TÜRKİYE’NİN BAŞ BELASI:
DİN İSTİSMARCILIĞI ve TÜRK IRKÇILIĞI!
AKP iktidarının ve Sn. Erdoğan’ın din istismarcılığı yaptığını bilmeyen kalmamıştı. MHP’nin ve Sn. Bahçeli’nin Türk ırkçılığı yaptıkları da açıktı. Peki bu din istismarcılarıyla Türk ırkçılarını aynı ittifakta buluşturan-uyuşturan ve tahribat ortaklığı yaptıran hangi müşterek amaçlardı? Hangi şantajlar ve avantajlardı? Veya hangi muhterem (!) odaklar ve oluşumlardı? Hatırlayınız, İsveç’in Kur’an yakılması küstahlığına izin çıkarması ve PKK’ya destek olması üzerinden Sn. Erdoğan ve Sn. Bahçeli mangalda kül bırakmamış, “İsveç bu yanlış ve kışkırtıcı tavırlarını bırakmazsa, NATO’ya sokmayız!” şeklinde kurusıkı palavralar sıkmışlardı. Ama üç gün sonra gittikleri NATO zirvesinde Sn. Erdoğan: “Türkiye’nin AB’ye girmesi için önünü açın, biz de İsveç’e NATO kapısını aralayalım!” diyerek asıl niyetini ve sinsi mahiyetini açığa vurmuşlardı… Yani bunların asıl kutsalı ve maksadı; Kur’an’ın yakılması veya PKK’ya arka çıkılması değil, haçlı ve ahlâksız AB çirkefinde Türkiye’nin boğulmasıydı!..
Daha önce, Merkez Bankasının başına ABD’li Siyonist sermaye baronlarınca Hafize Gaye Erkan’ın atanması da bunların gerçek ayarını ortaya koymaktaydı! Zira Hafize Gaye Erkan’ın Amerika’dan atanması, Türkiye’yi gerçekte kimlerin yönettiği sorusunu gündeme taşımıştı… Hayret, daha önce Bülent Ecevit iktidarında Amerika’dan atanan Kemal Derviş olayı sırasında Sn. Devlet Bahçeli yine iktidar ortağıydı. Yani şu “Din istismarcısı” ve “Türk ırkçısı” etiketlerinin altında hangi gizli ve kirli ilişkiler sırıtmaktaydı? Bu istismarcılık ve ırkçılık politikaları, hem bazı kesimleri İslam’dan uzaklaştırmış; hem de PKK gibi, İsrail, ABD ve AB ülkelerinin tezgâhlayıp desteklediği, Devlet ve Millet düşmanı anarşi şebekelerinin, yöre halkını kandırma ve kışkırtma bahanesi olarak kullanılmıştır.
CİMER, bir vatandaşın sorusunu yanıtlayarak 2002’den 2020’ye kadar satılan kurumlar, yerler ve fabrikaların listesini ortaya koymuşlardı.
