Türkiye bulandırılmak, eli kolu bağlanmak ve hatta boğulmak isteniyor… Ama bu hain darbeler, tam aksine, milletimizi diriltiyor ve giderek kendine getiriyor…
İşte bunu fark ettikleri içindir ki, siyonist tertibi ve sistem terörüyle, Erbakan Hocan’ın umut ışığı söndürülmeye ve milli güçler sindirilmeye çalışılıyor.Dışarıdan keyfi müdahalelerle giderek siyasallaşan ve terazi ayarı bozulan adalet mekanizması da, maalesef güvenini yitirmiş bulunuyor.
Evet işte herkesin bildiği ve yakından takip ettiği BOTAŞ yolsuzluk davasında, sanıkların suçu sabit görülüp, her birine 1.yıl 2.ay hapis ve 2. milyon para cezası veriliyor.Ve bu suçları tekraren işlediklerinden cezaları artırılıyor. Ancak, iyi halleri göz önüne alınarak, hapis cezaları paraya çevriliyor ve toplam 6. milyon 46. bin lirayla kurtuluyor.
Ama Erbakan Hocan’ın kasıtlı davası, hem de yetkisiz bir mahkeme tarafından, 2 yıl hapis kararıyla sonuçlanıyor ve Yargıtayca onanıyor.
Yani devleti defalarca ve 90 trilyon soyanlara, 6 milyon para cezası… Ama RP’ye devletin kendi verdiği 800 milyarın harcanmasında, güya usulsüzlük yapılmış iddiasına, 2 yıl hapis reva görülüyor!?
Çünkü bu karar, 300 kişiden oluşan ve Gizli Dünya Devleti’nin Büyük Meclisi sayılan ve tamamı en üst düzey Yahudi olan ” Siyonist Konseyinden” çıkmış bulunuyor!..
Koca iktidarları, imparatorlukları, diktatörlükleri parmağında oynatan Şeytan Şebekesi, Erbakan’ın gölgesinden bile korkuyor… Hala karanlık komplolarla, dayatma kararlarla O’nu kötü göstermeye ve kösteklemeye çalışıyor… Dış güçler ve işbirlikçileri hırsızlık ve arsızlıklarına engel olan Erbakan’ı yolsuzlukla suçluyor ve tabi çırpındıkça batıyor…
Çünkü ” Eceli gelen it, cami duvarına kusuyor. Saltanatı çöken siyonist ise Erbakan davasına tosluyor!”
Evet, birileri Türkiye’yi karıştırıyor ve terörü teşvik ediyor, insanları kışkırtıyor, ama Milli Görüşcüler bugüne kadar olduğu gibi; böylesi basit fitne ve fesatlıklara alet olmuyor ve ucuz ve sonuçsuz kahramanlıklara tevüssül ve tenezzül etmiyor. Ama şuurlu, onurlu ve zorunlu bir karşılık gerekiyor…
Artık, Milli ve haysiyetli bir diriliş, direniş ve değişim bekleniyor!..
Yıllardır, hıyanet, hırsızlık, haksızlık ve hayasızlık şebekelerini dağıtmaya… Ülkemizde ve yeryüzünde adil ve asil bir düzen kurmaya çalıştığı için, masonik merkezlerin ve münafık çevrelerin korkulu rüyası olan Erbakan’dan intikam alma ve ondan kurtulma seneryoları, Milli vicdanı derinden yaralıyor… Giderek sabırlar daralıyor… Kim bilir, belki de kader, böylece kurtuluş kapısını aralıyor!..
Trilyonluk değil, katrilyonluk soygunları ve bir gecede hazineyi boşaltan vurgunları yüzünden iktidardan, bakanlıklardan düşürülenler aklanırken, en ciddi ve askeri mahkemelerce bile, 12 Eylül sonrası 5 yıl boyunca araştırılıp bir kuruş haksız kazancına ve bir karış hıyanet odaklarıyla yakınlığına rastlanmamış ve davası beraat ile sonuçlanmış Erbakan’ı, şimdi kahpece karalamaya ve ondan kurtulmaya çalışmaları, bir karanlık dönemin kapanmasını kolaylaştırıyor.
Bu nasıl adalet, bu nasıl yargı!? İşine geldiğinde Kur’an’i ve islami kaynakları delil gösteriyor.İşine gelmedi mi, dini referansları laikliğe aykırı buluyor..!?
1980 ihtilalcileri, tutarlı ve duyarlı bir yaklaşımla, kılık kıyafet ile ilgili düzenlemeler yaparken, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüş istiyor ve Başörtüsünün kur’anın tartışmasız emri olduğu bildiriliyor.
Edirne İdare Mahkemesi, Diyanetin bu kararını da örnek gösterip, başörtüsü yasağının yasal olmadığına hükmediyor.
Ardından İstanbul Bölge İdare Mahkemesi “Laik Devlette, din referans gösterilemez!” diye bu hükmü bozuyor.
Daha sonra bir 312. suçlusuna verdiği kararda, bizzat Yargıtay “O’nun bu tutumu, Kur’anın Hucurat suresinde belirtilen, “Müslümanlardan iki topluluk karşı karşıya gelirse, aralarını güzellikle bulun” hükmüne de aykırıdır” diyerek, hükmünü dine dayandırıyor.
Ve Ankara 23.Asliye Hukuk Mahkemesi (Aralık 20003) verdiği bir karara göre: İslam’da “Cami”nin yeri yoktur. Kul evrenin her yerinde ibadette bulunur. Bizzat Peygamber kendi döneminde yapılan bir mescidi yıktırmıştır.” İçtihadında bulunuyor.
Önce Hz. Peygamber’in ” Mescid-i Dırar-zarar vermek, bölücülük ve hıyanet merkezi edinmek için kasıtlı kurulan mescit ve mekan” diye bilinen nifak girişimini yıktırdığı biliniyor.Ancak, o dönemde daha önce bizzat Efendimiz’in yaptırdığı Kuba, Mescid-i Nebi gibi en az 5 büyük caminin bulunduğu da tarihi bir gerçek olarak ortada duruyor.
Şimdi laik bir mahkemenin eksik ve yanlış bazı bilgi kırıntılarıyla, hem de islam adına böylesine gülünç, hatta korkunç kararlar vermesi, yargının ne derece yaralanmış ve yanlı davranmaya başlamış olduğunu açıkça gösteriyor.
Bütün bu olumsuz gelişmeler, ülkemizi tedirginlik ve terör ortamına biraz daha itiyor, kargaşa, kamplaşma ve kavga zemini hazırlıyor.
Evet, bazı güçler ve işbirlikçileri, Türkiye Irak olsun istiyor…
İşgalci ve vahşi conilerin ramazan Bayramında Bağdat yakınlarındaki Samarra kentinde 175 kişiyi ağır yaralayıp, 54 kişiyi katlettikleri olayları hatırlayın…
Amerikan askerleri Ramazanın 15’inde Samarra kentinde 40-50 kadar genç kızı zorla toplayıp, kışlalarda 3 gün boyunca tecavüz ediyor ve bu zavallılar ellerine 10 dolar sıkıştırılıp serbest bırakılıyor… Bu kızların, yarısı intihar ediyor.
Aynı işgal vahşileri Bayram Günü yine Samarra’ya kız toplamaya geliyorlar… Ancak kasaba halkının, genç kız ve gelinlerini uzak köylere göndermelerine kızan askerler, evlerden genç erkekleri toplayıp otomotik silahlarla tarıyorlar. Ve bu ırza tecavüzü, Irak’ın her yerinde ve her gün yapıyorlar!
Bu haberi yazan Yeni Şafak’a ABD Konsolosluğu baskı yapıyor. Yeni Şafak Yönetimi de, bu haberi sadece İstanbul’dan okul arkadaşı bir Irak’lıya dayandıran, haber merkezi yetkililerini kovmak istiyor.
