ŞER VE REZALET DÜZENİNE ŞÜKÜR;
RABBİMİZE İSYAN VE NANKÖRLÜK DEMEKTİR!
Yıllar önce, bir tekkede, çok mübarek ve muhterem Babasının vefatı üzerine şeyhlik görevini üstlenen bir Efendi sohbet ederken, Bakara Suresi 257. ayet-i kerimesini okuyarak, mevcut cemaate: “Bakınız, Allah’ın veli kulları, insanları karanlıklardan nura çıkarır.” şeklinde bir açıklama yapmışlar ve kendisinin de böyle bir görev aldığını imaya çalışmışlardı. Misafirler dağıldıktan sonra kendisine, bu izahının hem yanlış hem de ayet-i kerimeye aykırı olduğunu, hidayetin sadece Allah’ın elinde bulunduğunu, mürşitlerin ve âlimlerin sadece yol göstermek ve insanlara rehberlik etmekten ibaret olduğunu hatırlattık. Bakara Suresi 257. ayetin Meali şöyledir:
“Allah, iman edenlerin velisi (sahibi, hamisi ve hayra yönlendiricisi)dir ki; onları karanlıklardan nura çıkarır. Kâfir takımının (ve münafıkların) velisi (akıl vericileri) ise tağut (zalim ve şeytani güç odaklarıdır) ki, onları (İslam ve iman) nurundan (ayırıp küfür ve zulüm) karanlıklarına götürüp bırakır. İşte bunlar cehennem ateşinin ehlidir ve orada süresiz kalacak kimselerdir.” (Bakara Suresi: 257)
Kasas Suresi 56. ayetinde, Cenab-ı Hak, hidayet yetkisini Hz. Peygamber Efendimize bile vermediğini beyan buyurmaktadır.
“(Ey Resulüm!) Gerçek şu ki: Sen sevdiğini (ve istediğini) hidayete erdiremezsin. Ancak Allah, dilediğine hidayet verir. O, hidayete erecek (iyi niyet, gayret ve karakterde) olanları daha iyi bilir.” (Kasas Suresi: 56)
Ve yine Casiye Suresi 19. ayetinde Kur’an şunu hatırlatmaktadır:
“Zira onlar, Allah(dan gelecek hiçbir azaptan ve beladan) Seni koruyup kurtaramazlar. Şüphesiz zalimler (İslam’a olan düşmanlıklarından dolayı) birbirinin velisi (sahibi, hamisi ve destekçisi)dir. Allah ise müttaki (mü’min)lerin Velisidir.” (Casiye Suresi: 19)
Özetle ve önemle vurgulayalım ki; Şeyhlerin, alimlerin, vaizlerin görevi ve yetkisi “tebliğ, teklif ve telkin”le sınırlıdır. Hidayete ulaştırmak, Cennete ve Cehenneme yollamak ancak ve yalnız Allah’ın takdirine bağlıdır.
Hz. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şunları aktarmıştır.
“(Ey ümmetim) Benim ile sizin durumunuz; çok (kavurucu) bir ateş yakıp da, alevlerine cırcır böcekleri ve kelebekler uçuşup düşmeye başlayınca, (şefkatinden) onlara engel olmaya çalışan (merhametli) adamın durumuna benziyor. İşte Ben sizi ateşten (ve cehenneme sürükleyen kötü işlerden ve sapık düşüncelerden) korumak için kuşaklarınızdan tutup (çekiyorum); siz ise benim elimden kurtulup ateş çukuruna girmek için çırpınıyorsunuz.” (Müslim- fezail bölümü: 19-Rikak: 26- Ayrıca İmam Tirmizi.)
Haydar Baba Hazretlerinin çok önemli bir uyarısı!
Yaklaşık 50 yıl kadar önce Elazığ’ın Palu Kazası, Bahçeler Mevkisi üst tarafında oturan, İstikamet, Dini gayret ve velayet ehli Rahmetullah Şeyh Haydar Baba Hazretlerinin ziyaretine varmıştık. O gece evinde misafir kaldık ve özel talimatıyla tekkede değil, üst kattaki odasında beraber sabahladık. Elazığ’dan oraya giderken, ilim ve fazilet ehli bir Hafız efendinin Kendilerinden sormamı istediği bazı hususları hatırlatınca bize dönerek şu ikaz ve izahları yapmışlardı:
“Bak oğlum, sizler ne kadar Allah’u Teâlâ’ya muhtaç iseniz, Biz Yüce Halık’ımıza sizden daha muhtaç olan, her an O’nun hidayet ve himayesine sığınan ve devamlı zikredip O’na yalvaran aciz ve çaresiz bir kul mertebesindeyizdir. Manevi rütbeler, insanları bağışlayıp affetme yetkisi ancak ve yalnız Allah’ın elindedir. Bizlerin; Hak yolu tanıtmak, ibadet alışkanlığı ve takva duyarlılığı aşılamak, müridana ve Müslümanlara duacı olmak dışında, başka bir yetkimiz asla söz konusu değildir. Bu tür yanlış düşünceler insanı şirke sürükleyecektir..!”
Asla unutmayınız ki; Küfre rıza küfürdür. Kötülüğe rıza kötülüktür. Faiz, fuhuş ve kumarın yaygınlaşmasına, Haçlı AB uşaklığına, ahlâki ve ailevi bu korkunç tahribata şükretmek, bu bâtıl ve bozuk düzeni yürütenlere teşekkür etmek en azından büyük bir gaflet, cehalet ve nankörlüktür. Ve hele bunu Şeyhlik postunda oturan ve tarikat-takva iddiasında bulunan birileri yapıyorsa bu, Kur’an ayetiyle bildirilen “Huşübün müsennedeh”, yani “(Dışı) düzgün, (içi) kof ve çürük “kütük”lüktür.” (Bak: Münafıkun: 4. ayeti) “Bize hürmet ediyorlar, ziyaretimize geliyorlar ve övgüler diziyorlar” diye, yetkili, etiketli ve servet sahibi kimselere hürmet ve rağbet etmek, Kur’an Şeriatına aykırı davrananları, Şeytani güçlere şarlatanlık yapanları ve bütün bunları da “din istismarıyla” meşrulaştırmaya çalışanları hoş görmek ise büyüklük değil, küçüklüktür… Şeyhlere ve âlimlere yakışan; Siyasi iktidarların ve hâlihazırdaki icraatların, “Şu şu yönleri hayırlı ve yararlıdır, ama şu şu halleri ise zararlı ve imana-ahlâka aykırıdır!” diyerek iyiliklerini teşvik, kötülüklerini ise tenkit etmek iken, körü körüne her icraatını beğenip desteklemek, bunların bütün tahribatlarının vebalini sırtına almak; ayrıca saf insanları bunların tuzağına itip bütün günahlarına ortak olmak; iz’an ve vicdan güdüklüğüdür!
