“REİS”LİK SAPLANTISI
VE
NARSİZM SAPKINLIĞI
Narsizm: Kişinin kendisini ve görüşlerini kutsallaştırması, daha doğrusu, nefsini putlaştırmasıdır. “Herkesin ve her şeyin kendisine hizmet ve itaat ettiği kadar değer kazandığını” sanmasıdır. Her türlü nimet ve faziletin en iyisine ve en fazlasına kendisinin layık olduğu saplantısıdır. Bu bâtıl ve bencil kuruntuların, bu boş gurur ve kibir sapkınlığının ilk örneği Şeytandır.
“Ve Biz bütün meleklere: ‘(O halde şimdi emrime itaaten ve hürmeten) Adem’e secde edin! (O’nun üstünlüğünü kabullenin!)’ demiştik. Onlar da hemen secde etmişlerdi. Yalnız İblis diretmiş, kibirlenmiş ve kâfirlerden (inatçı ve inkârcı nankörlerden) olup (gitmişti).” (Bakara Suresi: 34)
“Andolsun, Biz sizi (hiç yoktan) yaratıp var ettik, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: ‘Adem’e secde edin!’ dedik. Onlar da hemen secde ettiler; sadece İblis (emrimizi tutmadı) ve secde edenlerden olmadı. (Kibirlendi ve küfre kaydı.)”
“(Allah ona) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblis) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım. (Çünkü) Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın’ (‘üstünlük benim hakkımdır’ demeye yeltendi). [Not: Şeytan bu kıyasında da yanılıvermişti. Çünkü toprak, her bakımdan ateşten daha yararlı ve hayırlı bir nesneydi.]”
“(Allah:) ‘Öyleyse oradan (cennetten defolup aşağı) in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olamaz. Hemen (huzurumdan ve nimet ortamımdan) çık. Gerçekten sen, küçük (basit ve değersiz) düşenlerdensin (artık zelil ve hakirsin)’ dedi.”
“O da: ‘(İnsanların öldükten sonra) Dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele)’ diye (mühlet istedi).”
“(Cenab-ı Hakk bu isteğini kabul etmiş ve) ‘Haydi sen kendisine mühlet (ve fırsat) verilenlerdensin’ demişti.”
“(Şeytan) Dedi ki: ‘Madem öyle, (Hz. Adem’e secde etmek gibi nefsime ağır gelen bir imtihana tâbi tutmakla) beni azdırmana karşılık; ben de onları (Ademoğullarını saptırmak için) Senin (İslamiyet ve) istikamet yolunun üzerinde oturup (tuzak kuracağım. Her dönemdeki en haklı ve hayırlı davanın ortasında pusu kurup duracağım).
Sonra; ön taraflarından, arkalarından, sağlarından ve sollarından muhakkak (kullarına) sokulup (saptıracağım). Ki onların çoğunu (artık dinin ve nimetlerin sayesinde eriştikleri lezzet ve faziletlere) şükredici bulmayacaksın. (Çünkü onlara nankörlük ve hıyanet yaptıracağım!?)”
“(Cenab-ı Hakk da: ‘Haydi defol!) Aşağılanmış ve kovulmuş olarak çık oradan! Yemin olsun (insanlardan) onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım’ buyuruvermişti.” (A’raf Suresi: 11-18) ayetleri Şeytanın kibir ve Narsistlik damarıyla nasıl azgınlaştığını anlatmaktadır.
Başkanlık gururuyla ve Firavunluk damarıyla şımarıp şaşıranlar da Narsizme kaymaktadır.
“Firavun ise: ‘Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu (benim mülkümde, benim dışımda bir kanun koyucu bulunduğunu) bilmiyorum (ve kabul etmiyorum). Ey Haman, (özel fırınlarda) çamurun üstünde bir ateş yak da, bana (tuğladan) yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın İlahına çıkarım (da varsa O’na rastlarım, ama) gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum’ diyerek (halkın kafasını karıştırmayı denemişti).” (Kasas Suresi: 38)
“Sonunda (yardımcı güçlerini) toplamış (onlara şöyle) seslenmişti;”
“(Firavun, kibir ve cehaletle:) ‘Sizin en yüce rabbiniz benim! (Hayat sisteminizi tanzim ve sizi dilediğim gibi terbiye ediciyim)’ demişti.”
