SURİYE’Yİ PARÇALAMA FERMANLARI
VE
HIYANETİN FİGÜRANLARI
Heyeti Tahrirüş Şam (HTŞ) MOSSAD’la irtibatlıdır. İsrail yeni Siyonist Dış Bakanı “Kürtleri doğal müttefik” ilan edip destek çıktıklarını ve Kuzey Suriye Kürdistanı’na sahip çıkacaklarını açıklamıştır. Asıl hedef, Irak’tan sonra şimdi Suriye’yi parçalamak ve Büyük İsrail’e alan açmaktır. Sözde Şeriatçı ve El-Kaide çeşidi HTŞ (Heyeti Tahrirüş Şam) da PKK-PYD gibi dolaylı İsrail hizmetkârıdır. Bu nedenle “İsrail vuruyor, HTŞ ilerliyor” tespiti anlamlıdır.
Bize göre HTŞ’nin Halep’e saldırı planının özünde; “İsrail’in en önemli hedeflerinden olan Suriye’yi dize getirmek ve hatta direnirse de parçalama planları yatmaktadır. M5 karayolu Şam ile Halep’i birbirine bağlamakta ve güneydeki Dera kentine kadar uzanmaktadır. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), eylemlerin muhalif ve cihatçı Al-Fatah el-Mubin grubu tarafından başlatıldığını açıklamıştı. Bu grubun arasında El-Kaide bağlantılı HTŞ, Türkiye’nin de desteklediği Ulusal Özgürleştirme Cephesi ve Ceyş’ül İzze de vardı. Uygurlar, Özbekler gibi İdlib’deki yabancı cihatçılar da saldırılara katılmışlardı. Suriye ordusu da toprak kazanmak ve çatışmayı bastırmak için çaresizce Rusya başta olmak üzere “dost güçlerle” iş birliği yaptığını hatırlatmıştı.
Hem Esad, hem Rusya, hem de İran; El-Kaideci Nusra’nın devamı olan HTŞ’yi terör örgütü saymaktadır. Bu ülkeler şimdilik ‘İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ile belli bir uzlaşma içinde olsalar da, Türkiye’nin buradaki askeri varlığını geri çekmesinden, İdlib’in HTŞ’den temizlenmesinden ve Suriye’de ‘normalleşme’nin gerçekleşmesinden yanadır.
HTŞ, Birleşmiş Milletler’in (BM) terör örgütleri listesinde yer aldığı için Erdoğan iktidarı da resmiyette HTŞ’yi terör örgütü olarak tanımlamıştır. Ancak gayriresmi olarak MİT üzerinden bu örgütle irtibatlıdır ve dahası İdlib’deki gözlem/kontrol noktalarında konuşlu Türk askerleri HTŞ’ye kalkan yapılmıştır. Erdoğan “Rusların söylediği şey: Teröristlere karşı mücadele ediyoruz… Kim terörist? Kendi toprağını savunanlar mı terörist? Bunlar direnişçi” sözleriyle HTŞ’ye sahip çıkmıştır.
2022’de de HTŞ, yanına bazı ÖSO/SMO gruplarını alarak Afrin’in önemli bir bölümünü ele geçirmiş ve ardından MİT’in devreye girmesiyle geri çekilmek zorunda kalmıştı. İsrail, 2013’te Lübnan sınırında stratejik önemdeki Kuneytra kasabasının ele geçirilmesi konusunda Suriye rejimini destekleyen Hizbullah ile El Nusra arasında çatışmalar yaşanırken hava bombardımanı ile El Nusra’ya açıktan destek çıkmıştı. İsrail; Suriye yönetimi, İran yanlısı milisler ve Hizbullah’a karşı dün Nusra ve bugün de HTŞ’yi doğal müttefik olarak kullanmaktadır. Yani maalesef bu konuda da, İsrail’le Erdoğan Hükümeti aynı taraftadır.
Ukrayna Savaşı yüzünden sarsılan Rusya’nın… Ve yine İsrail saldırıları ve tehditleriyle içine kapanan İran’ın yardımları azalınca; Suriye Esad rejimi desteksiz ve sahipsiz kalmış ve muhaliflere fırsat doğmuş durumdadır. Amerika’nın ise, bölgeyi PKK-PYD gibi 4 emanetçi gruplara bırakıp ülkeden çekilme kararı alması da Esad’ı zor durumda bırakmıştı. Zaten Trump da, karşılıksız dolar saltanatının sallandığı, yani Siyonist Sömürü çarkının tıkanmaya başladığı bir ABD’nin başına geçmiş bulunmaktaydı. Ve Milli Savunma Bakanlığına, sıradan eski bir askeri, şimdilik bir televizyon spikeri olan adamı getirme çabası bile bazı Generalleri hizaya sokma hazırlıkları olarak okunmaktaydı.
Cumhur İttifakı Büyük Kürdistan’ın Hizmetkârı mıydı?
Abdurrahim Semavi’nin: “Türkiye; Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Kürtleriyle İttifak Kuracak ve Onları Tanıyacak.” İddiaları!
Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi, Türkiye’de Kürt sorununun çözümüne yönelik son dönemde atılan adımları ve yürütülen tartışmaları yorumlamıştı. 2013-2015 yıllarındaki çözüm süreci döneminde de Akil İnsanlar Heyetinde yer alan Semavi, gelinen mevcut durumda PKK lideri Abdullah Öcalan ile Kandil arasında anlaşmazlık olduğunu vurgulamıştı. Kuzey Irak’taki (Barzani Kürdistanı’nda) Rûdaw’da Hevidar Zana’nın sunduğu, “Kuzey” bültenine konuk olan Semavi, “Kandil ile İmralı arasında anlaşmazlık var. Sadece Öcalan ile Kandil arasında değil, Öcalan ile Rojava ve Öcalan ile Avrupa arasında da anlaşmazlık var. Bahsettiğim proje çerçevesinde sadece PKK meselesi çözülmüş olmayacak, PKK dışındaki Kürtler de muhatap alınacak” şeklinde açıklamalar yapmıştı.
“Türkiye’nin tüm Kürtlerle ittifak yapacağını” da hatırlatan Semavi, “Türk hükümetinin 15-16 aydır (AKP ve MHP iktidarıyla hazırladığı) bu proje sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümüne yönelik değil. Projeye göre Ortadoğu Kürtleriyle büyük bir ittifak kurulacak; Doğu, Batı ve Güney, Kuzey Kürtleriyle ittifak kurulacaktır. Yapılanlar bu projenin hazırlığıdır. Bunu ifade etmek istiyorum” şeklinde çarpıcı ifadeler kullanmıştı. (Cumhur İttifakı’nca) Bir proje hazırlandığı fikrini aktaran Semavi, “Proje 5 yıl içinde tamamlanacak. Proje adım adım uygulanacak. Türkiye halkı ve Kürtler projeye hazır olana kadar proje dikkatle inşa edilip tamamlanacak. Kürtlerin barış istediği doğrudur. İnsanların aklında birçok soru var. Türklerin de birçok sorusu var. Bu sorunlar çözülmeden Kandil’i Ankara’ya getiremezsiniz, kimseyi başka bir yere taşıyamazsınız. Çok uzun zaman alır. Bahsettiğim proje kapsamında 5 yıllık bir program yapılmıştır. 5 yıl içerisinde sadece Kandil’de olanlar değil, diasporada yaşayanlar da geri dönmeye başlayacak ve onlara da geri dönüş yolu açılacaktır” şeklinde konuşmuşlardı.
