TOPLUMLARIN ISLAHI;
YA BÜYÜK FELAKETLER VEYA BÜYÜK LİDERLER
Vasıtasıyla Olmaktaydı!
Bir toplumdaki ahlâki ve ailevi yozlaşmaların, ekonomik sıkıntı ve sarsıntıların, eğitim ve öğretimdeki kısırlıkların ve devlet kurumlarındaki yolsuzlukların iki genel nedeni vardır:
1- Temel prensip ve projeleri yanlış ve zararlı olan SİSTEM ve ZİHNİYETLER. Bu durum, yanlış ve zararlı reçetelerin hastalıkları artırması gibi sonuçlar doğurmaktadır.
2- Asıl gaye ve gayretleri, şahsi hırsları olan ve iktidar imkânlarını yağmalanması gereken fırsatlar olarak kullanan ve halkın dini ve milli duyarlılıklarını istismar aracı yapan İŞBİRLİKÇİ YÖNETİM VE HÜKÜMETLER…
Böylesi bozuk sistem ve hükümetler zamanla toplumun doğal ayarlarını ve doğru algılarını da bozarak; nemelazımcı davranan, haram ve haksız kazancı gözü açıklık sanan, namus ve onur kavramlarının içini boşaltan, fırsatçılığı ganimet sayan, dürüst ve ilkeli kimselere ahmak gözüyle bakan, meslek ve memuriyet yükümlülüklerinden kaytaran ve giderek vicdanları kararan kalabalıkların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
İşte 2024 yılının son çeyreğinde Türkiye;
• Gıda maddeleri üzerindeki sahtekârlıkları, topluma haram ve hastalıklı ürünler sunulmasını tartışıyorsa…
• Resmi kayıtlarda onlarca, ama gerçek sayıları yüzleri aşan oranda bebek katliamlarını konuşuyorsa…
• Beş yıllık, 10 yıllık hatta 20 yıllık evli erkekler ve kadınlar birbirlerini aldatıyor… Küçücük çocuklarını ve yuvalarını bırakıp başkalarına kaçıyorlarsa…
• Ve hâlâ her gün onlarca gemi dolusu gıda, silah, inşaat malzemesini ve akaryakıt tankerlerini, Kuduz İsrail’e yolladıkları halde, şimdi kalkıp “Siyonistler iyice azıttı ve sınırımıza yaklaştı; bu nedenle 100 bin TL limitli kredi kartlarından 750 TL savunma katkısı almalıyız!” diyor, ama yoğun baskılar sonucu geri adım atmak zorunda kalınıyorsa, bu durum; iktidarın iflası, mevcut sistemin tıkanması ve bu yönetim zihniyetinin acı sonuçlarıdır!
Tarih boyunca; böylesine yozlaşan ve yoldan çıkan toplumların ıslahı ve felahı ise, genellikle şu iki yolla mümkün olmaktadır:
a- Ya, halkın tamamını hırpalayan ve toplu ölümlere yol açan yaygın hastalıklar, ağır ve genel yıkımlarla sonuçlanan deprem ve sel gibi afatlar, ülkenin işgaline veya tükenmesine sebep olan korkunç savaşlar ve düşman saldırıları gibi BÜYÜK FELAKETLER sonrası bir genel ıslah ve iflah süreci başlamaktadır.
b- Veya; ülkesel, bölgesel, hatta küresel zulüm ve sömürü odaklarına, tek başına ve etrafındaki bir avuç sadık ve sarsılmaz dava arkadaşıyla on yıllar boyunca; kararlılıkla ve kahramanca meydan okuyan… Kendi halkına ve tüm insanlığa orijinal huzur ve onur projeleri sunan… Elli yıl değil, 950 yıl geçse de Hz. Nuh’tan ve kurtuluş vapurundan ayrılmayan BÜYÜK ve ENDER LİDERLER sayesinde tarihi inkılaplar (yani talihli devrim ve dönüşüm olayları) yaşanmaktadır.
Yozlaşan insanlar sonunda canavarlaşırdı!
“Yenidoğan” Çetesi Bebeklere Pasif Ötenazi Uygulamıştı!
Yeni doğan bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan çete hakkında kan donduran yeni detaylar ortaya çıkmıştı. Öte yandan iddianamede geçen hastaneler de saptanmıştı.
Sağlıklı doğan bebeklerin esrarengiz “ölümüne” yol açan, ya da ölmek üzere olan bebeklerin ailelerinden daha fazla para almak için zorla “yaşatılıyor gösterip” onları aldatan çete hakkında iddianame hazırlanmıştı. Hazırlanan iddianamede Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan müfettiş raporu da yer almıştı. Raporda bir bebeğin yeterli beslenmediği için öldüğü, kalbi duran bir bebek için ise hemşirenin telefonla arayıp çağırdığı doktorun, “canlandırmaya gerek yok” dediği anlatılmıştı. Raporda bebek için, “Pasif ötenazi uygulanmış” yorumu yapılmıştı.
Yeni doğan bebekleri anlaşmalı hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan çete hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede 10 bebek maktul olarak yer almıştı. 47 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede 5 kişi ise müşteki olarak sıralanmıştı.
Hastane yöneticileri de sorumlulardı!
Raporda ayrıca, hasta yönetimini; doktor yerine hemşireye bıraktığı ve solunum cihazı bulunmadığı için özel hastanenin yöneticilerinin de bebeklerin ölümünden sorumlu oldukları vurgulanmıştı. Bebeklerin doğduğu devlet hastanesinin de değerlendirilmesi gerektiği belirtilen raporda, “Tanı ve tedavi imkânı olabilecek bir hastayı sevk edenlerin tekrar değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz” ifadeleri yazılıydı.
CHP’li, Yenidoğan Çetesi’yle bağlantılı aynı Başhekim; AKP’den de iki kez aday yapılmıştı!
Türkiye’nin gündemini derinden sarsan Yenidoğan Çetesi’yle bağlantılı başhekimleri Dr. A. Atilla Yılmaz’ın, AKP’den Belediye Başkanlığı için iki kez aday olduğu ortaya çıkmıştı. Yenidoğan Çetesi soruşturmasında ismi yer alan ve CHP’den seçilmiş olan İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis üyesi Dr. Ahmet Atilla Yılmaz, CHP’den istifa etmek zorunda kalmıştı.