Gerçekten Allah’ı seven bir gönül, O’nun Dinine aykırı bir düzen içinde yaşamaktan memnun ve mesrur olabilir mi?.. Allah’ın gayretini çeken ve Kur’ani kuralların hayata geçirilmesini gaye edinen bir kişi, her türlü haksızlığın ve ahlâksızlığın kol gezdiği ve mazlumların canından bezdiği bir yönetime sevinip sahip çıkabilir mi? Bir zamanlar “Çok muhterem kardeşimiz, büyük hizmet ve fazilet sahibi!.” dedikleri ve imrendikleri Amerikan ajanı ve Papalık-Vatikan uşağı Fetullah Gülen’in rezil ve deşifre olduğu gibi, bu faizci, bu işbirlikçi, bu rantiyeci ve zina serbestçisi Hükümetin de yakında derbeder olup gideceğini hiç akıl etmezler mi? Riyakârlığın, güçlü görünene yaranmacılığın, din istismarcılığının, fasıklara ve münafıklara arka çıkmaklığın, insanı hangi acı akıbetlere ve mahcubiyetlere uğratacağını ve Cenab-ı Hakkın nasıl intikam alacağını hiç düşünmezler mi? (Faizi azdıran, her çeşit kumarı yaygınlaştıran, zinayı ceza olmaktan çıkarıp serbest bıraktıran) “Fasıkları övenler, Allah’ın Dinini yıkanlara destek vermiş gibidirler!” hadisinin tehdidi bu kimseleri hiç üzüp ürkütmez mi?
Bize telefon açan bir kardeşimiz, Hanımı vefat eden (Allah aff ve mağfiret buyursun ve cennetinde buluştursun. Amin.) bir Efendinin taziye ziyaretinde yine Bakara: 257. ayetini okuyarak, maalesef hâlâ: “Allah’ın veli kulları, insanları karanlıktan nura çıkarır, onlara Cenneti kazandırır.!” şeklinde asılsız ve alâkasız bir mana verdiğini… O cemaatte bulunan ve ikide bir Şeyh Efendinin keramet hikâyelerini anlatmasını arzulayan Elazığ Müftüsünün ise artık mecburen müdahale edip: “Efendi, herhalde bir sürçü lisan edildi. Hidayet kulların değil, Allah’ın elindedir. Cenab-ı Hak da bu ayetinde: “Allah mü’minlerin velisidir, onları küfür karanlığından hidayet nuruna çıkarıp şereflendirir” buyurur, şeklinde düzeltmek zorunda kaldığını aktarmıştı. Demek ki, maalesef eski takıntısından ve saplantısından hâlâ kurtulmamıştı. Bunları dinleyen saf ve temiz insanlar ise “Hidayetin, inayetin ve Cennetin Şeyhlerinin elinde olduğu” zannına kapılıp bâtıl düşüncelere kaymaktaydı. Bu gerçekleri anlatıp uyardığımız için belki birçokları bize darılacaktı, ama boş verip nemelazım dediğimiz takdirde ise Allah’ın kahrına uğrayacaktık…
Yeri gelmişken Bediüzzaman Hazretlerinin Tarikat adabıyla ilgili bazı uyarılarını sadeleştirilmiş olarak aktarmakta fayda vardı.
Bediüzzaman’ın Tarikat Risalesinden önemli uyarılar:
Mektubat 29. Mektup Dokuzuncu Kısım

“İyi bilin ki; Evliyaullah’a (Allah’ın dinine ve düzenine sahip çıkan ve Allah tarafından sevilen veli kullara) asla korku (kuşku, stres ve bunalım) yoktur; onlar mahzun (ve mahrum) da olmayacaklardır! (Çünkü iman tevhidi, tevhid teslimi, teslimiyet tevekkülü ve Rabbine güveni, bu ise dünya ve ahiret saadetini gerektirmekte ve getirmektedir.)” (Yunus Suresi: 62)
Telvihât-ı Tis’a: (Dokuz Telvih = Dolaylı açıklama, izah ve ikaz edip uyarma)
Bu kısım, velâyet yolları ve tarikatlar hakkındadır. “Dokuz Telvih”tir.
Birinci Telvih ve tenbih[1]
“Tasavvuf, tarikat, velâyet, seyr-u sülük” adları altında şirin, nurani, neşeli, ruhani ve mukaddes bir hakikat vardır ki, zevk ve keşf ehli muhakkik zâtlar onu ilan ve tarif eden, ders veren binlerce cilt kitap yazmış, o hakikati ümmete ve bize söylemişler.

Allah onları bol hayırlarla mükâfatlandırsın.
Biz o engin denizden birkaç damla hükmünde birkaç sızıntıyı şu zamanın bazı mecburiyetleri gereği göstermeye çalışacağız.
Soru: Tarikat nedir?
Cevap: Tarikatın gayesi, marifet ve iman hakikatlerinin açığa çıkması ile Resül-u Ekrem’in (Aleyhisselatü Vesselam) miracının gölgesinde ve himayesi altında, kalb ayağıyla ruhani bir seyr-u sülük, yani manevi makamlarda yolculuk neticesinde zevke ve hale ait, bir derece görülen iman ve Kur’an hakikatlerine mazhariyettir; “tarikat, tasavvuf” namıyla insanın yüce bir sırrı ve kemâlidir. Evet, şu kâinatta insan kuşatıcı bir fihrist (bütün mahlûkatın özeti ve yaratılmışların en değerlisi) olduğundan, onun kalbi binlerce âlemin manevi haritası hükmündedir. İnsanın aklı; sayısız telsiz, telgraf ve telefonun santral denilen merkezi misali, kâinatın bir tür manevi merkezidir. Bunu gösteren hadsiz beşeri fen ve ilim bulunduğu gibi, insanın mahiyetindeki “kalbin” de, sonsuz kâinat hakikatlerinin mazharı, kaynağı, çekirdeği olduğunu had ve hesaba gelmeyen veli zatların yazdıkları milyonlarca nurani kitap göstermektedir.
