YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6920d24228129
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 9
Bugün : 41199
Dün : 45549
Bu ay : 893923
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45297744
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Erdoğan Mursi’ye Selam Gönderemiyordu!

Arap baharının suni olduğunu söylediğimizde bize kızanlar, gafletten yeni uyanıyordu. Hüsnü Mübarek’in talimatlarını dinlemeyip halkın yanında duran ve onların yolunu açan Mısır Ordusunun ve üstelik Mursi’nin atadığı Kurmay kadrosunun, ülke bir kaosa sürüklenmesin ve kardeşkanı dökülmesin diye azami gayret sarf ettiğini ve İhvanı Müslim’inin de tüm kışkırtmalara ve saldırılara rağmen sabır ve teenni ile hareket ettiğini görmek ve böyle devam etmesini dilemek gerekiyordu. Maalesef Muhammed Mursi, hem acemilik ve ikircilik sergiliyor, hem dengeleri yeterince gözetemiyor, hem radikal selefilerin etkisinden kurtulamıyor, hem hükümeti ve kriz sürecini iyi yönetemiyor ve ulusal koalisyon kurulması çağrısında çok geç kalınıyordu. Bunların yanında büyük çoğunluğu geleneksel dindar olan Mısır halkının beklentilerini hesaba katmıyor ve onları hayal kırıklığına uğratıyordu. Rahmetli Erbakan Hoca’nın Adil Düzen’ini ve Milli Görüş geleneğini bilmemeleri ve bunları kendilerine anlatacak kimseleri yanlarında görmemeleri veya önem vermemeleri de onları bu akıbete sürüklüyordu. Ancak, Mursi’yi destekleyen iç dinamiklerin ve Katar gibi ülkelerin de, kışkırtılıp sokağa dökülen Muhalif güçlerin de arkasında aynı Amerika’nın bulunduğunu unutanlar olayları doğru yorumlayamıyordu. Hatta Esad yönetimine ve güya Şiilik tehlikesine karşı Mursi ile ABD aynı safta bulunuyordu.

Ve yine Mısır’daki darbeye ve güya “Siyasal İslam’ın” devrilmesine Suud Kralıyla Beşşar Esad’ın aynı ölçüde sevinmeleri ve askeri ihtilali sahiplenmeleri dikkat çekiyordu. Oysa bunlar öte tarafta birbirleriyle savaşıyordu. Buradan “İslam’ı siyasette başarısız kılmak ve ihvanı umut olmaktan çıkarmak üzere kasıtlı ve kontrollü olarak geçici bir süreyle iktidara taşıdıkları” da anlaşılıyordu. Mısır’da malum ve melun odakların Müslüman Mursi’yi devirip bir Yahudi mezhebine bağlı olan ve maalesef yine Mursi tarafından Yüksek Mahkeme Reisliğine taşınan Adli Mansur’u Cumhurbaşkanı atamaları, aslında her şeyi açıklıyordu!?

Evet, ABD ve İsrail BOP çerçevesinde bölge ülkelerinin sürekli karıştırılmasını ve zayıflatılmasını istiyordu. Bütün temennimiz, dış güçlerin kızıştırmasıyla radikal selefilerin ve katı laikçi kesimlerin başlatacağı bir iç savaşın yaşanmaması ve Müslüman kanı akmaması oluyordu. Tahriri dolduran kalabalıkların askeri darbeyi kendi zaferleri sanıp şaşkınlık ve taşkınlığa kapılmamalarını dilemekten başka bir şey elimizden gelmiyordu. Genelkurmay’ın yönetime el koyma ilanından sonra, Mursi’nin darbeye karşı sivil direnme kararının, bir iç savaş çağrısı gibi okunması, doğrusu bizi ürkütüyordu. Çünkü Arz-ı Mev’ud (Büyük İsrail) hayali güden ve BOP projesini yürüten Siyonist odaklara göre, Mısır’ın demokrasiyle tanışması değil parçalanması amaçlanıyordu.