Ve zaten dış kaynaklı haber ajanslarında Samarra’lı gençler “önce namusumuz kirletildi. Sonra insanlarımız katledildi” diye çırpınıyordu.
ABD’nin Türkiye’ye karşı samimiyetsizliğinin ve bölgemizdeki hıyanetlerinin farkına varan ve haklı bir nefret boyutuna ulaşan toplumsal tepkiyi istismar etmek ve yine kendi çıkarlarına çevirmek isteyen siyonist mihrakların ortaya çıkardığı “Anti Amerikancı” parti, dernek ve gazeteleri eliyle, hem halkımızı AB ‘ye yönlendirmek, hem siyonizme duyulan öfkeyi ABD’ye kanalize etmek oyunları da tutmayacaktır.
Bu konuda, Anti Amerikancı geçinen sözde islamcı gazete ve yazarların sahte tavırları iyice sırıtmaktadır.
Vakit gazetesi yaklaşık 4 ay önce (Ağustos 2003), Numan Kurtulmuş ile tam sayfa raportaj yaparak, 0’nu SP’nin potansiyel Genel Başkan adayı olarak lanse etmeye başlamıştı.
Yargıtay’ın Hocan’ın cezasını onaylayacağını ve SP’ye yeni bir Genel Başkan lazım olacağını 4’ay öncesinden nasıl hesaplamıştı?
Ve yine sn. Recep Tayyip Erdoğan, AKP İl Başkanları toplantısında, Hoca’yı ve sadık dava arkadaşlarını kastederek:
“Bu gafletleriyle bu günlerini de yarınlarını da kaybettiler!?” buyurmuştu.[1]
Sanki, Hoca’nın ve kurmaylarının, bir mahkeme kararıyla, ömür boyu siyasetten yasaklanacaklarını biliyordu!?..
Bütün bunları Vakit’in ve Erdoğan’ın kulağına kimler fısıldıyordu?
Seçim öncesinde her yerde “Biz Milli Görüşün devamıyız… Siyaset gereği böyle davranmaktayız… İktidar olunca Erbakan Hocamızı Cumhurbaşkanı yapacağız.” Palavraları atan AKP yöneticileri, şimdi haksız ve yakışıksız bir iddiayla Erbakan hocayı mahkumiyetten kurtarmak üzere, ilgili kanuna:
“Partiler kapatılsa da, açılmış davalarına Anayasa mahkemesi bakar.” Şeklinde tek cümlelik bir madde eklenmesini öngören teklif ve tasarıyı, kimlerin baskısıyla ve hangi vefa duygusuyla, aylardır sümen altında bekletip kabineye ve Meclise bir türlü getirmiyor du?
Meşhur islamcı ve antiamerikancı yazar Abdurrahman Dilipak, Mazlum-Der’in Kocaeli Şubesinin gecesinde:
“Başörtüsü bir sorun değil, onurdur… Dünyada yaşanan bunca zülüm içerisinde, başörtüsü çok küçük bir detaydır… Benim de eşim, kızım, gelinim başörtülü olmasına rağmen, bu konu benim umurumda olmamaktadır… Bu sorunlar sadece müslümanlara özgü de değil… Sizin derdinizi ancak Allah çözer!”[2]
Şeklinde sözler ederek, bu tür zulümleri kaldırmak üzere, millet tarafından büyük bir çoğunlukla iktidara getirilen AKP’yi aklamaya çalışan… Başörtüsü mağdurlarını, onurdur diye bu zulme katlanmaya çağıran ve müslümanlara yapılan bu tür baskı ve barbarlıkları hafife almaya uğraşan bu kahraman yazarı kimler doldurmaktaydı..?
Daha önceleri “Başörtüsü bir teferruattır!” diyen Fetullah Gülen’e ateş püsküren bu yazarlara şimdi” Başörtüsü zulmü küçük bir detaydır!” dedirten ve Fetullah Gülen’le aynı hizaya getiren de, aynı odaklardı.
İstanbul’daki saldırılara, hiç araştırmadan ve utanmadan “İslamcı Terör” yaftası yapıştıran… Suriye’de hem de oradaki kanunular çerçevesinde eğitim gören çocuk yaştaki geçlerimizi önce “islamcı terörist” diye tanıttıkları halde, suçsuz oldukları resmen anlaşılınca, bir özür açıklaması bile yapmayan soysuzlarla, güya islamcı geçinen ve sözde bu tavırları eleştiren “huysuz” ları, aynı amaca ve aynı sonuca hizmet ettiren siyonist mihrakları, artık tanımamız lazımdı…
Uluslararası Terörizmle mücadele başlattığını söyleyen siyonist ABD’ye sorulmalıydı:
“Peki, bir ülkenin milli bütünlüğünü bozmaya ve PKK gibi ayrılıkcı unsurları kışkırtmaya çalışmak, teröre arka çıkmak sayılmaz mıydı?
Siyonist sermayenin serbest dolaşımını sağlamak ve Yahudi’nin dünya hakimiyetini kolaylaştırmak üzere “üniter devlet” anlayışını yozlaştırmak, ordu ve milli kurumları yıpratma girişimlerini hızlandırmak… Ve bunları da AKP hükümeti, Fetullah Gülen desteği ve Vakit Gazetesi eliyle yaptırmak, terörden daha tehlikeli bir durum oluşturmazmıydı?
AB’ye uyum paketleriyle MGK Genel Sekreterliğinin işlevsiz hale getirilmesi, orduya lojistik destek sağlayan TÜBİTAK’ın ele geçirilmesi, AYCEL’nin bütün milletvekillerine ve emniyet görevlerine bedava konuşma hattı vererek, yani artık konuşulanları sistematik bir şekilde kontrol ederek , tüm stratejik bilgilerin MİT eliyle ABD’ye aktarılma hevesleri”[3]
Ve orduyu da AKP gibi laytlaştırma girişimleri, acaba hangi sinsi hesaplara dayanmaktaydı?
Fetullah Hocacıların Malatya’daki HÜGEM dershanelerinin lise ikinci sınıflarda yaptığı deneme sınavı kitapçığındaki 39. soru aynen şöyle:
- – “Yeniçeriler’in yenilik yapmak isteyen ikinci Osman’ı tahttan indirmesi, ve
- -Nizamı Cedit gibi Avrupa tarzı ıslahat yapan üçüncü Selim’in Yeniçeriler tarafından öldürülmesi”, durumlarına bakarak,
- 1-Askerin siyasete doğrudan müdahale ettiğinin,
- 2-Yeniçeri Ocağının bozulduğunun
- 3-Ordunun asıl amacından uzaklaşarak üzerine vazife olmayan işlere karıştıklarının;
- Yargılarından hangilerine ulaşılabilir?
- A-Yalnız, 1 B-Yalnız, 2 C- 1 ve 2, D- 2 VE 3, E- 1, 2,3
- Cevap: “E” seçeneği!
Acaba F.Gülen neden ordunun, kendisi gibi siyonizmle uyumlu ve “ılımlı” olmasını arzulamaktaydı?
Ve yine, İsrail’in bu T.Erdoğan hayranlığı, nereden kaynaklanmaktaydı?