Barzanistan-Erbil merkezli; Kürtçe, Türkçe, İngilizce ve Arapça yayın yapan Rûdaw Medya’ya konuşan Abdurrahim Semavi, ardından özetle şunları aktarmıştı:
Rûdaw: Süreç 2023 yılının mayıs ayında başladı. Kim başlattı ve nasıl başladı?
“Bu projenin bütün hazırlıkları yapıldı, ayrıntıları tartışıldı. Proje ve süreç yazıldı. Yani Sayın Bahçeli bu sözleri tek başına gündeme taşımadı. Bu sürecin hazırlıkları 7 Ekim 2023 öncesinde yapıldı. Ben iki ay önce Avrupa’daki bazı televizyon röportajlarında bu projeyi ve süreci anlatmıştım. Sayın Bahçeli’nin de Sayın Erdoğan’ın da bu süreci gündeme getireceğini 2 ay önce açıklamıştım… Bu projede Kürtlerin istediği her şey vardır. Kürtler ‘kardeş ve eşit bir millet’ olarak anayasaya yazılacaktır. Adım adım okullarda Kürtçe eğitim başlayacaktır. Türk hükümeti adım atarken pazarlığa girişmeyecek, kendisi (tavizler için) adımlar atacaktır.
Bu amaçla 300 kişilik bir heyet oluşturulacaktır. Bunu büyük bir keyifle söylüyorum. Diaspora Kürtleri, Kuzeyi, Güneyi, Rojava’sı, Doğusu hepsi bu mecliste tartışıp kararlar alınacaktır. Büyük bir memnuniyetle bunu dile getiriyorum. Açıkçası bu husus bizi çok mutlu ediyor. Ankara’da yaşanan saldırılar da bu sürece engel olamayacaktır. Her iki tarafta da hem Kürtler içinde hem de devlet içinde bu çözümü istemeyenler vardır. Elbette çözümü istemeyen insanlar her zaman olacaktır.
Bu projede, Kürtlerin Ortadoğu’daki coğrafyası anayasaya adil bir şekilde dahil edilecek ve tanınacaktır. Dünyanın dengesini değiştirecek bir proje kurgulanmıştır. Türkiye hükümeti ve Türkiye devleti bunu göze almıştır. Ne olursa olsun geri dönüş yapmayacaktır. Rojava’nın statüsü Türkiye ile birlikte belirlenmiş olacaktır. Öcalan onlara bu yolu açacaktır. Rojava’nın statüsü yok edilmeyecek. Türkiye ile birlikte statüsü belirlenecek; anayasal ve hukuki müzakereler buna göre yürütülüp yönetilecek ve sonuçlanacaktır. Bu 5 yıl içinde Ortadoğu’da Suriye diye bir devlet kalmayacak, tarihte de var olmayacak, Şam ve Lazkiye’de Suriye diye küçük bir devletçik bırakılacaktır!”
Şimdi soruyoruz: Kuzey Irak Kürdistanı (Barzanistan’dan) sonra, şimdi Kuzey Suriye Rojava Kürdistanı’nı kurdurup Türkiye’yi, önce kuşatma altına alarak, sonra güneydoğumuzu da kışkırtıp katarak Büyük İsrail’e hazırlık yapan bu Siyonist projeye Cumhur İttifakı imkân ve fırsat tanıyacak mıydı?
Ve yine merak ediyoruz: 3 Aralık 2024 MHP Grup Toplantısında Sn. Devlet Bahçeli’nin:
“… Ne var ki Suriye Arap Cumhuriyeti, Şam ile Lazkiye arasında sıkışan, topraklarının 3’te 2’si kontrol dışına çıkan, egemenliği ölümcül yaralar alan, solunum cihazına bağlı halde bulunan tartışmalı devlet konumundadır. Merkezi otoritenin kaybı halinde nelerin yaşanacağını, paylaşım sofrasına oturmak için nasıl da kuyrukların oluşacağını, Suriye üzerinde görmek, trajik bir gerçek olarak karşımızdadır!..
… Parçalara ayrılmış Suriye fotoğrafında, her yönüyle Türk olan HALEP’i yüzüstü bırakmamız mümkün değildir!..” ifadeleri ile Rudaw’cı Abdurrahim Semavi’nin söyledikleri neredeyse aynıdır; yani yakında Suriye parçalanacak ve paylaşılacaktır!.. Acaba her ikisine de bu sonucu, aynı odaklar mı aşılamıştı? Çünkü Büyük İsrail’e alan açılsın diye, Suriye’nin parçalanmasını hazırlayan ve hızlandıran İsrail ve Amerika’ydı. Sn. Bahçeli’nin sözlerinin başına: “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne riayet esastır. Başka türlüsünü düşünmek, hatta kafamızdan bile geçirmek abestir!..” kılıfını sardıktan sonra, “Suriye’nin solunum cihazında can çekişmeye başladığını ve yakında yıkılıp paylaşılacağını” ve “Halep’in iliklerine kadar Türk şehri olduğunu” hatırlatması nasıl bağdaştırılacaktı? Ve partisine (ve bazı merkezlere) hangi mesajları taşımaktaydı? Bu çelişkili ifadeler “Türk Devlet Aklının icabı” mıydı, yoksa Cumhur İttifakı’na akıl veren karanlık odakların arzuları mıydı?
HTŞ’nin Amacı ve Perde Arkası!
Suriye iç savaşı 2011 yılı mart ayında başlamıştı. Muhtelif aşamalardan geçen iç savaşın kırılma noktası, geniş bir bölümü silahlı muhalefetin kontrolüne geçmiş olan Halep’te yaşandı. Esad ordusu, Rusya ve İran’ın destekleriyle Halep’i kuşatma altına aldı. Halep’teki direniş, 2016 aralık ayında muhalefetin yenilgiyi kabullenmesiyle sonuçlandı. Silahlı muhalefetin Halep’ten çekilmesi 22 Aralık 2016 tarihinde tamamlanmıştı. Bu gelişme genellikle iç savaşın Esad rejiminin lehinde son bulması şeklinde yorumlanmıştı. Suriye krizine siyasi bir çözüm bulunamasa da rejimin yıkılmadığı, Esad’ın kalıcı olduğu uluslararası camiada genel kabul görmeye başlamıştı. Son hadiselerle birlikte Suriye’nin bütün coğrafyasına yayılacak geniş ölçekli bir iç savaşın yeniden başladığını söyleyebilmek şimdilik zor olsa da ülkenin kuzeybatısında Halep’ten İdlib’e kadar uzanan bir coğrafyayı kapsayan yeni bir cephe açıldığını artık görmek lazımdır. Asıl gizli aktör İsrail ve Amerika’dır.