En katı ve katıksız şeriatçı geçinen ve başta Suudiler bütün körfez krallarınca desteklenen SELEFİ-VAHHABİ kesimlerin, hem Mursi’yi kendi ideolojilerine alet edip yanlış yönlendirmeleri, hem de tehlikeyi görünce, herkesten önce Mursi’yi terk edip, Askerin ve Baradey’in yanında poz vermeleri, bunların gerçek ayarını ve Amerikan yularını ele veriyordu. Fikir ve şekil olarak farklı olsalar da bu selefi akımın işlevini Türkiye’de Hizbullahi’ler görüyordu.

Sn. Erdoğan ise, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra tebrik etmeye koştuğu ve ağabeyliğine soyunduğu Muhammed Mursi’yi, ABD ve İsrail kışkırtmasıyla kuşatıldığı günde yapayalnız bırakıyor, bir mesajla olsun sahip çıkacak yürekliliği gösteremiyordu. Hatta CHP lideri Kılıçdaroğlu kadar bile erkeklik sergileyemiyordu. Sayın Erdoğan’ın tam 3 günün ardından, yani askeri darbe yapıldıktan, Mursi ve İhvan liderleri tutuklandıktan sonra yaptığı beylik kınamalarda haliyle hiçbir işe yaramıyordu ve zaten dikkate de alınmıyordu. İşin aslı; Amerika’yı askeri bir hezimete uğratıp süper güç saltanatını yıkmadan ne dünyada ne İslam coğrafyasında ve özellikle Ortadoğu’da; %90 halkın demokratik desteği ile de gelse hiçbir iktidara Milli ve bağımsız politikalar üretme ve yürütme imkânı verilmiyordu. Ve bu tarihi hesaplaşma giderek yaklaşıyordu.

Öcalan ve Erdoğan’dan son yararlanma tarihi yaklaşmış mıydı?

PKK ve Abdullah Öcalan, hangi güçlerin kuklası ise; AKP ve Recep T. Erdoğan’ın da aynı merkezlerin ağzına bakması hayret vericidir. Bu açılım süreci de verilen rolleri oynama görevidir. Ancak peşinen vurgulayalım ki, Cenabı Hak, yeni bir barış ve bereket medeniyetine öncülük yapacağı hadis ve haberlerle işaret buyrulan Türkiye’mizin parçalanmasına, ertelenen Sevr’in ve Lozan’ın gizli maddelerinin uygulanmasına asla izin vermeyecektir. Çok yakında tamamen Milli ve talihli bir değişim gerçekleşecek; ABD, İsrail ve AB(NATO) büyük bir hezimetle bölgeden çekilecek ve Türkiye Erbakan’ın Adil Düzen’ine geçecektir. Gezi isyanlarını ülke çapında yaygınlaştırıp, bu vesileyle AKP iktidarını hizaya sokmaya, yeni bölünme anayasasını çıkarmaya ve Türk askerini Suriye’ye saldırmaya mecbur bırakmaya çalışan malum ve mel’un odaklar bu hain emellerine yetişemeyecektir.

Bu bilgilere nasıl eriştiğimizi ve neye güvenerek bu denli rahat ve onurlu hareket ettiğimizi belirtmeden önce, “bilgi”nin önemini belirtmemiz gerekmektedir.

Bilgi: İnsana, topluma, tabiata, eşyaya ve olaylara dair; merak ve ihtiyaçları karşılayıcı ve hayat şartlarını kolaylaştırıcı mahiyetteki, gerekli ve yeterli malumat birikimidir. Bunların bir kısmı temel bilgiler olup, üretilir. Bir kısmı da genel bilgiler olup, tüketilir. Her asırda ve her hususta, bilgiyi üretenler, çok önemli bir gücü ve üstünlüğü ele geçirmiş demektir. Herhangi bir girişim, deneyim ve eğitim sırasında, kişilerin ihtiyaç duyduğu birikim ve becerileri; o konuda üretilmiş teorik formüllerden ve pratik projelerden öğrenip değerlendirmek, hatta bunları geliştirmek, sadece “bilgi tüketimi”dir.

Bilgiler, konularına göre;

1-  Gündelik yaşamla, aile ve çevre koşullarıyla edinilen bilgiler

2-  İslami (Kur’ani ve Nebevi) öğretiler, dini ve ahlaki prensipler.

