Son zamanlarda, özellikle itaat ve sadakat bağını koparmak isteyenler tarafından:
“Erbakan Hoca, çevresini kuşatanlarca aldatılıyor, yanlış ve yararsız kararlara yönlendiriliyor”
propagandası yapılıyordu. Hatta daha ileri gidilerek “akli dengesinin ve isabetli karar verme yeteneğinin bozulduğu” yönünde yalanlar ve iftiralar yayılıyordu. Saadet’te, yenileşme ve değişme kılıflı dünyevileşme heveslileri arasında, kendi ayarlarını ve bozuk mayalarını ortaya koyan bir üslupla, büyüklerimize “MORUK ve DİNAZOR” tabiri kullanılıyordu. “Bu dava babanızın malı değil” diye horozlanan hokkabazlar, her türlü edep ve erdem ölçülerini çiğniyordu!
Hadi Özışık’ın BEST FM’de sunduğu “Konuşan Türkiye” programına katılan Numan Kurtulmuş, yeni bir kongre için imza toplayan Hoca’nın: “Biz Numan Kurtulmuş’u tekrar seçmek için bunu yapıyoruz” diyerek delegeleri aldattığını ima edecek kadar ileri gidiyordu.
“Erbakan çok büyük bir güçtür, dev bir güçtür, “Adil Düzen”i dünyaya götürmüş şahsiyettir. Onun uykuda olanlarla ömür geçirmesi yalnız kendisine değil; tüm Türk milletine, İslâm âlemine ve insanlığa zarardır. Erbakan’ın yanındakileri uyandırma ümidim yoktur. Çünkü denedim ve en küçük bir kıpırdama görmedim. Samimiyetlerinden şüphem yoktur ama maalesef uykudadırlar. Erbakan’ı bu uyuyanlardan kurtarmak için çok uğraştım ama başaramadım. Elinden bir şeyler gelen her Adil Düzen Çalışanı Millî Görüşçüye rica ediyorum: Gelin bir olalım, Erbakan’la bir olalım, Erbakan’ı heder etmeyelim…”[1] diyen Süleyman Karagülle ise, bir gerçeği doğru seziyor, ama yanlış yorumluyor. Böylesine dev bir gücün ve dehanın, çevresindeki uyur-gezerleri; gaflet ve acziyetinden değil, stratejik bir tahammülle idare ettiğini anlayamıyordu.
Çünkü Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk gibilerine niye katlandığını anlamak için, Hoca’nın yüksek dehasını ve Deccalizm-Siyonizmle yaptığı mücadeledeki stratejik sabrını dikkate almak icap ediyor. İnsanlar Hoca’nın bazı taviz ve teennilerinin zafiyet ve safiyetten değil, iman gücünden ve üstün yeteneğinden kaynaklandığını kavramakta zorlanıyordu.
Hele bir düşünelim, zan ve iddia edildiği gibi, Erbakan Hoca bu kadar kolay kandırılıp yönlendiriliyorsa, dünyayı parmağında oynatan Siyonist merkezler, niye ondan hala bu denli korkuyor ve bir türlü kurtulamıyordu?
Erbakan Hoca, ırkçı emperyalist zalim dünya düzenini “Yıllardır özenle tasarlayıp milli kurumlar eliyle üretmeyi başardığı ve artık kullanma aşamasına ve büyük inkılâba yaklaştığı TEKNOLOJİ HARİKALARI ve şeytanları bile şaşırtacak stratejik harp manevralarıyla” yıkmaya hazırlanıyordu.
Partiyi ise, sadıklarla sahtekarların seçilmesi, sağlam elamanların eğitilip pişirilmesi, rakiplerin oyalanıp meşgul edilmesi için bir paravan olarak kullanıyor ve çevresindeki bir takım kötü niyetli kişileri de, sadıkların seçilip yetiştirilmesinde bir nevi “hain antrenör” olarak değerlendiriyordu.
Evet, Şevket Kazan’ın; böylesine önemli bir kongre sürecinde gidip, Peygamberimize hakareti Yargıtay tescilli, CHP’nin derin mütevellisi Önder Sav’la görüşmesi, üstelik bu zihniyet ve tiyniyetteki adamla 40 yıldır irtibatlarının devam etmesi, elbette kafaları karıştırıyordu.
Çerkez kökenli bir Kafkas göçmeni olan ve ailesi Balıkesir’in Manyas ilçesi Işıklar köyünde bulunan.. Yine Balıkesir Susurluk Aziziye Çerkez köyünden olan ve kızını Amerika’daki bir Yahudi ile evlendirmiş bulunan Ergenekon Sanığı E. 1. ordu Komutanı Çetin Doğan’ın köken ve kafa yapısına uyan bu Önder Sav’la Şevket Kazan’ı, kırk yıldır birbirine bağlayan sadece kongre ve kulis uzmanlığı değil daha başka şeyler olma ihtimali kuvvet kazanıyor. Şimdi bu şüpheli ve şaibeli görüşmenin Hoca’nın talimatıyla veya Onun bilgisi dahilinde yapıldığına inanmak için insanın herhalde akıl ve vicdan fukarası olması gerekiyordu.
Şevket Kazan sanki aynen Önder Sav gibi, eski liderine bağlılık rolü oynuyor, ama yeni Genel Başkan için çalışıyordu…
9 Ağustos 2010 tarihinde, Erbakan Hoca’nın, Balgat’taki konutunun bahçesinde, Türkiye’nin her tarafından koşup gelen gönüllü ziyaretçileri kabul ettiği ve büyük memnuniyetini belirttiği toplantıya ŞEVKET KAZAN’IN, onun güdümündeki MGV Genel Başkanı’nın ve yakın takımının HİÇBİRİSİNİN İŞTİRAK ETMEMESİNDEN, KENDİLERİNİ ARAYANLARA MGV temsilcilerince; “BİZİMLE İLGİSİ YOK, BİZ KATILMIYORYUZ” DENİLMESİNDEN DE; ŞEVKET KAZAN VE ŞÜREKÂSININ BUNLARI, ERBAKAN’A TAVIR ALMA VE NUMAN’A YARANMA MAKSATLI YAPTIĞI SEZİLİYORDU.
ÇÜNKÜ ŞEVKET KAZAN VE ŞER TAKIMI MİLLİ GÖRÜŞ’TEKİ TAHRİBAT SALTANATLARININ VE MENFAAT FIRSATLARININ KESİLMİŞ OLMASINI BİR TÜRLÜ İÇLERİNE SİNDİREMİYORDU. BAZI SAFDİL İNSANLARIMIZ İSE HALA BUNLARIN DAVA AŞKINA VE HOCA HATIRINA ÇIRPINDIĞINI SANIYORDU.
O toplantıda Erbakan Hoca’nın AKP’nin Anayasa Paketiyle ilgili olarak: Bunların toplumu avutup oyalamaya yönelik yapay ve yararsız girişimler olduğunu hatırlattığı ve herkesin “Böyle ise Referandumda “Hayır” açıklamasını beklemeye” başladığı bir sırada, Hoca’nın:
“Ama bazı iyileştirmeler ve ilerlemeler nedeniyle..” gibi kerhen ve fitne savar cinsinden ve yavan olduğu sezilen ifadelerle evet denileceğini belirtmesi, ACABA;
- Hemen yanında dikilen ve daha önce Erbakan adına “Referandumda evet denileceğini açıklayıp, bir nevi Hoca’yı peşinen mahkûm eden Oğuzhan Asiltürk’ün bir müddet daha idare edilmesi.
- Ve asıl, çok önemli sürprizlere gebe olan referandum sonuçları bahanesiyle ve haksız yere Hoca’nın suçlanıp hedef haşine getirilmemesi için mi söyleniyordu?
“Herkesi dinliyor, her söylenene inanıyor, onun bunun telkiniyle hareket ediyor” şeklindeki itham ve iftiralar Hz. Peygamberimize de yapılmıştı.