“Bu yüzden Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakalamış (ve zulüm saltanatını yıkmış)tır.”
“Gerçekten bunda ‘içi titreyerek korkacak’ kimse için elbette bir ibret (dersi) vardır.” (Nazi’ât Suresi: 23-26) ayetleri Firavunların kapıldıkları gurur ve Narsistlik damarıyla nasıl sapıttıklarını hatırlatmaktadır.
Evet, Narsizm: İnsanın kendi kendisine hayran olması, etrafında hürmet ve rağbet edenlerin artmasıyla şımarıp “BEN”lik ve “BİRİNCİ”lik havasına kapılması… Kendisinden etkin, yetkin ve zengin odaklara uşaklık, kendisinden zayıf ve sürü mantıklı kalabalıklara “Başkanlık” rolüne yapışmasıdır.
“Firavun, kendi kavmi içinde bağırıp dedi ki: ‘Ey kavmim, Mısır’ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler (Nil’in kolları ve kanalları) benim (hükmümde) değil mi? Hâlâ bunları görmeyecek (ve basiretli davranıp bana tâbi olmayacak mısınız?)’”
“Yoksa ben, şundan (Musa’dan) daha (üstün ve) hayırlı değil miyim ki; o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamaktan (rahat konuşmaktan aciz ve) yoksun olan (bir adam)dır.”
“Bu durumda (eğer Musa doğruysa), üzerine (gökten) altından bilezikler atılmalı, ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelip (dolaşmalı) değil miydi? (Şimdi bu zavallının peşine mi takılalım?)”
“(Firavun) Böylece kendi kavmini küçümseyip hafife aldı (onları basit ve haysiyetsiz ayaktakımı kimseler saydı). Buna rağmen, yine onlar kendisine (hürmet ve) itaatini (artırdı). Gerçekten onlar fasık (duyarsız, davasız ve bayağı insanlardan oluşan) bir kavim olmuşlardı. (Çünkü Firavun kendilerini hakir gördükçe, ona daha çok yanaşmışlardı.)” (Zuhruf Suresi: 51-54)
“(Onları küçümseyerek ve önemsiz görerek) ‘İnsanlara yanağını şişirip (yüzünü çevirip büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez (ve onları alçaltır).’” (Lokman Suresi: 18) ayetleri bu benlik saplantısından insanları uyarmaktadır.
Narsistik kişilik bozukluklarına, toplumun bütün tabakalarında ve her yaştan insanda rastlanmaktadır. Toplum içerisinde görülme oranları ise %6,2 kadardır. Yapılan araştırmalarda, narsistik kişilik bozukluğunun kadınlara göre erkeklerde daha yaygın görüldüğü saptanmıştır.
Narsizmin çocukluk çağı ile nasıl bir ilişkisi vardır?
Çocuklar, hayatla ilgili ilk bilgileri aile çevresinden almaktadır. Çocuk, aile içerisinde yaşadığı ortamı gözlemlemeye başlar ve bunun bir parçası olabilmek için çabalar. Anne-baba ve ağabeylerde gözlemlenen mükemmellik kavramları, çocuklarda narsistik kişilik yapısının temelini oluşturmaktadır. Çocuk, ileriki yaşamında girdiği ortamlara sürekli hata yapmamak üzere kendini sınırlayıp kodlamaktadır. Bu durum, çocuğun iletişim kurma sorunlarına da yol açmaktadır. Başarısız olma korkusu da bu sıkıntıyı yaşayan çocukların kişilik yapısını bozmaktadır. Hayatını kusursuz normlar üzerine kurmak isteyen ama aşağılık psikolojisini yenemeyen çocuklar, giderek mutluluk ve huzur kavramlarından uzaklaşmaktadır. Özellikle anne ve babaların, çocuğu sürekli azarlayıp suçlamaları ve baskıyla kontrol altına almaya çalışmaları, çocuğun ruh yapısına ve kişisel sınırlarına saygılı davranmamaları, bu bozukluğun oluşmasına neden olmaktadır.