HTŞ lideri Ebu Muhammed el Culani, Suriye iç savaşına 2012 yılında DEAŞ’ın Suriye’deki temsilcisi olarak bizzat kurucusu olduğu El Nusra örgütü ile katılmış, ardından 2013 yılında DEAŞ’tan koparak, örgütüyle o dönemde Eymen el Zevahiri’nin liderliğindeki El-Kaide’ye biat edeceğini açıklamıştır. El Nusra, El-Kaide’nin devamı olduğu gerekçesiyle BM Güvenlik Konseyi DEAŞ, El-Kaide ve türevlerini terör örgütleri listesine almıştır. Culani, 2016 yılında Cephe El Fetih Şam adlı yeni bir örgüt oluşturmuş, daha sonra 2017 yılında da bazı silahlı muhalif grupları da bünyesine alarak Heyeti Tahrirüş Şam’ı (HTŞ) kurmuşlardır.
Ayrıca BMGK’nın 2015 yılında kabul ettiği 2254 sayılı kararı, Suriye’deki terör örgütlerinin faaliyetlerinin “önlenmesi ve bastırılmasını” önemli hedeflerden biri olarak tanımlamaktadır. Bu örgütlerden biri de HTŞ olmaktadır. Türkiye de BMGK terör örgütleri listesini güncellediğinde 2018 yılında HTŞ’yi de terör örgütü olarak kabul ederek yaptırım listesine almıştır. Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın imzasını taşıyan bu konudaki Cumhurbaşkanı kararı 31 Ağustos 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş durumdadır.
HTŞ lideri El Culani, ABD basınına yaptığı açıklamalarla Washington’a sıcak mesajlar yollayarak, El-Kaide ile bir bağlantısının kalmadığı, dolayısıyla BM’nin terör örgütü listesinden çıkarılması talebini aktarmıştır.
HTŞ; ABD ve İsrail Güdümüne mi Alınmıştı?
Donald Trump’ın ilk Başkanlık döneminde kendisinin Suriye Özel Temsilcisi olarak görev yapan Büyükelçi James Jeffrey’nin, 30 Ocak 2020 tarihinde yaptığı bir açıklamada HTŞ konusunda kullandığı esnek ifadeler dikkatlerden kaçmamıştır. Jeffrey, bu açıklamasında HTŞ’nin bir “El-Kaide türevi” olmakla birlikte ağırlıklı olarak Esad rejimine karşı savaştığına dikkat çekerek, “Kendilerinin terörist değil, yurtsever muhalif savaşçılar olduklarını ileri sürüyorlar. Bu iddialarını henüz kabul etmiş değiliz… Ama bir süredir uluslararası bir tehdit yarattıklarını da görmedik” buyurmuşlardı!?..
Bu arada Suriye ve Rusya’nın, HTŞ’nin Halep ve batısındaki ilerlemesini durdurmak üzere hava üstünlüklerine başvurarak bu örgüte İdlib’de ağır bir karşılık vermeye kalkışmaları büyük kayıplara ve sıkıntılara yol açacaktır. Sahadan gelen ilk bilgiler bu yönteme işaret sayılır. İdlib, büyük ölçüde HTŞ’nin alan hâkimiyetindeki bir bölge konumundadır. Rusya/Suriye ikilisinin, havadan sivil halkın da etkilenebileceği çok ağır karşı saldırıya yönelmesi Hatay’ın hemen yanı başındaki İdlib’i tam bir kaosun içine atacaktır. BM raporlarına göre İdlib bölgesinde büyük bir bölümü iç göçle yerlerinden olmuş insanların oluşturduğu 3,5 milyon dolayında bir nüfus yaşamaktadır. Böyle bir misilleme stratejisi Türkiye sınırına doğru yeni bir göç dalgasını tetiklemiş olacaktır. Ancak, Türkiye’nin de İdlib’den bir göç dalgası ihtimalini caydırmak üzere burada oldukça kuvvetli bir askeri varlığının bulunması göz önünde tutulması gereken önemli bir noktadır.
Halep bunalımının ABD’deki yönetim değişikliğine denk gelmesi de anlamlıdır. Suriye’deki son kriz ABD’deki yönetim değişikliğinin tam ortasına denk geliyor. ABD’de biri halen işbaşında olan “gidici”, diğeri ise 20 Ocak’ta görevi devralmaya “gelici”, ancak fiilen iktidarı kendisinde toplamış yeni yönetim olmak üzere iki başlı bir görüntü vardır. Uluslararası alandaki bütün aktörler hesaplarını yeni yönetime göre yaparken, Washington cephesinde bu tür geçiş dönemlerinin kargaşası yaşanmaktadır. İşte Suriye tam bu geçiş döneminde dış dünyanın çok da yakından tanımadığı bir aktör olan HTŞ’nin rejime karşı oldukça kuvvetli bir hamleye girişmesiyle şaşkındır. Bu örgütün lideri El Culani’nin Esad rejiminin algısında yol açtığı belirgin tahribatla kendisini önümüzdeki dönemde Suriye’nin sahada hesaba katılması gereken aktörlerinden biri olarak tescil ettirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak kendisinin ve örgütünün BMGK’nın terör listesinde olması en büyük handikabıdır. Özellikle Rusya’nın bu örgüte yönelik itirazı da HTŞ’nin terörist kimliğine odaklıdır.
Suriye, Armageddon Savaşı’nın Arenası mıydı?
Heyeti Tahrirüş Şam (HTŞ) ve müttefikleri, 27 Kasım 2024 Çarşamba günü başlattıkları operasyon sonucunda Halep ve İdlib vilayetlerindeki çok sayıda kasaba ve köyü ele geçirdiğini açıklamıştı. Suriye ordusuna karşı düzenledikleri operasyon sonucunda rejim karşıtı muhalifler, Halep kent merkezine ulaşmıştı. Bölgede gerilim artarken, sivillerin durumuyla ilgili endişeler artmıştı. Devam eden bu Saldırganlığı Caydırma (Rad’ul Udvan) Operasyonu sonucunda örgüt, stratejik yolları kapattı. Çatışmalarda en az 200 savaşçı ve onlarca sivil kaybı vardı. 7 bin aile evlerini terk etmek zorunda kalmıştı. İran Devrim Muhafızları Ordusu komutanlarından Tuğgeneral Keyumers Purhaşimi de Suriye’nin kuzeyinde öldürülenler arasındaydı. Çatışmalar ilk olarak Halep ilinin batı kırsalında başladı, 3 gündür de devam ediyor. HTŞ ve müttefikleri, Suriye’nin 46. Alay Üssü’nü de ele geçirmeyi başarmıştı.
