YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
691fea4eaf0c0
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 7
Bugün : 4583
Dün : 45549
Bu ay : 857307
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45261128
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Vatikan’da Papazlara, “Müslümanlara nasıl yaklaşılır? (Yani nasıl kandırılır?)
Dersleri veren İlahiyatçı-Büyükelçi

TEMEL BEY’İN DAMADI ÇIKMIŞTI!

Milli Gazete’de 15 Haziran 2016 tarihinde ve “Gündem” bölümünde “Haçlı sofrasında Kur’an!” başlıklı bir haber-yorum yayımlanmıştı.

Papa’nın 12 Nisan 2015’te “Yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere yapıldı” demesinin ardından Büyükelçi Mehmet Paçacı geri çağrılmış ve Vatikan-Ankara ilişkileri sözüm ona gerilmişti. Vatikan hâlâ iftirasından dönmemişti, ama 1977’de öldürülen Büyükelçi Taha Carım’ı anma bahanesiyle Rönesans’tan kalma Haçlı sarayında Kur’an-ı Kerim ve Ezan-ı Muhammedi okunmuş, fitne sofrasında iftar yapılmıştı! Akıllara zarar törende Kur’an-ı Kerim’den ayetler ile ezan okunmasının ardından ‘karışık’ konuklara(!) iftar yemeği de ikram edilmişti.

Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Prof. Mehmet Paçacı’nın ev sahipliğinde yapılan bu anma törenine, Vatikan nezdinde görev yapan bazı misyon şefleri, Vatikan ve Ortodoks Kilisesi’nden ‘dini’ yetkililer ile çok sayıda Türk ve İtalyan konuk davetliydi.

Milli Gazete’nin bu haberinde kınadığı Vatikan Büyükelçisi Mehmet Paçacı’nın, Sn. Temel Karamollaoğlu’nun damadı olduğunu ise, bazıları ya bilmiyorlardı veya gizliyorlardı!

Temel Karamollaoğlu’nun bu karanlık damadı Mehmet Paçacı’nın T.C. Vatikan Büyükelçiliği sırasında Papalık; Yahudilere yönelik teolojik kırılma ve Siyonizm’e teslim olma anlamına gelecek yeni bir karar almıştı. 2. Vatikan Konseyi’nin 50’nci yılında Papalık, Yahudileri “dine davet edilecekler” (yani kâfirler) kapsamından çıkarmış, böylece Papalık, Yahudileri resmen “mü’min” saymaya başlamıştı. İlahiyatçı Prof. Dr. Şinasi Gündüz ise, bu kararın siyasi olduğunu ve Siyonistlerin baskısı ile alındığını hatırlatmıştı. Alınan bu kararla “Yahudilerin din değiştirip Hristiyan olma” şartını koşan Vatikan kuralı; “İsa’ya inanmasalar da kurtuluşa erebilirler” hükmüyle, tümüyle ortadan kaldırılmıştı.

14 Aralık 2015’te ‘Jübile Yılı’ kutlamalarını başlatan Vatikan’da Yahudilere yönelik dini tebliğden vazgeçilmesi kararı alınmış, Papalık, “Yahudilerin Hristiyan dinine dönmesine çaba sarf etmekten vazgeçilmesi ve antisemitizm ile mücadelede beraber çalışılması gerektiğini” açıklamıştı. Açıklamada “Hristiyanların kökleri Yahudi olduğu için antisemitist olamazlar” vurgusu da vardı. Zaten daha önce de “Yahudilerin körlüğü” ve “kalplerindeki perde” duaları, “Tanrı, kalplerini aydınlatsın” şeklinde yazılmıştı. Vatikan’da alınan bu son kararda; Yahudilerin Hz. İsa’ya inanmaması halinde de kurtuluşa erecekleri savunulmaktaydı.

Yahudi asıllı ve Mason bağlantılı Papalar çoğalmıştı!

Giderek Siyonizm’in bir karargâhına dönüşen Vatikan’da bizzat Mason ve Yahudi olan Papalar da çoğalmıştır. Papa XI. Pio, Papa XII. Pio, Papa XXIII. Jean (1958-1963) Yahudi olarak bilinen Papalardır. Bununla birlikte çok sayıda Kardinal’in Mason veya Yahudi olduğu da ortaya çıkmıştır. Bunlar Papalık ile kirli finans işleri, MOSSAD ve İsrail ile bağlantıları kuran aktörler konumundadır. Kasım 1964’te (Yahudi asıllı kilise yöneticilerinin telkini ile) Roma Katolik Kilisesi dünyadaki kendi kiliselerine bağlı Kardinal, Papaz ve Piskoposlarla bir toplantı yapmıştır. Toplantıda Papalığın geçmişten günümüze kadar Yahudilere karşı tutumunun hatalı olup olmadığı tartışılmıştır. Böyle bir çalışma, Papalık tarihinde ilk olması hasebiyle oldukça önemli bir adımdır.

Vatikan-Yahudi Antlaşmaları

1965’te Nostra Aetate Deklarasyonu yayımlanarak Hristiyan-Yahudi ilişkilerini derinleştirmek için birçok ülkede enstitüler ve buna benzer kurumlar kurulmaya başlanmıştır. Hz. İsa’nın ölümünden Yahudilerin sorumlu tutulamayacağı açıklanmıştır. 1974’te Vatikan Talimatnamesi’nde antisemitizmin her türlüsünü kınadıkları vurgulanmıştır. Yahudi tarihinin Kudüs’ün yakılmasıyla sona ermediği, hatta dini bir gelenek geliştirmeye devam ettiği yorumu yapılmıştır. 1985’te Vatikan, İsrail’i devlet olarak tanımıştır. Aynı yıl Vatikan, Yahudilerin Eski Ahit’te olduğu gibi bugün de Tanrı’nın seçilmiş en üstün insanları olduğunu açıklamıştır. Aralık 1970’te Hristiyan Birliği Uyandırma Sekreteryası’nda Roma Katolik Kilisesi ile Dünya Yahudi Cemaati arasındaki ilişkileri koordine edecek komitenin kurulması için bir memorandum kararı alınmıştır. Bu toplantılarda Yahudiler birçok talepte bulunmuşlardır. Bu talepler arasında oldukça düşündürücü ve önemli olanı, Yahudilerin Vatikan’dan, İncil’de Yahudiler ve Yahudilik aleyhinde geçen ifadelerin mutlaka çıkartılması gibi İncil’in değiştirilmesine kadar varan isteklerde bulunmaları ve bunda ısrarcı olmalarıdır.

