GAZZE’DE ABD'YE TAŞERONLUK POLİTİKALARI
VE
SN. BAHÇELİ'NİN KAHRAMANLIK PALAVRALARI!
2025 yılı Ekim ayının ilk haftasında, yani Kuduz İsrail’in Gazze soykırımını başlatmasından tam 2 yıl sonra; ABD Başkanı Trump’ın, Türkiye, Mısır ve Katar’ı da yanına alarak HAMAS’la başlattıkları sözde barış dayatmaları, aslında HAMAS’ı devre dışı bırakmanın ve kutlu direnişi kırmanın son adımlarıydı!.. Çünkü Kuduz İsrail’in en az 30 bin asker kaybına uğradığı ve Şanlı Gazze direnişi karşısında iyice bunaldığı ortaya çıkmıştı. İşte böyle bir sıkışmışlık ortamında, en acımasız saldırı ve soykırımla başaramadığını, sözde barış tuzağıyla elde etme çabasındaydı. Kuduz İsrail, dünya halklarında oluşan derin nefret duygularının da ağır baskısı altındaydı. İsrail Terör Meclisi elemanlarının ve bazı soysuz ve Siyonist Bakanların HAMAS’la anlaşmaya bu denli karşı çıkmalarının sebebi de, “İsrail’in yenilmiş ve pes etmiş sayılacağının” farkında olmalarındandı.
Sözde barış anlaşması sonrası, Siyonist İsrail gazetelerinin manşetleri bu yenilgi psikolojisini yansıtmaktaydı:
• “Bu sonuç zafer değil, tam bir hezimet fotoğrafıdır!”
• “İsrail, sadece askeri değil, siyasi, psikolojik ve ekonomik yönden de perişan durumdadır!”
• “İsrail’in güvenliği ve geleceği, hiçbir zaman bu denli karartılmamıştı. Netanyahu’nun hırsları başımıza bela açmıştır!”
İsrail Deniz Kuvvetlerinden E. Tümgeneral MAROM’un Siyonist 103 FM radyosunda: “HAMAS sadece Gazze’de değil, Batı Şeria’da bile tek kurtarıcı olarak en az %75 oy alacak seviyeye ulaşmıştır. Bu durum İsrail için en önemli tehlike anlamındadır. İşte bu nedenle ABD’nin Netanyahu’yu, Türkiye’nin ise HAMAS’ı barışa ikna etmesi bizim için tarihi bir önem taşımaktadır!” itirafları üzerinde dikkatle durulmalıdır.
Yeni Bir Siyonist Tuzak: Trump’ın Gazze Planı’ndaki Başlıca Tartışma Noktaları
İsrail ve HAMAS müzakerecileri, Gazze’deki savaşın sona erdirilmesi için Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde buluşmuşlardı.
Bu toplantı; savaşın iki yıl önce başlamasından bu yana tarafların bir anlaşmaya en çok yaklaştığı noktaydı. Ancak Donald Trump’ın; İsrail’in ve HAMAS’ın da kısmen kabul ettiği 20 maddelik barış planı aslında sadece birkaç sayfalık bir çerçeveden oluşmaktaydı. Ve her iki tarafın da çözmesi gereken önemli anlaşmazlık konuları vardı. İsrail’in Gazze’de yaptığı tam bir soykırımdı ve İkinci Dünya Savaşı’ndan beri böylesi bir vahşet hiç yaşanmamıştı. Trump’ın planında, anlaşmanın imzalanmasından sonraki 72 saat içinde HAMAS’ın elinde kalan tüm rehinelerin serbest bırakılması yer almıştı. Gazze’de 48 İsrailli rehinenin kaldığı ve bunlardan 20’sinin sağ olduğu konuşulmaktaydı.
MİT Başkanı Kalın’ın Katıldığı “Gazze’de Ateşkes Müzakerelerinde” Ana Konular Şunlardı:
İsrail ve HAMAS’tan müzakereciler, Gazze’deki savaşın sona erdirilmesine yönelik dolaylı görüşmelerin 3. gününde Mısır’daki turizm merkezi Şarm el-Şeyh’te yeniden toplanmışlardı.
Görüşmelere, Türkiye’yi temsil eden Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın katılmıştı. Reuters Haber Ajansı’na göre, önemli arabulucu olarak görülen Katar’ın Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman El Sani de müzakerelerde hazırdı. 8 Ekim’deki müzakerelere yeni katılan diğer isimler arasında ise ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı, Yahudi asıllı iş adamı Jared Kushner vardı. Görüşmelere yakın üst düzey bir Filistinli yetkili BBC’ye yaptığı açıklamada, 7 Ekim’deki müzakerelerde somut bir sonuç alınamamasının ardından Witkoff ve Kushner’in katılması kararlaştırılmıştı. Buna göre İsrail’in Gazze’den çekilme planları ve HAMAS’ın anlaşmanın ilk aşamasından sonra İsrail’in yeniden çatışmaya girmemesinin sağlanması için istediği garantiler konusunda anlaşmazlıklar yaşanmıştı. Görüşmelerin “zorlu geçtiğini ve henüz gerçek bir ilerleme kaydedilemediğini” belirten yetkili, arabulucuların iki taraf arasındaki uçurumu kapatmak için yoğun çaba sarf ettiğini açıklamıştı.
