Toplumda Huzur ve Hürriyetin Sigortası Olacak
ADİL VE DENGELİ BİR DÜZEN KURULMALIDIR!
Bizim inancımızda ve vicdani anlayışımızda İNSAN AMAÇ’tır, İslam ise insanların olgunlaşması ve huzura kavuşması için bir ARAÇ’tır. Bir insanın veya toplumun huzur bulması ve onurlu yaşaması, şu dört temel ihtiyacının doğru ve doyurucu şekilde karşılanmasına bağlıdır. “4-K” formülü dediğimiz bu doğal ihtiyaçların aksaması ise; çeşitli rahatsızlıklarının, hatta itiraz ve isyanlarının başlangıcıdır. Bunlar:
1- Kafa: Eğitim ve öğretimle, hür düşünce yeteneğini geliştirmekle, bilgi ve birikimle doyacak ve olgunlaşacaktır.
2- Kalp: İmanla, maneviyatla, güzel ahlâkla ve vicdani duygularla doyarak itminana kavuşacaktır.
3- Karın: Karınlar helâl ve yeterli gıdayla, ülkede milli sanayi ve tarımın kalkınmasıyla ve herkesin insanca yaşayacağı şartların oluşturulmasıyla doyacak ve huzura ulaşacaktır.
4- Kişilik (itibar): Her insan, doğuştan kazanılan ve temel insan haklarından sayılan; can, mal ve namus emniyetine, din ve düşünce hürriyetine sahip olarak yaratılmıştır. Bu nedenle herkes; dinine, kökenine, kültürüne, düşüncesine ve sosyal statüsüne bakılmaksızın “saygın bir varlıktır”, ve itibar görmek onun hakkıdır. Horlanmak ve dışlanmak ise; gizli bir esaret ve açık bir hakaret tavrıdır.
Bir çocuk dünyaya geldiğinde, önce karnının açlığını gidermek üzere ağlamakta ve kendisine gıda ve bedenine-karakterine maya olacak şifalı sütünden emmek üzere anne kucağına bırakılmaktadır. Yani doğal ve doğru olan, öncelikle KARNININ doyurulmasıdır. Ardından; şefkat, merhamet ve sevgiyle KALBİ; yavaş yavaş algılama seviyesine uygun, samimi ve gerçekçi bilgiler, ninniler ve hikâyelerle KAFASI doyuma ve doldurulmaya başlanacaktır. Çocuklara bebeklikten itibaren, sevginin yanında saygı duyulması, ciddiye alınması, itilip kakılmaması, suçlarından dolayı hemen hırpalanmaması… Yani ona bir insan gibi davranılması, kendisine bir kişilik ve onur kazandıracak, özgüveni ve girişim cesareti olan birisi olarak hayata hazırlanacaktır. Yani, İTİBAR ve İTİMAT sahibi olacaktır.
Bu “4-K” formülü; sadece fertler için değil, cemiyetler ve milletler için de gerekli ve geçerli kurallardır.
İşte ADİL Bir DÜZEN’e ve Asil Bir Döneme, ancak farklı kültür ve kökenden, ayrı din ve düşünceden bütün toplumlara; a- Temel insan haklarını sağlamak, b- Herkese huzurlu ve onurlu yaşama şartlarını hazırlamak üzere olgunlaştırılmış, İLMİ, İNSANİ ve İSLAMİ orijinal bir programla ulaşılır.
Adil Bir Düzen, 4 ana başlıktan oluşmalıdır:
1- Adil Ekonomik Düzen,
2- Adil Siyasi ve Hukuki Düzen,
3- Adil İlim ve Eğitim Sistemi,
4- Adil Dini ve Ahlâki Düzenin Prensipleri.
Adil Düzen 6 temel dayanaktan beslenir: 1)Aklı Selim, 2)Müspet İlim, 3)Tarihi Tecrübe ve Birikim, 4)Vicdani Kanaat ve Tatmin, 5)Evrensel Hukuk kaideleri, 6)İlahi Din ve Kur’an-ı Kerim’in ortaklaşa; hayırlı, yararlı, iyi ve gerekli gördüğü “DOĞRU”ları esas alarak… Ve yine bu altı temel ölçünün ortaklaşa; kötü, çirkin ve zararlı bulduğu “YANLIŞ”lardan sakınılarak hazırlanmalıdır. Toplumun her kesiminin memnun ve mutabık kalacağı; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk sistemi olmalıdır. İnsanın bozulmamış fıtratı, yani yaratılış ayarı ve vicdanı, iyi ile kötüyü ayıran en önemli bir dayanaktır. Zira Hz. Peygamber Efendimiz, Hicretin 9. yılında gelip Müslüman olan bir zatın: “Ya Resulüllah; iyilik nedir, kötülük nedir? Bunlar nasıl bilinir ve ayırt edilir?” sorusunu, sağ elinin üç parmağını onun göğsüne (kalbi üzerine) bırakıp, şöyle yanıtlamıştır: “İyilik; onu işlediğinde, senin iç dünyanı (fıtri duygularını ve vicdanını) huzura kavuşturan ve sana mutluluk ve manevi rahatlama hissi yaşatan davranışlardır. Kötülük ise; başka insanlar o konuda sana fetva verseler bile, onları yaptığında iç dünyana (fıtratına ve vicdanına) huzursuzluk yaşatan ve sende mutsuzluk oluşturan tavır ve yaklaşımlarındır!..”