Vatikan’ın içindeki Siyonist yapılanmanın kırmızı çizgilerini, Papaların bile geçemeyeceği anlaşılmıştır. Vatikan’ın sadece bir dini merkez olmadığı; aynı zamanda bir devletin bütün imkânlarına sahip, uluslararası alanda tanınan, diplomatik imkânları olan bir devlet olduğu unutulmamalıdır. Papaları bile öldürecek bir yapılanmanın, düşman olarak gördüğü her türlü güç merkezlerinin aleyhinde çalışacak birçok Siyonist ve Masonik şer merkezlerine dokunulmaz bir merkez oldukları açıktır. Papa II. Jean Paul suikastının tetikçisi olan Mehmet Ali Ağca bahanesiyle suikasttan sonra özellikle Siyonistlerin güdümündeki basın yayın kuruluşları birkaç yıl bu olay nedeniyle Müslümanlara Avrupa’yı dar etmeye çalışmışlardır. Ardından zamanın CIA Başkan adayı Robert Gates’in düzmece raporlarıyla bu suikast KGB’nin üzerine yıkılmıştı. Daha sonra anlaşıldı ki; tetikçisi Ağca, yaptıranları; I. Paul’u ortadan kaldıran aynı merkez yani MOSSAD’dı.

Vatikan Elçisi, Temel Bey’in Damadı Çıkmıştı!

Bir dönem Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi olan Temel Karamollaoğlu’nun sevgili ve değerli damadı Prof. Mehmet Paçacı, Habertürk’ten Kübra Par’a verdiği röportajında övünerek: “Arkadaşlarımın hepsi Papaz!” açıklamasını yapmış ve özellikle “Pavarotti ve Mozart dinlerim. Napoliten tarzı İtalyan müziği severim.” diye hava atmıştı. (19.10.2014) İşte bütün bunları merak edip inceleyen Metin Özer, Habervitrini’nde bu Mehmet Paçacı’yla ilgili kısa bir araştırma yapmış ve çok enteresan bilgiler paylaşmıştı. Biz de bunları biraz özetleyip düzelterek okurlarımıza aktarmıştık:

Temel Karamollaoğlu, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimini Kayseri’de tamamlamış, 1959 yılında İngiltere’ye gidip, Manchester Üniversitesi’nden Tekstil Mühendisliği eğitimi almıştı. Karamollaoğlu’nun çocukları; Mehmet Zahit ve Zeynep, 28 Şubat’ın ajan-sahtekâr şeyhi Ali Kalkancı’nın müridi olmuşlardı. Bay Temel bu durumu, “Çocuklarım o şeyhe bir iki hafta gitmişler” sözü ile doğrulamak zorunda kalmışlardı. Karamollaoğlu’nun “o şeyh” dediği, 28 Şubat’ta kendisinin de mensubu olduğu Refah Partisi’ni iktidardan eden odakların ajanı olan çakma şeyh Ali Kalkancı’ydı. Peki, Bay Temel çocuklarını Refah Partisi’nin cellâdına nasıl kaptırmışlardı?

O çocuklarından biri olan M. Zahit Karamollaoğlu bugün Türkiye’nin en önemli kuruluşunun tepe noktasındaydı. Karamollaoğlu’nun seçim süresince çatıp durduğu AKP, oğlunu alıp BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı yapmıştı. M. Zahit Karamollaoğlu halen, Türkiye’nin en stratejik kurumu olan BOTAŞ’ta görevinin başındaydı. Yani Temel Karamollaoğlu’nun durumu: “Evlat için hükümete RİCA, İktidar için muhalefete İLTİCA…” olmaktaydı.

Prof. Dr. Mehmet Paçacı, Karamollaoğlu’nun damadıydı!

Mehmet Paçacı, 1977 yılında Ankara İmam Hatip Lisesi’ni bitirmiş, 1982 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olmuş. Mezun olur olmaz, Suudi Arabistan’a yollanmıştı. 1985 yılında Suudi Arabistan Kral Suud Üniversitesi’nde ders almış, Suudi Arabistan’dan dönüp İngiltere’ye taşınmış ve İngiltere’de Yahudi sermayesiyle kurulmuş en eski üniversite olan Manchester Üniversitesi’ne kayıt yaptırmıştı.

1987-1988 yıllarında İngiliz Kültür Heyeti bursunu kazanarak, Biblical Theology bölümüne yazılmıştı. “Biblical Theology…” Özgeçmişine aynen böyle yazmıştı. Biblical Theology’nin Türkçesi, “İncil İlahiyatı” anlamındaydı. Yani Müslümanların Kur’an İlahiyatı ne ise, Hristiyanların İncil İlahiyatı da aynıydı. Bizdeki İlahiyat Fakültesinin, Hristiyanlardaki karşılığı sayılırdı.

Temel Karamollaoğlu’nun da okuduğu Manchester Üniversitesi, “Biblical Theology” eğitimini şöyle özetleyip anlatmıştı:

“İncil’e dayanan teoloji; özellikle, düşünce kategorilerini Mukaddes Kitabı incelemeden yorumlama normlarını türetmeyi amaçlayan tanrı bilimi.” Bu bölümde, Hristiyan dini ve geleneğine zıt tezlere karşı deliller hazırlanırdı. Yani, İslamiyet’in son Hak din olduğuna yönelik deliller çürütülmeye çalışılırdı.

İşte Temel Bey’in damadı bunu başarıyla yapıp diplomasını almıştı!?

Peki, acaba Temel Bey’in damadı İlahiyatçı Mehmet Paçacı gibi bir Müslüman, Papazların yazdığı İncil’den din öğrenmeye neden merak sarardı?

Hele hele bir Müslüman, hükmü kaldırılmış, devrini tamamlamış ve din olmaktan çıkmış bir inanışı öğrenmek için niçin özel dersler alırdı? Bir insan kendini veya başkalarını Zehirlemek İstemiyorsa tarihi geçmiş bir yiyeceği niçin alsındı? Bu bozuk gıdayı niçin aldığını açıklamak elbette ki Paçacı’ya düşerdi, umarız açıklardı, ama şimdiye kadar sadece susmuşlardı.

Mehmet Paçacı’nın hikâyesi çok enteresandı!..

Hristiyan İlahiyatı’ndan mezun olan Paçacı, bu kez kendisi için doğru bir adresin yolunu tutmuş ve Vatikan’a kapağı atmıştı. Bu Vatikan’ın resmi bir misyonerlik derneği vardı. “Beyaz Babalar” olarak bilinen bu derneğin orijinal adı, Afrika Misyonerleri Derneği olmaktaydı. Bu derneğin, kısaltılmışı PISAI, tam adı Pontificio Istituto di Studi Arabi E D’Islamistica olan bir de enstitüsü vardı. Bu enstitünün Türkçesi: Arap ve İslam Araştırmaları Enstitüsü olmaktaydı.

Bu enstitünün gayesi şöyle yazılmıştı: Arap ve İslam ülkelerine giderek faaliyette bulunacak olan misyoner adaylarına, Müslüman halkın yaşayışını, ilgi ve ihtiyaç alanlarını anlatarak onlarla iletişime geçmek için gerekli bilgilerin aktarılması. Yani Müslümanları Hristiyan yapabilmek için uygulanacak taktikler ve dikkat edilecek hususlar anlatılmaktaydı. Ancak PISAI’deki derslerinin sonunda, misyonerlerin, Müslüman toplumla doğrudan ya da dolaylı temas kurarak aktif olarak çalışmalarına izin çıkardı. Yani, Müslüman ülkelere gitmek için burada ders almak şarttı.

