YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6920eb2c5c27f
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 0
Bugün : 1393
Dün : 41199
Bu ay : 895316
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45299137
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

SURİYE’DE İSRAİL’LE İŞBİRLİĞİ Mİ YAPILMAKTAYDI?

Halkımızdan Gizlenen Kapalı Oturum, “Terör Ajanlarından!” Niye Saklanmazdı?

        

İsrail’in en büyük arkasının ABD olduğunu, hatta ABD baskısıyla BM’nin bile İsrail’i sürekli koruduğunu bilmeyen kalmamıştı. Bu nedenle Suriye’de ABD ile işbirliği içinde davranan, hatta ABD projelerine dolaylı taşeronluk yapan AKP iktidarının, İsrail’le de gizli işbirliği içinde bulunması pek sürpriz sayılmazdı…

BOP’un son aşaması, Türkiye’nin parçalanması mıydı?

Yandaş Yeni Şafak Yazarı İbrahim Karagül 17 Şubat 2020 tarihli ve “Hadi bir Rus uçağı daha düşürüp ABD’ye sığınalım!” başlıklı yazısında:

“(Türkiye olarak) Ya, büyüyerek ve güçlenerek var olacağız, ya da küçülerek ayakta kalacağız!” iddiasında bulunmuşlardı. Bu itiraf niteliğindeki açıklamalar, çok sinsi ve Siyonist bir planın ağzından kaçırılması ve açığa vurulması olmasındı!? Bu beyanların açılımı; Sn. Erdoğan’ın sıkça tekrarladığı “Misak-ı Milli” sınırlarımız içinde sayılan ve geri alınması amaçlanan; Irak’tan Musul’u, Suriye’den İdlib’i alıp kendi topraklarımıza katarak… Yani, İbrahim Karagül’ün beyanıyla “Büyüyüp güçlenmiş olarak…” yolumuza devam hayallerimize ulaşamazsak ve malum odaklarca sıkıştırılırsak, bu sefer “küçülerek ve mecburen toprak vererek” yani Güneydoğumuzu feda ederek “ayakta kalmak zorunda olacağız!”

“Açıkça söyleyelim; zaten Suriye savaşı Türkiye için çıkarılıyordu ve Türkiye’ye yönelik ‘küçültme’ planlarının bir parçası olarak planlanıyordu. İran sınırından Akdeniz’e uzatılan ve ABD’nin binlerce TIR dolusu mühimmatla beslediği ‘terör koridoru’ da ‘Türkiye karşıtı cephe’ inşa etmek için tezgâhlanıyordu.”diyen Yandaş Karagül, sonunda baklayı ağzından çıkarmış ve Erdoğan’ı kandırıp kışkırtmak isteyen odakların ağzıyla konuşmaya başlamıştı…

“ABD de Rusya da, Türkiye’nin siyasi çözüm arayışlarını bir zaaf olarak görüyordu… Türkiye’nin, ABD-Rusya veya bir başka güç ya da güçler arasında gidip gelerek politika üretmesi ve yürütmesi, varlığını sürdürme dönemi çoktan kapanmış bulunuyordu. Dünyanın bütün güç haritaları değişiyor, Türkiye’nin bütün güç arayış kodları, coğrafya ve dünya algısı değişiyordu. Artık yeni bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz: ‘Ya büyüyerek, güçlenerek var olacağız ya küçülerek ayakta kalacağız.’[1]

Bu: “Türkiye’nin komşu ülkelerden toprak alarak büyümesi ve güçlenmesi” projeleri, tam bir Siyonist-Emperyalist tuzaktı!?

Trump gibi, Türkiye’yi ve Erdoğan Hükümetini bu yönde kışkırtıp sözde destekleyenler, aslında Türkiye’ye yönelik bir Haçlı-NATO müdahalesine zemin ve gerekçe hazırlama hesabındaydı. Oysa Türkiye’nin yeniden bir güç merkezi olması, komşu İslam ülkelerinden toprak isteyip tüm dünyada işgalci konumuna düşmesiyle değil, Rahmetli Erbakan Hoca’nın:

1- İslam Birleşmiş Milletler Teşkilatını,

2- İslam Savunma Paktını,

3- İslam Ortak Pazarını,

4- İslam Dinarını,

5- Müşterek İslam Kültür, Eğitim ve Teknoloji programlarını uygulamakla ve bu maksatla D-8’leri canlandırmakla mümkün olacaktı. Böylece“Prensip yasaları, planı, pasaportu, parası, askeri paktı ve teknolojik programları”ortak bir dünya gücünün beyni ve merkezi olacak Türkiye’nin, komşu İslam ülkeleriyle savaşmak ve topraklarına konmak gibi haksız ve yanlış icraatlara ihtiyacı kalmayacaktı. Oysa 18 yıldır bu yönde hiçbir adım atmayan Erdoğan’ın, şimdi “Misak-ı Milli” kılıflı işgal ve saldırı hesapları, tamamen dış güçlerin ve Siyonist-Emperyalist merkezlerin bir kışkırtma tuzağıydı. Yani; Erdoğan’ın, yandaş yazar ve yorumcuların yeni Misak-ı Milli palavraları, Türkiye’nin topyekûn işgaline bahane yapılacak ucuz ve uyuz kahramanlıklardı… Bu nedenle Erdoğan iktidarı, Türkiye’nin bir numaralı sorunu halini almıştı.

ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)nun kurulması da bir ABD planı mıydı?

Sn. Erdoğan, 29.12.2016 tarihinde “ÖSO, ABD’nin ‘birlikte kuralım’ dediği bir örgüttür” itirafında bulunmuşlardı. Erdoğan’ın: “Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) terör örgütü falan değil, hatta Amerika’nın başında ‘birlikte kuralım’ dediği bir örgüttür” dediğini AA, Cumhurbaşkanlığı kaynaklarına dayanarak açıklamıştı. Beştepe’de düzenlenen TÜBİTAK ödül töreninde konuşan Erdoğan, bazılarının ÖSO’ya terör örgütü denmesine tepki olarak: “Özgür Suriye Ordusu terör örgütü falan değildir. Amerika’nın en başında ‘birlikte kuralım’ dediği bir örgüttür. Ilımlı muhaliflerden oluşan direniş hareketidir” ifadelerini kullanmıştı. Yani, Esad rejimiyle mücadele etme ve Türkiye’nin de taraf olduğu bir savaş yürütme fikri Amerika’dan çıkmıştı.

Bu kirli ve tehlikeli savaştaki tavrımız İsrail’i bile şaşırtmıştı: İsrail medyası; “Erdoğan bizim düşmanlarımızı vuruyor!” diye manşetler atmıştı!

