YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69204b01124cc
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 8
Bugün : 14226
Dün : 45549
Bu ay : 866950
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45270771
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

14 Mart 1996 günü, İsrail'de Devlet Başkanlığı Sarayı'nda Süleyman Demirel ile Eyzer Weizman, 'Türkiye-İsrail Serbest Ticaret Anlaşması'nı imzalamıştı.  Buna bağlı olarak; çifte vergilendirme, yatırımların karşılıklı korunması ve teşviki ile ticari konuları içeren bir dizi anlaşma daha yapılmıştı.

 

– Amerika'da güçlü bir Yahudi kuruluşu vardır. Adı kısaca JINSA diye yazılan bu kuruluşun tam adı şudur: The Jewish İnstitute for National Security Affairs. Türkçesi: Ulusal Güvenlik İşleri Yahudi Enstitüsü olmaktaydı.

Mart 1996'nın başlarında, JINSA liderleri ve danışmanlarının katıldığı önemli bir toplantıda Genelkurmay II. Başkanı Çevik Bir, Ortadoğu'da güvenlik sorunlarıyla ilgili şu konuşmayı yapmıştı:

  • "Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu üçgeninin merkezinde bulunan Türkiye, ABD ile sıkı bağlar kurmuştur. Çünkü bu üçgenin her köşesi ABD dış siyaseti için büyük önem taşımaktadır.
  • Türkiye; Suriye ve İran'a antipati duymaktadır.
  • İran, korkutma ve sindirme yöntemleriyle bölgenin en güçlü ülkesi olmaya çalışmaktadır.
  • İran, PKK ve Hizbullah'a para ve silah yardımı yapmaktadır.
  • Ankara ile Şam arasındaki ilişkiler giderek kötüleşme durumundadır.
  • Türkiye ile İsrail arasında yeni güvenlik protokolünün imzalanmış olması çok önemli bir aşamadır

Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, konuşmasının önemli bir bölümünü bu protokolün yorumuna ayırmış ve bu protokol ile iki ülkenin şu konularda anlaşmış olduğunu açıklamıştır:

  • Ortak tehlikelerin değerlendirilmesi ve analizini yapacak bir üst düzey çalışma grubu oluşturulmuştur. Bu grupta İsrail tarafının başkanlığını, İsrail Savunma Bakanlığı'nda Genel Müdür olan David Ivry yapacaktır.
  • Türkiye ile İsrail arasında, istihbarat toplama ve paylaşma konularında bir protokol imzalanacaktır.
  • Irak sınırından Türkiye'ye sızan teröristleri püskürtmede kullanılacak gözetleme ve izleme araç ve gereçlerini İsrail, Türkiye'ye satacaktır.
  • Her iki ülkenin hava ve deniz kuvvetleri birlikte eğitim manevralarına katılacaktır.

Konuşmasının sonunda, Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, eski Sovyetler Birliği ülkelerini denetimine almak isteyen Rusya'nın, bu amaca dönük olarak Kafkaslar ve Orta Asya'da yapacağı girişimlerin Türkiye'nin çıkarlarıyla çatışacağına dikkatleri çekmiştir.

23 Şubat 1996 günü İsrail'de, Türkiye'nin yüzyıllık dış politikasını yörüngesinden çıkaran Türkiye-İsrail Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşmasını imzalamış olan Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, bundan on gün sonra da, Amerika'nın güçlü Yahudi kuruluşu JINSA'ya şu mesajları veriyordu:

  • Türkiye, ABD'nin bölgedeki çıkarlarını savunmaktadır.
  • Suriye ve İran, Türkiye'nin potansiyel düşmanıdır.
  • Özellikle İran, bölgenin en tehlikeli devleti konumundadır.
  • Türkiye-İsrail arasındaki askeri işbirliğinin kapsamı giderek genişlemek zorundadır.
  • Türkiye, Rusya'yı da potansiyel bir düşman olarak algılamaktadır.

– 16 Nisan 1996 günü İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Ankara'ya geliyor. Hemen bir gün sonra, 8 İsrail F-16 uçağı Türk hava sahasında uçuş eğitimi yapıyordu.

– Mayıs 1996'da Deniz Kuvvetleri Komutam Oramiral Güven Erkaya, dört günlük bir ziyaret için İsrail'e gidiyordu.

– 11 Haziran 1996 günü, İsrail Devlet Başkanı Eyzer Weizman Türkiye'ye resmi ziyarette bulunuyordu,

Necmettin Erbakan, Başbakan-Oluyordu

28 Haziran 1996 tarihinde Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın Refah Partisi (RP) ile, Prof. Dr. Tansu Çiller'in Doğru Yol Partisi (DYP), tarihe REFAHYOL diye geçen koalisyon hükümetini kurdular ve Necmettin Erbakan, Başbakan oldu.