Bunların, Damat Paçacı ile ne alâkası mı vardı?

Bay Temel Karamollaoğlu’nun damadı bizim Mehmet Paçacı, İngiltere’de İncil İlahiyatı’nı iyice öğrendikten sonra bu enstitüye gelip, misyoner adaylarına ders okutmuşlardı. Mehmet Paçacı, Müslüman ülkelerde Hristiyanlığı yayacak olan misyonerlere hocalık yapıp çeşitli taktikler, pratik bilgiler ve beceriler aktarmıştı.

Eyvah ki eyvah! Hristiyan ilahiyatından mezun olup misyonerlere dersler veren Paçacı, 1989 yılında doktorasını tamamlamış ve bu kez Müslümanların İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi yapılmıştı. 2000 yılında bu Üstün başarıları(!) sayesinde Profesör atanmıştı. Böyle bir kimseyi Diyanet İşleri boş bırakır mıydı? Bizim Diyanet, bu Mehmet Paçacı’yı anında kapıp bünyesine katmıştı. Ardından da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Din Ataşesi olarak Washington Büyükelçiliği’ne yollanmıştı.

Bilmeyenler için söyleyeyim; devletin en ballı işlerinden biridir Din Ataşeliği unvanı… “Müşavir” ya da “Ataşe” unvanı ile yurtdışına 3-4 yıllık sürelerle gönderilen, kırmızı pasaportlu temsilcilere, ayda 5-7 bin dolar arasında maaş bağlanırdı… Amerika’da olan en yüksek maaşı alıyorlardı… Extralar hariç 7 bin dolar yani 250 bin lira civarında maaştı… Bunun için büyük torpiller lazımdı… Eh, Mehmet Paçacı da kayınpederi Temel Karamollaoğlu gibi İngilizlerin Manchester Üniversitesi’nden mezun olmuşlardı.

2008-2011 yıllarında Washington’da Din Ataşesi olan Mehmet Paçacı, 2014’te memlekete dönüş yapmıştı. Döner dönmez Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne taşınmıştı. Ve 2014’te kendi isteği ile Vatikan’a Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçisi olarak atanmıştı. Halen de bu kutsal(!) görevinin başındaydı. Eh ben ne diyeyim şimdi? Benim kızmam atayanlaraydı. İnsanlar evladını seçemez ama damadını seçebilir konumdaydı. Bakalım Temel Bey bu duruma ne diyecek, ne hikmetli mazeretler uyduracaktı? soruları hep yanıtsız kalmıştı!..

Kendisine “İngiliz Temel” denilmesinin sebebi acaba şahsı mıydı; yoksa damadı mıydı? Onu bilmem, ama damadı ile birlikte İngiliz anahtarı gibi her kapıyı açmışlardı. Hem de sövüp-saydığı ve yerden yere vurduğu AKP iktidarında bütün bunları nasıl kotarmışlardı?

Peki, Ankara’nın Batıkent bölgesinde ve en değerli yerinde 25 bin metrekarelik kıymetli arsayı, Sayıştay mensupları adına kurulan BELDES kooperatifine, Melih Gökçek’ten çok düşük fiyata kapatılmasına aracı olan Temel Bey’in oğlu Ömer Karamollaoğlu’nun, hâlâ Erdoğan iktidarıyla oldukça yağlı ballı irtibatları ve bu ilişkilerin birçoğunu ayarlayan Recai Kutan’ın katkılarını niye konuşmazlardı. Saadet Partisi’nin gariban çocukları cihad yollarında çırpınırken, bu büyük bayların seçkin evlatları nasıl saltanat sürüyorlardı!?

Erbakan Hocamızın vasiyetini gizleyenler de bu PAKRADUN takımıydı!

“Erbakan’ın vefatını memleketim Tokat’tan dönerken Alaca yakınlarında, radyo haberlerinden öğrendim… …Ankara’da SP Genel Merkezi’ne uğrayıp başsağlığı dilemek ve bilgi almak istedim. Genel Merkez koridorunda ilk olarak Şevket Kazan Bey’le karşılaştım, (kendisine) tam ‘Başımız sağ olsun…’ diyecekken bana: ‘Erbakan’ın vasiyeti yok!..’ dedi, anlam veremedim. (Bak: Halis Özdemir, Tarihe Düşülen Notlar 3, s. 302, Aktaş Yayıncılık) Şevket Kazan’ın bu ilk başta ilgisiz, yersiz ve gereksiz gibi görünen: “Erbakan’ın vasiyeti yok!..” çıkışının, aslında, işlerine gelmediği için gizlenen bir VASİYETİ saklama çabası ve telaşı olduğu sırıtmaktaydı…

Şimdi, Sn. Tayyip Erdoğan’dan sonra, yeniden Cumhurbaşkanlığına soyunan (ve büyük bir iştahla ağzı sulanan) Sn. Abdullah Gül’ü Kayseri’den Milletvekili adayı yapanlar da yine bu PAKRADUN takımıydı.

“(Dönemin Akıncılar Genel Başkanı) Tevfik Rıza (Çavuş) Bey, Kayseri’den Milletvekilliğine aday adayı oldu. O sırada Suudi Arabistan’da (amacı ve perde arkası malum Dünya Bankası’nda) çalışmakta olduğu söylenen Abdullah Gül, merhum Korkut Özal tarafından getirtilip Oğuzhan Asiltürk’ün desteği ile Milletvekili seçilebileceği ve kazanacağı sıradan aday yapıldı.

Bizzat ben Oğuzhan Asiltürk’ü arayarak, Tevfik Rıza Bey’e bu haksızlığı yapmamalarını, aday gösterilmesinin daha adil olacağını söyledim.” (Halis Özdemir, a.g.e. s. 310)

Bu Yahudi asıllı süper AJAN takımından MOİZ KOHEN (Munis Tekinalp) gibilerin nasıl Türkçülük ve Kemalizm kılıflı ırkçılık zehrini bu millete aşıladıklarını düşünürsek, bu hain ve hilekâr tiplerin Milli Görüş’e sızarak nasıl Muhterem ve Mücahit dava adamı rolü oynadıklarına şaşmamak lazımdır. Erbakan Hocamız, elbette ve her halde bunların aslını ve amacını biliyorlardı; ama artık İslam’a girmiş ve hayra yönelmiş görüntülerinde samimi olduklarına inanmış rolüyle, onlardan hem yararlanmış hem Siyonist odakları oyalayıp tarihi hizmet ve hazırlıklarına fırsat yakalamıştır. Ve tabi birtakım tahribatlarına da katlanmıştır.