Arkadaş ve teşkilat ortamının Narsizme katkıları!
Kibirlilik ve bencillik saplantılı Narsist kişiler, özellikle arkadaşları tarafından başta mükemmel sanılırlar. Sevilen, övülen ve güvenilen bir kişilik yapıları vardır. Fakat bunlar, sevgiyi genellikle manipülatif davranışlar ile almaya çalışırlar. Başarıda üstün bir hırs ve başarısızlık anında ise suçlama davranışlarıyla ön plana çıkarlar. Bu sorunu yaşayan kişiler genellikle aile ve evlilik konusunda, hatta iş ve ekip ortamında karşısındaki insanlara değersizlik, yetersizlik gibi kavramları yükleyip onları yalnızlaştırma politikasıyla üstünlük sağlamaya çalışırlar. Genellikle ilişkilerini emir ve komuta sistemine göre yürütmeye çalışırlar. Bunun dışına çıkıldığında öfkelenip kızarlar veya küsmek ve alâkayı kesmek gibi pasif-agresif davranışlara sığınırlar. Karşısındaki kişilerin hayatlarını ve onurlarını hiç hesaba katmazlar. Hatta ilgi gösterseler bile, genellikle bunu rutinsel gereklilik olarak gördükleri için yaparlar. Toplamda bütün ilişkisel boyutlar değerlendirildiğinde bu tip insanlar benmerkezci yapıdadırlar. Bu yüzden genellikle ilaçla tedavi edilmesi mümkün gözükmeyen bir psikolojik hastalıktır. Narsistik kişilik bozukluğu yaşayan bireyler, tedaviye ve tavsiyelere en kapalı insanlardır. Bu nedenle tedavi; uzun süreli psikoterapi yöntemiyle, uzman klinik psikologlar ya da çok sabırlı ve istikrarlı irşatçılar tarafından ele alınmalıdır. Terapi yöntemlerinde ise sıklıkla bilişsel davranışçı terapi kullanılır. Narsizm, terapistlerin en çok zorlandığı hastalık grubu sayılır.
Narsistik kişilik bozukluğunun belirtileri şunlardır:
Narsistik kişilik bozukluğu olanlar, kibirli ve benmerkezci kimseler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlardaki bazı belirtiler şunlardır:
• Bu tipler, kendilerini bütün eleştirilerin üstünde görmeye başlamışlardır.
• Çevrelerini manipüle edici davranışlar sergilemeye çalışmaktadırlar.
• Herkesi kendi çıkarları ve kazanımları için kullanırlar.
• Kendisiyle aynı statüye sahip insanlarla arkadaşlık kurmak havasındadırlar. Fakat bu gerçekleştiğinde bile önde olma dürtüsü ile çevresiyle yarış halinde olurlar.
• Kendi yetenek ve başarılarını abartıp, üstünlük psikolojisine kapılırlar.
• Sürekli haklı çıkacağı ortamları yaratıp onaylanmak arzusundadırlar.
• Bu tipler, devamlı övgü bekler ve bunun için baskı ortamı kurarlar.
• Başka insanları kendinden daha çapsız, daha başarısız ve daha az anlayışlı bulurlar.
• İnsanların, kendine hizmet etme durumunda olduklarını varsayarlar.
• Kendisini toplumun parçası olarak görse de bu toplumun içerisinde özel muameleyi hak ettiğini düşünüp, o toplumun en üstündeki kişi olduğu sapkınlığına kapılırlar.
• Başkaları üzerinden var olurlar.
• Genellikle bu bozukluğun temelinde, çocuklukta ve ilk gençlik yıllarında yaşanılan değersizlik ve sevgisizlik gibi kavramlar yatmaktadır.
• Ne kadar dışarıya öz güven sahibi gözükseler de içlerindeki kendine güven kavramı kırılgandır ve bunu göstermek ve gerçek ayarları bakımından toplumca sezilmek, en büyük korkularıdır.
Narsistik kişilik bozukluğu olan kimseler nasıl anlaşılır?
