YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
690267d5ed412
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 8 5 0
Bugün : 32538
Dün : 39802
Bu ay : 1292906
Geçen ay : 1355873
Toplam : 44325151
IP'niz : 216.73.216.49

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Bir insan, kısa zamanda ve kolay yollarla kendisine altın ve elmas çıkarmasını öğreten ustasına; “Bana ters davrandı, sert azarladı…” diye itiraz ve isyana kalkışmaz. Tam aksine; 5-10 gr. altın için tonlarca kayayı elemek zorunda kalmadan kolayca kıymetli madenlere ulaştırdığı için ona şükran duyguları ve saygısı artar.

Bunun gibi, kendisine; Yüce Allah’ı (CC), Hz. Resulüllah’ı (SAV), Kur’an-ı Azimüşşan’ı ve Hak davayı tanıtan… On yıllarca ilahiyat eğitimi alanlardan çok daha kolay ve kısa yöntemlerle iman ve İslam hakikatine taşıyan Hocasına, nefsi ve dünyevi bahanelerle itham ve itirazlara yönelenlerin de; ya akılları ve iz’anları noksandır, veya vicdanları sakattır!..

YA SEN NE SANDIN?

Enaniyet yaptın, “BAŞ”lık tasladın
Allah’ın gözünden, kaçar mı sandın!..
Sen kof kuruntuya, umut yasladın
Yazık; Üstadını, macar1 mı sandın?..

Bunca emeğini, hiçe satarsın
Çırpındıkça daha, beter batarsın
Giderayak ifti-ralar atarsın
Mevlâ hayır kapı, açar mı sandın?..

Kime yaranmak çin, dostun aşırdın
Haddini zorladın, bardak taşırdın
Allah’a kulluğun, yolun şaşırdın
Hâşâ, sen Rabbini, naçar2 mı sandın?..

Nasipsiz; davadan, dosttan boşanır
İlimsiz irfansız, makam kuşanır
Mutlak Adil Düzen, devrim yaşanır
Hak emeğin boşa, harcar mı sandın?..

Aylar dua ettik, kaymasın diye
Bunca emek verdi, caymasın diye
Dostlarını düşman, saymasın diye
Bizi dalâlete, dûçar3 mı sandın?..

Namertlik yakışmaz, mü’minler merttir
Dava ehli adil, açık ve nettir
Riya nifak bilmez, bu yüzden serttir
Dost gayretin boşa, saçar mı sandın!..

Her yerde her halde, seni kayırdım
Ne zaman kendimden, seni ayırdım
Arkadan vurunca, cayır cayırdım
Sen dava rehberin, nacar4 mı sandın?..

Ya Rabbi bahara, çevir kışları
Akıldan nasipsiz, etme başları
On kilo yük vursan, serçe kuşları
Kuru bir hevesle, uçar mı sandın?..

Hayırlı geçmişin, boğup gömersin
Duam uçurumdan, beri dönersin
Yoksa bir üfrükle, hepten sönersin
Sen işbirlikçiyi, acar5 mı sandın?..

  1. Macar: İnançsız, vefasız ve vicdansız kişiler.
  2. Naçar: Aciz, çaresiz.
  3. Dûçar: Belaya uğramış.
  4. Nacar: Marangoz.
  5. Acar: Cesur, kararlı ve atılgan.
5 15 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Rahmet PAKGÜL

Rahmet PAKGÜL

Abone ol
Bildir
12 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

İftiraları YanıtlıYORUM
ÜSTADIMIZA İFTİRA ATANLARIN ZİLLETİ!

Üstad Ahmet Akgül’ün, muhterem ve mücahit sanılan bazı kişiler ve girişimlerle ilgili:

1- Fetullah Gülen, Milli Görüş’e sızan hainler ve Din istismarcısı kesimlerle ilgili TESPİT ve TEŞHİS’leri aynen çıkmıştır.
2- Bazı şahıslar ve olaylarla ilgili zamanlama yönünden TAHMİN ve TEMENNİ makamındaki sözlerinde ise, yanılma payı gayet normaldir.
3- İşte, büyük kısmı kendi orijinal kanaat ve yorumlarından oluşan 100 kitabı ise ortadadır. Siyonist odaklara, istismarcı münafıklara, işbirlikçi kiralıklara karşı; Kur’an kaynaklı, akıl, bilim ve vicdan dayanaklı saptamaları, hem gerçekleri haykırmaktadır, hem de geleceğe ışık tutmaktadır…