Bu gizli Yahudileri en iyi tanıyanlardan; Paul JOSEPH GOEBBELS, Adolf Hitler’in Propaganda ve Halkı Aydınlatma Bakanı’ydı. Komünizme ve Siyonizm’e şiddetle karşı olan Goebbels “Nasyonal Sosyalizmi” savunmaktaydı. 1945’te Almanya’nın yenilgisi üzerine, düşmanların eline geçmesin diye eşini ve ailesini zehirletip kendisi de intihar ederek bu dünyadan ayrılmıştır.

Bazı Yahudilerin fitnesini, hıyanetini ve fesatlık tehlikesini çok iyi sezen, bunları çarpıcı tespit ve tavsiyelerle yazıya döken Goebbels, bu konuda bazı yanılgı ve yanlışlıklardan kurtulamamıştır:

1- Yahudilerin sadece Siyonist saplantılara kapılan ve bulundukları ülkelerde kasıtlı kumpaslar kuran kesimini değil, tamamını düşman tanıması ve dışlaması yanlıştır ve haksızlıktır. Çünkü onların içinde dürüst ve barışçıl insanlar da vardır. Bir kavmin topyekûn hepsini karalamak ve hedef almak fıtrata (yaratılışa) aykırıdır. Hâşâ dolaylı şekilde Allah’ı suçlamaktır…

2- Yahudilerin, dünya tarihinde ve yeni medeniyet dönüşümlerinde, çok önemli katkıları da vardır ve bundan yararlanmak lazımdır. Bu nedenle onların toptan imhası değil; insanlık bünyesi için kangrene ve kanser hücrelerine dönüşen Siyonist ve Irkçı Emperyalist kafaları dışındaki düzgün ve olgun kesimlerin ıslahı ve kontrol altına alınması daha tutarlı ve duyarlı bir tavırdır.

Irkçı bir yaklaşımla: “Gelecek ya bizim olacak, ya da ortada huzurlu bir gelecek kalmayacak. Çünkü dünya, Yahudilerin gizli hâkimiyetine ve Siyonist sömürü sistemine girmiş olacak!..” diyen Goebbels’in ırkçı saplantıları bir tarafa, Siyonist Yahudilerle ilgili tespit ve tahminleri aynen çıkmıştır. Bu nedenle; Joseph Goebbels’in “BÜYÜK YALANLAR” kitabında bazı önyargılar ve saplantılar dışında, çok çarpıcı ve ufuk açıcı saptamaları yer almaktadır.[1]

Hem Joseph GOEBBELS, hem lideri Adolf Hitler; fesatçı ve fırsatçı Yahudilerin başka insanlara karşı şeytani tavırlarının ve sinsi tuzaklarının farkına varmış, ancak iman nurundan ve İslam şuurundan mahrum olduklarından ırkçılık damarıyla ve insanlık dışı bir yaklaşımla, bütün Yahudileri ortadan kaldırma gaddarlığına kaymışlardır. Gerçi daha sonra Hitler’in ve Nazilerin “yüz binlerce Yahudi’yi yakmak ve ölümlerine yol açmak”la suçlanmaları da oldukça abartılıdır. Çünkü Almanya’daki, hatta tüm Avrupa’daki Yahudilerin İsrail’e göçünü sağlamak için “Burada kalırsanız işte hepiniz ölüp yok olacaksınız!” kanaatini oluşturmak üzere, bazı sakat, yaşlı ve hastalıklı Yahudilerin Hitler’in emriyle öldürülmesini de, yine Almanya’daki Siyonist Yahudilerin tezgâhladığı, daha sonra ciddi araştırmacılar tarafından belgeleriyle ortaya çıkarılmış ve Siyonistlerin şeytani hedefleri uğruna, kendi soydaşlarını bile kolaylıkla harcadıkları barbarlıkları kanıtlanmıştır. Kendisi, iz’an ve vicdan yoluyla insanlık bünyesini çürüten bazı mikropları tanımış, ama tedavi yöntemlerinde yanılmıştır.

  1. Goebbels – Büyük Yalanlar. Çev: Duygu Bolut 5. Basım 2020 – Zeplin Kitap
4.6 25 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Osman ERAYDIN

Osman ERAYDIN

Subscribe
Bildir
19 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Münafıkları tanımak marifet ister. İncil’de geçen bir kıssada anlatılır; İsa (as)ı ihbar eden ve öldürtmeye gelen hain, yanındakilere “içeri girip kime kardeşim diye sarılırsam O İsa” diyor. Yani öldürmeye geliyor ama kardeşim diye sarılıyor. Bu sebeple Hak davanın içine sızmış zararlı unsurları tanımak, deşifre etmek hem marifet hem de cesaret ister. Muhterem Ahmet Akgül hocamız yarım asırdan fazladır bunlarla mücadele ediyor. Her seferinde haklı çıkmasına rağmen Milli Görüş gönüllüleri bir türlü Ahmet Hocamızın hakkını teslim edip gerekli tepkilerini gerçekleştirmezler.

Milli Çözüm Farkı denilebilecek bir makale daha.
Kıymetli yazarın emeğine sağlık teşekkür ederim.

SERT VE ÇETİN RÜZGARLAR GİBİ HER HAYIRLI HİZMETE KOŞTURUP, ŞEYTANİ ODAKLARI VE MÜNAFIKLARI KÖKÜNDEN KOPARIP SAVURAN MİLLİ ÇÖZÜM EHLİ, İYİ Kİ VARSINIZ!..

Milli Çözüm yaklaşık 22 yıldır ve Şahsi Manevisinin en az 50 yıldır Hakk davanın içerisindeki marazlılar başta olmak üzere, Siyonistlerin Hak dava dışındaki kirli cephenin temsilcilerinin kim olduğunu, hedeflerini planlarını projelerini bir bir deşifre etmesi hem ülkemiz insanlığı için hem de dünya insanlığı için ne büyük şevket ne büyük nimet… İyi ki varsın Milli Çözüm. Bu gayreti çabayı güden yeryüzünde sadece MİLLİ ÇÖZÜM olması bir hakikatı da ortaya veya gözler önüne seriyor . Nedir o : ASRIMIZIN SAHİBİ VE KUR’AN’IN TERCÜMANLIĞINI yapıyor olmasını tescilliyor Milli Çözüm’ün.

Yine rabbimizin MÜRSELAT 1-7. AYETLERİNDE buyurduğu şu gerçekleri ve arkasından verdiği müjdesini hatırlayalım:

Birbiri ardınca ve iyilik amacıyla (örfen; zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak) gönderilenlere (uyarıcılara, Hakka çağırıcılara) yemin olsun ki;

Derken (sert ve çetin rüzgârlar gibi, her hayırlı hizmete koşturup, şeytani odakları ve münafıkları) kökünden koparıp savuranlara…

Ardından (hakikat prensiplerini ve huzur projelerini, neşriyat yoluyla) korkmadan ve yılmadan yaydıkça yayanlara,

Sonra, (rahatının ve menfaatinin kölesi ve nefsani arzularının esiri olanlardan uzaklaşıp, Hakkı bâtıldan, sadıkı sahtekârdan, mü’mini münafıktan çok kesin ve keskin biçimde) ayırdıkça ayıranlara… (Mutlak doğruları ve mutlu oluşumları topluma tanıtanlara,)

(Ve gelecek nesillere de) Bir zikir ve öğüt (olacak eserler) bırakanlara!