Satılan Termik Santraller
1. Seyitömer Termik Santrali
2. Kangal Termik Santrali
3. Yatağan Termik Santrali
4. Çatalağzı Termik Santrali
5. Yeniköy Termik Santrali
6. Orhaneli Termik Santrali
7. Tunçbilek Termik Santrali
8. Soma Termik Santrali
Satılan Hidroelektrik Santralleri
1. Ataköy Hidroelektrik
2. Beyköy Hidroelektrik
3. Çıldır Hidroelektrik
4. İkizdere Hidroelektrik
5. Kuzgun Hidroelektrik
6. Mercan Hidroelektrik
7. Tercan Hidroelektrik
8. Murgul Hidroelektrik
9. Denizli Jeotermal Santrali
Satılan Şeker Fabrikaları ve Arazileri
1. Kırşehir Şeker Fabrikası
2. Turhal Şeker Fabrikası
3. Çorum Şeker Fabrikası
4. Elbistan Şeker Fabrikası
5. Muş Şeker Fabrikası
6. Erzincan Şeker Fabrikası
7. Erzurum Şeker Fabrikası
8. Afyon Şeker Fabrikası
9. Bor Şeker Fabrikası
10. Alpullu Şeker Fabrikası
Satılan Tekel Binaları ve Arsa Yerleri
1. Adana
2. Ballıca
3. Bitlis
4. İstanbul Sigara
5. Malatya
6. Tokat
7. Yavşan Tuzlası
8. Ayvalık Tuzlası
9. Çamaltı Tuzlası
10. Çankırı Kaya Tuzlası
11. Tuzluca Tuzlası
12. Sekili Tuzlası
13. Kağızman Tuzlası
14. Kaldırım Tuzlası
15. Kayacık Tuzlası
Sümer Holding’e Bağlı Şirketler
1. Mazıdağı Fosfat Tesisleri
2. Adıyaman İşletmesi
3. Malatya İşletmesi
4. TÜMOSAN İşletmesi
5. Bakırköy Konfeksiyon San.
6. Çanakkale Sentetik Deri İşletmesi
7. Diyarbakır İşletmesi
8. Beykoz Deri Kundura İşletmesi
9. Sarıkamış Ayakkabı İşletmesi
Satılan Liman İşletmeleri
1. Mersin Limanı
2. İskenderun Limanı
3. Samsun Limanı
4. Bandırma Limanı
5. Derince Limanı
6. Salıpazarı Limanı (Galataport)
7. Tekirdağ Limanı
8. Çeşme Limanı
9. Kuşadası Limanı
10. Dikili Limanı
11. Trabzon Limanı
Diğer Satılan Devlet Şirketleri
1. Seyitömer Linyitleri
2. Güney Ege Linyitleri
3. Murgul Bakır İşletmesi
4. Samsun Bakır İşletmesi
5. Yeniköy Linyitleri İşletmesi
6. Bursa Linyitleri İşletmesi
7. Sakarya Traktör Sanayi
8. Ereğli Demir ve Çelik
9. Eti Alüminyum
10. Eti Bakır
11. Eti Elektrometalürji
12. Eti Gümüş
13. Eti Krom
14. Gübre Fabrikaları
15. PETKİM
16. TÜRK TELEKOM
17. TÜPRAŞ
18. SEKA Kâğıt Fabrikası
AKP iktidara geldiğinden bugüne dek toplanan toplam vergi tutarı: 2 trilyon 700 milyar dolardır. Yurt dışından alınan kredi toplamı 654 milyar dolardır. AKP 21 yılda iç ve dış borçlara 1 trilyon 546 milyar dolar faiz aktarmıştır. Toplam dış borç miktarı 1,5 trilyon doları aşmıştır.
Özelleştirmeden elde edilen gelir 71 milyar dolardır. Hazine ise eksi 60 milyar dolar iflastadır. Bu demektir ki, AKP döneminde toplam 3 trilyon 285 milyar dolar para harcanmıştır. Bu parayı 20 yıla bölersek yılda 164 milyar 250 milyon dolar harcanmış olmaktadır.
Bu rakamla yılda 96 tane Osman Gazi Köprüsü yapılır. 41 tane Keban Barajı yapılır. 23 tane Şehir Hastanesi yapılır. 320 tane Tokat Havalimanı yapılır. Oysa Hükümetin hizmet diye dayattığı tüm yatırımlar hazineden beş kuruş çıkmadan, vatandaşı 10-20 yıl arası borçlandırarak, üstelik de fahiş fiyatlarla yapılan rant yatırımlarıdır. Öyleyse, kasada olması gereken 3 trilyon 285 milyar dolar nereye kaydırılmış, nasıl buharlaşmıştır!?
Şimdi anladınız mı 2002’den bugüne; %120 artmış hiperenflasyonun, 12 kat artmış döviz kurlarının, %100-200 arası zamlanmış zorunlu tüketim araçlarının, %66’sı yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşayan toplumsal bunalım ve yıkıntının nedenini ve acı sonuçlarını?.. Bir araştırmacı olarak “Türkiye Ekonomisi Nasıl Batırılır?” başlıklı bir kitap yazmam gerekseydi hiç endişe etmeden AKP’nin 20 yıllık iktidarını kaleme alırdım ve kitabın son cümlesini de “Aldıkça al, çaldıkça çal, istersen ver yüz arzuhâl, ne sorgu var, ne sual” olarak bağlardım… Şu asla unutulmasın ki AKP, bu ülkenin böğrüne saplanmış paslı bir bıçaktır…[1]
Ve bıçak kemiğe dayanmıştı!
■ BOP çok yol almıştı. Ülkemiz, BOP’a göre bölünecek 22 ülkenin başındaydı.
■ Türkiye’ye Irak, Suriye, Libya gibi açıktan saldıramamışlar, iş birlikçi iktidarlarca içten yıkmaya çalışmışlardı. Sonra MHP’yi bu tahribata ortak yapmışlardı. İş birlikçi ortakları için baston görevi yapan muhalefeti de oluşturmuşlardı.
■ Cemaat görünümlü ajanlarını ülkemizin sinir ucu görevi yapan kurumlarına, Yargıya, Emniyete, Orduya ve Milli Eğitime sokmuşlardı.
■ Ergenekon, Balyoz ve türevi davalar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dönüştürmek için kurgulanmıştı.
■ ABD’nin hedef ülkelerde gerçekleştirdiği Turuncu Darbeleri, bizde kurgulanmış davalar üzerinden sahneye koymuşlardı.
■ Bu gerçekleri Milli Çözüm dışında, net olarak gündeme taşıyan çıkmamıştı.
■ 15 Temmuz oyunuyla rejim yeniden ayarlandı ve Siyonizm’e uyarlandı. Küresel şebeke başarmıştı. Yargıyı bitirmiş, Orduyu parçalara ayırmış, bütün gücün tek kişide toplanmasını sağlamışlardı. Yani egemenlik milletten alınıp kaçak saraya aktarılmıştı.
■ Hiçbir direnç noktası kalmadığına göre, Türkiye üzerindeki emellerine kolay ulaşacaklardı(!)…
Şu sorular hâlâ yanıtını aramaktaydı:
■ 5 milyon Suriyeli Türkiye’ye sürülerek yumuşak işgal mi sağlanmıştı? Sınır mayınları bu proje için çıkarılmıştı. Boşaltılan Suriye İsrail’e kolay lokma olacaktı.
■ Sonra ABD ile birlikte doğu sınırımızdaki mayınlar ayıklandı. Ardından Afgan göçüne hazırlandı… Afganistan’dan gelen genç erkeklerin birçoğu ABD’nin birlikte çalıştığı Afganlılardı.
■ Ailelerine ABD’nin maaş ödediği ortaya çıkmıştı.
■ Afrika’nın en uç noktasındaki ülkelerden yığınla insanlar Türkiye’ye taşındı.
■ Antalya bölgesinde yapılan satışlarda 100 satış varsa 90’ı yabancılardı.