“Biz İsrail’de hepimiz seçimler ile meşgulken, son saatler etrafında gelişen olaylar oldukça dramatik ve hayret verici bir durumu ortaya koyuyordu. Çünkü birden kendimizi Türklerin yanında buluyoruz. Ve eski “dostumuz” Vladimir Putin’in Suriye’de ne yapmaya çalıştığını anlamadığımızı görüyoruz… Çünkü Bakınız: Son 24 saat içerisinde Hizbullah Suriye’den Lübnan’a medyaya ilan etmeden ve sayısı bilinmeyen onlarca askerinin tabutunu, İdlib’teki Türk bombardımanı sonucu Lübnan’a taşıyordu. Bu olay Suriye’nin kuzeyindeki İDLİB bölgesinde cereyan ediyordu. Beyrut’ta ve Lübnan’ın güneyindeki bazı kasabalarda ve Bekaa civarında, Hizbullah’a ait şehit ailelerinin feryatları ve evlatlarını Beşar Esad’ı kurtarmak için kurban eden örgüte karşı gazapları ve feryatları duyuluyordu. Bizce de malum olan örgüt lideri Hasan Nasrallah’ın bu konuda izahat vermesi talep ediliyordu… Türk Ordusu ilk defa İran tarafından yönetilen bu milisleri böylesi bir şiddetle Suriye’de vuruyordu. Hizbullah İran’ın ağır baskısı ile Suriyeli İsyancıların elinde kalan son bölgeye asker (Milis) göndermeyi kabul ediyordu. Artık diyebiliriz ki: Bereketli Hilal bölgesindeki hükümranlık rekabeti İran ile Türkiye arasında direkt bir çatışmaya neden olabilecek boyuta taşınıyordu.” (Ehud Yeari)

Bu Siyonist İsrailli yazar şöyle devam ediyordu:

“Suriye’deki Türk Askerleri ve İran güçleri aslında ARAP olmayan bu iki önemli ve büyük güç yıllardır savaşmadan ama karşı karşıya duruyordu. İşte şimdi Suriye’de bu iki devlet (İran-Türkiye) karşı karşıya savaşın eşiğine gelmiş bulunuyordu. İdlib konusundaki karmaşa ve karışıklığa kimsenin aklı yatmıyordu. Daha kısa bir süre önce Erdoğan Rusya’dan savunma sistemleri alarak ABD ve NATO ile bozuşmuştu. Hayret, şimdi de Amerika’nın acil yardımını talep ediyordu. Türkiye’ye yaptırım kararları çıkartan Trump’ın ekibi Erdoğan’a yardım etmeye yanaşırken Pentagon buna karşı çıkıyordu. Erdoğan Avrupa’ya taze bir Suriyeli mülteci dalgası salarak ve Esad’tan da 30’dan fazla askerinin öldürülmesinin intikamını alacağını belirtiyordu. Daha düne kadar Erdoğan’ın arkasından kur yapan Putin, Suriye hava sahasına girecek olan her Türk uçağını düşüreceğini söylüyor ve Türkiye’yi bu konuda uyarıyordu… Esad’ın kara propagandası ise sosyal medyada yayın yapıyor ve İsrail’in Türkiye’ye askeri yardım teklif ettiğini yayıyordu. Bu kesin bir yalandır tabi ki. Ancak Esad rejimi bunu gayet iyi kullanıyordu. Ve doğal olarak Erdoğan, İsrail’in doğal müttefiki haline geliyordu. Bu durumun ne kadar zaman içinde geliştiği ise merak ediliyordu!?”[2]

Suriye’de, İSRAİL ve TÜRKİYE’nin birlikteliği konuşulmaktaydı!

İsrail büyükelçisi 2011 yılında: “Türkiye İsrail işbirliği Esad’ı devirir” iddiasını ortaya atmıştı!

İsrail’in eski Türkiye Büyükelçisi Dr. Alon Liel, Kültür Üniversitesi tarafından düzenlenen ve Ortadoğu’nun geleceğinin tartışıldığı panele katılmıştı. Suriye’de yaşanan gelişmeleri değerlendiren Liel, Türkiye ve İsrail arasındaki işbirliğini gündeme taşımıştı. Türkiye ile İsrail işbirliğinin, Suriye Devlet Başkanı Esad’ı devirecek güç olacağını iddia eden Liel, Türkiye ve İsrail’in koordineli çalışması halinde Esad’ın devrilme sürecinin çok daha kısa sürede olacağını vurgulamıştı. İsrail’deki en önemli Türkiye uzmanı olarak gösterilen Alon Liel’in, “Erdoğan’ın Suriye ile ne yaptığına bakıyorum ve bana göre mükemmel bir iş yapıyor. Beşar Esad kişisel dostu olmasına ve Suriye Türkiye’nin müttefiki olmasına rağmen prensipleri doğrultusunda hareket ediyor.” şeklindeki sözleri de kafa karıştırıcıydı.

Siyonist Liel’e göre Erdoğan’ın Erbakan’dan farkı!?

İsrailli Alon Liel’in ‘Demo-İslam: Türkiye’nin Yeni Yüzü’ adlı kitabında Tayyip Erdoğan’ın Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dan farkını ise şu cümlelerle aktarmıştı: “Erdoğan Ramazan ayında Berlusconi ile öğlen yemeği yiyor. Bu Erdoğan tarafından verilen önemli bir mesajdı. Kendisi uçakta alkole de izin verdi. Erbakan böyle bir şeye müsaade etmemişti. Bu farklı liderlik şekli beni çok etkiledi.”[3] Evet anlayana sivrisinek saz, ahmaklara ise bu itiraflar bile azdı!..

2016 yılında Habertürk’teki programa katılan Yeni Şafak Yazarı: “Türkiye ve İsrail, Esad’ın gitmesini istiyor; bu İsrail’le yapılan anlaşmanın konuşulmayan yanı…” sözlerini kullanmıştı.

Yeni Şafak Yazarı Merve Şebnem Oruç, Habertürk’teki Enine Boyuna programında İsrail-Türkiye anlaşmasının sadece Gazze’nin konumu üzerinden tasarlanmadığını, bu anlaşmanın en önemli parametrelerinden birinin Suriye meselesi olduğunu hatırlatmıştı. Türkiye’nin Suriye meselesinden ötürü birçok dostunu kaybettiğini söyleyen Oruç, İsrail’le son yaşanan yakınlaşmaya dikkat çekerek “İsrail ile kurulacak ortaklıkla Esad’sız bir Suriye üzerinde anlaşılabilir. Bu bir dost kazanımı demek, Suudi Arabistan zaten cebimizde; belki Suud’un üzerinden Mısır’ı da kazanabiliriz” iddiasında bulunmuşlardı.

Suriye rejimi: “Türkiye, ABD ve İsrail’in komplosuyla karşı karşıyayız” diye yakınmıştı.

Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüşmesi öncesinde yaptığı açıklamada Türkiye, ABD ve İsrail’i komploculukla suçlamıştı. Şam’da düzenlenen 12’nci Suriye-Rus Ticaret, Ekonomi, Bilim ve Teknik İşbirliği Ortak Komitesi çerçevesinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşmesi öncesinde konuşan Muallim, “ABD, Türkiye ve düşman İsrail, Suriye’nin terörle mücadelesini, özellikle de El Nusra’ya karşı mücadeleyi engellemek için ülkemize karşı komplo kurmaya devam etmektedir”[4] diye konuşmuşlardı.

İsrail’in Suriye Muhalefetine yardımı!

2016 yılının yaz aylarında, El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi, El Kaide ile bağlarını koparıp kendisini Cebhetü’l-Fetih el-Şam (Suriye’nin Fethi Cephesi) olarak adlandırdığını açıklamıştı. İsrail istihbarat kaynaklarına yakın bağlarıyla bilinen bir İsrailli gazeteci Smadar Perry, 2016 yılında Ynet’te yayınlanan bir fikir yazısında şunları yazmıştı: El Nusra’ya bu yeni yola girme çağrısında bulunanın MOSSAD teşkilatı olduğunu söylüyordu. “Bu ayrım bir sis perdesinden ibaret olabilir ve El Culani El Kaide ile olan bağını gizli bir şekilde koruyabilir. Öte yandan El Nusra Cephesi, kendisine Esad’ın iktidarı bırakmasının ertesi gününe hazırlanmasını söyleyen ve çok bilinen bir örgütten bir istihbarat analizi almış da olabilir.”

El Nusra-İsrail ittifakı!