Nüfusunun 3 milyonun üzerinde olduğu bilinen İdlib, yıllardır HTŞ’nin kontrolünde tutulmaktaydı. Uzmanlar, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği Kutlu Aksa Tufanı Operasyonu ve akabinde İsrail’in vahşet ve dehşet saçmasıyla yayılan Ortadoğu’daki savaşın, HTŞ’nin yeniden Halep’e doğru ilerlemesine zemin oluşturduğunu savunmaktaydı. Ukrayna’daki savaşta da cephe hattında önemli gelişmeler yaşanırken Rusya’nın Suriye’ye yeterince güç ayıramadığını unutmamak lazımdı. Halep kentine büyük bir saldırı başlatan HTŞ ile Suriye ordusu arasındaki çatışmalara Erdoğan iktidarının maaşa bağladığı ÖSO/SMO’ya bağlı bazı grupların da katıldığı aktarılmıştı. 2015’ten bu yana Suriye’nin Türkiye sınırındaki İdlib kentinin önemli bir bölümünü elinde bulunduran HTŞ’nin (öncesi El Nusra) Halep’e başlattığı saldırı, bir yandan İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırı ve tehditlerinin arttığı ve öte yandan Erdoğan iktidarının Suriye rejimi ile siyasi ilişkileri yeniden kurmaya hazırlandığı bir döneme denk gelmesi enteresandı.
İsrail, 2013’te Lübnan sınırında stratejik önemdeki Kuneytra kasabasının ele geçirilmesi konusunda Suriye rejimini destekleyen Hizbullah ile El Nusra arasında çatışmalar yaşanırken; hava bombardımanı ile El Nusra’ya açıkça destek çıkmıştı. İsrail ve ABD; Suriye yönetimi, İran yanlısı milisler ve Hizbullah’a karşı dün El Nusra’yı ve bugün de HTŞ’yi doğal müttefik olarak görüyorlardı. ABD emperyalizmi, resmiyette terör örgütü olarak tanısa da HTŞ’yi bölgesel politikaları için kullanışlı bir araç olarak elde tutmaktalardı. Dönemin ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in 2020’de yaptığı değerlendirme, Erdoğan’ın değerlendirmesi ile neredeyse aynıydı.
Anlaşılan Erdoğan, Netanyahu ve ABD; HTŞ saldırganlığının Suriye rejiminin ve destekçilerinin bölgesel gücünün zayıflatılmasının aracı olarak devreye sokulması konusunda uzlaşmışlardı. Erdoğan, bu durumu Esad’ı siyasi ilişki ve iş birliğine zorlamak ve bu iş birliğini Rojava’da Kürtlerin özerk yönetimini yıkmak için kullanmak istemesi noktasında ise ABD ve İsrail’den ayrılsa da, sonuçta aynı taraftalardı. HTŞ’nin yeniden devreye sokulması; bölgede savaş ve çatışmaların son bulmasını, halkların barış içinde yaşayacağı demokratik bir geleceğin kurulmasını istemeyen Amerika’nın, Erdoğan iktidarının ve İsrail çıbanbaşının birlikte davranması artık halkımızın gözünü açmalıydı.
Şam Yıkılırsa, İsrail’in İhtişamı Başlardı!
HTŞ saldırılarından 1 hafta sonra Halep tamamen düşmüş, ardından Hama’ya yönelen bu güçler Rejim bağlılarını püskürtüp şehri ele geçirmeyi başarmışlardı. Esad Hükümeti de Hama’nın kaybedildiğini resmen açıklamıştı. HTŞ ve yardımcı güçler buradan sonra, Humus’a yürümek yerine, Akdeniz kıyısındaki Tartus, Rusların 50 yıllık anlaşmalı deniz karargâhı ve rejimin kalesi ve İran güçlerinin merkezi Lazkiye liman kentlerine yönelip ele geçirmeyi başarırlarsa Esad dönemi fiilen kapanmış olacaktı. Biraz daha bekleyip görelim, hele devran kimlere kalacaktı?
“Halep’e saldıranlar; Suriye’nin yıkılmasına, zayıflamasına, etnik ve mezhep temelinde bölünüp parçalanmasına sebep olanlarla, 2011 öncesinde dünyanın en borçsuz, en üretken, en hızlı gelişen ülkesi Suriye ve Suriyelileri; göç, açlık, yoksulluk, ölüm, terör, işgal, talan içinde yaşamasına sebep olanların kuklalarıdır. Zira hepsi İsrail ve onu doğuran (AB ve ABD’li) efendilerinin doğalgaz ve petrol bekçiliğini yapmaktadır. Kahrolsunlar, zira hepsi Netanyahu ve efendilerine Suriye deniz münhasır ve karasal bölgelerinde, Filistin (Gazze) deniz münhasır bölgesinde, Lübnan deniz münhasır bölgesinde keşfedilen trilyon dolarlık doğalgazın sadece İsrail, ABD, Fransa ve İngiltere tarafından kullanılabilmesi için İsrail’e lejyonerlik, yani paralı askerlik yapmaktadırlar.
İslam kostümlü bayrakları, şaşalı dini sloganları, ritüelleri, Sünnilere özgürlük, Allah yolunda şehadet, sol kostümlü flamaları, ağızlarından düşürmedikleri demokrasi, özgürlük, kadın hakları, halkların kaderini tayin hakkı, yerinden yönetim, federalizm, bilumum Atatürkçülük, Türkçülük, Türkmen kardeşliği ve milliyetçilik maskesiyle; bilerek veya bilmeden Netanyahu ve efendilerine hizmetçilik yapanlar, elbette doğalgaz, petrol, silah, uyuşturucu, fuhuş, kumar, faiz sistemi ve emperyalist savaşların memurları ve paralı askerleri olmuşlardır.
Bu arada maalesef, Suriye devleti ve BAAS yönetiminin sevapları kadar yanlışlıkları, hataları, hukuksuzluğu, zulmü ve liyakatsizliği de vardır. 2000’den sonra uluslararası ilişkilerde, AB, Vatikan, İngiltere, ABD, Suudi Hanedanlığı, Katar ve Türkiye ile inşa ettiği münasebetlerde çok ciddi hatalar yapılmıştır.