Ayrıca Adil Düzen’de Kapitalist ve Sosyalist sistemlerin yararlı ve yapıcı yönleri de alınmalı, ama bunların zararlı ve yıkıcı yönleri ayıklanmalıdır. Örneğin; Sosyalizmin faizi yasaklaması yararlı, ama hür teşebbüsü ve özel sermaye girişimini kaldırması zararlıdır. Bunun gibi Kapitalizmin özel sermaye girişimini desteklemesi yararlı, ama faizi yaygınlaştırması zararlıdır.
ADİL DENGE DÜZENİNİN GENEL ESASLARI
Adil bir Düzen; her dinden, her kavimden ve her seviyeden bütün insanların birlikte barış ve bereket içinde yaşayacağı ve tüm temel hak ve hürriyetlerin sağlanıp korunacağı, İslami, ilmi ve insani yepyeni ve orijinal bir düzendir. Evet Adil Düzen:
Hem İnsanidir; çünkü, yalnız Müslümanları değil bütün insanları kapsamakta ve kucaklamaktadır.
Hem İlmidir; çünkü, akli delillere ve müspet ilmin verilerine uygun hazırlanmıştır.
Hem de Vicdanidir; çünkü, İslam barış ve bereketi esas almaktadır.
Adil Düzen; “Elmüslimune kerrecülil vahid”, “Müslüman (insanların topluluğu) bir kişi (tek vücut) gibidir” hadisinin hikmet ve gerçeğine uygun olarak, toplum yapısı bir insan vücuduna benzetilerek hazırlanmıştır.
a- İnsanda iyiyi-kötüden ayırmaya yarayan (his (kalbi duygu) ve vicdana) karşılık cemiyet planında (Adil Dini-Ahlâki) düzen vardır.
b- İnsanda faydalıyı-zararlıdan ayırmaya yarayan (irade-menfaat düşüncesi ve sindirim sistemine) karşı toplum planında iktisadi (Adil Ekonomik) düzen hazırlanmıştır.
c- İnsanda adaleti-zulümden ayırmaya yarayan (ünsiyet ve sinir sistemine) karşılık cemiyet ve devlet planında idari (Adil Siyasi) düzen programlanmıştır.
d- Ve yine insandaki doğruyu-yanlıştan ayırmaya yarayan akıl ve düşünce sistemine karşılık toplum planında (Adil İlmi) düzen bulunmaktadır.
Bir insan vücudundaki ruhi ve vicdani değerlerle akli düşünceler nasıl uyum içinde bulunuyor, sinir sistemi ile sindirim sistemi, boşaltım sistemi ile dolaşım sistemi nasıl ki birbirine karışmıyor ve müdahale etmiyor (aksi halde kangren ve kanserleşme olur); bilakis her birisi ayrı bir sistem olarak kendi görevini yapıyorsa… Ama bütün bu sistem ve organlar bir beynin güdümünde aynı vücudun sağlık ve selametine hizmet ediyorsa, Adil Düzen içinde de devletin genel bünyesinde, birbiriyle uyumlu ve irtibatlı ama bağımsız 4 ayrı düzen olacaktır. Bunlardan hiçbirisi diğerine hâkim veya mahkûm olmayacak, baskı ve müdahalede bulunamayacak. Adil Düzen’in genel amaçları ve temel esasları çerçevesinde irtibat, intizam ve istişare halinde çalışacaklardır.
“Değişmeyen doğru”ları ve adaleti esas alan düşünce ve düzenler HAK, “Devamlı yanlışlar” üzerine kurulan, haksızlık ve ahlâksızlığa yol açan düşünce ve düzenler ise BÂTIL sayılmıştır.
Bunun içindir ki Adil Düzen;
1- Hakkı üstün tutan bir düzendir.
2- Hürriyeti esas alan bir düzendir.
3- Huzuru ve güveni sağlayan bir düzendir.
Çünkü Adil Düzen;
A- Hem kafayı, B- Hem kalbi, C- Hem kişilik ve itibarı, D- Hem de karnı doyuran bir sistemdir.