Yenidoğan Çetesi’nin Çalışma Çarkı;
Yenidoğan Çetesi, Türkiye’de SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) fonlarını dolandırmak amacıyla sağlıklı bebekleri yoğun bakım ünitelerine yatırarak, bu bebeklerin bilinçli bir şekilde beslenmemesi veya yeterli tıbbi bakımdan mahrum edilmesi sonucu ölümlerine neden olan bir suç örgütü olmaktaydı. Bu çetenin faaliyetleri, bebeklerin ölümlerine yol açarak SGK’dan daha fazla para kazanmayı amaçlamaktaydı.
Fırat Sarı, Yenidoğan Çetesi’nin lideri olarak saptanmış ve hakkında 582 yıl 9 aya kadar hapis cezası talebiyle iddianame hazırlanmıştı. Fırat Sarı, bu suç örgütü aracılığıyla bebek ve çocuk sevkleri düzenleyerek özel hastanelerle %20 komisyon karşılığında anlaşmalar yaptığı anlaşılmıştı.
Çalışma Yöntemi: Çete, 112 Acil Servisi ile iş birliği yaparak bebeklerin anlaşmalı oldukları özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitelerine sevki yapılmakta, bu süreçte bebeklerin sağlık durumlarını kötü göstererek daha uzun süre yatışlarını sağlamakta ve bu şekilde SGK’dan yüksek ücretler almaktaydı. Ayrıca, bazı bebeklerin yakınlarından ekstra para alınarak haksız maddi çıkar sağlanmaktaydı.
İş birliği Yaptığı Hastaneler: Çete, İstanbul’da birçok özel hastane ile iş birliği yapmıştır. Bu hastaneler arasında Özel Avcılar Hospital Hastanesi, Özel İstanbul Şafak Hastanesi, Özel Avrupa Şafak Hastanesi, Özel Bağcılar Medilife Hastanesi, Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Özel Bağcılar Şafak Hastanesi, Özel Birinci Hastanesi, Özel Doğa Hospital Hastanesi, Özel Reyap İstanbul Hastanesi ve Özel TRG Hospitalist Hastanesi gibi kurumlar yer almaktadır.
Yasal Süreç: Bu çetenin faaliyetlerine dair yürütülen soruşturma sonucunda, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame ile Fırat Sarı ve örgütün sevk ve idaresini yapan İlker Gönen hakkında ağır ceza talepleri sıralanmıştı. Çetenin, 12 bebeğin ölümüne neden olduğu ortaya çıkmıştı.
Toplumdaki Yansımalar: Yenidoğan Çetesi olayı, Türkiye’de büyük bir infiale yol açmış, toplumda ciddi bir güven bunalımı başlamış ve sağlık sisteminin işleyişi hakkında derin sorgulamalara ve kaygılara sebep olmuşlardı.
Yozlaşan kafalar; kendi iktidar ve ihtirasları uğruna ülkenin ve devletin geleceğini tehlikeye atmaktan sakınmazlardı!
Bahçeli’nin Öcalan için dile getirdiği ‘umut hakkı’ ne anlam taşımaktaydı?
Devlet Bahçeli, Meclis’teki parti grup toplantısında çözüm sürecine ilişkin açıklamalar yapmıştı. Bahçeli, Öcalan’a çağrı yaparak “Meclis’e gelsin, DEM Grubunda silah bırakıldığını ilan etsin. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, “umut hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın.” buyurmuşlardı.
Umut hakkı; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan mahkûmların belirli bir süre cezaevinde kaldıktan sonra, iyi halleri değerlendirilerek, koşullu salıverilme imkânı elde edebilmesi anlamını taşımaktaydı. Bu hak, insan hakları açısından önemli bir kavram olup, kişilere hapiste geçirdikleri süre boyunca bir gün serbest bırakılma umudunu sağlamaktaydı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında da “umut hakkı” üzerinde durulmuş, özellikle müebbet hapis cezalarının belirli aralıklarla gözden geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Türkiye’de, Abdullah Öcalan davası bağlamında da umut hakkı gündeme taşınmıştı. Öcalan’ın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası nedeniyle, koşullu salıverilme hakkına sahip olup olamayacağı konusunda tartışmalar hâlâ yapılmaktaydı.
Sn. Bahçeli, Abdullah Öcalan’ın “PKK’ya silahı bırak” talimatı verse ve terör örgütü de bunu dinlese, Suriye’deki YPG’nin bunun dışında tutulacağını bilmiyor olamazdı. Hatta, ABD ve Siyonist merkezler de zaten PKK defterinin kapatılmasını ve dolaylı biçimde YPG’ye meşruiyet ve kuvvet kazandırılmasını istiyorlardı. Şimdi Sn. Bahçeli, acaba hangi çevrelere tercüman olmaktaydı? Sn. Bahçeli’nin daha önce birinci çözüm süreciyle ilgili tespit ve tenkitlerinin, tam tersi bir tavrın arkasında neler yatmaktaydı?
AKP tarafından 2009’da başlatılan “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” Demokratik (Kürt) açılımının bir devamıydı. 16 Temmuz 2014’te Resmi Gazete’de “Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi” başlıklı kanun yayımlandı. Ama 2015 Ceylanpınar saldırısı üzerine bu süreç sonlandırıldı. Ve Türkiye uçurumun kenarından son anda kurtarılmış olmaktaydı. Şimdi aynı tezgâhın, hatta daha sinsi kılıflarla tekrarlanması, gaflet ve cehaletten öte, açıkça hıyanet sayılırdı.
Çünkü PKK ve YPG gibi türevlerinin arkasında Amerika, İsrail ve Avrupa vardı ve asıl hedef, Kürdistan kılıflı 2. İsrail’i kurup Türkiye’yi parçalamaktı. “Açılım ve Barış” sloganlı süreçler ise Türk halkını avutup oyalamakta ve Irak Kürdistanı (Barzanistan) gibi, şimdi Suriye Kürdistanı’nı da meşrulaştırıp, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunu da buralara katmak ve Büyük İsrail hayallerine zemin hazırlamaktı.
Evet, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu açıklamada “terörist başı Öcalan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşup DEM Grubuna seslenmesi gerektiğini” hatırlatmıştır. Devlet Bahçeli’nin bu çağrısına Recep T. Erdoğan ve Özgür Özel tarafından da destek çıkılmıştır.
