MÜDDESSİR SURESİ’NİN MEALİ
Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla
1- Ey (cübbesine) örtünüp bürünen! (Ve uzlet köşesine çekilen, âlemlere rahmet Peygamberim!) [Not: Müddessir= “Dessar-dış elbise” kökünden: Sarınıp bürünen, saklanıp gizlenen kişiler veya kullanılmadığından pas bağlamış kılıç gibi kesiciler (dasir) anlamına gelir. Şiar ise, vücuda temas eden iç giysi demektir. Bu hitapla, biz Muhammed (SAV) ümmetine, Hakk davayı tebliğ ve temsil için ortaya çıkmamız, kendi köşemize kapanıp kalmamamız gerektiğine işaret edilmektedir.]
2- (Artık) Kalk da uyarıver! (Yakın çevrenden başlayarak insanları İslam’a davet ederek, inanmayanları başlarına geleceklerle korkut ve Kur’ani gerçekleri açıklamak üzere uğraş ve yorul.)
3- Sadece Rabbini tekbir edip yücelt! (Ve O’nun İlahi sıfatlarını anlatıp duyur.)
4- (Bu tebliğ vazifesini yaparken de) Elbiseni, (bineğini, çevreni, dış görünüş ve halini daima) tertemiz tut! (Aleyhinde konuşacak ve bahane arayacak tipleri böylelikle sustur!)
5- (Her çeşit) Pislikten ve çirkinlikten (şirkten, kötülükten, menfaatperestlikten, kalbi ve beyni çürümüş tiplerden) kaçınıp uzak dur! (Haksızlık ve ahlâksızlıkta inat edenlerle, hakikat aşkına Sana biat ve itaat edenleri tanıyıp ayırmaya bak… Cahiliye toplumundan ayrı ve farklı bir cemaat ve çekirdek kadro oluştur!..)
6- (Ey Nebim! Sakın karşılığında) “Daha fazla istekte bulunmak (başa kakmak) için iyilik yapma!” (Yaptığın hizmeti, çektiğin zahmeti ve yüklendiğin külfeti; “bunları başkaları yapamaz, kimse altından kalkamaz, bu iyiliklerimin karşılığı bulunmaz” diye, ibadet ve iyilikleri gözünde büyütme, insanlara minnet etme, onlara sıkıntı verme, az bir şey verip, karşılığında çok şey istemekten uzak dur.)
7- (Ey Nebiyyi Zişan!) Rabbin için sabret. (Çünkü çok zor, zahmetli ve uzun vadeli bir imtihan sürecine girmiş, kâinat çapında önemli ve azametli bir inkılap ve ihtilal dönemine erişmiş ve kutsal elçilik görevine getirilmiş bulunuyorsun. Bütün düşman çevrelere ve şeytani güçlere karşı en büyük dayanağın ve kuvvet kaynağın, sabır, metanet ve dirayettir. İşte bu yüzden Allah yolundaki sıkıntılara göğüs gerip dayanıver ki, zafere ve Rıza-i İlahi’ye ulaşmanın yegâne çaresi ve reçetesi budur.)
8- Çünkü o boruya (Sur’a) üfürüldüğü zaman (kıyamet koptuğu ve tekrar diriltilip insanların mahşere koştuğu süreç anlatılmaktadır),
9- İşte o gün, çok zorlu bir gün (olacaktır);
10- (Ve hele) Kâfirler içinse (kıyamet ve mahşer) hiç kolay değildir. (Bunu başlarına gelince anlayacaklardır.)
11- (Ey Nebim!) Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (kabirde de tek başına bırakacağım şu adamı) Bana bırak;
12- Ki Ben ona, ‘alabildiğine geniş kapsamlı bir mal’ (servet kılıp) lütfettim.
13- Göz önünde (çevresinde) hazır (mutluluk kaynağı) çocuklar (verdim).
14- Ve sayısız imkân ve fırsatları önüne serdim.
15- Sonra, daha da arttırmam için tamah eder (doyumsuz istekler dilenirdi).
16- Hayır (bu tıynetteki kimseler rahmetime lâyık değildir); çünkü o, Bizim ayetlerimize karşı “kesin bir inatçı ve itirazcı” kesilmiştir.
17- (Artık) Onu alabildiğine sarp bir yokuşa süreceğim. (Hidayet ve inayetime ulaşmayı zorlaştırıvereceğim.)
18- Çünkü o kesinlikle, düşündü taşındı ve (Kur’an’a ve vicdanına ters) bir ölçü ve düzen (tayin ve) takdir edip (uydurdu).
19- Katlolup kahrolası, nasıl da (bozuk ve bâtıl) bir ölçü (ve ayar) koydu!?
20- Sonra o boynu kopası (Allah’ın hükmü kendisine hatırlatılmasına rağmen hâlâ) nasıl (böyle İslamiyet’e ve insaniyete aykırı) bir ölçü-düzen koyup (savundu)!?