İsrail, Golan Tepeleri sınırı ötesindeki Suriye’de bir kukla himaye yönetimi olabildiği müddetçe bu ülkedeki kargaşadan oldukça yararlanmaktaydı. Bölgedeki El Nusra-İsrail ittifakı araştırıldığında, iki taraf arasındaki bağların aşırı derecede yakın olduğu ortaya çıkmaktaydı. BM UNDOF [Birleşmiş Milletler Çatışmasızlık Gözlem Gücü] raporları, İsrail askerlerinin silahlı Suriye muhalefeti gruplarına maddi yardım yaptığını kanıtlamıştı. Bunların, ya isyancılara destek sağlayacak, ya da İsrail’le isyancı güçler arasındaki iletişimi kolaylaştıracak ekipmanlar olduğu anlaşılmıştı. İsrail’in El Nusra’yla ittifak yapma ve Esad’a karşı güçlü bir direnç kazandırma stratejisi, uzun zamandır var olan Suriye’yi bölme amacının bir parçasıydı.

İsrail’in Jerusalem Post gazetesi: “İsrail, Yaralı Nusra Savaşçılarını Tedavi Ediyor” haberini yayınlamıştı.

İsrail’in el-Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi’ne mensup yaralı militanları tedavi ettiği açıklanmıştı. İsrail’de yayımlanan Jerusalem Post gazetesi, haberinin spotunda el-Kaide’nin Suriye kolunu “Nusra Cephesi, şu anda İran destekli Beşar Esad ve Hizbullah ekseni ile Suriye’de savaşmakta olan Sünni Müslüman el-Kaide uzantısı” şeklinde tanımlamıştı. Yüzbinlerce insanın hayatına mal olan Suriye iç savaşının patlak vermesinden bu yana, İsrail 3000 kadar Suriyeliye tıbbi destek sağlamıştı. The Wall Street Journal ‘İsrailli bir askeri yetkili’nin, o tedavi edilenlerin çoğunun rejimle savaş halinde olan silahlı isyancılar olduğunu ve “kim olduklarını sormuyoruz, inceleyip kurcalamıyoruz, tedavi tamam olunca, onları sınıra geri bırakıyoruz, onlar da yollarına gidiyorlar.” diye söylediğini yazmıştı. İsrail Suriye sınırının Golan tepelerinden geçen kısmının oldukça sakin kalmış olması, Cumhurbaşkanı Beşar Esad taraftarları arasında; “Sünni İslamcı ittifakın İsrail tarafından desteklendiği” suçlamaları yapılmıştı. Esad, 2015 yılında Foreign Affairs dergisine şunları açıklamıştı: “Bazıları Suriye’de espri yapıyor: ‘Kim demiş el-Kaide’nin hava kuvveti yok diye? İsrail hava kuvvetleri ellerinde ya!’ İsrailliler Suriye’deki isyancıları destekliyorlar. Burası gayet aşikâr.”[5]

İdlib’i Kontrol Eden HTŞ Lideri Cevlani ABD’nin Adamı mıydı?

Heyeti Tahrir el Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Cevlani, İdlib’in büyük bir bölümüne hükmeden, Suriye ordusunun hedefindeki HTŞ’nin ‘karanlık’ yöneticisi olmaktaydı. Asıl adı Usame el Abbasi el Vahidi, İdlib’de yaşamıştı. Onun da hayatı ABD’nin 2003’teki Irak işgalinin ardından değişip parlamıştı. Tıp fakültesini bırakmış ve Irak’ta El-Kaide’ye katılmıştı. Açık kaynaklarda yazan bilgilere göre 2006 yılında Amerika saldırıları kapsamında gerçekleştirilen son suikasttan sonra Cevlani, Irak’tan Lübnan’a taşınmıştı. Sonra Irak’a dönmüş ve tutuklanmıştı. Bucca Hapishanesi’nde iki yıl ‘eğitim’ almış ve bilinmeyen bir nedenle özgür kalmıştı!? Suriye’de ‘Arap Baharı’ başlayınca, 2011’de Suriye’ye yollanmıştı. Cephetun Nusra Lil Ehli Şam adında bir grup kurmuşlardı. Ebu Bekir el Bağdadi, 9 Nisan 2013 tarihinde IŞİD ile Nusret Cephesi’ni birleştirdiğini açıklamıştı. Ancak Ebu Muhammed el Cevlani onun bu ilanını reddetmiş ve bir röportajında tekfirci İslami grupları desteklemediğini vurgulamıştı.

Wikileaks’den Sn. Erdoğan’la ilgili dünyayı şokta bırakan açıklamalar yapılmıştı!

Wikileaks’in sızdırdığı ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Clinton’ın e-postalarından inanılmaz iddialar kafaları karıştırmıştı: “IŞİD, Esad ve Kaddafi’yi alt etmek için yapılandırıldı… Başına ise Erdoğan atandı!?” ifadeleri neden yanıtlanmamıştı?

Damat Albayrak IŞİD petrolünü satmak için görevlendirilip Bakan yapıldı.

Wikileaks’in sızdırmayı başardığı ve mahkeme kararıyla parça parça açıklanacak olan eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a ait olduğu iddia edilen elektronik postalardan inanılmaz bilgiler ortaya çıkmıştı. ABD’nin muhalif düşünce kuruluşu Common Sense Show’un dört yıl önce ortaya attığı iddialarla başlayan skandala göre; ABD’nin, IŞİD’i ‘petrol merkezleri’ olarak gördüğü Suriye ve Libya yönetimini devirmek için kurduğu anlaşılmıştı. Suriye ayağında IŞİD’in kontrolünü Cumhurbaşkanı Erdoğan sağlayacaktı ve IŞİD’in ele geçirdiği petrol havzalarındaki işlenmemiş petrol Rus ekonomisini zayıflatmak amacıyla Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak tarafından kara borsaya sürülmüş olacaktı!?

Her Şey Libya ile Başlamıştı!

“ABD’nin Libya Büyükelçisi Stevens’ı CIA öldürtmüş ve müdahaleye bahane hazırlamıştı!” şeklindeki skandal iddiaları ortaya atan Common Sense Show, ABD’de ‘karanlık isim’ olarak bilinen Libya Büyükelçisi Stevens’ın büyükelçilik saldırısı sonucu hayatını kaybetmesini ‘suikast’ olarak tanımlamıştı. Kuruluşa göre, “terörist organizasyonların çıkardığı petrolün dağıtımını, silah trafiğini ve bölgedeki CIA faaliyetlerini” denetleyen Stevens’ın ‘kirli çamaşırlarının’ ortaya dökülmeye başlaması CIA’yı kuşkulandırmıştı. Bu nedenle elçi Stevens, doğrudan CIA’ya bağlı cihatçılar tarafından öldürülüp ortadan kaldırılmıştı. ABD bu hamleyle hem Stevens’ı susturmuş olmaktaydı hem de Libya’ya başlatılacak saldırılar için gerekli ‘savaş nedenini’ sağlamıştı. Sözün özü, CIA bir taşla iki kuş avlamıştı.

Siyonist odaklar için petrol uğruna her yol mübahtı!

Wikileaks, Libya skandalından bugüne Clinton’ın elektronik postalarından yola çıkarak ABD’nin, ‘kirli petrol oyunu’nu ortaya çıkarmıştı. Ünlü sızıntı sitesinin yeni yüklediği bilgilere göre;

-Katar, ABD’den, Katar-Türkiye arasında kurulacak petrol boru hattı için yardım talep etti. Dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından incelenen bu istek, ‘kârlılığı’ düşünülerek kabul edilmişti.

-Petrol hattı için ‘sorun teşkil eden’ Suriye’nin ‘oyun dışı’ bırakılması için planlar üretildi. Bu sürece hem Türk hem de Katarlı yetkililer katılıvermişti.

