Öğrendim ki dünya, hayal âlemi
Âlemler üstünde, hakikat eli
Hakkın sevdalısı, çeker özlemi
Susar mı aşıkın, dili kalemi…
İlahi sen bana, benden yakınsın
Ferasetsiz insan, gafil bakınsın
Huzur ehli olan, edep takınsın
Cihat etmiyorsan, korkak şaşkınsın…
Ya Rab cesaretim, lütfun eseri
Eyleme bizleri, nefsin esiri
Cihadımız Erbakan’ın, tesiri
İçir mahşer günü, ab-ı Kevseri…
Sözlerim sanadır, ey aciz Ömer
Milli Çözüm Bağında, yetişsen eğer
Akgül’ü koklarsın, dünyaya değer
Hak sedasın duyan, sadıkmış meğer..
Evet, bir rivayette “İnsanla Kur’an ikizdir”buyrulmaktadır; çünkü Kur’an insanın kullanım kılavuzu, huzur ve imtihan programıdır. Bu nedenle “Şeriatın bir taşını yerinden kaldıran, oraya başını koyacaktır.” Harputlu İmam Efendi (Osman Bedreddin Erzurumi) Hz.leri: “Emri bilma’ruf ve nehyi anilmünker’den maksat bu din-i Hakkın kaim olması ve adalet nizamının kurulmasıdır”[1] buyurmaktadır. Çünkü İslam şeriatını (Kur’an’ın adalet nizamını) istemek, Allah ile barışıp anlaşma yapmaktır. Batıl ve zalim sistemleri savunmak ise Allah ile savaşmaktır.[2]
Mevlana Cami’nin: “Hayrın kaynağı, İslam nizamı için çalışmak; bunun kaymağı ise Cenabı Hakkın rızasına ulaşmaktır. Her türlü şerr ve fesadın tarlası ise gayri İslami ve zalim bir nizamdır, bunun faturası ise huzursuz yaşamak ve Hak’tan uzaklaşmaktır” sözleri ne kadar anlamlıdır. Evet insan, nefsinden ve hevesinden fedakarlık ettikçe, Rabbine yaklaşacaktır. Nefsinin süfli arzularından feragat edenler, Rabbinin ulvi rızasına ve rıdvanına nail olacaktır.
İbrahim Ummi Sinan Hz.lerinin bu şiirinin Kul Nesimi tarafından değiştirilmiş şekli ile aşağıdaki biçimi çok ibretli ve hikmetli hakikatleri barındırmaktadır. (vefatı:1568)
AK GÜL ile KIRMIZI GÜL!
Seyrimde bir şehre vardım
Gördüm sarayı güldür gül!..
Sultanımın tacı tahtı
Bağı divanı güldür gül!..
Gül alırlar gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşı pazarı güldür gül!..
Toprağı güldür, taşı gül
Kurusu güldür, yaşı gül
Endamı güldür, kaşı gül
Selvi çınarı güldür gül!..
Gül nuru narı söndürür
Gülden değirmen döndürür
Anın ile gül öğüdür
Bendi pınarı güldür gül!..
Akgül ile Kırmızı gül
Bir bahçede hayran gönül
Hasretiyle yanar bülbül
Ahu figanı güldür gül!..
Gül cemali gören gözler
Vuslat ile gülen yüzler
Gül yağına dönen özler
Gönlüm dermanı güldür gül!..
Dost bağında bulan gülü
Arar mı lale sümbülü
Aşkla Burakla Düldülü
Hakka koşturan güldür, gül!..
Gülden kurulmuş bir çadır
İçinde nimeti hazır
Kapıcısı İlyas Hızır
Nanı şarabı güldür gül!..
Ümmi Sinan yaz taşkını
Gül ile bülbül aşkını
Dünya eylemez şaşkını
Canı cananı güldür gül!..
Bu tatlı ve hakikatlı dizeleri bize gönderen Neslihan Bayraktar kardeşimizin şu satırları birer gönül goncalarıdır:
Milli Çözüm bahçesinin
Toprağı gül, taşı güldür…
Dertli bülbül serçesinin
Ekmeği gül, aşı güldür!..
Bazısına zahmet gelir
Üstadım feryadı güldür…
Bize şifa şerbet gelir
Adı Akgül, tadı güldür!..