İşte madem insanın kalbi ve aklı bu merkezdedir; çekirdek halinde büyük bir ağacın donanımını içerir ve ebedi, uhrevi, haşmetli bir makinenin aletleri, çarkları onun içine yerleştirilmiştir. Elbette ve herhalde o kalbin Fatır’ı (Yüce Yaratıcısı), insanın onu işletmesini ve potansiyel halden bilfiil vaziyete çıkarmasını, geliştirmesini ve onun hareketini irade etmiş ki, kalbi böyle yapıvermiştir. Madem irade etmiş, elbette kalb de akıl gibi işleyecektir. Ve kalbi işletmek için en büyük vasıta; velayet mertebelerinde, Cenab-ı Hakk’ı zikretmekle ve tarikat prensipleriyle iman hakikatlerine yönelmektir.
İkinci Telvih ve tenbih:
Kalben yapılan bu manevi yolculuğun ve bu ruhani olgunluğun anahtarları, vasıtaları ise, Allah’ı çokça zikretmek ve tefekkür etmektir. Bu zikir ve fikrin güzellikleri saymakla bitmez. Ahirete ait sayısız faydaları ve insana kazandırdığı kemal vasıfları bir yana, yalnız telaşlı ve ızdıraplı dünya hayatına ait kesin bir faydası şudur:
Her insan hayatın telaşından, ızdırabından ve ağır sorumluluklarından bir derece kurtulmak ve nefeslenmek için herhalde bir teselli ister, bir manevi zevk ve huzur arayıverir, yalnızlık ve korku duygusunu yok edecek bir dostluğa ve yakınlığa ihtiyaç hissetmektedir. İnsanlığın medeniyet neticesinde meydana getirdiği toplum hayatında kurulan yakınlık, on insandan bir ikisine geçici olarak, belki gafletli bir şekilde ve sarhoşça bir dostluk hissi, aşinalık ve teselli veriyor. Fakat insanların önemli bir kesimi dağlık yörelerde ve kırsal kesimlerde başkalarından uzak yaşıyor, ya geçim derdi onları ücra köşelere sevk ediyor, veyahut musibetler ve ihtiyarlık gibi ahireti düşündüren sebepler yüzünden cemaatlerinden gelecek dostluk ve yakınlıktan mahrumdurlar. İşte böylelerinin hakiki tesellisi, ciddi dostluğu ve tatlı zevki; zikir ve fikir vasıtasıyla kalbi işletmekte, o ücra köşelerde, yalnızlık ve korku hissi veren dağlarda ve sıkıntılı ortamlarda kalbine yönelip “Allah! Allah!” diyerek kalb huzuruna erip o hisle, etrafında vahşetle kendisine bakan eşyanın dostça tebessüm ettiğini düşünmektedir. Böyle bir insan “Zikrettiğim Halık’ımın sayısız kulları ve mahlûkları her tarafta bulunduğu gibi, bana korku ve yalnızlık hissi veren bu yerde de çoktur. Ben yalnız değilim, korkmak manasızdır.” diyerek imanlı bir hayattan dostça bir zevk alır. Hayat saadetinin manasını anlar, Allah’a şükreder. Ve bu şuur ve huzura, Tarikat sayesinde erişilir. Ancak Tarikatlerin bir riyakârlık ve sahtekârlık aracı yapılması tehlikesine karşı da çok dikkatli olmak gerekir.
Üçüncü Telvih ve tenbih:
Velayet peygamberliğin bir delilidir, tarikat ise şeriata bir delildir. Çünkü velâyet; peygamberliğin tebliğ ettiği iman hakikatlerini, bir nevi kalbi müşahede[2] ve ruhani zevk ile aynelyakin[3] derecesinde görüp, tasdik edecektir. Onun tasdiki, peygamberliğin doğruluğuna kesin bir delildir. Tarikat; zevkiyle, keşfiyle, ondan istifadeyle ve feyiz almakla şeriatın ders verdiği hükümlerin hak olduğuna ve Hak’tan geldiğine apaçık bir delildir. Evet, nasıl ki velâyet ve tarikat, peygamberlik ve şeriatın delilidir; aynen öyle de Tarikat aynı zamanda; İslamiyet’in bir kemal sırrı, nurlar kaynağı, insanlığın İslamiyet sırrıyla bir yükselme madeni ve bir feyiz membaıdır.
İşte şu büyük sırrın bu derece önemiyle beraber, hak yoldan sapan bazı kesimler maalesef tarikatı inkâr yoluna sapmışlardır. Kendileri mahrum kaldıkları o nurlardan başkalarının da mahrumiyetine sebep olmuşlardır. En üzücüsü şudur ki: Ehl-i Sünnet ve Cemaat’in sadece görünen manalara bağlı kalan bir kısım âlimleri ve Ehl-i Sünnet ve Cemaat’e mensup bir kısım gafil siyasetçiler, tarikat ehlinin içinde gördükleri bazı suiistimalleri ve hataları bahane ederek o büyük hazineyi kapatmak, hatta tahribine ve terk edilmesine çalışmak ve bir nevi ab-ı hayat dağıtan o kevser kaynağını kurutmak için çalışmaktadır. İşte bunlara koz vermemek için Şeyhlerin ve tarikat ehlinin kesinlikle şeriat dairesinden ve takva disiplininden ayrılmaması lazımdır. Ve elbette, tarikatların bir istismar ve suistimal aracı olarak kullanılmasına; saf ve samimi insanların manevi duygularının, arayışlarının ve doyumlarının bir tuzağı, makam ve çıkar ocağı olarak kötü maksatlı yararlanılmasına asla göz yumulmamalıdır.
Elbette kusursuz ve her yönü ile hayırlı olan şeyler, meşrepler, tarikatler az bulunacaktır. İster istemez bazı kusurlar ve suiistimaller olacaktır. Çünkü ehil olmayanlar bir işe girerse elbette onu suiistimal etmeye kalkışacaktır. Fakat Cenab-ı Hak kullarını ahirette amellerden hesaba çekerken, Rabbani adaletini sevap-günah dengesiyle ortaya koyacaktır. Yani sevaplar üstün ve ağır gelirse mükâfatlandıracak, kabul edip taltif buyuracak; günahlar üstün gelirse cezalandıracaktır. Günah-sevap dengesi ise niceliğe değil, keyfiyete bakar. Bazen olur, bir tek sevap bin günaha üstün gelir, onları affettirmeye yeterli sayılır. Bazen de bir kötü niyet ve bir hıyanet bütün iyilikleri boşa çıkarır.