3-  Teknik ve pratik beceriler, sanat ve mesleki tecrübeler

4-  Bilimsel-Müsbet (İspat edilmiş) fizik, kimya, biyoloji, tıp, astronomi ilimleri, formel (Mantık ve matematik) kaideleri.

5-  Felsefi düşünce ve değerlendirmeler, psikolojik ve sosyolojik veriler şeklinde sınıflandırılabilir.

Gerçek (Doğal ve doğru) Bilgiler:

Milli Çözüm Ekibinin Bilgi Kaynağı

. İstedikleri yönde kamuoyu oluşturmaları,

. Beyin yıkama metotları ve toplum mühendisliği programları,

. Yoğun medya manipülasyonları ve internet sistemi ağıyla bütün insanlığı kontrol altına almaları ve uzaktan kumandalı robotlar haline sokmaları konusunda, özellikle ABD’deki, kısmen AB ülkelerindeki Siyonist Yahudi Lobileri Think-Tank denen düşünce merkezlerinde üretilen ve genellikle a) ya doğrularla yanlışları harman ettikleri b) veya bir şahsı ve olayı ters-yüz çevirdikleri ve eğip büktükleri “BİLGİ”leri kendi tekellerindeki haber ajansları ve internet aracılığıyla bütün dünyaya servis etmektedir. Farklı ülkelerdeki çoğu kiralık yazar ve yorumcular da, başkalarınca çizilen resimlerin içini boyamak cinsinden, bu bilgileri esas alıp, bunları allayıp pullayarak kamuoyuna sunmakla görevlidir.

Milli Çözüm Dergisi ve Ekibi ise, gerekli ve gerçekçi bilgiler kendi öz kaynaklarıyla üretilen, topluma Milli-İnsani hedefler gösteren ve stratejik düşünme ve dirilme yeteneğini geliştiren yerli bir merkezdir. Batı taklitçisi ve kopyacı değildir. Siyonist think-tank’ların takipçisi ve tetikçisi hiç değildir.

Milli Çözüm Ekibi; “El Müslimune kerrecülil vahid- Müslüman (ekipler) bir vücut gibidir” hadisinde bildirilen “aynı kişinin–bedenin organları misali” bir dayanışma ve sorumluluk paylaşma şuuru içerisindedir. En az kırk kişi, Milli Çözüm mutfağında gönüllü hizmet gayretindedir. Kimisi yiyecek ve içecek misali ham gıda (haber) devşirmekte, kimisi mide misali bunları pişirip sindirmekte, kimisi dalak ve karaciğer misali bunları kana çevirmekte (hazır ve yararlı bilgi haline getirmekte), kimileri de kalp gibi, bu bilgileri tüm vücuda ve topluma pompalayıvermektedir.

Bu nedenle Milli Çözüm Ekibinin her bir ferdi, her temsilcisi ve tüm gayret ve destek ehli bu büyük şerefin sevabına müşterektir, en büyük tebrik ve takdiri hak etmektedir.

Bakınız 1998’de, barbarlığın gaddarlığın ve saldırganlığın kalesi Amerika’nın, Sudan’ın başkenti Hartum’daki ilaç fabrikasını “kimyasal silah üretiliyor” yalanıyla bombalayıp yıktığı ve on binlerce çocuğun tedavisizlikten ölümüne yol açtığı ilaç fabrikasının, şimdi müze olan enkazını ara sıra STV “Ayna” programında ekrana taşıyan Fetullahcılar da, bu olayı güya kınayan, ama Sudan’daki İslami rejimin çökertilmesini haklı bulan Ulusalcılar da, bu Amerika’nın BOP eş başkanlığını ve şakşakçılığını yapanlar da, hep aynı mahfillerin güdümünde ve hizmetindedir. Ve zaten Cemaatin şu andaki Sudan İmamı (Fetullahcı yapının bu ülke temsilcisi), çok yakın ve sadık bir dostumuzun oğlu olup, bizzat babasının itirafıyla daha önce Kıbrıs İmamı iken, bürosunun girişine ABD’li Siyonist sermaye baronu Rockefeller’in ışıklı panosunu, kutsal bir simge gibi asan birisidir.