Bu arada, farklı köken ve kültürden, ama herkesin hayrına ve huzuruna yarayan, çağdaş bilimin verileriyle ve evrensel hukuk prensipleriyle de uyuşan “gerçeklere ve güzelliklere”; sadece, bunlar “DİN”den kaynaklanıyor diye karşı çıkanların; asla olumlu ve onurlu bir tavır sergilemedikleri, demokrasi ve laikliği özümsemedikleri ve içlerine sindiremedikleri de acı bir gerçektir.
Laiklik Kavramının Doğru Kurumlaşması
Kelime ve Kavramların Yozlaştırılması
Yeni oluşan sistemler ve medeniyetler, kendisinden önceki düzen ve dönem içerisinde kullanılagelen birtakım kelimelere, yeni manalar yükleyerek, özel kurumlar yanında, orijinal kavramlar da geliştirirler. Aslında hiçbir dil / lisan ne kadar zengin olursa olsun, birbirinden farklı sistemlerin hepsine birden, tamamen yeni ve orijinal kelimeler veremezler. Öyle ise, sistemleri teşkil ve temsil eden unsurların, ortak bir lisan disiplini oluşturması gerekir. Her sistem bu ortak kelimeleri alır, kendi amaçları istikametinde kullanır ve onlardan özel ve orijinal bir “kelimeler ve kavramlar ağı” meydana getirir. İşte İslam dini ve medeniyeti de cahiliye döneminde öteden beri bilinen ve konuşulan “Allah, İslam, iman, küfür, Nebi, Resul, akıl, kerem, takva, cihat” gibi kelimelere, öylesine yeni ve orijinal anlamlar yüklemiş ve öylesine yeni ve özel kavramlar meydana getirmiştir ki, kıyamete kadar gelişen bütün zamanlara ve bütün şartlara ışık tutacak ilmi, imani, ahlâki, siyasi ve iktisadi bütün sorunlara çözüm ve çareye esas olacak bir “değişmez doğrular” bütününü insanlığa hediye etmiştir. Yapılan ilmi araştırma ve karşılaştırmalar; Kur’an’ın kelime hazinesinin, kendisinden önceki cahiliye Arabistan’ındaki 3 ayrı ve farklı sistemin bir nevi bileşimi olduğunu, ancak bütün bu kelime kalıplarına yepyeni, değişmez ve eskimez manalar doldurduğunu göstermektedir. Bunlar: 1- Saf ve sade bir hayat süren göçebe bedevîlerin kullandıkları kelimeler, 2- Mekke ve Medine’de yerleşik tüccar ve soyluların konuştukları kelimeler, 3- Arabistan’da yaşayan Yahudi ve Hristiyanların kullandıkları ve Arap diline kattıkları kelimelerdir.
Öyle ise bu “Kelime”lerin Islahı ve Evrensel boyut kazandırılması lazımdır ve zaten Demokrasi ve Laiklik amaç değil araçtır.
Toplumda beğeni kazanmış ve hatta insanlığın genel beklentisi halini almış bazı doğru “Kelime”ler, kötü niyetli insanlar tarafından “yanlış manalarla doldurulup, şeytani maksatlar” için istismar edilmektedir. Bugün bunların başında ise “Demokrasi” ve “Laiklik” gelmektedir. Halbuki mesela “Hukuk” kavramının, evrensel kurallara ve beşeri bir icma (evrensel konsensüs) ile kabul edilmiş temel ve tabii esaslara dayanması gerektiği gibi, Demokrasi ve Laikliğin de böylesine genel ve gerekli bazı kurum ve kavramlara uyması lazım gelir.
Laiklik; “Devlet düzenini, din adamları sınıfının ve din istismarının güdümünden kurtarmak, farklı din ve mezhep mensuplarının, birlikte barış içinde yaşama şartlarını hazırlamak” amacını ve anlamını belirten, evrensel bir kurum ve kavram olarak düşünülmekte ve düşlenmektedir, ki bu anlamda güzel ve gereklidir. Demokrasi ise, “Halkın her kesiminin, aktif ve etkin olarak yönetime katılması, zorbaların ve devrim yobazlarının köleliğinden kurtarılması ve insan onuruna yakışır bir hürriyet ve haysiyet ortamının hazırlanması” heves ve hayalinin bir simgesi olarak dile getirilmektedir, ki bu amaçla önemli ve önceliklidir. Bu iki anlam ve amaç, temelde İslâm’ın ruhuna da uygun düşmektedir.