Madem İlahi adalet böyle hükmeder ve hakikat de bunu hak görür, öyle ise Şeriat-ı Ahmediye ve Sünnet-i Seniyye dairesindeki samimi ve istikametli TARİKATLERİN sevaplarının günahlarına kesinlikle üstün olduğuna delil; tarikat ehlinin, dalalet yolundakilerin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etme başarısıdır. Basit ve samimi bir tarikat ehli, kendini görünüşte ilim sahibi olan birinden daha iyi korumaktadır. Tarikat zevki ve evliya muhabbeti vasıtasıyla imanını Şeytanlara kaptırmamaktadır. Hatta büyük günahlar işlemekle günahkâr olur fakat kâfir olmaz, kolayca dinsizliğe sokulamaz. Şiddetli bir muhabbet ve sağlam bir inanç ile kutub zatlar kabul ettiği Hz. Peygamberimize ulaşan “şeyhler silsilesini” onun gözünde hiçbir kuvvet çürütemez. Bu yüzden onlara yani Allah dostlarına ve İslam’ın gönül kahramanlarına güvenini kesmez. Onlara güveni kesilmezse dinsizliğe giremez. Ve hele bu zamanda, tarikattan hissesi bulunmayan ve kalbi harekete geçmeyen, hakikati delilleriyle bilen âlim bir zat dahi olsa, şimdiki dinsizlerin hilelerine karşı kendini tam muhafaza etmesi zorlaşmıştır. Bu nedenle Şeyhlerin ve tarikat ehlinin, mutlaka Hakka ve hayra bağlı, Bâtılın her türlüsüne ise karşı olmaları hayati bir önem taşımaktadır.
Bir şey daha var ki, takva dairesinin, belki İslamiyet dairesinin dışında bir suret almış ve sapıtmış bazı oluşumların ve hak etmediği halde kendine tarikat adını takanların günahlarıyla bütün tarikatları mahkûm etmek yanlıştır. Tarikatın dini, uhrevi ve ruhani çok mühim ve yüksek neticeleri bir yana, yalnız İslam âlemi içindeki kutsi bir bağ olan kardeşliğin gelişmesine birinci, en tesirli ve hararetli vasıta tarikatlardır. Aynı şekilde, tarikatlar küfür dünyasının ve Haçlı Hristiyan odakların İslam’ın nurunu söndürmek için müthiş hücumlarına karşı da İslamiyet’in üç mühim ve sarsılmaz kalesinden birisi konumundadır. Bir dönemler Hilafet merkezi olan İstanbul’u beş yüz elli sene bütün Hristiyan âleminin karşısında korumayı başaran; İstanbul’da yüzlerce yerden fışkıran tarikat ocakları ve tevhid nurlarıdır… O İslam merkezindeki mü’minlerin mühim bir dayanak noktası olan büyük camilerin arkasındaki tekkelerde “Allah, Allah!” diyenlerin iman kuvveti ve cihat aşkıdır!.. Ve Cenab-ı Hakk’ın marifetinden, yani O’nu bilmekten gelen ruhani bir muhabbet ile coşup taşmalardır.”
İşte bu nedenledir ki; Tarikatların kalpleri tedavi ve beyinleri terbiye mektepleri olarak, Adil Düzen’de, örnek ve yüksek manevi eğitim ve disiplin kurumları konumunda, yeniden canlandırılıp teşkilatlandırılmasına çalışılacaktır, bunun için ilmi ve ciddi programlar hazırlanmıştır. Oysa tarikatların, bu rezil gidişin ve bu adi sistemlerin koltuk sopaları ve oy depoları yapılması, son derece acı ve alçaltıcı bir vakıadır.

Makalenin Tefekkürü…
Makale tekrar tekrar okunduğunda kitaplarca anlatılan hakikatin damıtılmış, bir hap haline getirilmiş halde çok derin hakikatleri olduğu anlaşılmaktadır.
İslam şeriatının, imtihan sırrının ve iman hakikatlerinin kalbi müşahede ve ruhani zevk ile aynelyakin derecesinde görülüp, tasdik
edilmesi için; Tevhid, Teslimiyet ve Tefekkür gerektiği…
Bunun için yozlaşmamış ve hakikatine uygun tarikat ve tasavvuf prensipleriyle kalbin işlenmesi, ve kalb ayağıyla ruhani bir seyr-u sülük, yani manevi makamlarda yolculuk ile erişelen imani zevkin, imtihan sırrının, kelime-i şehadet sırrının ve tevhid ve tecelli sırrının idrakiyle Kuran hükümlerinin uygulanarak yaşanması gerektiğinin…
Yozlaşmamış ve hakikate uygun tarikatin özelliklerinin ise; tarikat ehlinin, dalalet yolundakilerin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etme başarısı, İslam ve dava kardeşliğini geliştirmedeki yeteneği ve küfür dünyasının ve Haçlı Hristiyan odakların İslam’ın nurunu söndürmek için müthiş hücumlarına karşı İslamiyet’in bir kalesi olabilme kabiliyetidir. Yani bu tarikatın mikro planda nefse ve makro planda ise siyonizme ve Siyonizmin tüm kurum, kuruluş ,figüran ve sistemlerine karşı sabırlı ve istikametli CİHADI’dır.
Bu tarik ile ulaşılan tevhid, teslimiyet ve tefekkür ile tecelli hakikatine ulaşıp burada tutunabilenin insan-ı kâmil sıfatına erişeceğini…
Böylece tahkiki imana erişerek Yunus Suresi 62. Ayeti müjdesine kavuşacağını idrak ettiren hikmet pınarı mesavesinde bir makale.
Dava erlerinin, Mürşidi Kamil’e müntesib müridanların ise en büyük tehlikesi; şeytanın sağdan yanaşmasına müsade etmesi ve farketmemesidir.