Bakın İsrail’in 1980’li yıllardaki Türkiye Maslahatgüzarı Alon Liel neler söylüyor:
“Kökenleri islama dayanan yeni “Erdoğanizm”, her nasılsa Atatürk’ün Batı yanlısı VE LAİK Kemalizmini güncelliyor ve güçlendiriyor.Türkiye’nin izlediği “Demo-İslam” çizgisi, tüm dünyadaki Müslüman diktatörlüklerin gerçek alternatifi… Türk siyasi laboratuvarında böyle bir deneyin başarılı olması, tüm islam dünyasına son derece önemli bir ders verebilir. Erdoğan, kamusal yaşamda demokrasiyi koruyan ve en büyük potansiyel rakibi olan, Kemalizmin bekçisi Türkiye’nin laik ordusu ile bir çatışma yaşamaktan kaçınmak için gemisine ihtiyatla kaptanlık eden Batı yanlısı bir politikacı…”
Alon Liel, bu görüşlerini Jerusalem Post’a aktardı.Jerusalem Post sadece Ortadoğu’dakilere değil, Amerika ve Avrupa’daki ” kanaat önderleri” ile ” karar odakları’nı” etkileyen, etkileyebileceğini geçmişte kanıtlamış bir gazete olduğunun herkes farkındaydı.[4]
Evet, öyle anlaşılıyor ki, seçim sandığından AKP çıkarıldığı gün, çuval Türkiye’nin başına geçirilmişti. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün partisi “stratejik piyon” olarak seçilmişti ve ülkemiz siyaseten hipnotize edilmişlerin eline verilmişti.
Siyonist savaş çetesi, Huntington’a “Medeniyetler Çatışmasını” yazdırmış ve islam alemi, hatta Rusya, Çin, ve Hindistan cephesi ” El Kafir, El Katil” olarak ilan edilmişti… Taliban ve El-Kaide de bu şeytani senaryoya figüran olarak üretilmişti.
Siyonist güçler ve küresel çeteler, vahşi terör saldırılarını ve islam dünyasına açtıkları savaşlarına gerekçe gösterdikleri El-Kaide örgütünü (daha doğrusu posta kutusunu) da, öyle icap ettiği için, yine kendileri icat etmişlerdir. Mili Gazete yazarlarından Bülent Alan[5] çok ciddi ve çarpıcı tespitlerle bu gerçeği dile getirmiştir:
Önce, El-Kaide’nin temeli sayılan Taliban (Talebeler) örgütünün gündeme gelişi ve hızlı yükselişi, dikkat çekicidir.
1996 yılında, Türkmen petrol ve doğal gazını Afganistan üzerinden Hint Okyanusu’na taşıma ve İran’ı ablukaya alma ve etkisiz bırakma projesiyle, ABD tarafından ülkesine gönderilen Yahudi Unocal Şirketini reddeden Devlet Başkanı Burhaneddin Rabbani, kendisini iknaya giden Unocal danışmanı siyonist Henry Kissinger’i de dinlemeyince, devrilmesi ve devre dışına itilmesi, Siyonistlerce kesinleşmişti.
O sırada Kandahar Valisi olan Taliban’ın ikinci adamı Molla Hasan, Arjantin kökenli Yahudi Şirketi Bridas’la çoktan anlaşmış ve her türlü güvenceyi, Rabbani’ye rağmen onlara vermişti.
Her ne hikmetse, bu antlaşma üzerine Taliban hızla ilerleyip Kabil’i kuşatmış ve Pencir Arslanı ve Rusların korkulu rüyası Ahmet Şah Mesut bile şaşırmış ve kan dökülmesin diye Kabil’i terk etmişti. Şimdi soralım:
1-Sadece klasik medrese eğitimi görmüş bu talebeler, nasıl oluyordu da düzenli ve deneyimli ordu birliklerini hezimete uğratacak savaş taktikleri uyguluyordu?
2-Bisiklet sürmesini bile bilmeyen bu medrese talebeleri, nasıl oluyordu da modern tankları ve uçakları ustalıkla kullanıyordu?
3-Üstelik bu tankları, topları, uçakları Taliban hangi para ve pazarlıkla ve kimden alıyordu?
4-Bu uçakların Pakistan’daki Amerikan üslerinden kalktığı iddiaları niye resmen cevapsız bırakılıyordu?
5-ABD’nin adamı ve ajanı olarak bilinen dönemin Pakistan İçişleri Bakanı Nasrullah Babür’ün, Taliban’ın asıl beyni olduğu söylentileri üzerinde niye durulmuyordu?
6-Ahmet Şah Mesut’un şehadetinden kısa bir süre önce Routers Ajansına: “Biz Talibanla falan değil, Amerikan destekli Pakistan askerleriyle savaşıyoruz” sözleri niye değerlendirilmiyordu?
7-O dönemde BM. Afgan Temsilcisi olan ve Amerikan’ın sadık uşağı bulunan Mahmut Mestiri’nin Ekim.1996.da Time Dergisine verdiği: “Taliban çok akıllı gençler . Ne yapacaklarını iyi biliyorlar” demeçleri ne anlama geliyordu?
8-Hatta bazı Pakistan yetkililerini: “Bize yardımcı olun. Taliban eliyle Afganistan’ı ele geçirelim. Sonra içişlerinde bağımsız, dışişlerinde Pakistan’a bağlı, Peştu ağırlıklı bir yönetim kuralım!? Diye aldatan Amerikan teklifleri niye hiç gündeme taşınmıyordu?
9-Yakalanan bazı Taliban askerlerinin üzerinde tomar tomar, hem de 1994 basımı ABD dolarları ne arıyordu?
10-Burhanettin Rabbani’nin Taliban’a yaptığı bütün barış çağrıları niçin ve neden hep karşılıksız kalıyordu?
11-Ahmet Şah Mesut gibi çok önemli bir şahsiyetin, İngiltere’den yola çıkan El-Kaide elamanlarınca şehid edilmesi, niye siyonist güçleri sevindiriyordu?
12-Taliban ve El-Kaide bu denli güçlü idiyse, ABD’nin Afganistan işgali sırasında niye ve nasıl bir anda ortadan kaybolmuştu?
13-11 Eylül saldırıları sonrası, dünyanın pek çok ülkesinde , siyonizme ve emperyalizme öfkeli ve gayretli binlerce gencin Usame Bin Laden ve adamlarınca Afganistan’a çağrılıp, hayatında eline silah almamış ve eğitim yapmamış bu insanların çoğunu Amerikan tanklarına ve uçaklarına doğratan, geri kalanının Guatemala cehennemine yollayan El-Kaide, kendisine katılanların çoğu iyi niyetli olsa da, Allah aşkına, gerçekte kimlere yarıyordu?
14-Güya islam adına, Riyad’da İstanbul’da çoğu müslüman olan masum insanları öldürenler ve tüm İslam Dünyası’nı hedef haline getirenler, nasıl oluyor da kendileri bir türlü yakalanamıyordu?
15-Yine Bülent Alan’ın doğru değerlendirilmesiyle: Kürtleri kurtaracağız diye, yıllarca masum kürtleri katleden PKK ile El-Kaide’nin benzerliği hatta İstanbul olaylarındaki işbirliği niye gözlerden saklanıyordu?
İşte bu gibi soruların doğru ve doyurucu cevapları araştırıldığında, şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:
a-Taliban ve El-Kaide’nin şahsında islamı barbar, acımasız ve çağ dışı göstermek.
b-İslam Dünyasına ve ABD emperyalizmine karşı duranlara yapılacak saldırı ve savaşlara bahane yapmak üzere Taliban ve El-Kaide’yi adres haline getirmek.
c-Böylece İslam Dünyasında başlayan ve hedefine yaklaşan haklı ve hayırlı hareketleri kötülemek ve kösteklemek..