Birtakım yanlış ve yozlaştırılmış uygulamalara rağmen “Laiklik ve Demokrasi” hâlâ insanlığın ortak hayali ve ideali konumundadır. Yani insanlık din-devlet barışmasını ve farklı dinlerin bir arada yaşamasını, haklı olarak arzulamaktadır. Öyle ise gerçek ilim ve fikir adamlarına gereken, ilahiyatçı yazar ve araştırmacılara düşen, insanlığın bugüne kadar “Laiklik ve Demokrasi” diye arayıp da bulamadığı, arzulayıp da bir türlü ulaşamadığı “değerlerin ve dengelerin” İslâm’da bulunduğunu anlamak ve anlatmaktır. Bu ilmi ve insani gerekleri ve bu İslami doğruları ve değerleri ise, bugün insanlığın ortak malı konumunda olan ve herkes tarafından kullanılan ve savunulan “Laiklik ve Demokrasi” gibi evrensel kelimelerle açıklamamız daha uygun olacaktır. Yani demokrasi ve laikliği, yeniden yorumlamamız lazımdır. Daha doğrusu bu kelime kalıplarına, ilmi ve insani olan asıl manalarını yerleştirip topluma sunmamız bir ihtiyaçtır.
Bu nedenle “Laiklik ve Demokrasi” gibi evrensel boyut ve beğeni kazanmış kelime ve kavramları, yozlaşmaktan ve yanlış uygulamaktan kurtarıp, bunların izahına ve ıslahına çalışmak ve ilmi temellere oturtmak hem gerekli hem de güzeldir. Çünkü İslâm, insanlar arasında adalet ve hürriyeti gerçekleştirmek için gelmiştir. Bütün peygamberler de bununla görevlidir.[1] Bu nedenle Laiklik ve Demokrasi gibi kelimeleri suçlu ve sorumlu tutup savaş açmak veya bunlardan korkup kaçmak yersizdir. Hem bakınız, Laikliği “Din Karşıtlığı”, demokrasiyi ise “Sermaye Krallığı” şeklinde uygulayan bazı hain ve zalim çevreler “Din, İman, Allah, Peygamber, Hak, Hukuk” gibi İslami ve insani kelimeleri kullanmaktan asla çekinmemektedir! Bu doğru ve değerli kelimeleri, yanlış ve değersiz amaçları için sıkça kullanıp istismar etmektedir. Ve bu mühim ve mübarek kalıpların içini boşaltıp bâtıl ve bozuk manalar yüklemektedir. Öyle ise “Laiklik ve Demokrasi” gibi çağdaş ve evrensel kelime ve kavramlara da, bizim sahip çıkmamız ve bunları ilmi ve insani temel ve tanımlara kavuşturmamız oldukça önemlidir ve gereklidir.
Evet; Laiklik: Din hizmetleriyle devlet işlerinin birbirinden ayrılması ise, yerindedir.
Laiklik: Farklı din ve mezhep mensuplarına, devletin ve adaletin aynı mesafede kalması ise, güzeldir. Laiklik: Değişik din ve düşünceye sahip kesimlerin, birlikte hoşgörü ve barış içerisinde yaşama şartlarının hazırlanması ise, tabi ki gereklidir. Laiklik: Devletin ve düzenin, belli bir inancın veya din adamları sınıfının güdümüne bırakılmaması ise, elbette isabetlidir. Laiklik: Herhangi bir dine veya dinsizliğe mensup olmanın, devlet ve hukuk önünde; ne özel bir imtiyaz ve hürmet, ne de kasıtlı bir mağduriyet ve mahrumiyet nedeni sayılmaması ise, herhalde sahiplenmelidir.