Makamı Elazığ Kövenk’te bulunan Hacı Ömer Hüdai Hz.lerini ziyareti sırasında, hamile olan annesinin rüyasına gelip müjdelediği şu sırlara layık olmaya çalışılmalıdır:
“Alişam’dan[3], Akgül çıkar
Cehd-ü aşkla, hak kul çıkar
Ol Rabbani, âlim olur
Bu dünyadan, maktül[4] çıkar!…”
Şu Farisi beyit, gönül kazanmanın ve insanları huzur ve refaha kavuşturmak için cihat yapmanın (Hak nizam kurulsun ve zulmün kaynağı kurutulsun diye çalışmanın) en büyük şeref ve sevap olduğunu ne güzel anlatmaktadır.
“Dil bedest aver ki, Hacc-ı ekberest
Ez hezaran Kâbe, yek dıl bihterest
Çün Kâbe, bünyad-ı Halil-i Azerest
Şol dıl, nazargah-ı Hüda-i ekberest!”
Yani:
“Bir gönül yapmak ki, Haccı ekberdir
Bir has gönül, bin Kâbe değerindedir.
Çün Kâbe’yi Hz. İbrahim, bina etmiştir
İnsan kalbi ise, bizzat Hüda’nın evidir”
Öyle ise:
Hakka dön artık gafil, uyan perişansın
Halife makamında, Haktan bir nişansın
Batıldan uzaklaş ki, dönsün bari şansın
Dost kervanına katıl, mutluluk yaşansın!
Hocamızın kızı Tuba Taşkın’ın müjdeli rüyası: (6 Aralık 2014 – Elazığ)
Rüyamda Trabzon’daki Uzungöl’e benzer bir gölün kenarında oluyorum. Gölün kıyısında bir Mescid bulunuyor, Ben de gölün kenarındaki patikada yolda yürüyorum. Gölün kıyısındaki Mescidin Mescid-i Aksa olduğunu fark ediyorum. Elimde dergi boyunda bir fotoğraf var. Fotoğrafta babam Ahmet Akgül aynı gölün ortasındaki küçük bir adanın üzerinde Mescid-i Aksa’yı izliyor. Ben de yanımda olan ve kim olduğunu hatırlayamadığım birine elimdeki fotoğrafı gösteriyorum ve: “Bak bu adanın üzerinde sadece büyük devlet adamları resim çektirebiliyor” diyorum. Sonra göldeki adayı görebilmek için incelemeye başlıyorum. Mescid-i Aksa’ya yakın bir yerde gölün içinde küçük bir adanın olduğunu fark ediyorum. Babam da o adacığın üzerinde oturmuş hasret ve muhabbetle Mescid-i Aksa’yı seyrediyor.
Tevili:
Allah’ın rızasını umarak ve Kur’an’ın adalet ve saadet nizamını amaçlayarak, Milli Görüş davasına gönüllü hizmet yapan Milli Çözüm Ekibinin: “Deccalizm’in-Siyonizm’in yıkılması ve Adil Düzen’in hâkim kılınması” yolunda ilmi ve cesaretli gayretleriyle katkı sunduklarına ve inşallah Mevla katında makbul sayıldıklarına işaret ve beşarettir. En doğrusunu Allah bilir.
Bu konuyu Konya’dan Mustafa Sunar Bey’in uzun ve güzel şiirinden özetlemelerle bağlayalım:
NASİHAT
Sakın ha Suriye’ye, gireyim deme
Bu Şeytan tuzağıdır, asla deneme!
Saddam’ı da aldatıp, soktu Kuveyt’e
Sonra da asmışlardı, kaba kuvvetle!
Hani vizeler kalkmış, Esed kardeşti
Kimler sizi kandırdı, ve kim kalleşti!..
Milli Görüş gömleyin, çıkarıp atan
Makam menfaat için, davasın satan!..
Erbakan hainleri, iflah olur mu
Papa’yı kutsayanlar, salah bulur mu!
İşte Milli Çözüm Ekibinin Hizmet Aşkı ve Bereket Sırrı!