“Bu çağrıya; çözülme ortakları DEM, CHP, AKP’nin açık desteği olduğu anlaşılmaktadır. Artık Türkiye’de Cumhur İttifakı ve CHP’den oluşan yeni adıyla Cumhur Halk Partisi vardır. Cumhur Halk Partisi, DEM’le koalisyon hazırlığındadır. Artık Erdoğan, Özel, Bahçeli ve Öcalan’ın el ele yürüdükleri bir süreç başlamıştır!” tespit ve tahlilleri yabana atılmamalıdır.
“Devlet Bahçeli’nin ‘Terörist başı Öcalan TBMM’de DEM Grubuna konuşsun!’ ifadesi tam bir siyasal cinnet çağrısıdır. Devlet Bahçeli belli ki terör örgütünü hiç tanımamıştır. Çünkü terör örgütünün sözde başkanlık konseyi yapmış olduğu edepsiz açıklamada, ‘Savaşa biz karar veririz’ mealinde açıklamadan sakınmamıştır. Kaldı ki bu çağrılardan hemen sonra Suriye’den sızan terör elemanları, Ankara Kahramankazan’daki TUSAŞ tesislerimize ağır bir saldırı yapmışlardı. Şehitlerimiz ve yaralılarımız vardı!? Terör örgütünde terörist başı Öcalan’ın artık fiili bir otoritesi kalmamıştır. Ancak kurucu olmasından kaynaklanan simgesel bir otoritesi vardır.” diyen Ümit Özdağ’a bakalım nasıl bir tavır takınılacaktır?
Siz Öcalan’ın ‘Hadi silahlarınızı gömün, barış yapalım!’ demesini mi istiyorsunuz? O halde önce siz bu millete itiraf edin: Öcalan’a bu konuşmayı yapması için hangi vaatlerde bulundunuz? Erdoğan’a, Bahçeli’ye, Özel’e soruyorum; Öcalan’a, Türk Milletine ait olan neyi teklif ediyorsunuz? Neleri vermek hususunda anlaşmış bulunuyorsunuz?
Türkiye’nin bir bölgesinin Kürdistan olmasına mı karar verdiniz?
Devletin Türkçe dışında resmi dilleri olmasına mı karar verdiniz?
Federal bir Türkiye kurmaya mı karar verdiniz?
Asıl soruyu biz soralım: Suriye’de ABD ve İsrail’in oluşturduğu Kürt Özerk Bölgesini tanımaya mı karar verdiniz?
Öcalan size ne karşılığında ne veriyor? Bütün bunları Türk Milletine açıklamak zorundasınız! Öcalan’a hangi tavizleri vermeye hazırsınız? Öcalan, Suriye PKK’sı PYD’nin 140 bin kişiden oluşan yapısını dağıtacak mı? Oysa bunun sözünü sadece ABD ve İsrail’den alırsınız!..
Yoksa Öcalan’a sadece Türkiye’de değil, Suriye’de de mi devlet kurma izni tanıyacaksınız?
Aslında, Öcalan’ın terör örgütünü lağvetme gücü yoktur. İlginç olan, çözüm süreci faciasını bu ülkeye yaşatan AKP’nin, DEM ve ardılı partilerin ve terör örgütünün aklına bile gelmeyen terörist başını Meclis’te konuşturması teklifinin Türk Milliyetçiliğini temsil iddiasındaki Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den gelmesi şaşkınlığa yol açmıştır! Maalesef terörist başı Öcalan’a olmayan payeler sunmak Devlet Bahçeli’ye yaptırılmıştır.
Devlet Bahçeli’nin bu ifadelerinden dolayı ortaya haklı bir infial çıkmıştır. Vatanseverler, Türk Milliyetçileri derin bir hayal kırıklığı yaşamaktadır. Şehitlerimiz, Gazilerimiz kendilerini hakarete uğramış saymaktadır. Devlet acziyet içine sokulmuş durumdadır.
Türk Devleti’nin terörü durdurmak için terörist başının desteğine ihtiyacı mı vardır? Bahçeli’nin bu talihsiz çıkışları, Erdoğan’ın destek açıklamaları, Özgür Özel’in alkışları terör örgütü ile cansiperane mücadele eden kahraman ordumuzu, kahraman jandarmamızı ve kahraman polisimizi yaralamıştır. ‘Biz ne uğruna şehit oluyoruz?’ sorusunu sormalarına neden olmaktadır. Oysa 1. Çözüm Sürecinde Türk ordusunun ve polisinin en seçkin evlatlarından 793 kahramanı, jandarma ve polis özel harekât mensupları Hendek Çatışmalarında şehit olmuşlardı. Ayrıca binlerce yaralımız vardı. Sizin siyasette yaptığınız hataların bedelini onlar aziz kanlarıyla düzeltmeye çalışmışlardı.
Maalesef, ülkemiz terörle mücadelesinde bulunduğu konumdan daha geriye düşürülmeye çalışılmaktadır. Devlet Bahçeli böyle bir talihsiz sürece alet olmaktadır. Bahçeli’nin terörist başını Meclis’te konuşturma fikrini kendisi mi tasarlamıştır? Yoksa yerli ve milliliği elden bırakmayan AKP tarafından mı kulağına fısıldanmıştır? Bahçeli bir süre önce ‘Çok şey değişecek. İnşaallah Türkiye değişmez’ buyurmuşlardı. Sayın Bahçeli Türkiye’yi değiştirmeye karar vermişsiniz anlaşılan. Ama nereye kadar değiştireceğinizi sanmaktasınız? şeklinde uyaran Ümit Özdağ herhalde bunların niyetinin ve tıynetinin farkındaydı. Çünkü ne de olsa aynı kazanda kaynatılmışlardı!..
Ama umarız ki, Sn. Bahçeli, bu ihtimalin asla mümkün olamayacağını, ilgililere ispatlamak ve halkın, ülkemiz üzerindeki oyunların farkına varmalarını sağlamak için bu çıkışları yapmıştı!..
PKK ve Arkasındaki Amerika, Türkiye’yi Parçalama Çabasındaydı!..
Sn. Devlet Bahçeli 28 Mayıs 2023’te “Çok şey değişecek, İnşaallah Türkiye Değişmez” diye bir cümle kurmuşlardı. O zaman anlaşılmadı ne demek istediği. Ve şimdi çok daha açık bir şekilde görülüyor ki anayasa değişikliği ilk 4 maddede olmayacak diyorlar. Ama öyle maddeler değişecek ki anayasanın ilk 3 maddesi 4 maddesinin çok anlamı kalmayacak. Çünkü bu değişikliğin Recep T. Erdoğan’ın “buzdolabına kaldırdık” dediği birinci Kürt açılımı veya PKK ile müzakerelerin sonucunda ulaşılan noktanın, yeni anayasaya aktarılmasıyla ilgili olduğunu görüyoruz. Bununla ilgili AKP içinden de açıklamalar gelmeye başladı; en son Bülent Arınç’ın yaptığı açıklama, doğru bir tehlikeye dikkat çekiyor, şöyle diyor: Tabii yani adama bir çağrıda bulunuyorsunuz. O da: Ama ne vereceksiniz? diyor.