Otuz yıl el etek öpüp hizmete koşturduktan ve bu gayretlerin hikmet ve kerametini anlattıktan sonra, şimdi imanlarının ümit pili bittiğinden kayıp gidenlerin, hiç utanmadan ve Allah’tan korkmadan Üstadımıza iftira atmaları, ne mal olduklarını ortaya çıkarmıştır. Aylardır görevlerini yapmadıkları, toplantılara katılmadıkları ve fesatlık yaymaya çalıştıkları halde, Üstadımız onlara şefkatle yaklaşmış, yanlışlarını anlasınlar diye fırsat tanımış ve sürekli duacı olmuş ve uyarmışlardır.

Bakınız, Elâzığ Cumhuriyet Mahallesi’ndeki evini; emekli parasıyla aldığı eski evini satarak, üstünü de kardeşi Mustafa Bey tamamlayarak almışlardı. Ancak, büyük Elâzığ depreminde ciddi hasar aldığından ve şimdi müteahhitler yıkıp yapılması için daire başı 2,5 milyon istediklerinden öylece durmaktadır. Yani tapuda var, ama fiiliyatta yok gibidir.

Pek çok katın duvarlarının yıkılması ve büyük yarıklar açılması nedeniyle tam 5 yıl boyunca Üstadımız, kızlarının evlerinde misafir kalmıştır. Sonunda şimdi oturdukları evi de kardeşlerinin desteği ile almıştır. Ancak hiçbir dava arkadaşımızdan bunun için bir lira olsun para istenmemiş ve alınmamıştır. Bir kişi bile çıkıp ben şu yardımı yaptım desin, ev kendilerine bırakılacaktır. Ama, bazı illerimizde, ya bu iftirayı atanların kendileri, veya başka birileri Hocamıza ev alması için destek niyetiyle, Üstadımızdan habersiz para toplamış ve ceplerine atmışlarsa, bundan haberimiz ve alâkamız yoktur.

Üstadımızın Elâzığ’daki hizmetlerine kolaylık olsun diye, alınan Reno marka ikinci el arabanın da zaten önemli kısmını yine Hocamız kendisi vermiş, birkaç sadık kardeşimizin gönüllü destekleri de alınmıştır. Maalesef rahatsızlığı nedeniyle kendisi de kullanamadığından, Gebze Hanım Komisyonları adına gelininde bulunmaktadır. Buna katkı sunan kardeşlerimize elbette minnettarız. Ama biz; Siyonist zalimlerle, işbirlikçi hainlerle ve tüm şeytani kesimlerle… Ve tek dayanağımız Kur’an-ı Kerim’le cihad ederken, utanıp sıkılmadan bizimle uğraşıp çelme takanların minneti altında kalmayız!..

Ne izzetli bir davamız ve ne şerefli bir Hocamız var ki; 77 yıllık birikimi ve 100’den fazla eseri ve bunca kutlu, onurlu ve cesur hizmetleri sonucu, içinde oturduğu mütevazı evi dışında yıkılmayı bekleyen ve müteahhit parası ödenemediğinden 50 m2 son katlarda bir ofise rıza gösterilen ve kâğıt üstünde var görülen bir evi konuşulmaktadır.

Bu tarihi ve talihli hizmetlerini yürütmek üzere Gebze’ye geldiklerinde herhalde çadırda barınamayacaklarından, mecburen kaldıkları ev ise, önce oğlu için alınmıştı. Sonra oğlu daha uygun başka bir eve taşınınca burayı satışa çıkardığından, hesaplı bir fiyatla Annesi üzerine devralmamız dinen de, hukuken de, ahlâken de meşru bir yaklaşımdır. Ne bahtiyarız ki, meşru ve mubah davranışlarımızdan dolayı kınanmaktayız.

Şu ayetler üzerinde dikkatle durmalı ve ona göre davranmalıdır:

“(Ey Nebim!) Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri Seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar Seni yalanlamıyorlar, ancak o zalimler (inatla ve şeytanlık damarıyla) aslında (inkâr ve nifak kastıyla) Allah’ın ayetlerine başkaldırıyorlar. (İtiraz ve isyanları bundandır. Ve asıl düşmanlıkları Banadır!) [Her asırda; Hz. Peygamberi ve Onun izindeki İslam tebliğcilerini yalanlayan kimse; aslında Allah’ın ahkâmına kin tutmakta ve gerçeği fark ettiği halde ısrarla saldırıp çok inatçı Yahudiler gibi “cühud”luk, yani çıfıtlık ve fesatçılık yapmaktadır.]” (En’am: 33)

‘Ve doğrusu ben, sizin beni (suçlayıp sataşarak) taşa tutmanızdan; benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah)a sığındım.’

