ayet yoktur. İlk cümlenin -cümle yapısı olarak veya ayetlerin art arda gelişi açısından herhangi bir delil bulunmamasına rağmen- “Kur’an”ı ifade ettiği kabul edilirse, ikinci cümlede yer alan “o” zamirinin de Kur’an’a işaret ettiği iddia edilmiş olur. Oysa Allah Kur’an’da bizlere bu konuyla ilgili herhangi bir bilgi vermemiştir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Kur’an ayetlerine baktığımızda aynı zamirin, Kur’an’a işaret ettiği durumlarda, (Târık Suresi: 13; Tekvir Suresi: 19; Neml Suresi: 77 ve Şuarâ Suresi: 192-196’da olduğu gibi) ayetin öncesinde ya da sonrasında mutlaka Kur’an’dan bahsedildiğini görürüz. Ayetin öncesinde, sonrasında veya ayetin içinde Kur’an’dan bahsedilmiyorsa, bu ayetin Kur’an’ı tarif ettiğini söylemek yanlış olabilir. Ayet çok açık bir biçimde Hz. İsa’ya inanılmasından ve Onun inananlara şahit olmasından bahsetmektedir.
Bugüne kadar Hz. İsa’ya iman etmemiş milyonlarca Ehli Kitap Yahudi yaşamış ve Hz. İsa’ya iman etmeden ölmüştür. Dolayısıyla ayette söz konusu olan Kitap Ehlinin değil, Hz. İsa’nın ölümüdür. Sonuç olarak, ayetlerin bizlere gösterdiği gerçek ise şudur: “Hz. İsa ölmeden önce tüm Ehl-i Kitap Ona iman edecektir.”
Ayet gerçek manasıyla ele alındığında ise çok açık gerçeklerle karşılaşırız.
Birincisi, ayette gelecekten bahsedildiği açıktır, çünkü Hz. İsa’nın ölümü söz konusudur. Oysa O ölmemiş, Allah katına yükselmiştir. Hz. İsa dünyaya yeniden gelecek ve her insan gibi yaşayıp ölecektir. İkincisi Hz. İsa’ya tüm Ehl-i Kitabın iman etmesi söz konusudur. Bu da henüz gerçekleşmemiş ancak kesin olarak gerçekleşeceği bildirilen bir olaydır. Dolayısıyla buradaki “ölümünden önce” ifadesinin işaret ettiği kişi Hz. İsa’dır. Kitap Ehli Onu görüp bilecek, Ona yaşarken ilerleyen satırlarda detaylı olarak anlatılacağı gibi Müslüman olarak itaat edecek ve Hz. İsa da onların durumlarıyla ilgili ahirette şahitlik edecektir. (Doğrusunu en iyi Allah bilir.)
3. Delil: “Şüphesiz O, kıyamet-saati için bir ilimdir…” Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne döneceği ile ilgili bir başka ayet de Zuhruf Suresi’nin 61. ayetidir.
“Şüphesiz O (Hz. İsa, Mehdiyet ve kıyamet) saati(nin gelişi) için de bir ilimdir. (Yeniden gelişi önemli bir belge ve işarettir.) Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. İşte dosdoğru yol budur. (Hz. İsa’nın kıyametten önce ortaya çıkacağına ve Deccalizmi yıkacağına işaret buyrulmaktadır.)” (Zuhruf Suresi: 61)
Bu ayetin Hz. İsa’nın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne açık bir işaret taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü Hz. İsa, Kur’an’ın indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk hayatını “kıyamet saati için bir bilgi” yani bir kıyamet alâmeti olarak anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz. İsa’nın, ahir zamanda, yani kıyametten önceki son zaman diliminde yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alâmeti olacağıdır. (En doğrusunu Allah bilir.)
Bu ayette geçen “O, kıyamet saati için bir ilimdir” ifadesinin Arapça karşılığı şu şekildedir: “İnnehu le ilmun lissaati.”
Bu ifadede yer alan “hu” zamirinin “Kur’an”a işaret ettiğini söyleyenler vardır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi Kur’an için “hu”-“o” zamiri kullanıldığında mutlaka ayetin öncesinde veya sonrasında veya ayetin içinde Kur’an’ı anlatan başka ifadeler de bulunmaktadır. Başka bir konu içinde “hu” zamiri ile Kur’an’dan bahsedilmez. Ayrıca bu ayetin öncesindeki ayete bakıldığında, orada da açıkça Hz. İsa kastedilerek “o” zamiri kullanıldığı görülecektir:
“(Oysa Hz. İsa) O, sadece bir kuldur ki; kendisine (pek çok) nimet (ve fazilet) vermiş ve Onu İsrailoğullarına bir örnek ve ibret kılmışızdır.” (Zuhruf Suresi: 59)
Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinde bu konu şu şekilde açıklanmaktadır:
“Muhakkak ki O; saat için bir ilimdir de saatin geleceğini, ölülerin dirilip kıyam edeceğini bildiren bir delil ve alâmettir. Çünkü Hz. İsa gerek zuhuru ve gerek emvati ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın kıyamını (ölülerin kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki olacağına bir delil olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet alâmetidir).”