Narsistik kişilik bozukluğu olanlar, sorunlu davranışlarını değiştirme konusunda oldukça katıdırlar. Narsist kişilik bozukluğu olanlar, suçu başkalarında bulma konusunda ustalaşmışlardır. En küçük eleştirileri bile anlaşmazlığa, çatışmaya ve saldırgan davranışa dönüştürüp hırçınlaşırlar.
Evet, Narsizm; bir ahlâk ve vicdan yozlaşması ve derin bir kişilik bozulmasıdır!
Narsizm kelimesinin kökeni Yunan mitolojisindeki ‘Narkissos’ adlı bir avcıdan günümüze gelip yerleşmiş bir kavramdır. Burada adı geçen Narkissos, su içmek için indiği durgun nehirde kendi yansımasını görüp sudaki görüntüsüne âşık olmaktadır. Yemeden, içmeden kesilen avcı, günlerini nehrin başında kendi görüntüsüne bakarak geçirmeye başlamıştır. Efsaneye göre bu şekilde kendini tüketip ölür ve bedeni, nehirdeki bir nergis çiçeğine dönüşür.
Narsizm, toplumdaki bazı bireylerin suni bir öz güven ile kendilerini sürekli diğer insanlardan üstün görmesiyle ortaya çıkan bir kişilik bozukluğu olmaktadır. Bu insanlar, çevrelerinden de aynı şekilde hissettikleri bu duyguların çoğaltılmasını ummaktadır. Çoğunlukla benmerkezci kişilik özellikleri ile beraber empati yoksunluğu, kişiliği fazlasıyla büyütme (abartma), başarıya ve güce bağımlı davranışlarla kendilerini öne çıkarmaktadır.
Narsistik kişilik bozukluğu olan birine nasıl davranılmalıdır?
• Böylesi Narsist bir insana karşı davranış sınırları net, belirgin ve keskin olmalıdır.
• Bunların duygusal ve psikolojik anlamda bütün manipülatif davranışları sınırlandırılmalı ve açıkça uyarılmalıdır.
• “Onu kaybetme korkusu ile yaklaşıldığı” izleniminden sakınmalıdır.
• Eğer kişiyi kaybetme korkunuz varsa bunun altında yatan neden de vurgulanmalıdır.
• Narsist bir insanın karşısında değersizlik, yetersizlik ve beceriksizlik gibi duygulara kapılmamalıdır. Narsist kişiliğin egosunu besleyici tavırlardan uzak durulmalıdır.
• Onu kısa sürede ve baskı ile değiştirme ve düzeltme çabasına girilmesi yanlıştır.
• Narsist bir insana karşı olumlu ya da olumsuz hissedilen duygular net bir şekilde ve yüzüne karşı anlatılmalıdır.
Çünkü Narsist-Kibirli insanlara göre pişmanlık, bir zayıflık göstergesi sayılır. Oysa yanlış ve haksız davranışlarından pişmanlık duymak insani bir erdem ve olgunluk ahlâkıdır. Ancak nadiren de olsa hayatlarının bazı dönemlerinde pişmanlık yaşayanlar çıkmaktadır. Pişmanlık yaşadıkları fark edildiğinde ise genelde kendilerini dışa kapattıkları saptanmıştır. Narsistik kişilik bozukluğu olanlar, genellikle çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde yaşadıkları sevgisizlik ve değersizlik duygularını barındırmaktadır ve her ne kadar aşırı öz güvenli görünse de, bu aşırı öz güvenin temelinde güvensizlik duygusu vardır. Bunlar, kendilerine yönelik küçük ve basit olaylara hemen üzülür, derinlerde acı çekmek istemese bile hemen savunmaya geçip hırçınlaşır ve saldırganlaşır.