(Hz. Musa devamla:) ‘Eğer bana inanmıyorsanız (yalancı ve menfaatçi bir istismarcı sanıyorsanız) bu durumda benden kopup ayrılın!’ (Çünkü ben davamı ve Hakkı haykırmayı asla bırakmayacağım!)” (Duhân: 20-21)

Ne diyelim; kusun beyler, kusun!.. İçinizde safra kalmasın!.. Hz. Peygamberimiz münafıkların 4 vasfını açıklamıştır:

1- Konuştuğunda sözüne yalan katar.
2- Vaatte ve ahitte bulunduğunda hulfedip sözünde durmaz.
3- Emin ve güvenilir sanıldığında hıyanete kalkar.
4- Biriyle arası bozulup, hasımlaştığında; onda bulunmayan kötülüklerle, isnat ve iftiraya başlar!..

“Milli Çözüm’ün umutları ve Adil Düzen’in hâkimiyet muştuları, boş hayal ve kuruntulardır. Hiç değilse bir ilçe Belediye Başkanlığı falan koparmaya bakalım…” gibi dünyevi heves ve hedeflere kapılanlara… Yani ebedi altınları ve elmasları bırakıp, geçici teneke ve tedbirlere razı olanlara, yine Üstadımızın anlattığı kader-kısmet uyarısını hatırlatalım:

“Bizlerin arzu ettiğimiz ve sahip olmak istediğimiz; ekonomik, siyasi ve sosyolojik imkânlar ve makamlar 3 kısımdır:

1- Amaçladığın ve arzuladığın o şey, zaten senin nasibin ve kaderdeki payındır. Öyle ise, yersiz telaşa, haram ve haksız yollara başvurmana gerek kalmamıştır.
2- O elde etmeye çalıştığın şey, başkasının nasibi olarak ezelde planlanmıştır. O halde, her türlü girişimi yapsan da, başkasının nasibi asla sana ulaşamayacaktır.
3- O kavuşmaya uğraştığın nimet ve fazilet; ne senin, ne de başka kimsenin nasibi değildir; sadece bir imtihan vesilesi olmak üzere vardır. Bu nedenle, gerçek iman ehli, dünyalık beklentiler için asla hilekârlığa, sahte tavırlara, dostlarına ve rakip sandıklarına çelme takmaya… Ve hele en haklı ve hayırlı cepheden kaytarmaya asla tenezzül buyurmayacaktır!”

Anlayana sivri sinek saz… Anlamayana Milli Çözüm de az!..

Bizim vefamız, vicdanımız, mertlik ve netlik damarımız; bu kopuşun asıl sebeplerini, şahitleriyle birlikte anlatıp, yıllarca birlikte yol aldığımız insanları mahcup etmeye izin vermediğinden susmaktayız ve inşaallah bu duruma mecbur bırakılmayız.

Konumuzu aydınlatan şu ayet mealleriyle bağlayalım:

“Biz Senden önce hiçbir resul ve hiçbir nebi göndermiş olmayalım ki, o (Allah’tan) bir temennide bulunduğu zaman, şeytan (hemen) onun dileğine (ümit ve temennisine bir kuşku veya sapma unsuru) katıp bırakmış (ve kafalarını karıştırmaya çalışmış) olmasın. Ama Allah, şeytanın ilka ve iğvasını (ayartma ve saptırma çabalarını) giderir, sonra Allah Kendi ayetlerini sağlamlaştırıp-pekiştirir. Allah, gerçekten (her şeyi hakkıyla) Bilendir, Hüküm ve Hikmet sahibidir.

Şeytanın (bu tür kafa) karıştırmalarına ve şüphe bırakmaları(na, vesvese ve kışkırtmalarına fırsat verilmesi), kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri (imani ve vicdani) duyarlılıktan yoksun bulunanlara (Allah’ın) bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden) uzak bir ayrılık ve uyuşmazlık içindedirler.