Ankara Temsilcimiz ve yazarımız. E. Harb-İş Genel Başkanı Orhan Atay kardeşimiz, kalbine doğan bir his ve gayretle uçağa atlayıp Erzincan’a gittiğini, imzalı kitapları sahiplerine takdim edip hiç beklemeden geri geldiklerini şöyle nakletmişti:
Ahmet Akgül Hocamızın yazdığı ve önemli bir makam ile kütüphanesi adına imzalattığımız “MİLLİ ŞUUR VE ORDU” kitabını, elden teslim etmek üzere 02 Aralık 2014 günü Ankara Havaalanından 12:20 uçağına bindim ve 13:40’da Erzincan’a indim. Sonra bir taksiyle yaklaşık 20 dakika yolculuktan sonra ulaştığımız birimin nizamiye kapısındaki nöbetçi görevliye, Milli Çözüm Dergisi Başyazarı, Araştırmacı ve Siyaset Bilimci Ahmet Akgül Hocamız tarafından imzalanan iki adet “MİLLİ ŞUUR VE ORDU” kitabını takdim etmek için buraya geldiğimi söyledim. Kendisi bana “nereden geldiğimi” sorunca, “Ankara’dan geldiğimi” söyledim. “Ne yapmam gerekir?” diye sorunca, ben de kendisine “önce kitabın kayıtlara geçmesini, sonrada Emir görevlisine veya haberleşme iletişim daire şube müdürlüğüne telefonla bilgi verilmesi gerektiğini” belirttim. Nöbetçi ilgili birim amirinin yönlendirmesiyle genel sekreterliği aradı ve konuyu arz etti. Ben Genel Sekreterle görüşmek üzere yanına çıktım ve beni bu kutsal kurumun saygınlığına yakışır bir nezaketle karşıladı ve nereden geldiğimi sordu. Kendisine “Ankara’dan geldiğimi ve imzalı kitapları teslim etmek için orada olduğumu” söyleyince, bana “sadece kitap vermek için mi Ankara’dan buraya geldiniz?” diye hayretle sordu. Ben “evet” dedim. Hem hayranlık, hem de şaşkınlık içerisinde; “dur o zaman” dedi ve telefonla yetkili makamı aradı ve ne maksatla geldiğimizi kısaca anlattı. Konuyu arz ettikten sonra bana dönüp “Orhan Bey yanlış anlamayın lütfen, bizzat sorumlu amire soruyorum çünkü ben kitaplarınızı alır yetkili şahsiyete ve kütüphaneye teslim ederim, ancak olur ya bana, “bu insanlar bize kıymet vermişler ve ta Ankara’dan yola çıkıp, sadece kitap hediye etmek için Erzincan’a kadar gelmişler bir tanışalım!” diyebilir diye arıyorum” dedikten sonra kendisine yakışır bir nezaketle bizi misafir ettikten sonra ben kitaplarımızı teslim ettim ve selamlaşıp genel sekreterlikten ayrıldım. Oradan halk otobüsüne binip Erzincan terminaline vardım. (Çünkü Ankara’ya dönüş için uçak yoktu. Ya gece Erzincan’da kalıp ertesi gün uçakla Ankara’ya dönecektim veya otobüsle kara yolunu tercih edecektim) Saat 15:40 gibi otobüse binerek yaklaşık 11 saat kara yolculuğundan sonra gece 02:30 gibi Ankara’ya vardım. Önemli ve sorumlu bir makamdaki, onurlu ve duyarlı bir zat’a, Milli Çözüm’ün amacını ve bakış açısını tanıtacak ve kutsal hizmetinde ona moral kazandıracak bir tebliğ hizmetini yapmış olmanın huzuruyla yatağa uzandım
[1]Gülzar-ı Samini, ikinci defter. 2. Sohbet
[2]2.defter 45.Sohbet
[3] Alişam: Keban Baraj Gölü altında kalan Elazığ’a bağlı ulema ve evliya yatağı bir belde
[4] Maktül: Öldürülerek şehit edilen

Maşalllah
Maşallah Barekallah. Rabbim cehdu gayretinizi arttırsın.
Bu inançta ve gayrette başka ekip yoktur diye tahmin ediyorum.
Tebrik ederim.
Selam
Ben bir Asker emeklisi olarak sizi severek ve canı gönülden destekliyorum.Allah hepinizden razı olsun.Yeni derginizi sabırsızlıkla bekliyorum. Selam ve Dua ile Allah yar ve yardimciniz olsun