Narsistik kişilik bozukluğu taşıyanların, ilişki içinde oldukları insanlara karşı yaklaşımları da tutarsız ve istikrarsızdır. Bu tip insanlar bazı dönemlerde sevgisini abartırken, bazen de sevdiğini söylediği insanı yerin dibine batırmaktadır. Özellikle ilişkinin başında sevgi doluyken, zamanla ilişkinin seyrini değiştirerek acımasız ve kibirli bir insan olup çıkmaktadır. Narsist insanlar, bütün ilişkilerinde kontrolün kendi elinde olmasına çalışmaktadır. İlişkinin devamı konusunda konuşarak ikna edemeyeceğini anlayınca, karşısındakinin zaaflarını ortaya çıkararak kişinin kendisini kötü hissetmesini sağlamaya yoğunlaşır. Geçmişe dönük güzel anları anlatmanın işe yaramadığını anladığında ise saldırıya geçip hakarete başlamaktadır.
Narsizmin de türleri vardır!
Narsizmin farklı türleri bulunmaktadır ve her biri kendi içerisinde ortak ve farklı özellikler taşımaktadır.
Sağlıklı Narsizm: Sağlıklı Narsizm, normal bir durum sayılır ve hemen her insanda az-çok bulunmaktadır. Gerçeklerle uyumlu olduğu sürece bir sorun oluşturmayacaktır. Öte yandan Narsizm kişinin kendi değerinin farkında olması, nelere hakkının olduğunu anlaması görevini üstlenen bir dürtü olarak vardır.
Büyüklenmeci Narsizm: Bu yapıdaki kişiler kendi yetenek ve başarılarını, haklılık ve kazanımlarını öne çıkarmaktadır. Bu durum bir takıntı halini almaktadır. Etrafındakileri nasıl etkilediklerini umursamadan büyüklenmeci tavırları takınılmaktadır.
Savunmasız ya da Kırılgan Narsizm: Büyüklenmeci Narsizmin zıddıdır. Bu kişiler genellikle utangaç ve aşırı duygusal insanlardır. Kendilerinin, şefkatli, mütevazı ya da fedakâr olduklarını düşünerek ‘farklılık’ ve ‘ayrıcalık’ havasına kapılırlar. Diğer yapısal nitelikleri ise kıskançlık ve başkalarının eleştirilerine karşı fazla tepkili olmalarıdır. Kendilerine yönelik eleştirilere karşı aşırı bir savunma ve tepki koyulmaktadır. Reddedilme ve utanç kaygısıyla pasif öfkeye kapılırlar.
Cinsel Narsizm: Cinsel Narsizm takıntısı olanlar, güzelliklerine ve bedeni özelliklerine aşırı düşkün insanlardır. Başkalarının, onların farklılıklarını övmelerine ihtiyaç duyar, kendilerine hayranlık duyulmasını arzularlar. Çevresindekileri manipüle edebilmek için cinselliği kullanırlar.
Somatik Narsizm: Somatik narsistler, çevrelerinde nasıl göründüklerini takıntı seviyesinde önemli saymaktadır. Bu kişiler için nasıl giyindikleri ve bedensel görüntüleri, kaç kilo geldikleri, saçlarının nasıl göründükleri aşırı derecede önemli bir takıntıdır. Kendilerini gerçek hallerinden daha güzel, daha güçlü görmeye yatkındırlar. Bu yapıları nedeniyle başka insanları dış görünüşlerine bakarak yargılarlar.
Serebral Narsizm: Somatik Narsizmin zıddı olarak dış görünüşü değil, kişilerin entelektüel özelliklerini öne çıkarırlar. Tabii öncelikle kendilerini herkesten daha entelektüel ve zeki sanırlar. Başka insanları ise bu alanlarda yetersiz bulurlar ve bu düşüncelerini karşısındakilere hissettirmeye çalışırlar.
Manevi Narsizm: Bu kişiler kendi meslek, meşrep ve tarikatını, ilmini ve ibadetini, kavmini, sülalesini ve partisini herkesten daha üstün ve değerli bulurlar. Bu yanlarını ön plana çıkarır, karşılarındaki insanlara üstünlük taslayarak onları değersizleştirmeye çabalarlar.