4. Delil: Hz. İsa’nın ikinci gelişine işaret eden başka ayetler de şöyledir:
“(Allah, Hz. İsa’ya) ‘Ona Kitabı (yazı yazmayı ve Kur’an’ı), hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecektir.’” (Âl-i İmrân Suresi: 48)
Ayette, Allah’ın Hz. İsa’ya, Tevrat’ı, İncil’i ve bir de “Kitab’ı” öğreteceği haber verilmektedir. Bu kitabın hangi kitap olduğu kuşkusuz önemlidir. Aynı ifade Maide Suresi’nin 110. ayetinde de yer almaktadır:
“Allah ise şöyle diyecek: ‘Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs (Hz. Cebrail) ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla (hikmetle ve düzgünce) konuşabildin. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim…’” (Maide Suresi: 110)
Her iki ayette de geçen “Kitap” ifadesini incelediğimizde, bunun Kur’an’a işaret ettiğini görürüz. Ayetlerde Tevrat ve İncil dışında gönderilen son Hak kitabın Kur’an olduğu bildirilmektedir. (Hz. Davud’a verilen Zebur da Eski Ahit’in içindedir.) Bunun yanında, yine Kur’an’ın başka ayetlerinde, “Kitap” kelimesi, İncil ve Tevrat’ın yanında Kur’an’ı ifade etmek için kullanılmıştır:
Bu durumda, Hz. İsa’ya öğretilecek olan üçüncü “Kitab”ın Kur’an olduğunu ve bunun da ancak Hz. İsa’nın ahir zamanda dünyaya dönüşünde mümkün olabileceğini düşünebiliriz. Çünkü Hz. İsa Kur’an’ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı. Peygamber Efendimiz (SAV)’in hadislerinde Hz. İsa’nın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil ile değil Kur’an’la hükmedeceği bildirilmektedir. Bu da ayetteki manaya tam olarak uygun düşmektedir. (Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.)
Hz. İsa’nın; Kitabın yani Kur’an’ın sırlarını sezmek ve insanlığın sorunlarını çözmek üzere, çok özel bir İlahi inayetle eğitilip yetiştirileceği anlaşılmaktadır. İşte bu nedenle, hem medrese mollalarının hem İlahiyat Prof.larının hem de tarikat erbabının haset ve hücumlarına uğrayacaktır.
5. Delil: “Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir…” (Âl-i İmrân Suresi: 59) ayeti de Hz. İsa’nın dönüşüne işaret ediyor olabilir. Tefsir âlimleri genellikle bu ayetin her iki peygamberin de babasız olma özelliğine, Hz. Adem’in Allah’ın “Ol” emriyle topraktan yaratılması ile Hz. İsa’nın yine “Ol” emriyle babasız doğmasına işaret ettiğine dikkat çekmişlerdir. Ancak ayetin bir ikinci işareti daha olabilir. Hz. Adem cennetten nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa da ahir zamanda Allah’ın katından yeryüzüne indirilecek olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Görüldüğü gibi Hz. İsa’nın yeryüzüne yeniden döneceğine ilişkin olarak Kur’an’da geçen ayetler çok açıktır. Kur’an’da diğer peygamberler için bunlara benzer ifadeler kullanılmamıştır. Ancak tüm bu ifadeler, Hz. İsa için kullanılmıştır. Bunun anlamı ise oldukça açıktır.
6. Delil: Kur’an’da Hz. İsa’nın ölümünü ifade eden bir diğer ayet ise Meryem Suresi’nde şöyle haber verilmektedir:
“‘(Allah’ın) Selam(eti) üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve (mahşerde) diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de (böyledir)’ deyince (Hz. Meryem’in haklılığı ispat edilmişti).” (Meryem Suresi: 33)
Bu ayet Âl-i İmrân Suresi’nin 55. ayetiyle birlikte incelendiğinde çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Âl-i İmrân Suresi’ndeki ayette Hz. İsa’nın Allah katına yükseltildiği ifade edilmektedir. Bu ayette ölme ya da öldürülme ile ilgili bir bilgi verilmemektedir. Ancak Meryem Suresi’nin 33. ayetinde Hz. İsa’nın öleceği günden bahsedilmektedir. Bu ikinci ölüm ise ancak Hz. İsa’nın ikinci kez dünyaya gelişi ve bir süre yaşadıktan sonra vefat etmesiyle mümkün olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
7. Delil: “… beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…”
Hz. İsa’nın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka delil ise Maide Suresi’nin 110. ayetinde ve Âl-i İmrân Suresi’nin 46. ayetinde geçen “kehlen” kelimesidir. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:
“Allah ise şöyle diyecek: ‘Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs (Hz. Cebrail) ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla (hikmetle ve düzgünce) konuşabildin…’” (Maide Suresi: 110)
“(Ki) ‘O beşikte de yetişkinliğinde de (gökten tekrar dünyaya gelişinde de) insanlarla (hikmet ve ibretle) konuşacaktır. Ve O salihlerdendir’ (demişlerdi.)” (Âl-i İmrân Suresi: 46)
Bu kelime Kur’an’da sadece yukarıdaki iki ayette ve sadece Hz. İsa için kullanılmaktadır. Hz. İsa’nın yetişkin halini ifade etmek için kullanılan “kehlen” kelimesinin anlamı “otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse” şeklindedir. Bu kelime İslam âlimleri arasında ittifakla “50 yaş sonrası döneme işaret ediyor” şeklinde çevrilmektedir.