19 dile çevrilmiş 18 kitabın yazarı, Washington Post, New York Times ve Wall Street Journal gibi ünlü Amerikan gazetelerinin köşe yazarı, Ortadoğu tarihi akademisyeni, Yahudi asıllı Dr. Daniel Pipes, Necmettin Erbakan'ın Başbakan oluşunu şöyle değerlendiriyordu:14[1]

"Her şey yolunda giderken, Temmuz 1996'da Türk-İsrail ilişkileri ölümcül bir darbe yedi: İsrail' e bakış açısı İran liderleriyle hemen hemen aynı olan bir kökten dinci Müslüman, Necmettin Erbakan, Türkiye'nin başbakanı oldu. Necmettin Erbakan, İsrail'den söz ederken 'Arap ve Müslüman dünyasının ebedî düşmanı' ve 'Arap ve Müslüman dünyasının kalbindeki kanser' gibi tanımlar kullanıyordu. Ona göre İsrail, İslam inancını yıkmak ve Müslümanları yok etmek istiyordu. 'Büyük İsrail' idealine göre, Nil Nehri'nden Fırat Nehri'ne kadar oları toprakların İsrail'in olduğuna inanıldığım hatırlatıp ilgilileri uyarıyor ve Türkiye'nin ekonomik sorunlarının nedeni olarak Siyonist komplosunu gösteriyordu. Türkiye'nin İsrail ile olan ilişkilerini aşağılıyor, bunları sona erdireceğim söylüyordu."

Erbakan Müslüman Ülkeleri Ziyaret Ediyordu

Başbakan Necmettin Erbakan, 10 Ağustos 1996'da, İran, Pakistan, Singapur, Malezya ve Endonezya'ya yapacağı 10 günlük resmi ziyarete başlıyordu.

Bu gezinin en önemli durağı, İran'dı, Tahran'da İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Rafsancani tarafından kabul edilen Başbakan Necmettin Erbakan başta ABD olmak üzere tüm Batı dünyasını kaygılandıran bir girişimde bulundu. Türkiye ile İran arasında, 2002 yılına kadar tamamlanacak toplam 23 milyar dolar tutarında 10 milyon metreküplük doğalgaz boru hattı anlaşmanın yapılmasını sağladı. Anlaşma, Enerji Bakanı Recai Kutan ile İran Petrol Bakanı Gulamrıza Ağazade arasında imzalanıyordu.

Başbakan Necmettin Erbakan'ın İran ile yapmış olduğu bu anlaşma, ABD'de derin endişe ve paniğe yol açıyordu.

21 Ağustos 1996 tarihli Amerika'nın ünlü gazetesi The New York Times şöyle bir başlık alıyordu;

Erbakan'ın Başbakanlığı: 'Türkiye'yi Kaybetmek" Sayılıyordu!

Bu başlık, Türkiyeli çantada keklik ya da oltanın ucundaki balık olarak görmeye alışmış siyasetin dışa vurumuydu. Çantadaki kekliğin uçup gitmesinden "ya da oltanın ucundaki balığın çengelden kurtulup kaçmasından kaygılananlar, bu büyük kayıptan dolayı birbirlerini suçlamaya, böylesi büyük avı elden kaçıran sorumluyu bulmak ve cezalandırmak istiyordu.

Enerji kaynakları, enerji taşıma ağları özellikle ABD'nin can damarıydı. Kendisini can damarından vuran Başbakan Necmettin Erbakan'a karşı Amerika'nın kayıtsız Kalması düşünülemezdi. Nitekim Necmettin Erbakan'ı halletmenin yolları aranmaya hemen başlanıyordu.

Erbakan'la Başa Çıkmanın Yolları Araştırılıyordu

Yahudi asıllı Amerikalı uzman analizci ve yazar Alan Makovsky,15[2] Başbakan Necmettin Erbakan'la nasıl baş edileceği hakkında bir makale yayınlıyordu.

Alan Makovsky yazısında, Türkiye'nin henüz elden kaçmamış olduğu güvencesini vererek başlıyordu:16[3]

"İslamcı Başbakan Necmettin Erbakan, İran'la 23 milyar dolarlık doğalgaz boru hattı anlaşmasını imzaladıktan kısa bir süre sonra, 21 Ağustos 1996'da The NewYork Times gazetesi yazarı Thomas Friedman yazısına şöyle bir başlık atıyordu: 'Türkiye'yi kim kaybetti?' Aslında Türkiye kaybedilmiş değildir, Türkiye hâlâ laik. Batı yanlısı ve demokratik bir devlettir. Ancak bir İslamcının şimdiye kadar görülmemiş bir hiçimde iktidara tırmanabilmiş olması, Amerikalılar için uyarı çanlarının çalması anlamına gelmelidir. Amerika, Türkiye'nin 'kaybedilmesini' önleyebilecek konumdadır.