Siyasi Narsizm: Kötücül Narsizm türleri arasındaki en tehlikeli olanıdır. Narsizmin en zarar verici türü sayılır. Kötü niyetli Narsizmde anti sosyal kişilik özellikleri yanında buna sadizm de eklenince tam bir hastalık halini almaktadır. Bu tür gafil ve hain kişiler; dış güçlerle iş birliği yaparak ve çeşitli entrikalar kurarak ele geçirdikleri SİYASİ MAKAMLARIN sağladığı dokunulmazlık ve imkânlarla azgınlaşıp Firavunlaşırlar. Şahsi ihtiras ve iktidarları uğruna, ülke çıkarlarını feda etmekten sakınmazlar. Ancak önünde sonunda müstahak oldukları rezil akıbetten de kurtulamazlar!..
Bu arada, bazı kavramlar birbiriyle karıştırılmamalıdır!
Kendisini; “Erişilmez, karşı gelinmez, vazgeçilmez!” sanan ve böyle sunan Narsist-egoist kişilik bozukluklarıyla; kutlu görev sorumluluğu, Hak dava onuru ve teşkilat-ekip disiplini huzuru için; net, sert, kesin ve keskin tavır takınmak birbirinden çok farklı ve aykırı davranışlardır. Bunları asla karıştırmamak ve suizanlara kapılmamak lazımdır. Nasıl ki; Takvacılıkla Riyakârlık, Kahramanlıkla Münafıklık, Hayırhahlıkla Savurganlık, Vakarlılıkla Barbarlık ve Baskıcılık, aynı değil çok farklı ve aykırı konumlardır. Aralarında ince bir zar olduğu sanılsa da aslında çok uzak kavramlardır. Bunlar ancak “niyetlerle” mahiyetleri başkalaşan ve ehlince anlaşılan durumlardır.
“Tekebbür” değil “Teşekkür” makamında kalmalıdır!
Mekke Fethi’nden sonra girişilen TAİF civarındaki Huneyn Gazvesi’nde, Müslümanlar daha ilk saatlerde düşmanı hezimete uğratmış ve bir kısmı ganimet toplamakla meşgul olmuşlardı. Bu fırsatı değerlendiren Sakif ve Havazin kabilesi okçuları, Müslümanlara saldırmış, onları ok yağmuruna tutmuşlardı. Neye uğradıklarına şaşıran Müslümanların çoğu sağa-sola kaçışmaya başlamıştı.
İşte böyle zor bir esnada Hz. Peygamber (SAV) şu gerçeği haykırmıştı: “Ben Peygamberim, bunda yalan (ve riya) yok. Ben, Abdülmuttalib’in torunuyum. (Bunda gurur yok!..)” (Buhârî, Cihâd 52; Müslim, Cihâd, 78)
Öyle anlaşılıyor ki; Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz, birer beşer olarak düşman tarafından ani baskınlara uğrayıp sağa-sola kaçışan sahabelerini cesaretlendirmek için onlara imanlarını hatırlatmış, cihad şuuruyla yeniden cesaretlerini toplamalarını sağlamaya çalışmıştır. Ayrıca bu sözleriyle Sakif ve Havazin ordularının moralini bozmayı da amaçlamıştır.
Nitekim İslam ordusu, Resulüllah’ın; hakikat olduğu kadar duygusal olan bu haykırışını duyduktan sonra tekrar toplanmaya başlamış ve öğleden sonra yeniden hücuma geçip düşman karşısında kesin zafer kazanmışlardır.
Allah’ın Elçisinin -hâşâ- düşmandan kaçması söz konusu olamazdı. O’nun dedesi Abdülmuttalib de Ebrehe ve ordusu karşısında kaçmamış ve ciddî bir metanetle zalimlere karşı tavır takınmıştı. Ayrıca O, bu sözüyle, Hz. Peygamberimiz (SAV); dedesi Abdülmuttalib, Allah’ın izniyle sağ-salim kurtulduğu gibi Ben de aynı Allah’ın seçkin kuluyum ve o zâtın torunuyum, sözleriyle bu badirenin atlatılacağına işaret buyurarak, Ashabının tekrar toparlanıp kendilerine gelmelerini sağlamıştır.