■ Siyonizm’in tek dünya devleti için ulus devletlerin harcının kırılması lazımdı. Harç kırılınca giderek kuma dönüp, ufalanmak ve av olmak kaçınılmazdı.
■ Sözde dindar AKP, ülke çapında Misyonerliği serbest bıraktı.
■ AB ülkelerinden başlayıp ABD’liden, Koreliye kadar misyonerler bütün ülkeye dağıldı. Ülke, ev kiliselerle dolup taştı. Maalesef, Müslüman sanılan Milli Görüş kaçkınları Lawrence’nin mirasçıları çıktı. Erbakan Hoca’nın AKP ve Erdoğan’la ilgili uyarılarını hesaba katmayanlar yanılmıştı.
■ Vatan toprağını işleyen çiftçi, toprağın kıymetinin farkındaydı. Bizi Kurtuluş Savaşı’nda Vatana ve toprağa bağlılık kurtarmıştı. Emperyalizmin iş birlikçileri bu ayağı yok etmek için tarım ve hayvancılığı bilerek baltalamışlardı.
■ Anadolu gibi yüzlerce endemik türe ev sahipliği yapan Türkiye’de yerli tohum yasaklandı.
■ Türk Milleti’nin direncini kırmak için, halkımız 1,5 trilyon dolar borçlandırıldı.
■ Suriyeli Geçici Sığınmacılar Projesi bir tuzaktır! Bunlar sığınmacı falan sanılmasındı! ABD derin devleti ile yapıldığı anlaşılan gizli bir anlaşmanın uygulamaya konmasıdır!
■ Suriyeliler kendileri gelmedi, Türkiye’ye kovalandı ve İsrail’e zemin hazırlandı.
■ Bu mandacı kafalar, bilerek, isteyerek ülkemizi işgal altına sokmuşlardı.
■ Basının satılık kalemleri, lejyoner askerleri, vatan haini devşirmeler bu işgale karşı çıkanları “faşist” olmakla suçlayıp, bastırmaya çalışıyorlardı. Mütareke basını, devşirilmiş kalemler görevini yapıyorlardı.
■ Yahudilere toprak satmadığı için Kızıl Sultan damgası vurulan ve tahtından uzaklaştırılan Abdülhamid sonrasında Filistin’e yerleştirilen Yahudiler işe; ruhsatsız olarak ev, dükkan, fırın, mağaza vb. inşa ederek başlamışlardı.
■ Bugün orada İsrail Devleti vardır. Ve tarih, ders çıkarılması gereken bir bilim dalıdır.
Şimdi hâlâ TÜRKÇÜLÜK çığırtkanlığı yapan ve Erdoğan’ın ekonomik ve ahlâki tahribatlarının suçunu İslam’a yıkmaya çalışan saplantılı ve inatçı takımına hatırlatıyoruz: Bu AKP’nin bütün suçlarına ve sorumluluklarına ortak olan MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin TÜRKÇÜLÜĞÜNDEN utanın!
Erbakan’a atıf yaptığı için Fakülte birincisine konuşma yaptırılmamıştı!
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini birincilikle bitiren Muhammet Emin Ay’a konuşma yaptırılmamıştı. Çünkü konuşma metninde malum ve mel’un 28 Şubat tezgâhına vurgu yapmış ve Efsane Başbakan Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamıza ait sözleri aktarmıştı. Biz olumlu ve onurlu kardeşimiz Muhammet Emin Ay’ı, hem Hukuk Fakültesini birincilikle tamamladığı, hem de bu şuurlu ve sorumlu tavrı takındığı için kutluyoruz. İşte 21 yıl tek başına iktidar olan din istismarcısı AKP’nin ve onun suç ortağı MHP’nin, Milli Eğitimde ülkemizi hangi noktalara taşıdıklarının fotoğrafı…
Bu arada AKP iktidarında ahlâki, ailevi ve manevi tahribatlar da geleceğimizi karartmaktaydı.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un değiştirilmesinin söz konusu olmadığını açıklamıştı.
Cumhurbaşkanı seçimi öncesinde Cumhur İttifakı’na destek veren Yeniden Refah ve Hüda-Par gibi bazı partilerin ısrarla vurguladığı 6284 sayılı Kanun’a ilişkin değerlendirmelerde bulunan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un değiştirilmesinin söz konusu olmadığını vurgulamıştı. Bakan Mahinur Özdemir Göktaş, basın yayın kuruluşlarının Ankara temsilcileri ile 75. Yıl Huzurevi, Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’nde geniş katılımlı bir tanışma toplantısı yapmıştı.
“6284’ün değiştirilmesi tabii ki söz konusu bile olmayacaktır!”
Gazetecilerin sorularını da cevaplandıran Bakan Göktaş, “6284 sayılı Kanun’un değiştirilmesi, kaldırılması söz konusu mu?” şeklindeki soruyu, “Tabii ki söz konusu değil. Benim bu konuda düşüncem açık ve net. Meselede bir mağdur varsa onun yanındayız. Biz Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığıyız. Mağdur bir kadınsa, onun yanındayız. Mağdur bir çocuksa, onun yanındayız. Mağdur bir erkekse, onun da yanındayız. Mesele, öncelikle şiddet gören kişiyi tabii ki de anında koruma altına almak, anında güvence altına almak. Mağdur kimse, onun yanındayız. Bunun altını çizmek istiyorum. Ailenin güçlendirilmesi bizim öncelikli alanlarımızdan bir tanesi. Ancak bu tartışmanın 6284 sayılı Kanun’dan ayrı bir şekilde ele alınması gerektiğine inanıyorum. Aileyi güçlendirmek şart evet. Bunun için farklı mecralarda çalışıyoruz ve bunları toplumla paylaşıyoruz. Ancak diğer yandan böyle bir tartışma söz konusu olamaz” şeklinde yanıtlamıştı.