Münafıklar, Hz. Peygamber Efendimize eziyet etmek ve küçük düşürmek için onun kolayca aldatılan birisi olduğunu belirtmek üzere:
“O (her söyleneni dinleyen ve hemen inanı veren) bir kulaktır” diyorlardı. De ki: O sizin için bir hayır kulağıdır. (sorunlarınızı bilmek ve sıkıntılarınızı gidermek için herkesi dinlemek durumundadır) O Allah’a iman eder, müminlere inanıp-güvenir ve sizden (samimiyetle) iman edenler için bir rahmettir. Allah’ın elçisine eziyet edenler için acı bir azap vardır” (Tevbe Suresi Ayet: 61)
“And olsun, onlar daha öncede fitne aramışlardı. Ve sana karşı bir takım (fesat) işler çevirmeye kalkışmışlardı. (Ama) Sonunda, onlar (şeytani odaklar ve içinizdeki münafıklar) istemese de HAK GELMİŞ ve Allah’ın emri (vadi ilahisi ve zafer müjdesi) ortaya çıkıp üstünlük sağlamıştı” (Tevbe Suresi Ayet: 49)
Öyle ise, benzer fesatçılık ve fırsatçılıkların bugün de yapılması; şeytani mihrakların, Hak davayı başından koparmaya ve kökünü kurutmaya çalışması, sünnetullahın ve imtihan sırrının icabıydı. Allah’ın muradı, sadıklarla sahtekârları ortaya çıkarmaktı.
Ve yine tam bu sırada, Erbakan Hoca’nın hemen ve kesinlikle yalanladığı (Bak: Yanlış haberlere kanmayın – Milli Gazete 3 Ağustos 2010 Sh: 11) Oğuzhan Asiltürk’e dayandırılan, geçen yıllarda da aynı kaynaklı dedikodular yayılan, “Erbakan Saadetten ayrılıp Huzur Partisini kuracak” şeklindeki haberleri kim ve niye çıkarıyor? Hoca’ya bağlılık perdesi altında, Saadet Partisinin gözden ve kontrolden çıkarılması ve Erbakan’ın tabansız ve dayanaksız bırakılması mı amaçlanıyordu?.
Dönelim Numan Kurtulmuş Cephesine…
Milli Gazetemizin değerli, deneyimli ve dengeli yazarı; sadık ve sağlam dava adamı Zeki Ceyhan bu sancılı ve sakıncalı süreçte duyarlı ve tutarlı bir tavır sergileyerek şunları hatırlatıyordu:
Üslubumuzda edebe riayet!
Deniliyor ki: Parti içi meseleler dedikodu tarzında kamuoyu önünde konuşulmamalıdır! Elhak doğru bir tespit! Ama bu tespitte ortaya konulan gerçeğe herkes ama herkesin uyması şartıyla!
Bir gazeteci ile röportaj yapılırken de, bir TV’de programa çıkılırken de bu ilke hiç unutulmamalıdır! Siyasi rakiplerin eline koz verecek şekilde kimse konuşmamalıdır! Siyasi rakiplerin tuzak sorularını “Bu ne ham söz!” diye geri çevirmek varken onların ekmeğine yağ sürecek açıklamalarda bulunulmamalıdır! “Bu dava kimsenin babasının malı değildir” ifadesi çok masum bir tespit olarak kabul edilebilir mi? Elbette bu dava kimsenin babasının malı değildir! Ama bu tespitle kastedilen sadece bu gerçek midir? Yoksa birilerine alttan alta bir göndermede mi bulunulmaktadır? Bu ifade de “İncitici, kırıcı bir yön” yok mu?
“Efendim ortaya söylenmiş bir laftır” denilip geçilebilir mi?”[2]
İbadet aşkıyla siyaset!
Bülent Arınç Milli Görüşte siyasetin ibadet aşkıyla yapıldığı anlamına gelen sözler kullanmıştı! Gerçekten bu camianın özelliklerinden biri de siyaseti sıradan bir şey gibi görmeyip ibadet aşkıyla yapılması gereken bir iş olarak değerlendirilmesidir! Bu nedenle de herkesin ama herkesin bu güzel faaliyet içinde yer alması arzulanmıştır! Hiç kimseye “Senin baban bu işin içinde, sana hiç gerek yok” şeklinde yaklaşılmamıştır! Herkese kucak açılmış, herkesin bu faaliyetlere katılarak sevabına nail olması arzulanmıştır!
Son günlerde üzülerek görüyoruz ki, kimi kardeşlerimiz bu güzel kuralı unutmuş gibi görünüyorlar! Verilen mücadeleyi iki-üç isim için gösterilen bir gayretkeşlik gibi algılıyorlar ve “Onlar olmasa ne olur?” diye akılları sıra arabulmaya çalışıyorlar! Nasıl ki namaz kılan bir babanın oğluna “Baban namaz kılıyor sen kılmasan da olur” diyemiyorsak! Nasıl ki oruç tutan bir babanın kızına “Baban oruçlu sen tutmasan da olur” fetvasını veremiyorsak! İbadet aşkı ile siyasi çalışmalara katılan kimseye de “Senin anan, senin baban bu işin içinde sana lüzum yok” deme hakkımız ve lüksümüz yoktur!”[3]
Mü’minlere düşen mükellefiyet!
Bir kul olarak ne yapmakla mükellefiz? Önce Rabbimize itaatle mükellefiz, değil mi? Sonra? Allah Resulü’ne itaatle mükellefiz, değil mi? Peki, bizden daha sonra kime itaat etmemiz isteniyor? Allah ve Resulü yolunda olan yöneticimize itaat etmemiz emrediliyor, değil mi?
Yani temel esaslarda bir problemimiz bir anlaşmazlığımız yoksa ve bir mükellefiyetimiz varsa, o zaman bu sıkıntılar niye yaşanıyordu?
Bu sıkıntılar yaşanıyor, çünkü savuna geldiğimiz ilkeleri artık kaale almıyoruz! Savunduğumuz ilkeler lafta kalmaktan öteye geçemiyor! Artık bu ilkeleri savunmuyoruz demeye cesaret edemediğimizde dilimiz varmadığı için bin bir türlü mazeret üretip arkasına saklanıyoruz! Geçmişten gelen muğberlikler en ufacık fırsatta ortaya dökülüveriyordu!
Hepimiz bu davaya nasıl hizmet ettiğimizi, bu dava için nasıl büyük özverilerde bulunduğumuzu ama karşılığını bir türlü alamadığımızı ballandıra ballandıra anlatıyoruz! Ama bu dava sayesinde neler kazandığımızdan hiç söz etmiyoruz! Yani nimetleri görmezden gelip külfetleri peş peşe sıralayarak kendimizi aklamaya çalışıyoruz!
Oysa yaptığımız ya da yapmamız gereken basit bir kulluk görevinden başka bir şey değil! Kul olarak ne yapmakla mükellef isek onu yapacak gerisini Rabbimize bırakacaktık! Basit bir kulluk görevini bile büyük özveri zannettik![4]
Ama Milli Gazeteyi ve Milli Görüşçüleri kastederek:
“Benim onlara vefa borcum yok, ben onlardan alacaklıyım. Çünkü ben onların kalitece yükselmelerine çalıştım. Ben yıllarca onlara “İsmet Özel bizim gazetemizde yazıyor” deme imtiyazını kazandırdım. Ben O gazetede tenezzülen yazdım” (Bak: Nuriye Akman röportajı -14 Eylül 2003 – Zaman)
Şeklinde hakaretler ederek ve tabi hamakat ve hıyanet sergileyerek ayrılan İSMET ÖZEL’in çömezlerinden..
Ve yine Amerika’daki bir Siyonist vakıftan:
1996 – Ahmet Altan, Mustafa İslamoğlu, Ertuğrul Kürkçü, Nurettin Şirin
1997’de: Oral Çalışlar, Ali Bayramoğlu, Yılmaz Odabaşı, Koray Düzgören gibi tamamı AKP yanlısı ve ABD yalakası yazar takımıyla birlikte “özel hibe ve hediye” desteği alan ABDURRAHMAN DİLİPAK çizgisinden (Bak: Şanar Yurdatapan’ın “Human Right Watch” Vakfının ödülleriyle ilgili ifşaatı – Hürriyet 05.11.2001- Muhtaçlara Yardım Değil Ödülmüş) İbrahim tenekeci ise:
“Uzun sözün kısası şu: Numan Bey, “Konuşanlar yerinde dursun, yerinde duranlar otursun” diye bir açıklama yapmıştı.
Eksik parçayı da ben tamamlayayım: “Oturanlar da uslu dursun!”[5]
Diyerek Zeki Ceyhan gibi düşünüp davrananlara tehditler savuruyor ve haddini bildiriyordu!?
Mukadder Başeğmez gibi edep ve erdem fakiri spiker süprüntüleri ise kongre sonrası il başkanları toplantısında, Numan Kurtulmuş’a yaranmak için Erbakan’a havlıyordu.
Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca TV5’te canlı yayında Saadet Partisi Kongresi’ni şöyle değerlendiriyordu:
“Biz Milli Görüşü temsil eden tek partiyiz. Milli Görüş, milletimizin inancı, tarihi, kimliği ve şuurudur. Bütün tarihimizin altın sayfalarını, Milli Görüş ile yazdık. Saadet Partisi de bugün Milli Görüş’ü temsil eden tek partidir.
Ve Milli Görüş, Türkiye’nin ve insanlığın kurtuluşunun tek çaresidir. Milli Görüşsüz, ne Türkiye’nin ne insanlığın kurtulması mümkün değildir.
Türkiye’de halen 60 kadar parti var. Bunların hepsi, temelde birbirisiyle aynıdır. Milli Görüş’ü temsil eden Saadet Partisi’nin dışındaki partilerin hepsi, temelde birbirleriyle aynıdır. Hepsi işbirlikçi ve taklitçidir. Bizim Milli Görüş olarak, en büyük şiarımız ve bütün partilerden üstün kılan özelliğimiz, 40 yıldan beri temel esaslarımıza bağlı olmamızdır.
Temel esaslardan sapıldığı takdirde, öbür partilerden bir tanesi oluruz ve hiç oluruz. Önce 61. Parti oluruz, sonra da hiç olunur. Allah muhafaza buyursun.
Bundan dolayı temel esasların muhafazası, hepimizin, bütün Milli Görüş camiası kardeşlerimizin, hep beraber müşterek görevidir. En önemli görevidir.
Bu sebepten dolayıdır ki, milyonlarca insanın olduğu camialarda zaman zaman bir takım sapmalar, yanlışlıklar, hepimizde hatalı düşünceler olabilir. Kendimizi düzeltmemiz, bu hataları ortadan kaldırmamız en önemli vazifemizdir.
Davamızın aslı değişmez!
Bu sebepten dolayı, camiamızın içerisinde son zamanlarda şu sözler kulaklara gelmeye başlamıştır:
“Söylemlerimizi değiştirelim” iddiası..
Hak demek, değişmeyen doğru demektir. Bizim davamız haktır. Davamızın aslı, esası değişmez. Milletimize anlatmak bakımından değişik anlatma şekilleri kullanabiliriz. Fakat davamızın aslını, özünü değiştirmemiz söz konusu değildir. Çünkü bu kurtuluşun tek ilacıdır.
“Yenileşelim, gelişelim” iddiası..
Eskiden oyumuz azdı. Manevi söylemlere ağırlık veriyorduk, şimdi oyumuz çoğaldı. Bunları bırakalım, tabanımızı değiştirelim. Ekonomi ve dış politika hakkında konferans verilmekte ve bunlar Milli Görüş’ün temel esaslarına dayanmamaktadır. Bu sebepten dolayı, bulunduğumuz noktada kendimizi, ana hedefimize ayarlamamız ve temel esaslarımıza sımsıkı sarılmamız mecburiyeti hasıl olmuştur.
Bizim temel esaslarımız, bilindiği gibi önce ahlak ve maneviyat esasıdır. Milli, güçlü, süratli, yaygın kalkınma esasıdır. Herkese refah esasıdır. Uydu değil ilerici Türkiye esasıdır. Yeniden Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya, faizci kapitalist nizamın terk edilmesi, AB değil İslam Birliği çekirdekli yeni bir dünyanın kurulmasıdır. Gayemiz bağımlı olmak değil tarihteki şerefli yerimizi almamızdır. Bu davanın 40 yıllık temel esasları, bu esaslara dayanmaktadır. Bunları her zaman muhafaza etmek, ana vazifemizdir.
Yeni bir kongre gerekir!
İşte şimdi yeni bir kongre yaparak, bu esaslarımıza sımsıkı sarılacak; bir şuura, bir yapıya hep beraber kucaklaşarak sağlam olmak istiyoruz. Çünkü işaret ettiğimiz gibi, 40 yıldan sonra milyonluk camiamız içerisinde bazı kardeşlerimizin, dış etkenlerin tesiri altında kalarak, başka partilere benzemeyi bir marifet zannederek, yanılgıyla yanlış yollara sapmaya tevessül ettiklerini görüyoruz.
Bu sapmanın daha henüz başlangıçtayken, düzeltilmesi lazım gelir. Zaman geçtikçe, düzeltilmesi zor olur.”
Bugün Gazetesinden Sema Şimşek’in:
Erbakan yeni bir kongre çağrısında bulundu, siz de “derin çatlak olur” dediniz. Bu ne demek? Kongre olursa ayrılacak mısınız? Sorusuna Numan Kurtulmuş:
“Şu atmosferde, bazı arkadaşlarımız, bazı ağabeylerimiz kongre sonrasında, “maksadını aşan” birtakım sözler söylediler. Her çift listeli kongrede bunlar olur. Bazı küskünlükler, dargınlıklar olur, ama bunların üstüne “bir daha kongre yapalım”a işi getirirseniz, o zaman bu dargınlıklar, küskünlükler çok daha fazla derinleşir. Bu anlamda çok büyük çatlaklıklar, kırılmalar, bölünmeler ortaya çıkar. Ben herkese itidalli davranmalarını, sözlerine ve işlerine dikkat etmelerini tavsiye ediyorum. Hiç kimse sonradan pişman olacağı, “tüh yanlış yaptım, yanlış anlaşıldım” diyeceği sözleri söylememeli, işleri yapmamalıdır. Kongre sonrası gelişmeler de gösteriyor ki bir iktidar yolu açılmıştır, bu yolu tıkamaya bilerek ya da bilmeyerek kimse hizmet etmesin. ‘
Hiçbir şahıs vazgeçilmez değildir. Hepimiz duvara taş taşıyoruz. Bu dava hiçbirimizin şahsi davası değildir, hiçbirimizin babasının malı değildir. Bu dava milletin malıdır…” gibi tehditlerle yanıt veriyordu.
Numan Kurtulmuş yönetimindeki Saadet Partisi Genel Merkezinden yapılan şu açıklama, kongrenin istişare kararlarına uyulmadan yapıldığının itirafıydı:
“Bir büyük kongreye giderken olması gereken, Genel Başkan’ın gerekli istişareleri tamamladıktan sonra, listesini yapıp, delegelerin onayına sunmasıdır.
Genel Başkanımız, başta bütün il başkanlarımız olmak üzere, davamızın mensubu ve sempatizanı pek çok şahıs ve kuruluşlarla istişarelerini, geniş platformda gerçekleştirmiştir.
“Değişmeden yenilenmek ve tasfiye değil takviye” anlayışıyla oluşturulmaya çalışılan ve önümüzdeki ilk seçimde partimizi iktidara taşıması beklenen bu liste çalışması esnasında, pek tabiidir ki, bu davanın kurucusu Muhterem Erbakan Hocamızla ve ayrıca Yüksek İstişare Kurulumuzdaki değerli ağabeylerimizle de konu uzun uzun müzakere edilmiş ve bir mutabakat aranmıştır. Ancak yayılmaya çalışılan yanlış bilgilerin aksine, maalesef herhangi bir mutabakat sağlanamamıştır. Zaten bir mutabakat olsaydı, mutabakattan niçin vazgeçilsin diki?
Böyle bir günde iki liste konusunu bahane ederek, partimizi yeniden olağanüstü kongreye götürme girişimleri ve bunun için delegelerimizden imza toplama çalışmasını, son derece yanlış buluyoruz. Girişimin, ilave kırgınlık, küskünlük ve bölünmelere neden olacağından endişe etmekteyiz. Bu da, davamıza önemli ölçüde zarar verecektir.”
Sun’i kahramanın, Milli Görüş’teki hizmet ve özveri hikâyesi!
Numan Bey partiye nasıl girdi?
O, kendi halinde biri olarak tanınırdı. İyi bir aile çocuğu olarak hayata hazırlanmış, akademik kariyer yapmıştı. Asıl soru şu: Ne oldu da birden bire Türkiye’nin ve Dünyanın yakından takip ettiği bir partinin İstanbul il başkanı yapıldı ve bütün dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.