Gaflet ve Cehalet Takımı Önce Türkiye’ye ihanet ediyorlar
Muhalefet kendi devletine, toprağına ve milletine karşı, istisnalar hariç, yabancı devletlerin muhbirleri, askerleri, jurnalcileri ve projelerinde yakılan odun olmuşlardır. Bu nesnel tablodan hareketle her kim, bu nesnel koşullarda, bu etnikçi, mezhepçi ve vatansız filhakika Suriye düşmanı muhalefetin başarısı için destek verirse, muzaffer olmaları için dua ederse bilmelidir ve idrak etmelidir ki, Netanyahu’nun silahında Suriye’ye, Lübnan’a, Filistin’e ve Türkiye’ye karşı sıkılan kurşun olacaklardır.
Her kim Halep’in üzerine salınanların asli görevlerini, kimliklerini örtbas ediyorsa, 100 sene önce İngiltere ve Fransa’nın, bugün ise onlarla birlikte ABD ve İsrail’in uygulamaya koyduğu, böl-yönet-talan et projelerinde Suriye’nin milli toprağında ister dini, ister mezhebi, ister etnik bölücülük yapanları teşhir etmek yerine desteklerse, bilsinler ki Suriye’den önce Türkiye’ye ihanete kalkışmışlardır.
Neden mi Halep’e, Şam’a, Beyrut’a, Gazze’ye, Ankara’ya ihanet ediyorlar?
Çünkü Netanyahu ve efendilerinin Suriye, Lübnan ve Filistin’de mevcut olan trilyonlarca dolar kıymetindeki doğalgaz ve petrol yataklarını talan edebilmek ve İsrail’in yalan tarihi, kültürü, siyasetiyle bölgeyi yalan kutsal kitapları ve tanrılarına uygun biçimde yeniden tanzim edebilmek için Şam, Halep, Beyrut, Gazze teslim alınmalı, parçalanmalı, insansızlaştırılmalı, aciz ve sakat bırakılmalı ve son merhalede yok edilip ortadan kaldırılmalıdır. Zira Şam coğrafyası; Netanyahu, Siyonist baronların ve uşaklarının ayak tabanında derin ve kalın bir diken konumundadır. Onu aşarlarsa Türkiye’ye varılmış olacaktır.
Ben Gurion Kanalı’na Hazırlık!
Tane tane anlatalım: İsrail, uzun yıllardır kafasında olan Ben Gurion Kanalı projesini hayata geçirme çabasındadır. Bu kanal, Mısır’ın kontrolündeki Süveyş Kanalı’na alternatif olacaktır. Kanal 257 kilometre uzunluğunda olacak ve İsrail’in Kızıldeniz’deki limanı Eilat’ta başlayacak Ürdün topraklarından İsrail’deki Ölü Deniz’e, buradan Kuzey Gazze üzerinden Akdeniz’e açılacaktır.
Maliyetinin 100 milyar dolar olacağı konuşulmaktadır. İlk dönemlerde kanal, İsrail’e yılda 10 milyar dolar getiri sağlayacaktır. Bu kanalın yapılabilmesi için Gazze insansızlaştırılmalı ve yıkılmalıdır. Gazze açıklarında elde edilecek doğalgaz ile İsrail gazı Afrika ve Asya’ya bu kanal üzerinden taşınacaktır. Kanal sayesinde İsrail; Avrupa ve Asya’yı bağlayan köprü olacaktır. Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesine de alternatif olacaktır.
Kuduz İsrail, Gazze’yi kıyımdan geçirerek, insansızlaştırarak, Lübnan’ı bombalayarak, Güney Lübnan’ı insansızlaştırarak, işgal ederek, ilhak ederek, Filistin (Gazze) denizinde keşfedilen doğalgaza konacaktır. Bunu başardığında Gazze ve Güney Lübnan’ı daha önce Golan ve Kudüs’te yaptığı gibi İsrail’e katacaktır. Yani İsrail’in resmi toprağı ilan edip çıkacaktır. Bunun için uluslararası destek, yalan tarih, tanrının bize vaat ettiği topraklar hikâyeleri yeterli sayılacaktır!
Ancak hesapların üstünde hesap vardır! Suriye tamamen teslim alınmadan, iyice zayıflatılmadan Lübnan ve Filistin’de hedeflerinize ulaşamazsınız. Tersi de doğrudur. Halep bu sebeple yeniden ısıtıldı. Lübnan’da bocalayan Netanyahu bu sefer Suriye’yi tamamen bitirip batırmayı, ardından yine Güney Lübnan’a saldırmayı planlamaktadır.
Ancak bunlar nafile ve beyhude çabalardır. Bu sebeple Suriye savaşını 2011’den itibaren Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail projelerinde okumaya ve anlatmaya çalıştık. Dileriz hükümetimiz ve milletimiz Suriye adımlarını bu büyük projeyi nazar-ı dikkate alarak atsın. Hani “Irak ve Suriye’de bir koyup üç alacaktık? Tam aksine facialar topladık!.. Bu sefer de Halep’i düşüreceğiz hayali ile çok daha büyük bedeller ödeneceği unutulmamalıdır. Oysa “eşek bile aynı çukura iki kez düşmekten sakınmaktadır…”[1] şeklindeki haklı uyarılara kulak asılmalıdır.
Kürdistan’a Meşruiyet Hazırlığı mıydı?
Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Erhan Afyoncu, üniversite tarafından yayımlanan “Türk Dili Kompozisyon ve Hitabet” adlı kitabın kapağındaki görselde Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunun bir bölümünün farklı renkle boyandığının ortaya çıkmasıyla ilgili açıklama yapmıştı. Milli Savunma Üniversitesi’nin hazırladığı “Türk Dili Kompozisyon ve Hitabet” adlı kitabın kapağındaki görselde Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunun bir bölümünün farklı renkle boyanmasına karşı: “Kitabın kapağında Türk dilinin konuşulduğu bölgeler bulunmaktadır. Bu bölgeler arasından Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu çıkarılmıştır. Bu coğrafyayı ne zaman, hangi savaşta kaybettik ki veya bu bölgeden askerlerimiz ve devletimiz de çekildi mi ki, doğu ve güneydoğumuz ayrı renklere boyanmaktadır? diye sormaları haklıdır.
Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Erhan Afyoncu, konuyla ilgili bir açıklama yaparak:
“Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu Türk Dili Kompozisyon ve Hitabet Dersi için hazırlanan ve Senato tarafından basılmasına izin verilen ‘Ders Notu’ kitabının kapağında herhangi bir görsel bulunmamaktadır.” Ancak bu kapağın kurumda görevli editör tarafından idarenin bilgisi dışında matbaaya verildiğini ve kapaktaki uygunsuzluk fark edilir edilmez kitabın toplatıldığını vurgulamıştı.


Şimdi soruyoruz: Kuzey Irak Kürdistanı (Barzanistan’dan) sonra, şimdi Kuzey Suriye Rojava Kürdistanı’nı kurdurup Türkiye’yi, önce kuşatma altına alarak, sonra güneydoğumuzu da kışkırtıp katarak Büyük İsrail’e hazırlık yapan bu Siyonist projeye Cumhur İttifakı imkân ve fırsat tanıyacak mıydı?