Hz. İsa’nın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında Allah katına yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbni Abbas’tan rivayet edilen hadise dayanan İslam âlimleri, Hz. İsa’nın yaşlılık döneminin, tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa’nın nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler.
İslam âlimlerinin bu yorumunun isabetli olduğu, söz konusu ayetler dikkatle incelendiğinde kolaylıkla anlaşılmaktadır. Kur’an ayetlerine bakıldığında bu ifadenin, yalnızca Hz. İsa için kullanıldığını görürüz. Tüm peygamberler insanlarla konuşup, onları dine davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Ancak Kur’an’da hiçbir peygamber için bu şekilde bir ifade kullanılmamaktadır. Bu ifade sadece Hz. İsa için ve mucizevi bir durumu ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Çünkü ayetlerde birbiri ardından gelen “beşikte” ve “yetişkin iken” kelimeleri iki büyük mucizevi zamana dikkat çekmektedirler.
Nitekim İmam Taberi, “Taberi Tefsiri” isimli eserinde bu ayetlerde geçen ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır:
“Bu ifadeler (Maide Suresi: 110), Hz. İsa’nın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü O, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı… Bu ayette (Âl-i İmrân Suresi: 46), Hz. İsa’nın hayatta olduğuna delil vardır ve Ehl-i Sünnet de bu görüştedir. Çünkü ayette, Onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır.”
“Kehlen” kelimesinin açıklamaları da, Kur’an’da yer alan diğer bilgiler gibi, Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne gelişine işaret etmektedir. (Doğrusunu en iyi Allah bilir.)
Tüm bu anlatılanlar Hz. İsa’nın ahir zaman adı verilen dönemde yeryüzüne tekrar geleceğini ve insanları Hak din olan İslam’a yönelteceğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu, Allah’ın iman edenlere büyük bir müjdesi, rahmeti ve nimetidir. İman edenlerin sorumluluğu ise, Hz. İsa gerçeğini en güzel şekilde savunup desteklemek ve Onun insanları çağırdığı Kur’an ahlâkını en güzel şekilde yaşamaktır.
Kehl = (Kühulet): Saçına kırlar düşmeye başlamış ve 50’sini aşmış kimseleri anlatan bir kavramdır. İnsanın yaş olarak olgunlaşmasına benzetilerek “İktehelen Nebat” = “Bitki olgunlaştı.” deyimi kullanılır.
Hüseyin İbn Fadl El-Beceli: “Kehl” kelimesinin, Hz. İsa’nın gökten indikten ve Deccalizmi devirdikten sonraki olgunluk dönemini anlattığını vurgulamaktadır.
Ve yine Allame Kurtubi (Vefatı: H. 1272): “Kehl” kelimesinin Hz. İsa’nın gökten tekrar indirildikten sonraki kemâl çağını hatırlattığını anlatır.
İbni Cevzi ise, İbni Abbas’a göre; Kehl kelimesiyle, gökten indirildikten sonraki ilerlemiş yaşının kastedildiğini aktarır.

Hz. Mehdi ve Hz. İsa Aleyhisselam’ın gelişine inanıp inanmamak; Kur’an’ın haberlerine, Peygamberimizin hadislerine ve her şeyden önce Cenab-ı Hakkın sonsuz Kudretine ve va’adine duyulan itimatla alâkalı bir meseledir ve bakış açısına göre değişir. Ancak bizim kanaatimiz, ne Hz. Mehdi ne Hz. İsa öyle olağanüstü şekilde ve mucizevi yöntemlerle zuhur etmeyecek, kendileri Mehdilik ve Mesihlik iddiasına girişmeyecek, pek az insan yüksek iman ferasetiyle onları sezecektir. Her iki mübarek şahsiyet de büyük zorluklardan ve çetin imtihanlardan geçecek ve tüm insanlığın yararına olacak kutlu bir değişime rehberlik edeceklerdir. En doğrusunu Allah bilir.
Mehdiyet ve Mesihiyet (Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne inişi ve Siyonist-Emperyalist Haçlı zihniyetini bitirişi) ile ilgili haber ve hadislerin, özellikle Türkiye’yi ve Aziz Milletimizi işaret etmeleri de çok önemli bir ayrıntı olduğu için dikkatlerimizi çekmektedir. Öyle anlaşılıyor ki; Hz. Mehdi mükemmel programlarını ve altyapısını hazır edecek, Hz. İsa Mesih (AS) ise kutlu değişimi gerçekleştirecektir.