Önce buradan başlamamız lazım. Bu sorunun cevabını bulursak Numan Bey konusunda daha sağlıklı bilgiye ulaşmış oluruz. 28 Şubat ülkede adeta siyasi deprem etkisi yapmıştı. Refah Partisi kapatılmış, Milli Görüş lideri siyaseten yasaklanmıştı. Kapatılan partinin mensupları yeni kurulmuş olan Fazilet Partisine katılmış ve Milli Görüş camiası siyasi çalışmalarını bu partide sürdürme kararı almıştı. Başta akademik camiadan olmak üzere parti üst yönetiminde Milli Görüşçülerin pekte alışık olmadıkları simalar partiye taşınmış, teşkilatlar farklı bir anlayışa göre dizayn edilmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra bu farklı anlayış doğrultusunda teşkilatlar yeniden yapılandırılmıştı.
Nedir bu farklı anlayış? İşte işin ‘püf’ noktası burasıydı.
Teşkilatlar % 40 – 60 dengesine göre kurulacaktı. Yani Refah Partisi teşkilatlarında çalışmış olanların sadece % 40’ı yeni partide görev alacaktı! Refah partisinde il ve ilçe başkanlığı yapmış olanlara Fazilet Partisinde görev kapısı kapatılacaktı. Bu karar titizlikle uygulandı. Böylece halkın üzerinden geçen ’28 Şubat’ silindiri Milli Görüş camiasının üzerinden bir kez daha geçirilmiş olmaktaydı.
Tüm illerde olduğu gibi İstanbul il başkanı Sn. Ali Yılmaz Örnek’e de Fazilet Partisi İstanbul il başkanı olamayacağı yeni yönetim tarafından iletildi. İstanbul’a bir il başkanı arayışı başlamış oldu.
Refah Partisi’nin son il yöneticileri il başkan adaylarının Selman Esmerer olduğunu Ankara’ya bildirdiler. Yapılan değerlendirmeler sonucu bu isim kabul edildi ve hatta Selman Bey Ankara’ya çağırılıp İstanbul İl başkanı olarak görevlendirildi.
Selman Bey’ e bu görevin verildiğini duyan dönemin Büyük Şehir belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan bu görevlendirmeye şiddetle karşı çıkar ve geri adım atılmaması durumunda Fazilet Partisine geçmeyeceğini bildirip, bağımsız kalacağı tehdidinde bulunur.
Tayyip Bey il başkan adayı olarak Prof. Dr. Erman Tuncer ve Prof. Dr. İrfan Gündüz’ün ismini bildirir Ankara’ya.
Fazilette ilk görüş ayrılığı bu şekilde başlamış olur. Böylece il başkanı teklifi iki ayrı cenahtan yapılmaya başlar.
Numan Bey FP İstanbul İl Başkanlığına nasıl getirildi?
Tayyip beyin resti ve farklı isim teklifi nedeniyle İstanbul İl başkanı Selman Esmerer’e verilen başkanlık geri alındı ve yeni isim arayışları başladı. Uzun değerlendirmeler sonucu bu cenahta da akademisyen il başkanı olarak aranan isim bulunur ve Ankara’ya iletilir: Doç. Dr. Numan Kurtulmuş. Bu isme Tayyip Bey itiraz etmez ve görevlendirme yapılır. Ali Yılmazörnek ‘GİK’ üyesi ve İstanbul il Müfettişi olarak atanır. Eski il Müfettişi Mustafa Çelik’e de il müfettiş yardımcılığı yakıştırılır. Ankara’nın düşüncesi iki tecrübeli isim kontrolünde bu işi yürütmektir.
Numan Bey ilk ilçe başkanları toplantısı davetini Ali Yılmazörnek’e haber vermeden yapmıştır. Sorulduğunda ise: Numan Bey’den: toplantıya sizin katılmanız gerekmiyor” cevabını alır. Yani, kendisini göreve çağıran Ankara’yı zar – zor ikna edip il başkanı olmasını sağlayan resmi il müfettişi toplantıya alınmamıştır.
İlk fırsatta Ali Yılmazörnek il müfettişliği görevinden alınıp yerine Mustafa Çelik atanır. Daha sonra Mustafa Çelik’te görevden alınır yerine Özdemir Bayraktar atanır. Bir müddet sonra Özdemir Bayraktar da görevinden uzaklaştırılır.
Numan Bey kendisi gibi daha önce Milli Görüş partilerinde görev almamış olan, camiada pek tanınmayan çok sayıda ismi il yönetimine alır ve sadece onlara danışır. Remzi Çakır, Erol Erdoğan, Musa Akbal, Erol Dilaver, Süleyman Eldemir, Adem Elbaşı, Namık Ayhan, Sami Dedeoğlu, Ali Osman Kilitçioğlu, Akif Çelik, Ali Çelik, Haluk Fahri Zaim Kudret Büyükcoşkun, Hikmet Tekir vs.Yaklaşık yirmi kişi ilk kez il yönetim kurulunda görev alarak siyasete başlamıştır.
Numan Bey’in siyasete taşıdığı isimler sadece bunlardan ibaret sanılmamalıdır.
Kısa bir süre sonra yerel ve genel seçimlerin bir arada yapıldığı Nisan 1999’da kendisi Büyükşehir aday adayı olurken yaklaşık 50-60 kişi de listelere ‘tepeden inme’ olarak ağırlıkla, Büyükşehir ve İl Genel meclisi üyesi seçilecek sıralara yerleştirilir ve birçoğu kazandırılır.
Tabi ilçelerde iyice karışmıştır. “Biz bunları tanımıyoruz, kim getirdi bu adamları?” diye itirazlar edilir, il başkanı Numan Kurtulmuş’a heyetler gönderilir. İl teşkilatı adeta basılır ve haklı bir yaygara koparılır. En ilginç olanı da; “Numan bey: ben bu kişileri tanımıyorum. Bu isimler ilçelerden bize verildi şeklinde hilaf-ı hakikat beyanda bulunmasıdır. Numan Bey’in tanımıyorum bunları dediği kişiler arasında il genel meclisi üyelerinin birinci sırasına amcaoğlu Fatih Kurtulmuş’u, meclis üyeleri birinci sırasına da enişte Ali Osman Kilitçioğlu’nu yerleştirmiş bulunmaktaydı. Bunların tamamına yakını daha önce Milli Görüş partilerinde yer almamış, “bu iş Erbakan’la olmaz, parti çalışmalarıyla bir yere varılamaz” diyen insanlardı. Ne kadar ilginçtir ki; FP listelerinden seçilenlerin üç dört kişisi hariç tamamına yakını daha sonra AKP’ye transfer olacaktı. Amcaoğlu Fatih Kurtulmuş,
İl seçim işleri başkanı ve 2002 genel seçimlerinin il SKM başkanı Namık Ayhan,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclis üyeleri grup başkanı Cemil Yıldız
İstanbul il genel meclisi grup başkanı Selim Bilmen bunlardan bazılarıydı.
Zaten çok geçmeden 2002 genel seçimlerinde % 2,5’lik sonuçtan sonra Numan Kurtulmuş’ta parti genel başkan yardımcılığından istifa edip ayrılmıştı.
Fazilet Partisinin ilk kongresinden sonra il icrası komple değiştirilmeye çalışılmıştı. Refah kökenli bir iki ‘zararsız’ görülen isim dışında kimse icraya alınmamıştır.
Şu an Numan beyin bir numaralı adamı konumunda bulunan Akif Gürdoğan ise yönetime dahi sokulmamıştı. Kaderin ilginç cilvesine bakın ki; Oğuzhan Asiltürk devreye sokulup Akif Bey’in il yönetimine alınması sağlanmıştı. 2004 yılında Osman Yumakoğulları il başkanı oluncaya kadar yaklaşık üç yıl İstanbul’a il müfettişi ataması yapılamamıştı.
FP’nin kapatılıp SP’nin kurulma süreci
Ne %40-60 denge saçmalığı, ne parti üst kademesine profesörlerin alınması, ne de Nazlı Ilıcak, Abdülkadir Aksu, Ali Coşkun gibi isimlerin milletvekili yapılması hiç biri işe yaramaz ve FP kapatılır ve bu garip uygulama AKP’yi doğurur. Dışarıdan gelenler içeridekileri de alır götürür. Bölünme en çok İstanbul’da yaşanır. Çünkü Numan Bey ve arkadaşları kendilerine yer açılsın diye adeta iterler bazılarını. Büyük Şehir Belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna itilen ve adeta kovulanların başındadır.
Neyse ki bu dönem uzun sürmez ve FP kapatılır. Ama Milli Görüşçüler çok fazla üzülmezler. Çünkü FP’nin Milli Görüş’ü temsilden uzak olduğunu düşünürler. İstanbul İl teşkilatı yöneticileri Ankara’nın yolunu tutar. “Sakın ha Numan Kurtulmuşu Saadet Partisi il başkanı yapmayın” diye uyarırlar, parti büyüklerine tüm olup bitenleri anlatırlar.
