Milli Çözüm Dergisi’nin Siyonist Merkezleri telaşlandırması
Birleşik Amerika Başkentinin en büyük ve en eski gazetesi Washington Post, politik konulara ve dünyanın geleceği ile ilgili kurgulara ağırlık veren bir ABD Yahudi yayın organıdır. İstanbul ve İsrail (Jarusselam) büroları da bulunmaktadır.
İşte beş yıl kadar önce Washington Post’un Avrasya Haber Koordinatörü olduğunu söyleyen bir kişi, Milli Çözüm Dergimizin Haber Müdürünü arayarak, orta halli Türkçesiyle:
“Milli Çözüm’ün öngörü ve önerilerinden feyiz aldıklarını; ülkesel, bölgesel ve evrensel konulardaki tespit ve tahlillerimizin kendilerine yeni ufuklar açtığını, bu nedenle öncelikle İngilizce yazı ve yorumlarımızdan oldukça yararlandıklarını ve “Türkiye’nin ABD-İsrail ilişkileri ve gelecekteki etkinlik çekişmeleri” hususunda özellikle yeni ve detaylı bilgilerimizi ve beklentilerimizi merak edip ilgi duyduklarını” hatırlatmışlardır.
O konuşma esnasında meşhur özel istihbarat ve gelecek tahmini firması STRATFOR’un sahibi Macar asıllı Yahudi GEORGE FRIEDMAN ve ekibinin de, Milli Çözüm’ü önemseyip araştırdıklarını ağzından kaçırmıştır.
O zaman arkadaşlarımıza:
“Siyonist merkezler Erbakan’ın projelerini ve stratejik hedeflerini çözmek ve karşı tedbirler geliştirmek için Milli Çözüm’e ilgi duymaktadır. Oysa biz, sadece Hocamızın açığa vurduklarını ve temel hedef olarak ortaya koyduklarını yazıyor, Müslümanlara ve mazlumlara moral aşılamaya çalışıyoruz. Hocamızın Siyonizm’in ve emperyalizmin yıkılışıyla sonuçlanacak tarihi mücadelesindeki taktik ve stratejik ayrıntıları ve bunlarla ilgili teknik ve politik kadrolarını elbette bilmiyoruz, bildiklerimizi de zaten yazmıyoruz” diye uyarmıştık.
Bundan bir yıl kadar sonra ise, Japonya’daki önemli bir “düşünce üretim merkezi”nin İstanbul temsilcisi yine Milli Çözümü arayıp, “ABD emperyalizmine ve Yahudi Siyonizm’ine karşı Adil Düzen Projeleri; Yeni bir Dünya için Türkiye, Japonya ve Almanya işbirliği” konusundaki yazı ve yaklaşımlarımızdan daha detaylı yararlanmak ve birlikte ortak teoriler kurgulamak üzere bizleri Japonya’ya çağırmış ve bu nedenle bir görüşme talebinde bulunmuşlardı. Japonlar özellikle: “Süper güç olmak ve dünya dengelerini kontrol altına almak için; EKONOMİK; TEKNOLOJİK ve ASKERİ GÜÇ olmak, JEOPOLİTİK ve STRATEJİK bir coğrafyada bulunmak, önemli bir DEMOGRAFİK (nüfus yoğunluğu) desteğini arkasına almak gereklidir, ama yeterli değildir. SÜPER GÜÇ olmak için bütün bu imkân ve fırsatları hazırlayıp yararlanmak yanında, mevcut dünya dengelerini ve arkalarındaki dinamikleri çok iyi bilen, şeytani merkezleri şaşırtmayı, vuruşturmayı ve savuşturmayı çok iyi beceren, ama asla vahşi heveslerine değil, insani değerlere göre hareket eden bir SÜPER BEYNE ve Onun sadık takipçilerine ve ilim varislerine ihtiyaç vardır. Ve işte Erbakan’ın farkı ve fazileti ve Siyonist merkezlerin korkulu rüyası haline gelmesi bundan kaynaklanmaktadır.”
Yorumlarımıza ilgi duyduklarını ve daha derin bilgi sahibi olmayı arzuladıklarını aktarmışlardı.