(Ayrıca) Kendilerine ilim verilenlerin de, bunun (Kur’an’ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri; böylelikle ona tam iman etmeleri ve kalpleri tatmin bulmuş olarak ona bağlanıp (huzur ve güvene erişmeleri) içindir. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir.” (Hacc: 52-53-54)

Osman ERAYDIN

Rabbimiz buyurdu ki:

“…Yeryüzünde dolaşın (ve tarihten ibret alın) da, sonra görün (bakalım) davetçileri yalanlayanlar nasıl bir akıbete uğramışlardır?” (En’am: 11)

 

Böylesi vahim iddia ve iftiralar karşısında yine yazıp yazıp siliyoruz dünden beri…

Hiçbir kuldan çekincemiz yoktur elhamdülillah fakat böylesi hassas bir konuda Aziz Üstadımızı daha fazla üzme ihtimalinden dolayı kendimize ait cümle kuramadık, çünkü yazmak istediğimiz, aklımızdan geçen her kelime topukkıran dikeni gibi sert olacak ve ne yazsak muhataplarına batacak cinsten… Ama sessiz kalmak da dilsiz şeytanlık olacağından, ve “iftiraya susan, kusanlardan alçak” konuma düşeceğinden dolayı…

Size daha önce de iftira edenlere karşı, Davasına ve Hocasına sadık kardeşlerimizin yorumlarından alıntı birer cümle ile iktifa edelim:

Aziz Üstadım!.. Muhterem Hocam!

“ŞAHİDİZ Kİ, HİÇ ŞÜPHESİZ VE ELBETTE; ALNINIZ AK, YÜZÜNÜZ PAK…

VE YİNE ŞAHİDİZ Kİ; SİZİN GÖNLÜNÜZÜ DAR EDİP DE İFLAH OLANI GÖRMEDİK.”

 

Rabbim bizi kat azlara!

Selam olsun Sadıklara… (Âmin.)

Elmas sandın kendini, çakıl taşı bile değildin…
Kendin yükseklere yerleştirme al ayağın altına kıymet değerin artsın… 

Allah’ın sevdiği bir kuluna yanlış ve haksız ithamlarda bulunan kişi,
o yanlışları yaşamadan Allah O’nun canını almaz imiş,
siz kimsiniz ve kimi üzmektesiniz hala farkında değilsiniz…

Allah kulunun zannı üzerinde imiş…
İşte kulunda gerçek değeri ve kıymeti buradan anlaşılıyor…
Fırsat verir yuların uzatır, haşa sen kandırdım sanırsın,
siyonist şeytanla dans eden Adam sana kanar mı sandın…

BU YOLUN DÖNÜŞÜ YOK.
Yaklaşık 50 yıl olmuş bu kervan yola çıkalı. Kimbilir neler gördü o gözler, neler duydu duydu o kulaklar, kim bilir ne anılar var bu kervanda ve kervanın başında bulunanda.
Ama biz çok iyi biliyoruz’ki bu yük çok ağır, bu yük çok önemli ve çok kutsal, bu kervana en başta katılıpta hiç sapmadan hiç şaşmadan devam edenler ne kutlu ne mutlu dava erleri, dava neferleridir. Biz biliriz’ki yükü Kuran , davası Adil Düzen, istikameti dünyada ve ahirette Zaferdir. Bu kutlu davanın lideri üç beş kerpiç tanesine, üç beş urba ve esvaba, nede üç beş kuruşa veya bol sıfırlı rakamlara ne tenezzül etmiş nede pirim vermiştir. Bulunduğu beldede ve bölgede hislerine ve emirlere inancına göre davranmış hiç bir dünya malına ne tamahı ve zaafı ne duyulmuş nede görülmüştür. Biz Elhamdülillah bildik ve inandıkki bu yol zor, bu yol yokuş, bu ahir zamanın en çok entrikanın iftiranın bol olduğu ve olacağı yegane yol ve davadır. Tenezzül ve teveccüh edenler ellerindekine bir baksınlar ne var ellerinde, ya güzel ülkemin küçücük bir ilçe veya beledesinde belediye başkanlığı adaylığı, yada haddini bilmeden Cumhur başkanlığı adaylığıdır.
İman ahir zamanda böylesine zor olacak ve insan avucunda tutamayacak. İnsan bir şeye uzanmadan önce bir boyuna sonrada cürmüne bakmalı elbette. İlim ve İman gibi en önemli konuya ise hiç bahse konu bile etmeye gerek yok.
Evet bu yol yokuş, her zaman uçurum ve yaarlarla dolu ya inandığın liderine davana sımsıkı turunursun, yada Allah muhafaza buyursun yuvarlanıp gider insan nefsinin peşinden. Akıllı inançlı İmanlı hiç bir insan bundan Sevinç veya mutluluk duymaz haşa sevinmez, her zaman kapısını açık merhametini sonsuz tutar. Amma gitmiş ise gidenden dolayı ne kervan yolda kalır nede geri döner, bu yolun geri dönüşü yok. Yunus Emre ve taptuk mevzusu biz bu kapının eşiğine başımızı koyduk, dünyada ve ahirette ya bizim diyecekler yada başımıza basıp geçecekler.
Amma biliyoruz bu kapı sonuna kadar pişman olana, nadim olana açık, ama gideceksende edeple gittiki, edeple dönmeye yüzün olsun.