-ABD’li askeri stratejistler, Rusya’nın desteğini alan Suriye Ordusu’nun uzun yıllar ‘muhalif’ güçlerle çatışabileceğini belirtmişti. Bunun üzerine ‘petrol sahalarının’ hızlı denetimi için başka çözümler gündeme getirilmişti. İşte IŞİD, bu arayışın sonucunda şekillenmişti.

-Erdoğan yönetimi, IŞİD ile mücadele ediyor görünecek, çıkartılan ham petrolü rafine ederek piyasaya sürecekti. Bu süreçte IŞİD’in hızlı genişlemesi için gerekli destek istihbarat ajansları tarafından verilecek, işi bitince terk edilecekti.

-Ukrayna’da başlayan krizle ‘ambargo’ yiyen Rus ekonomisine petrol fiyatlarının düşürülmesiyle bir darbe vurulması gerekmişti. Rusya’nın devre dışı bırakılmasıyla bölgede ABD güdümlü bir ‘petrol imparatorluğu’ gerçekleşecekti.

Bu konuda Rusya’nın iddiaları ise şunlardı:

Rusya, uçak krizinin ardından Türkiye’yi IŞİD’den petrol almakla itham etmiş ve ticareti uydu fotoğraflarıyla desteklemişti. Zikredilen isimse Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak idi. Suriye’de iç savaşın başladığı 2012 yılına ait olan Clinton’un elektronik postalarıyla, IŞİD’in ortaya çıktığı ilk zamanlardaki tavrının bire bir örtüşmesi dikkat çekiciydi. Zaman içerisinde, sahada değişen oyunun bugün ne hâl aldığını bilemesek de, Wikileaks’in ortaya attığı iddialar ‘doğrulanabilir’ nitelikteydi.[6]

“BOP Eşbaşkanlığı’nın Aslı ve Kanuni Karşılığı” Neden Hâlâ Açıklanmamıştı?

Daha önce tam 32 yerde “Bize BOP eşbaşkanlığı görevi verildi” diyen Sn. Recep Tayyip Erdoğan ve yandaşları bu konuyla ilgili soruları neden yanıtlamıyorlardı?

1- Kanal D / Teke Tek Programı: (16 Şubat 2004)

“Şu anda Amerika’nın da ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ var ya; ‘Genişletilmiş Ortadoğu’ yani, işte bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir. Bunu başarmamız lazım.”

2- Çırağan Sarayı / ABD-TESEV-Alman Marshall Fonu Toplantısı: (25 Haziran 2004)

“Üstlendiğimiz misyon gereği, Ortadoğu ve Avrasya ülkelerine yöneleceği… Eşbaşkanı olduğumuz Genişletilmiş Ortadoğu Projesi için…”

3- Yeni Şafak / İstanbul NATO Zirvesi Öncesi Konuşması: (25 Haziran 2004)

“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin buraya katılması… Eşbaşkanlar Olarak Türkiye, İtalya, Yemen üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye çalışacağız.”

4- İran’da Basın Açıklaması: (28 Temmuz 2004)

“Demokratik ortak olarak Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde, bu projenin eşbaşkanları arasındayım.”

5- Davos / Klaus Schwab’la Söyleşi Esnası: (28 Ocak 2005)

“Türkiye işlevini Büyük Ortadoğu Projesi içinde, bu bölgede etkin bir şekilde yerine getirecektir. Her görüşmede, attığımız her adımda bunun uygulamasını yapıyoruz.”

6- Zaman / ABD Yolculuğundaki Röportajı: (7 Haziran 2005)

“Biliyorsunuz GOP, bir alt biriminin eşbaşkanlığını üstlendiğimiz bu proje. Olay sadece Ortadoğu’yu kapsamıyor… Bu konuda yapacağımız çalışmalara komşu ülkelerden başladık. Suriye, Lübnan, Fas, Tunus gibi ülkelere geziler düzenliyoruz. Yakında Cezayir’e gideceğiz, Ürdün’e gideceğiz.”

7- ABD / Willard Otel, Basın Toplantısı: (8 Haziran 2005)

Sea Island sürecinde Türkiye, İtalya ve Yemen Geniş Büyük Ortadoğu Projesi’nde bir görev üstlendik ve eşbakanlık bu üç ülkeye verildi

8- ABD / Amerikan Dış Politika Derneği (FPA) Toplantısı: (10 Haziran 2005)

“Biz Türkiye olarak, bildiğiniz gibi, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi çalışmalarında rol aldık. Eşbaşkan olarak bu süreci işletmeye devam ediyoruz.”

9- Esenboğa Havalimanı / ABD Dönüşü Sırası: (12 Haziran 2005)

“Biz Büyük Ortadoğu Projesi’ne bu seyahatte başlamadık. Biliyorsunuz adı değişti, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi olarak belirlendi. Bunun içerisinde Türkiye, İtalya ve Yemen, eşbaşkan olarak çalışmaya başladık.”

10- Esenboğa Havalimanı / Lübnan’a Hareketinden Önceki Konuşması: (15 Haziran 2005)

“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi çerçevesi içerisinde Türkiye eşbaşkanlık olarak paylaştığı bir görevi yürütmektedir.”

11- ABD / Dünya İş Konseyi (World Affairs Council) Toplantısı: (7 Temmuz 2005)

“Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri’yle yapabileceği çok şey vardır. Türkiye’nin Sea Island Süreci’nde, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi’nde Eşbaşkan olarak yer almış olması bundan kaynaklanmaktadır.”

12- ABD / Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Toplantısı: (13 Eylül 2005)

“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi içinde önemli bir rol oynuyoruz. Amerika’nın Ortadoğu’da oynayacağı önemli bir rol var. Onun bir parçasıyız ve şu anda onun dahilinde çalışıyoruz.”

13- Ankara / AKP MYK Toplantısından Sonra Basın Açıklaması: (16 Kasım 2005)

“Dışişleri Bakanı Gül, Bahreyn’de ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ile ilgili görüşecek. Söz konusu projede eşbaşkanlık görevi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.”

14- Denizli Polisevi / İşadamlarıyla Toplantısı: (19 Kasım 2005)

“Eğer bugün Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nde Türkiye eşbaşkan olarak görev almışsa… İşte şu anda bu görevi yapmaya çalışıyoruz.”

15- TBMM / AKP Grubu Konuşması: (29 Kasım 2005)

“…Onun için biz şu anda Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içerisinde eşbaşkanlık görevini üstlenmişiz.”

16- ATV / Siyaset Meydanı: (28 Aralık 2005)

“Biliyorsunuz, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde eşbaşkanız, bunun gereği olarak da inisiyatif alma gayreti içindeyiz.”

17- TBMM / AKP Grubu Konuşması: (21 Şubat 2006)

“…Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifi’ndeki rolümüz, eşbaşkanlık görevimiz bize, özellikle Ortadoğu’da önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bugüne kadar başlattığımız bütün dış politika hamleleri, bu parametre üzerine kurulmuştur. Az önce birkaçını hatırlattığım bu girişimler, aynı dış politikanın, aynı vizyonun tutarlı ve tamamlayıcı parçalarıdır.”

18- İstanbul Üsküdar / AKP İlçe Kongresi Konuşması: (26 Şubat 2006)

“Biz Ortadoğu’da GODKA denilen Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin içinde eşbaşkanız. Biz orada görev ifa ediyoruz. Böyle bir görev Türkiye’ye seçilerek verilmiştir.”

19- İstanbul Tuzla / AKP İlçe Kongresi Konuşması: (4 Mart 2006)

“Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlarından biriyiz.”

20- İstanbul Bayrampaşa / AKP İlçe Kongresi Konuşması: (4 Mart 2006)

“BOP’un eşbaşkanlarından biriyiz. Şimdi bu görevi yapıyoruz.”