En basitinden, hastalıklarımıza şifa ararken bile araştırma yaparken bu dipsiz kuyunun içinde detaylara dalarak şeytanın şu hedeflerine farketmeden kapı açabilmekteyiz:
1- Hayat menbaımız Kur’an’ın Yüce Manası Meali Kerim’e yeteri kadar zaman ayıramamak,
2- Hikmet ve ilham pınarımız, damıtılıp hap haline getirilmiş ve başka hiç bir esere ihtiyaç bırakmayan, idrakimizi diri tutan, cihad akümüzü dolduran dergi ve kitaplarımızın hakkını vererek okuyamamak ve beklenen yorumları yazamamak,
3- Nübüvvetten bir parça olan rahmani ve sadık rüyalara yeterli ehemmiyeti verememek,
4- Böylece tekamül namına yol alamamak,
Hatta ve hatta şeytanın daha derinlerde çok daha sinsi şu hedefleri bulunmaktadır;
1- Dava erlerine tekamül sağlayacak bu eserlerin haşa yetersiz olduğu düşünce katresinin gönle düşme tehlikesi,
2- Bu durumun Mürşidi Kamili sorgulama gafleti,
3- Esbaba aşırı tevessül ile Allah’ın sıfatlarına gerçek imanın ve sonunda Tevhid ve Teslimiyetin zedelenmesi ve Tecelli idrak nimetinin elden alınması ve iman pilinin zayıflaması…
Rahim, Gaffar, Halim, Tevvab olan Rabbimiz muhafaza buyursun, ayaklarımızı dinine ve davasına sabit kılsın, gerisin geri götürmesin… Amin…
Zikir Fikir Zaten Olmalı Ama Mutlaka Hak’tan Da Taraf Olmalı!.
Zikir Fikir Zaten Olmalı Ama Mutlaka Hak’tan Da Taraf Olmalı!..
Bilelim ki Hak Batıl Mücadelesinde Şeytan zulüm ve sömürüyü engelleyecek ahlak ve maneviyatı hakim kılarak aileleri çocukları nesilleri muhafaza edecek Müslümanları birleştirerek tüm yeryüzünde Allah’ın nurunu yayayacak Hak hareketi engellemek insanlarını ona yönelimini önlemek için zikri de teşvik eder namazı da teşvik eder cemaatleri de teşvik eder radikalliği ılımlılığı dindar kılıflı işbirlikçi partileri de teşvik eder ve hatta hak hakim olsun diye çalışılmasın diye Kabe-i Muazzamanın bakımını vb İslam’i hizmetleri de teşvik eder. Etti ediyor (edecek de) Ama can alıcı konu olan hak ve adaletin hakimiyeti için en doğru hareketi önemsiz gösterecek desteklettirmeyecek. Sahtelerine teşvik edecek elbet..
Siyonist ve Emperyalist Oyunların Farkında Değilsen Zulme Sömürüye Rüşvete Torpile Haksız Kazanca Karşı Değilsen Adil Bir Düzen’e İslam Birliğine Yeni Adil Bir Dünyaya taraf değilsen bilgi yanılgıdasın.
Yeniden Dirilme Şeytanın Oyununu Bozma Zamanıdır!.. Fikrimizi Zikrimizi İbadetlerimizi Arttırma Cihat (Hak Hakim Olsun) Şuur ve Gayretine Girme Vaktidir!.. Ve Yine Yüzü Sözü Nur Erbakan Hoca’yı Milli Çözüm’ü Anlama Vaktidir!..
Yozlaşan Tarikat Anlayışı
Maalesef günümüzdeki tarikat ve cemaatler yozlaştırılarak bozuk düzene uyum sağlamış asıl amacından ve özünden uzaķlaştırılmıstır. Elbette bu bazı seytani kesimlerin planlı dejenerasyonu ile sağlanmaktadır. Bu dejenerasyon çok ileri düzeyde olmuştur ki amacı manevi yolculuk olan Tarikatler araç olmak yerine amaç olmuştur. İçeriğinın yüzde 99 doğru olsa ancak yüzde bir yanlışlar sokularak imanı noktada insanları yanlışlara sürükleyebilmektedir. Efendimize bile verilmeyen hidayet yetkisini kendinde gören veya gösterler bunun en büyük örneğidir. Herkezin kendi şeyhine bağlılığı tarikat terbiyesinde olması gerekendir. Ancak abartıp sonuçta kul olan bir zaata yaratıcının sıfatlarıyla görmek insanı Allah korusun şirke dahi sürükleyecektir. Elbette tarikat gereklidir kof düşmanlık gereksizdir. Atatürk dış mihraklar tarafından kullanılan tarikatlerin amacı dışına çıktığını görünce diyanet işlerini kurmakla bir plan ve disiplin sağlamak istemiştiŕ. Gönümüzde Kur’an ve sünnete uygun olarak insanları şeriat ve takva dairesinde cammatini uyaran faiz,kumar ve fuhuş düzeninden rahatsızlığını dile getiren Alim zatlar malesef çok azdır. Dünya ile ahiret arasında sıkışıp kalmışlardır. Dünyevi menfaatler malesef ön plandadır. Şükürler olsun ki tüm bu dejenerasyonu çözen bize Hakikati anlatan zamana ve zemine göre değişmeyen muhterem ustadımız Ahmet Akgül Hocamıza talebe olmakla şereflendiren rabbimize sonsuz şükürler olsun. Allah seytana uydurup ayağımızı kaydırmasın.
Adil ve Ahlaki Düzene ihtiyaç kaçınılmazdır.
Cemaat ve tarikatlerin ıslahı ve intizama sokulması için Adil Ahlaki Düzende çok isabetli ve gerekli uygulamalar vardır. Öncelikle eğer bu kurumlar yozlaşmış ve yoldan çıkmış durumdaysa imha etmek yerine Islah etmek gerekir. Bunun ilk şartı resmiyet kazandırmakla, sistemin bütünlüğüne katmakla ve oto-kontrol altına almakla olur.
Başka türlü bu yapıların yozlaşmasına hatta dış güçlerce kullanılmasına engel olmak imkansızdır. Aksi takdirde din ve maneviyat istismarcılığının önüne geçmek de mümkün olmayacaktır.
Rabbim bir an önce Türkiye merkezli bir Adil Düzen’in gerçekleşmesini ve tüm insanlığın kurtuluşa ermesini nasip etsin. Amin.
Tarikatların, bu rezil gidişin ve bu adi sistemlerin koltuk sopaları ve oy depoları yapılması, son derece acı ve alçaltıcı bir vakıadır.
.