Öyle anlaşılıyor ki; Erbakan’ın projelerinden, harika teknolojilerinden ve İslam’ın geleceğinden oldukça etkilenen ve ürken Macar Yahudi’si ve düşünce üretim firması STRATFOR’un sahibi George Friedman, bu korkularını yenmek ve dikkatleri farklı yönlere çekmek için, “Gelecek 100 Yıl” kitabında; doğrularla yanlışları harmanlayıp, önümüzdeki 50 yıl içinde Türkiye ve Japonya’nın önemli ittifak ve atılımlara girişip ABD’ye saldıracaklarını, ilk etapta önemli başarılar sağlayacaklarını, ama sonunda kesin başarıya ulaşamayıp ABD ile uzlaşmak zorunda kalacaklarını” yazmıştı.[1] George Friedman’ın bu kurguları: “Korkularını bastırma ve arzularını gerçekmiş gibi sunma” tavrını yansıtmaktaydı.
İşte Friedman’ın yazdıkları:
İlk ateş; Japonya ve Türkiye koalisyonlarının başarıları:
“Üç Battle Stars’ın yıkımının, 2050 yılında, 24 Kasım saat 5’te yapılması planlanacaktır. Bu Şükran Günü’nde, ABD’deki çoğu insan büyük bir öğünü, sindirmekle uğraştıktan sonra, televizyonda futbol seyredecek ve şekerleme yapacaktır. Bazıları yolda direksiyon başında olacaktır. Washington’daki hiç kimse bir sorun bekleyişi içinde olmayacaktır. İşte o an, Japonlar saldırıya başlayacak, Battle Stars’ı hedef alan füzeler öğlene doğru fırlatılacaktır. Bu şu teoriye dayanacaktır: Bu füzeler teşhis edilse bile, Washington güvenlik ekibi bir ya da iki saat yemekte olacağı için, zamanında harekete geçme imkânı bulunmayacaktır. Bunu yapmak için, ateşlemelerin Japon ay üssünden yörüngeye göre 21 Kasım’da değişik zamanlarda yapılması planlanacaktır. Bu nedenle, 20 Kasım uyarısı B Planı olacaktır. İlk ateş. (sh. 259)
“Japonlar saat 4.30 gibi, Türklere neler olduğu konusunda bilgi aktaracaklardır. Türkler Japonların müttefikidir, ama Japonlar son ana kadar onlara detaylı bilgi vermeyecek, çünkü Türklerin onlara kazık atmasını istemiyorlardır. Fakat Türkler bir şeylerin olduğunu bilecek – Kasım ayının tüm sessizliği bu durum etrafında dönecek ve Japonlar harekete hazır duracaklardır. (sh. 260)
Aynı zamanda Türkler, yıllardır Japonlarla birlikte yaptıkları savaş planına göre hedeflere kendi saldırılarını başlatacaklardır. Ortak planlar iki ülke arasında daha önceden yapılmış olacaktır. Türklerin bir şeyler olacağına dair bir hisse kapılacaklarını daha önce söylemiştim. Zaten kriz modunda oldukları için, savaş planını uygulamak için geniş bir hazırlığa gerek duymayacaklardır. Japonlar yaptıkları şeyleri iletecek ve Türk sensörler yörüngedeki eşzamanlı olayları takibe koyulacaktır. Bu durumdan hızlıca yararlanacaklardır. Çoğu hedef ABD ve Mississippi’nin doğusu olacak fakat Türkler aynı zamanda ana bir güç olmasa da, ABD ile ittifak yapan Polonya bloğuna ve Hindistan’a saldıracaktır. Koalisyonun amacı ABD ve müttefiklerini askeri açıdan çaresiz bırakmak olacaktır. (sh. 261)
Saat 7’de ABD’nin bütün hava ve hipersonik gücü tahrip edilecek ve etkisiz bırakılacaktır. ABD havadaki hâkimiyetini kaybedecek ve sadece birkaç yüz uçağı kalacaktır. Avrupa’daki müttefikleri de güçlerini yitirmiş ve yenilmiş olacaktır. Dünyanın etrafındaki Amerikan savaş gemilerine saldırılacak ve bunlar batırılacaktır. Amerikan koalisyonu askeri açıdan hezimete uğrayacaktır. (sh. 262)
ABD Koalisyonunun umudu şu olacaktır: Türk ve Japon etki alanlarını kabul edip, Amerikan etki alanındaki sınırları belirleyip zaman kazanmaya ve havadaki çatışmayı sınırlayan geçerli bir taslak oluşturmayı da içeren politik bir uzlaşmaya çalışacaktır. Başka bir ifadeyle, Koalisyon, Amerika’nın tek süper güç yerine diğer güçlerden biri olduğunu kabullenmeye ve güvenli bir etki alanıyla yetinmeye mecbur kalacaktır. (sh. 263)
ABD halkı bu saldırılara duygusal tepki verecek ve şaşkınlık içinde bocalayacaktır. 24 Kasım akşamı Amerika’ya iletilen politik uzlaşmayı kabul ederse, ülkenin uzun vadedeki geleceği belirsiz olacaktır. Türkiye ve Japonya -birbiri ile savaşması çok olası olmayan iki ülke- Avrasya’ya hâkim olacaktır. Yani yeryüzünde bir tane değil, Türkiye ve Japonya iki hegemonya olacaktır, fakat eğer işbirliğine giderlerse, Avrasya birleşecek ve sistematik olarak sömürülecektir. (sh: 264)
Amerika’nın karşı saldırıları, Türkiye-Japonya ortaklığının bozulması!