Devlet Bahçeli’nin sözleri: Yeni bir açılım sürecine Milliyetçi Hareket Partisi’nin onay verdiğini ifade eden bir açıklamaydı. Şimdi bunun altının önümüzdeki süreçte doldurulacağına şahit olunacaktır. Evet, mesela ilk üç madde ile ilgili Numan Kurtulmuş’un başlatmak istediği tartışma belki askıya alınacak. Ama işte 66. maddenin değiştirilmesi, eğitimin Türkçe dışında da yapılabilmesi ile ilgili düzenleme, idari yapının özerkliğe el verecek şekilde yorumlanması, bu bunların hepsinin arka arkaya gündemimize geleceğini, hatta gelmeye başladığını düşünüyorum. Zaten Mehmet Metiner’in yapmış olduğu açıklama da bunu gösteriyor. Diyor ki: “Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi bir yapılanma olabilir. Hatta Suriye’nin kuzeyine de böyle bir şey verilebilir” diyor. Zaten PKK ile müzakere yaptığınız zaman birincisinde olduğu gibi bütün operasyonları durdurmak zorunda kalacaksınız. O da bir anda tehdit olmaktan çıkacak sizin için yeni müzakere sürecinde. Çünkü ilk müzakere sürecinden de hatırlıyoruz, YPG liderini Türkiye’de kırmızı halı sererek karşıladılar. Salih Müslüm böyle ağırlanmıştı. Hatta sizin bir meslektaşınız Çetin Erçetin müzakere sürecinde Kuzey Irak’ta Kandil’de bir PKK şefiyle yaptığı görüşme sırasında benim şu kitabımı masada görmüş. “Türk ordusunun Kuzey Irak operasyonları.” Sormuş, okuyor musunuz bunları? “Unuttuğumuz şeyleri de yazmış, okuyoruz” cevabını almış. Ankara’ya gelince bana söyledi ve şunu size çok netlikle söyleyebilirim: Birinci terörle müzakere sürecinin çok önemli bir dış politik dinamiği vardı. 2009’da biz sınırdan mayınları sökmeye başladık. 2009’da İngiliz Dışişleri Bakanı ve Fransız Dışişleri Bakanı Londra’da bir toplantı yaptılar. İngiliz Dışişleri Bakanı, Fransız Dışişleri Bakanına “Biz Suriye’de rejimi devireceğiz, bize katılır mısınız?” dedi. Fransızlar reddettiler. 2011’de mayınların sökülmesi tamamlandı. 2011’de Suriye’de iç savaş patladı ve bu arada 2009’da Türkiye’de açılım başlamıştı. PKK 2009’dan 2011’e kadar üzerinde baskı olmadan Irak’ın kuzeyinde rahat bir yapılanma içine girdi ve 2011’den itibaren de Suriye iç savaşına YPG olarak katıldı ve bölgesini genişletmeyi başardı. Bu genişletmeyi nasıl yaptı? Gerekirse çatışarak yaptı. Türkiye de bu aşamada YPG’yi Beşar Esad’a karşı müttefik olarak yararlandığını sandı.
Şimdi Suriye’nin kuzeyinde bir YPGistan, PKKistan var ve Türkiye için yaşamsal bir tehdit konumundadır. Bunlara Kobani olaylarını hatırlatmak lazımdır. 6-8 Ekim. Ne dedi HDP Başkanlık Divanı: “Eğer Kobani düşerse açılım biter!” diyecek kadar küstahlaşmıştı. Öcalan içeriden açıklama yaptı mı, yaptı. Çünkü onlara göre bu, barış sürecinin parçasıydı. Özetle Suriye’deki gelişmelerle Türkiye’deki süreç arasında bağlantı birinci açılım sürecinde var mıydı, vardı. İkincisinde de olacak ama şimdi bir başka boyut daha var, bölgesel boyut. Şimdi bu ikinci açılımda, İsrail ile İran arasındaki çatışma ve PKK ilişkileri ele alınacaktı. Ortadoğu’da hep söylendi durdu, Amerikalılarca; “Bizim YPG’ye, İran’a karşı ihtiyacımız var!” İran’la PKK’nın, YPG’nin ne ilgisi var? Şimdi bakın, İran 2003 sonrasında Irak’ta Şiiler üzerinden çok büyük bir güç kazandı. İran, Suriye iç Savaşı’ndan sonra Suriye’de de hem Hizbullah hem İranlı milisler hem Iraklı Şii milisler aracılığıyla Akdeniz’e kadar uzandı. Şimdi İsrail, İran’ın Akdeniz’e çıkışını havadan ve denizden kontrol altına almış durumda, engelliyor ama karadan önlerini alamıyor. Çünkü Batı Irak ve Doğu Suriye’den İran sevkiyata devam ediyor ve Akdeniz çıkışını sürdürebiliyor. Bunu nasıl engelleyebilir: Ürdün’de taraf bölgesi diye bir bölge var, orada bir Amerikan yapılanması var, ama yetersiz. YPG’nin aşağıya, Suriye’den Akdeniz’e inmesi gerekiyor. YPG’nin aşağı doğru inmesi için Türkiye’nin üzerindeki baskısının kalkması lazım. İşte şimdi bunun altyapısını hazırlıyorlar.
Ekonomi faiz batağında kıvranıyor. Ahlâki ve ailevi yapı çatırdıyor. Bakınız AKP iktidarı dış ve iç borçlara %29 faiz veriyor. Ama savaştaki Rusya 10 yıllık devlet tahviline %16 veriyor, Amerikalılar %4,95 veriyor ve bütün bunlara rağmen AKP hâlâ para bulamıyor ve böyle bir ortamda iktidar sürekli aşağıya gidiyor.”[1]
Artık iz’an ve vicdan ehlinin, en yüksek perdeden haykırmaları ve ilgili devlet kademelerini uyarmaları lazımdı; Türkiye artık bu Cumhur İttifakı’na bırakılamazdı. Ülkemizin, Devletimizin ve Milletimizin üzerinde karabulutlar dolaşmaktaydı.