Osman Ekinci Beyefendinin öngörülerini destekliyorum katılıyorum bilhassa Mehdi Aleyhisselam’ın ve İsa Aleyhisselam’ın gelişinin kendileri tarafından açıkça ilan edilmeyeceği buna binaen pek çok az kişinin Sezgi ve feraset ile kendilerini tanıyabileceği noktasındaki ince görüşüne katılıyorum Allah bizi onların yolunda hizmet eden ayakları hakkın yolundan kaymayan Ve sonunda da inşallah zaferi gören hocamızın Sadık talebelerinden etsin inşallah
Farabi’nin ideal devlet kitabında bahsettiği gibi toplumların değişimi Avrupalı yazarları ve düşünürlerin dile getirdiği şekilde tabandan başlamayacağını bizzat Tepedeki adil ve nitelikli yönetici tarafından değiştirilebileceğini anlatır. Elbetteki bu görüşün temeli Kur’ân-ı Kerim’e dayanmaktadır . Bu faziletli yazıda bize bu gerçek yeniden hatırlatılmış ve aynı zamanda Hazreti İsa’nın zuhurunun nasıl gerçekleşeceği Kur’an-ı Kerim’in Kur’an’la tefsiri biçiminde açıklanmıştır. Tüm bu deliller göz önüne alındığında insanlığın yeniden, insanlık onuruna uygun yaşaması için zorunlu olan adil düzenin Hazreti İsa ve Hazreti mehdi öncülüğünde inşallah en kısa zamanda gerçekleşmesini ümit ediyoruz.
Hz. İsa’nın ahir zaman adı verilen dönemde yeryüzüne tekrar geleceğini ve insanları Hak din olan İslam’a yönelteceğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu, Allah’ın iman edenlere büyük bir müjdesi, rahmeti ve nimetidir. İman edenlerin sorumluluğu ise, Hz. İsa gerçeğini en güzel şekilde savunup desteklemek ve Onun insanları çağırdığı Kur’an ahlâkını en güzel şekilde yaşamaktır.
Kehl = (Kühulet): Saçına kırlar düşmeye başlamış ve 50’sini aşmış kimseleri anlatan bir kavramdır. İnsanın yaş olarak olgunlaşmasına benzetilerek “İktehelen Nebat” = “Bitki olgunlaştı.” deyimi kullanılır.
Hüseyin İbn Fadl El-Beceli: “Kehl” kelimesinin, Hz. İsa’nın gökten indikten ve Deccalizmi devirdikten sonraki olgunluk dönemini anlattığını vurgulamaktadır.
Ve yine Allame Kurtubi (Vefatı: H. 1272): “Kehl” kelimesinin Hz. İsa’nın gökten tekrar indirildikten sonraki kemâl çağını hatırlattığını anlatır.
İbni Cevzi ise, İbni Abbas’a göre; Kehl kelimesiyle, gökten indirildikten sonraki ilerlemiş yaşının kastedildiğini aktarır.
Rabbimiz O na tabi olanlardan eylesin… Amiin
Tüm bu anlatılanlar Hz. İsa’nın ahir zaman adı verilen dönemde yeryüzüne tekrar geleceğini ve insanları Hak din olan İslam’a yönelteceğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu, Allah’ın iman edenlere büyük bir müjdesi, rahmeti ve nimetidir. İman edenlerin sorumluluğu ise, Hz. İsa gerçeğini en güzel şekilde savunup desteklemek ve Onun insanları çağırdığı Kur’an ahlâkını en güzel şekilde yaşamaktır.
Onu tanımak, savunmak ve destekçisi olmak… Ne büyük bir şeref!
Bizler için değil, en şerefli olduğu halde en çok ezilen o Filistinli mücahitlerin hâtırına tez gönder o Kurtarıcıyı ey Hz. Allahımız!
Amin Yâ Mûcib!
Ya Celal!
Ya Kadir!
DECCAL AZGINLAŞTI YETİŞ ALLAH’IM
Gayrı gönder, İSA’YI Devirsin Deccal’i, YERLE BİR ETSİN İSRAİLİ, ZALİMLERİN TÜM SİSTEMLERİNİ ETKİSİZ HALE GETİRİP ADİL DÜZENE DAYALI YENİ BİR DÜNYAYI KURSUN ALLAHIM.AMİN.
Bütün insanlık tarihinin beklediği büyük bir olay olan Ahir zamanda Hz. İsa’nın Deccal’e galebe çalması ile başlayacak ve yeryüzünde görülmemiş bir bolluk, bereket ve huzur hakim olacağı bildirilen, yaşanacak olan dönemin muhteşemliğinden dolayı Altın Çağ diye adlandırılan bir dönemdir.
Bir çok kişinin ve kendisini alim, molla vs. gibi görenleri dahi tam anlayamadığı Hz.Mehdi ve Hz.İsa (A.S)’ın yer yüzüne gelişleri ve islam’i hakimiyet süreçleri sanki ellerinde sihirli bir değnek ile dokundukları her şeyi değiştirecekleri zannedilmesi, imtihan sürecine ve Sünnetullah’a tamamen aykırıdır. Geçmişteki islam’i hareketlerin geçirdiği tüm evrelerden ve de imtihanlardan bu mübarek şahsiyetlerin ekip ve teşkilatlarınında geçmesi gayet doğal bir süreçtir.