Ancak; Laiklik: Bir ülkenin anayasaları yapılırken ve diğer gerekli kanun ve kurumları hazırlanırken, toplumu oluşturan unsurların ve hele kahir çoğunluğun “dinini, manevi değerlerini, gelenek ve göreneklerini, örf ve âdetlerini hiç hesaba katmama, esas almama” şeklinde ifade edilmek isteniyorsa; bu hem imkânsızdır, hem haksızlıktır, hem de yararsızdır! Üstelik doğal ve sosyal kanunlara da aykırıdır. Ve zaten Laikliğin böyle anlaşılıp uygulandığı tek bir ülke dahi yoktur. Çünkü halkın kimliğini, kültürünü ve hayat tarzını şekillendiren en önemli etken olan “Dini” dışlayarak hazırlanmış ve halka onaylatılmış-despotik düzenler dışında, tek bir demokratik örnek bulunamayacaktır. Ve bu açıdan bakıldığında, hâlihazır anayasamızdaki Diyanet Teşkilatı Kurumu, kanunları ve uygulaması da, laikliğe aykırıdır… Ve “devletin temel nizamını kısmen de olsa dini temellere dayandırma” suçlamasının muhatabı konumundadır!? Oysa asla unutulmasın ki, bu Diyanet Teşkilatını bizzat Atatürk kurmuşlardır. Çünkü hukuk, halk içindir. Halkın inancını ve manevi ihtiyacını hesaba katmayan ve özellikle “İslam” kokusu aldığı her şeye düşman tavrı takınan bir anlayış ve yaklaşım laiklik değil, ladinliktir (Dinsizliktir) ve laubaliliktir. Çünkü böyle yanlış ve tutarsız bir uyarlama ve uygulama: ●Önce, Devlet-Millet barışını bozacak, ●Din-Devlet zıtlaşmasını ve çatışmasını doğuracak, ●Ülkede huzur ve güven ortamını sarsacak, ●Ekonomiden eğitime, yatırımdan üretime, sanattan kültüre, her yönlü kalkınmayı ve hayırda yarışmayı ortadan kaldıracak, ●Ve nihayet o ülkeyi, dış güçlerin yarı sömürge sahası; hükümetleri ise, uzaktan kumandalı kuklası durumuna sokacaktır…
Cumhuriyet ve demokrasi gibi kavramların, adı aynı ama tadı çok farklı onlarca çeşit uygulamaları olduğu gibi, Laikliğin de genelde üç türlü ve birbirine aykırı algılamaları vardır:
1- ATEİST LAİKLİK: Çöken komünist Rusya’da olduğu gibi, her türlü dini inanış ve yaşayışı, hem devletten, hem mabetten, hem aileden ve hatta fert fert beyinlerden dışlama ve yasaklama anlayışıdır. Ve tabi çok kısa zamanda çürümek ve çökmekle sonuçlanmıştır.
2- BİZANTİNİST LAİKLİK: Dini kavram ve kurumları, devletin kontrolüne ve hizmetine uygun olarak kısıtlama ve basit bir inanç olarak kullanma mantığı ve münafıklığıdır.
3- REALİST LAİKLİK: İlmi gerçeklere ve insani değerlere uygun şekilde:
a- Din işleriyle devlet hizmetlerinin birbirine karıştırılmadığı,
b- Din ile devletin birbirine düşman olup çatışmadığı ve zıtlaşmadığı,
c- Din ve devletin barıştığı ve her birinin kendi sahasında vatandaşa hizmet yarışı yaptığı en doğru ve dürüst yaklaşımdır. Türkiye’de, biz Milli Görüşçülerin ve Adil Düzencilerin savunduğu işte bu ilmi ve insani anlayıştır. Yani amaç insandır. Din de, devlet de insana hizmet için birer araçtır.
Bu makaleyi sesli olarak dinleyebilirsiniz:
{mp3}toplumahuzurveadilduzen{/mp3}

Islah düzeni
Derdimiz nedir? sorusuna çok özet bir şekilde en net cevapları bulabileceğimiz bu yazı vesilesiyle aynı zamanda hangi konuda gayret sarf etmemiz gerektiğini de öğrenmiş oluyoruz. Rabbimizin Al-i İmran suresi 110. ayetinde mealen “Siz (sadece Müslümanlar için değil, bütün) insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. (Çünkü siz, ülkenizde ve yeryüzünde) Ma’rufu (Hakkı ve hayrı) emredip yürütecek, münkeri (zulmü ve kötülükleri) nehyedip önleyecek (bir Adil Düzen kurmaya) çalışırsınız. Ve Allah’a (tam) iman edip (bağlanırsınız). Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onların içlerinden de (bazı) iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.” şeklinde bizlere ifade buyurdukları gerçeklerin ve hedeflerin hangi yolla ve hangi matematik ile elde edileceğini gördük. Kurulacak düzen şeytani odakların ifsat düzenini yıkacak ve yerine hepimizin gönlünü ferahlatacak, felaha ve salaha ermemize vesile olacak Adil Düzen olacaktır.
NE MUTLU!..
İlim; yığınla kuru malumat değil,bir ÖZ ÇIKARMA İŞİDİR.İlim temel ve genel esasların en doğru şekilde tespiti ve kurulacak sistemlerin bu doğrular temelinde yükseleceği AKSİYOMLAR bütünüdür.İlim tarif ve tasniftir!…Gibi ölçülerle bakıldığında,makalede ortaya koyulan yaklaşımlar gerçek anlamda ilmi derinliğe sahip;kuru beylik içeriklerden arınmış,çareye yönelik;faydayı esas kabul eden;mutlak doğrular temeline dayanan, gerçek anlamda bir KURTULUŞ MANİFESTOSU’dur!..
Milli Çözümün yaklaşımları bir kez daha göstermektedir ki;ülkemiz,müslümanlar ve tüm insanlığın sorunlarının ÇARESİ VARDIR!..Aşılmaz problemler gibi görünen nice sorunları bir bir analiz ederek,sahici ve yeterli çözüm yolları ortaya koyan bir çizgi mevcuttur!..