Analizleri Amerikan yönetimi tarafından ciddiye alınan Alan Makovsky, Türkiye'nin elden kaçırılmasının imkânsız olduğunu şöyle açıklıyor

"Erbakan ve onun Refah Partisi iktidar olmuşlardır, ama Türkiye'nin dışişlerini ve güvenlik politikalarını belirleyen odaklar onlardan yana değildir, Batı yanlısıdırlar. Dışişleri ile ilgili temel kararlar Millî Güvenlik Kurulu (MGK) da alınmaktadır. 5 general ve 5 sivilden oluşan MGK'da tek İslamcı, Erbakan'dır. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Tansu Çitter ve DYP'li üç üye, hepsi laiktir, kesinlikte Batı yanlısıdırlar ve Askeriye ile aynı görüştedirler."

Başbakan Necmettin Erbakan'ın MGK'da yalnız kaldığını, Askeriyenin ve Türkiye'nin diş siyasetini belirleyen odakların da ona karşı olduğunu vurgulayarak ABD yönetimini rahatlatan Alan Makovsky, yazısını şöyle sürdürüyordu:

"Türkiye hâlâ NATO'nun üyesidir ve ABD ile olan askeri savunma bağları yerli yerinde durmaktadır.İktidara gelmeden önce Refah Partisi; ABD, İngiltere ve Fransa'nın denetimindeki Güvenlik Sağlama Operasyonu (Operation Provide Comfort-OPC)'nu dağıtacağını ve Türkiye'nin İsrail'le yapmış olduğu askeri anlaşmaları iptal edeceğini bildirmişti. İktidara geldiklerinde de, Erbakan'ın dışişleri başdanışmanı Abdullah Gül (elbette Erbakan'ın emriyle) İsrail'le daha başka anlaşmalar olmayacağına söz vermişti. Ama Askeriyenin görüşü değişmemiş, siyasi hayatında üç kez askeri darbeler sonucu siyasetten yasaklanmış olan Erbakan sindirilmiş ve İsrail devleti ile olan ilişkilerdevam ettirilmiştir."

Bu sözleriyle:

Türkiye'de iplerin Askeriyenin elinde bulunduğunu, Askeriyenin de ABD ve İsrail yanlısı olduğunu çok açık ve net bir dille açıklayan Alan Makovsky, Başbakan Erbakan'ın aslında kuşatma altında tutulduğunu vurguladıktan sonra;

 Erbakan'ın neden halledilmesi gerektiğini de, onun dış politikadaki amaçlarım sayarak açıklıyordu:

"Erbakan'ın Dış Politikadaki Amaçları Şunlar Olmuştur:

  • Son 25 yıl Erbakan ve partisi sürekli olarak ABD'yi 'emperyalist' olarak tanımlamış, NATO'yu Türkiye'yi sömürmekle suçlamıştır. Batı Avrupa ile bütünleşmeyi tercih eden Türkleri uyarmış, Siyonizmi ve Yahudileri kınamıştır. Türkiye'nin İslam dünyasıyla bütünleşmesi gerektiğini öne sürmüş, bir 'İslamcı NATO' ve bir 'İslam Ortak Pazarı' kurulmasını önermiş ve 'Birleşik İslam Ulusları' adı altında birliğin oluşmasını amaçlamıştır.
  • Erbakan, iktidar olduktan sonra bazı söylemlerini yumuşatmış gibi gözükse de, hedeflerinden hiç şaşmamıştır. Başbakan olarak ilk dış gezisini Müslüman ülkelere yapmıştır.
  • İran'la 23 milyar dolar tutarında doğalgaz boru hattı anlaşmasını imzalamıştır.
  • G-7'lere karşı Müslüman ülkelerden oluşacak D-8'i kurmayı başarmıştır.
  • Aralık 1996'da İrlanda'nın Başkenti Dublin'de verilen Avrupa Birliği liderleri yemeğine daveti açıkça reddetmiş ve hesaba katmamıştır.
  • Ekim 1996'da Libya'yı ziyaretinde, ABD tarafından terörist olarak suçlanan Libya'yı savunup, asıl teröristlerin ABD ve İsrail olduğunu vurgulamıştır.
  • Refah Partisi'nin Ekim 1996 Kongresi'nde, aşırı İslamcılardan HAMAS örgütü ile Mısır'ın Müslüman Kardeşler örgütü de konuk olarak ağırlanmalardır.
  • Aralık 1996'da ABD'yi, OPC'yi kullanarak Türkiye'nin güneydoğusunda bir Kürt devleti kurmaya çalıştığını açıklamıştır.
  • İsrail'i, Nil Nehri ile Fırat Nehri arasındaki toprakları ele geçirme ihtirası içinde olmakla suçlamıştır.