En sonunda Türkiye ve Japonya’ya ait bütün uydular yok edilir edilmez, ABD’nin elindeki hipersonik uçaklar Japon ve Türk füze tesislerine saldırı başlatacaktır. Böylelikle bunların yeni uydu ayarlamalarını ve ABD uydularına saldırmalarını imkânsız hale sokacaktır. (sh. 265)
Yeni teknolojiler, eski savaş
Türkiye-Japonya koalisyonu bu savaş ve saldırı planlarının sonunda başarısız olduğunun farkına varacaklardır. Daha da rahatsız edici olanı: Tüm ABD hava filosunun imha edildiğine dair inançlarının yanlış olduğu anlaşılacak ve ABD’nin hala onları vurabilecek kapasiteye sahip olduğunu görüp şaşıracaklardır. Battle Stars baskını ve Japon-Türk Koalisyon hava saldırısı arasında: “Farklı çevrelere dağıtılmış ve saklanmış ABD güçlerini” hesaba katmamışlardır. Amerikan rezervlerinin ne kadar derin olduğunun farkına geç varacaklar ve bunların yerini öğrenmenin hiçbir yolu da bulunamayacaktır. Savaşın tahribatı ve korku dumanları geçmişte olduğundan daha kalın olacaktır. (sh. 266)
Sonunda Türkler bu savaşı kazanamayacaklarını anlayacaktır. Amerikalıların hızlı bir şekilde yeni bir hava gücü yaratması ve Türklerin uzaya çıkmaması onlara yenilgiyi hazırlayacaktır. Aynı zamanda Japonların da onlara yardım edecek pozisyonu kalmayacaktır. O sırada Japonlar Çin sorunuyla uğraşıyor olacaktır. Böylece büyük oyun başarısızlıkla sonuçlanacaktır. ABD Japonya’dan önce Türkiye’yi vuracaktır. Böylelikle Türkiye hızlı bir şekilde Polonya’dan çıkacaktır. Fakat Türk Kara Kuvvetleri daha sonra geniş bir alana yayılacak ve zayıflayacaktır. Polonya’ya odaklanmak başka yerlerdeki güçleri buraya aktarmak anlamına geleceğinden uzun vadede bu geçerli bir seçenek olmayacaktır. Türkler Mısır’dan merkez Asya’ya yayılacak, çeşitli isyanlarla derinden sarsılacaktır.” (sh. 270)
Oyunun sonu ve Türkiye’nin hezimete uğraması
2052 yazına kadar karada bir çıkmaz yaşanacaktır. İşte o zaman ABD yeni ve devasa hava güçlerini serbest bırakacaktır. Battle Star istihbarat ve silahlarıyla birlikte, ABD hava kuvvetleri Polonya’daki Türk-Japon Koalisyon güçlerini yok edecek ve onların enerji üretim tesislerini yıkacaktır. Amerikalılar Çin’de savaşan Japon kuvvetlerine de aynısını yapacaktır. Burada Japon su üstü tekneleri de hedef alınacaktır.
ABD’nin kontra saldırıları Japon ve Türkleri hırpalayacak ve bunlara destek sağlayan Almanlar tökezlemeye başlayacaktır. Kara kuvvetleri neredeyse buhar olacaktır. Fakat şimdi Amerikalılar mecburen nükleer sorununu dikkate alacak, Türklerin ve Japonların atom bombası kullanma seçeneğini hesaba katacaktır. Eğer Koalisyon güçleri milli güvenliklerinin ve egemenliklerinin tehdit altında olduklarını düşünürlerse, nükleer silah kullanmaya kalkışacaktır.