Böylece (hiç kimsenin “bilmiyordum, başka türlü sanıyordum” gibi) bir bahanesi ve mazereti (kalmasın), veya (herkes apaçık şekilde) uyarılsın! (diye gerçekleri, hem de gerekçeleriyle birlikte ortaya koyanlara yemin olsun ki,)

Şüphesiz size va’ad edilen (zalimlerin hezimeti, ezilen mü’minlerin zafer ve hâkimiyeti ve kıyamet haberi) mutlaka vuku bulacaktır.

Ayet Meali için Bak: Rabbani Yaklaşım ve Anlayışımızla
Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı
Hazırlayan: Abdullah Akgül, Ezher Üniversitesi Mezunu
Yorumlayan: Üstat Ahmet Akgül
http://www.mealikerim.com

Böylesi zor bir siyasi ve idarî süreçten geçtiğimiz son yıllarda;
Temel beyin, Aziz Hocamız bıraktığı kutlu davada, emanet Ettiği Saadet Partisi nin Genel bakalığına oturmuş biri olarak, Etrafına bir bakıp Erbakan çizgisine göre hareket etmesi gerekiyor du,
ancak kendisine yapılan iç camiada ki uyarı ve sözleri dikkate almayarak, görev de bulunduğu sürece son Altı yıldan bu yana, Milli Görüş ile alakası kesilmiş kendisine Avrupa’ ve Amerika politikalarını benimsemiş bir Abdullah Gül’ü sürekli gündeme getirmesi,Davayı ve Saadet Partisi ni Töhmet Altında bırakmıştır..

temel beyin, 28 şubat sürecinde Ali kalkancı ile olan münasebeti.
AKP ile oğlunun BOTAŞ ile münasebeti yakın ve sorunsuz, Ancak Milli çözüm e olan uzak mesafesi ise çok vahim bir olay, Sp mensupları bunu değerlendirme yapmamaları ise ayrı bir muamma dır..

Temel beyin, Milli çözüm dergisi Düşünce(Erbakan Çizgisini) Fikirlerine uzak durması, Dikkatlerden kaçmadı..

Bu uzak duruşunun altında ;
Erbakan Hocamızın vasiyetınden ,Ne Oğuzhan asiltürk,Ne şevket kazan nede Temel karamollaoğlu, bu konuda ketum ve kapalı kutu gibi, olayı ört bars ettiler…geçiştirdiler..
Yoksa Bir gerçeği mi saklamaktalar..!?
O’nun için mi Milli çözüm e mesafe li duruyorlar..!?

KİRLİ OYUNLAR!!

Milli Gazete’de 15 Haziran 2016 tarihinde ve “Gündem” bölümünde “Haçlı sofrasında Kur’an!” başlıklı bir haber-yorum yayımlanmıştı.

Papa’nın 12 Nisan 2015’te “Yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere yapıldı” demesinin ardından Büyükelçi Mehmet Paçacı geri çağrılmış ve Vatikan-Ankara ilişkileri sözüm ona gerilmişti. Vatikan hâlâ iftirasından dönmemişti, ama 1977’de öldürülen Büyükelçi Taha Carım’ı anma bahanesiyle Rönesans’tan kalma Haçlı sarayında Kur’an-ı Kerim ve Ezan-ı Muhammedi okunmuş, fitne sofrasında iftar yapılmıştı! Akıllara zarar törende Kur’an-ı Kerim’den ayetler ile ezan okunmasının ardından ‘karışık’ konuklara(!) iftar yemeği de ikram edilmişti.

Türkiye’nin Vatikan Büyükelçisi Prof. Mehmet Paçacı’nın ev sahipliğinde yapılan bu anma törenine, Vatikan nezdinde görev yapan bazı misyon şefleri, Vatikan ve Ortodoks Kilisesi’nden ‘dini’ yetkililer ile çok sayıda Türk ve İtalyan konuk davetliydi.

Milli Gazete’nin bu haberinde kınadığı Vatikan Büyükelçisi Mehmet Paçacı’nın, Sn. Temel Karamollaoğlu’nun damadı olduğunu ise, bazıları ya bilmiyorlardı veya gizliyorlardı!”

Yazıklar olsun rolcü sahtekarlar… Hainler! Rabbim oyunlarınızı başlarınıza çevirsin inşaAllah

Last edited 7 ay önce by ELİF ÇAĞIL

İnsanlık tarihinin en büyük organize olmuş kötülük örgütü olan siyonizm günümüzde Batılın karargahını temsil etmektedir. Tabiki bunun karşısında da tarihin en büyük iyilik organizesi olan Hakkın karargahınıda Milli Görüş (Milli Çözüm) temsil etmektedir.Siyonizm karşısındaki en büyük gücün içini tabiki boş bırakmayacaktı ve bırakmıyordu, kendi en iyi adamlarını zahiren en takvalı mübarek Allah dostu gibi numara yapabilecek olanları yerleştiriyordu. Bunu dönek ve dönmeleride en iyi anlayıp sezen feraset ehli olanlardı. Feraset ehli sadıklarda bu tehlikeli ekibi mümkün olduğu kadar deşifre edip tanımaya samimi inşaların gözünü açmaya çalışıyordu. Çünki bir yerde yangın varken orada uyuyanlar değil uyanık olanlar sorumlu olduğu bilinci ile uyuyanları uyandırmanın derdini çekmekteydi.  Bu pakrudinler ve  sebatayistlerin tek derdi, parti ve camia içerisinde Aziz Erbakan Hocamızın ismini ve projelerini unutturmaktı, aynı zamanda Hocamızın en sadıklarını camidan soğutup uzaklaştırmak, Milli Görüş mümkün olduğu kadar bölüp parçalayıp toplumun gözünde umut kapısı olmamasını sağlamaktı. Aziz Erbakan Hocamız bu sinsi ve tehlikeli ekibi tanımıyormuydu? tabiki tanıyor, biliyordu onları davasının hizmetinde kullanıyordu, onlar mümkün olduğunca tahribatlarını yapıyor ama sonunda en karlı ve kazançlı çıkan Aziz Hocamız oluyordu, büyük bir muharebesi yaparken koca düşman ordusunu yeneyim ama benim tarafım hiç zaiyat vermesin demek olmazdı, en az zaiyatı vermek amaçtı ve burada en karlı çıkan Erbakan Hocamız olduğunu yakınen görüyor ve şahit oluyorduk.
İktidar yandaşı medya Temel beyin damadı ve oğlu’nu ve damadını hiç gündeme taşımamıştı, sahte şeyh Ali Kalkancı’nın müritleri olmalarına rağmen, oğlanın ve damadın bulundukları makamlara nasıl geldikleride bizim camiamız içinde nedense hiç gündeme gelmez idi. 