- Numan bey’in İstanbul teşkilatlarındaki işin farkına varan teşkilat mensuplarını yönetimden uzaklaştırdığını,
- Dişini geçiremediği güçlü isimleri pasifize edip bıraktığını,
- Etkili görevlere tecrübesiz isimleri getirip koskoca partiyi ‘acemi ocağı’ haline sokmaya çalıştığını,
- ‘Milli Görüş’ kelimesini ağzına dahi almadığını, bize ait sloganları kullanmadığını, eylem ve söylemlerinin bizi temsilden uzak olduğunu, farklı, eğreti ve uyduruk bir dil kullandığını,
- Kendisinin ve arkadaşlarının dava bilinci ve Erbakan sadakati taşımadıkları,
- Gerçek niyetinin genel başkanlık olduğunu ve bu yüzden de geleneksel teşkilat çalışmalarını bir kenara itip il, il dolaşarak konferanslar vermeyi, medyada haber olmayı amaçladığını,
- En ilginci de bazı dava büyüklerimizin (her halde Oğuzhan ve Şevket Bey gibilerin) ‘Numan hayranı’ olduklarını ve kalenin içten fethedilmeye yaklaştığını hatırlatırlar.
Tarih 11 Eylül 2001. ABD’ deki ikiz kulelerin vurulduğu gün. İstanbul il teşkilatından 12 kişi Ankara’ya yola çıkarlar. Saat 11 de Genel Başkan Recai Kutan beyin makam odasında görüşme başlar. İki buçuk saat süren görüşmenin sonunda Sayın Kutan işin sahibinin Almanya’da olduğunu hatırlatır ve ekler: “Biliyorsunuz İstanbul teşkilatlarıyla direkt kendisi ilgileniyor. Bu konuda verilmiş bir kararımız yoktur…”
Recai Bey “henüz karar verilmedi” der, ama yanı başında bulunan teşkilatlanmadan sorumlu genel başkan yardımcısı Lütfü Esengün farklı konuşur ve “şayet Numan Bey il başkanı olsa, siz il icrasına ve yönetimine kimi teklif ediyorsunuz? Diye sorar!
Bir gün sonra yani 12 Eylülde ‘henüz il başkanlığı görevi kimseye verilmedi’ sözünün üzerinden 24 saat geçmeden Numan Bey il başkanı sıfatıyla İstanbul’da tespit edilen kişilere kurucu ilçe başkanı yetki belgesini dağıtır. Yetki belgesi malum, genel merkez tarafından verilir. İmza: Lütfü Esengün tarih 04 Eylül.
Bu arada, işin sahibi Almanya’dan dönüyor. Aynı ekip Milli Gazete’de randevu alıp görüşüyorlar. O da “henüz verilmiş kararımız yok” diyor. Yani parti içinde kurmay sanılan bir ekip, Hoca’ya rağmen işler çeviriyor, suçunu ve sorumluluğunu da Ona yüklüyordu!
İstanbul teşkilatları çözüm beklerken Numan Bey’ e Saadet Partisi il başkanlığının yanı sıra genel başkan yardımcılığı payesi de veriliyordu!?
Tabi parti kurmayı bilinenler tarafından kurgulanıp icraata sokulan ‘dışarıdan ithal ile yerli olanı bir arada tutma’ düşüncesi işe yaramıyor. Fırsatını buldukça milli görüşün temelinden gelen etkili, tecrübeli, vefakâr kişileri tasfiye ediliyor. Gücü yetmediğini de pasifize edip küstürüyor. Teşkilatların gücü erimeye devam ederken, Numan Bey güçlenerek yol alıyordu.
Genel başkanlığa giden yolun döşenmesi
Milli Görüş partilerinde kulis yaparak makama ulaşmak haram sayılır, ama en sinsi ve hararetli Genel Başkanlık kulisi Numan Kurtulmuş için yapılmıştır. Geç olsa da hedefe ulaşılmıştır. FP il başkanı iken yakın çevresi ‘bu iş Recai beyle olmaz’ diye başlamıştır. Genç biri lazım anlayışını yaymaya çalışmıştır. Zaman içinde teşkilatlarda, medyada, orada – burada “genel başkan varisi, Erbakan’ın prensi” gibi sıfatlarla reklâmı yoğunlaşmıştır. Numan Bey istifa ettiği halde önce genel başkan başdanışmanı yapılmış, hiçbir toplantıya katılmadığı halde bilahare genel başkan yardımcısı sıfatı takılmıştır.
- İstanbul il sorumluluğu görevi verildiği halde, o bir tek gün İstanbul il teşkilatına uğramamıştır.
- 2007 seçimlerinde ikinci bölge birinci sıradan milletvekili adayı yapılmış, SKM’nin hiçbir toplantısına katılmamış, verilen görevi savsaklamıştır.
- TV programları ve gazete röportajları dışında hiçbir seçim faaliyetine katılmamıştır.
- Mart 2008 de yapılan İstanbul il kongresine Numan Bey direkt müdahaleye kalkışır. Önce mevcut il başkanına açık cephe alır. Temayül yoklamalarına karışır. Şevket Kazan ve Recai Kutan beyi kullanarak Büyük kongre delegesini kendisi ayarlamaya çalışmıştır.
- İki yıl önce yaşanan bu gelişmeler diğer illerde de yaşanmıştır. Bu konuda üst yönetim bilgilendirilip önümüzdeki büyük kongrede Numan bey’in liste çıkarabileceği konusunda uyarılmış, ama bunlar dikkate alınmamıştır.
20 Ekim 2008 kongresinde Numan Bey’in genel başkan seçilmesi sağlanmıştır. Akabinde il başkanlığına gelip hınca hınç dolu olan salona hitabında kullandığı şu iki cümle herkesin canını sıkmıştır. Çünkü o cümlelerde Numan Bey’in takip edeceği yolla ilgili ipuçları saklıdır:
“Kongre öncesi dönemde kimin ne yaptığını, nerede ne konuştuğunu hepsini biliyoruz. Biz beyaz bir sayfa açtık. Kim ki bu beyaz sayfayı siyah kalemle karalamaya kalkarsa kalemi elinden alır ve kendisini kapının önüne koyarız.
Teşkilatlarımız sayı ve kalite bakımından yetersizdir. Kongreden hemen sonra bu konuda çalışma başlayacaktır.”[6]
Sonuç:
Numan Kurtulmuş SP’ye Genel Başkan yapıldıktan sonra, Milli Görüş Davasına sadık, Hocasına bağlı ne kadar il ve ilçe teşkilatı varsa bunları dışlıyor, değiştiriyor, buna rağmen kongrede kazansalar bile feshediyordu. Ardından bilindiği gibi 2010 kongresinde, yine ancak dörtte bir (310) kadar delege tarafından, bir sürü entrika sonucu zar zor genel başkanlık koltuğunu koruyabiliyordu.
Milli Görüş sayesinde adam sınıfına geçmiş, milletvekili ve bakanlık payesine erişmiş, yıllarca ve riyakârca Erbakan’a övgüler dizmiş bir sürü AYARI DÜŞÜK, AKLI VE AMACI KÜÇÜK ve VİCDANI ÇÜRÜK’le beraber, artık açıkça ve alçakça Hoca’ya cephe alınıyor; Şevket Kazan ve Oğuzhan Asiltürk gibi, 30 yıldır gizli mahiyetlerini ve kirli marifetlerini söyleyip, camiamızı uyardığımız için nice hakaretlere uğradığımız kişiler ise, bu hıyanete bahane yapılıyordu. Böylece, CAHİL CESUR, GAFİL MAĞRUR davranıyor; kiminle kapıştıklarına, kafalarını nasıl bir kayaya çarptıklarına akılları yatmıyordu.
HOCA’nın “Pil Bitirme” hikâyesi
Erbakan Hoca şu fıkrayı birkaç kere anlatmıştı:
Saf bakışlı ve yaşlı bir köylü yanlarına uğradığı şehirli gençlerden, sigarasını yakmak için ateş istiyor. Şımarık gençler, yeni çıktığı için bu ihtiyarın bilmeyeceğini düşündükleri pilli cep fenerinin ışığını açıp, köylünün sigarasına uzatıyor. Yaşlı amca gösterilen iskemleye oturup derin nefesler çekerek, fener ışığında saatlerce sigarasını yakmaya uğraşırken, yeni yetme züppeler, kahkahalarla gülüyor.. Derken cep fenerinin ışığı sönüyor ve oyun bitiyor. Gülmekten yorulan gençler güngörmüş ihtiyara:
“Bre amca, bu gördüğün cep feneridir, hiç bununla sigara yakılır mı, bir saattir hala anlayamadın mı?” diye alaylı ve acımaklı şekilde soruyordu.