Oysa, seçim ortamında başta Sn. Erdoğan, yalakaları ve yandaşları… Yeniden Refah ve Hüda-Par gibi günah ortakları, 6284’ün değişeceği imasında bulunmuşlar, hatta sürekli muhalefeti “İstanbul Sözleşmecisi” olarak suçlamışlardı.
Hacer Çınar, Erdoğan’a yağcılık yapınca alkışlanmış, zamları ve hayat pahalılığını konuşunca AKP’den atılmıştı!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “Rabbim lütfen benim ömrümü ona ver” diyerek ağlatan AKP Bolu Belediye Meclis Üyesi Hacer Çınar, yapılan son zamları eleştirince dışlanmıştı. AKP Bolu İl Başkanlığı “Görevden affını istedik” açıklaması yapmıştı. Açıklamanın ardından Çınar, Meclis Üyeliğinden istifa edip ayrılmak zorunda kalmıştı. Hacer Çınar, Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş Bolu Şube Başkanı olarak yaptığı açıklamada, “Kimsenin almaya cesaret edemediği altın-döviz fiyatları fırladı. Herkesin yemek zorunda olduğu domatesin, biberin yüzünü göremez olduk. Tüm bunlar olurken bizler, ekonomik krizle uğraşan devletimizin yanında olup sabretmeye devam ettik ama bitti. Sabrımız tükendi” diyerek isyan bayrağını açmıştı.
AKP Bolu İl Başkanlığı yazılı bir açıklama yaparak; “Bolu Belediye Meclis Üyemiz olmasının yanında Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş Sendikası Bolu Şube Başkanlığı görevini de yürüten Hacer Çınar’ın ulusal ve yerel gündemde de yer alan açıklamalarının ardından parti içi kurullarımızda yaptığımız istişare ve değerlendirmeler neticesinde Bolu Belediye Meclis Üyeliği’nden affını istedik” itirafında bulunmuşlardı.
Riyakârlık konuşmasıyla Erdoğan’ı ağlatmıştı!?
2016 yılında Ankara’da yapılan 5. Uluslararası Kadın Emeği Buluşması toplantısında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektubu kürsüden okuyan Hacer Çınar konuşmasında, “Ülkemizin, insanlığın ve İslam âleminin ona ihtiyacı var. Şayet ömrü buna vefa etmeyecekse ve benim ömrüm var ise Rabbim lütfen benim ömrümü ona ver. Ömrüm size annemin ak sütü gibi helal olsun Cumhurbaşkanım. Benim iki tane yavrum var. Bu yavrularıma herkes annelik yapabilir. Fakat benim güzel yurduma, insanlığa ve İslam’a herkes güzel hizmet edemez” derken, dinleyiciler arasında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan da gözyaşlarını tutamamıştı.
Taşeron işçi olarak yaptığı konuşmanın ardından Hacer Çınar, Öz Sağlık-İş Sendikası Bolu Şube Başkanı ve Hak-İş Konfederasyonu Bolu İl Başkanı olan Çınar, 31 Mart seçimlerinde de AKP’den meclis üyesi yapılmıştı.
Bu arada, Mescid-i Aksa’nın etrafı ve altı sürekli oyulmaktaydı!
İşgal altında bulunan Kudüs’teki Filistinli kaynaklar, Siyonist işgal yönetiminin Burak Duvarı’na karşı, Mescid-i Aksa’dan sadece birkaç metre uzaklıkta ve Mescid-i Aksa’dan daha büyük bir yapıya sahip olacak “Heykel Müzesi” adını verdikleri bir müze ile Mescid-i Aksa’nın batı cihetinde yeni bir sinagog inşa etme planları yaptıklarına ve Mescid-i Aksa’yı yıkma hazırlıklarına dikkat çekiyorlardı. Siyonist rejimin, işgal altındaki Kudüs’te uygulamak istediği kirli planların, Mescid-i Aksa’yı çok ciddi manada tehdit ettiği açıktı. Bu planların tehdidi, daha önce açılışı yapılan El-Harab Sinagogu’nun tehlikesinden daha yıkıcıydı. Kudüs’ün tarihi dokusunu tamamıyla değiştirip burayı Yahudileştirme çabalarını sürdüren Siyonist işgal yönetimi, Şeyh Cerrah mahallesinde de 20 evin enkazı üzerine büyük bir Sinagog inşa etmeyi planlamıştı. Aynı şeyi Tur bölgesinde de uygulamak çabası vardı. Yine bölgede bulunan bazı nadir kuş türlerinin rahat barınabilmeleri iddiasıyla bölgedeki bazı evlerin daha yıkılacağı konuşulmaktaydı. Bütün bunlar müjdelenen kutlu Mehdiyet Devrimi öncesinde “Deccalizmin teröristleri tarafından Mescid-i Aksa’nın yıkılacağı” haberlerini hatırlatmıştı.