Muhammed Suresi

  • 47:29
  •  
  • Yoksa kalplerinde hastalık bulunan (münafık oldukları halde dindar tavrı takınan ve kendilerini makam ve menfaat karşılığı şeytani güç odaklarına kiralayan bu riyakârlar ve sahtekârlar; içlerinde sakladıkları hainliklerini ve) gizli kinlerini, Allah’ın hiç açığa çıkarmayacağını mı sanmışlardı?

TÜRK ELÇİYE ÖZEL GÖREV!
BÜYÜKELÇİ PAÇACI, İSLAMOFOBİYLE MÜCADELE ÖZEL TEMSİLCİSİ DE OLMUŞTU!..
 

Siyonistler ve ırkçı emperyalistler hiçbir taşın altını boş bırakmıyordu. Ama Milli Çözüm de her taşın altına bakıp, ne var ne yok çıkarıp deşifre etmeye devam ediyor ve edecektir…

Bir yıl kadar önce İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın katıldığı İİT’nin Gambiya’nın başkenti Banjul’da 04 Mayıs 2024’te gerçekleştirilen 15. Zirvesi’nde İslamofobiyle mücadele için Özel Temsilci olarak Türkiye’nin İslamabad Büyükelçisi Mehmet Paçacı’yı atamıştı. Özel Temsilci, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde giderek artan İslam karşıtı eylemler karşısında, İslam dünyasının görüş ve duruşunu karar alıcılara, kanaat önderlerine ve uluslararası kamuoyuna aktaracaktı. Özel Temsilcinin ayrıca, artan İslamofobinin temel nedenleri hakkında raporlar hazırlayarak, yetkililerin ve kamuoyunun dikkatine getirmesi bekleniyordu. 

Diplomasi tarihinde bir ilk olarak Dışişleri Bakanlığı, Büyükelçi Mehmet Paçacı’nın İİT Genel Sekreteri’nin İslamofobi Özel Temsilcisi olarak atandığını duyurmuştu. Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada: “Büyükelçi Mehmet Paçacı, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 4-5 Mayıs’ta Banjul’da gerçekleştirilen 15. Zirvesi’nde İİT Genel Sekreteri’nin İslamofobi Özel Temsilcisi olarak atanmıştır. Büyükelçi Paçacı’nın bu görevi başarıyla yürüteceğine inancımız tamdır. Bu vesileyle, İslam karşıtlığıyla mücadele konusunda uluslararası toplumun ortak bir tutum sergilemesi ve kararlılıkla hareket etmesi gerektiğini hatırlatıyoruz” denilmişti.  

Yani Paçacı; İslam İşbirliği Teşkilatı adına Özel Temsilci olarak ve Dışişleri Bakanlığının da bilgisi dahilinde bir nevi TAHTİKAT (İslami fobinin temel nedenlerini araştırma) görüntüsüyle, çok daha etkin TAHRİBAT yapacağı bir göreve getirilmiş bulunmaktaydı…

Tahribat diyoruz, çünkü damatla ilgili yazıda aktarılan;

Paçacı’nın okuduğu “Biblical Theology” eğitiminin amacı; Hristiyan dini ve geleneğine zıt tezlere karşı deliller hazırlamaktı. Yani, İslamiyet’in son Hak din olduğuna yönelik deliller çürütülmeye çalışılırdı. Bu enstitü: Arap ve İslam ülkelerine giderek Müslümanları Hristiyan yapabilmek için uygulanacak taktikler ve dikkat edilecek hususlar anlatıldığı derslerinin sonunda; misyonerlerin, Müslüman toplumla doğrudan ya da dolaylı temas kurarak aktif olarak çalışmalarına izin çıkarırdı. İşte Karamollaoğlu’nun damadı Mehmet Paçacı, İngiltere’de İncil İlahiyatı’nı iyice öğrendikten sonra bu enstitüye gelip, misyoner adaylarına ders okutmuşlar ve Müslüman ülkelerde Hristiyanlığı yayacak olan misyonerlere hocalık yapıp çeşitli taktikler, pratik bilgiler ve beceriler aktarmıştı.

Kayınpeder Karamollaoğlu ise;

Mehmet Zahit ve Zeynep, 28 Şubat’ın ajan-sahtekâr şeyhi Ali Kalkancı’nın müridi olmuşlardı. Bay Temel bu durumu, “Çocuklarım o şeyhe bir iki hafta gitmişler” sözü ile doğrulamak zorunda kalmışlardı.

Peki! “Bir iki hafta gitmişler!” öyle mi? Bir kere bile tekkede görünmeleri o şeyhi parlatmaya ve reklam edip meşhur etmeye yeterde artar bile! Sonra mürit patlaması! Öyle ya; “Karamollaoğlu’nun çocukları bile bu şeyhe tâbi olup mürit olmuşsa, emin birisi demek ki!” deyip o şeyhe tâbi olmuş onlarca insan olmuştu!.. Samimi olsa; “Çocuklarımın o şeyhin müridi olmaları, emin biridir deyip birçok Müslümanın da o şeyhin müridi olmasına ve sonrasında mağdur olmalarına yol açmıştır. Bu kardeşlerimizden haklarını helal etmelerini diliyorum.” diyeceğine, çok fazla takılmadılar gibi olayı basitleştirmesi ayarını ortaya koymuştur. Sormasak olmaz; Bir iki haftada olsa Karamollaoğlu kardeşlerin Ali Kalkancı’ya mürit olmaları onu meşhur edip reklamını yapmak ve sonrasında 28 Şubat’ta irtica diye patlatmak amaçlı mıydı? bilmiyoruz, ama Ali Kalkancı 28 Şubat’ın bir figüranı rolünü başarıyla oynamıştı!..

Velhasıl; kayınpeder Milli Görüş’ü, damat İslam’ı ifsat etmekle meşguldüler.

Milli Çözüm olmasa biz bunları asla fark edemezdik. Yarabbi! Bizi Milli Çözüm’ün kıymetini bilenlerden ve ona hizmet edenlerden eyle…

Yıllarca dünürü olan malum şahsın işlediği fenalıkları yine bu mecradan; Milli Çözüm’den öğrendiğimiz kişinin, şimdi hangi karanlık ilişkilerle birlikte yanımızdaymış gibi yaptığını yine Milli Çözüm’den öğrendik. Ne fena bir ayar bozukluğu ve kin var ki hiç boşluk bırakmadan Milli Görüş davasını ortadan kaldırmak istiyorlar. Yüce Mevlamız tüm tuzaklarını başlarına geçirsin. Onların bu aşağılık tavırlarına kızarken bir yandan da bizi bunlardan koruyan ve Milli Çözüm ile buluşturan Rabbimize de sonsuz şükürler ediyoruz.