Bu soruya cevap Evet maalesef durum onu gösteriyor ama Allah’tan umut kesilmez görünmez bir el İnşallah durumu tersine çevirir ve milli menfaatler öne çıkar
”Heyeti Tahrirüş Şam (HTŞ) MOSSAD’la irtibatlıdır. İsrail yeni Siyonist Dış Bakanı “Kürtleri doğal müttefik” ilan edip destek çıktıklarını ve Kuzey Suriye Kürdistanı’na sahip çıkacaklarını açıklamıştır. Asıl hedef, Irak’tan sonra şimdi Suriye’yi parçalamak ve Büyük İsrail’e alan açmaktır. Sözde Şeriatçı ve El-Kaide çeşidi HTŞ (Heyeti Tahrirüş Şam) da PKK-PYD gibi dolaylı İsrail hizmetkârıdır. Bu nedenle “İsrail vuruyor, HTŞ ilerliyor” tespiti anlamlıdır.”
Büyük İsrail planları işlerken ,İslâm Alemi suskunluk ve pasifliğini korurken elbette ki RABBİMİZİN de bir planı ve vaadi vardı…Bizler malisef ki kendi çapımızda tepkimizi gösterirken ,dualar ederken bir taraftan da izleyip göreceğiz ki asla zulüm payidar olmayacaktır…Rabbimiz zulümlerin son bulduğu Adil Düzeni tüm insanlığa göstersin inşaAllah!
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
(İbrahim Suresi 46)
Suriye artık yeni bir Irak ve Libya olma yoluna hızlı bir şekilde girmişti. Bunun içinde bu işin rejisörleri rolleri dağıtmış ve herkes kendi üzerine düşen görevi yerine getirme gayesinde idi. Şuanda Suriye’de rejim devrilmiş ve İsrail fiilen sınır komşumuz olmuştu kapımızı çalması an meselesi idi. Daha önceki makalesinde üstadımızın belirttiği gibi direk ülkeme müdahaleyi gözü hiç bir zaman kesmeyen ABD ve İsrail’in taşeronları olan pyd gibi aracıları ile işini görmeye çalışacak ve ülkemi yoracak yıpratacak ve hedef dilim varmıyor ama Kürdistan hayallerine ulaşmak için sıkıştırıp hazırlamaktı. Toplumu kıvama getirip iyice yumuşatmak ve parçalanmaya müsait hale getirmekti. İçeride de yıpranan atını değiştirip, yeni üçlü çatı çalışmalarıyla çatı başınada taze kan ve yeni can, heyacan hesabıyla, sert ve net bir şekilde bir yılı aşkın süredir devam eden siyonist katliamına bir tek söz söyleyemeyen “İsrail baltasının yerli sapı”nı getirip daha rahat tavizler ile büyük İsrail hedefine koşar adım gidilmekte idi.
Siyonist şeytanın bir hesabı var ise mutlaka Allah’ında bir hesabı vardı. Görün nasıl olacak, bekleyin nasıl olacak göreceksiniz Milli Görüş’ün tek temsilcisi Milli Çözüm eliyle siyonist şeytanın planları nasıl tepetakla edilip başına geçirilecek şahit olacağız. İşte o zaman sadıklar ve mazlumlar bayram edecek zalimler ve münafıklar hırslarından tırnaklarını yiyecekti.
Erbakan Hocamızın “Birgün mesele Suriye olursa bilin ki asıl mesele Türkiye’dir” sözleri kulaklarımızda çınlamaktadır.
Deaş’lıları hapisten çıkarıp Filistin’e karşı savaştıran İsrail şimdi de el kaide-el nusra uzantısı hşt’yi kullanarak bölgede İsrail’e füze atabilen tek tehdit güç Hizbullah’ı, destekçisi İran’ı ve Rusya’yı BOP bölgesinden uzaklaştırmıştır. Ve zaten Şam 8 aralık 2024’te 12 gün içinde düşünce aynı gün İsrail Golan tepelerinde İsrail bayrağını açmış, Şam’ı bombalamış, bölgede kendisine düşman komşuya izin vermeyeceğini ve operasyonun kontrollerinde olduğunu açıklamıştır. Aslında HŞT bölgede İsrail’e koridor açmıştır. Bop tıkır tıkır işlemektedir.
Ortalıkta büyük oyunda operasyonu biz yaptık sloganlarıyla dolaşanlar Şam’ın düşüşü operasyonu sonrası bölgeye neden sahip çıkmıyor, bölgenin yeniden şekillendilmesinde işi İsrail’e, ve ABD’ye bırakıyordu? !!! İşte böylece AKP iktidarının ve BOP eşbaşkanı genel başkanının BOP’a hizmetkarlığı sırıtıyordu!!
Şam’ın düştüğü 8 Aralık 2024 tarihli haberlerden:
İsrail Basbakanl Benjamin Netanyahu, Israil’in strateiik askeri hamlelerinin Suriye’deki gelismelere yön verdigini duyurdu.!!!
İsrail Genelkurmay Baskani Herzi Halevi:
“Bu geceden itibaren ana savas cephesi Suriye’ye tasinacak. Suriye cephesinde savasmaya baslayacagiz ve kimsenin sinirlarimiza ulasmasina izin vermeyecediz…”
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon ise desteklediği DAEŞ’in dönüşünü engellemek için Suriye’nin doğusunda var olacağını ilan etti.!!!
Zehri altın tas içerisinde sunuyorlar. Siyonizm bu tası, işbirlikçi uşakları aracılığıyla ümmete sunuyor. Aziz Erbakan Hocamız ne demişti; “Bir gün Suriye karışırsa hedef Türkiye’dir. Tabii iktidarlarını borçlu oldukları siyonizme uşaklığı meslek edinenler elbette bu uyarıya göre hareket etmezler.
Adamlar Suriye’yi parçaladılar ve yutacaklar, fakat siyonizmin uşakları millete, sanki bir yerleri fethediyormuş havası estiriyorlar.
Millet olarak Aziz Erbakan Hocamızın uyarısını dikkate almaz bize sunulan yalan, hayali, karşılığı olmayan beyanlara inanacak olursak bedelini ağır öderiz.
Kimlerin kimlerle beraber olduğunu anlamamızı sağlayan güzel bir analiz
Hani “Irak ve Suriye’de bir koyup üç alacaktık? Tam aksine facialar topladık!.. Bu sefer de Halep’i düşüreceğiz hayali ile çok daha büyük bedeller ödeneceği unutulmamalıdır. Oysa “eşek bile aynı çukura iki kez düşmekten sakınmaktadır…” şeklindeki haklı uyarılara kulak asılmalıdır.
Ne Irak’ta oynanan oyunlardan ders aldık, ne Libya’da akıllandık. Balık hafızalı mıyız neyiz? Her 10 senede hatta o kadar bile geçmeden aynı delikten tekrar tekrar ısırılmaktan usanmadık.