 ABD'nin önemli kurumlarından biri olan Washington Institute'de Yakındoğu Politikaları uzman danışmanı olan Alan Makovsky, Erbakan'ın ABD çıkarlarını nasıl tehdit etmekte olduğuna da yazısında önemli bir yer ayırıyordu:

"Milli Güvenlik Kumlu (MGK) tarafından dizginlenmesine rağmen Erbakan, bir başbakan olarak ABD'nin çıkarlarına ve ABD-Türkiye ilişkilerine karşı şu tehditleri oluşturmaktadır:

  • Erbakan'ın varlığı nedeniyle; ABD yönetimi, ABD Kongresi ve Avrupa Birliği, Türkiye'nin hâlâ Batı yanlısı, demokratik ve laik bir ülke olduğuna inanmakta zorlanmaktadır
  • Bugüne kadar Türkiye'nin dostu olmuş önemli Yahudi Amerikan örgütleri, Erbakan'ın siyasi amaçları nedeniyle Türkiye'ye ziyaretlerini askıya almıştır.
  • Erbakan'ın; İran, Libya, Sudan, Tunus, Cezayir, Mısır ve Filistin'de bulunan köktenci İslamcılarla ilişkiler kurması ve onlara sevgi beslediğini açıkça ifade etmesi çok ciddi güvenlik sorunları yaratmaktadır. Çünkü Erbakan, hem başbakan hem de MGK üyesi olarak, NATO ile ilgili gizli bilgilere, ABD-Türkiye birlikteliğinin terörizmi önleme planlarına ve güvenlikle ilgili diğer istihbarat raporlarına ulaşabilecektir. İran, Irak ve Suriye temsilcileriyle sık sık görüşen ve bu görüşmelerde dışişleri bakanlığından hiçbir resmi kişiyi bulundurmayan Erbakan'ın, yukarıda sözü edilen gizli bilgileri ve istihbarat raporlarını bu kişilere verme ihtimali bizleri korkutmaktadır.
  • Erbakan, Türkiye ile İran arasında savunma sanayisinde işbirliği önermiş, Aralık 1996'da İran Devlet başkanı Ali Ekber Haşimi Rafşancani'nin Türkiye'yi ziyareti sırasında, ona Türkiye'nin F-16 üretim tesislerini gezdirmeyi planlamış, ancak bu plan Türk askeriyesi tarafından uygun bulunmamıştır.
  • Erbakan'ın ideali, Türkiye'yi tamamıyla Batı'dan ayırmaktır. İşte böyle bir idealin uygulamaya konulması, ABD çıkarlarım çok derinden yaralayacaktır. Refah Partisi, 400'e yakın yandaşını bakanlıklara yerleştirmiştir. Dışişleri Bakanlığına da İmam Hatip mezunlarını sokabilmek için yoğun çalışma içindedirler. Refah Partisi, orduya da İmam Hatip mezunlarını sokmayı denemiş, ama bu girişim askeriye sıcak bakmamıştır."

Alan Makovsky'nin yukarıdaki analizi çok şaşırtıcı ve ibret verici söylemler İçermektedir. ABD, Türkiye'ye sanki kendi topraklarıymış gibi davranmakta, demokratik seçimlerle iktidara gelip başbakan olan Necmettin Erbakan'a, kendi çıkarlarına zarar verebilecek bir casus gözüyle bakmaktadır!

Yakındoğu ülkeleriyle ilgili yaptığı analiz ve önerileriyle ABD yönetimini etkileyebilen Yahudi uzman danışman, Alan Makovsky, makalesinin son bölümünde, Erbakan ile nasıl başa çıkılacağını ve ABD çıkarlarının nasıl savunulacağını anlatıyordu:

"ABD'nin çıkarları açısından, Türkiye'de henüz bir bunalım olduğu söylenemez. Çünkü Türkiye'nin dış siyaset politikası Erbakan'ın denetiminde değildir. Türkiye dış siyasetinin temel taşları olan NATO ve ABD ile savunma bağları yerli yerinde durmaktadır. Bu nedenle, ABD'nin Türkiye'ye dönük politikasında sadece 'ince ayar' (fine-tunihg) yeterli olacaktır, büyük bir yüklenmeye gerek yoktur."

İlginçtir, 4 Şubat 1997 günü Sincan'da tankları yürüten Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Çevik Bir de yaptığı eyleme "balans ayarı" adını vermişti!

Tekrar Alan Makovsky'nin yazısına dönelim:

"Washington bir yandan Erbakan ve yandaşlarını belli bir uzaklıkta tutarken, bir yandan da ABD yandaşlarını desteklemeyi hedefleyen şu girişimlerde bulunmalıdır:

  • ABD, Türkiye'deki yandaşlarını desteklemelidir. Amerikan yanlısı Türkler, askeriye dahil, diğer Türklere ABD ile ilişkilerin değerini anlatabilmelidir.
  • Laiklik desteklenmelidir.
  • Erbakan iktidar olduktan kısa bir süre sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nicholas Burns'un, 'ABD-Türkiye ilişkilerinde laiklik ilkesine bağlılık, bir koşul değildir' demesi bir hataydı. ABD'nin Türkiye'de laiklik ilkesine önem verdiği sıkça dile getirilmelidir.
  • Erbakan'dan uzak durulmalı ve sürekli kötülenmelidir.
  • ABD hükümeti Erbakan'a karşı soğuk protokol kurallarıyla yaklaşmalı, özellikle de onu Washington'a davet etmemelidir.
  • Erbakan'ın söylemleri sert bir dille yanıtlanmalı ve anında yanıt verilmelidir.
  • Türkiye'nin İslamcılara bırakılmayacak kadar önemi olduğu her vesileyle belirtilmelidir.