Baba Karamollaoğlu ise 2018’de seçimden önce İngiliz gazetesi The Guardian’a verdiği demeçte “İngiliz tarzı sekülerizim ve laiklik istiyoruz” demişti. 

“Karamollaoğlu said his party’s vision for Turkey is one of UK-style secularism in which religion and the state can co-exist peaceably,”

“Karamollaoğlu, partisinin Türkiye için vizyonunun, din ve devletin barış içinde bir arada var olabildiği İngiltere tarzı bir laiklik olduğunu söyledi”

Daha ne söylesinlerdi!? 

SP, Milli Görüş partisinin başındaki adam, Adil Düzen vizyonu dahi diyememiş, Adil Düzen’i ağzına dahi alamamıştı. Ve asıl mahiyet ve maksatlarını ilan etmişlerdi. 

Ve yine aynı Temel Karamollaoğlu Abdullah Gül’ün ortak aday olmasını kabul etmişti.

Hala duymayanlar için tekrar hatırlatalım kimdi Abdullah Gül!? 

Öncelikle Erbakan Hocamızın tabiri ile ABD, İsrail baltalarına sap olan;

Chatham House’tan Büyük Şovalye Nişanı alan… 
Ki bu ödül İngiltere’nin kutsal saydığı değerleri ölümü pahasına savunanlara kraliçe tarafından verilir. 

Her iki ismin de ortak paydalarına baktığımızda Chatham House ve İngiltere ekolü, nihayetinde Siyonist hesaplar görülmektedir.  

Evet, hiçbir şey gizli saklı olmamakta, herkesin gözünün önünde olmaktaydı. 

Senelerdir Milli Çözüm ve Üstad Ahmet Akgül Hocamız bu gerçekleri defaatle her türlü saldırılara rağmen yazmış ve anlatmıştı. Fakat her ne hikmetse (!?) bu kadar haklılığa rağmen büyük bir kesim inatla, belalarını istercesine bu ABD ve İsrail baltalarına sap olanların peşinde gidip hevesle yanıp tutuşmaktadır. 

Peki buna rağmen Milli Çözüm ve Üstad Ahmet Akgül Hocamız neden inanç ve sebatla bu uyarıları yapmaktaydı? 

Öncelikle inancımızın, imanımızın gereği ve.. 

“O vakit onlardan (fasık ve gafil) bir topluluk (peygamberlerine): “Allah’ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azap (ve akıbete) düşürmek istediği(ni bildiğiniz bizim gibi) bir kavme, (hâlâ) ne diye (boşuna) öğüt veriyorsunuz? (Bizi niye rahatsız ediyorsunuz?)” diye (sorduklarında); “Rabbinize karşı hiçbir mazeretiniz (kalmasın ya da özür dileyip ıslah olasınız) diye ve olur ki (söz dinleyip) sakınırlar ümidiyle…” (yanıtını vermişlerdi.)” (A’râf:164

Vesselam…

El amanların farklı görüş ve inançta gibi olmalarına rağmen ortak nokta olarak hangi sisteme çalıştıklarını anlıyoruz.

ALLAHÜEKBER!
İŞTE İMAN, İŞTE HİDAYET, İŞTE FERASET VE DİRAYET!

***

Milli Çözümün, sadece Siyonizme karşı değil, onların içimizdeki gizli ajanlarına yönelik de uzun yıllar azim ve kararlılıkla mücadele vermesi, sadık ve samimi dava mensuplarını sürekli uyarması, Onun ve Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın ne kadar değerli ve hayırlı bir uğraş içinde olduğunu ortaya koyuyor.

***

Çünkü Milli Çözüm, Kuranı ve Resûlullahı ölçü alıyor, Aziz Erbakan Hocamızın öğretilerini ve Adil Düzen projelerini dert ediyor ve tüm insanlığın huzuru için gayret etmenin en büyük cihat ve sevap vesilesi olduğu bilinciyle hareket ediyor.

***

Yıllar önce söylenmiş olan bazı (gizli) gerçeklerin, şimdilerde herkes tarafından açıkça haykırılması da gösteriyor ki, Milli Çözüm her zaman, Hak ve hakikata öncülük ediyor elhamdülillah.

***

Rabbim, bu kutlu davanın ve Şahs-ı manevisi olan Üstad Ahmet AKGÜL Hocamızın, Kuran ve Sünnet kaynaklı ve insan odaklı ilim ve hikmetinden hakkıyla istifade edebilmeyi nasip eylesin. Amin.


Milli Görüş’e sızarak Muhterem ve Mücahit dava adamı rolü oynayan PAKRADUN Yahudi takımının avukatlığını yapmak; ahmaklık mı, yoksa alçaklık mıydı?

Milli Görüş’e ve Erbakan Hocamıza ihanet eden tüm işbirlikçi hainlerin akıl hocası, Milli Görüş’e sızarak Muhterem ve Mücahit dava adamı rolü oynayan PAKRADUN Yahudi takımıydı.
Erbakan Hocamızın vasiyetini gizleyenler de bu PAKRADUN Yahudi takımıydı…
Şimdi, Sn. Tayyip Erdoğan’dan sonra, yeniden Cumhurbaşkanlığına soyunan (ve büyük bir iştahla ağzı sulanan) Sn. Abdullah Gül’ü Kayseri’den Milletvekili adayı yapanlar da yine bu PAKRADUN takımıydı…
Vatikan’da Papazlara, “Müslümanlara nasıl yaklaşılır? (Yani nasıl kandırılır?)” dersleri veren Vatikan Büyükelçisi Mehmet Paçacı, Sn. Temel Karamollaoğlu’nun damadıydı…

Yahudi asıllı Hain ve hilekâr AJAN takımının Milli Görüş’e sızarak, Muhterem ve Mücahit dava adamı rolüyle “Erbakan’ı ve Programlarını unutturup Milli Görüş’ü yerin dibine batırma” çabalarına itiraz etmeyen, tam tersine bu hıyanet ve hakaretler konusunda dik duran ve camiamızı uyaran MİLLİ ÇÖZÜM’e saldıranlar ahmak mıydı yoksa alçak mıydı?