Milli Çözüm ekibi:

1-  Kur’an’ı; en şaşmaz ölçü

2-  Resulüllah’ı; en güzel ve mükemmel örnek “Üsvetün Hasenetün”

3-  Ulemanın icma ve ittifakını; en olumlu hüküm

4-  Ve Erbakan’ı; en yakın hayat ve Hakikat öncüsü kabul ettiği için, kişileri, partileri, sistemleri, girişim ve gelişmeleri bu temel prensipler çerçevesinde değerlendirmekte ve sonuçta doğru bilgilere erişmektedir.

“Haza min fadli Rabbiy- Bu Rabbimin lütfettiği fazilet ve nimettendir (kendi marifet ve meziyetimizden değildir)” (Neml:40) “Benim başarım ancak Allah iledir”(Hud:88)

Örneğin, Kur’an’ı Kerim:

a-  Siyonist Yahudi mahfilleri (Beni İsrail kavminin hepsini değil); “Mü’minlere en şiddetli ve tehlikeli düşmanlar” (Maide:82) saymakta

b-  Haçlı Hristiyan merkezleri; “en sapık ve ahlaksız insanlar” (Fatiha:7 sonu ve Maide:77) olarak tanıtmakta

c-   Ve münafıkları ise “gavur ahlaklı ve kafir zalimlerle irtibatlı diyalogcu Müslümanlar” olduğunu hatırlatmaktadır. “Ey iman edenler, eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba boyun eğecek olursanız, sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürürler” (Al-i İmran: 100) “Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır” (Al-i İmran: 110)“Ey iman edenler, sizden olmayanları (Yahudi ve Hıristiyanları ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin (gönüllerinde) gizli tuttukları (nefret ve hıyanetleri) ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirip (haçlı Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden uzak kalırsınız)”(Al-i İmran: 118)ayetleri bugünkü Yahudi ve Hıristiyanların Siyonist ve emperyalist amaçlarına alet olan cemaat ve iktidarların gerçek niyetini ve mahiyetini ortaya koymaktadır.

“(Bu münafıklar) iman edenlerle karşılaştıklarında “Biz de iman etmiş kimseleriz (ve İslam’a hizmet için kâfirlerle zahiren işbirliği görüntüsü vermekteyiz sakın bizden şüphelenmeyiniz!) derler (Ama) Şeytanları (ve şer odaklarıyla gizlice buluşup) baş başa kaldıklarında (ise); “Şüphesiz biz (asıl) sizinle beraberiz, (sizin hedeflerinize hizmet etmekteyiz) Biz (Mü’min ve Müslüman kesimleri sadece idare ve) istihza etmekteyiz (zira onların desteğini almak mecburiyetindeyiz)” (Bakara:14)

Şimdi bu ilahi gerçeklere, tarihi tecrübelere ve fiili gelişmelere bakarak insanların ve iktidarın mahiyet ve marifetini anlamak kolaylaşmaktadır.

“Ey iman edenler Allah’a (karşı) takva sahibi olursanız (Allah’ın rızasını ve ahiret hazırlığını esas alır, iyilik ve ibadetlere sarılıp, kötülük ve zulümden sakınırsanız), O size Furkan (doğruyu yanlıştan, mü’mini münafıktan, Hakkı batıldan ayıran bir kavrama yeteneği) bahşeder” (Enfal:29)

Üstelik Kur’ani örnekler: “Basiret – Feraset sahipleri (ve hidayet nasiplileri) için gerçekten ibret ve hikmet dersleri içermektedir” (Ali İmran: 13. Sonu)

Çünkü “Kur’an, zaten insanlar için basiret ve feraset açıcı ayetlerdir; ve yakin iman sahipleri için hidayet ve rahmet vesilesidir” (Casiye:20)

Bu nedenle hadisi şerifte şöyle haber verilmiştir:

“Mü’minin ferasetinden sakınıp (dikkate alın) Çünkü o Allah’ın (Kur’an’ın) nuruyla bakmakta (böylece insanların ve olayların iç yüzünü kolayca anlamaktadır”

Oysa, “Kur’ani ölçülere ve haberlere “sadece ihtimali bir zan ve taklidi bir imanla yaklaşanlar ve kesin bir kanaatle Allah’ın ayetlerine inanmayanlar” (Casiye: 32) ve hiçbir konuda “Acaba Kur’an bu hususta ne buyuruyor? diye merak ve ihtiyaç duymayanlar, elbette Furkan ferasetinden ve doğru kavrama yeteneğinden mahrum bırakılacak ve hidayetleri karardığından doğruyu yanlıştan ayıramayacaktır. Müslüman olup, İslami bir hareket ve cemaat içinde bulunup sonradan nankörlük ve hıyanet edenlerin ve kâfir zalimlerle işbirliğine girişenlerin durumunu şu ayetler ne güzel bildirmektedir:

“Onlar derler ki: “Allah’a ve elçisine iman ettik ve itaat ettik” sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler”, “Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüz çevirir”, “Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler”, “Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah’ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir” (Nur: 47-50)

“İnkâr edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah’ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir” (Nur: 39)

Şüpheli ve şaibeli kişi ve girişimlere su-i zan etmek şarttır!

Hz. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde:

“El-hazmü suüz-zann – Yani, hazm= sağlam kanaate ve doğru karara varmak için, ihtiyatlı ve kuşkulanıcı davranmak lazımdır” buyurmaktadır. (İmamı Suyuti camius sağir) Hz. Peygamberimiz “Bu dinin (ve adalet düzeninin) afeti şu üç kesimdir. 1-Facir ve fasık ilim ehli 2-Zalim ve hain devlet yöneticileri 3-Cahil ve taklitçi müçtehit geçinenlerdir”

“Ümmetim için Deccal’in dışında asıl korktuğum kimseler, haktan saptırıcı ve din istismarcısı önderlerdir” buyururken, bugün Protestan İslam ve Siyonist Müslüman yetiştiren ılımlı İslamcı Hocaefendilere ve işbirlikçiliği AJC (ABD Yahudi Kongresi) ve ADL (Yahudi Karşıtlığını Engelleme Derneği) gibi Siyonist mahfillerden (Dış güçlerden) aldığı cesaret madalyalarıyla tescilli siyasi figürlere hala hüsnü zan beslemek, ahmaklığın daniskasıdır.

Yakın geçmişteki bir Genel Kurmay Başkanımızın dönme olduğu gündeme gelmiş, 2-3 defa nüfus kütüğünü bir şehirden başka şehre taşıdığı, izini kaybettirmek için yaptığı söylenmiştir. “Türkler 1.500.000 ermeni öldürdü” deyip, derhal Nobel’i alan Orhan Pamuk gibilerini de unutmamak gerekmektedir. Hatta Taksim gezi olaylarıyla başlayan ve tüm ülkeye yayılan eylemler ve iktidarın törpüsüz tepkileri nedeniyle “KAYGILIYIZ” ilanına imza verenlerin çoğu her nedense bu türdendir. Sabataycı bilinenlerin önemli bir kısmının bugün hararetle AKP’yi destekledikleri dikkat çekmekte, ve tabii solcu, ulusalcı ve Türkçü kesimde de, yine onların çöreklendiği ve danışıklı dövüş sergiledikleri gözlenmektedir.