21- Sonra (kendisini Hakka ve hayra çağıran Nebime ve davetçiye şöyle yukarıdan kibirle) bir baktı.
22- Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitip (kalktı).
23- Sonra da sırt çevirip (uzaklaştı) ve büyüklük taslayıp (müstekbir tavrı takındı).
24- Böylece: “Bu sadece, (eskiden beri birbirine) ‘aktarılarak öğrenilen’ bir büyüdür” diyerek (Peygamberin davetini hafife aldı).
25- “Bu, (uydurulmuş) bir beşer sözünden başkası değildir” (diyerek imandan kaçındı).
26- Ben de onu, cehenneme sürükleyip-atacağım.
27- Cehennem (sakar) nedir, Sen bilir misin? (Anlatayım.)
28- Ne (öldürüp) alıkoyar, ne (serbest) bırakır. (Kâfirler ve zalimleri sürekli azapla kıvrandırır.)
29- (O cehennem, inkârcı ve nankör) Beşere delicesine susamıştır. (Hiç durmadan derileri yakıp kavurmaktadır.)
30- Onun üzerinde on dokuz (âmir melek) vardır.
31- Biz o ateşin görevli memurlarını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, şüpheden kurtulup kesin ve yakîn bilgiye varsın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: “Allah, bu (gereksiz) örnekle neyi anlatmak istiyor ki?” İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin (çok farklı hizmetlerle görevli milyarlarca manevi-melek-enerji) ordularını Kendisinden başka (hiç kimsenin) bilip (kavraması imkânsızdır). Bu (anlattıklarımız) ise, beşer (insan) için sadece bir zikir (öğüt ve hatırlatmadır).
32- Hayır; (kâfirlerin iddiası boşunadır) andolsun Ay’a,
33- Dönüp geldiği (batıp bittiği) zaman geceye (karanlığa),
34- Ağardığı zaman sabaha (ki),
35- Gerçekten o (kıyamet, mahşer ve cehennem), büyük (musibet)lerden biri (konumundadır ama insanlar bunu ciddiye almamaktadır).
36- (Bütün bunlar) Beşer (insan) için bir uyarıdır.
37- (Kur’an) Sizden (iyilik, ibadet ve hizmet yolunda gayret edip) ileri geçmek isteyenlerle, (tembellik edip) geride kalmak isteyenleri (uyaran ve ayıran bir kitaptır).
38- Çünkü herkes kendi kazandığı karşılığı (serbest kalmak ve sonsuz huzura kavuşmak üzere) rehin alınmış (bir tutsak)tır. (Ancak hesabını doğru vermekle ve ahiret için ciddi hazırlık görmekle kendisini kurtaracaktır.)
39- Yalnız ve sadece Ashab-ı Yemin (itaat, sadakat ve cihat ehli) hariç (onlar sıkıntıya uğramayacaktır).
40- (Ki) Onlar cennetler içinde birbirlerine soracaklardır;
41- (Şu mücrim, münkir ve münafık takımından) Suçlu-günahkâr utanmazlara:
42- “Sizi şu yakıcı ateşe (sair cehennemine) ve azaba sürükleyen sebep nedir?”
43- (Onlar ise) “Biz (doğru dürüst) namaz kılanlardan (ve okuduğumuz Fatiha’da Rabbimize verdiğimiz sözlerde duranlardan) değildik.” [Not: Örneğin; beş vakit namazda okuduğumuz Fatiha’da, günde 40 sefer; “Ya Rabbi, gadabına uğrayan Siyonist Yahudi merkezlerin ve dalalete kayan ve her türlü ahlâksızlığı resmen mübah sayan Haçlı Avrupa Birliği’nin ve benzeri bütün kâfir ve zalimlerin ve bunların işbirlikçi takipçilerinin peşine gitmeyeceğiz” dediğimiz halde, namazın dışında tam tersine hareket eder, Batılılara imrenir, bâtıl zihniyetleri desteklerdik.]
44- “Yoksulları da (ihtiyaç giderecek ve hayatlarını onurlu ve huzurlu geçirecek şekilde) yedirmez (ve giydirmez)dik. (Ülkede bunu temin edecek adil ve asil bir düzen için gayret göstermezdik.)”
45- “Bâtıl şeylere (ve boş heveslere) dalanlarla birlikte (hareket ederdik ve boş işlere) dalıp-kapılıp giderdik.”
46- “Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıp (ahireti önemsemezdik, yaptıklarımızın yanımıza kâr kalacağını zannederdik).”
47- “Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı (ecel bizi gafil yakaladı).”
48- Fakat, artık (sahte) şefaat edicilerin (bâtıl düzenlerin ve zalim merkezlerin destekçisi şeyhlerin ve hoca efendilerin) şefaati onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır.
49- Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki hâlâ öğütten yüz çevirip duruyorlar?
50- Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibi (davranıyorlar),
51- Sanki arslandan korkup-kaçmışlar (da, bu yüzden hiçbir çağrıyı duymuyorlar, dinlemiyorlar).
52- Hayır; belki de (bu kâfirlerin) her biri, kendisine (mucize gibi) açılmış sahifelerin verilmesini isteyip (bekliyorlar).
53- Bilakis; onlar ahiretten gerçekten korkmuyorlar.
54- Hayır, doğrusu (şu ki), O (Kur’an) elbette bir öğüttür.
55- Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür.
56- (Ve tabi insanlar hidayete ve istikamete yönelmedikçe ve) Allah dilemedikçe onlar öğüt almazlar; (oysa) takvanın sahibi (korkulmaya lâyık ve ehil olan) O’dur, mağfiretin sahibi (insanı bağışlamaya ehil ve yetkin olan da) O’dur.
Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:
{mp3}muddesir_suresi{/mp3}

Bu sureden çıkardığımız dersler;
Bu sureden çıkardığımız dersler;
1. Tebliğ farziyeti
2. Tebliğ ortamı
3. Tebliğ yöntemi-sanatı uygulamaları
4. Tebliğ muhatapları
5. Tebliğ sürekliliği
6. Uyarı ve sonun hatırlatılması
Hakk davanın lideri, muhatabı, muhatapların profilleri, davetin esasları ve muhatapların ekseriyetle verecekler cevapları…. zaman değişse de bunların hiç değişmediğini, önemli olanın bu mücadelede bulunmak ve davete icabet etmek olduğunu ve böylece değişmeyen bu doğruların içerisinde yer alarak kurtulanlardan olmamızı hatırlatan bir sure ve çağımıza uygun yorumlanması.
Allah razı olsun.
Yazıklar olsun (bütün kâfir ve gafil) kullara; ki onlara bir elçi gelmeye görsün, mutlaka onunla alay ederlerdi (edeceklerdi).
“Yazıklar olsun (bütün kâfir ve gafil) kullara; ki onlara bir elçi gelmeye görsün, mutlaka onunla alay ederlerdi (edeceklerdi).” Yasin Süresi 30. Ayet
Bir Ömür Aziz Erbakan Hocamız hakka tercüman olduğunu sağır sultan bildiği halde, kitleler alay edercesine batılın iş birlikçilerine en büyük tarafgirliği yaptılar. Hak tarafı el tersiyle bin bir bahaneyle maalesef ittiler. Erbakan Hocamızın en sadık takipçisi, talebesi ve tercümanı bu gün O’nu hatırlatan en gür ve en isabetli ses Üstad Ahmet Akgül Hocamız Oldu. İşte Üstadımızın tüm hayatı ve eserleri bu gerçeğe şahit. Vicdanlarda şahit. Tarih boyu Ad, Semud, Lut, Pompei, Hz. Nuh kavmi, Firavunlar nasıl hak ve hakikat temsilcilerine karşı burun bükmüşse, alay etmişse, küçümsemişse, galeye almamışsa, yalnız bırakılmışsa yok edemeyeceklerini de alayınca düşmanlığa başvurmuşlarsa günümüzde de Milli Çözüme ve şahsı manevisine karşı tavırları aynı oldu.
Duamız odur ki; İnsanlığın kurtuluş reçetesi olan Milli Çözüm ’ün hak sözüne karşı duyarsız, burun büken, küçümseyen, alay edenleri, düşmanlık edenleri Yarabbi; Ad, Semud, Lut, Pompei, Hz. Nuh kavmi, Firavunlar gibi helak etme. Yalnız; Milli Çözüm’ün şahsı manevisini güneş gibi öyle bir makama getir ki; ısısından, ışığından istifade etsinler, yalnız utançlarından yaptıkları yanlış ve haksız tavırları hatırladıklarından, en büyük gerçeklere karşı inatla kulak tıkadıklarından makamına varmaya, huzuruna çıkmaya mecalleri ve yüzleri bir ömür olmasın.
Sorumluluk
Kuran-ı Kerim’i okumak, hakkıyla anlamak ve yaşamak , farkına varıp sorumluluk bilinciyle anlatmak nasip olsun hepimize. Sur’a üfürülmeden vazifelerimize vakıf olup yerine getirmek gayretiyle hayatımıza devam etmek nasip olsun.
Meali Kerim’i hazırlayıp istifademize sunan herkesten Allah razı olsun.
(Hakk hâkim olsun, ülkemizde ve yeryüzünde Adalet Nizamı kurulsun diye) Kim cihad ederse, o ancak kendi nefsinin faydası için çaba göstermiştir. (Cihadın, adil devlet, izzet ve emniyet gibi dünyevi menfaatleri de; ebedi saadet ve cennet gibi uhrevi mükâfatları da kişinin kendi çıkarı gereğidir.) Allah alemlerden Müstağnidir (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir).
Ankebut/6