Asrımızın meselelerini ve çözüm yollarını her yönüyle en doğru şekilde tespit ve teşhis edip,gerekli ve yeterli çareleri ortaya koyan Aziz Erbakan Hocamız… Ve bu projeleri en doğru şekilde kavramış; geliştirilip-kemale erdirilmesine, yüksek ilmi derinlik,feraset ve ictihat yetenekleriyle katkıda bulunmuş olan Kutlu Şahsiyet;aynı zamanda güçlü kabiliyet ve yenilgi bilmez dirayetiyle,bu esasların tatbiki yoluyla inşallah, insanlığın saadetine vesile olacaklardır!..Ne mutlu bu kutlu çizgide sapmadan yürüyüp, selamet menziline ulaşarak Rıza-i Bari’yi kazananlara!..
ADİL DÜZEN PROJELERİ
ZOR ZAMANLARIN GEREKLİĞİ
Her alanda doğruların hâkimiyeti olmazsa, batıl yani yanlış orayı işgal eder. Bu sebepten sosyal, siyasi ekonomik, ahlaki her alanın mutlak doğrularla doldurulması gerekmektedir. Müslümanın kulluk imtihanı tam da bu noktadadır. Fıtrat dini olan İslam temel prensipleriyle sınırları çizmiş, kula bu meseleleri aklıselim, müspet bilim, tarihi birikim, ilahi din, vicdani tatmin ve kabul görmüş evrensel hukuk kurallarının ışığında insanlığı feraha ulaştıracak ADİL bir düzen kurmak ve bu yolda çaba sarf etmek kulluk sorumluluğumuzun gereğidir.
Nasıl fiziki bir hastalık tedavi edilmezse hayat tehlikeye girerse, toplumsal sıkıntılar tesbit ve tedavi edilmezse insanlıkta yok olmaya mahkûm olacaktır. Evet günümüz imtihanı bu noktada devam etmekte, SİLM kökünden gelen İslam; barış ve bereketi esas alırken, şeytanın araçları olan izimler.. Sonunda SİYONİZM olarak şekillenmiş 7 milyar insanlığı 700 bine düşürerek kendilerine has bir dünya kurma ve yaşama alanı oluşturma hedefini gütmüşlerdir.
Milli Görüş Erbakan Hocamızla bu zulum ve zillet düzenine en yetkin ve etkili şekilde tedaviler hazırlamış, sınırlar çok geniş tutarak bu planlı gayrete her kesimi davet etmiş ve Milli Görüşçüyü tarif ederken “VATANI MİLLETİ İÇİN FEDAKÂRLIK YAPAN” diye genişçe bir halka oluşturmuştur. Bu halka en geniş anlamda topluma, MİLLİ ÇÖZÜM eliyle tanıtılmış ve toplumun her kesimini insanlığın kurtuluşu için gayrete teşvik etmiştir. Barış medeniyeti ERBAKAN’ la ekilmiş, bu gayeye inanan ve bunun uygulanmasını ı amaç edinen işte bir avuç şuurlu onurlu fedakar, Milli Çözüm ekibidir. Başka hesaplar olması muhtemeldir fakat, değişik görüşlerin FİLİSTİN duyarlığındaki ve Siyonizm’i geçte olsa tanımadaki gayret işte bu ekibe nasip olmuştur. Gerçek dindarlığın, örnek Atatürkçülüğün, olması gereken Laikliğin tanımını yapmış, dini dinciden, Atatürk’ü-Kemalist ten, baskı unsuru olan laikliği devrim yobazından kurtaracak fikirleri, asrın idrakine sunmuştur.
İşte zor zamanlarda bilge lider kontrolünde, planı-projesi ve fedakarlığı olan ekipler iş görmektedir. Ülkemizin ve insanlığın belki de tarihinde hiç olmadığı kadar tehlikede olduğu günlerden geçerken öz verili, sadık ve tabi yetkin ekiplerin gerekliliği açık hakikattir. İşte Milli Çözüm ekibi tamda bu bilinç ve şuurdadır.
Selamlar…
Gerçek laikliğe doğru bir bakış.
” Laiklik” deyip dinimizi dışlamışlar… ” Laiklik” deyip dinimizin yani Allah’ın yönetime ve dünya işlerine karışma yetkileri yoktur şeklinde bir varsayım uydurmuşlar ve halka bunu dayatmışlar… Yani tam bir ”dinsiz laiklik” anlayışı ve uygulaması, dini dışlayan ve tamamen devre dışı bırakan bir ”laiklik; nasıl bir ”laiklik” ise?!..