[quote name=”N.Eryıldız”]Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
(Maneviyat ehli geçinen ve Rabbaniyyun denilen haham takımı gibi) Din adamlarıyla, (ilim erbabı bilinen ve) Ahbar (denilen bazı istismarcılar da maalesef makam ve menfaat hatırına) bunların (münafık kesimlerin ve fasık yöneticilerin) yalan yanlış sözlerine ve açıkça haram ve haksız kazanç yemelerine (göz yumup fetva vermektedirler.) Oysa bunlara mâni olmaları gerekmez miydi? (Bütün bilginlerinin ve maneviyat önderlerinin, şeyhlerinin ve ağabeylerinin bu münafıklarla menfaat ortaklıkları yüzünden susmaları ne kötü bir şeydi!) Bu ustalıkla süslenmiş (sinsi ve kirli) amelleri ne kadar çirkindir! (Mâide Suresi 63)
Fakat, artık (sahte) şefaat edicilerin (bâtıl düzenlerin ve zalim merkezlerin destekçisi şeyhlerin ve hoca efendilerin) şefaati onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır.
(Müddessir Suresi 48)[/quote]
İkra emrini muhatap alıp bir kere bile meal okumaz sin .seyhinde sende kendine yazık edersin .
Ey insanlar, Rabbinizden korkup küfür, zulüm ve kötülükten sakının ve öyle bir günün azabından çekinip-hazırlanın ki, o gün hiç bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez bir bedel ödeyemez ve hiç bir çocuk da babası nı kurtarmak için bir şeyi verebilecek durumda değildir. Şüphesiz Allah’ın va’adi Hakk’tır. Artık dünya hayatı sizi aldanmaya sürüklemesin ve iblis gibi kendilerine; ermiş, bilmiş, seçilmiş havası veren aldatıcılar da sizi Allah ile hıyanet ve rezaletlerinize dini fetvalar üretmekle) aldatmasın diye uyanık olmalıdır..
Lokman süresi 33. Ayet ..
Şimdi Allah’ın verdiği aklı kullanmadan oku emrini uygulamadan .karşımıza çıkan ağzı laf yapan din iman cennet cehennem gel kurtul diyerek kandırılan zavallılar, adam namaz kılıyor gece gündüz zikrediyor öyle siyasete de karışmıyor ,
Amma mevcut düzeni destekliyor çünkü bunlar namaz kılıyor diyor ,
Dindar kahraman bir devletimiz var iderecimiz var. el vicdan el insaf meal okumaz, haram helal bilmez, düzenin değirmenine su
tasirsin .
Ya Rabbi! Sen Bize Her Zaman Hakk’ı, Hak Olarak Göster, Bâtılı Bâtıl Olarak Göster. Hakkı Tutmayı Nasip Et. Batıldan Muhafaza Buyur.
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
(Maneviyat ehli geçinen ve Rabbaniyyun denilen haham takımı gibi) Din adamlarıyla, (ilim erbabı bilinen ve) Ahbar (denilen bazı istismarcılar da maalesef makam ve menfaat hatırına) bunların (münafık kesimlerin ve fasık yöneticilerin) yalan yanlış sözlerine ve açıkça haram ve haksız kazanç yemelerine (göz yumup fetva vermektedirler.) Oysa bunlara mâni olmaları gerekmez miydi? (Bütün bilginlerinin ve maneviyat önderlerinin, şeyhlerinin ve ağabeylerinin bu münafıklarla menfaat ortaklıkları yüzünden susmaları ne kötü bir şeydi!) Bu ustalıkla süslenmiş (sinsi ve kirli) amelleri ne kadar çirkindir! (Mâide Suresi 63)
Fakat, artık (sahte) şefaat edicilerin (bâtıl düzenlerin ve zalim merkezlerin destekçisi şeyhlerin ve hoca efendilerin) şefaati onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır.
(Müddessir Suresi 48)
Gerçeğini bulmak çok zor…
Ehil olmayanların şeyhlik makâmına getirilmesi.
Vefât eden bir şeyhin küçük yaşdaki çocuğuna şeyhlik verilmesi ve bu çocukların tekkeyi bir geçim kapısı gibi görüp, seyr-i sülûk için zahmet çekmemesi yani şeyhlik yapmaya lâyık olmayıp yaptıkları şeyhliğin merâsimden ibâret kalması.
Tarîkatın merâsim kısmından başka bir şey bilmeyenlere icâzet verilmesi.
Tekkeler câhiller için yapılmamış, tam tersine dünyevî ve zâhirî ilimleri tahsîl ettikden sonra bunların da ötesine geçerek ma’nen ilerlemek ve rûhânî bir yolculuk yapmak isteyen kimseler için kurulmuşdur. Bu ma’nevî yolculuğa çıkmadan önce ilim öğrenmek şart olduğu için, eğer câhil bir kimse tarîkata girmek isterse ona önce ilim öğretmek lâzımdır.
Gerçek tarikat ve cemaat Kur’an, sünnet, ilim ve şeriate bağlar. Şeyhe, tarikata ve cemaatin çıkarına değil. Gerçek tarikat, şeyhin ve tarikatın çıkarı için mücadele eden sürüler yetiştirmez. Ümmetin, insanlığın, vatanın çıkarı için mücadele eden insan yetiştirir. Çıkar için her şeyi yapıp herkesle anlaşan tarikat ve cemaat bir zaman sonra yüzde yüz dış odakların kontrolüne girer. İster isteyerek ister şantajla olsun. Kesin girer. Baştaki hocalar ve şeyhler tabandaki sürülere bunu hissettirmez. Çoğu da hissetmeyecek kadar köreltilmiş, uyuşturulmuştur.
Şeyhin ve tarikatın dediklerini Kur’an ve sünnet terazisine vurmalı. Uymuyorsa şeyhin de tarikatın da dediğini tanınmaz. Tarikat ve cemaatinin çıkarını ümmetin çıkarının önüne geçiren dini yapılar şeytana mürid yetiştirir.
Günümüzün kanayan yarası olan tarikat ve şeyhlik istismarına , Milli Çözüm’ün böylesi uyarıcı bilgileri ümmete aktarmasından dolayı çok, çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.
İşte Feraset, İşte Dirayet…
Nemelazımcılıktan uzak, her türlü münkerata karşı sağlam ve samimiyetle mücadele eden Milli Çözüme ve onun şahs-ı manevisi olan Üstad Ahmet AKGÜL Hocamıza şükranlarımızı arz ediyoruz… Cenab-ı Hak bizleri bu sadık topluluğa bende eylesin ve iki cihanda da beraber eylesin inşallah…
Şeyhlerin, alimlerin, vaizlerin görevi ve yetkisi “tebliğ, teklif ve telkin”le sınırlıdır. Hidayete ulaştırmak, Cennete ve Cehenneme yollamak ancak ve yalnız Allah’ın takdirine bağlıdır.