MİLLİ ÇÖZÜM’ÜN TADINI TADAN, NEREYE GİDERSE GİTSİN BU TADIN SONSUZDA 0.00000000000000000000000……….00000001′ İNİ BİLE TADAMAZ!… KENDİSİNE ANCAK ZULMETMİŞ OLUR !… RABBİMİZ CÜMLEMİZİ BÖYLESİ BİR SONDAN MUHAFAZA BUYURSUN.
ERBAKAN’IN DEVAMI OLMANIN – KUR’AN’A ASRIMIZA TERCÜMAN OLMANIN GEREKTİRDİĞİ BU GİBİ DURUMLAR, REHBER ŞAHSİYETLERE SÜPRİZ BİR DURUM DEĞİLDİR!..

Tarih boyunca kalabalıkların değil, AZ’LAR olmuşlar Hakkın tâbileri… Rabbim bizleri de o AZ’lara katsın.. Milli Çözüm ve Şahsi Manevisi, Erbakan Hocanın devamı takipçisi ve talebesi olmanın gereklerini bihakkın yerine getirdiğine şahidiz. İspatı http://www.millicozum.com sitesindeki yazılar şiirler videolar ve yüz küsür tane kaleme alınmış ve büyük çoğunluğu da 2-3 ciltlik kitaplarıdır.. Aziz Erbakan Hocamızın her söylediği bir bir çıkmakta ve çıkmaya da devam etmektedir. Taaa 1980 yılında TRT ekranlarında o dönem canlı yayında ifade ettiği : “Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU; Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
(TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980) ifadelerine, ERBAKAN’IN taraftarı talebesi takipçisi yolunun yolcusu olduğunu ifade eden bizlerin, Milli Çözüm’ün ve Şahsi Manevisinin Erbakan’ın en sadık talebesi ve takipçisi olduğuna dair yüzlerce örnek içinde sadece bu 1980 yılında Erbakan Hocamızın ifade ettiği altın sözüne hakkıyla iman etmenin gerektirdiği günlerdeyiz… Zaten, böylesi başta ülkemiz insanlığının kurtuluşu başta olmak üzere 8 milyar insanlık aleminin maddi manevi kurtuluşuna ADİL BİR DÜZEN projesinin hayata hakim kılınması uğrunda gayret ve çaba gösteren bir topluluğun içinde, kötü çirkin zararlı yanlış kirli düşüncelere sahip olanların olması anormal bir durumdur malum. Bu insanlığın kurtuluşu için, Erbakan Hocamız, kendi hedeflerini ve projelerini takip ve tatbik edecek Milli Çözüm Ekibinin Şahs-ı Manevisini, çok özel yöntemlerle yetiştirmiş ve 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde bunun müjdesini vermiştir. Öyleyse, kader; gayrete ve sağlam niyete âşıktır ve zafer kapıları, haklı ve hayırlı dönüşümlere kilitlenen cihad ve ümit ehline açılacağından, NİYETLERİMİZİ DÜŞÜNCELERİMİZİ HEDEFLERİMİZİ GAYELERİMİZİ TEMİZ TUTMANIN ALLAH’IN RIZASINA VE RIDVANINA KİLİTLENEN VE O UĞURDA ÇIRPINAN MİLLİ ÇÖZÜM’ÜN ŞAHSİ MANEVİSİNİ ÖRNEK ALMALI VE O NİSPETTE ÇIRPINMANIN GAYRETİNİ GÜTMELİYİZ. Çünkü 8 milyarlık insanlık aleminin kurtuluşuna sebep olmak böylesi bir gayretin sevabına ecrine karşılık gelecek başka bir iyilik cihat yok ve tüm peygamberlerin bu dönemde olmak için dualar ettiği ama sadece HZ. İSA Aleyhisselamın duasının kabul edildiği bu döneme kavuşmanın bedeli her türlü kirlilikten arınmış olmayı gerektirir… Rabbim Erbakan Hocanın devamı ve onun en Sadık Takipçisi Talebesi olan Milli Çözüm’e ve Şahs-i Manevisi’ne olan sadakatten ayırmasın, nankörlük ve hainlikten muhafaza etsin cümlemizi… Aziz Erbakan Hocamız 2010 yılında Numan Kurtulmuş sürecinde sadakatı tarif ederlerken şöyle buyurmuşlardı : SADAKAT : ” Sütü bozukluk yapmamaktır!..”