21- Sait Halim Paşa Yalısı / UBS Bank’ın Yemek Sofrası: (28 Nisan 2006)

“Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’ne bundan dolayı girdik.”

22- Avusturya Seyahati: (11 Mayıs 2006)

“Büyük Ortadoğu Projesi’ne, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ne niye katıldınız, niye bunların içinde yer aldınız?” diye eleştiriler geliyor. Biz de “elbette olacağız diyoruz.”

23- Zaman / G-8 Zirvesi’ne Giderken Röportajı: (13 Mayıs 2006)

“Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesi eşbaşkanı olarak Türkiye’ye büyük görev düşüyor.”

24- Yeni Şafak / G-8 Zirvesi’ne Giderken Röportajı: (13 Mayıs 2006)

“Bölgemizdeki gelişmeler karşısında Türkiye olarak üzerimize büyük görev düşüyor. Bunun için de ABD’ye bir ziyaret planlıyorum… Türkiye, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi eşbaşkanı olduğu için, bunu ABD’yle konuşmamız gerekiyor.”

25- Esenboğa Havalimanı / Mısır’a Giderken Anlatmıştı: (20 Mayıs 2006)

“Ziyaretim sırasında Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi çerçevesinde yapmayı planladıklarımızı da anlatma fırsatını bulacağız.”

26- TBMM / AKP Grubu Konuşması: (30 Mayıs 2006)

“Türkiye, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içerisinde ortak üyeliğe kabul edilmiştir. Bizler bunun için burada bir ortak üyeliği ve ardından da eşbaşkanlık görevini İtalya ve Yemen ile birlikte kabul ettik.”

27- Artvin Çıkışı: (15 Temmuz 2006)

Biz Türkiye olarak GOKAP içerisinde yer aldıysak, bunun için bizlere davet yapıldı, bunlar olacak diye biz eşbaşkan olarak kabul ettik.”

28- CNN / Larry King Show: (27 Temmuz 2006)

“Daha önce Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Girişimi içerisinde zaten yer almıştık. Burada eşbaşkanlık görevi üstlenmiştik.”

29- CNN Türk / “Editör” Programı: (6 Kasım 2006)

“BOP içerisinde davet edilen ülkeler kimlerdir? Türkiye var, Yemen vardı, üç tane eşbaşkan var.”

30- Beyrut Dönüşü Açıklaması: (4 Ocak 2007)

“Biz Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’ni bunun için kabul ettik… Türkiye, İtalya ve Yemen’le eşbaşkanlık görevi üstlendik.”

31- Alman “Süddeutsche Zeitung” Gazetesine açıklaması: (7 Şubat 2008)

“Bu sebeple TÜRKİYE, G-8 ülkelerinin de desteklediği Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi içinde inisiyatif almaktadır.”

32- TBMM Grup Toplantısı: (13 Ocak 2009)

“Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı’dır… Bu görevinden vazgeçsin diyorlar. Bunu anlatmak istiyorum. Büyük Ortadoğu Projesi’nin amaçları bellidir.”

İşte bütün bu sözleri, “Sn. Erdoğan’ın, Amerika’nın gizli ve kirli projelerinde görev alıp almadığı ve Büyük İsrail Planına bilerek veya bilmeyerek katkı sağlayıp sağlamadığı sorularını gündeme getirmekteydi ve yanıtlanmasını istemek görevimizdi.” Yoksa asla hakaret niyetli değildi, sadece aydınlatma mahiyetli bir durum tespiti olarak gündeme getirilmekteydi… Ve bu konuda kamuoyunun asıl merak ettiği, ülkemizi de parçalamayı hedefleyen yabancı bir projede eşbaşkanlık yapılmışsa böyle bir kişinin ve hükümetin, anayasa ve kanunlarımızdaki ve toplum vicdanındaki karşılığı ve yaptırımı neydi? Bunların işlenmesi değil de gündeme getirilmesi suç sayılır duruma gelmişse, bu ülke nereye sürüklenmekteydi? Üstelik sorulması gerekmez miydi; bu ifade ve itiraflar doğruysa, Sn. Erdoğan BOP eşbaşkanlığı görevine; hangi ülkeler ve mahfillerce, hangi yetki ve gerekçelerle… Ve en tehlikelisi hangi gizli vaatler ve tavizler neticesi tayin edilmişti? Bu görevle ilgili tavsiye ve talimatları kimler vermekteydi ve nasıl yerine getirilmekteydi?

TBMM, hükümet üyeleri, TSK ve MİT gibi devlet birimleri bu BOP eşbaşkanlığı göreviyle ilgili bilgi sahibi miydi?

Sn. Erdoğan; BOP’un mahiyetini, böyle bir dış görevlendirmenin hukuki niteliğini, NATO ve BM gibi resmi üyeliğimiz dışındaki özel ve gizli projelerde görev almanın kanuni gerekçelerini, Milletimize ve Meclise açıklamak zorunda değil miydi?

Siyasi rakiplerinin özel bilgilerini ve hiç kimseyi ilgilendirmeyen gizli ilişkilerini, tüm edep ve hürmet ölçülerini tepelercesine diline sakız edip çiğneyenlerden; ülkemizin, bölgemizin ve İslam âleminin geleceğini ve güvenliğini ilgilendiren yabancı ve yıkıcı projelerdeki görevinin aslını ve hesabını sormak, bazılarını niye bu denli rahatsız etmekteydi?

Hükümranlık haklarımızın yabancı merci ve mahfillere devri, ülke birliğimizin bölünüp milli dirliğimizin tehlikeye girmesi anlamını taşıyan böylesi dış görevlendirmelere boyun eğmenin müeyyide maddeleri nelerdi? Milli iradenin ve TBMM’nin de üzerinde, dışarıdan tayin ve görevlendirmeler geçerli ise, bir sürü masraf ve horoz kavgası ile yürütülen, “demokratik seçim” aldatmacalarına niye lüzum görülmektedir? Sn. Erdoğan’a bir ara bu projede görev verilmiş ama daha sonra zararlı ve yararsız olduğu fark edilip vazgeçilmişse, bunun da topluma açıklanması elbette gerekmez miydi?

Ahmaklık; Çelişkilerin Farkına Varmamaktır! Milli sorunlara ve sorumluluklarımıza duyarsızlık ve tutarsızlık ise bir vicdan kararmasıdır!

İnsana verilen AKIL; “şunlar doğru ise şunlar da doğrudur, bunlar yanlış ise bunlar da yanlıştır” şeklinde bir mukayese ve muhakeme (karşılaştırma ve uygun karar alma) hassasıdır. İyilikle kötülükleri, adaletle zulümleri, yararlı şeylerle zarar verenleri, güzellikle çirkinlikleri birbirinden ayıramayan, temyiz ve doğru tercih yeteneği bulunmayan insan, Kur’an’a göre hayvan ayarındadır.

• Okuyup öğrenmeyen ve kendini yetiştirmeyen,

• Düşünüp değerlendirmeyen, doğru bilgiye ve gerçeğe önem vermeyen,

• Ülke ve bölge sorunlarını dert edinmeyen,

• Sadece kendi “İşini, aşını, eşini, etiket ve şöhretini”, hayatının tek ve kutsal gayesi haline getiren,

• Yöneticilerinin çelişkili söylem ve eylemlerinin farkına varmayan, onların kirli ve çetrefilli ilişkilerini sorgulamayan insanlar, sürü psikolojisiyle hareket eden kuru kalabalıklardır.