Asla unutmayınız ki; Küfre rıza küfürdür. Kötülüğe rıza kötülüktür. Faiz, fuhuş ve kumarın yaygınlaşmasına, Haçlı AB uşaklığına, ahlaki ve ailevi bu korkunç tahribata şükretmek, bu batıl ve bozuk düzeni yürütenlere teşekkür etmek en azından büyük bir gaflet, cehalet ve nankörlüktür.
Gerçekten Allah’ı seven bir gönül, O’nun Dinine aykırı bir düzen içinde yaşamaktan memnun ve mesrur olabilir mi?.. Allah’ın gayretini çeken ve Kur’ani kuralların hayata geçirilmesini gaye edinen bir kişi, her türlü haksızlığın ve ahlaksızlığın kol gezdiği ve mazlumların canından bezdiği bir yönetime sevinip sahip çıkabilir mi?
“İyi bilin ki; Evliyaullah’a (Allah’ın dinine ve düzenine sahip çıkan ve Allah tarafından sevilen veli kullara) asla korku (kuşku, stres ve bunalım) yoktur; onlar mahzun (ve mahrum) da olmayacaklardır! (Çünkü iman tevhidi, tevhid teslimi, teslimiyet tevekkülü ve Rabbine güveni, bu ise dünya ve ahiret saadetini gerektirmekte ve getirmektedir.)” (Yunus Suresi: 62)
Günah-sevap dengesi niceliğe değil, keyfiyete bakar. Bazen olur, bir tek sevap bin günaha üstün gelir, onları affettirmeye yeterli sayılır. Bazen de bir kötü niyet ve bir hıyanet bütün iyilikleri boşa çıkarır.
Tarikatlerin kalpleri tedavi ve beyinleri terbiye mektepleri olarak, Adil Düzende, örnek ve yüksek manevi eğitim ve disiplin kurumları konumunda, yeniden canlandırılıp teşkilatlandırılmasına çalışılacaktır, bunun için ilmi ve ciddi programlar hazırlanmıştır. Oysa tarikatlerin, bu rezil gidişin ve bu adi sistemlerin koltuk sopaları ve oy depoları yapılması, son derece acı ve alçaltıcı bir vakıadır.
Gerçekten Allah’ı seven bir gönül, O’nun Dinine aykırı bir düzen içinde yaşamaktan memnun ve mesrur olabilir mi?
Evet, nasıl ki velâyet ve tarikat, peygamberlik ve şeriatın delilidir; aynen öyle de Tarikat aynı zamanda; İslamiyet’in bir kemal sırrı, nurlar kaynağı, insanlığın İslamiyet sırrıyla bir yükselme madeni ve bir feyiz membaıdır.
İşte şu büyük sırrın bu derece önemiyle beraber, hak yoldan sapan bazı kesimler maalesef tarikatı inkâr yoluna sapmışlardır. Kendileri mahrum kaldıkları o nurlardan başkalarının da mahrumiyetine sebep olmuşlardır.
Şeriat dairesinden ve takva disiplininden ayrılan dışı düzgün, içi kof ve çürük Şeyhler ve tarikat ehli, faiz, fuhuş ve kumarın yaygınlaşmasına, Haçlı AB uşaklığına, ahlaki ve ailevi bu korkunç tahribata şükretmekte ve bu batıl ve bozuk düzeni yürütenlere teşekkür etmekle en azından büyük bir gaflet, cehalet ve nankörlükle bu rezil gidişin ve bu adi sistemlerin koltuk sopaları ve oy depoları yapılmıştır!
Hâlbuki Şeyhlere ve âlimlere yakışan; Siyasi iktidarların ve hâlihazırdaki icraatların, [i][b]“Şu şu yönleri hayırlı ve yararlıdır, ama şu şu halleri ise zararlı ve imana-ahlaka aykırıdır!” [/b][/i]diyerek iyiliklerini teşvik, kötülüklerini ise tenkit etmek iken, körü körüne her icraatını beğenip desteklemek, bunların bütün tahribatlarının vebalini sırtına almak; ayrıca saf insanları bunların tuzağına itip bütün günahlarına ortak olmak; iz’an ve vicdan güdüklüğüdür!
Kur’an Şeriatına aykırı davrananları, Şeytani güçlere şarlatanlık yapanları ve bütün bunları da “din istismarıyla” meşrulaştırmaya çalışanları hoş görmek ise büyüklük değil, küçüklüktür…
Adil Düzende tarikatlar, örnek ve yüksek manevi eğitim ve disiplin kurumları konumunda, yeniden canlandırılıp teşkilatlandırılmasına çalışılacaktır.
Milli Görüşü Temsil Eden Milli Çözüm Şuurunun Zulüm Konusunda Diğerlerinden Farkı
Şer ve Rezalet Düzenine şükretmek nerde!
İnsanlığın barış, huzur, adalet içerisinde yaşayacağı, istismar edilen kurumlarımızın (tarikatların vb. lerin); İstismardan uzak, topluma fayda sunacak[b] “Ab-ı hayat dağıtan Adil Düzen” [/b]projelerine sahip olmak [b]“Milli Çözüm”[/b] gibi yeryüzüne hakim olması için çalışmak nerde!
Milli Çözüm Şuurunu, diğerlerinden ayıran en önemli farklardan biri bu olsa gerek.
[b]Milli Çözüm zulme karşı, zulüm karşısında asla sesiz “dilsiz şeytan olmamakta” ve yeryüzüne Adil Nizam hakim olsun diye “Hayat İman ve Cihat” düsturuyla hareket etmekte.[/b]
Diğerleri;
Zulme; mazeret üretmekte kılıf dikmekte taraf olmakta çığlıkları duymazdan gelmekte. Zulümle kardeşçe yaşamak için fetvalar üretilmekte, bir kısmı zulme sessiz kalmakla dilsiz şeytanlık makamında. Ey iyileri “yapacak bir şey yok” diyerek “uydum kalabalığa” niyetinde amelleri.
Bu nedenledir ki Hz. Peygamber Efendimiz devamlı tekrar ettiği ve bize öğrettiği duasında:
“Allah’ım! Hakkı hak olarak bize göster ve hakka tabi olmakla bizleri şereflerdir. Batılı da batıl olarak bize öğret ve batıldan uzak durmakla bizleri kıymetlendir.” Buyurmaktadır. Görülüyor ki bu duada geçek kulluğun ve kurtuluşun 4 esası sayılmaktadır:
1- Hakkı aramak ve tanımak
2- Hakka tabi ve taraf olmak
3- Batılın ne olduğunu anlamak
4- Batıl düşünce ve davranışlardan uzaklaşmak….