İktidarda henüz altı ayını doldurmadan, başını ABD'nin çektiği dış güçler tarafından dışlanan Erbakan ve hükümetine karşı başlatılan kampanya giderek yoğunlaşacak ve 28 Şubat 1997 tarihinde doruğa çıkacaktı.

Türkiye-İsrail Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması Nasıl Çarpıtılıyordu?

Başbakan Necmettin Erbakan'ın Refahyol hükümeti 28 Ağustos 1996 tarihinde, Türkiye-İsrail  silah modernizasyonu anlaşması imzaladı bu stratejik değil teknik ve ekonomik bir anlaşmaydı.

Muhalefetteyken, Batı ve İsrail karşıtı politikalar izleyeceğini, İsrail'le yapılmış olan anlaşmaları kaldıracağını söyleyen Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakanın, bu taktiği üzerine ANAP milletvekilleri Mustafa Taşar ve Ünal Yaşar, Necmettin Erbakan tarafından cevaplandırılmasını istedikleri soru önergeleri veriyorlardı.

İşte, Ünal Yaşar'ın önergesi:

''Türkiye büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığının İsrail ile yaptığı, Askeri (Siyasi, Eğitim), istihbarat veya ekonomik konularda yaptığı hangi anlaşmalar vardır. Bunların hangilerini iptal etmeyi düşünüyorsunuz?"

Ve işte, Mustafa Taşar'ın soru önergesi:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi 'Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.

Türkiye ile İsrail arasında Askeri Eğitim ve işbirliği Anlaşmasını iptal "edecek misiniz?"

İlginçtir, 14 Kasım 1993 – 28 Ağustos 1996 tarihleri arasında Türkiye ile İsrail arasında 12 anlaşma imzalanmış, ama ne Ünal Yaşar ne de Mustafa Taşar bu anlaşmaları sorgulamamışlardı.

23 Şubat 1996 tarihinde Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Çevik Bir'in İsrail'de imzaladığı Türkiye-İsrail Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması hakkında da bu milletvekilleri hiç seslerini çıkarmamışlardı.

 Türkiye'nin yüzyıllık dış politikasını yörüngesinden çıkaran, Ortadoğu'daki tüm dengeleri altüst eden, üç yüz yıldır hiçbir sorun yaşamadığımız, nüfusunun üçte birinden fazlasının Türkçe konuştuğu sınır komşumuz İran ve altı yüz yıldır akrabalık ve kültürel bağlarımız olan dost Arap ülkelerini bize düşman konumuna getiren Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşmasına karşı sessiz kalanlar, sırf iç politika hesaplarıyla Başbakan Necmettin Erbakan'ı sıkıştırmayı marifet sanıyorlardı. Oysa Başbakan Necmettin Erbakan'ın asıl güçlü düşmanları dışarıdaydı ve onlar hücuma geçmek için hızla hazırlanmaktaydı

JINSA Ankara'da Ne arıyordu?

Amerika'daki güçlü Yahudi kuruluşlarından JINSA (The Jewish Institute for National Security Affairs)'den bir heyet, 19-24 Ocak 1997 tarihlerinde Ankara'ya bir ziyaret yaptı.

JINSA heyetinde ünlü emekli Amerikalı generaller ve NATO'da, Pentagon'da görev yapmış üst düzey yetkililer bulunmaktaydı.

JINSA heyeti Ankara'da, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)'nın en üst düzey yetkilileri ile bir dizi resmi olmayan toplantılar yaptılar. Bu toplantılarda ABD-Türkiye ilişkileri, Kıbrıs, PKK ve Türkiye-İsrail işbirliği konuları masaya yatırıldı.

Bu görüşmelerde TSK yetkilileri, İsrail ile gelişmekte olan işbirliğinden duydukları memnuniyeti dile getirdiler. TSK yetkilileri, politik maliyetine rağmen, Türk-İsrail işbirliğinin her iki ülkenin de çıkarlarına uygun olduğu görüşünde oldukları vurgulandı.

Toplantıda, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın 1997 Şubat ortalarında İsrail'e yapacağı ziyaret konuşuldu ve bu ziyaret sırasında askeri işbirliğinin genişletileceği duyurusunun da yapılacağı anlatıldı..

Sincan'da Kudüs Gecesini SP'ye Sızmış Yahudiler mi Tezgahlıyordu?

31 Ocak 1997 gecesi, Ankara'nın Sincan ilçesinde, Kudüs ve Filistin davasına destek amacıyla bir 'Kudüs Gecesi' yapılmıştı.