Bu nedenle; “ABD ile çok iyi ve yağlı ballı, ama İsrail’le sürtüşmeli ve kavgalı olunacağına” ve AKP’nin bu yöndeki tutarsız tavırlarına inanmak elbette saflıktır. Hatta, aynı Siyonist odakların güdümündeki oluşumların bazen birbirleriyle zıtlaşmaları ve atışmaları bile kendilerine verilen görev icabıdır. Şimdilerde çok konuşulan CEMAATLE HÜKÜMET kavgası da, bir nevi, aynı elin parmaklarının birbirlerinin yaralarını kaşıyıp kanatmasıdır. Çünkü aynı patronların piyonları, sadece sahneye çıkarılıp, Karagöz-Hacivat misali halkı oyalayan ve kendilerine verilen rolü oynayan figüranlardır. Bu figüranların, bazen kendilerini rollerine fazlaca kaptırmaları, hatta figüranlıklarının farkına bile varamamaları, kimseyi yanıltmamalıdır.

Ahmaklık, En Çaresiz Hastalıktır!

Bir gün Meryem oğlu İsa (AS); sanki arkasında bir aslan varmış da, kendisini kovalıyormuş gibi, koşarak dağlara doğru uzaklaşıyordu. Birisi yetişerek sordu: – Hayrola?!.. Peşinde kimseler yok, neden böyle kuş gibi kaçıyorsun? Hz. İsa öyle hızlı gidiyordu ki, acelesinden cevap bile vermiyordu. Adam merakından bir müddet peşinden kovalıyor, ardını bırakmayıp şöyle bağırıyordu: – Allah rızası için, bir an olsun dur!.. Merak ettim, niçin kaçıyorsun? Arkandan gelen ne bir düşman, ne de bir yırtıcı hayvan var!.. Neden korkuyorsun ve kimden uzaklaşıyorsun?..

O zaman Hz. İsa şöyle buyurdu: – Ben aslında bir ahmaktan kaçıyorum. Yolumdan çekil de, uzaklaşıp kendimi kurtarayım! Adam Hz. İsa‘ya dönüp: “Körün görme organlarını, sağırın kulaklarını açan ve abraş (deri hastalığını) şifaya kavuşturan, Sen değil misin?.. – Allah’ın inayetiyle gayb ilimlerinin bilgesi, ölüye okuyunca cenazeyi bile diriltici ve Allah’ın Nebisi Sen değil misin?.. Ey güzel yüzlü, doğru sözlü, asil özlü şahsiyet; çamurdan kuşlar yapıp uçuran sırlı ve sihirli kişi Sen değil misin?..” diye sorunca, Hz. İsa buyurdu ki: “İnsanı eşsiz ve örneksiz yaratan, canı ezelde halk edip hikmetle donatan Allah’ın Zatına and olsun ve O’nun tertemiz Zatının ve sıfatlarının hakkı için söylüyorum ki, felekler (görünen ve görünmeyen bütün âlemler) bile Mevlâ’ya âşık olmuştur. Ben, o İsm-i Âzam’ı köre okudum; gözleri açıldı, sağıra okudum; kulakları duymaya başladı… Taş gibi dağlara okudum; yarıldı ve hikmet madenleri saçıldı… Ölüye okudum; dirildi ve ayağa kalktı… Hiçbir şey olmayan ve ortada bulunmayan şeyler için okudum; Rabbimin izni ve kudretiyle meydana geldi, varlığa karıştı. Fakat ahmağın gönlüne yüz binlerce kere okudum, fayda sağlamadı ve şifa bulmadı. Mermer kayalar, katmer topraklar yumuşadı, ama ahmaklar hiçbir şey anlamadı!”

Adam tekrar sordu: “- Ey kutlu Nebi, peki Allah adına yapılan nasihatin köre, sağıra, ölüye tesir edip de, ahmağa tesir etmemesinin sebebi nedir?” Hz. İsa buyurdu: “- Ahmaklık, Allah’ın bir kahrıdır ve hidayet kararmasıdır. Hastalık ve sakatlık ise kahır değil, bir ibtiladır. İbtilaya tutulana, kendisine böyle bir illet musallat olana kul da acır, Allah da acır ve onun tedavisi vardır. Fakat ahmaklık öyle bir beladır ki; ahmağa da zarar verir, onunla konuşana da. Ahmağa vurulan Allah’ın musibet mührü ve feraset körlüğüdür ki, ona bir çare bulmanın imkânı kalmamıştır!..”

İşte Hz. İsa nasıl kaçtıysa sen de ahmaktan kaçmalısın. Hava; suyu yavaş yavaş çekip aldığı gibi, ahmak da heyecanınızı ve vicdanınızı böyle çalar, alır. (Mesnevi: 3. Cilt – Sayfa: 209 – 211) Bu nedenledir ki atalarımız “deveye hendek atlatmak, ahmak kişiye laf anlatmaktan kolaydır” buyurmuşlardır. Evet, ahmaklık Hz. Allah’ın bir laneti ve kahrıdır. Zira Hz. Allah bir kulundan aklını alsa, o kul hesaptan ve vecibelerinden muaf tutulacaktı. Ama o kişiye ahmaklık illeti vurulup artık Hakkı Bâtıldan, münafığı Müslümandan ayıramaz olursa, o kimse için hiçbir kurtuluş çaresi kalmamıştır.

Meclis’te yapılan İdlib konusundaki kapalı oturumda konuşulanlar “Devlet sırrı” sayılmaktaydı! Ama HDP Ajanları oradaydı!?

Türkiye Büyük Millet Meclisi İdlib’de 36 askerimizin şehit edilmesinin ardından kapalı oturumla toplanmıştı. Bu oturumda milletvekilleri ve ilgililer haricinde kimse bulunamayacak ve meclis tutanakları “Devlet sırrı” kabul edildiği için 10 yıl boyunca mühürlü zarflarda saklanacak ve kesinlikle kamuoyuyla paylaşılmayacaktı. İçtüzüğün 70. maddesine göre; Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, bir siyasi parti grubunun yahut yirmi milletvekilinin yazılı istemi üzerine kapalı oturum yapabilir konumdaydı. Kapalı oturum önergesi verilince, kapalı oturumda bulunabilecek şahıslar dışında herkes, toplantı salonundan çıkarılırdı. Salon boşaldıktan sonra kapalı oturum önergesinin gerekçesi okunacaktı. Bu gerekçe siyasi parti grubu sözcüsü veya önergedeki birinci imza sahibi milletvekili yahut onun göstereceği bir diğer imza sahibi milletvekili tarafından açıklanırdı. Buna göre Meclis toplandığında sadece milletvekilleri ve İdlib’deki hain saldırı hakkında sunum yapacak Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yer alacaktı.

Yine TBMM İçtüzüğü’nün 70. maddesinde oturumun gizliliğiyle ilgili “Kapalı oturum sırasındaki görüşmeler hakkında, kapalı oturumda bulunanlar ve bulunma hakkına sahip olanlar tarafından hiçbir açıklama yapılamazdı. Bunlar Devlet sırrı olarak saklanırdı” ifadeleri yer almaktaydı.

Yapılan bu kapalı oturumda konuşulanları açıklayanlar kendini devlet sırrını ifşa etmek suçundan hâkim karşısında bulacaktı. Çünkü Türk Ceza Kanunu’nun “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” başlıklı 7. Bölümü’nün altında yer alan 330. Maddeye göre müebbet hapis cezasıyla bile yargılanacaktı. Meclis İçtüzüğü’nün 71. maddesinde oturum tutanaklarıyla ilgili şu ifadeler yer almaktaydı: “Kapalı oturum tutanaklarının birleştirilmesinden sonra, kapalı bir oturum akdedilerek eski tutanak özeti okunur. Özetle birlikte tutanak bir zarfa konarak hazır bulunan kâtip üyeler tarafından hemen mumla mühürlenir ve Meclis arşivine verilir. Kapalı oturum tutanakları ve özetleri, kapalı oturum tarihinden itibaren on yıl geçtikten sonra yayımlanabilir. Bunların daha önce veya sonra yayımlanması hususunda Genel Kurul, Danışma Kurulunun teklifi üzerine işaret oyuyla karar verir.”