Pekela bu süreç nasıl işleyecek ve son aşamasında neler olacak neler yaşanarak kutlu zafere ve sonuca nasıl ulaşılacaktı bu süreci Kur’an’ın Yusuf suresinin 103-106 ve son evresi olan 110. ayetinde Rabbimiz şöyle anlatıyordu: “Hatta ki (sonunda görevli) resuller (halktan) umutlarını kestikleri, (şeksiz ve şeriksiz iman eden çok az kimselerin bile cihaddan ve davadan yan çizdikleri,) artık kesinlikle tekzip edilip benimsenmedikleri (kavimlerinin asla gerçek imana gelmeyecekleri ve Hakk çağrıya-davaya destek vermeyecekleri zan ve) kanaatinin (iyice yerleştiği) bir sırada, (aniden ve beklenmedik şekilde) yardımımız onlara yetişip gelmiş (zafer kapıları açılıvermiştir. Böylece) Bizim dilediğimiz (ve desteklediğimiz) kimseler kurtuluvermişti. Azgın mücrimler takımından ise zorlu azabımız (ve intikamımız) asla geri çevrilmeyecektir. (Yani; bir avuç mücahit ve müstakim mü’minin, sayıca ve imkân bakımından en zaif ve en çaresiz göründükleri bir süreçte, onlar zafere eriştirilecektir.)”
Hz. İsa’nın ölmediği ve yeniden yeryüzüne teşrif edeceği gerçeğini ilmi delilleriyle asrın idrakine sunan yazarımıza şükranlarımı sunuyorum. Böylesine doyurucu bir ilmi yazı daha önce hiç okumamıştım. Kendilerinden Allah razı olsun.
Deccal ve sistemi Siyonizm ve Netenyahu’dur. Elbet ki Hakk Batıl savaşı devam etmekte, Hz. İsa ve havarileri siyonizmle fikren ve fiilen mücadele etmektedir. Ve Allah nihayetinde müminlere şerefli bir zafer müjdelemiştir.
“(Ey Nebim ve Onun varisleri!) Sana emrolunan (hüküm ve hakikatleri) açıkça (kâfir ve zalimleri çatlatırcasına) anlat ve müşriklerden yüz çevirip (saldırılarına aldırma ki, onlardan intikamımızı alacağız!)
Şüphesiz, (Hakk’tan ve hayırdan ayrılmadan ve hainlerin hücum ve hakaretine aldırmadan davet ve hizmetine devam ettiğin için Seninle) o alay edenlere karşı Biz Sana kâfiyiz (ve yanındayız! Sevap ve şeref kazanman için bazı sıkıntı ve saldırılara uğratırız, ama asla Seni sahipsiz bırakmayız ve zalimlerin ezmesine fırsat tanımayız).”
Hicr Suresi 94-95
YIKILSIN İSRAİL, ABD VE İŞBİRLİKÇİLERİ
Siyonist Şeytan İsrail, Abd’ninde desteği ile karadan Filistin topraklarını işgal etmeye kan dökmeye devam ediyor ve kara harekatı başlattığunı duyurdu. Aslında bu hamle, kuduz İsrail ve destekçilerinin sonunun geldiğinin bir göstergesidir. Hamas ve Kassam Tugayları kara harekatında İsrail’e kök söktürecek ve inşallah o canileri cehennemin dibine gönderecekler. İsrail’e halâ daha gemilerle ticaret ortamı oluşturanlar bu utançla yaşasalarda tarihin kara sayfalarında bu şekilde anılacaklar. Bu sefer tarihi iyiler yazacak ve Erbakan Hocamızın Adil Düzen projeleri ile Yeniden büyük Türkiye ve Yeni bir Dünya mutlaka kurulacak..
Milli Çözüm, bu makale ile Hz. İsa’nın yeryüzüne ikinci kez gelişini Kur’an-ı Kerimden delilleriyle ortaya koymuştur.
Hz. İsa’nın ruhu fevt edilip göklere yükseltilmiş ve ahir zamanda tekrar geri gönderilecektir.
Hz. İsa, kıyametten önce tekrar yeryüzüne indiğinde Siyonist-Emperyalist Haçlı zihniyetini bitirecek ve Deccalizmi yıkacaktır!
Hz. İsa, Hakk Din olan İslam’ı bütün dinlere ve batıl düzenlere karşı üstün ve galip getirecektir.
Tarih boyunca, tüm insanlığı etkileyen büyük devrim ve değişimler, hep Peygamberlerin ve seçkin şahsiyetlerin önderliğinde gerçekleşmiştir.
Bazılarının zann ve iddia ettikleri gibi; toplumları oluşturan insanların, fert fert kendilerini ıslah edip düzeltmeleri sonucu Allah onlara hediye olarak bir Peygamber veya kutlu lider göndermemiş, tam aksine bu kutlu liderler tek başına, haklı ve hayırlı dönüşümlere öncülük etmişlerdir.
Hz. Mehdi ve Hz. İsa Aleyhisselam’ın gelişinin inkârı, mü’min toplumların umut ve heyecan damarlarını kurutma hedeflidir.