- 18.10.2024 / Habertürk Ümit Özdağ’la röportaj

TOPLUMLARIN İFSADININ TEMEL SEBEPLERİ ve ISLAHININ İLACI
Bir toplumdaki ahlâki ve ailevi yozlaşmaların, ekonomik sıkıntı ve sarsıntıların, eğitim ve öğretimdeki kısırlıkların ve devlet kurumlarındaki yolsuzlukların iki genel nedeni vardır:
1- Temel prensip ve projeleri yanlış ve zararlı olan SİSTEM ve ZİHNİYETLER. Bu durum, yanlış ve zararlı reçetelerin hastalıkları artırması gibi sonuçlar doğurmaktadır.
2- Asıl gaye ve gayretleri, şahsi hırsları olan ve iktidar imkânlarını yağmalanması gereken fırsatlar olarak kullanan ve halkın dini ve milli duyarlılıklarını istismar aracı yapan İŞBİRLİKÇİ YÖNETİM VE HÜKÜMETLER…
…
Tarih boyunca; böylesine yozlaşan ve yoldan çıkan toplumların ıslahı ve felahı ise, genellikle şu iki yolla mümkün olmaktadır:
a- Ya, halkın tamamını hırpalayan ve toplu ölümlere yol açan yaygın hastalıklar, ağır ve genel yıkımlarla sonuçlanan deprem ve sel gibi afatlar, ülkenin işgaline veya tükenmesine sebep olan korkunç savaşlar ve düşman saldırıları gibi BÜYÜK FELAKETLER sonrası bir genel ıslah ve iflah süreci başlamaktadır.
b- Veya; ülkesel, bölgesel, hatta küresel zulüm ve sömürü odaklarına, tek başına ve etrafındaki bir avuç sadık ve sarsılmaz dava arkadaşıyla on yıllar boyunca; kararlılıkla ve kahramanca meydan okuyan… Kendi halkına ve tüm insanlığa orijinal huzur ve onur projeleri sunan… Elli yıl değil, 950 yıl geçse de Hz. Nuh’tan ve kurtuluş vapurundan ayrılmayan BÜYÜK ve ENDER LİDERLER sayesinde, tarihi inkılaplar (yani talihli devrim ve dönüşüm olayları) yaşanmaktadır.
“YENİ BİR DEVİR BAŞLIYOR”
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki; TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!” (Erbakan Hocamızın TRT Basın Toplantısı, Yazarlar Soruyor-Nisan 1980 – youtube.com)
Dönemimizin en büyük kazancı Aziz Erbakan Hocamız gibi birisine sahip olmasıdır. İslam ve insanlık tarihi boyunca evrensel olarak islamın dünya hakimiyeti ancak Aziz Hocamızın hazırlayıp planladığı Adil Düzen ve Yeni Dünya projeleri eliyle olacağından yani bu projelere sahip çıkarsa başta İslam ve insanlık içerisine girdiği fetret döneminden çıkabilecektir.
Tarih boyunca; böylesine yozlaşan ve yoldan çıkan toplumların ıslahı ve felahı ise, genellikle şu iki yolla mümkün olmaktadır;
a- Ya, halkın tamamını hırpalayan ve toplu ölümlere yol açan yaygın hastalıklar, ağır ve genel yıkımlarla sonuçlanan deprem ve sel gibi afatlar, ülkenin işgaline veya tükenmesine sebep olan korkunç savaşlar ve düşman saldırıları gibi BÜYÜK FELAKETLER sonrası bir genel ıslah ve iflah süreci başlamaktadır.
b- Veya; ülkesel, bölgesel, hatta küresel zulüm ve sömürü odaklarına, tek başına ve etrafındaki bir avuç sadık ve sarsılmaz dava arkadaşıyla on yıllar boyunca; kararlılıkla ve kahramanca meydan okuyan… Kendi halkına ve tüm insanlığa orijinal huzur ve onur projeleri sunan…
Elli yıl değil, 950 yıl geçse de Hz. Nuh’tan ve kurtuluş vapurundan ayrılmayan BÜYÜK ve ENDER LİDERLER sayesinde tarihi inkılaplar (yani talihli devrim ve dönüşüm olayları) yaşanmaktadır.
AZİZ ERBAKAN HOCAMIZ 44 YIL ÖNCE;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN
TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980
Gerek iktidarın gerek muhalefetin gerçek amaç ve maksatları bir kez daha ortaya dökülmüştür. Aziz milletimizin silkelenip gerçeği görmesine ve Milli Çözüm etrafında kenetlenmesine vesile olur inşallah.
Büyük devrim dönüşüm ve restorasyonlar ancak böylesine kurumların, siyasilerin, ekonomi ve sistemin çürüyüp tıkanması sonucu cereyan etmektedir.
Yapılan ihanetler tabikide yanlarına kar kalmayacaktır. Ancak onların bir planı varsa Yüce Rabbimizin’de bir planı vardır.
Ülke çocuk istismarları, hastanelerde çocuk katli ve köftede domuz eti gibi sosyal, ahlaki, hukuki ve ekonomik çürümüşlüğün ayyuka çıktığı gündemlerle meşgulken,
Kurtulmuş’un anayasanın ilk dört maddesini tartışmaya açma gündemleri arasında, Bahçeli’in “Öcalan gelsin, mecliste haykırsın” çıkışının öncesinde TBMM’nde 24-30 Eylül arasında Dem Parti tarafından “umut hakkı” dayanağı 103 adet kanun teklifi verilmiştir. Aslında mercimek fırına verilmiş, toplum mühendisliği safhasına geçildiği gözükmekteydi. Erdoğan ve Özgür Özel de hemen bu açıklamaya destek çıkmışlardı!!!
Bilindiği gibi PKK/PYD’nin Türkiye’ye karşı silah bırakması ABD’nin karar vereceği bir iştir. Emperyalistler PKK defterinin kapatılıp PYD’ye meşruiyet zemini hazırlanmasını istiyordu. Irkçı emperyalizmin temsilcileri ABD, İSRAİL ve Batının yönlendirmesiyle başlatılan, 2009-2015 çözüm süreci kahraman ordumuzun kararlı duruşuyla yaklaşık 800 şehit verilerek sona erdirilmişti, emperyalist çevrelerin bunu kendi amaçları doğrultusunda (Coğrafyamızda ırak kürdistan’ının yanına suriye’de bir kürdistan kurdurup Türkiye’nin güneydoğunusu içine alan bir yapıyla 2. İsrail’i kurmak) tekrar canlandırmak istediği açıktı. Peki 28 Mayıs 2023’te “Çok şey değişecek, İnşaallah Türkiye Değişmez” diye bir cümle kuran Bahçeli 40.000 şehidin katili Öcalan’ın böyle bir gücü olmadığını bildiği halde neden böylesine bir çıkış yapmaktaydı?