Ve şimdi, iz’an ve vicdan ehlinin dikkatine sunuyor ve soruyoruz:

Sn. Erdoğan’ın yardımcılarının, yüksek bürokratlarının ve yandaş yazar ve yorumcularının, defalarca, “PKK Terör Örgütünün siyasi ayağı… Dış Güçlerin Maşası ve hıyanet ajanları… Vatan haini kiralıklar ve Bebek Katilinin Meclis’teki elemanları!?” olarak suçlanıp sataşılan ve bize göre de doğruluğunda şüphe bulunmayan bu ithamların muhatabı olan HDP Milletvekillerinin de dinleyip öğrendiği bu devlet sırlarını, halkımızdan gizlemenin ne anlamı kalırdı?

Sn. Erdoğan’ın ve kurmaylarının itham ve iddiasıyla “Terör elemanı hıyanet ajanları” olan bu milletvekillerine duyurulan stratejik gerçekleri ve gerekçeleri, aziz milletimizden gizlemek nasıl bir mantık marazıydı?!

Yok eğer HDP Milletvekilleri ülkesine ve devletine sadık ve sağlam insanlar ise, bu çok ağır itham ve iftiraları onlara yakıştıran iktidar ve yandaşları, bu ağır vebalin altından nasıl kalkacaklardı?.. Türkiye’de “Dindar Kahraman!..” kılıflı nasıl bir palavra politikası uygulanmaktaydı ve halkımız ne zaman uyanacaktı?

 


[1] Yeni Şafak / 17 Şubat 2020

[2] İsrailli Yazar Ehud Yeari – Çeviri: Rafael Sadi. odatv.com düzeltilip özetlenerek

[3] 28 Kasım 2011 Gündem

[4] 23 12 2019 / Deutsche Welle Türkçe

[5] (14 03 2015 / YDH)

[6] https://www.turkishnews.com/tr/content/2016/11/04/wikileaksden-erdogan-icin-dunyayi-sokta-birakan-aciklama/

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Ufuk EFE

Ufuk EFE

Subscribe
Bildir
7 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Makaleden Çıkarılan Manalar…
Özetle siyonizm Türkiye-Rusya-İran derin ittifakını bozmak için bir İran’ın şia hinterlandını, Rusyanın petrol ve Türkiye’nin sınır güvenliği yumuşak karnını kullanarak Suriye bataklığına çekmiş, ÖSO, İŞİD ve Nusra ile kaos çıkarmış ve bu kaosla bir taşla en az 4 kuş vurmuştu;

1- Siyonizme karşı oluşturulan ittifaı bozmak
2- Petrol yataklarının ve naklinin güvenliğini sağlamak
3- Israilin güvenliğini sağlamak
4- BOP hedeflerine yaklaşmak

Böylece hem siyonizmin küreselci blok hem de arzı mevudcu blok hedeflerine yaklaşmıştı.

Tabi tüm bunları gerçekleştirmek için kiralık figuran bir haman’a ihtiyaç vardı ve o haman 32 yerde zikrettiği kutsal görevini azimle sürdürüyor ama onun her icraatına keramet dizen çaresi bulunmamış hastalığa yakalanan takipçilerine bunca delil yine boşa olacağından asıl görev üslenmesi gereken erkanın sorumluluklarını kuşanmasının vakti geçiyordu…

İşbirlikçi Basının Etkisiyle Narkozlananlar; Kendinize Gelmeniz İçin Gerekli Oksijen Milli Çözümde!..
Rahmetli Erbakan Hocamızın şu uyarısının ne kadar önemli olduğunu ne zaman anlayacağız? “Oy vermek; futbol takımı tutmaya benzemez!..”

Akp iktidarı başa geldiği ilk günlerden itibaren BOP EŞ BAŞKANLIĞI üstlenmekle kalmamış, bizzat bu siyonizm zulmünün her safhasında rol almış ve de almaya devam ediyordu!.. Yüzlerce ŞEHİT verdiğimiz ve milyonlarca Suriyeli insanın zulmüne sebeb olan bu politikaları herhalde yine kandırılma üzere olmamaktaydı?.. Geldiğimiz şu noktada “BÜYÜK İSRAİL PROJESİNİ” bu noktaya taşımada en büyük zemini hazırlayan AKP İKTİDARINI hala fark edememek “AHMAKLIK” değilde ya ne olmaktaydı?..

Ehval Koronodan Beter!
Türkiye’nin siyasi durumu corona illetinden beterdi.Çünkü öyle bir vehamet yaşanmaktaki “Celladına aşık” bir topluma; “Dikkat et seni öldürebilir, yahut seni satabilir” uyarıları yapılmaktaydı. Öyle ya dost kim, düşman kim? Sorusuna yanıt bulmak ve bu hakikati kabul edecek bir topluluk yoksa, tam da bu noktada felaket ve helaketlere başka sebep aramak ta ahmaklıktı. Malı hırsıza teslim etmiş kişi misali; her şeyimzi BOP projesi eşbaşkanına teslim etmişiz ve şimdi de çırpınmaktayız. Diğer bir yara muhalefet iktidarın suç ortağıydı. Meydanlarda esip savuranlar, PKK la beraber devletin sırlarını koruyacaklardı! Gerçi “İstanbul Sözleşmesi” ihaneti bunların hepsinin aynı yolun yolcuları olduğunun ispatı yerindeydi.

Tabi yukarıda yazılanlar acizliğin ağıtı elbette değildi. Halkın değil, Hakk’ın vadine tam itimadın ve gelecekte yaşanacaklara bir belge, ilgili ve yetkililerin de durumuna hem ayna, hemde kutlu vağdin gerçekleşmesiyle sorulacak hesabın manifestosuydu. Yine haykırıyoruz “Görenedir görene, köre ne ki köre ne!?

Kış mı bahar mı
Akp’nin iktidara gelişinin hemen ardından hiç vakit kaybetmeden siyonist odaklar dönemin başbakanına BOP eşbaşkanlığı vermiş ve göreve başlatmıştı. Her ortamda alınan bu görevin en az başbakanlık kadar kıymetli olduğunu defalarca anlatan dönemin başbakanı, görevinin gereği o dönemde başlayan Arap Baharı furyasının en büyük destekçisi olmuştu. O günden bugüne sırasıyla bütün İslam ülkerleri karıştırılmış ve istisnasız hepsi de dostumuz olmaktan çıkmıştır. O günden bugüne Üstad Ahmet Akgül Hocamız ve Milli Çözüm’ün kıymetli yazarları yapılanın yanlış olduğunu defalarca dile getirmiş, çok ciddi uyarılar yapmıştır. Ne yazık ki tehlikeli durumu ifşa edene teşekkür etmek gerekirken onlarca dava açılmış ve utanmadan yaptıkları hainlikleri savunmuşlardır. Ancak gelinen nokta itibari ile ülkemizin etrafı sarılmış, anlık müttefik borsasında vatanımız oyuncak edilmiştir. Ülkemize suikast yapanlar en gizli bilgileri alırken halkımız her zaman gerçekleri duymaktan mahrum bırakılmıştır. İşte bu yüzden sormakta fayda var: AKP ve izlediği politikalar ülkemize aydınlık bir baharın kapısını mı açtı yoksa neredeyse canımızı alacak kara kışlara mı kaldık?