Hz. Mehdi ve Hz. İsa Aleyhisselam’ın gelişine inanıp inanmamak; Kur’an’ın haberlerine, Peygamberimizin hadislerine ve her şeyden önce Cenab-ı Hakkın sonsuz Kudretine ve va’adine duyulan itimatla alâkalı bir meseledir ve bakış açısına göre değişir.
Hz. Mehdi ve Hz. İsa Aleyhisselam’ın gelişine ve kutlu devrimlerine karşı çıkanların; özellikle zalim ve Siyonist çevreler ve de onların işbirlikçisi olan bilgin kılıflı Din tahripçileri olmaları da dikkat çekicidir.
Bilgin kılıflı Din tahripçileri Hz. Mehdi ve Hz. İsa Aleyhisselam’ın özelliklerini ve güzelliklerini bilmelerine ve gelişini beklemelerine rağmen bile bile kasten haset ve hıyanet dürtüleriyle gerçeği gizlemektedirler.
Hz. Mehdi ne Hz. İsa öyle olağanüstü şekilde ve mucizevi yöntemlerle zuhur etmeyecek, kendileri Mehdilik ve Mesihlik iddiasına girişmeyecek, pek az insan yüksek iman ferasetiyle onları sezecektir.
Her iki mübarek şahsiyet de büyük zorluklardan ve çetin imtihanlardan geçecek ve tüm insanlığın yararına olacak kutlu bir değişime rehberlik edeceklerdir.
Mehdiyet ve Mesihiyet (Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne inişi ve Siyonist-Emperyalist Haçlı zihniyetini bitirişi) ile ilgili haber ve hadislerin, özellikle Türkiye’yi ve Aziz Milletimizi işaret etmeleri de çok önemli bir ayrıntı olduğu için dikkatlerimizi çekmektedir. Öyle anlaşılıyor ki; Hz. Mehdi mükemmel programlarını ve altyapısını hazır edecek, Hz. İsa Mesih (AS) ise kutlu değişimi gerçekleştirecektir.
“Kalbinde maraz bulunan (şuursuz Müslüman)ları görürsün ki, hâlâ (Yahudi ve Hristiyanlarla ve onlara ait bâtıl kural ve kurumlarla uzlaşmak ve dostluk kurmak hususunda) onların arasına koşuşturup yarışırlar (kâfirlere yaranmaya çalışırlar ve bu münafıklıklarına bahane olarak da); “Aleyhimize gelişen ve değişen zaman içinde, başımıza bir felaket dokunmasından (ve Müslümanların mağlup olmasından) korkuyoruz. (Bari hiç değilse, Yahudi ve Hristiyanların yardımını kaçırmayalım, diye düşünüyoruz)” diyerek (sahte mazeretlere sığınırlar). Fakat pek yakında Allah (Müslümanlara) umulmadık bir fetih haberi ve zaferi veya Kendi katından mutlu bir emri (ve kutlu bir lideri) gönderecek de (o münafıklar) kendi içlerinde gizledikleri (şeytani heves ve hesaplarına) bin pişman (ve perişan) olacaklardır.” (Mâide Suresi 52. Ayet)
Hz. İsa (as)ın yeniden yeryüzüne inişi; Kurani temellerle, ilmi bir şekilde ele alınmış, sade bir anlatımla muazzam bir yazı olmuş. Milli Çözüme ve Hocamıza, bu özlü makaleden dolayı şükranlarımı sunuyorum.
Makalede belirtildiği üzere, Hz. İsa aleyhisselam’ın en önemli özelliklerden birinin de, ahir zamanda Kur’an-ı Kerim’i çağın şartlarına göre yorumlayıp açıklayacağı ve hikmetle insanları İslam’a davet edeceğinden bahsediyor.
Rabbimiz bizleri, o kutlu günlere hazırlanan sadıklardan eylesin.
Hz İsa’ya ensar olmanın, O’nu ve varlık gayesini hakkıyla idrak edip O’nun aziz davasına sadık kalmanın en temel şartları;
Kardeşlik hukukunu bütünüyle korumak
Kardeşlerine karşı merhametli olmak
Kardeşlerinin her türlü müşkülatına koşmak
Kardeşlerinden gelen meşakkatlere sabırlı davranmak
Kusurları örten olmak
Hz İsanın üstün ahlakını kuşanarak, tüm kardeşlerini Kuranın ahlakı ile manen meshetmek. Onların kalbine ve yüreğine dokunmak.
Hz İsanın yolunda ve davasında bir dakika bile zaman harcamış her iyi niyetli iman ehlini kardeş bilmek.
Bilgi, İlim, ve belge ile cennete asla girilmeyeceğini buna mukabil sadece ve sadece Allahın rızası ile razı olunmuş bir İman ve amel ile girileceğini bilmek
Yarabbi;
Zalimlere, kafirlere, Siyonistlere karşı kin ve nefretimizi artırmadan canımızı alma
Yarabbi;Sadıklara, iman ehline, Milli Çözümün bütün fedakar mensuplarına karşı sevgimizi muhabbetimizi, kardeşliğimizi pekiştirmeden canımızı alma.