Yugoslavya Eski Genel Kurmay Başkanı Pavkoviç: “Irak’ın Zaho kentinde CIA, MOSAD VE PKK’nın 9-Kasım-2003’te bir gizli toplantı yaptıklarını, orada Irak’ın ve Türkiye’nin parçalanması ve Kürdistan’ın kurulması yönünde ortak hareket edilmesini karalaştırdıklarını” dile getirmişti.[6]
İstanbul’daki patlamaların da MOSAD güdümündeki PKK ve islamcı elamanlar eliyle gerçekleştirildiği söylenmişti. Bu patlamaların hemen arkasından Türkiye Yahudileri’nin önemli temsilcilerinden Ressam ve yazar Yusuf Habip Gerez , Los Angeles Times gazetesine şu demeci vermişti:
“Bu saldırılar kesinlikle dış merkezlidir ve Türkiye’deki Musevi Cemaatiyle müslümanları biri birine düşürme ve Yahudileri tedirgin etme gayretidir.”[7]
Bu arada, tekrar hatırlatalım ki, İsrail’deki Likud Partisi ve Ariel Şaron’la çok özel ilişkisi bilinen, 1986.da Moskova Büyükelçisi iken Rusya’nın çökmesine… 1990 da Doğu Avrupa direktörü iken Varşo Paktının çözülmesine… 1993’te Çekoslavakya Büyükelçilik Müsteşarı iken Çekoslavakya’nın ikiye bölünmesine sebebiyet veren, Eric Edelman’ın özellikle bu süreçte Türkiye’ye gönderilmesi üzerine niye hiç gidilmemişti?
Ve şu soruların cevabı hala, niye verilmemişti?
1-Saldırılardan bir hafta önce ABD Büyükelçiliğinde, Star Tv hariç büyük kanallardan ve Star, Türkiye, Cumhuriyet haricinde büyük gazetelerden 28 gazeteci özel bir toplantı için ABD Büyükelçiliği’nde toplandı mı?
2-ABD Büyükelçiliği siyasi müsteşarı İstanbul saldırılarından sonra aralarındaki ünlü işadamlarının da bulunduğu hangi “kanaat önderlerini” ziyaret etti?
3-Dışişleri Bakanlığı’nda 15.Temmuz tarihinde; üzerinde ” The terror of the red will be as red as the red flag” ( Kırmızının terörü, kırmızı bayrağın kırmızısı kadar kanlı olacak) cümlesi ve yanında “21/11/2003” tarihi (Bu tarih Kadir gecesine ve İstanbul saldırılarından bir gün sonra Cuma’ya denk geliyor) yazılı “THEM” imzalı bir faks geldi mi?
4-Bu saldırılarda taşeron olarak kullanılan ideolojik altyapı Adana merkezli Mealciler içinden mi çıktı?
5-Saldırılarda kullanılan malzemeler Adapazarı merkezli olarak mı tesis edildi?
6-Bu saldırıda ve diğer benzer saldırılarda kullanılan ideolojik kadrolara terör eğitimi veren yerler arasında Manyas Gölü civarındaki ” bazı uluslararası kurumlara ait tesisler” var mı?Ve bu uluslararası kurumlara ait Malatya-Kayseri yolu üzerinde Darende civarlarındaki tesislerde, İstanbul saldırılarını gerçekleştirecek “beyin gücü” bulunuyor mu?
7-“İslami terörü” güvenlik konseptinin merkezine oturtan NATO, İstanbul saldırılarından hemen sonra NATO konseyini topladı. Acaba daha önceden NATO; bu örgütlerle işbirliği yaptı mı; tesislerinde bunları eğitti mi?
8-HSCB Bank ve İngiliz Konsolusluğu önündeki saldırılar öncesinde, Hızır Acil gibi acil ambulans servislerini kimler arayıp, Bostancı ve Göztepe’de patlama olduğu ihbarını yapıp bütün ambulansların buraya yönlendirmesine neden oldu?
9-Saldırılardan sonra nedense ortadan kaybolan ve görünmeyen HSCB Bank Genel Müdürü Piraye Antika’ya; kasım ayının başında ve saldırılardan iki gün önce, “bankanın arşivlerini erişilemeyecek statüye getirmeye” hazır olması emri verildi mi? HSCB Bank’ın arşivlerine yönelik kaygıların, Engin Akçakoca’nın evinde ele geçirilen kolilerle bir bağlantısı var mı?
10-HSCB Genel Müdürü Piraye Antika, CIA ve MI6’in Türkiye’deki istasyon şefleri ile neden çok sıkı bir ilişki içindedir?
11-Saldırılardan sonra kanaat önderlerini dolaşarak “saldırıların arka planında ordunun da parmağı olabileceği” propagandasını yapan ABD Büyükelçiliği siyasi müsteşarı ile, HSCB Bank Genel Müdürü Piraye Antika’nın ilişkileri ne düzeydedir?
12-Saldırılardan sonra; genellikle bu tür konularda demeçler vermek için ideal isim olarak bilinen ve Türkiye’yi toparlayıcı kişi olarak lanse edilen Süleyman Demirel’in, tek bir demeci bile olmadı ve yayınlanmadı, Neden?[8]
Demirel uzmanı olarak görünen, Derin ve Karanlık güçlerin kiralık kalemi olmanın şımarıklığı ile böbürlenen yerli C.A, “Uzakta Kalan Tarih” diye yazdığı 485 sayfalık kitapta, ” Kahramanlık taslarken, hırsızlığını ve ahmaklığını ortaya döken çingene” misali, ABD’deki siyonist merkezlerin talimatıyla, sömürü saltanatlarına çomak sokan Erbakan’a ve Refah-Yol iktidarına karşı bazı ordu mensuplarını ve zamanın Cumhurbaşkanı’nı nasıl kışkırttığını anlatmış ta anlatmış…
Aslında beş satırlık bir gerçeği, beş yüz sayfa şişirip, okuyucuya 1 gram şeker tadacak diye 500 kg keçi boynuzu çiğnetmeye kalkışmış…Yarım saatte, altını çizerek ve not edinerek okuduğum kitabın özeti şu:
“Ünlü siyonistlerden ve ABD derin devletinin stratejistlerinden Kissenger, Time dergisine:
“Türkiye’ye stratejik değerinin hak ettiği şekilde davranmanın zamanıdır. Kökten dincilerin (daha doğrusu Milli güçlerin) kazanacağı bir zafer, Türkiye’deki seçeneğimizi ortadan kaldırmadan önce harekete geçmemiz gerekmektedir”[9]diye, bir demeç vermiş.
Yerli uşaklar bu mesajı alır almaz Erbakan’ı yıkma senaryoları yazılmış… “Taksime cami, Hocalara iftar” tartışmaları başlatılmış..