Demek ki sahtekar Batı sahte laiklik içindedir. Adil Düzen ise olması gereken gerçek laikliği getirmiştir.
Oysa ”Adil Düzen” dinde /düzende zorlamayı kaldırmakla, bütün dinlere devlet işlerine katılma yetkisi tanımakla; yani dine düzeni ahlaki yönden denetleme yetkisini vermekle ” dindar laikliği” getirmektedir. Bütün sorunlarda ” müsbet ilmi” hakem yapmıştır. Bagımsız,yansız, etkin ve saygın adalet mekanizması için”hakemlik sistemi’ni getirmiştir.
Ve zaten İslamın koyduğu kanun ve kurallar da hayatı disiplinize etmek, başı boşluğu ve sorumsuzluğu önlemek ve her türlü zorluğu gidermek içindir.
Tarihin hiçbir döneminde insanlık ”barış” düzenine bu denli ihtiyaç göstermemiştir.
İslam’ın yeniden anlaşılması, çağımızın ihtiyaçlarından kaynaklanan ve ilmi temeller üzerine kurulan Adil bir Düzen’nin biran evvel hakim kılınması yolunda yapılacak girişim ve gayretler ise hizmetlerin en yararlısı ve ibadetlerin en hayırlısı bilinmelidir.
Hastalığın tedavisi olacak ilacı bilip de söylememek hastalıktan taraf olmaktır.
Makalemizden anlaşılıyor ki insanlığın kurtuluşu ancak yeryüzünün tamamına hakim olacak; adaletin, barışın hakim olduğu Adil Bir Dünya Düzeninin kurulmasıyla mümkün olacak.
Adil Düzenin kurallarını:
1)Aklı Selim, 2)Müspet İlim, 3)Tarihi Tecrübe ve Birikim, 4)Vicdani Kanaat ve Tatmin, 5)Evrensel Hukuk kaideleri, 6)İlahi Din ve Kur’an-ı Kerim’in belirlediğini öğrendik. Ve her birinin ortaklaşa doğru kabul ettiği doğru, yanlış kabul ettiği yanlış kabul edilecektir. Bundan dolayı anlıyoruz ki “Adil Dünya Düzeni” tüm insanlığın itiraz etmeyeceği ve gönülden kabul edeceği huzur dolu bir dünya düzen olacaktır.
İnsanlığın her ferdini şefkatle sarıp huzurla kuşatacak olan böylesine muazzam ve muhteşem projenin her bir detayını tam manasıyla bilen ve oluşacak yeni problemlere bu perspektiften çözüm yolları ürete bilen Milli Çözüm ve şahsı manevisi Üstad Ahmet Akgül Hocamızdır.
Düzen ve Kavramlar…
Muazzam bir dil ve ufuk açıcı ve toplumu bütünleştirici bir üslup. Teşekkürler. Toplum olarak bu ruha ihtiyacımız var.
İnsan anatomisi ile toplum anatomisini karşılaştırıp tahayyül edilen ve makalede zikredilen 4K formülü ile toplumsal refah ve adaleti hedefleyen sistem en ideal sistemdir. İnşallah en yakın zamanda bu sistemi ülkemiz merkezinde tüm dünyada uygulandığına şahit oluruz.
Hem İslami tebliğ ve doğru aktarım, hem de insani yaklaşım için makalede geçen şu cümle çok önemlidir;
“Bizim inancımızda İNSAN AMAÇTIR, İslam ise insanların olgunlaşması ve huzura kavhuzur ve refahızuru için ele alınmış bir sistemdir.
Kelime ve kavramların yozlaştırılması hususundaki tespitler muazzam… gerçekten de günümüz müslümanları bu pencereden bakabilse, ümmete lider diye nitelendirdikle ri şahıslardan şiddetle kaçardı muhakkak. Ancak İslamı anlamak için önce İslamı bir medeniyet olarak kanbul etmek ve bunun gereği olarak geldiği zaman ve coğrafyanın kullanageldiği kelimeleri, uygulayageldiği adetleri vb. nasıl hayra tebdil ettiğini öğrenmek ve idrak etmek gereklidir. Bu açıdan bu makale vicdanla ilim arayanlara büyük adım attıracaktır.
Diğer taraftan, bazı kabul edilmiş ve insanlığın gerçek manasını hedef edindiği kelime ve kavramların manasını değiştirerek uygulama hem doğru tebliğ hem hak medeniyet göstergesidir. Bu konudaki bağnazlıklar gereksiz ve zararlıdır. Rabbimiz düşmanınızın silahlarıyla silahlanın diye emir buyuruyorsa ve siyonist zalimler sistemlerini, insanlığın özlemle arayışta bulundukları kelime ve kavramlar üretip veya var olanı alıp manalarını kendi şeytani menfaatleri doğrultusunda değiştiriyorsa bu durumda Müslümanlar ne yapmalı? Aziz Erbakan Hocamızın “gelin bu laiklik tanımını birlikte yeniden yapalım” diye buyurduğu ve Milli Çözüm Dergisinin yıllardır haykırdığı ve gündeme getirdiği aynı hususlar düşmanın silahıyla silahlanmanın bir tezahürüdür.