Siyaset Bilimci Ahmet Akgül değerlendirmesinde çok önemli bir tespit yapmaktaydı:
“Ama umarız ki, Sn. Bahçeli, bu ihtimalin asla mümkün olamayacağını, ilgililere ispatlamak ve halkın, ülkemiz üzerindeki oyunların farkına varmalarını sağlamak için bu çıkışları yapmıştı!..”
Ülkemizin, Devletimizin ve Milletimizin üzerinde karabulutlar dolaşmaktaydı. Artık iz’an ve vicdan ehlinin, en yüksek perdeden haykırmaları ve ilgili devlet kademelerini uyarmaları lazımdı; Türkiye artık bu Cumhur İttifakı’na bırakılamazdı.
“Milli Çözüm Milli Mutabakat Hükümeti” safhasına geçilmesi devletin bekası ve âli menfaatleri için acil, öncelikli ve elzemdir.
Bir toplumdaki ahlâki ve ailevi yozlaşmaların, ekonomik sıkıntı ve sarsıntıların, eğitim ve öğretimdeki kısırlıkların ve devlet kurumlarındaki yolsuzlukların iki genel nedeni vardır:
1- Temel prensip ve projeleri yanlış ve zararlı olan SİSTEM ve ZİHNİYETLER. Bu durum, yanlış ve zararlı reçetelerin hastalıkları artırması gibi sonuçlar doğurmaktadır.
2- Asıl gaye ve gayretleri, şahsi hırsları olan ve iktidar imkânlarını yağmalanması gereken fırsatlar olarak kullanan ve halkın dini ve milli duyarlılıklarını istismar aracı yapan İŞBİRLİKÇİ YÖNETİM VE HÜKÜMETLER…
Rabbim en kısa zamanda bu sıkıntılardan kurtulmamızı ve Adil Düzene kavuşmamızı nasip etsin.
Önce Numan Kurtulmuşun ve Arkasından Devlet Bahçelinin açıklamaları AKP nin ve MHP nin ayarını ortaya koymuştur. Bu vesile ile birkez daha arkalarında aynı odaklardan yani ABD ve İsrail’den emir aldıklarının son örneğidir. Ancak bu Millet asla PKK ve APO ‘nun meşrulaştırmasını kabul etmeyecek kadar duyarlıdır.
Arkasında İsrail ve ABD nin olduğu bu şeytani düşüncenin sahipleri yakında nasıl helak olduklarını herkez görecektir. Öyle zannedildiği gibi yıkılmaz birşey olmaz denilen şeytani şebeke Allahın lutfu Keremi ile Milli Çözüm ferast ve dirayetiyle yıkılacaktır. Ülkemizin acilen Milli Çözüm önderliğinde Milli Mutabakat Hükümetine ihtiyacı vardır.
DEVLET BAHÇESİNE GİTSİNDİ!!
Devleti yönettiğini zannedenler ,PKK’nın elebaşasını mecliste konuşturmak isteyenler bu millete en büyük darbeyi vurmak isteyenlerdir .Ülkemizi yönettiğini zannedenler ülkemize en büyük ihaneti yapmışlardır .Abdullah Öcalan gibi hainler mecliste konuşamazlar. Milyonlarca Şehit neden verildi ?23 yıldır hükümettesiniz Öcalan’ı mecliste konuşmak oturmak için mi bu kadar yıl Amerika tarafından tutuldunuz. Ülkemiz çok güçlü bir ülkedir. Sanayisi ile Askeri ile üstün bir Ülkedir. Siz bunun farkında değilsiniz. Çünkü Amerika ve İsrail’e hizmet ediyorsunuz bu asla kabul edilemez. Biz neden şehit verdik ?
En son ki saldırıda da görülüyor ki hiçbir şekilde bu saldırılar bitmeyecek!! O halde herkes safını belirlesin !!Vatan haini misiniz!?? Yoksa Vatan evladı mı ?!
Yenidoğan Çetesi hakkında da şunları söylemek istiyorum …Bu iş Maalesef ki hükümet tarafından da biliniyordu ve desteklenmiştir… Sonuç itibariyle SSK hastaneleri ile eğer bir anlaşma varsa yani bazı şeylere göz yumulduysa bu bürokrasiye de yansımıştır .Bu belli bir şeydir ve yeni doğan çetesi hakkında meclis araştırma komisyonu kurulmuştur bir gün sonra bu komisyonun çalışması engellenmiştir. Demek oluyor ki bu işin siyasi kanadı da bu işin içindedir
…Nasıl kıydınız ben inanamıyorum o masum yavrulara! Hiç mi vicdanınız yok ?Hiç mi insanlık tarafınız kalmadı? Para bu kadar mı gözünüzü kapattı! Yazıklar olsun diyorum ….Allah layık olduğunuz şekliyle pisliklerinizi ayyuka çıkarsın ve hakettiğiniz sonu yaşatsın inşaAllah…Amin
Bir toplumdaki ahlâki ve ailevi yozlaşmaların, ekonomik sıkıntı ve sarsıntıların, eğitim ve öğretimdeki kısırlıkların ve devlet kurumlarındaki yolsuzlukların iki genel nedeni vardır:
1- Temel prensip ve projeleri yanlış ve zararlı olan SİSTEM ve ZİHNİYETLER. Bu durum, yanlış ve zararlı reçetelerin hastalıkları artırması gibi sonuçlar doğurmaktadır.