Eski ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın ağzından “Refah tabanı silahlanıyor. 50 bin silahlı refah muhafızı hazır bekliyor”[10] manşetleri atılmış…
Süleyman Demirel “Siz biri birinizle çekişir de solu bölerseniz, işte memleket bu adamın( Erbakan demeye dilleri varmıyor) elinde kalır” diye Ecevit ve Deniz Baykal’ı suçlamış…[11]
“Ve bu sayın Demirel, eski Başsavcının Refah’ı kapatma davası açmadığına kızmış ve Refah-Yol döneminde kapatma davası açacak olan Vural Savaş’ı kendisi atamış” ve yargıyı siyasallaştırmış.[12]
Ecevit ve Tansu Çiller, Erbakan’la koalisyona katıldıkları için, afaroza uğramış…
Ve nihayet The New Yok Times “Türkiye’de askerin sabrı taşıyor” başlıklı makalesinde Erbakansız bir hükümet talimatı verince, Kripto (gizli) Yahudi dönmelerinden İnönü’nün damadı Metin Toker’in çömezlerinden Cüneyt Arcayürek’in[13] Çevik Bir gibi asker ve S.Demirel ve M.Yılmaz gibi sivil masonları ve de TÜSİAD gibi sermaye baronları ve sendika simsarları, 28 Şubat darbesini yapmışlar!…Ve ülkeyi Erbakan’dan kurtarıp Amerika’ya bağlamışlar!…
Prof.Yalçın Küçük’ün tespitiyle:
“Bugüne kadar, asla analiz etmeye cesaret edilmemiş bir sinsi siyaset tiyatrosu ve bir dizi darbeler sonucu” Sabataist sermaye saltanatını ve masonik medya hükümranlığını, böylece sağlama almışlar!..[14]
Türkiye’den ABD’ye gidip iltica talebinde bulunanlardan sadece bir eşcinsele ve Fetullahcı diye ordudan uzaklaştırılıp, sonra T.Erdoğan tarafından İstanbul Belediyesi’ne alınan bir üsteğmene aracılık yapan… Türkiye’nin artık Kemalizm’den kurtulup, küreselleşme kervanına katılmasını savunan… Kürtcü PKK’lılarla Fetullahcı ılımlı islamcılara sürekli sahip çıkan ve hatta Said’i Nursi’yi anma konferanslarına katılan… Merve Kavakcı’nın ABD vatandaşlığı ile ilgili gizli belgeleri Türkiye’ye sızdıran…Amerikan Kürt Enformasyon Şebekesi Başkanı Kani Gulam’ın sahte pasaport davasını, 10 yıl mahkumiyetten kurtarıp serbest bıraktıran… Kıbrıs’ta Denktaş’ın yerine geçirilmek ve Türkiye’ye sırt çevirmek teklifine yanaşmadığı için işadamı Asil Nadir’in hayatını karartan…Kamuda havuz sistemine geçmesi, İran gezisi ve D-8’ler projesi yüzünden Erbakan Hükümetinin yıktırılıp, Tayyip Erdoğan’ın iktidara hazırlanması yolunu açan[15] Graham Füller, Hanr Barkey, Wolfowitz, Alan makovski, Dick Cheny gibi siyonist Amerikalıların Türkiye’deki taşeronları, İstanbul’daki saldırıları bahane ederek, “İslami Terör” iftirasıyla, müslümanlığa savaş açmışlardır..
Bu MOSAD-CIA kokusu gelen İstanbul saldırılarının çok önemli bir amacının da, Irak’ta aleyhimize gelişen ve geleceğimizi tehdit eden olayları unutturmaktır.
Bağdat’taki Türk Büyükelçiliğine yapılan saldırıların çıkardığı toz duman ortasında Kürt Liderlerin, bağımsızlığın önemli bir adımı olarak “Kürt Federasyonu” için karar almaları… Ve İstanbul saldırılarının gürültüsü patırtısı arasında, Irak Geçici yönetiminin bu kararı onaylaması üzerinde hiç durulamamış, toplumumuz suni gündemlerle oyalanmıştır.
Bu girişim ve gelişmeler bir Türkiye-İran çatışmasının da alt yapısını hazırlamaktadır. Çünkü Kuzey Irak’ta bir Kürdistan oluşumuna göz yumacak bir Türkiye’de iç kargaşa ve kardeş kavgası başlatılacak… Kuzey Irak’a müdahale etmeye kalkınca da İran’la savaştırılacaktır.
1983 yılında yayınlanan 2937. sayılı “Devlet İstihbarat Hizmetleri Teşkilat Yasası” nı bile çalıştıramayan, MİT, Emniyet, Jandarma, GKB, MGK sekreterliği , Cumhurbaşkanlığı istihbaratı, ayrıca Kuvvet Komutanlıklarının özel bilgi kaynakları gibi kurumlar arasında bir koordine ve organizeyi bile sağlayamayan ve bu maksatla 1984’te çıkarılan bir kanunun gereğini bile başaramayan yetkililerin, Amerika ve İngiltere gibi bir çok gelişmiş ve demokratikleşmiş ülkelerde, istihbarat örgütlerinin bazı bilgi ve belgeleri Kongre üyelerinden bile gizlenirken, Bizim bütün istihbaratımızın ve stratejik hazırlıklarımızın “şeffaflaşma” safsatasıyla işportaya dökülmesine çalışan gafillerin, İstanbul saldırılarının daha dumanı tüterken, hemen “Failleri yakaladık, büyük başarı kazandık!” gibi beyanatlar vermesi elbette inandırıcı olmayacaktır.
Ve hele AKP hükümetince adres olarak El-Kaide’nin gösterilmesi, hem “islamcı terör” iddiasına haklılık kazandırmak, hem de asıl suçlu ve sorumlu olan siyonist merkezleri temize çıkarmaktır.
Ortak dünya hakimiyeti hevesleriyle siyonistlerle işbirliği yapan Bush yönetimi:
a-Bu tür saldırılarla kökten dinci yaftası taktıkları terörün, Türkiye’yi hedef, hatta merkez üssü seçtikleri kanaatini yaygınlaştırmak
b-Böylece Avrupa’yı Türkiye’den uzaklaştırmak
c-Türkiye’yi yalnız ve yardımsız kaldığına inandırmak, ABD ve İsrail’e yaklaştırmak
d-Bu arada Irak’ın istikrarını BM’e bırakarak, ABD’yi bu çıkmazdan kurtarmak
e-Kuzey Irak’ta güya ABD kontrolü dışında gelişen bir Kürdistan oluşumuna karşı, Türkiye’ye yardım için 60-7- bin ABD askerini Güneydoğu’da konuşlandırmak (Marc Grosman’ın 9-Aralık-2003’te Ankara’ya gelip, İncirlik üssünü yeniden muharip amaçlı kullanma düzenlemelerini başlatacaklarını açıklaması buna bir hazırlıktır)
f-Kuzey Irak’a müdahale eden Türkiye’ye karşı İran’ı kışkırtıp yeni bir savaş fitili yakmak.
g-Türkiye’ye iyice yerleşen ABD’nin, buradan Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya, Uzakdoğu ve Rusya’nın kontrolünü daha kolay sağlamak.
h-VE böylece Büyük İsrail hedefine ve Siyonizmin Dünya Hakimiyetine zemin hazırlamak, hesapları yapmaktadır.
Bu vahşi heves ve hesaplarının , bizzat sağduyu sahibi Yahudi ve Hrıstiyanlar arasında bile çok ciddi telaş ve itirazlara yol açtığı bir ortamda, bizdeki bazı medyanın ve gafil iktidarın, hala Bush’a ve siyonist kadrosuna güvenmesi, hayret uyandırıcıdır…
İstanbul saldırılarını hemen arkasından Şaron’un bütün Yahudiler’i İsrail’e çağırması, yahudiler arasında bile şaşkınlık yaratmıştır.
ABD’de Haham Dawid Feldman “Yahidiler’in sessiz çoğunluğu, İsrail devletini kuran ve Ortadoğu’yu karıştıran siyonizme karşıdır. Çünkü siyonistler Tevrat’ın temel ilkelerini ve Musa Şeriatının hedeflerini saptırmıştır”[16]
İsrail’deki Seferad (İspanya ve Akdeniz kökenli) Yahudilerin temsilcisi ve dinci Şas Partisinin Başkanı olan 80 yaşındaki Haham Ovadya Yosef ise “Tüm şerlerin ve kötülüklerin kökeninde Aşkenaz (Orta ve Doğu Avrupa) Yahudileri vardır.İsrail’e gelip ortalığı karıştırmışlardır” diyerek Şaron’u ve destekleyicilerini suçlamıştır.[17]
Siyonizm karşıtı Yahudilerin Eylül ayında, İsrail Devleti ve saldırgan siyaseti aleyhine ABD Başkanı Bush’a yazdıkları mektup Washington Post’ta yayınlanmıştı; özetle:
“Dünya Kamuoyu, kendisine yanlış ve haksız olarak İsrail adı koyan devlet ile, tüm Yahudi halkını biri birine karıştırmaktadır. Tevrat, ne kutsal topraklarda, ne başka bir diyarda, bağımsız bir Yahudi Devleti kurmayı kesinlikle yasaklamıştır.