Hz. Peygamber Efendimiz (SAV)’de öyle bir teslimiyet, metanet ve cesaret vardı ki; yanındakiler, O’nun manyetik alanına sığınınca âdeta büyülenmiş gibi heyecan kazanırlardı. Evet, onlar: “En emniyetli yer O’nun arkasıdır” deyip Efendimizin yanında toparlanırlardı;
Çünkü:
“Ey Resulüm! Rabbinden Sana indirileni (aynen ve eksiksiz olarak) tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun (Allah’ın) elçiliğini (risalet vazifeni ve tebliğ mesuliyetini) aksatmış (görevini yapmamış) olursun. (Bu hususta hiç kimseden korkma, çünkü) Allah Seni insanlar(ın zararın)dan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, (bile bile) kâfir olan bir topluluğu hidayete erdirmeyecektir.” (Maide Suresi: 67) fermanıyla Allah O’nu hep korumaktaydı.
Nitekim Peygamberimiz (SAV)’in damadı Hz. Ali gibi bir kahraman bile şu itirafta bulunmuşlardı:
“Biz savaşta sıkıştığımız zaman cesaret almak için Resul-i Ekrem’in arkasında toplanırdık.” (Müsned 1/156)
Huneyn günü koca İslam ordusunun dağılıp kaçıştığı bir sırada bile, Hz. Peygamber (SAV)’in yerini bırakmaması, tek başına düşmanlara saldırması ve Allah’ın Hak Elçisi olduğunu haykırması, kıyamete kadar gelen insanlar için de bir peygamberlik delili sayılmaktadır. Zira bu insanüstü metanet, cesaret, güven ve emniyet O’nun, kâinatın Sultanı Allah’a olan imanını, imanındaki itminanını ve itminanındaki tevekkül ve teslimiyet rahatlığını ortaya koymaktadır.
Evet, Hazreti Peygamber Efendimiz, övünmek ve kibirlenmek için değil, Rabbine teşekkür etmek ve teslimiyetini göstermek için Peygamberlik makamını ve dedesi Abdülmuttalib’in kahramanlığını hatırlatmıştır. Çünkü şükranlık ve minnettarlıkla, riyakârlık ve şarlatanlık çok farklı ve aykırı tavırlardır.
Zaten Duhâ Suresi son ayetinde: “Ve (Sana lütfettiği bütün bu üstün fazilet ve meziyetlerden dolayı, övünmek ve böbürlenmek için değil, ama sevinmek ve şükretmek niyetiyle) Rabbinin nimetini (minnet ve memnuniyetle) hatırlat ve anlat (ki Makam-ı Mahmud’a ulaşasın.)” (Duhâ Suresi: 11) ayetiyle, Hz. Peygamber Efendimiz (SAV): Tahdis-i nimetle, yani “Allah’ın nimet ve faziletlerini, şükür makamında hatırlatma” ile emrolunmuşlardır.

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…
Milli Çözüm, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kripto Yahudiler ve Pakraduniler” kitabında yakın siyaset tarihimizi doğrudan ve derinden…
Siyonizmi en iyi tanıyan ve tanıtan üstadımızdan sistemler değişse de güncelliğini asla yitirmemiş bir şiir.…
Sn. Kılıçdaroğlu'na önlem olarak getirilen Özgür Özel, CHP'nin Kılıçdaroğlu ile başlayan ve olumlu yönde gelişen…
Bu yüzyılda Hak davaya önderlik eden Necmettin Erbakan ve Onun Adil Düzen plan ve programlarıdır.Elbette…
Halkı yıllarca IMF ve AB uyum yasaları arasına sıkıştırılan güçlerin emrindeki yöneticiler ; canım ülkemi…
İSRA SURESİ 71. AYETİN HIŞMINA UĞRAMAMAK İÇİN ASRIMIZA VE KUR'AN'A TERCÜMAN OLAN MİLLİ ÇÖZÜM'E TÂBİ…
TUTARSIZLIK = KILIÇDAROĞLU KORKUSU!.. ÇÜNKÜ KILIÇDAROĞLU MİLLİ MUTABAKAT TARAFTARIYDI!... Özgür Özel CHP'sinde evet bir tutarsızlık…
Saf 8 يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Onlar, Allah'ın…
Tarihten günümüze hak davaya katılmış belli mevkilerde görev almış,farklı teşkilatlarda cemaatlerde bulunmuş olduklarını anlarken Hakkın…