KIYMETLİMİZ; MİLLİ ÇÖZÜM’DÜR!..
Ve unutmayalım ki; böylesi bir hareketin içinde bulunurken kazandırıldığımız bilgi olsun, olgunlaşma olsun, görgü kültür ve terbiyemiz olsun, kazanılan stratejiler olsun, çevremizden saygı hürmet görme olsun, aklınıza gelen her ne tür iyilik güzellik doğruluk faydalılık ve adaletli olma öğretileri olsun bunları Milli Çözüm bizlere kazandırmıştır eğitim ve terbiye ile… Bu kazanımları kendi gayretimizle olduğuna inanıp şiirde de ifade edildiği gibi ” Enaniyet yaptın, “BAŞ”lık tasladın … Giderayak ifti-ralar atarsın… ” gibi çiğlikler yapıp Erbakan Hoca’nın devamı olan Milli Çözüm ruhundan ve topluluğundan ekibinden ayrı kaldığımız zaman aklımız başımıza gelir bir bakarız ki gittiğimiz yerde ne ruh ne heyecan ne hidayet ne feraset ne dirayet göremeyiz ve bize gösterilen saygı hürmet kıymet verme gibi hasletler meğerse Hakka- Milli Çözüm’e – Üstadımıza olan sevgimizden bağlılığımızdan ötürüymüş onu görür ve eyvahhhh deriz ama iş işten geçmiş olma ihtimali vardır. İş işten geçmeden tevbei nasuh ile yanlışımızdan dönmeliyiz eğer gecikirsek NİSA SURESİ 115. AYET (www.mealikerim.com/4/nisa/115 ) gereği geri dönmemiz zor hatta mümkün olmaz… Bu ruhtan ve topluluktan tam anlamıyla ayrılmadan son çağrı yapan Üstadımızın şiirle olsun veya başka yöntemlerle olsun ağır ama aklımızı başımıza getirecek o şefkatli merhametli uyarılarını, şeytanın vesveselerini nefsimizin o zararlı telkinlerini elimizin tersiyle itip YA ALLAH BİSMİLLAH deyip özür dileyip tevbei nasuh ederek himmetlerine sığınıp yeniden eskiki gayretlerimizi çabalarımızı fedakarlıklarımızı sollayıp artırarak bu dünya imtihanını kazanmak HALA ELİMİZDE… Hata yapmak insan olmamızın bir icabıdır. Şeytan en çok bu insanlığın kurtuluşuna vesile olan ekiple uğraşması kadar doğal bir durum yok… Hiç nefis yapmadan çünkü hatadan dönmek erdemdir prensibince yeniden Hakka teslim olmak en büyük duamızdır… Rabbim böylesi bir topluluktan ayrılmayı ve Üstadımıza iftira vb şeylerden cümlemizi muhafaza etsin. Amin.

Son olarak; Üstadımız neden meal okuyun yazıları şiirleri okuyup kafa yorup birkaç satır yorum yazın diye üzerimize tir tir titrediğini şimdi anlıyor muyuz?!! Davasını anlamayan davasının liderini tanıma kavrama anlama yaşama gayreti gütmeyenin zamanla iman pili – iman ümidi sönecek bitecek. İman bir fidan gibi devamlı sulanmazsa çürümeye yüz tutar. Çünkü ortalıkta şeytan cirit atmakta, o kadar çok şeytanın kuşatılmışlıklarına maruz kaldığımız hadiseler materyaller var ki kendimizi anca HAK İLE MEŞGUL EDEREK bu şeytanın oklarından muhafaza edebileceğimizi Üstadımız hepimizden çok iyi bildiği için üzerimize titremekte…

HADİSİ ŞERİF:
“Bir edepsizliğin cezası, bir hayrı işleyememektir.”