Güngörmüş ihtiyar, hepsini şaşkınlığa uğratan ve yenilmişlik mahcubiyetiyle yüzlerini kızartan şu yanıtı veriyordu:
“Ey zavallı zırtolar, onun cep feneri olduğunu ve sigara tutuşturmayacağını daha ilk anda anlamıştım. Ama sizlerin PİLİNİ BİTİRMEK ve daha kötü işlerden çevirip meşgul etmek için böyle davrandım!” diyerek taşı gediğine koyuyordu…
“Zulüm (ve hıyanet) etmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceklerini (ve derbeder edileceklerini) yakında (görüp) bileceklerdir” (Şuara Suresi Ayet:227)
“Deki: (kuşku ve korku içinde) bekleyin.. (Çünkü) Biz de, elbette (umut ve imanla) beklemekteyiz..” (En’am Suresi Ayet: 158)
[1] Süleyman Karagülle / www.akevler.org
[2] 29 Temmuz 2010
[3] 30 Temmuz 2010
[4] 3 Ağustos 2010
[5] 29 Temmuz 2010 – 4 Ağustos 2010 Milli Gazete sh:13)
[6] Milli Görüş Haber / Özel Analiz
müjdeler olsun
MÜJDELER OLSUN MİLLİ GÖRÜŞ KAZANDI
MİLLİ ÇÖZÜM EKİBİ HEP SADIK KALDI
ONLARIN LİDERİ HEP ERBAKANDI
BUNU GÖREN MÜNAFIKLAR ÇILDIRDI
AHMET HOCA TAM BİR DERYA
KORKUYOR DÜŞMAN ONUN YAZDIKLARIYLA
SABIR KÜPÜ YAKLAŞTI KIRK YILA
YILMADAN SARILDI HAK DAVAYA
EY UTANMADAN MİLLİ ÇÖZÜME HIRLAYAN DIĞA
DÜNYA KALMAYACAK UNUTMA SANADA
TAPTIĞIN ŞAN ŞÖHRET VE MAKAMA
ULAŞAMADAN CAN VERECEK VE GİDECEKSİN ATAŞA
BİZE DERLER MÜCAHİT HAKYOLCULARI
GECE UYUMADAN GÖRÜRÜZ SABAHI
SEZİYORUZ YAKIN KURTULUŞ BAHARI
KUTLUYORUZ HAKKIYLA ZAFER ULAŞANLARI
müjdeler olsun
MÜJDELER OLSUN MİLLİ GÖRÜŞ KAZANDI
MİLLİ ÇÖZÜM EKİBİ HEP SADIK KALDI
ONLARIN LİDERİ HEP ERBAKANDI
BUNU GÖREN MÜNAFIKLAR ÇILDIRDI
AHMET HOCA TAM BİR DERYA
KORKUYOR DÜŞMAN ONUN YAZDIKLARIYLA
SABIR KÜPÜ YAKLAŞTI KIRK YILA
YILMADAN SARILDI HAK DAVAYA
EY UTANMADAN MİLLİ ÇÖZÜME HIRLAYAN DIĞA
DÜNYA KALMAYACAK UNUTMA SANADA
TAPTIĞIN ŞAN ŞÖHRET VE MAKAMA
ULAŞAMADAN CAN VERECEK VE GİDECEKSİN ATAŞA
BİZE DERLER MÜCAHİT HAKYOLCULARI
GECE UYUMADAN GÖRÜRÜZ SABAHI
SEZİYORUZ YAKIN KURTULUŞ BAHARI
KUTLUYORUZ HAKKIYLA ZAFER ULAŞANLARI
çok anlamlı ve güzel
ERCAN SALKICI BEYEFENDİ ÇOK GÜZEL VE ANLAMLI İFADELERLE GERÇEĞİ YANSITMIŞ. BAŞKA SÖZE GEREK YOK. TEBRİKLER. ŞU AHMET HOCA ELAZIĞDAN YUMRUĞUNU KALDIRIYOR İSRAİL, ABD VE ONLARIN İŞBİRLİKÇİLERİNİN KAFALARINA TOKMAK GİBİ İNİYOR VE KULAKLARI ÇINLIYOR. ODA YETMEZMİŞ GİBİ MİLLİ GÖRÜŞ CAMİASININ İÇİNDEKİ MÜNAFIKLARIDA KAŞINTI ALIYOR. NEDEN ACABA. ACABASI ERCAN SALKICININ YAZISINDA SAKLI.
çok anlamlı ve güzel
ERCAN SALKICI BEYEFENDİ ÇOK GÜZEL VE ANLAMLI İFADELERLE GERÇEĞİ YANSITMIŞ. BAŞKA SÖZE GEREK YOK. TEBRİKLER. ŞU AHMET HOCA ELAZIĞDAN YUMRUĞUNU KALDIRIYOR İSRAİL, ABD VE ONLARIN İŞBİRLİKÇİLERİNİN KAFALARINA TOKMAK GİBİ İNİYOR VE KULAKLARI ÇINLIYOR. ODA YETMEZMİŞ GİBİ MİLLİ GÖRÜŞ CAMİASININ İÇİNDEKİ MÜNAFIKLARIDA KAŞINTI ALIYOR. NEDEN ACABA. ACABASI ERCAN SALKICININ YAZISINDA SAKLI.
MİLLİ ÇÖZÜM DOĞRU ÇÖZÜM
O KADAR ÇOK DERGİ VE GAZETE OKUDUMKİ, AMA MİLLİ ÇÖZÜM KADAR MERT VE GERÇEKLERİ BÜYÜK BİR CESARETLE ORTAYA KOYAN BİR YAYIN ORGANINA RASTLAMADIM. O KADAR ÇOK KONFERANSA, SEMİNER VE SOHBET PROGRAMLARINA KATILDIMKİ, AMA AHMET AKGÜL GİBİ GERÇEKLERİ HEMDE DELİL VE BELGELERLE ORTAYA KOYAN CESUR, DAVASINA VE LİDERİNE BAĞLI, BAŞINI BU YOLA KOYMUŞ HEKİKİ BİR MİLLİ GÖRÜŞÇÜYE RASTLAMADIM. MİLLİ ÇÖZÜMÜN VE AHMET AKGÜLÜN YILLARCA ÖNCE SÖYLEDİKLERİ BUGÜN TEK TEK ÇIKIYOR. OZAMAN BİZLERE DÜŞEN BUGÜN SÖYLEDİKLERİNİ HEMEN BALIKLAMASINA ATILARAK YORUMLAMAMAK LAZIM. ZAMANA BIRAKMAK VE İLERİYE YÖNELİK DÜŞÜNMEK LAZIM. AHMET AKGÜLÜN HAYATINI BİRAZ ARAŞTIRMA İMKANI BULDUM VE GÖRDÜMKİ; ONUN HAYATI HEP ZOR DÖNEMEÇLERLE, MAHKEMELERLE, CEZAEVİNDE, SIKINTI VE ZORLUKLARLA, SÜRGÜNLERLE VE ÇİLELİ AMA BİR OKADARDA DİK, MERT, CESUR, DAVASINA VE LİDERİNE BAĞLI, BAŞINI HAK DAVAYA SEVE SEVE FEDA EDCEK BİR İMANLA DOLU ŞEREFLİ BİR İNSAN OLARAK YAŞAMIŞTIR. MİLLİ ÇÖZÜM EKİBİNE GELİNCE ONLARDA HER PLATFORMDA VE PROGRAMDA MİLLİ GÖRÜŞ DAVASINA VE ERBAKAN HOCAMIZA SADAKATLERİNİ FAZLASIYLA GÖSTERİYORLAR. SEÇİM ÇALIŞMALARINDA İNSANLARA TEBLİĞDE EN ÇOK ONLAR KOŞUYOR VE MÜCADELE EDİYOR. MADDİ OLARAKTA TEŞKİLATLARA KATKI KONUSUNDA ELLERİNDEN GELENİ EN ÇOK ONLAR YAPMAYA ÇALIŞIYOR. ŞİMDİ MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜL BEYEFENDİYE, NEFSİ DUYGULARINA YENİK DÜŞEREK KARŞI ÇIKANLARA SESLENİYORUM. İŞTE ARAŞTIRMALARIM SONUCU GÖRDÜĞÜM MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜL YUKARIDA AKTARDIĞIM KONULARDA OLDUĞU GİBİ. YA SİZLER EY MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜL KARŞITLARI, NEZAMAN VE HANGİ HAYAT YAŞANTINIZ İLE DAVA VE LİDERE SADAKAT BAĞLILIĞINIZI GÖSTEREREK YOLA ÇIKTINIZ. NEZAMAN ELİNİZİ TAŞIN ALTINA SOKTUNUZ. CEBİNİZDEN NE KADAR HARCADINIZ. KAÇTANE MAHKEME DOSYANIZ VAR. CEZAEVİNDE NE KADAR KALDINIZ. BIRAKIN TV PROGRAMLARI VE KONFERANSLAR, KENDİ TEŞKİLATINIZDA DAHİ MİLLİ GÖRÜŞ VE ERBAKANI NE KADAR SAVUNDUNUZ. EN ZOR DÖNEMLERDE EVİZDE OTURUP BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN DEDİNİZMİ DEMEDİNİZMİ. OZAMAN BIRAKIN MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜLE KARŞI OLMAYI VE ONLARA KARŞI GİBİ GÖZÜKÜP MÜNAFIKLARIN GÖZÜNE GİRMEYİ, ERKEK GİBİ KENDİ ZAAFİYETLERİNİZİ VE YAPAMADIĞINIZ CESARET GEREKTİREN İŞLERİ DÜŞÜNEREK TEVBE EDİP, SIFIRDAN HAYAT FELSEFENİZE BİR YÖN VERİN. MİLLİ ÇÖZÜM EKİBİNİ VE AHMET AKGÜL BEYEFENDİYİ TEBRİK EDİYOR ÇALIŞMALARINDA BAŞARILAR DİLİYORUM.