Ve şimdi Din İstismarcısı Sn. Erdoğan ve Türk Irkçısı Sn. Bahçeli, her gün onlarca masum Filistinli Müslümanın katili, sözde İsrail’in çetebaşı Netanyahu’yu ağırlamanın telaşındalardı. Tarihler böyle bir kahramanlık(!) yazmamıştı!.. Neymiş, İsrail terör şebekesinin, zorla gasp ve işgal ettiği, Filistinlilere ait Gazze doğal gazı, Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınacakmış!?..
Siyonizm’in “İş Birlikçi Liderler Yetiştirme Programı’nda” Kimler Vardı?
“Siyonist patronlar ve küresel baronlar tarafından 1992’de Gündem 21 açıkladıktan sonra artık bu planları uygulayacak Devlet Başkanlarına ihtiyaçları vardı. Bir sene sonra, Dünya Ekonomi Forumu, Yarın İçin Küresel Liderler Sınıfını kurmuşlar ve burada, gelecekte devlet başkanı olacak siyasetçileri eğitmeye başlamışlardı. Birleşmiş Milletler; 2015’e geldiğimizde, “Gündem 2030’u” yayınlamış ve sürdürülebilir bir kalkınma için ulaşılması gereken hedefleri açıklamıştı. Masum gözükmek zorunda olan ilk 3 hedef, dünyadaki yoksulluk ve açlığın son bulması ve herkesin sağlıklı bir hayata kavuşmasıydı. 2020’deki salgınla bu masum hedeflere kısmen ulaşmışlardı. Yeri gelmişken sormak lazımdı: Siyonist Merkezlerin planladığı “Yarın İçin Küresel Liderler ve Stratejik Ülkeler İçin Hazırlanan İş Birlikçiler” sınıfında Sn. Erdoğan da var mıydı ve hangi sıradaydı? Bu küresel baronların tezgâhlandığı ve Avrupa halklarının tamamen yozlaştırılıp ahlâksızlaştırılmasının amaçlandığı Avrupa Birliği bataklığına Türkiye’yi sokmak için bu denli tavizkâr ve teslimkâr davranmasının ve Sn. Devlet Bahçeli’nin ona bu denli sahip çıkmasının ardında neler yatmaktaydı? 50 yıldır söyledikleri diğer iki hedef ise; temiz enerjiye geçiş yapmak ve iklim hareketini başlatmaktı. 2022’deki Rusya-Ukrayna Savaşı ile bütün Batı dünyası ikinci enerji krizini yaşamaya başladı ve temiz enerjiye geçiş süreci hızlandı. Siyonist liderlerin ve küresel elitlerin en büyük amacı, dünyadaki sorunların asıl kaynağı olarak gördükleri nüfus artışına engel olmaktı. Masum gözükmesi için bu hedefe “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” adını koymuşlardı. Hedeflerini simgeleyen renkler gibi rengârenk olan bayrağı da, Beyaz Saray’a 2023 yılında asmayı başarmışlardı. Yani küresel elitler, neredeyse bütün hedeflerine 2023 yılında ulaşmış durumdalardı. Geriye sadece kurdukları bu Yeni Dünya Düzenini ilan etmek kalmıştı. İşte bu yüzden 2023 yılını, Yeni Dünya Düzeninin 1. yılı olarak açıklamışlardı. Siyonist zalimlerce yeni bir dünyanın nasıl inşa edildiği artık anlaşılmış olmalıdır. Asıl soru; biz nasıl bir dünya inşa etmek istiyoruz ve hangi hazırlıklar yapılmıştır?”[2] sorusunu biz yanıtlayalım; Milli Çözüm dışında, Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya’nın hukuki ve ahlâki altyapısını ve öncesinde Siyonist Küresel Çetenin askeri ve ekonomik dayatmalarını boşa çıkarıp hizaya sokacak teknolojik hazırlıklarını tamamlayan başka bir oluşum bulunmamaktadır.
Siyonizm’in; 2023: Yeni Dünya Düzeni Planı
Siyonist Baronların güdümündeki Üçlü Komisyon adındaki kuruluş, “2023’ün Yeni Dünya Düzeninin 1. yılı olduğunu” açıkladı. Bu açıklamayı sadece siz değil, bütün dünya dikkate almak zorundadır. Çünkü Üçlü Komisyon, 50 yıl önce ünlü milyarder David Rockefeller tarafından yapılandırılmıştır ve küresel (Siyonist) elitlerin dünyaya yön vermekte kullandıkları kuruluşlardan biri sayılmaktadır. 2023 yılını bu elitler için önemli yapansa, hayal ettikleri Yeni Dünya Düzeni için planlarına bundan tam 50 yıl önce başlamalarıdır. Bu planlardan en meşhuru; 1972’de yayınladıkları “THE LIMITS TO GROWTH” yani “BÜYÜMENİN SINIRLARI” adındaki raporda saklıdır. Raporu yine David Rockefeller’ın desteğiyle kurulan “Roma Kulübü” adındaki kuruluş yayımlamıştı. Rapor özetle şunu söylüyordu; “Dünya nüfusu ve insanların tüketimi aynı hızda artmaya devam ederse, yüz yıl içerisinde dünyadaki büyümenin sınırlarına ulaşacaktır. Yani ekonomik büyümenin devam etmesi için dünya nüfusunu azaltmamız ve tüketim alışkanlıklarımızı yeniden ayarlamamız lazımdır.” Raporu yazan bilim adamı Siyonist Dennis L. Meadows, yıllar sonra bir röportaj vermiş ve bütün planlarını tek tek anlatmıştı:
“Akıllı ve güçlü bir diktatörlüğe sahip olursak, muhtemelen 8 milyar veya 9 milyar nüfusa bile hükmedebiliriz. Yani akıllı bir diktatörlüğünüz ve düşük bir yaşam standardınız varsa dünyaya sahip olabilirsiniz. Ama biz özgürlüğe ve yüksek standartlara sahip olmak istiyoruz, bu yüzden nüfus 1 milyar olacak ve şu an 7 milyar. Bunu aşağı indirmek zorundayız!”