2- Asıl gaye ve gayretleri, şahsi hırsları olan ve iktidar imkânlarını yağmalanması gereken fırsatlar olarak kullanan ve halkın dini ve milli duyarlılıklarını istismar aracı yapan İŞBİRLİKÇİ YÖNETİM VE HÜKÜMETLER…
Böylesi bozuk sistem ve hükümetler zamanla toplumun doğal ayarlarını ve doğru algılarını da bozarak; nemelazımcı davranan, haram ve haksız kazancı gözü açıklık sanan, namus ve onur kavramlarının içini boşaltan, fırsatçılığı ganimet sayan, dürüst ve ilkeli kimselere ahmak gözüyle bakan, meslek ve memuriyet yükümlülüklerinden kaytaran ve giderek vicdanları kararan kalabalıkların ortaya çıkmasına yol açmaktadır
“Yarış ne zaman Siyonizme hizmet yarışı olsa, ahlak, ekonomi, aile hayatı gibi konularda yan yana gelemeyen liderler ve partiler çok rahat ortak zeminde buluşabiliyor; hatta birbirlerinin yaptıkları teklife el artırarak, terör elebaşına ve destekçilerine ‘devlet’ vaat edecek kadar ihanetlerini açıkça göstermekten çekinmiyorlardı. Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamın dediği gibi, bu ülkede sadece Milli Çözüm vardır; diğer görüşler batıla hizmet etmektedir.”
SORUNUN KÖKÜ PARTİLEŞMİŞ MAFYA MI?
Yahu insan bebeciğe kıyar mi! Kanımız dondu resmen!
Yenidoğan çetesini soruşturma önergesi mecliste -tabii ki- Akp-Mhp tarafından reddedildi. Eee, işin ucu kendilerini bulacağından reddedilir tabii.
Yazıda şu ibare geçiyor: 1- Temel prensip ve projeleri yanlış ve zararlı olan SİSTEM ve ZİHNİYETLER.
Irkçılar her ülkenin baş belasıdır:
adam kayırma, diğer ırktan yurttaşı aşağılama(ve böylece milleti bölme), rüşvet, kadrolaşma, ırk hastalığı, fuhuş-uyuşturucu-haraç mafyası bağlantıları, asker olduklarında savaş suçları, polis olursa işkenceler ve de iktidar olursa faşizm…
Bu özelliklere sahip oluşumlar SIRADAN İŞBİRLİKÇİ değil dışarının gözünde DEĞERLİ İŞBİRLİKÇİ olur ve ülke için kangrenleşir.
Vicdan şu soruyu soruyor:
Türkiyemizde bu saydıklarımız hangi partiyle özdeşleşmiş durumda?
Bugün Türkiye’mizin, özellikle son 22 yıl, sistemli biçimde sürüklendiği çözülme sürecini, artık hali hazırdaki kanserleşmiş kurum ve kavramlarla önlemenin maalesef mümkün olmadığını görmekteyiz.
Aynı zamanda görünen veya var olduğu ima edilen kurumlar, şahıslar, fikirler “dünyayı yöneten güçler” karşısında çare olacak çözümler üretememekte ve iflas etmekte.
Siyonizm’in beyinlere hücum eden bombardımanı karşısında çaresiz kalmakta!
Kurtuluş: Ahlak ve maneviyatı diriltici, ehliyetli insanları iş başına getirici, alevi sünni çatışması gibi suni oluşturulan kavgaları barışa dönüştürücü, faizi kurutucu, tarikat/cemaat gibi oluşumları toplama hizmet eder hale getirici, İslam ülkelerini birlik haline getiren, tüm kesimlere tam özgürlük sunan, halkın yönetime tam katılımını (gerçek demokrasiyi) getirecek, siyaseti rant/mafya dış güçler çetesinde kurtaracak ve gerçek alanında hizmet ettirecek projeleri bu güne kadar sunamayanlardan umudumuzu kökten kestiğimiz ve sorunlarımıza çözüm olan insanca yaşayacağımız Adil bir Düzenin gelmesi için samimiyetle dua ettiğimiz zaman, kurtuluşumuz yakındır.
En büyük şeref, izzet, onur, ecir ise tüm sorunlara milli çözüm olan projeleri/beyini bulmak, taraf olup sorumluklarımızı kuşanmaktır.
Siyonist ve emperyalist güçler ülkemizi; her alanda genleriyle oynayarak hibrit (aynı amaca yönelik) bir dönüşümle resmi bir işgale adım adım yaklaştılar.
Yine yakın geçmişte pandemi süreci, deprem, sel felaketleri sosyal ve ekonomik çöküşler ve şimdi terörden de öte kaçınılmaz savaş kapıdayken, ülkemiz her alanda gizli bir işgal altındaydı. Artık köpük yönetimlerin de işbirlikçiliği açıkken aslında büyük felaketler yaşanmış, sıra büyük savaşa gelmişken artık kaçınılmaz olarak BÜYÜK KURTARICIYA İHTİYAÇ VARDI.
İşte sünnetullah gereği; küresel düşmanını yani Irkçı Emperyalizmi tanıyan, bunun için nihai hesaplaşmayı yıllardır çalışan,
bilgili, birikimli, yeni bir küresel sistem (Adil Düzen) hazırlığı olan, inanmış bir KURTARICI ve EKİP elbette bu yükü omuzlayacaktı. Yıllardır büyük gayret içinde, Milli Görüş geleneğiyle,özveri, denenme, elenme, çelikleşme sürecini yaşayan belki de MiLLİ ÇÖZÜM ŞAHSİ MANEVİSİ ÜSTAD AHMET AKGÜL VE EKİBİNDEN BAŞKA BİR OLUŞUMUN OLMADIĞI DA AÇIKTI.
Öyleyse kurtuluş için ikinci şık olan BÜYÜK LİDER’den başka seçenek de kalmamıştı.
Artık Milli Çözüm Mutabakat süreci kaçınılmaz olarak şarttı.
Selamlarımla…
Önce ahlak ve maneviyat
UYAN TÜRKİYE’M!
17 Büyük Türk Devleti kuruldu!..
17 Türk Devletinin gördüğü bütün ihanetleri toplasak, AKP döneminde ki ihanetlerin yanında bile geçemez..
5700 yıldır, Büyük İsrail’i kurmak için çalışıyorlar ve son 2 asırdır Gizli Dünya Devletine hükmediyorlar.
Şeytanın şaheseri olan bu kapitalist sistemde, Siyonistler yularlarını ellerinde tuttukları işbirlikçi iktidarlar, para ve güçle ülkeleri yönetiyorlar.
Peki nasıl tecrübe kazandılar?
– tabi ki, deneme yanılma yöntemiyle çünkü denemeden asla gerçek sonucu elde edemezsin.
Basit bir örnek. Daha öncesinde işgal ettikleri ülkelere kendi ırk ve kanlarından liderler ile yönetmeye çalıştılar ancak bir çok problem ile karşılaştılar. Ve en iyi yönetme şeklini zamanla buldular.