Yahudi asıllı Hain ve hilekâr AJAN takımının Milli Görüş’te ne işi var diyen ahmaklara:
“(Şeytan) Dedi ki: “Madem öyle, (Hz. Adem’e secde etmek gibi nefsime ağır gelen bir imtihana tâbi tutmakla) beni azdırmana karşılık; ben de onları (Ademoğullarını saptırmak için) Senin (İslamiyet ve) istikamet yolunun üzerinde oturup (tuzak kuracağım. Her dönemdeki en haklı ve hayırlı davanın ortasında pusu kurup duracağım).”
“Sonra; ön taraflarından, arkalarından, sağlarından ve sollarından muhakkak (kullarına) sokulup (saptıracağım). Ki onların çoğunu (artık dinin ve nimetlerin sayesinde eriştikleri lezzet ve faziletlere) şükredici bulmayacaksın. (Çünkü onlara nankörlük ve hıyanet yaptıracağım!?)” (A’raf Suresi 16-17. Ayetleri)

Dinini ve davasını bile dünyalarına araç yaparak, Erbakan Hocanın yakın çevrelerine yerleşmiş PAKRADUN takımının peşine düşen marazlı münafıklara:
“Böylece bütün Nebilere (ve Hakk dava elçilerine), insan ve cinn şeytanlarından düşmanlar kıldık. Onlar birbirlerini aldatmak için yaldızlı sözler fısıldaşırlar. (Hakka davetçilerle onların yakın çevrelerine yerleşmiş bazı şeytani ekipler, sanki birbirlerine güveniyormuş tavrıyla sahte iltifatlar yağdırırlar.) Rabbin dileseydi (izin vermeseydi, elbette) bunu yapamazlardı. Öyleyse onları (Hakk dine ve hizbe sızmış insan suretli şeytanları) yalan olarak uydurmakta oldukları iftiralarıyla baş başa bırak. (Seyret ki sonları nasıl olacaktır!) [Not: Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette belirtildiği gibi, insanlar; 1- Ya Hizbullah=Allah’ın Tarafgirleri, Destekçileri, Partisi ve Ekibi olmaktadır. (Bak: Maide: 56), 2- Ya da; Hizbüşşeytan=Şeytanın Tâbileri, Destekçileri, Partisi ve Ekibi olmaktadır. (Bak: Mücadele: 19)]
Ta ki ahirete inanmayanların (dini ve davayı bile dünyalarına araç yapanların) kalpleri ona (marazlı münafıklara) meyletsin de, ondan (bu yaldızlı ve saptırıcı iddia ve iftiralardan) hoşlansınlar ve yüklenmekte olduklarını (suçlarını ve sorumluluklarını) yüklenedursunlar (diye Allah CC bu fırsatı onlara tanır).” (En’am Suresi 112-113. Ayetleri)

Yahudilerin sadece Siyonist saplantılara kapılan ve bulundukları ülkelerde kasıtlı kumpaslar kuran kesimini değil, tamamını düşman tanıması ve dışlaması yanlıştır ve haksızlıktır.

Last edited 7 ay önce by Necati Akgül

Temel Karamollaoğlu’nun da okuduğu Manchester Üniversitesi, “Biblical Theology” eğitimini şöyle özetleyip anlatmıştı:

“İncil’e dayanan teoloji; özellikle, düşünce kategorilerini Mukaddes Kitabı incelemeden yorumlama normlarını türetmeyi amaçlayan tanrı bilimi.” Bu bölümde, Hristiyan dini ve geleneğine zıt tezlere karşı deliller hazırlanırdı. Yani, İslamiyet’in son Hak din olduğuna yönelik deliller çürütülmeye çalışılırdı.

İşte Temel Bey’in damadı bunu başarıyla yapıp diplomasını almıştı!?

Peki, acaba Temel Bey’in damadı İlahiyatçı Mehmet Paçacı gibi bir Müslüman, Papazların yazdığı İncil’den din öğrenmeye neden merak sarardı?

Allah Allah rabbim bunların serlerinden korusun.cok büyük hesap plan yapıyor lar. Amma Allah CC hesabını unutuyor lar.

MİLLİ ÇÖZÜM OLMADAN; ERBAKAN HOCA’YI TAM HAKKIYLA ANLAYAMAZSINIZ!

Milli Görüşçü kardeşlerimize bir kez daha hatırlatılmıştır.(belki bu son hatırlatma olacaktır çünkü artık vakit kalmamıştır, tarihi hesaplaşma çok yakındır)
Üstad Ahmet AKGÜL Hocamız kırk yılı aşkın süredir, Milli Görüş’ün içerisine sızmış Pakradunları ve işbirlikçileri deşifre etmiş ve etmeye devam etmektedir.
Bu uyarıların sonucu olarak ise kendi teşkilatından dahi iftiralara ve boykotlara maruz kalmıştır. Ancak; her defasında haklı çıkmıştır!
Bütün olaylara Kur’an dürbünü ve Hadis gözlüğü ile bakan ve Erbakan Hocamızın çizgisinden bir milim dahi sapmayan,
Milli Çözüm olmadan;
ERBAKAN Hocamızı tam hakkıyla anlayamazsınız.
Siyaset ve stratejisini tam anlamıyla çözemezsiniz.
Siyonistlerin, Milli Görüş’ün içerisine sızmış Pakradunların ve kiralıklarını tanıyamazsınız.
Tanısanız, stratejilerini ve siyasetlerini çözemezsiniz.
Çözseniz hakkıyla yazamaz, karşısında duramaz, oyunlarını bozamazsınız.
“Müslüman ahmak olmaz!” buyurmuşlardı Hocamız.
SP’nin marazlı takımına ve Siyonistlerin kirli oyunlarına karşı Milli Çözüm’ü anlamadan ve Hakka taraf olmadan, Yahudi Kölesi olmaktan
kurtulamazsınız.
Artık;
“Bende bişeyler bilirim”
veya
“Ağabeylerimiz bu davaya 50 yıldır hizmet ediyor, bil bildikleri vardır.”
Gibi söylemleri ve bu kafa yapısını bırakmak ve haksızlıklara karşı hakkı üstün tutmak zamanıdır.
ERBAKAN Hocamızın üzerine beton dökmek isteyen ve sadıklarından dâhi intikam alan bu Pakradunlara, işbirlikçilere, SP’yi Gül’e peşkeş çekmek isteyen ve Milli Görüş çizgisinden tamamen çıkarmak isteyenlere karşı uyanık olmak lazımdır. Ayrıca bunlardan hâlâ bir medet ummak en hafif tabirle, cahillik ve gafillik alametidir..

Milli Çözüm yıllardır Erbakan Hocamız’ın haklı davasına sızan ajan ve münafıkları haber vermektedir. Erbakan Hocamız bunu bilemedi mi diyenler içinde gerekçelerini defalarca yazıp izah etmiştir. Yahu bu Hak davaların kaderi ve imtihan sırlarındandır. Böyle söyleyenlere; Peygamber efendimiz yanına sokulan münafıkları sezemedi mi? Sezmez olurmu hiç..!
Bu durmuş durduyan artıkları Erbakan Hocamız’ın üzerine beton dökmeye çalışıyorlar…
Buradaki önemli olan husus şudur: Kader hata yapmayacak vakti zamanı gelince bu Kutlu Davanın Zafer muştuları illaki ilan edilecektir. Biz bunun neresindeyiz ve hangi imtihanı kazandık yada hangi uçurumlara yuvarlandık?

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
19
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...