MİLLİ ÇÖZÜM DOĞRU ÇÖZÜM
O KADAR ÇOK DERGİ VE GAZETE OKUDUMKİ, AMA MİLLİ ÇÖZÜM KADAR MERT VE GERÇEKLERİ BÜYÜK BİR CESARETLE ORTAYA KOYAN BİR YAYIN ORGANINA RASTLAMADIM. O KADAR ÇOK KONFERANSA, SEMİNER VE SOHBET PROGRAMLARINA KATILDIMKİ, AMA AHMET AKGÜL GİBİ GERÇEKLERİ HEMDE DELİL VE BELGELERLE ORTAYA KOYAN CESUR, DAVASINA VE LİDERİNE BAĞLI, BAŞINI BU YOLA KOYMUŞ HEKİKİ BİR MİLLİ GÖRÜŞÇÜYE RASTLAMADIM. MİLLİ ÇÖZÜMÜN VE AHMET AKGÜLÜN YILLARCA ÖNCE SÖYLEDİKLERİ BUGÜN TEK TEK ÇIKIYOR. OZAMAN BİZLERE DÜŞEN BUGÜN SÖYLEDİKLERİNİ HEMEN BALIKLAMASINA ATILARAK YORUMLAMAMAK LAZIM. ZAMANA BIRAKMAK VE İLERİYE YÖNELİK DÜŞÜNMEK LAZIM. AHMET AKGÜLÜN HAYATINI BİRAZ ARAŞTIRMA İMKANI BULDUM VE GÖRDÜMKİ; ONUN HAYATI HEP ZOR DÖNEMEÇLERLE, MAHKEMELERLE, CEZAEVİNDE, SIKINTI VE ZORLUKLARLA, SÜRGÜNLERLE VE ÇİLELİ AMA BİR OKADARDA DİK, MERT, CESUR, DAVASINA VE LİDERİNE BAĞLI, BAŞINI HAK DAVAYA SEVE SEVE FEDA EDCEK BİR İMANLA DOLU ŞEREFLİ BİR İNSAN OLARAK YAŞAMIŞTIR. MİLLİ ÇÖZÜM EKİBİNE GELİNCE ONLARDA HER PLATFORMDA VE PROGRAMDA MİLLİ GÖRÜŞ DAVASINA VE ERBAKAN HOCAMIZA SADAKATLERİNİ FAZLASIYLA GÖSTERİYORLAR. SEÇİM ÇALIŞMALARINDA İNSANLARA TEBLİĞDE EN ÇOK ONLAR KOŞUYOR VE MÜCADELE EDİYOR. MADDİ OLARAKTA TEŞKİLATLARA KATKI KONUSUNDA ELLERİNDEN GELENİ EN ÇOK ONLAR YAPMAYA ÇALIŞIYOR. ŞİMDİ MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜL BEYEFENDİYE, NEFSİ DUYGULARINA YENİK DÜŞEREK KARŞI ÇIKANLARA SESLENİYORUM. İŞTE ARAŞTIRMALARIM SONUCU GÖRDÜĞÜM MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜL YUKARIDA AKTARDIĞIM KONULARDA OLDUĞU GİBİ. YA SİZLER EY MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜL KARŞITLARI, NEZAMAN VE HANGİ HAYAT YAŞANTINIZ İLE DAVA VE LİDERE SADAKAT BAĞLILIĞINIZI GÖSTEREREK YOLA ÇIKTINIZ. NEZAMAN ELİNİZİ TAŞIN ALTINA SOKTUNUZ. CEBİNİZDEN NE KADAR HARCADINIZ. KAÇTANE MAHKEME DOSYANIZ VAR. CEZAEVİNDE NE KADAR KALDINIZ. BIRAKIN TV PROGRAMLARI VE KONFERANSLAR, KENDİ TEŞKİLATINIZDA DAHİ MİLLİ GÖRÜŞ VE ERBAKANI NE KADAR SAVUNDUNUZ. EN ZOR DÖNEMLERDE EVİZDE OTURUP BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN DEDİNİZMİ DEMEDİNİZMİ. OZAMAN BIRAKIN MİLLİ ÇÖZÜM VE AHMET AKGÜLE KARŞI OLMAYI VE ONLARA KARŞI GİBİ GÖZÜKÜP MÜNAFIKLARIN GÖZÜNE GİRMEYİ, ERKEK GİBİ KENDİ ZAAFİYETLERİNİZİ VE YAPAMADIĞINIZ CESARET GEREKTİREN İŞLERİ DÜŞÜNEREK TEVBE EDİP, SIFIRDAN HAYAT FELSEFENİZE BİR YÖN VERİN. MİLLİ ÇÖZÜM EKİBİNİ VE AHMET AKGÜL BEYEFENDİYİ TEBRİK EDİYOR ÇALIŞMALARINDA BAŞARILAR DİLİYORUM.
Ey CAVİT YAHYA takma adlı korkak ve yalaka!
[b]Ey CAVİT YAHYA takma adlı korkak ve yalaka![/b]
1.Bu güne kadar hiçbir sayımızda ve hiçbir yazımızda:” Biz Erbakan adına ve O’nun kontrolü altında bunları yazıyoruz” demedik, demeyiz. Bu iddianız, kendi karnınızdan kustuğunuz bir yalandır. Yoksa siz, Erbakancı geçinip AKP iktidarının tahribatına kahramanlık kılıfı uyduran ve bunların günahını Hoca’nın sırtına vuranlardan mısınız?
2.“Erbakan adına başkalarını yönlendirmek” gibi bir gayemiz ve gayretimiz de olmamıştır. Böyle bir şey ne haddimizdir, ne de hakkımızdır. Buna zaten Erbakan’ın da asla ihtiyacı bulunmamaktadır. Biz sadece inancımıza ve insan haklarımıza tercümanlık yapan Erbakan’ı anlamaya ve anladıklarımızı okurlarımızla paylaşmaya çalışmaktayız.
3.Bahsettiğiniz yazı ve yorumlar da, baştan aşağı kendi şahsi kanaatimizdir. “Erbakan böyle düşünüyor, böyle emrediyor” gibi ne bir iddiamız ne de bir imamız söz konusu olmamıştır. Tarafınızdan o yazımızdaki tespit ve tahlillerimizin bir tanesinin bile haksızlığı ve yanlışlığı ortaya konulamamıştır.