Tam tersine, kutsal kitabımız, birlikte yaşadığımız ülkelere ve koruması altında bulunduğumuz milletlere, samimiyet ve sadakati emir buyurmaktadır.
Özellikle Yahudiler ve Müslümanlar tarih boyunca barış ve dostluk içinde yaşamış olmasına rağmen, siyonistlerin, emperyalist güçlerin desteğiyle, Filistin halkını taciz ederek kurdukları İsrail Devleti’ni ve işledikleri cinayetleri, hem inancımıza hem de insanlığa aykırıdır.”[18]
Evet, İsrail meşru bir devlet değil, sadece bir Terör Merkezidir. Bunu anlamak için, İsrail’in terör tarihine ve cinayet listesine bakmak kafidir.
1918 yılında Osmanlı Hilafet Ordusu, maalesef aldatılmış Arapların, İngiliz ordusuna verdikleri destek ile mukaddes şehir Kudüs’ten çekilince Filistin toprakları 30 yıl boyunca İngiliz işgali altında kaldı. İngilizler bu 30 yıllık süre içinde dünyanın dört bir yanından Yahudilerin Filistin’e göç etmesine izin vermiş ve daha doğrusu bir Yahudi devleti kurulması için verilen Balfur vaadi gereği Yahudiler göç ettirilmiş, 30 yıl boyunca devlet kadrolarının %90’ında Yahudiler istihdam edilerek fiilen devleti Yahudilerin eline vermişlerdir. 1948’de de İngilizlerin çekildiği gün, İsrail devleti ilan edilmiştir.
İsrail işgal ettiği Filistin topraklarındaki Filistinlilerin kanını akıtmayı adeta mübah görerek terörünü sürdürmüş, bununla da yetinmeyip kâh Tunus’u kâh Bağdat’ı kâh Lübnan’ı vurmaktan geri durmamıştır.
Estirdiği terör karşısında mukavemet edenlere karşı deliye dönen İsrail Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ağzıyla Kuzey Lübnan’ı kan gölüne çevireceklerini ilan ediyor ve 400 bin sivilin Kuzeye göçüne sebebiyet veriyor, çocuk yaşlı, sivil asker demeden kan kusuyor.
İşte İsrail’in Gerçek Yüzü
Siyonistlerin terör yöntemleri:
1. Suikast ve katliamlar yapmak
2. Meskenleri, içinde oturanların üzerine yıkmak
3. Çarşı, kahvehane gibi genel toplantı alanlarına ve ulaşım araçlarına patlayıcılarla saldırmak.
4. Konutların arasında bulunan araçları patlayıcılarla havaya uçurmak.
5. Kadın, ihtiyar ve çocukları zehirli gazlarla boğmak.
6. Filistin köylerini yıkmak, yıkmak ve tamamıyla ortadan kaldırmak. Bugüne kadar 350 köy ortadan kaldırılmıştır.
7. Bombalı mektup ve paketler yollamak.
8. Ekonomik tahribat yapmak, müslümanları açlığa ve yokluğa mahkum bırakmak.
9. Sivil halka hava saldırıları düzenlemek, bomba yağdırmak
10. Kullanılması uluslararası anlaşmalar gereği yasak olan napalm, fosfor bombası ve zehirleyici gaz bombaları gibi silahları kullanmak.
İşte size 1936 yılından bu yana yahudilerin terör eylemlerinin özet listesi:
1936 yılına kadar yer yer Yahudi terörü görülmekle beraber, 1936 yılı Yahudi teröründe bir sıçrama yılı olduğu için 1936 yılından bu yana gerçekleşen bazı Yahudi terör eylemlerini aktarıyoruz.
1937 aralık ayı sonlarında Kudüs’te Nablus kapısı yakınlarında bulunan sebze pazarlarına Etzel Yahudi terör örgütü tarafından atılan bomba neticesinde onlarca Filistinli hayatını kaybederken çok sayıda Filistinli de yaralandı.
6 Mart 1936: Hayfa pazarına atılan el bombası 18 Filistinlinin ölümüne 38 Filistinlinin de yaralanmasına sebep olmuştur.
4 Temmuz 1938: Kudüs’te bir otobüse atılan el bombası 5 Filistinlinin ölümüne 7 Filistinlinin yaralanmasına sebep oldu.
6 Temmuz 1938: Hayfa pazarında iki arabaya yerleştirilen bombaların patlamasıyla 21 Filistinli hayatını kaybederken 52 Filistinli de yaralandı. Aynı gün Kudüs’te Etzel Yahudi terör örgütünün attığı bir bomba ile iki kişi öldü dört kişi yaralandı.
14 Temmuz 1938: Filistinlilere ait bir sebze pazarında Yahudi teröristler tarafından atılan bir el bombası 12 Filistinlinin ölümüne, 29 Filistinlinin yaralanmasına sebep oldu.
15 Temmuz 1938: Kudüs’te bir namaz çıkışı cami önünde Etzel Yahudi örgütünün attığı bir bomba 10 kişinin ölümüne, 30 kişinin yaralanmasına sebep oldu.
25 Temmuz 1938: Yahudi terör örgütü Etzel Hayfa’da bir otomobili havaya uçurdu. 35 Filistinli öldü, 70 Filistinli yaralandı.
26 Temmuz 1938: Etzel terör örgütü tarafından Hayfa’da çarşıya atılan bombalarla 47 Filistinli hayatını kaybetti.
26 Ağustos 1938: Yahudi terör örgütü Etzel Kudüs çarşısında bir arabaya yerleştirdiği bombayı patlattı. 24 Filistinli öldü, 35 Filistinli yaralandı.
27 Şubat 1939: Etzel çetesi Hayfa’da gerçekleştirdiği iki eylemde 27 Filistinliyi öldürdü, 39 Filistinli’yi yaraladı. Aynı gün Telaviv’de 3 Filistinli öldürüldü bir Filistinli yaralandı. Yine aynı gün Kudüs’te 3 Filistinli öldürüldü, 6 Filistinli yaralandı
2 Haziran 1939: Irgun Yahudi terör örgütü Kudüs’teki karpuz pazarına saldırdı. 5 Filistinli öldü, 19 Filistinli yaralandı
19 Haziran 1939: Hacanah çetesi Hayfa yakınlarındaki Beledüşşeyh köyüne saldırdı, 5 kişiyi kaçırarak öldürdü.
19 Haziran 1939: Hayfa çarşısına yapılan saldırıda 9 Filistinli öldürüldü, 4 Filistinli yaralandı.
29 Haziran 1939: Telaviv, Ruhubut ve Yutahtekfa’de 6 Filistinli otobüsüne saldırıldı 11 Filistinli öldürüldü.
23 Mart 1944: Etzal terör örgütü Yafa’da 4 katlı bir Filistinli evini havaya uçurdu.
13 Eylül 1946: Irgun çetesi Telaviv ve Yafa’da Osmanlı Bankası’na saldırdı. 4 bin cüneyh gaspetti, 1 Filistinli polisi ve 2 sivili öldürdü.
20 Şubat 1947: Yahudi çeteleri Irak petrol boru hattını tahrip ettiler.
5 Haziran 1947: Yahudi terör örgütleri Irak petrol şirketlerinin boruların tahrip etti. 800 ton petrol yandı.
12 Aralık 1947: Yahudi terör örgütleri Hayfa ilçelerinden birine saldırdı. 12 Filistinli’yi öldürdü.
13 Aralık 1947: Kudüs’te Yafa’da ve Lüdd yakınındaki Abbasiye köyünde Yahudi çetelerinin gerçekleştirdiği eylemlerde 18 Filistinli hayatını kaybetti, 60 Filistinli yaralandı.
14 Aralık 1947: Yahudi teröristler İngiliz askeri elbiseleriyle Telaviv yakınlarındaki bir köyü bastılar. 18 Filistinliyi öldürdüler, 100 Filistinliyi yaraladılar.