İsrail+ABD+AKP=(El Nusra)HTŞ denklemi bütün bir Ortadoğu’daki güncel hareketliliğin parametrelerini oluştumaktadır. Elbette Milli Yapı da hesap içinde kendi stratejilerine uygun sabır göstermektedir. Fakat yukarıda belirtilen denklemi Milli Çözüm şükürler olsun ki ayrıntılarıyla ortaya koymuş herkesin düğün diye kutladığı, Siyonist güdümlü STK ların sözde Türkiye’nin başarısı olarak sunulan HTŞ kahramanlıklarına ses çıkarmamasının Siyonist İsrail’in bir projesi olduğu da gözler önüne sermiştir. Ayrıca Milli Savunma Üniversitesinin yayınladığı kitap kapağının Sabataist-Dönme işbirlikçilerin Milli Kurumlarımızı nasıl da işgalettiği sırıtmaktadır.
Artık; “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” , Ya Milli Çözüm Milli Mutabakat iktidarı iş başına gelecek, ya da Ortadoğu’nun mukadder sonu bizi de içine alacaktır.
Son ve tek şans: ACİL MİLLİ ÇÖZÜM MUTABAKAT İKTİDARI OLACAKTIR.
AYNI BOP, AYNI EŞBAŞKAN!
1- Irak, Libya, Suriye… Buyrun işte, 20 küsür yıldır değişen bir şey var mı:
…MHP Grup Toplantısında Sn. Devlet Bahçeli’nin:
“… Ne var ki Suriye Arap Cumhuriyeti, Şam ile Lazkiye arasında sıkışan, topraklarının 3’te 2’si kontrol dışına çıkan, egemenliği ölümcül yaralar alan, solunum cihazına bağlı halde bulunan tartışmalı devlet konumundadır. Merkezi otoritenin kaybı halinde nelerin yaşanacağını, paylaşım sofrasına oturmak için nasıl da kuyrukların oluşacağını, Suriye üzerinde görmek, trajik bir gerçek olarak karşımızdadır!..
… Parçalara ayrılmış Suriye fotoğrafında, her yönüyle Türk olan HALEP’i yüzüstü bırakmamız mümkün değildir!..” ifadeleri ile Rudaw’cı Abdurrahim Semavi’nin söyledikleri neredeyse aynıdır; yani yakında Suriye parçalanacak ve paylaşılacaktır!..
………………………………………………………
2- Derin duamızdan biri de, en az İsrail-Amerika-Batı ve bunların siyasi işbirlikçileri kadar, Amerika’dan maaşlı ÖSO, IŞİD, El-Nusra, Kaide, HTŞ, Ypg, Pyd, Libya muhalifleri ve Arap Baharı aktivistleri gibi tüm Bop tetikçilerine de günü geldiğinde İlahi adaletin tecelli etmesi! Tekbirlerle İsrail’e hizmet, Alevi-Şii-Kürt-Ezidiler üzerine etnik cinayet, tecavüz, cariye alma… Allah(cc) bu suçların cezasını Ahirete bırakmasın, amin!
Yazardan Allah razı olsun.
Makaleyi okuyunca elbetteki Erbakan Hocamızın şu 3 sözünü bir kez daha hatırlıyoruz…
Birincisi; “21. Yüzyılda Siyonizmin ana vazifesi Akp iktidarını ayakta tutmaktır” buyurmuşlardı. Neden: Çünkü Ortadoğudaki Arz’ı Mev’ud emellerine ulaşmak için Türkiye de milli bir hükümet olmamalıydı. Akp bunun için işbaşına getirilmiş ve pili bitmesine rağmen son tahlilde, demokratur yollarıyla hâlâ iş başında tutulmaktadır.
İkincisi ise “Türkiye’nin Güvenliği için Suriye’nin Bütünlüğü Esastır” sözü. Bu ne demek; Büyük İsrail için Suriye de peydahlanan Işıd,Pyd ve bu günkü Htş vs gibi kiralalık unsurların görevi Suriye yi bölüp parçalayıp bölge yi İsrail e hazır lokma haline getirmek.
Zira Şam coğrafyası; Siyonist baronların ve uşaklarının önündeki engel konumundadır. Onu aşarlarsa Türkiye sınırına ulaşmış olacaklardır.
Maalesef yaşanan süreç te bu doğrultuda ilerliyor.
Ama şu var ki onların bir planı varsa, elbette Yüce Rabbimizün de Rahmânî kulları eliyle uygulayacağı bir planı vardı..
Üçüncü sü ise;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki, Türkiye nin(Türkiye ile birlikte Ortadoğu ve tüm İslam Coğrafyası) kurtuluşu, Milli Çözüm e inanan bir Cumhurbaşkanı nın o makama oturması, Milli Çözüm e inanan bir Hükümet in kurulması ve Yeni bir Devrin başlamasıyla mümkündür”…
İnşallah çok yakın bir zamanda siyonist şeytan ve işbirlikçilerinin yıkılıp devrildiği ; ardından mazlumların yüzünün güleceği, zalimlerden intikamlarının alınacağı, Erbakan Devrimi mühürlü Milli Çözüm Devrine ulaşmış olacağız…
İsrailin BOP kapsamından aşama aşama hayata geçirmek istediği İran,İrak,Türkiye , Suriye 4 Ayaklı Kürdistan oluşumunun Irak ayağı ve Suriye ayağı kısmen tamamlanmıştı. Şimdi sırda İran ve Türkiye ayağını halledip arkasından Kürdistan ve sözde büyük İsrail gerçekleşmiş olacaktı. Suriyede Rusya ve İranın çekilmesiyle oluşan otorite boşluğunu kimin dolduracağı elbette Türkiye karar vercektir. Bu bölgedeki en etkin güç Türkiyenin Milli ordusudur. Sıtratejik sabırla elbette durumu kendi lehine çevirecek hesapları Milli Türkiye çoktan yapmıştır. Ancak gücünü ekonomik kullanmak isteyen Türkiye siyasi arenada haksız duruma düşmeden meşru olarak menfaatlerine uygun müdahalleri yapacaktır. Armagaddon hazırlıklarının son aşaması yaşanmaktaydı ve herkezi hizaya sokacak Milli Çözüm iktidarına acilen ihtiyaç duyulmaktaydı.
Cumhur İttifakı Büyük Kürdistan’ın Hizmetkârı mıydı?
Kuzey Irak Kürdistanı (Barzanistan’dan) sonra, şimdi Kuzey Suriye Rojava Kürdistanı’nı kurdurup Türkiye’yi, önce kuşatma altına alarak, sonra güneydoğumuzu da kışkırtıp katarak Büyük İsrail’e hazırlık yapan bu Siyonist projeye Cumhur İttifakı imkân ve fırsat tanıyacak mıydı?