ABD; Japonya, Türkiye ve müttefiklerinden koşulsuz bir teslimiyet istemeyecektir. Bu ülkelerin milli egemenliğine de zarar vermeyecektir. Geçen elli yılda ABD, düşmanlarını hepten yok etmenin en iyi strateji olmadığını öğrenmiştir. ABD’nin amacı; güçler dengesini sağlayıp, bölgesel güçlerin Amerika’yla değil de birbirileriyle boğuşmalarını sağlayıvermektir.
ABD Japonya’yı da yok etmek istemeyecektir. Japonya, Kore ve Çin arasında güçler dengesini kurmak isteyecektir. Benzer bir şekilde, Türkiye’yi de yok etmeyecektir. İslam dünyasını da kendi dizayn edip kontrol edecektir. ABD’nin tek yapacağı Polonya bloku ve Türkiye arasında bir denge kurabilmektir. Polonyalılar ve ortakları intikam hırsıyla Türk kanı isteyecektir. Aynı zamanda Çinliler ve Koreliler de Japonlarınkini isteyecektir. (sh. 277)
Şimdi Siyonist stratejist ve çağdaş kâhin George Friedman’a ve Onun sıkı takipçisi Türk medyasındaki kopyacılarına son bir uyarı daha yapalım:
1- Böylesine hayali kurgularla, kuşku ve korkularınızı bastırma çabası boşunadır. Çünkü (40) yıl sonrasına değil, 40 (kırk) hafta sonrasına hazırlanmanız daha akıllıcadır.
2- Erbakan Hoca’nın; Türkiye Merkezli, insan endeksli ve İslam (barış ve bereket) prensipli, Yeni Bir Dünya Düzeni mutlaka kurulacak, tarihi hesaplaşma kesinlikle yaşanacak ve bunu şeytani cephe değil, Rahmani güçler kazanacaktır.
3- Türkiye’nin bu zaferi sadece Müslümanların değil, bütün mazlumların ve tabi Amerika ve Avrupa halklarının da yararına olacaktır. Siyonist emeller taşımayan Yahudiler de, emperyalist hevesler gütmeyen Hıristiyan kesimler de huzura kavuşacak; sadece zalim ve hain çevreler ve işbirlikçiler devre dışı bırakılacaktır.
4- Şimdiden bu mutlu kutlu dönüşüme razı olmanız, sizlerin de peşinizden gelenlerin de hayrına olacaktır.
5- Unutmayınız, hayal kurmakla hakikatlerden kurtulmak imkânsızdır. Siyonist arzularınızı stratejik kurgulara yansıtmanız, sadece bir avunma ve yanılgıdır.
Friedman ve Kagan gibi Yahudilere göre; ABD rakipsiz kalmalıdır!
“Batı’nın çöküşü eski bir tartışma konusudur. Oswald Spengler’in Batı’nın Çöküşü kitabı çok ses getirdiği kadar çok da tartışma konusu olmuştur. Daima Batı’nın çökmediğine inananlar olmuştur. Bilindiği gibi İbni Haldun devletlerin canlı organizmalar gibi olduğunu ve doğup büyüyüp serpildiğini ve ardından da ihtiyarlayıp öldüğünü savunmuştur.
Lakin son zamanlarda İbni Haldun’un bu “güçler arasındaki seyrüseferle” ilgili farklı bir teori ortaya atılmıştır. Bu antiteze göre, Osmanlı ve ABD bir organizma gibi ritmik bir biçimde doğup büyümekte, ama yaşlanmamaktadır. Aksine kendi içinde farklı devreleri vardır, sürekli inip çıkmaktadır. Bu teoriyi Mustafa Armağan gibi şahsiyetler Osmanlı’ya uyarlamışlardır. Robert Kagan gibi Yahudi asıllı Neoconlar da aynı antitezi ABD için uyarlamaktadır. Ferid Zekeriya, Paul Kennedy ve para sihirbazı George Soros gibilerin yıkıntıdan/dekadansdan bahsettikleri bir dönemde Robert Kagan (ve George Frıedman) bunların aksini söyleyerek ve ABD’nin rakipsiz bir biçimde yoluna devam ettiğini savunmaktadır. Şimdi Obama, Robert Kagan’ın bu antitezini seçim malzemesi olarak kullanmaktadır.