İspanya’da Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılması üzerine, 1492 yılında büyük miktarda İspanyol Yahudisinin, katliamdan kaçarak Osmanlıya sığındıkları bilinmektedir. Osmanlı da bu Yahudileri kabul etmiş ve SELANİK’e yerleştirmiştir. Ve maalesef “MERHAMETTEN MARAZ DOĞUVERİRMİŞ” ve Yahudilerin sonunda Osmanlı’nın ve İslam’ın başına bela olacağı hesap edilmemiştir. Bu Yahudilerden Haham Sabatay Sevi (Sabbatai Zwi) 1648 yılında İzmir’de Mesihliğini iddia etmiş. Sonra Osmanlı ile başı probleme girince Müslüman olduğunu söylemiş, Mehmet Efendi olarak ismini değiştirmiştir. Takipçisi olan Yahudilerden de bunu yapmalarını istemiş, takipçileri de Müslüman olup (görünüp), İslamiyet’e girmişlerdir. Ve böylece Dönmelik (Sabataycılık) Gizli Cemiyeti ve hıyanet şebekesi baş göstermiştir. Sonradan Sabatay Sevi gizlice taraftarlarıyla toplanıp İbranice Mezamir okurken yakalanmış, Arnavutluk’a sürülmüş, orda ölmüş; ama Dönmelik ölmemiş, yeraltında o gün bu gündür devam etmiştir.

Bu gün de yine dönmelerin iki ismi vardır, biri Müslümanlara söyledikleri ismi, diğeri kendi aralarındaki İbranice isimleridir. Mesela, Selanik Fevziye Mektebinin kurucusu Şemsi Efendi’nin gizli ismi Şimon Zwi’dir. Selanik Fevziye Mektebine Dönmelerden başkasının alınmadığı söylenir. (Bakınız: “Evet, Ben Bir Selanikliyim”, Ilgaz Zorlu. Ilgaz Zorlu Şemsi Efendi’nin torunudur. Bu kitabında, Ilgaz Zorlu “Türkiye’ye bu kadar büyük hizmetler eden, her dönem kabineye bir iki bakan veren bir topluluk gizli olmamalıdır” iddiasını dile getirir. Ilgaz Zorlu mahkeme kararı ile nüfus kâğıdındaki İSLAM kelimesini kaldırıp, yerine “YAHUDİ” yazdırmış birisidir.) Ülkemizin yüzde 99’u Müslüman olduğu bilinir. Ancak, ne gariptir ki, bu Müslüman ülkede İRTİCA’cı olmak için abdestli-namazlı olmak veya eşinizin başörtülü olması maalesef yeterlidir.

Birçok internet sitesinde ve dergide aşağıdaki kişi ve ailelerin Sabataist (Müslüman görünen gizli Yahudi) olduğu belirtilmektedir. İnkâr veya ikrar etmek bu kişilerin kendi bilecekleri şeydir. Bizim nazarımızda; ülkemize, devletimize, Cumhuriyetimize, Milli birlik ve beraberliğimize kast etmeyen her Türk vatandaşı, dini, kökeni ve mezhebi ne olursa olsun eşittir ve muteberdir. Ama bir takım hıyanet ve hakaretlerin arkasındaki gizli odakların ve kirli masonların da bilinmesi ve onlara karşı tedbirli hareket edilmesi gerekmektedir. Bu isimler kronolojik tarih sırasına göre değil, sadece bir gerçekliği belirlemek ve okurlarımızı bilgilendirmek için rastgele verilmiştir.

Sabetaylar’ın: Karakaşlar, Yakubiler ve Kapaniler Kapışması

Türkiye’de Sabetaylar 3 ana kola ayrılmış durumdalar. Bunlar Karakaş, Yakubi, Kapani aileleri.[1] 

1924 sonrası hâkim olanlar Tevfik Rüştü Aras ve ekibi, yani Kapaniler koluydu. 1926’da Karakaşlar (Maliyeci Cavid ve Dr. Nazım) asılırken, Tevfik Rüştü Aras gücünü muhafaza ediyordu. 1926’da bunların ve Kazım Karabekir-Ali Fuat Cebesoy’un vs. davaya karıştırılmasına itiraz eden ve Ali Çetinkaya’dan (Osman Paksüt’ün dedesi) “seni de asarız” tadında bir fırça yiyerek geri adım atanın da tarihi bilgilerimize göre İsmet İnönü olduğu biliniyordu. 11 Kasım 1938’de Kazım Karabekir’in ev hapsine son vererek, onun CHP milletvekili olarak meclise girmesini sağlayan da İsmet İnönü oluyordu.