Aldırmadan, sağ soluna
Gir daim, mazlum koluna
Pek hevesle, Hak yoluna
Giren çok ya, varan azdır…

Ne oldum demeyelim
Ne olacağım diyelim…

Üstad Ahmet Akgül Hocamızı tanıdığım güne binlerce kez hamdolsun. Onu tanıyalı yirmi beş yıl oldu; bu yıllar boyunca, hocamızın bize gösterdiği yoldan yürümek gönlüme huzur, kalbime şuur, hayatıma bereket kattı.
Rabbime, davamıza ve Aziz Erbakan Hocamıza her geçen gün daha çok yakınlaştırdı.
Bize sadece iyiliği, hakikati ve hem dünya hem de ahiret saadetini kazandıracak yolu göstermekten, başta mazlumların ve bütün insanlığın kurtuluşu için, Aziz Erbakan Hocamızın projelerinin hayata geçirilmesi Adil bir Düzenin kurulmasından başka bir gayesi olmayan bu mübarek zata iftira etmekten, ona karşı atılan iftiraların karşısında susmaktan ve onu üzmekten Allah’a sığınırım.
Rabbim, hocamıza sağlık, afiyet ve uzun ömürler ihsan eylesin; bizleri de onun izinden gidenlerden eylesin. Âmin.

Tarih boyunca İslami hareketlerde şu iki şey affedilmemiştir:

1- Ayrı baş çekip ekip oluşturmak
2- Dünyalık hesaplar için kardeşlerini istismar etmek

Üstad Ahmet Akgül

Zuhruf 36
(Artık) Her kim Rahman’ın Zikrini (Kur’an-ı Kerim’i) görmezden gelir, (hükümlerinden ve haberlerinden yüz çevirip başka şeylere) yönelirse, Biz, (insan suretli bilgiç sanılan) bir şeytanı ona musallat kılarız, (üzerine kabuk gibi sardırıp bağlatırız ve onun kötü emellerine kendisini uşak yaparız.) Artık bu (şeytan), onun yakını (yoldaşı ve kaptanı)dır.

Zuhruf 37
Gerçekten bunlar (şeytanlaşmış insanlar), onları (kandırıp saptırdıkları insanları, Hakk) yoldan alıkoyup (bâtılın ve barbarlığın peşine takmaktadırlar). Bunlara (aldananlar) ise, (hâlâ) kendilerinin, gerçekten hidayete erdiklerini (en doğru ve hayırlı yönde yürüdüklerini) sanmaktadırlar.

Zuhruf 38
Sonunda o (şeytanlara ve şarlatanlara aldanan kişi, ahirette) Bize geldiği zaman (kendilerini kandırıp kullananlara): “Keşke benimle senin aranda iki Doğu (Doğu ile Batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)” deyip (suçlayacak ve pişmanlık duyacaklardır).

Zuhruf 39
(Cenab-ı Hakk onlara: Bu söylenmeleriniz) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamayacaktır. Çünkü (bile bile) zulme saptınız (şeytani odakların peşine takıldınız). Şüphesiz (artık) azapta da ortaksınız!

Zuhruf 40
(Ey Nebim!) Öyleyse sağır olanlara Sen mi dinletip (gerçeği duyuracaksın), veya (kalp gözü) kör olan ve açıkça bir sapkınlık (ve Hakk’tan uzaklık) içinde bulunanı Sen mi hidayete kavuşturacaksın?

Zuhruf 41
Şayet Biz Seni (ölümle) alıp götürürsek (bile), elbette onlardan (yine) intikam alacağız.

Zuhruf 42
Ya da (henüz Sen hayatta iken) kendilerine va’ad ettiğimiz şeyi Sana gösterip (onları cezalandıracağız) ki, Biz gerçekten onlara karşı Muktedir durumdayız.

Zuhruf 43
Şu halde, Sana vahyedilene sımsıkı-tutun (Kur’an’a ciddiyet ve samimiyetle sarılıp Allah’a sığın); çünkü Sen dosdoğru bir yol üzerinde bulunmaktasın.

Ayna parlak, kara çehrededir
Yeter bozulmasın vicdan!..

Şükür ve şuuru olan insanların kaybettiğini hiç görmedim; hakikati nefsin heveslerine değişmeyen insanlardı onlar. Belki maddi külfetleri vardı, biraz da yorgundular; ama yüzleri hep gülerdi. O zaman anladım ki insan, huzuru ev–araba–makam gibi dış dünyanın sunduklarında aradığında yanılıyor; böyle bir arayış kalbi zayıf düşürüyor. Nimetler inkâr edilmez, ama kalbin direği onlara bağlanmaz.