19 Aralık 1947: Sefa yakınlarında bir köyü basan Yahudi teröristler iki evi havaya uçurdular. Enkaz altında 5’i çocuk 10 ceset çıkarıldı.
29 Aralık 1947: Kudüs’te Şam Kapısı’nda bombalı bir eylem ile 11 Filistinliyi öldürdüler, 32 Filistinliyi yaraladılar.
30 Aralık 1947: Kudüs’te Irgun Yahudi çetesi bir araca patlayıcı yerleştirdi ve 11 Filistinliyi öldürdü.
30 Aralık 1947: Yine Irgun çetesi Hayfa’da Filistinli işçilere saldırdı 6’sını öldürdü, 42’sini yaraladı.
1 Ocak 1948: Hacanah Yahudi terör örgütü Hayfa’da bir köyü bastı ve 111 Filistinliyi öldürdü.
4 Ocak 1948: Şatiron Yahudi çetesi Yafa’da bir kalabalığa saldırdı. 15 Filistinli öldü 98 Filistinli yaralandı.
5 Ocak 1948: Siyonist çeteler Kudüs’teki Semiramis oteline saldırdı. 20 müslümanı öldürdüler.
5 Ocak 1948: Yahudi militanlar bir yolcu otobüsünü taradılar 3 Filistinli öldü, şoför yaralandı.
7 Ocak 1948: Irgun Yahudi çetesi Kudüs’te Yafa kapısında gerçekleştirdikleri bir eylemde 18 Filistinliyi öldürdüler, 41 Filistinliyi yaraladılar.
14 Ocak 1948: Yahudiler Yafa’ya sızarak Arap Komisyonu Merkezi, Polis binası, bazı mağazalar ve Parkliz Bankası’na saldırdılar, çok sayıda patlayıcı attılar, bu saldırıda 9 Filistinli öldü 71 Filistinli yaralandı.
19 Ocak 1948: 200 kişilik bir Yahudi fırkası Akka ilçesinin Tamra köyüne saldırdılar, 2 Filistinliyi öldürüp 3 Filistinliyi yaraladılar.
8 Şubat 1948: Hacanah çetesinin vurucu timleri Yafa-Telaviv sınırında 18, eski Kudüs’te 2 ve Hayfa’da 6 Filistinliyi öldürdüler.
10 Şubat 1948: Silahlı Yahudiler Tulkerem yakınlarındaki Tayra köyüne dönmekte olan Filistinlileri durdurarak ateş ettiler, köylülerin 7’si öldü, 5’i yaralandı.
10 Şubat 1948: Kudüs’teki Danışma Bürosu yakınında Yahudilerin saldırısına uğrayan 6 Filistinli öldü.
12 Şubat 1948: Yahudi militanlar Sedef’ten gelen bir otobüse saldırdılar 5 Filistinli öldü, 5’i de yaralandı.
20 Şubat 1948: Silahlı Yahudiler Hayfa’daki Filistinli mahallerine havan topuyla saldırıda bulundular, 6 Filistinli öldü, 36 Filistinli yaralandı.
27 Şubat 1948: Silahlı Yahudiler Hayfa-Kantara’yı bastılar 27 Filistinli öldü, 36 Filistinli yaralandı.
3 Mart 1948: Şatiron çetesi Hayfa’daki barış binasına patlayıcı yüklü bir kamyon ile saldırdı. 14 ölü 26 yaralı.
13 Mart 1948: Hacanah çetesi Kefrul Hüseyniyye köyüne saldırdı. 30 köylüyü öldürdü.
27 Mart 1948: Yahudiler Bünyaminya yakınlarında bir trene saldırdı. 24 Filistinli öldü, 61 Filistinli yaralandı.
31 Mart 1948: Hacanah çetesi terör örgütü Nitaya yakınlarında Hayfa-Yafa trenine saldırdı. Saldırıda 40 kişi öldü.
5 Nisan 1948: Silahlı Yahudiler havan toplarıyla as-Sarfend köyüne saldırdı. 16 Filistinliyi öldürdüler, 12 kişiyi yaraladılar.
12 Nisan 1948: Palmach isimli terör örgütüne mensup militanlar Kalonya köyünü bastılar ve bazı evleri havaya uçurdular. 14 Filistinli’yi öldürdüler.
16 Nisan 1948: Yahudiler Kastal yakınlarındaki seris köyüne havan toplarıyla saldırdılar ve köydeki bütün binaları yıktılar.
19 Nisan 1948: Siyonist çeteler Taberiye’da bir eve saldırdılar ve 14 Filistinli’yi öldürdüler.
20 Nisan 1948: Yahudiler Beytu Suvrik köyünü bombaladılar ve bazı evleri yaktılar. Aynı Bedv bombalı saldırı da düzenlediler.
22 Nisan 1948: Yahudiler gece yarısı Hayfa şehrine Hadar Karmel bölgesinden saldırıya geçtiler, evleri, caddeleri ve genel hizmet binalarını işgal ettiler. 50 Filistinliyi öldürdüler, 200 Filistinliyi yaraladılar. Filistinliler kadın ve çocukları Akka’ya nakletmek için Liman bölgesine götürdüklerinde Yahudi militanlar üzerlerine saldırdılar ve 100 Filistinliyi öldürdüler 200 Filistinliyi yaraladılar.
İsrail Devleti Resmen İlan Edildikten Sonra Yahudilerin Devlet Eliyle Ve Devlet Himayesindeki Terörist Eylemleri
Yahudi devleti kurulduktan sonra, insanları topluca öldürmek, evleri yıkmak, köyleri boşaltmak, Yahudi devletinin genel politikası haline gelmiştir, çünkü Filistin’e getirilen Yahudiler yer açmak ve yerleşim merkezi kurmak için Filistinlileri yurtlarından kovmak İsrail devletinin özel politikası olmuştur.
1948’den 1967 yılına kadar devlet eliyle yapılan terörist eylemler BM’nin kayıtlarına göre 21.000’e ulaşmıştır.
Bu terörist eylemlerden bazıları:
11 Ocak 1952: Yahudi kuvvetleri Kudüs yakınlarındaki Beyt köyüne saldırdılar, dördü çocuk, ikisi kadın olmak üzere 13 Filistinliyi öldürdüler.
3 Aralık 1952: İsrail askerleri Han Yunus beldesini ve mücavir kampları işgal ettiler. Bu işgal esnasında 275 Filistinliyi öldürdüler.
28-29- Mart 1954: İsrail kuvvetleri Nahhalin köyüne saldırdı. 9 Filistinliyi öldürdüler 19 Filistinliyi yaraladılar.
11 Aralık 1955: İsrail kuvvetleri Cabati bölgesine Suriye askerlerinin bulunduğu yere saldırdılar ve üçü kadın 12 Filistinliyi öldürdüler.
5 Nisan 1956: İsrail havan toplarıyla Gazze’ye saldırdı. 56 Filistinli öldü, 103 Filistinli yaralandı.
13 Temmuz 1956: Mısır istihbarat subaylarından Binbaşı Mustafa Hafız bombalı bir paketle Gazze’de öldürüldü.
12 Aralık 1956: İsrail kuvvetleri Rafah mülteci kampına saldırdı ve 111 Filistinliyi katletti.
16 Mart 1962: İsrail topçusu ve uçakları Suriye’nin Nakip köyüne saldırdılar ve 30 müslümanı katlettiler.
13 Aralık 1966: İsrail kuvvetleri el-Halil bölgesinde Semu köyüne saldırdı, içinde cami, okulun da bulunduğu 125 bina yıkıldı, 18 Filistinli öldürüldü 130 Filistinli yaralandı.
Güvenlik Konseyi bu olayı 288 numaralı kararıyla kınamıştır.