Büyük İsrail’i kurmak için, birinci cihan harbini çıkardılar ancak İngilizlerin başını çektiği Emperyalistler yıprandılar başaramadılar. Haim Nahum Doktrininin uygulamaya başladılar.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde İnönü dönemiyle birlikte, Türk Halkına;
Din düşmanlığı yaparak baskı kurdular. Sonrasında din düşmanları gelmesin korkusuyla, din istismarcılarının kucağında ittiler. Ve en büyük tahribatı din istismarcısıları eliyle yaptırdılar. Tabii, muhalefeti ayarlayıp AKP’yi iş başında tutmak için hizmete almayı unutmadılar!
İsrail, ABD ve İlgiltere gibi Siyonist – Emperyalist güçler, Türkiye’de bir iç savaş çıkarmak, Suriye’de aynı ırk, kan veya dinden olan insanları birbiriyle savaştırmak varken neden kendi askerlerini savaştırsınlar?
Türk Ordusunun Kara Kuvvetlerinin, Dünyanın en iyisi olduğunu biliyorlarken? Ayrıca ülkemizin tarihte görülmemiş üstün teknolojik silahlarının varlığını bildikleri halde?
Terörist Öcalan Gündemiyle Uyandık mı?
Bu iktidar değil miydi? Siyonist Herzog’u TBMM’de ayakta alkışlatan?
Şerefli Türk askerine, İsrail Bayrağı taşıttıran?
AKP Genel Başkanı değil miydi BOP Eş başkanıyım diyen?
Erdoğan değil miydi Türkiye’nin eyaletlere bölünmesini isteyen? Ve Kıbrıs’ı peşkeş çeken?!
Bu iktidarın hıyanetleri yüzünden yüzlerce şehit vermedik mi?
Bu iktidar değil mi, ülkemizi parsel parsel satan?
Fetö ile birlikte askerlerimize kumpas kuran?
Hâlâ uyanmayacak mıyız? Anlamayacak mıyız? 2400 yıllık geleneklerimizi 23 yılda bitirdiler, milyonlarca şehidimizin emeğine ihanet ettiler, topraklarımı peşkeş çektiler, dinimizi yozlaştırdılar, ailelerimizi parçaladılar, ülkemizi resmen işgale uğrattılar.
Türkiye Cumhuriyetinin kürt sorunu yoktur bizler yüzyıllardır birlikte yaşayan kardeşleriz. Ülkemizin en büyük sorunu Cumhur İttifakı ve aynı merkezden yönetilen muhalefettir!
Artık yozlaşmayan, satılmayan, satın alınmayan, çıkarlarına hizmet etmeyen kurum ve kişiler kalmış mıdır?
Bu düzenle kurtulacağımızı bekleyenler yanılmaktadır.
İsrail Haçlı müttefikleri ile birlikte İran’ı vurması an mesesidir. PKK-YPG gibi vekil güçleri ile birlikte ülkemize saldırması an meselesidir. Artık, görmemiz ve vatanımızı birlik içerisinde kurtarmamız gerekmektedir!
Sevr Planına, Büyük İsrail Projesine izin vermeyeceğiz, bâtıla karşı birleşeceğiz, İşbirlikçilerden kurtulacağız!
Milli Mütabakat Hükümetine sahip çıkacak, Ordumuza güvenecek ve ecdadımızdan emenat aldığımız topraklarımızı gelecek nesillere emanet edeceğiz!
Sultan Abdülhamid Han ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çabaları boşa gitmeyecek!
Erbakan Hocamızın finale getirdiği davası, Milli Çözüm eliyle kutlu hedefine ulaşacak!
Büyük Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Adil Bir Dünya mutlaka kurulacaktır..
Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!
İnsanlığa çok büyük hizmetlerle öncülük edecek Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık;
“Asıl gaye ve gayretleri, şahsi hırsları olan ve iktidar imkânlarını yağmalanması gereken fırsatlar olarak kullanan ve halkın dini ve milli duyarlılıklarını istismar aracı yapan İŞBİRLİKÇİ YÖNETİM VE HÜKÜMETLER‘”e
mecbur ve mahkum kalamazdı.!
“Böylesi bozuk sistem ve hükümetler zamanla toplumun doğal ayarlarını ve doğru algılarını da bozarak; nemelazımcı davranan, haram ve haksız kazancı gözü açıklık sanan, namus ve onur kavramlarının içini boşaltan, fırsatçılığı ganimet sayan, dürüst ve ilkeli kimselere ahmak gözüyle bakan, meslek ve memuriyet yükümlülüklerinden kaytaran ve giderek vicdanları kararan kalabalıkların ortaya çıkmasına yol açmaktadır..”
Ve İnşallah Millî devlet aklı ve Halkımızın ekseriyetinin, inançlı ve şuurlu manşeri vicdanı mutlaka harekete geçecek ve Millî bir Çözüm formülüne dayanan bir İslah ve Onarım hükümeti kurulacaktır.
Tüm yetkililere soruyorum:
Katillerin, hainlerin, vahşi canavarların, siyonist şeytan uşaklarının, yabancı ülke ajanlarının ve daha bir çok şerli ekip ve grubun; bir şekilde hapse düşüp, müebbet hapis almaları durumunda bile onların “umut hakkı”nın peşine düşüp kaygı çekiyorsunuz da Doğu Türkistan’daki mazlumların, Filistin’deki mazlumların, Rohingya’daki mazlumların, Orta Afrika’daki mazlumların ve daha pek çok coğrafyadaki mazlumların “umut hakkı”nı nasıl görmezden geliyorsunuz? Sizin ayarı bozulmuş vicdanınız her zaman batıldan yana mı tavır alır? Sizin bu ekabir ve bilgiç tavırlarınızın; bize, ülkemizi çok uzun bir savaş dönemine sokan ittihatçı kafayı hatırlattığını biliyorsunuzdur umarım. Bu halkın ve dolayısıyla tüm mazlumların umutlarını söndürecek şekilde takındığınız tavırlar nedeniyle artık tahammül seviyesini aştınız! Mevlam sizleri bertaraf etsin ve hepimize umut ve ışık olacak Adil Düzen iktidarını nasip etsin.
Akıl bilim kıstaslı, hem Kur’an’dır mihveri
Esasları dip diri, el-hak Erbakan Piri
İlim ve irfan ehli, Ahmet Akgül rehberi
Her din ve kavme eşit, seçmez yabancı kuzen
Sistemler iflas etti, son umut Adil Düzen…