Robert Kagan da Kissinger (ve George Friedman) gibi bu tek kutuplu dünya düzeninde en iyi ortağın İsrail olduğuna inanmaktadır. Zira o yapının temel bir parçasıdır. Lakin Kagan’ın asıl kaygısı, ABD’nin çökmesiyle birlikte dünya düzeninin çökeceğini varsaymasıdır. Yahudi Kagan’ın nazarında ABD, dünya çadırının direği konumundadır” [2]
Fetullah Gülen de bu Yahudilerle aynı kafada ve aynı hizadadır. O da ABD’nin yıkılmazlığına inanmakta ve dünya liderliğine ABD’yi layık bulmaktadır. Yani ABD’nin vahşi zihniyetine ve sömürü sistemine arka çıkmakta ve figüranlık yapmaktadır. Buna rağmen “İslam önderi ve merhamet fedaisi” rolü oynamaktadır. Hiç kimse kalkıp: “Yahu, Amerikan vahşetine taraftarlıkla, Kur’an’ın adalet ve şefkatine hizmetkârlık, nasıl bir arada yürütülebiliyor?” diye soramamaktadır. Oysa Maide Suresi 81. ayeti gayet açıktır:
“Eğer (bu istismarcı ve marazlı kimseler gerçekten) Allah’a, Resulüne ve O’na indirilen (Kur’an-ı Kerim’in hükümlerine samimiyetle) inanmış olsalardı, onları (Siyonist Yahudileri ve Haçlı Emperyalistleri asla) Evliya tutmayacak (zalim Amerika ve Avrupayı; sığınılacak, himmet ve hizmetine koşulacak, örnek ve önder sayılacak ve onların safında çarpışılacak odak ve makamda dost ve müttefik sanmayacak)lardı. Halbuki bunların çoğu fasık (ve münafık) takımıdır.”
Bu arada cazip teklifler ve acayip tehditler ile bizi susturup pusturmaya çalışan zavallılarla Hz. Nuh’un diliyle konuşalım:
“Ey kavmim, eğer benim makamım (Hakkı tebliğ sorumluluk ve çabalarım) ve Allah’ın ayetleriyle (işinize gelmeyen gerçekleri) hatırlatıp uyarmalarım size ağır geliyor ve kibirlendiriyorsa; ben şüphesiz Allah’a tevekkül etmişim (bu yoldan ve davamdan dönecek değilim). Artık siz, bana karşı tasarladığınız işleri (ve engelleme girişimlerini) karara bağlamak üzere şerik koştuklarınız (ve himayesine sığındığınız dış güçler ve yandaş işbirlikçilerle) toplanıp (elinizden geleni yapın) ve hiçbir işiniz (kötü niyet ve gayretiniz) size örtülü kalmasın (gücünüzün yettiğini geri koymayın). Sonra hakkımdaki hükmünüzü verip uygulayın ve bana mühlet tanımayın, göz açtırmayın” (Yunus: 71)
Sizden korkan ve geri adım atan ahmaktır.

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Milli Çözüm, yaşam sürdüğümüz şu dünya hayatında gerçekleşen hadiseleri doğru anlamanın ve uyanık kalmanın tüyoları…
Özgür Özel, hapishanede bulunan İBB başkanı Ekrem İmamoğlunun yaptığı mitinglerle sesinini duyurmaya çalışıyormuş gibi görünürken…
"Başbakanlar, başbelasıdır bozuk düzende! Gizli gerçek hükümet, mason localarıdır Siyonist merkezler ise akıl hocalarıdır Amerika…
Sırtlanlar sadece, vergi yükler sırtlara BOP IMF görevlisidir, fatura hep yurttaşa Milli Görüş bereketle, zam…
Öyle anlaşılıyor ki hem CHP’de hem AKP’de hem de diğer muhalefet mahfillerinde, hâlâ en korkulan…
Bir toplumda iki sınıf vardır ki onlar bozulursa bütün toplumda ifsat olur bunlar yöneticiler ve…
"CHP’nin marazlı masonik takımı Kılıçdaroğlu’na karşıydı. Çünkü Kılıçdaroğlu, “Kirli, kiralık ve münafık cephenin” değil, “Milli ve duyarlı cephenin” yanındaydı.…
MİLLİ GÖRÜŞ - MİLLİ ÇÖZÜMDEN GAYRİSİ HAİM NAHUM DOKTRİNİN UYGULAYICISIDIRLAR. KİM DAHA İYİ UYGULAYACAKSA SİYONİZM…
Bugünlerde terörist başı bebek katili cani'nin ayağına gitmek için can atanların böylesine bir ihanete nasıl…
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…