Bu kapsamda, Bakara: 256 : “La iktahe fi’ddiin” Kafirun: 6 ayetlerinden gerçek manada laiklik manasını ve Şura: 38-39 ayetlerinden insanlığın özlemle aradığı gerçek demokrasi kavramının mesajını çıkarmak gerçek manada ilim ister, cesaret ister. Ve zaten şeytanilerin çalışma planı Rahmanileri batıl şekilde taklit şeklinde olduğu için, çağın şartları ve insanlığın ihtiyaçlarına göre gerekli olan ne varsa onu Müslümanlardan önce batıl yolla üreterek kullanışsız hale getirmeyi metod edinmiştir. Müslümanların uyanık olup bu kavramları kendi inancı ve insanlığın lehine olacak şekilde değiştirmek yani sıfırdan bir sistem kurmaya çalışmak yerine bozuk çarkı değiştirmek Kuranın emrettiği mücadele yöntemidir.
Ondört Asrın Tek Küresel Sistemi;ADİL DÜZEN
Kominizmi,Rasyonalizmi,Kapitalizmi,Liberalizmi bünyesinden çıkaran, bir sistematik düzen içerisinde(!), dünya çapında yaygın ve etkin kılmaya çalışan ve bunda yadsınamayacak bir başarı da sağlayan batı,elindeki bu argümanları teker teker eskittikten sonra,aynı akımların başına “neo”takısı getirerek güya insanlığa yepyeni bir orjinal düzen takdim etmişcesine bir anlayış içerisine girdiğini zannetmektedir..Oysa bugünkü halihazırdaki zihni dokusuyla hangi dünya görüşüne yapışırsa yapışsın,sonunda mutlak çöküş kaçınılmaz olacaktır..İnsanlık tarihi net olarak göstermiştir ki;Materyalizmi ve kuvveti kendisine amentü olarak seçenler er ya da geç hüsranla sonuçlanacak bir çöküşe mahkumdurlar..
Saygıdeğer Ahmet Akgül Hocam şüphesiz bu hususta, sayısız makale,kitap ve sunumları ile doyurucu bir müktesebatla insanımıza rehber olmuştur ,olmaktadır..
Kendi tabriyle,ondört asrın en kapsamlı hatta tek küresel dünya düzeni olarak tanımladığı Adil Düzen proğramı,kuşkusuz Prof Erbakan Hocamızın insanlığa takdim ettiği en önemli projelerinin başında geliyor…
Kuvveti,Menfaati,İmtiyazı,Çoğunluğu hak ölçüsü kabul edenlerin bile;son üçyüz elli yıl içinde onlarca “akımla bir dünya düzeni inşa etme gayreti içerisinde olmaları,İslam Alemine vebal olarak yeter!!
Hz Resülü Ekremden sonra dünya çapında bu kadar yaygın,bu kadar muntazam bu kadar kamil bir sistemi Prof Dr Erbakan Hocamıza kadar hiç bir kimsenin ,bırakın üzerinde çalışmasını,hayal dahi edememesi ne büyük zihin fukaralığıdır…!!
İnsanlığa rahmet olarak gönderilen bu aziz Dinin fıtri yapısından,Tarihin doğru birikim dokusundan,Vicdanın kanaat olgusundan,Aklın ve Müspet İlmin hakikate olan yatkın rotasından yola çıkılarak hazırlanan,ve her daim yeni gelişen şartlara iht,yaçlara göre kendi kendisini yenileme özelliğine sahip olan Adil Düzeni,Prof Erbakan Hocamızdan sonra mükemmel örneklikte anlayan,anlatan ve böylesi bir nizamı uygulama yeterliliğine sahip olan Ahmet Hocamızı tanıma imtiyazını bize bahşeden rabbimize sonsuz şükürler ederiz..
Gelecek nesillere bir rahmet kaynağı olacak olan bu düzenin öncelikle Türkiyemizde olmak üzere Dünya tek etkin bir sistem haline gelmesi en büyük ümit ve iman kaynağımızdır..
Yine böylesi bir düzenin Allahın lütfuyla kısa bir zaman diliminde tüm insanlığa deklare edilmesi hususunda Ahmat Akgül hocamızın etki ve irade alanının evrensel kılınmasını Cenabı Hakk tan niyaz ederiz..