İnsan, kendi kendini içeriden yeşertebilmeli; bunun için de doğru kaynaktan beslenmeli. Bizim yolumuzda bu kaynak, teslimiyetle cesaretin birleştiği bir mektep: Millî Çözüm ve üstadımız Ahmet Akgül. Bu, kör bir bağlılık değil; bilinçli bir bağlılık, edep ve emekle yürüyen bir mensubiyet demektir. Soru sormaktan, anlamaya çalışmaktan ve öğrendiğini hayata taşımaktan hicap duymayan bir duruş…

Zira ilmiyle övünen iblise, makamıyla övünen Firavun ile Hâmân’a, malıyla övünen Kârun’a, soyuyla övünen Ebû Leheb’e bakan şunu görür: Bize gösteriş değil, takva gerek. Takva; kibri söndürür, kalbi inceltir, başkasını yargılamaktan çok kendini terbiye etmeye çağırır. Gıybeti ve iftirayı terk eder, helal kazanca, adalete ve merhamete sarılır.

Bugün için payımıza düşen şudur: Şükürle başlamak, şuurla sürdürmek, takvayla tamamlanmaya çalışmak. Bir teşekkürü ulaştırmak, bir yanlışı düzeltmek, bir kırgınlığı onarmak… Yorgunluğumuzu bahane etmeden, samimiyet–sebat–sabır ile yürümek. Çünkü şükürle yürüyen yorulsa da tükenmez; şuurla yürüyen de çekinse bile geri durmaz. Huzur dışarıdan gelmez; içeride inşa edilir. Kalbin direğini sağlam tutanlar, dünyaya da hayra da daha faydalı olurlar.

ÜSTADIMIZIN MÜCADELESİNİ GÖREN, HOCAMIZDAKİ HİKMETİ GÖREN KİŞİNİN, KURANA TERCÜMAN OLDUĞUNU GÖREN, VE AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN GERÇEK TEK TAKİPÇİSİ OLDUĞUNUN FARKINA VARAN HER GECE 2 REKAT ŞÜKÜR NAMAZI KILMASI GEREKİR. ÇÜNKÜ BU EN BÜYÜK NİMETLERDENDİR.

“Görenedir görene, nasipsize ne çare?

Köre nedir, köre ne, bakar görmez biçare!”

Zuhruf 40
Ey Nebim!) Öyleyse sağır olanlara Sen mi dinletip (gerçeği duyuracaksın), veya (kalp gözü) kör olan ve açıkça bir sapkınlık (ve Hakk’tan uzaklık) içinde bulunanı Sen mi hidayete kavuşturacaksın?

https://www.mealikerim.com/43/zuhruf/40

RABBİM ÜSTADIMIZA LAYIK TALEBE OLMAYI NASİP EYLESİN, ÜSTADIMIZ ÖNCÜLÜĞÜNDE ADİL DÜZENİN KURAN KUTLU EKİBİN İÇERİSİNDE YER ALMAYI NASİP EYLESİN..AYAKLARIMIZI VE KALBİMİZİ SABİT KILSIN.

Last edited 22 saat önce by HASAN ÇELİK

Yazık bunca verilen emeğe, harcanan senelere…
Hayretler içinde kalarak, gidişe değil gidenin haline üzülerek geçen bir döneme…
İslamlık dairesine girmeden henüz, insanlık dairesine sığmayacak bu sözlere
yine Üstadımızdan öğrendiğimiz hareketle; kötü fiile karşı duruyor ve hukuku yere atmaktan imtina etmelerini diliyorum.

Zalimin yüzüne karşı zulmü haykırdığı malum olan bir zata karşı takınılan tavırlara iyi niyetle yaklaşamıyor, içine düşülen bu sıkıntıdan sıyrılıp tevbe ile af yoluna girmelerini umuyorum.

Ne mutlu nefsinin ve şeytanın kuruntularını ayaklar altına alıp hatadan dönene, ne mutlu hak yolda sebat edene…

Binlerce kere tecrübe edilmiş hatalara düşmekte; gafletin bir bahane olmayacağını, dünya tarlasına ekilen ahiret tohumlarının fesada uğrayacağını bilerek; bir abimizin dediği gibi: “bir hata ya da günah işlediğimde ümidimi kesmek yerine Rabbime o hatamı affettirecek bir fiil işleyebilmek için dua ederim” düsturuna uygun hareket etmenin yolunun açılmasını diliyorum.

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
12
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...