Peki, 8 milyarlık dünya nüfusunun, 1 milyara nasıl düşürülmesi planlanmıştı?
“Başka yollarla olabilir veya salgınlarla olabilir. Yani ne söyleyeceğimi bilmiyorum, ama öyle ya da böyle, bu gezegen tarafından desteklenebilecek nüfus ve tüketim seviyesinin küresel olarak çok üzerindeyiz. Bildiğim; bu nüfusun mutlaka düşürülmesi gerektiğidir!” (Dennis L. Meadows)
Raporun yazarına göre bu sürecin, barışçıl bir yolla gerçekleşmesi lazımdı:
“Umuyorum ki bu özel bir yolla, barışçıl bir yolla gerçekleşecektir. Ancak barış, herkesin mutlu olduğu anlamına gelmemektedir. Sadece çatışmanın şiddet ve güç yoluyla çözülmediği anlamına gelir!”
Yani küresel Siyonist elitler, dünyadaki nüfusu ve tüketimi kontrol etmek için insanları ikna etmek zorundaydı. Peki, bütün insanları; daha az çoğalmaları ve yalnızca kendilerinin istediği şekilde yaşam tarzına uymaları için nasıl bir ikna yoluna başvuracaklardı? Dünyanın ve bütün insanlığın tehlike altında olduğunu söyleyip tekrarlayarak… Küresel elitler de aynısını yaptılar. Roma Kulübü 1991’de 2. raporunu yayınladı. Raporun adı, İlk Küresel Devrim olmaktaydı. Raporda: “Bizi birleştirecek yeni bir düşman ararken; kirlilik, küresel ısınma tehdidi, su kıtlığı, açlık ve benzerlerinin bu amaca uygun olacağı fikrini bulduk!” itirafı yer almıştı.
CNN’nin kurucusu, Siyonist Yahudi TED TURNER şöyle diyordu: “Nüfusu dengelemek zorundayız. Demek istediğim, dünyada çok fazla insan var. Küresel ısınma bu yüzden. Küresel ısınma var çünkü çok fazla insan çok fazla şey kullanıyor. Daha az insan olsaydı, daha az şey kullanıyor olurlardı!”
Yani, dünyaya yön verenler, nüfusu azaltmak üzere insanları ikna etmek için aradıkları bahaneyi bulmuşlardı. “Çevre kirliliği, iklim krizi ve salgın” gibi bütün insanları ilgilendiren sorunlar karşısında insanların birlikte hareket etmesini sağlayacaklardı. “Gezegenimiz yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır!” dedikleri zaman; Dini, dili, milleti ne olursa olsun herkesi harekete geçirmeleri kolaydı. Rapordaki itirafları şöyle son bulmaktaydı: “Tüm bu tehlikeler insan müdahalesinden kaynaklanmaktadır ve ancak değişen tutum ve davranışlarla bunların üstesinden gelme imkânı vardır. O halde gerçek düşman, insanlığın kendisi olmaktadır!” Yani “bütün insanları, insanlığa karşı birleştirme” fikrinde başarılı olmuşlardı. Ne kadar da dahiyane, değil mi? Böylece küresel zalimler, insanların hayatını dizayn etmeye başlamışlardı.
1972 yılında nüfus artışını engellemek için rapor yazan tek kuruluş, Roma Kulübü sanılmasındı. Aynı yıl John Rockefeller başkanlığında “Nüfus Artışı ve Amerika’nın Geleceği” adında bir komisyon kurmuşlardı. Komisyon, yayımladığı raporun başında ABD Başkanı Richard Nixon’ın şu sözlerini aktarmıştı: “Bu yüzyılın son üçte birinde insan kaderine yönelik en ciddi meydan okumalardan biri; dünya nüfusunun artması olacaktır. İnsanın bu meydan okumaya tepkisinin 2000 yılında bir gurur kaynağı mı yoksa umutsuzluk kaynağı mı olacağı, büyük ölçüde, bugün ne yaptığımıza bağlı olacaktır!” (Richard Nixon – 18 Temmuz 1969)
Rockefeller Komisyonundan 2 yıl sonra bu kez Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Siyonist Yahudi Henry Kissinger, gizli bir rapor yazdı ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanına sundu. “Ulusal Güvenlik Çalışması Bildirisi 200” adındaki gizli rapor, diğer ülkelerdeki nüfus artışının Amerika Birleşik Devletleri’nin çıkarlarını baltalayacağını vurgulamaktaydı. Amerika Birleşik Devletleri’nin nüfusunu dengelemek için odaklanması gereken ülkelerin arasında, özellikle Türkiye de vardı. Kissinger’a göre; “Az gelişmiş ülkelerde nüfus hızlı arttığı için, genç nüfus daha fazladır ve gençler Emperyalizmin ve çok uluslu şirketlerin karşısında durmaya ve onlara meydan okumaya daha meyilli durumdadır!” Yani Türkiye gibi ülkelerde genç nüfusun artması, ABD’nin ve küresel şirketlerin çıkarlarına açıkça tehdit sayılmaktadır! ABD Başkan Yardımcılığı da yapan Nelson Rockefeller, Kissinger’ı Başdanışmanı olarak görevlendirmişti. Kissinger, sonrasında bütün ABD Başkanlarının akıl hocalığını yaptı. Yani Kissinger, hayatı boyunca Rockefeller Ailesi’nin çıkarlarına göre siyasete yön veren adamdı.