Bu tür programlar Türkiye'de ilk kez düzenlenmiyordu. Ama nedense, o güne kadar bu tür programlara hemen hiç ilgi göstermeyen yazılı ve görsel medya, neredeyse tüm temsilcileriyle o gece yerlerini almıştı.

Salonda, Fethi Şikaki, Yahya Ayvaş, Abbas Musevî ve Musa Sadr gibi şehit olmuş direnişçilerin ve HAMAS ve HİZBULLAH adlı direnişçi örgütlerin ileri gelenlerinin posterleri asılmıştı. Geçmişte de, bu tür programların yapıldığı salonlara hep bu posterler asılmıştı. (28 Şubatçıların ve Yahudi dostlarının diliyle konuşuyor)

Sincan Belediyesi'nin düzenlediği bu gecenin şeref konuğu ise, İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagher idi. Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın açış konuşmasından sonra söz alan İran Büyükelçisi yaptığı konuşmada şunları haykırmıştı:

"İsrail ile anlaşma yapanları, Allah mutlaka cezalandıracaktır" !?

Ortadoğu tarihi akademisyeni, ünlü Yahudi yazar Dr. David Pipes, Sincan olayını siyasi açıdan da ele alıp şu çok çarpıcı yorumu yapıyordu:

"Sincan'da olan olaylar aynı zamanda çok önemli stratejik bir gelişmeye işaret etmekteydi: Ortadoğu'nun stratejik haritasını değiştirecek potansiyele sahip Türk-İsrail yakınlaşmasının tomurcuklanması, Ortadoğu'da Amerikan müttefiklerinin yeniden yapılanması ve bölgede İsrail'in yalnızlıktan kurtarılması ve bunun içinde Erbakan Hükümetinin yıkılması gerekiyordu."

Sincan'daki olaylar sonrası yaşanacak gelişmeler, Daniel Pipes'in öngörülerini doğru çıkaracaktı. (Kim bilir, belki de 28 Şubat hıyanetine gerekçe oluşturmak üzere Sincan Gecesi ayarlanmış ve bunu Saadet'in sabataistleri planlamıştı.)

Genelkurmay Başkanı'nın İsrail Ziyareti Neyi Amaçlıyordu?

24-27 Şubat 1997 tarihleri arasında, resmi bir ziyaret için İsrail'e giden Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Kudüs'te Başbakan Benjamin Netanyahu ile görüşüyor.

Kudüs'teki Başbakanlık binasında gerçekleşen görüşme öncesi yaptığı açıklamada Netanyahu'ya şöyle diyordu;

"Siz de asker olduğunuz için askerler arasındaki diyalogun ne kadar önemli olduğunu takdir edersiniz."

Bu ziyaretten sadece bir gün sonra, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Türk siyasi tarihindeki dönemeçlerden birine adım verecek Milli Güvenlik Kurulu toplantısına katılıyordu.

28 Şubat 1997 Millî Güvenlik Kurulu Toplantısı Nasıl Yapılıyordu?

Milli Güvenlik Kurulu (MGK); 28 Şubat 1997 günü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in başkanlığında Başbakan Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterinin katılımlarıyla Çankaya'da Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde aylık olağan toplantısını yapıyordu.

Bu olağan toplantı, kısa pır süre sonra Türkiye'de olağanüstü sonuçlar doğuruyordu.


[1]  Dr. Daniel Pipes, "A New Axis: The Emerging Turkish-Israeli Entente", The National Interest, No.50, Wimter 1997/1998

[2] Alan Makovsky, Washington Enstitüsü'nde Yakındoğu Politikaları Uzman Danışmanı

[3]  Alan Makovsky, "How to Deal with Erbakan", The Middle East Quarterly, March 1997

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
11 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

ERBAKAN’IN MASASINA RAKI GETİREN PAŞA
Başbakan Pof. Necmettin Erbakan’ın verdiği bir yemekte, Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, masasında içki olmadığını görünce dışarıdan rakı getirtmişti! ‘Lâik’ basınımız bu nezaket dışı davranışı nasıl da övmüştü! Peki, milletin çoğunluğu acaba bunu NASIL karşılamıştı? MiLLeTiN ordusunun milletle olan sıkı Bağı, KüReSeL Plâna uygun bir şekilde iyice gevşetilmiştir. Bunun BEDELiNi şimdi millet olarak öDüYoRuZ! http://www.gazete2023.com/kose-yazisi/2107/teroru-bitirmenin-tek-yolu-ciddiyet.html

Erbakan’ı yaşadık…Seni sevmediğim günlere lanet olsun
http://www.antalyabugun.com/?page=makale&MID=11925
ve 11186 11834 12112

İsrail’de Diplomatsanız Gözünüzü İki Kere Dört Açacaksınız !
http://www.kayseri.net.tr/yazar.asp?yaziID=5467

İsrail’de Diplomatsanız Gözünüzü İki Kere Dört Açacaksınız !
http://www.kayseri.net.tr/yazar.asp?yaziID=5467