2 Şubat 1969: İsrail askerleri Gazze’de lise öğrencilerin saldırdı. 90 kız öğrenci yaralandı.
29 Ekim 1976: Filistin üçgenindeki Kefri Kasım ahalisine karşı girişilen soykırımda 29 Filistinli şehit edildi.
30 Mart 1976: el-Celil bölgesinde yapılan soykırımda 6 Filistinli öldürüldü. Filistinliler bugüne “Yevmul-Arz” adını koydular.
26 Mart 1983: Yahudi yerleşiciler Batı Yakasında binlerce lise öğrencisinin zehirlenmesine yol açan bir eylemde bulundular.
2 Aralık 1983: Nablus’ta Yahudi yerleşimciler 4 bin dönüm zeytin ağacını ateşe verdiler. İtfaiyenin söndürme işlemine engel oldular.
27 Ocak 1984: Yahudi yerleşimciler 29 kilo ağırlığında bir patlayıcı ile Mescid-i Aksa’yı havaya uçurma girişiminde bulundular.
İsrail’in İslam Ülkelerine Yönelik Terörist Eylemlerinden Bazıları
20 Aralık 1962: İsrailliler Ürdün’deki el-Kerrarame Mülteci Kampı’nı vurdu, üçü öğrenci, biri öğretmen, 14 Filistinliyi katletti. 28 Filistinliyi yaralandı.
7 Mart 1967: İsrail Adesiyye ve Müdrec köylerine saldırdı. 5’i çocuk 11 Filistinliyi öldürdü.
15 Şubat 1968: İsrail uçakları Ürdün nehri boyunca bulunan 15 köy ve mevcut mülteci kamplarını napalm bombalarıyla bombaladı. 56 Filistinli öldü, 82 Filistinli yaralandı. 70 bin Filistinli Amman’a doğru göçe zorlandı.
4 Ağustos 1968: İsrail uçakları Ürdün’ün İbred köyünü bombaladı 30 kişi öldü 59 kişi yaralandı.
28 Aralık 1968: İsrail hava kuvvetleri Beyrut havaalanına saldırarak 12 yolcu uçağını havaya uçurdu.
8 Nisan 1970: İsrail uçakları Kahire’ye 80 km. uzaklıktaki doğu bölgesinde Bahrul Bakar ilkokuluna napalm bombası attı. 46 öğrenciyi öldürdü.
12 Şubat 1970: İsrail uçakları Ebu Za’bel fabrikasını bombaladı, 70 işçiyi öldürdü.
7 Haziran 1981: İsrail hava kuvvetlerine ait 14 savaş uçağı Irak’ın Bağdat’daki nükleer tesislerini bombaladı.
50 Yıl Boyunca Yapılan Katliamlardan Bazıları
31 Aralık 1948: Beledülşeyh katliamı. çoğu kadın, ihtiyar ve çocuklardan oluşan 60 Filistinli katledildi.
14 Şubat 1948: Palmach örgütü ve Haganah örgütü Sa’sa köyüne saldırdı. 20 evi yerle bir edip 30 Filistinliyi öldürüldü.
9 Nisan 1948: Deyri Yasin katliamı. çoğunu kadınların, çocuk ve ihtiyarların oluşturduğu 254 Filistinli öldürüldü.
28 Ekim 1948: el-Devayme katliamı. El-Halil şehrinin batısına düşen bu beldeye Moşe Dayan kumandasında saldırdı ve yüzlerce Filistinli hayatını kaybetti.
29 Ekim 1948: Zırhlı araçlar Deraviş mescidine girdi ve makinalılarla 75 yaşlı insan namaza hazırlanırken katledildiler.
Aynı gün öğleden sonra bazı ailelerin saklandıkları mağaraları basan Yahudiler 35 ailenin tüm fertlerini katlettiler.
29 Ekim 1959: Kefru Kasım katliamı. Şimon Perez’in Savunma Bakanlığı’na vekalet ettiği günlerde teröristler Kefru Kasım’da 12’si kadın 49 Filistinliyi katlettiler.
14-15 Ekim 1953: Davidben Ğoryon’un emriyle 101. fırka askerleri Kubeyye’de 69 Filistinliyi öldürdüler.
6 Aralık 1987: Gazze’de Şucaiyye Mahallesi katliamı. Yahudiler 4 Filistinli işçiyi arabayla ezdiler. Bu olay İntifada kıvılcımını parlatan olay olmuştur.
13 Nisan 1990: Mescid-i Aksa katliamı. İsrail’li askerler 22 Filistinliyi öldürdüler.
25 Şubat 1994: İbrahimi katliamı el-Halil şehrinde İbrahim camiinde 60 Filistinli öldürüldü, 200 Filistinli yaralandı.
1973: İsrail Libya uçağını düşürdü 186 ölü.
[1] 10 Kasım 2003. Memduh Bayraktaroğlu Tercüman- Medya farkı
[2] 8. Aralık.2003 Milli Gazete sh.3
[3] Bak.Murat Yetkin. Radikal 7.12.2003
[4] 5.12.2003 Deniz Arman Vatan
[5] Bak. Milli gazete El-Kaide Gerçeği 8-9-10. Aralık-2003
[6] 23. Kasım. Aydınlık sh.7
[7] 18. Kasım.2003. Hürriyet
[8] 5.12.2003 Nuh Gönültaş Tercüman
[9] Uzakta Kalan Tarih (Bak. Sh. 56)
[10] 10.Şubat 1997.Radikal
[11] Uzakta Kalan Tarih ( Bak.sh:87)
[12] (Bak sh. 119 ve 120) “Uzakta Kalan Tarih” Cüneyt Arcayürek Bilgi Yayınevi Kasım 2003)
[13] (Bak.Yalçın Küçük. Tekeliyet. sh. 468)
[14] (Bak. Tekeliyet sh. 287)
[15] (Yılmaz Polat Amerikan Şahinleri kargaları sh.83 ve öncesi Alfa yayınları Kasım 2003)
[16] El-Cezire TV.
[17] Umur Talu- Sabah 28-Kasım-2003
[18] Bak. Rıfat. N.Bali Aliya-Toplu Göçün Öyküsü. İletişim Yayınları

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Milli Çözüm, yaşam sürdüğümüz şu dünya hayatında gerçekleşen hadiseleri doğru anlamanın ve uyanık kalmanın tüyoları…
Özgür Özel, hapishanede bulunan İBB başkanı Ekrem İmamoğlunun yaptığı mitinglerle sesinini duyurmaya çalışıyormuş gibi görünürken…
"Başbakanlar, başbelasıdır bozuk düzende! Gizli gerçek hükümet, mason localarıdır Siyonist merkezler ise akıl hocalarıdır Amerika…
Sırtlanlar sadece, vergi yükler sırtlara BOP IMF görevlisidir, fatura hep yurttaşa Milli Görüş bereketle, zam…
Öyle anlaşılıyor ki hem CHP’de hem AKP’de hem de diğer muhalefet mahfillerinde, hâlâ en korkulan…
Bir toplumda iki sınıf vardır ki onlar bozulursa bütün toplumda ifsat olur bunlar yöneticiler ve…
"CHP’nin marazlı masonik takımı Kılıçdaroğlu’na karşıydı. Çünkü Kılıçdaroğlu, “Kirli, kiralık ve münafık cephenin” değil, “Milli ve duyarlı cephenin” yanındaydı.…
MİLLİ GÖRÜŞ - MİLLİ ÇÖZÜMDEN GAYRİSİ HAİM NAHUM DOKTRİNİN UYGULAYICISIDIRLAR. KİM DAHA İYİ UYGULAYACAKSA SİYONİZM…
Bugünlerde terörist başı bebek katili cani'nin ayağına gitmek için can atanların böylesine bir ihanete nasıl…
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…