Yine 11 Kasım 1938’de Atatürk’ün meşhur Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı görevden alıp, onun yerine Mehmet Şükrü Saraçoğlu’nu atayan ve yine 11 Kasım 1938’de Atatürk’ün meşhur İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’yı görevden alan İsmet İnönü Cumhurbaşkanı koltuğuna oturmuştu.

1942’de Varlık Vergisi kapsamında D harfi ile damgalanan ve ağır vergi ödemek zorunda kalan Sabataistler kuvvetle muhtemel Tevfik Rüştü Aras’ın da içinde bulunduğu Kapaniler koluydu. Yine aynı Varlık Vergisi kapsamında korunan ve vergi ödemeyen Sabataistler ise kuvvetle muhtemel Karakaşlar grubuydu.

1946’da Demokrat Partiyi kuranlar ise Kapaniler oluyordu. Partinin kurulmasına büyük destek veren Tevfik Rüştü Aras ve Damadı da Fatin Rüştü Zorlu’ydu.

1960’da Demokrat Partiyi iktidardan indirenler ise Karakaşlar grubuydu. Onların arka planda da İsmet İnönü’nün gölgesi sırıtıyordu.

Şimdi sıkı durun:

1926’da Maliyeci Cavid sorgulanırken kendisine İzmir Suikastı ile alakalı sorulardan ziyade; yeni parti çalışmalarına katıldığı, İttihat ve Terakki Partisini tekrardan kurmaya çalıştığı, Parti Tüzüğü hazırladığı, hazırladığı bu tüzüğün CHF’nin tüzüğü gibi 9 madde halinde sıralandığı ve bu maddelerin CHF’ye nazire olarak yapıldığı üzerinde duruluyordu. Bu yaklaşım haklıydı, çünkü İzmir suikastını Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurmayları tezgâhlıyordu.

Akabinde “muhalif parti kurarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ele geçirmeye teşebbüs, Hükümeti Taklib vs.” suçlarından dolayı idam ediliyordu. İdam edilenlerden eski İttihat ve Terakki Genel Sekreterlerinden Nail Bey idam sehpasına giderken: “Bu bize Tevfik Rüştü’nün oyunudur” diyordu. Bu da Sabataistlerin iktidar kavgalarını yansıtıyordu.

O parti tüzüğünde (1926’daki İttihat-Terakki Partisi taslağında) geçen 2 madde:

1. Ayan ve Mebuslar Meclisi olmak üzere 2 meclisli bir parlamento kurulması.

2. Bir Meclisi Müessisan (Kurucu Meclis) oluşturularak Teşkilat-ı Esasiyenin (Anayasanın) tekrardan yapılması… Bize (1960 ihtilali sonrasında direk yapılanları hatırlatıyordu.)

Özetle diyeceğimiz şudur:

Tanzimattan beri bu ülke (Yahudi Dönmesi Sabataistlerin), Kapaniler ve Karakaşların çatışmasına sahne oluyordu! Kapaniler genellikle Atatürk’ün, Karakaşlar da çoğunlukla İnönü’nün etrafında toplanmış görünüyordu. Ne var ki Atatürk bunun farkındaydı ve dengeleri idare ediyordu, İnönü ise sadece, makam hırsıyla kullanılıyordu. Yakubilerin nerede durdukları ise çözülemiyordu. Gerçi onlar için, en çok asimile olmuş ve artık neredeyse mensubu kalmamış bir kol diyenler bile çıkıyordu.

Sabataistlerden, hangi ekibin hangi tarihlerde muktedir olduğunu incelediğimizde de;

1924 – 1938 arası Kapaniler, 1938 – 1950 arası Karakaşlar, 1950 – 1960 arası Kapaniler, 1960 sonrasında ise yeniden Karakaşlar olmak üzere iktidar gücünün el değiştirdiği gözleniyordu. Zavallı halkımız ise demokratik seçimlerle iktidarı belirlediğini sanıyordu.

Bugünlerde AKP’nin dirsek temasında olduğu grupta Kapaniler’in de, Karakaşlar’ın da varlığı dikkat çekiyordu. Anlaşılan Erbakan tehlikesine karşı işbirliği yapmak zorunda kalınıyordu.