4.Erbakan Hoca’nın şanlı mücadelesini, tarihi girişim ve devrimlerini, Milli ve evrensel hedeflerini ve Adil Düzen projelerini anlatan birçok kitabımız ve yüzlerce yazımız ortadadır. Bunlar içinde yanlış ve yakıştırma olan tek bir cümlesini gösteren çıkmamıştır. Yoksa, asıl bu gerçekler içinize oturuyor da, sanki Erbakan’ı önemsiyor ve onun amaçlarını benimsiyor görüntüsüyle mi, bunca yaygara koparılmaktadır?
5.Milli Çözüm Dergisi; Yahudi madalyalı-tasmalı AKP iktidarından diğer hıyanet odaklarına, Kemalizm sahtekarlarından din istismarcılarına, Milli Görüş içine sızmış münafıklardan, medyadaki mason marazlılara, Sabataist azgınlardan, İsrail uşaklarına kadar pek çok şeytani kesimin huzurunu kaçırmakta ve yayınlarımızın kesilmesini canı gönülden arzulamaktadırlar. Ama itler havlayacak, kervan yol alacaktır.
6.Aslında Hoca’nın tespitleriyle bizim tenkitlerimiz büyük oranda uyuşmaktadır. Erbakan Hoca “AKP’nin yaptığı anayasa değişikliğinin basit ve yüzeysel bir takım rötuşlardan ve halkımızı oyalamaktan ibaret olduğunu ve asıl ihtiyaç duyulan, Milletin beklediği ve özlediği anayasayı Milli Görüşün yapacağını” vurgulamış, ama “eskisine nazaran biraz daha iyileştirici ve ileri bazı adımlar atıldığından, evet oyu vereceğini” açıklamıştır..
“Erbakan’ı kandırmak!?” başlıklı yazımızda da bu durum hemen aktarılmış ve bunun hedef ve hikmetleri yorumlanmaya çalışılmıştır.
Şimdi Erbakan Hoca’nın gerekçesi ne olursa olsun, bir konudaki tavrını görür görmez, hemen ona uygun bir davranış takındığı için, Milli Çözümün takdir ve tebrik edilmesi gerektiği halde, kalkıpta mal bulmuş mağribi gibi, salyanızı akıtıp sataşmanız, yoksa Erbakan Hoca’nın sıklıkla “Batıl zihniyetlere kaydıkları ve işbirlikçilik yaptıkları, halkımıza ve haklı davamıza zarar verip büyük tahribatlara yol açtıkları için eleştirdiği şu dış güçlerin kuklası AKP’ye yaranmak hesaplı mıdır?
Ey Cavit Yahya mahlasına saklanan sahtekar! Önce mertçe ve mümince açık kimliğini ve adresini söyle ki korkak bir şarlatan olup olmadığını anlayalım.
[u][b][i]Milli Çözüm[/i][/b][/u]
Ey CAVİT YAHYA takma adlı korkak ve yalaka!
[b]Ey CAVİT YAHYA takma adlı korkak ve yalaka![/b]
1.Bu güne kadar hiçbir sayımızda ve hiçbir yazımızda:” Biz Erbakan adına ve O’nun kontrolü altında bunları yazıyoruz” demedik, demeyiz. Bu iddianız, kendi karnınızdan kustuğunuz bir yalandır. Yoksa siz, Erbakancı geçinip AKP iktidarının tahribatına kahramanlık kılıfı uyduran ve bunların günahını Hoca’nın sırtına vuranlardan mısınız?
2.“Erbakan adına başkalarını yönlendirmek” gibi bir gayemiz ve gayretimiz de olmamıştır. Böyle bir şey ne haddimizdir, ne de hakkımızdır. Buna zaten Erbakan’ın da asla ihtiyacı bulunmamaktadır. Biz sadece inancımıza ve insan haklarımıza tercümanlık yapan Erbakan’ı anlamaya ve anladıklarımızı okurlarımızla paylaşmaya çalışmaktayız.
3.Bahsettiğiniz yazı ve yorumlar da, baştan aşağı kendi şahsi kanaatimizdir. “Erbakan böyle düşünüyor, böyle emrediyor” gibi ne bir iddiamız ne de bir imamız söz konusu olmamıştır. Tarafınızdan o yazımızdaki tespit ve tahlillerimizin bir tanesinin bile haksızlığı ve yanlışlığı ortaya konulamamıştır.
4.Erbakan Hoca’nın şanlı mücadelesini, tarihi girişim ve devrimlerini, Milli ve evrensel hedeflerini ve Adil Düzen projelerini anlatan birçok kitabımız ve yüzlerce yazımız ortadadır. Bunlar içinde yanlış ve yakıştırma olan tek bir cümlesini gösteren çıkmamıştır. Yoksa, asıl bu gerçekler içinize oturuyor da, sanki Erbakan’ı önemsiyor ve onun amaçlarını benimsiyor görüntüsüyle mi, bunca yaygara koparılmaktadır?
5.Milli Çözüm Dergisi; Yahudi madalyalı-tasmalı AKP iktidarından diğer hıyanet odaklarına, Kemalizm sahtekarlarından din istismarcılarına, Milli Görüş içine sızmış münafıklardan, medyadaki mason marazlılara, Sabataist azgınlardan, İsrail uşaklarına kadar pek çok şeytani kesimin huzurunu kaçırmakta ve yayınlarımızın kesilmesini canı gönülden arzulamaktadırlar. Ama itler havlayacak, kervan yol alacaktır.
6.Aslında Hoca’nın tespitleriyle bizim tenkitlerimiz büyük oranda uyuşmaktadır. Erbakan Hoca “AKP’nin yaptığı anayasa değişikliğinin basit ve yüzeysel bir takım rötuşlardan ve halkımızı oyalamaktan ibaret olduğunu ve asıl ihtiyaç duyulan, Milletin beklediği ve özlediği anayasayı Milli Görüşün yapacağını” vurgulamış, ama “eskisine nazaran biraz daha iyileştirici ve ileri bazı adımlar atıldığından, evet oyu vereceğini” açıklamıştır..
“Erbakan’ı kandırmak!?” başlıklı yazımızda da bu durum hemen aktarılmış ve bunun hedef ve hikmetleri yorumlanmaya çalışılmıştır.
Şimdi Erbakan Hoca’nın gerekçesi ne olursa olsun, bir konudaki tavrını görür görmez, hemen ona uygun bir davranış takındığı için, Milli Çözümün takdir ve tebrik edilmesi gerektiği halde, kalkıpta mal bulmuş mağribi gibi, salyanızı akıtıp sataşmanız, yoksa Erbakan Hoca’nın sıklıkla “Batıl zihniyetlere kaydıkları ve işbirlikçilik yaptıkları, halkımıza ve haklı davamıza zarar verip büyük tahribatlara yol açtıkları için eleştirdiği şu dış güçlerin kuklası AKP’ye yaranmak hesaplı mıdır?
Ey Cavit Yahya mahlasına saklanan sahtekar! Önce mertçe ve mümince açık kimliğini ve adresini söyle ki korkak bir şarlatan olup olmadığını anlayalım.
[u][b][i]Milli Çözüm[/i][/b][/u]
ERBAKAN OLAYLARA GERÇEK BİR KAHRAMAN VE ERCE BAKAN
KİM DEMİŞ SÜTÜ BOZUKLUK MARİFETMİŞ
SONU GELEN CAMİ DUVARINA İŞERMİŞ
VE BİRDE LİDERİNE SADAKATSİZLİK EDERMİŞ
BUNLARIN HEPSİ SİYONİZMİN İTİYMİŞ
OLAYLARA HEP ERCE BAKAR ERBAKAN
ONUN İÇİN ÇOK BÜYÜK KAHRAMAN
ONA YAN BAKAN OLACAK PİŞMAN
DÖNMEYECEĞİZ ASLA BU HAK DAVADAN
ERBAKAN OLAYLARA GERÇEK BİR KAHRAMAN VE ERCE BAKAN
KİM DEMİŞ SÜTÜ BOZUKLUK MARİFETMİŞ
SONU GELEN CAMİ DUVARINA İŞERMİŞ
VE BİRDE LİDERİNE SADAKATSİZLİK EDERMİŞ
BUNLARIN HEPSİ SİYONİZMİN İTİYMİŞ
OLAYLARA HEP ERCE BAKAR ERBAKAN
ONUN İÇİN ÇOK BÜYÜK KAHRAMAN
ONA YAN BAKAN OLACAK PİŞMAN
DÖNMEYECEĞİZ ASLA BU HAK DAVADAN
ya işte destansı bir yazı
ya bunu feesbook aatsanız
ya işte destansı bir yazı
ya bunu feesbook aatsanız