Siyonist küresel elitler, güya gezegenimizi kurtarmak için sadece nüfus artışıyla değil, enerji sorunuyla da ilgilenmeye başlamışlardı. Tıpkı bugün olduğu gibi 50 yıl önce de suni bir enerji krizi tasarladılar. Amerikalı Petrol Şirketleri 1973’teki Arap-İsrail Savaşı’nı bahane ederek fiyatları 4 katına çıkarmıştı. Dünya petrolünü kontrol eden Rockefeller’in şirketi Exxon, elde ettiği kârlarla, yeryüzündeki en büyük şirket konumuna taşınmıştı. Kissinger 1974’teki yazdığı raporda, “Arap-İsrail Savaşı yaşanmadan önce petrol fiyatlarının artmasını beklediklerini” itiraf buyurmuşlardı!
ABD ve Avrupa’da halk petrol kuyruklarında beklerken, küresel elitler 1974’te bu kez Bilderberg toplantısında buluşmuşlardı. Toplantının konusu, muhtemel enerji kriziydi. Bilderberg’in kurucularından Hollanda Prensi Yahudi-Siyonist Bernhard, toplantıdan sonra basın açıklaması yapmış ve enerji krizini tahmin ettiklerini gülerek anlatmıştı!
Ardından tıpkı bir Bilderberg toplantıları gibi, dünyanın en güçlü insanlarını bir araya getiren Dünya Ekonomik Forumu’nu kurmuşlardı. Bu kuruluşların çok fazla sayıda olması kafanızı karıştırmasın. Kuruluşlar değişse de üyeler hep aynı isimlerden oluşmaktaydı. Örneğin Dünya Ekonomik Forumu’nu kuran Klaus Schwab, Henry Kissinger’ın Harvard’dan öğrencisi olmaktaydı. Yani Rockefeller Ailesi Kissinger’ı, Kissinger da Klaus Schwab’ı bulmuşlardı. Daha doğrusu Siyonist patronlar birbirini tanıyorlardı. Dünya Ekonomik Forumu 1973’te, 3. kez toplandığında, açılış konuşmasını Roma Kulübü’nün kurucusu Aurelio Peccei yapmıştı. Konuşmasında dünya nüfusunun artmaması ve tüketim alışkanlıklarının kontrole alınması gerektiğini söyleyen raporu aktarmıştı. Ancak siyasetçilere ne yapmaları gerektiğini söylemeleri yeterli olmayacaktı. Devletleri de taahhüt altına sokacak bir mekanizmaya ihtiyaçları vardı. İşte Birleşmiş Milletleri, bu amaçla oluşturmuşlardı! Buna inanması güç olsa da, kuruluşun resmi kaynaklarına göre Birleşmiş Milletlerin merkezi olarak kullanılan binayı Rockefeller Ailesi bağışlamıştı. Aynı zamanda Birleşmiş Milletlerin bütün küresel planları, kuruluşunda minnettar olduğu Rockefeller Vakfı gibi çıkar grupları tarafından karşılanmıştı. Birleşmiş Milletlerde görev alan kişilere bakmak bile, kuruluşun dünyaya değil, özel ve küçük bir azınlığa hizmet ettiğini anlamak için yeterli olacaktır. Bu isimlerden biri, iklim değişikliğini icat eden adam olarak bilinen Maurice Strong, Kanadalı bir milyarder ve Birleşmiş Milletler Çevre Programının kurucusu ve ilk yöneticisi olmaktadır ve ne tesadüf ki Yahudi asıllıdır. Hatta Klaus Schwab, Strong için bir takdir yazısı yazmış ve “Dünya Ekonomik Forumu’nu kurduğumdan beri benim akıl hocamdır!” iltifatında bulunmuşlardır. Strong aynı zamanda Rockefeller Vakfı’nın yönetim kurulu üyeleri arasındadır.
En korkunç ve trajikomik örneklerden birini de, Birleşmiş Milletlerin alt kuruluşu UNESCO‘nun ilk başkanı olan Julian Huxley oluşturmaktadır. Julian Huxley, toplumdaki işe yaramayan insanların ortadan kaldırılmasını savunan öjenik bir insandı ve bu adam dünya barışına ve kültür mirasına katkıda bulunmak için kurulan Unesco’nun ilk başkanı yapılmıştı. Öjeni: Zekâ özrü ya da fiziki engelle doğan, ya da ekonomiye katkısı olmayan insanların öldürülmesi anlamını taşımaktaydı. Bütün bunlar, Birleşmiş Milletler gibi masum görünen kuruluşların aslında masum olmadıklarının ve Siyonist küresel elitlerin korkunç planlarına hizmet ettiklerinin kanıtlarıydı.
Evet, dünyanın en zengin, en etkin ama en zalim insanları, onları güçlü yapan düzen çökerse gezegenin kurtulacağını ve bunu yapmanın kendilerinin sorumluluğu olduğunu söylüyorlardı. Bu sözler şaşırtıcı derecede fedakârca sanılmasındı. Sadece, küresel elitlerin yıllar öncesine dayanan planlarını düşündüğümüzde, bu sözlerin, gerçek niyetlerini saklamak için kullandıkları bir kılıf olduğu hemen anlaşılacaktı.