Türkiye Nasıl Berbat Edildi: Dört Olay Dört General
28 ŞUBAT 1997 post modern darbesi “ekonomik dönüşüm”ü gerçekleştiren 12 Eylül 1980 darbesinin “siyasi dönüşüm”ü tamamlama ayağıdır ÇEVİK BİR liderliğindeki “Batı Çalışma Grubu” adı verilen ÇETE hareketinin 2 somut sonucu vardır:
http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?makale=turkiye-nasil-berbat-edildi-dort-olay-dort-general&id=1800

Türkiye Nasıl Berbat Edildi: Dört Olay Dört General
28 ŞUBAT 1997 post modern darbesi “ekonomik dönüşüm”ü gerçekleştiren 12 Eylül 1980 darbesinin “siyasi dönüşüm”ü tamamlama ayağıdır ÇEVİK BİR liderliğindeki “Batı Çalışma Grubu” adı verilen ÇETE hareketinin 2 somut sonucu vardır:
http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?makale=turkiye-nasil-berbat-edildi-dort-olay-dort-general&id=1800

DARBE REiSi ÇEVİK BİRe NeDeN dokunaMıyorlar
Peki 28 ŞUBATı gerçekleştirenler KiMler Darbe ortamına zemin hazırladıkları iddiasıyla yaka paça gözaltına alınan kişiler mi Yoksa ÇEVİK BİR ve DesTekçileri mi ÇEVİK BİR de Kim Mi dediniz Hani şu 28 ŞUBAT sürecinin Asıl MiMaRı Anayasal sınırlar çerçevesinde milletin oylarıyla seçilerek işbaşına gelen Refahyol iktidarını ortadan kaldırmak amacıyla Kapalı Kapılar arkasında kurulan YIKIM EKiBinin Başındaki Kişi Amerikadan MaDaLYaYı kapar kapmaz üç beş AJAN ProVoKaTöRün eylemlerini dayanak yaparak ülke güvenliğine yönelik Hayali bir Tehlike icat eden ÇEVİK BİR bir kısım asker Tekelci Sermaye Patronu Politikacı Bürokrat ve Medyayı da arkasına alıp MiLLeTin MiLLi ve MaNeVi Değerlerine karşı adeta adı konulmamış bir Psikolojik Savaş başlattı BÇG Batı Çalışma Grubunu kurup Başörtüsünü irticanın simgesi ilan etti insanları Dindar/Düşman ve Laik/Dost diye Fişletti Ordu ile orduyu Peygamber Ocağı olarak kabul eden inançlı insanların arasını açtı millet iradesine karşı sokaklarda MiLLeTin Parası ile alınan TANKLARı yürüttü Tekelci Sermayenin önünü açmak için Anadolu sermayesini çökertti Bankaların içinin Boşaltılmasına ZeMiN hazırladı daha sonra ortaya çıkan Büyük Krizin kapılarını araladı 17 Ağustos depremini fırsat bilip görev süresinin uzatılması için olağanüstü hal ilan ettirmeye kalkışan ÇEVİK BİRTSKnın sırtında iyice KAMBUR olmaya başlayınca emekliye sevk edildi. 28 ŞUBAT sürecine karşı tavır almış olan aydınlara yazarlara gazetecilere bugün kendilerine karşı da aynı şekilde tavır koyuyorlar diyeDiKKaTli olun ha.. diye gözdağı vermek kolay. İktidar sahipleri olmayan darbeler üzerinden kahramanlık yapıyorlar ama her nedense FiiLen darbe yapmış olanların üzerine gideMiyorlar GenelKurmay Başkanı olduğu dönemde Darbe Günlüklerinden haberdar olduğu halde gereğini yapMayarak Suç işleyen HiLMi ÖzKöKün ifadesine başvurmayı NeDeN hiç düşünMüyorlar 28 ŞUBAT sürecinin Asli MiMaRı olan ÇEVİK BİRe NeDeN Hiç dokunMuyorlar Aynı Merkeze hizmet ettikleri için Mi Dikkat ettiniz Mi bilmiyoruz. Tuncay GüNeYin vermiş olduğu ifadelerde bir dönemde görev alan hemen herkesin ismi var: Ama bir kişinin yok: ÇEVİK BİR.. Peki lütfen söyler misiniz DARBECi NATO GeNeRaLi şimdi NeReDe Hangi Partinin adına danışmanlık yapıyor Hangi Partinin milletveKiLLeRi ile GiZLi ortaklıklar kurup İHALELERden PAY kapmaya çalışıyor
yenicaggazetesi.com.tr/yg/yazargoster.php?haber=6863
Cercle d’Orient BüYüK KuLüP BaLoTaJ Başkanı KiMdir? Listede isimler http://www.etikhaber.com/content/view/60664/50