Evet, Hak’kı aramayanların, arayıp ta bulamayanların, tanıyıp ta tabi olmayanların… Tabi olup ta tavsiyede ve tebliğde bulunmayanların, yani Hak hakim olsun diye çalışmayanların, derece derece vebali çok ağır olacaktır.
Boş Vermekten, Nemelazımcılıktan ve Allah’ın Kahrına Uğramaktan Korkup Gereğini İfa Eden Ve İnsanlığı Yanlışa Sürüklemekten İmtina Eden Milli Çözüm’ün Farkı Bu İşte..!
Makale başlı başına hakikatlerle dolu , muhteşem Kur’an’i gerçeklerle beslenildiği çok net… Makalenin her bir satırı dünya ve ahiret saadetimize ışık tutacak rehber olacak gerçeklerle dolu. Milli Çözüm’ün farkını ortaya seren makaledeki şu paragrafı yinelemek istiyorum:
…
[b]Asla unutmayınız ki; Küfre rıza küfürdür. Kötülüğe rıza kötülüktür. Faiz, fuhuş ve kumarın yaygınlaşmasına, Haçlı AB uşaklığına, ahlaki ve ailevi bu korkunç tahribata şükretmek, [u]bu batıl ve bozuk düzeni yürütenlere teşekkür etmek[/u] en azından büyük bir gaflet, cehalet ve nankörlüktür. Ve hele bunu Şeyhlik postunda oturan ve tarikat-takva iddiasında bulunan birileri yapıyorsa bu, Kur’an ayetiyle bildirilen “Huşübün müsennedeh”, yani “(Dışı) düzgün, (içi) kof ve çürük “kütük”lüktür.” (Bak: Münafıkun: 4. ayeti) “Bize hürmet ediyorlar, ziyaretimize geliyorlar ve övgüler diziyorlar” diye, yetkili, etiketli ve servet sahibi kimselere hürmet ve rağbet etmek, Kur’an Şeriatına aykırı davrananları, Şeytani güçlere şarlatanlık yapanları ve bütün bunları da “din istismarıyla” meşrulaştırmaya çalışanları hoş görmek ise büyüklük değil, küçüklüktür…[u] Şeyhlere ve âlimlere yakışan; Siyasi iktidarların ve hâlihazırdaki icraatların, “Şu şu yönleri hayırlı ve yararlıdır, ama şu şu halleri ise zararlı ve imana-ahlaka aykırıdır!” diyerek iyiliklerini teşvik, kötülüklerini ise tenkit etmek iken[/u], körü körüne her icraatını beğenip desteklemek, bunların bütün tahribatlarının vebalini sırtına almak; ayrıca saf insanları bunların tuzağına itip bütün günahlarına ortak olmak; iz’an ve vicdan güdüklüğüdür![/b]
Saygıdeğer yazarımıza ve Milli Çözüm’e çok teşekkür ediyorum… Kahramanlarla korkakları, sadıklarla sahtekarları ve din istismarcılarını anlaşılır şekilde deşifre eden , günümüzde sıkça karşılaştığımız böylesi hadiseler karşısında etkilenen milyonlara HAKKIN HAYKIRILDIĞI, boş vermekten, nemelazımcılıktan ve Allah’ın c.c. kahrına uğramaktan korkup gereğini ifa eden ve insanlığı yanlışa sürüklemekten imtina eden Milli Çözüm’ün farkı bu işte..!
İYİ Kİ VARSIN MİLLİ ÇÖZÜM…
Çağrı Yalnız Allaha ve İslam Düzeninedir!
Rahman ve Rahim Allahın adıyla!
(İmanı ve İslam’ı istismar ederek; insanları kendisine, ekibine ve bâtıl partisine değil) Allah’a (Kur’an’ın ve Resulüllah’ın yoluna) çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben Müslümanlardanım (her konuda Müslümanlardan ve İslam ahkâmından tarafım)” diyenden daha güzel sözlü kimdir?
(Fussilet:33)
İnsanı Allaha ve İslama çağırmak, kulluk ve İman alametidir…
İnsanı,bunları bahane ederek kendi nefsi takıntısına, heva ve arzusuna, çağırmak ise, şeytanlık ve zillet göstergesidir.
Allahın sonsuz Kudret, hükümranlık ve azamet sahibi olmasından bir nevi rahatsız olmak demektir.! (haşa)
Allah İçin
Üstad Ahmet Akgül Hocamız sık sık; takip edilen kişileri Allah rızası için takip etmek ve sevmek gerektiğini ifade ederken en büyük yanlışın ise bu kişileri haşa! Allah gibi sevmek ve kabul etmek olduğunu hatırlatmaktadır. Ancak bu sayede, Hak davada istikamet ve şeytani odaklara muhalefet imkanı bulunabilecektir. Üstad Bediüzzaman’ın da ifade ettikleri üzere tarikat ehli şeriat dairesinden ve takva disiplininden uzaklaşmaması gerekirken, tam aksine kasten dünyevi menfaatlere aldanarak ve çoğu zaman bilerek bu yöne girenlerin akıbetlerinden Mevlamız bizi muhafaza eylesin. Sayın yazarımızın dediği gibi, yazık ki faizci, zinacı, AB’ci tiplere muhalefet edip insanımızı Hakk’a ve hayra yönlendirmek yerine bu odaklara oy deposu olmuş niceleri var. İnşallah bu manevi hastalıklardan kurtuluşa erdiğimiz Adil Düzen günlerini görmek nasip olur da, takva ve şeriat dairesinde olan tarikatların daha çok örneğini görürüz.
Gerçek Kazanç
Okumak anlamak yasamak bizlere ve Ümmete nasip eyle Ya Rabbi…
Fâtır 29
Gerçekten Allah’ın Kitab’ını (dikkatle) okuyanlar (mana ve mealini anlayıp uygulayanlar), namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık (Hakk ve hayır yolunda ve ihtiyaç giderici oranda) infak yapanlar (var ya, işte bunlar) kesin olarak asla zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. (Bunlar her halde kazançlı çıkacaklardır.)
https://www.mealikerim.com/35/fatir/29