Süleyman Soylu’nun Kirli İrtibatları ve Sn. Bahçeli’nin Onu Aklama Çabaları!..
MHP’ye ve Devlet Bahçeli’ye yakınlığı ile bilinen Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, mafyavari suç örgütü suçlamasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan’la gizli ve kirli irtibat iddiaları gündemi sarsmıştı. Bunun üzerine “Temiz Eller Operasyonları”nın gereği ve önemi tartışılmaya başlanmıştı. Bu arada Süleyman Soylu’nun, Eski İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın İçişleri Bakanı yapılmaması için onun hakkında bir “FETÖ Dosyası” hazırlattığı yazılıp konuşulmaktaydı. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bilgisi, belki de himayesi, hatta Saray sığınmacılarının müsamaha göstermesi ile iyice şımaran ve zehirli ahtapot gibi güçlenip yaygınlaşan uyuşturucu, fuhuş, turizm, arazi ve arsa MAFYA’larının; yeni Bakan ALİ YERLİKAYA’nın bunların üzerine varma ve etkinliklerini kırma çabaları kapsamında, asla dokunulmaz sanılan, hatta MİT ve MOSSAD tarafından korunduğu konuşulan Ayhan Bora Kaplan’ın yakalanması… Buna karşılık, yeni İçişleri Bakanını “Meclisi ve en Stratejik Bakanlık Birimlerini bile koruyamıyor!?” göstermek üzere, eski şebeke ittifakının, PKK süsü verilmiş, 1 Ekim 2023 Ankara patlamalarını planladıkları ihtimal ve iddiaları, ülkemizin bu kiralık ve karanlık kafalar elinde nasıl tahrip edildiğinin kanıtıydı!.. Sedat Peker’in ardından gazeteci Şirin Payzın da Süleyman Soylu ve oğlu Engin Levent Soylu tarafından kurulan ve karanlık işlere bulaştığı konuşulan: “Esigortan–Sigorta Acentelik Hizmetleri Anonim Şirketi” üzerinden yüklenmeye çalışınca ortalık iyice karışmıştı…
Bu çirkin ve çetrefilli ilişkilerin ayyuka çıkması üzerine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “MHP vefanın ve siyasi ahlâkın bir gereği olarak, sonuna kadar Süleyman Soylu’nun arkasındadır!” şeklinde bir açıklama yapması iz’an ve vicdan ehlinin “acaba?” diye düşünmesine yol açmıştı. Ve hele Sn. Bahçeli’nin hiç alâkası olmadığı halde bu itham ve iddialar bahanesiyle muhalefeti suçlayıp Süleyman Soylu’yu aklama çabaları kafa karıştırıcıydı. Süleyman Soylu’nun bile, hukuken ve belgelerle bu iddiaları yanıtlamak yerine, herkese hakaretler yağdırması ve mafya ağzıyla şantajlara başlaması, bilinen suçluluk psikolojisinin tipik bir yansımasıydı.
Geçmişte uyuşturucu baronlarıyla ve mafya babalarıyla samimi görüntüleri… Fetullah Gülen’le ve çete üyeleriyle özel münasebetleri… Tehlikeli silah kaçakçılarına ve terör elemanlarına yurt dışına çıkma kolaylığı sunuvermesi… PKK gibi, FETÖ gibi sinsi ve tehlikeli terör iltisaklısı sağcı-solcu kişilerle çekilmiş fotoğraf kareleri, Süleyman Soylu’nun hakkındaki acabaları derinleştiren konulardı… Ve hele Sn. Devlet Bahçeli’nin onu savunma ve sahip çıkma tavrı, samimi Ülkücülerin bile kafasını karıştırmıştı!?
[1] Prof. Dr. Rona Turanlı
[2] M. Enes Dönmez – 30.07.2023 – https://tr.linkedin.com/posts/muhammet-enes.

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…
Milli Çözüm, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kripto Yahudiler ve Pakraduniler” kitabında yakın siyaset tarihimizi doğrudan ve derinden…
Siyonizmi en iyi tanıyan ve tanıtan üstadımızdan sistemler değişse de güncelliğini asla yitirmemiş bir şiir.…
Sn. Kılıçdaroğlu'na önlem olarak getirilen Özgür Özel, CHP'nin Kılıçdaroğlu ile başlayan ve olumlu yönde gelişen…
Bu yüzyılda Hak davaya önderlik eden Necmettin Erbakan ve Onun Adil Düzen plan ve programlarıdır.Elbette…
Halkı yıllarca IMF ve AB uyum yasaları arasına sıkıştırılan güçlerin emrindeki yöneticiler ; canım ülkemi…
İSRA SURESİ 71. AYETİN HIŞMINA UĞRAMAMAK İÇİN ASRIMIZA VE KUR'AN'A TERCÜMAN OLAN MİLLİ ÇÖZÜM'E TÂBİ…
TUTARSIZLIK = KILIÇDAROĞLU KORKUSU!.. ÇÜNKÜ KILIÇDAROĞLU MİLLİ MUTABAKAT TARAFTARIYDI!... Özgür Özel CHP'sinde evet bir tutarsızlık…
Saf 8 يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ Onlar, Allah'ın…
Tarihten günümüze hak davaya katılmış belli mevkilerde görev almış,farklı teşkilatlarda cemaatlerde bulunmuş olduklarını anlarken Hakkın…