Yarabbi, Hz İsayı tanımadan Ona hakkıyla yoldaş olmadan ve Onun şahitliğine mazhar olmadan canımızı alma..
Çağdaş Havarilerden Olabilmek…
Tüm Elçi ler de olduğu gibi, Hz. İsa (as) da Rabbimizin onlara bahşettiği bu şerefli sorumluluğu yerine getirirken çeşitli zorluklarla karşılaşmışlardır. İnkârcılar onların Allah’ın dinini tebliğ etmelerini engellemek istemişler, türlü tuzaklar, iftiralar ve saldırılarla insanların elçilerin izinden gitmelerine mâni olabileceklerini sanmışlardır. Hz. İsa (as) yeryüzünde ilk bulunduğu süre boyunca hem putperest Roma iktidarının, hem de bağnaz din adamlarının çeşitli saldırılarına maruz kalmıştır. Gerçek dinin düşmanı olan bu iki akımla aynı anda mücadele etmiş, bu mücadele sırasında ise yanında çok az sayıda Allah’a inançlı ve kararlı insan kalmıştır.(Havariler) .
Mukadderdir ki Hz. İsa (as) ın yeryüzüne tekrar gelip Siyonist şeytanların zulüm ve sömürü düzenini yıkıp Adil bir Düzen kurma mücadelesinde yanında olacak olan bi avuç inanmış Mü’min dir. Rabbimiz den niyazımız, bizleri de az olan o Salihlerin arasına katmasıdır…
Öncelikle delilleri ile beraber Hz. İsa’nın yeniden dünyaya gelişine ilişkin bu kadar matematiksel, kuranla dolu, hadislerle destekli böylesine tarihi bir makale için hocamıza teşekkür ediyorum. Allah ondan razı olsun.
Hz. Mehdi’ye, Hz. İsa’nın yeniden dünyaya gelişine yani Adil Düzen’e ve Allah’ın vaadine inanmanın, bu yolda cihad etmenin zorlu bir imtihan olduğunu görüyoruz. Ek olarak Hz. Mehdi ve Hz. İsa’nın gelişinin tüm dünyanın duyacağı büyük mucizelerle ya da seramonilerle değilde yazıda belirtildiği gibi gayet mütevazi ve insani yollarla gerçekleşeceğini düşünüyorum. Hocamızın çok yakın zamanda anlattığı Talut -Calut kıssasında yine devrim toplumun beklediği şekilde olmamış bahsi geçen toplumun arasında pek de popüler olmayan talutun imtihanlara vesile olması ve o dönem genç bir subay olan Hz. Davud’un Calut’u öldürmesiyle gerçekleşmiştir. Yazıda belirtilen;
” Ancak bizim kanaatimiz, ne Hz. Mehdi ne Hz. İsa öyle olağanüstü şekilde ve mucizevi yöntemlerle zuhur etmeyecek, kendileri Mehdilik ve Mesihlik iddiasına girişmeyecek, pek az insan yüksek iman ferasetiyle onları sezecektir.”
cümlesi üzerine düşündüğümde naçizane kişisel çıkarımım Hz. Mehdi ve Hz. İsa’nın gelişinin de ayrı bir imtihan vesilesi olması belki de imtihan gereği bu şekilde zuhur edecekleridir. En doğrusunu Allah bilir. Allah Milli Çözüm’den, sadıklardan ve Adil Düzen şuurundan ve inancından bizleri ayırmasın.
İŞİN SAHİBİ
Hz. İsa’nın Kuran ve Peygamberimizin (SAV) hadislerde haber verilen bilgilerinin; akla, mantığa, vicdana en uygun açıklaması.. Ancak işin sahibinin anlatabileceği hakikatlerin ve hikmetlerin ortaya konulması bu makalede net bir şekilde görülmektedir!..
Kuran ve Hadislerden aldığımız müjde ve haberlerin hikmeti, makalede çok berrak bir şekilde anlatılmış imanımızı ve heyecanımızı artırmıştır!..
ve tüm şartlar olgunlaşmış, Üstadın da dediği gibi, Bu iş.. Hz. İsa’da (AS) bitecektir inşaAllah!..
Bu ilmi ve hikmetli makaleden ruhumuzu aydınlatan bazı muhteşem cümleler:
“Hz. Mehdi mükemmel programlarını ve altyapısını hazır edecek, Hz. İsa Mesih (AS) ise kutlu değişimi gerçekleştirecektir.
Hz. İsa’nın; Kitabın yani Kur’an’ın sırlarını sezmek ve insanlığın sorunlarını çözmek üzere, çok özel bir İlahi inayetle eğitilip yetiştirileceği anlaşılmaktadır. İşte bu nedenle, hem medrese mollalarının hem İlahiyat Prof.larının hem de tarikat erbabının haset ve hücumlarına uğrayacaktır.