Karakaşlardan olan Abdi İpekçi 1961 yılında, Milliyet Gazetesi başyazarlığına getiriliyordu. Buna mukabil Atatürk döneminde Cumhuriyet Gazetesini çıkaran ve İzmir Suikastı davasında Kazım Karabekir’den Cavid’e kadar hepsine ateş püsküren yazılar yazan Yunus Nadi de kuvvetle muhtemel Kapaniler’den sayılıyordu.

Şimdi… Acep günümüzde bunlardan hangisi Avrasyacı, bir diğer anlatımla Rusyacı, Ulusalcı, Cumhuriyet Çalışma Grubu yanlısı; hangisi NATO’cu, bir diğer söylemle Amerikancı, Batıcı, Batı Çalışma Grubu taraftarı diye insan düşünmeden edemiyordu. Bana göre Karakaşlar NATO’cu, Kapaniler de Avrasyacı davranıyordu. 1958’lerde Adnan Menderes’in Rusya açılımı ve sonucunda asılması… İngiltere’nin de bu asılmaya karşı çıkmaması, İsmet İnönü’nün asıl gizli Amerikancı olduğu iddiaları gibi sebeplerle beraber düşünülürse bir anlam kazanıyordu…

“İlker Başbuğ’un Kapani, Yaşar Büyükanıt’ın ise Karakaş önermesinin ne kadar doğru olup olmadığı bilinmiyordu. Merak ettiğim ise Işık Koşaner’in nerede durduğuydu?” diyen bay çokbilmiş, acaba Fetullahcıları, Türkiye’de ve ABD’de kollayan Sabataist (Yahudi Dönmez)lerin hangi kollara mensup olduklarını niye yazmıyordu?

Abdi İpekçi’lerden, Mehmet Ali Birand’a, Çetin Emeç’ten Cengiz Çandar’a, Cüneyt Ülsever’den Çoşkun Kırca’ya, Can Ataklı’dan Fikret Bila’ya, Güneri Civaoğlu’ndan Gündüz ve Altemur Kılıç’a, Ali Sirmen’den Mecbure Canan Barlas’a, İsmet Berkan’dan Nuri Çolakoğlu’na, Nasuhi Mahruki’den Reha Muhtara, Sedat Ergin’den Nazlı Ilıcak’a, Hasan Cemal’den Fikret Otyam’a, Yalçın Bayer’den Ferai Tınç’a, Murat Belge’den Bekir Çoşkun’a, kimi sağcı, kimi solcu ve birçoğu AKP yanlısı bu yazar-bozar takımının aslını ve astarını bilmek, bunların ayarı ve amacı konusunda bize önemli ipuçları veriyordu.

Uluslararası (Yabancı-Küresel) şirketlerin Türk ismi taşıyan Başkan ve CEO’ları bile bize çok şey anlatıyordu:

• Coca Cola Yönetim Kurulu Başkanı; Muhtar Kent

• Western Union Başkanı ve CEO’su; Hikmet Ersek

• Coca Cola İnternational’ın Başkanı; Ahmet Bozer

• Pepsico Asya Pasifik Bölge Başkanı; Ümran Beba

• BP Avrupa, Asya, Afrika Bölge Başkanı; Tufan Erbilgiç

• Roche Ortadoğu Avrupa ve Asya Başkanı; Tuygan Göker

• Unılever Çin sorumlusu; Mehmet Altınok

• Mikrosoft, Üretim ve Kaynak Genel Müd; Çağlayan Arkan

• Priymian Group Yönetim Kurulu Bşk; Hakan Özmen

• Pfizer Gelişen pazarlar Bölge Bşk; Ahmet Göksun

• Bosch, Kıdemli Bşk Yardımcısı; Gürcan Karakaş

• Toyoto Motor, Avrupa Kalite Sorumlusu; Necdet Şentürk

• Adidas ve Reebok Bölge Bşk; Osman Ayaz

• Philip Morris Ortadoğu Bşk; Raman Berent

Evet işte Türkiye bu imtiyazlı ve çoğu Yahudi asıllı Türklerin yönetim ve denetiminde bulunuyordu.


0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Osman ERAYDIN

Osman ERAYDIN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...