DARBE REiSi ÇEVİK BİRe NeDeN dokunaMıyorlar
Peki 28 ŞUBATı gerçekleştirenler KiMler Darbe ortamına zemin hazırladıkları iddiasıyla yaka paça gözaltına alınan kişiler mi Yoksa ÇEVİK BİR ve DesTekçileri mi ÇEVİK BİR de Kim Mi dediniz Hani şu 28 ŞUBAT sürecinin Asıl MiMaRı Anayasal sınırlar çerçevesinde milletin oylarıyla seçilerek işbaşına gelen Refahyol iktidarını ortadan kaldırmak amacıyla Kapalı Kapılar arkasında kurulan YIKIM EKiBinin Başındaki Kişi Amerikadan MaDaLYaYı kapar kapmaz üç beş AJAN ProVoKaTöRün eylemlerini dayanak yaparak ülke güvenliğine yönelik Hayali bir Tehlike icat eden ÇEVİK BİR bir kısım asker Tekelci Sermaye Patronu Politikacı Bürokrat ve Medyayı da arkasına alıp MiLLeTin MiLLi ve MaNeVi Değerlerine karşı adeta adı konulmamış bir Psikolojik Savaş başlattı BÇG Batı Çalışma Grubunu kurup Başörtüsünü irticanın simgesi ilan etti insanları Dindar/Düşman ve Laik/Dost diye Fişletti Ordu ile orduyu Peygamber Ocağı olarak kabul eden inançlı insanların arasını açtı millet iradesine karşı sokaklarda MiLLeTin Parası ile alınan TANKLARı yürüttü Tekelci Sermayenin önünü açmak için Anadolu sermayesini çökertti Bankaların içinin Boşaltılmasına ZeMiN hazırladı daha sonra ortaya çıkan Büyük Krizin kapılarını araladı 17 Ağustos depremini fırsat bilip görev süresinin uzatılması için olağanüstü hal ilan ettirmeye kalkışan ÇEVİK BİRTSKnın sırtında iyice KAMBUR olmaya başlayınca emekliye sevk edildi. 28 ŞUBAT sürecine karşı tavır almış olan aydınlara yazarlara gazetecilere bugün kendilerine karşı da aynı şekilde tavır koyuyorlar diyeDiKKaTli olun ha.. diye gözdağı vermek kolay. İktidar sahipleri olmayan darbeler üzerinden kahramanlık yapıyorlar ama her nedense FiiLen darbe yapmış olanların üzerine gideMiyorlar GenelKurmay Başkanı olduğu dönemde Darbe Günlüklerinden haberdar olduğu halde gereğini yapMayarak Suç işleyen HiLMi ÖzKöKün ifadesine başvurmayı NeDeN hiç düşünMüyorlar 28 ŞUBAT sürecinin Asli MiMaRı olan ÇEVİK BİRe NeDeN Hiç dokunMuyorlar Aynı Merkeze hizmet ettikleri için Mi Dikkat ettiniz Mi bilmiyoruz. Tuncay GüNeYin vermiş olduğu ifadelerde bir dönemde görev alan hemen herkesin ismi var: Ama bir kişinin yok: ÇEVİK BİR.. Peki lütfen söyler misiniz DARBECi NATO GeNeRaLi şimdi NeReDe Hangi Partinin adına danışmanlık yapıyor Hangi Partinin milletveKiLLeRi ile GiZLi ortaklıklar kurup İHALELERden PAY kapmaya çalışıyor
yenicaggazetesi.com.tr/yg/yazargoster.php?haber=6863
Cercle d’Orient BüYüK KuLüP BaLoTaJ Başkanı KiMdir? Listede isimler http://www.etikhaber.com/content/view/60664/50

Sezer ve Çevik Bir!
Türkiye bir “28 Şubat süreci” yaşadı. 28 Şubat’ın “görünen yüzü” zamanın Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’di ve Çevik Bir’in o gün en hazzetmediği şey başörtüsüydü, Milli Görüş çizgisiydi.
Peki sonra ne oldu?
Ne olacak, gün geldi devran döndü, biz Çevik Bir’i Yahudi lobilerinde Recep Tayyip Erdoğan’la kol kola, yan yana, Erdoğan’a “Yahudi Cesaret Ödülü” verilen salonlarda Erdoğan’ı alkışlarken gördük..
http://yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=422

Sezer ve Çevik Bir!
Türkiye bir “28 Şubat süreci” yaşadı. 28 Şubat’ın “görünen yüzü” zamanın Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’di ve Çevik Bir’in o gün en hazzetmediği şey başörtüsüydü, Milli Görüş çizgisiydi.
Peki sonra ne oldu?
Ne olacak, gün geldi devran döndü, biz Çevik Bir’i Yahudi lobilerinde Recep Tayyip Erdoğan’la kol kola, yan yana, Erdoğan’a “Yahudi Cesaret Ödülü” verilen salonlarda Erdoğan’ı alkışlarken gördük..
http://yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=422

Picture of Necmeddin E. BİŞKİN

Necmeddin E. BİŞKİN

YORUMLAR

Son Yorumlar
11
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...