“Allah ise şöyle diyecek: ‘Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu’l-Kudüs (Hz. Cebrail) ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla (hikmetle ve düzgünce) konuşabildin…’” (Maide Suresi: 110)
“(Ki) ‘O beşikte de yetişkinliğinde de (gökten tekrar dünyaya gelişinde de) insanlarla (hikmet ve ibretle) konuşacaktır. Ve O salihlerdendir’ (demişlerdi.)” (Âl-i İmrân Suresi: 46)
“Bu ifadeler (Maide Suresi: 110), Hz. İsa’nın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü O, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı… Bu ayette (Âl-i İmrân Suresi: 46), Hz. İsa’nın hayatta olduğuna delil vardır ve Ehl-i Sünnet de bu görüştedir. Çünkü ayette, Onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır.”
Hz. İsa’nın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil ile değil Kur’an’la hükmedeceği bildirilmektedir.”
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/kuranin-kuranla-tefsiri-hz-isanin-yeniden-gelis-heyecani/
İMAN EDENLERİN SORUMLULUĞU!..
Makaleden öğrendiğim şu hakikatı tekrarlamak istiyorum:
Ayetlerle Hz İsa Gelecek gerçeği en güzel şekilde idraklerimize uygun bir açıklamayla önümüze konulmuş bir makaleyi okuduk. Yüksek İman Ferasetiyle sezilebilecek olan ve Kutlu Değişime Rehberlik edecek olan bu hadise Allah’ın iman edenlere büyük bir müjdesi, rahmeti ve nimeti olması hasebiyle, iman edenlere düşen bir sorumluluğu da üzerinde barındırıyor. O da şudur: Hz. İsa gerçeğini en güzel şekilde savunup desteklemek, ve Onun insanları çağırdığı KUR’AN AHLAKINI en güzel şekilde yaşamak için gayret ve çaba göstermemiz gerektiği konusu önemliydi. Ve elbette Yüksek İman Ferasetiyle sezinleyip bulanlar, ilk gelişinde olduğu gibi ” Allah yolunda benim yardımcılarım kim ” sorusunu kesinlikle tekrar Kendisine sordurtmamaları aksi takdirde bunu uygulamayan kişilerin dünyada ve ahirette onulmaz bir pişmanlık ve çok acıklı bir azapla karşılaşmaları muhtemel olur. Rabbimiz bu sezinlemeyi bu sorumluluğu yüklenip arayıp tâbi olmak isteyen tüm iman ehline lütfeylesin ve nankörlükten muhafaza buyursun.
Makalede hatırlatılan şu konuyuda hatırlatmak istiyorum : Hz. İsa’nın yeryüzüne ikinci kez geleceği konusu Kur’an’da çok açık olarak bildirilen ayetlerden anlaşılan, dördüncü delil olarak sunulan bilgide : Al-i İmran 48 de ve Maide Suresi 110 da bildirilen Hz İsa’ya öğretilecek olan İncil ve Tevrat ile birlikte üçüncü kitabında Kur’an olduğunu ve Efendimiz SAV’in hadislerinde Hz İsa’nın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil ile değil Kur’an ile hükmedeceği bildirilmektedir. Bu da hatırlatılan iki ayetteki anlama tam olarak uygun düşmesi…Dolayısıyla yine makalede vurgulanan şu konuda önem arzetmekte : ” Hz. İsa’nın; Kitabın yani Kur’an’ın sırlarını sezmek ve insanlığın sorunlarını çözmek üzere, çok özel bir İlahi inayetle eğitilip yetiştirileceği anlaşılmaktadır. İşte bu nedenle, hem medrese mollalarının hem İlahiyat Prof.larının hem de tarikat erbabının haset ve hücumlarına uğrayacaktır. ” ifadeleri oldukça manidardır.
Allah, kulları için bir rahmet kapısı, bir nimet ya da başarı nasip ederse, artık kimse ona engel olamaz. Bir şeyi vermemeyi takdir etmişse, hiç kimse onu zorla Cenâb-ı Hakk’ın elinden alamaz. Mal, mülk, makam ve imkân vererek insanı adım adım Firavun gibi helake sürükleyebilir yada yokluk, hastalık ve kayıplar vererek Hz. Musa veya Hz. Eyyûb gibi sonunda kurtuluş ve zafere ulaştırabilir. O, her şeye gücü yetendir ve her işini hikmetle yapandır. Yeter ki biz her durumda O’nun rızasına uygun amel ve niyet gösterebilelim. Bu iman olgunluğu, Hz. İsa Aleyhisselâm’ın yanında ve tarafında yer alma şerefine vesile olur. İnşallah, O’nun karşısında düşman olup zelil, rüsvay ve perişan olmaktan da bizleri muhafaza eder.
Hayranlık uyandıran ilmî makalenin bu bölümünü yeniden dikkatlerinize sunmak istiyorum.
“Hz. İsa’nın; Kitabın yani Kur’an’ın sırlarını sezmek ve insanlığın sorunlarını çözmek üzere, çok özel bir İlahi inayetle eğitilip yetiştirileceği anlaşılmaktadır. İşte bu nedenle, hem medrese mollalarının hem İlahiyat Prof.larının hem de tarikat erbabının haset ve hücumlarına uğrayacaktır.”