Artık Milli Çözüm merkezli bir Milli Mutabakat İktidarı kaçınılmazdı!..
Aziz Erbakan Hocamızın 44 yıl öncesinden söylediği gibi;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980
İbrahim 46
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
https://www.mealikerim.com/14/ibrahim/46
İbrahim 47
Sakın ha, Allah’ı; elçilerine (ve Hakk davetçilerine) verdiği sözden (ve zafer va’adinden) dönecek sanma(yın). Gerçekten Allah Azîz’dir, İntikam sahibidir. (Ey zalimler ve hainler, sizin de zulüm ve hıyanetlerinizin hesabını soracak, saltanatınızı yıkacaktır.)
https://www.mealikerim.com/14/ibrahim/47
“Her kim Halep’in üzerine salınanların asli görevlerini, kimliklerini örtbas ediyorsa, 100 sene önce İngiltere ve Fransa’nın, bugün ise onlarla birlikte ABD ve İsrail’in uygulamaya koyduğu, böl-yönet-talan et projelerinde Suriye’nin milli toprağında ister dini, ister mezhebi, ister etnik bölücülük yapanları teşhir etmek yerine desteklerse, bilsinler ki Suriye’den önce Türkiye’ye ihanete kalkışmışlardır.
Neden mi Halep’e, Şam’a, Beyrut’a, Gazze’ye, Ankara’ya ihanet ediyorlar?
Çünkü Netanyahu ve efendilerinin Suriye, Lübnan ve Filistin’de mevcut olan trilyonlarca dolar kıymetindeki doğalgaz ve petrol yataklarını talan edebilmek ve İsrail’in yalan tarihi, kültürü, siyasetiyle bölgeyi yalan kutsal kitapları ve tanrılarına uygun biçimde yeniden tanzim edebilmek için Şam, Halep, Beyrut, Gazze teslim alınmalı, parçalanmalı, insansızlaştırılmalı, aciz ve sakat bırakılmalı ve son merhalede yok edilip ortadan kaldırılmalıdır. Zira Şam coğrafyası; Netanyahu, Siyonist baronların ve uşaklarının ayak tabanında derin ve kalın bir diken konumundadır. Onu aşarlarsa Türkiye’ye varılmış olacaktır.”
Yıllar öncesinden halkımızı kandırıp avutmaya yönelik ortaya atılan bir koyup üç alacağız ihaneti ve palavrasına benzer, şimdide Halep’i topraklarımıza katacağız balonuyla Bop’a hizmetkarlıklarını gizlemeye çalışıyorlar.
Böyle martavallarla yozlaştırdıkları halkımızın duyarlılığını törpüleyip, bizim kardeş ülke Irak veya Suriye toprağında ne işimiz olur biz bu mahallenin abisiyiz onlara destek oluruz demek yerine yeniden Osmanlıcılık hayalleriyle avunan toplumumuz da dahil top yekün yeni insani özü şefkat ve merhamete dayalı Adil bir Düzen etrafında birleşmekten başka çözüm yoktur. Onada MİLLİ ÇÖZÜM denir.
Uluslararası ilişkiler literatüründe devleti tehdit eden unsurlara ve girişimlere karşı, caydırıcılık niteliği taşıyan çok önemli iki umde bulunmaktadır.
Bunlar;
♦️1) İmkan ve kabiliyetler:
A) Savunma ve taarruz sahasına ait olan tüm teknolojik ve stratejik unsurlar.
B) Sınır birlikteliği ve bütünlüğü
C) Aynı inanca ve kültürel muktesebata sahip olma imkanı
D) Ülkeler arasındaki ekonomik, askeri, Siyasi, kültürel anlaşmalar.
♦️2) Siyasi İrade ve İman:
A) Tehdit unsurların üzerine, her türlü imkan ve kabiliyetle gidebilecek bir siyasi karar mekanizmasının, sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi ve devlet aklının alacağı kararların, daha sağlıklı bir zeminde yürürlüğe girebilmesi için, her türlü dış ve iç şantajdan uzak, bağımsız, hür bir iktidarın işbaşında bulunması.
B) Bu imkanları aksiyoma dönüştürecek, ulusal, bölgesel ve küresel bir Adil Düzen ve Millî Çözüm imanına sahip bir zihniyetin teşekkülü.
İşte bu iki imkana sahip olduktan sonra bırakın taarruzu, savunma yapmanıza bile gerek kalmayacak(!) devlet, her türlü caydırıcılık yolunu kendiliğinden işleme koymuş olacaktır.
Milli Görüş’ün yarım asırlık birikiminin ortaya koyduğu temel ölçüler çerçevesinde ve Millî Çözüm şuurunun, bu ölçüleri temel, güncel ve geleceği de kuşatacak parametrelerle, Türkiye Merkezli Yeni bir Düzenini ilan edeceği günlere yaklaşıyoruz inşallah.
YAPTIKLARI, YAPACAKLARININ TEMİNATIDIR!
AKP Hükümeti’nin; baştan sona gaflet dolu dış politika hamleleri ile nice yiğit evlatlarımız şehit düşmüştür.
Deyrizor’da ABD, AB ve İsrail PKK/YPG’ye hava desteği sağlamaktadır.
Çözüm sürecinde olduğu gibi bu çatışmadan en kârlı PKK/YPG nin çıkması hesaplanmaktadır.
Erdoğan Hükümeti, İdlib’i silahsızlandırma anlaşmasına uymamış ve büyük bir kumar oynamaktadır.
140 bin kişilik militan toplayan PKK/YPG Milli Güvenliğimizi tehdit etmektedir. İsrail, ABD ve AB tarafından açıkça desteklenmektedir.
Erdoğan Hükümetinin ise Milli Güvenliğimizi tehdit eden dış mihraklara karşı siyasi bir şuur gösterip bu sancılı süreçten çıkması 23 yıldır gösterdikleri şuur ve dirayetten çok uzaktadır.
Güney Kıbrıs’a, Demir Kubbe sevkedenlerin amaçları gayet açıktır. BOP Projesinin son ayağı Cumhur ittifakı ile tamamlanmak istenmektedir. Şuan yedek lastik olarak bekletilen Abdullah Gül’ün son dönemde Suriye ve Kürdistan meselesi üzerinden verdiği mesajlar ise Siyonistlere “ben hazırım” mesajıdır.
Siyonistlerin ve uşaklarının bir çok planı olmakla birlikte tek bir hedefleri vardır.
Ancak tuzak kuranların en hayırlısı Allah’tır!
Tek çare Milli Çözüm – Milli Mütabakat Hükümetinin kurulmasıdır.
İşbirlikçi hainler, vakit çok geç olmadan sinsi planlara alet olmaktan vazgeçmelidir.
Tarihten önce yargılanmayacaklarının garantisini zalimlere kim vermiştir?!