SEN SONUNU SEYREYLE!..
Bütün insanlık tarihi ve özelde günümüzde meydana gelen acı gelişmeler de göstermektedir ki;bir kimse Hak bir çizgiye sırtını döner batıla yanaşmalık yaparsa,demek ki feraseti ile beraber hidayeti de kayboluyormuş!..Başka batıl-bozuk zihniyetlerin yapmayı akıllarından bile geçiremeyecekleri ölçüde tahribat ve yıkımlara alet olurlarmış!..Ama tüm bunlar için çeşitli macunlama metotlarına başvurur,rezaletleri meziyet gibi yutturmaya çalışır ve şuursuz kitleleri avuturlarmış!..Bunlar artık ayarı bozulan BOZUK TERAZİ misali her defasında yanlış tartarlar,fakat batıla destek olmanın vebal ve körleştirici etkisi sonucu akletme yetisini yitirerek “ahmaklaşan” yığınların sürekli destek ve rızalarını üretirlermiş!..

Günümüzde kimseciklerin sormayı veya gündeme getirmeyi akıl edemedikleri veya;imkan-makam,korku,ayıplanma,dışlanma.. vb…nedeniyle sorup-gündeme getirmeye cesaret edemedikleri soruları-konuları ,Milli Çözüm; bilgelik,dirayet ve cesaretle sormakta,gündeme taşımakta;böylelikle pek çok gerçeğin bir soruyla, bir dokunuşla açıklanıp-aydınlanmasını sağlamaktadır…

Evet madem “Devlet Sırrı” gibi bir kavram vardır ve mutlaka korunmalıdır;öyleyse neden bizzat kendinizin terörle bağlantılı olduğunu belirttiğiniz(-ki bizce de öyledir-)terör uzantılarını bu SIRLI görüşmelere alırsınız?..Yetmez niçin bu zihniyetlerin partileşmesine müsade eder,millet vekili olmasına,dokunulmazlık kazanmasına ,devlet yardımı almasına,halkın imkanlarının bu terör unsurlarına akmasına… göz yumar,çanak tutarsınız?!..

Gerçi sizler bu tür haksız,yanlış,bozuk,zikzak…işlerde çok mahirsiniz!..Siz değil misiniz terörün kuyruğu olan bu şebekelerle aşna-fişna çözüm süreçleriyle ülkeyi tahrip edip,sonra “Milli Aklın” etkisiyle bunu sonlandırmak zorunda kalan ;ancak, en küçük bir fırsatta,menfeatlerin gerektirdiği en basit bir ihtiyaçta(-İstanbul seçimlerinde O.Öcalan gibi teröristlerin tv lere çıkarılıp akp ye oy devşirmeye çalıştırılması…vb gibi-)sonradan edinmiş gibi olduğunuz sözde kırmızı çizgilerinizi pembeleştiriverirsiniz!..

Terörün baş manivelası “abd”ile müttefik olur,beyni olan siyonizm-israil le perde önünde sözde düşman olusunuz!..Elbette perde arkasında,gaz iletimlerinde,Suriye meselesinde,israil şeytanının güvenlik kaygılarının giderilmesinde,dış politika işlerinde…vb…sürekli beraber hareket eder, terör şebekesi israil’in yıkım,zulum ve cinayetlerine ortak olmuş olursunuz!..
Anormal terör yapısı olan, devlet süsü verilmiş terör örgütleyicisi siyonist çakallarla hiç utanmadan koca Türk Devletini, NORMALLEŞME REZALETLERİ’nize alet edersiniz!..Makalede DELİLLERİYLE AÇIKLANDIĞI gibi bizzat kendi ağzınızla belirttiğiniz gibi,bunların küresel zulum,kötülük ve sömürülerine eşbaşkan olmayı marifet bellersiniz!..

“İMHAL EDİP İHMAL ETMEYEN” sonsuz kudret sahibi başınızı boş mu bıraktı sanırsınız!..Sahte ve kirli saltanatınız hep böyle gidecek,bize bir şey olmaz, sırtımızı birleşmiş şeytanlara dayadık onların icazetleriyle yol alırız…Bu yol çok güvenilir mi sanırsınız!..Siz ve tasmalarınızın sahipleri bekleyin,görün!..

Günümüzün sahibi kutlu ELÇİ’nin sık sık vurguladıkları şu ayetleri hep beraber bir kez daha okuyalım,bakalım işin sonu nereye varacak, sonuç nasıl olacakmış!..:

“Andolsun, Firavun âline (ve zalim yöneticilerine) de uyarıcılar gelmişti.

(Ancak) Bizim ayetlerimizin tümünü yalanlayıvermiş (zulüm ve küfürde diretmiş)lerdi. Biz de onları Azîz ve Muktedir olan (Allah)ın yakalayışıyla yakalayıp (düzenlerini devirmiştik).

(Şimdi, ey bu çağın gafil ve cahilleri!) Sizin kâfir (yöneticileriniz ve süper güç)leriniz onlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa sizin için kutsal kaynaklarda (kurtulacağınıza ve başıboş bırakılacağınıza dair) bir beraat mı var ki? (Aynen Firavunlar gibi, bugünkü sömürücü ve saldırgan zalimleri de devirmeyelim ve yerin dibine geçirmeyelim?)

Yoksa onlar: “Biz, ‘birbiriyle yardımlaşıp öcünü alan’ (ve mutlaka başarılı olan) ‘Güçlendirilmiş bir Cemiyetiz’ (Birleşmiş Milletleriz” diyerek mi şımarıp böbürlenilmektedir)?

(Oysa) Yakında o “Birleşik Cemiyet” bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacak (delik arayacak vaziyete ve hezimete düşeceklerdir).

Daha doğrusu onlara va’ad edilen (asıl azap) saati yaklaşarak (gelmektedir). O saat ki, ‘kurtuluşu mümkün olmayan çok korkunç bir intikam’ vaktidir ve çok acı bir (akıbettir).”
FURKAN SURESİ 41-46

MİLLİ KALEM OLMAK
mus ab beyin yorumuna katılıyorum.

Milli değişim ve dönüşüm devrimine bir Lider lazım!
Milli Görüş mektebinde yetişmiş, Hak davanın çilesini çekmiş, sadakat ve samimiyetini, feraset ve faziletini, bilgeliğini cesaret ve metanetini, hizmetleri ve hayat serüveniyle ispat etmiş kutlu bir şahsiyettir Siyaset Bilimci Düşünür Ahmet Akgül.
İslami diriliş ve derleniş hareketine, insani düşünüş ve Milli Görüş devrimine ve Türkiye merkezli Adil bir Düzen’in yeryüzü hâkimiyetine öncülük yapacak kabiliyet ve karakterde olduğu aşikar ve inkar edilemez bir gerçekti.
İslam alemine liderlik makamına lâyık görmek ve desteklemek hem lazımdır hem de dava ehlinin en doğal hakkıdır. İmani ve vicdani ölçülere sadık kalarak bir gerçeği ifade etmekle birlikte; kuru ve duygusal bir taraftarlıkla herhangi bir kişiyi karalamakta yanlıştı. Aynı zamanda bu dönem ve bu konu; “iz’an ve insaf ehli dava erlerimizin, iman ve vicdan ayarını gösterecek bir imtihandı” diye düşünüyorum. Ve asla unutmayalım ki, sonuçta Allah’ın dediği olacak ve herkes kendi niyet ve gayretinin karşılığını bulacaktır.
Erbakan Hocamızın: “Bu davaya, sadece dünyalık heves ve hesaplar için girip çalışan bir insanın; cehenneme atılmak için artık başka bir günah aramasına gerek yoktur!” uyarılarını asla unutmamalıdır.

Not: Millicozum.com dan yararlanılmıştır.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
7
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...