Müzakereler Hangi Konulara Odaklanmıştı?
Filistinli bir yetkili daha önce BBC’ye yaptığı açıklamada müzakerelerin beş temel konuya odaklandığını vurgulamıştı:
1- Kalıcı ateşkesin temini,
2- HAMAS’ın elindeki rehinelerin, İsrail’deki Filistinli tutuklu ve hükümlülerle takas edilmesi,
3- İsrail güçlerinin kademeli olarak Gazze’den çekilmesi,
4- İnsani yardımların ulaştırılması için acil düzenlemelere gidilmesi,
5- Savaş sonrası bölgenin yönetimi… başlıkları öne çıkmaktaydı. Ve her iki tarafın da çözmesi gereken önemli anlaşmazlık noktaları bulunmaktaydı. Çünkü anlaşma maddeleri tam bir tuzak olarak hazırlanmıştı.
Rehinelerin Serbest Bırakılması
Trump’ın planında, anlaşmanın imzalanmasından sonraki 72 saat içinde, kalan tüm rehinelerin serbest bırakılması yer almıştı. Gazze’de 48 İsrailli rehinenin kaldığı ve bunlardan 20’sinin sağ olduğu konuşulmaktaydı. HAMAS, Trump’ın planında yer alan rehine “takas formülünü” “sahada belirli koşulların” sağlanması halinde kabul ettiğini hatırlatmıştı. İki taraf arasında güven neredeyse yok denecek kadar azdı. İsrail, 2025’in eylül ayında Doha’ya düzenlediği hava saldırısıyla HAMAS’ın müzakere ekibine suikast yapmaya kalkışmış ve bu durum sadece HAMAS’ı değil, aynı zamanda Donald Trump’ı ve kilit arabuluculardan Katar’ı da kızdırmıştı.
HAMAS’ın Silahsızlanması
İsrail’in savaş boyunca açıkladığı hedef HAMAS’ı ortadan kaldırmaktı. Netanyahu, örgüt bitene kadar durmayacağını defalarca tekrarlamıştı. Trump’ın planındaki kilit noktalardan birisi de HAMAS’ın silahsızlanmasıydı. Ancak HAMAS daha önce silah bırakmayı reddederek, bunu ancak Filistin Devleti kurulduktan sonra yapacağını vurgulamıştı.
Gazze’nin Yönetimi İngilizlere Bırakılacaktı!
Sözde barış planında; “HAMAS’ın; Gazze’nin geleceğinde hiçbir rol üstlenmeyeceği, Gazze’nin; Filistinli teknokratlardan oluşan geçici bir kurul tarafından yönetileceği, bu kurulun da Donald Trump başkanlığında ve Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in de yer aldığı bir ‘Barış Kurulu’ tarafından denetleneceği” kayıtlıydı. Gazze Şeridi’nin yönetimi daha sonra Filistin Yönetimi’ne devredilmiş olacaktı. Netanyahu, Trump’ın 20 maddelik planının tamamını kabul etmesine rağmen, 80. Genel Kurulda BM kürsüsünde Başkan’ın yanında otururken Filistin Yönetimi’nin bölgeye müdahalesine karşı çıkmıştı. Yani HAMAS’a ve Gazze halkına tam bir tuzak hazırlanmıştı!
Kaldı ki Netanyahu’nun iktidar koalisyonundaki aşırı milliyetçi sertlik yanlılarının itiraz ettiği birçok noktadan birisi de bu konuydu. Bu kesimlerin çoğu Gazze’nin kontrolünü elinde tutmak ve Yahudi yerleşimlerini yeniden inşa etmek istiyordu. HAMAS ise yanıtında, gelecekte Gazze’de “birleşik bir Filistin hareketi”nin parçası olarak bir rol üstlenmeyi umuyordu. İfadeler belirsiz olsa da bu durumun hem Trump hem de İsrailliler tarafından kabul edilmeyeceği biliniyordu.
İsrail Gazze’den çıkacak mıydı?
İsrail askerlerinin geri çekilmesinin boyutu ise dördüncü tartışma noktasıydı. Planda, İsrail ordusunun Gazze’den tüm tarafların mutabakatını gerektiren “standartlar, kilometre taşları ve zamanda” çekileceği yer almıştı. Ama ifadeler muğlaktı. Beyaz Saray tarafından dağıtılan bir harita, İsrail birliklerinin çekilmesi için önerilen üç aşamayı gösteriyordu. İlk aşamada Gazze’nin yaklaşık %55’i, ikinci aşamada %40’ı ve son aşamada %15’i İsrail kontrolü altında kalacaktı… Son aşama ise “Gazze’nin yeniden canlanan terör tehditlerinden tam anlamıyla arındırılmasına kadar bir güvenlik çemberi” oluşturulmasıydı. Buradaki ifadeler belirsizlik taşımaktaydı ve İsrail’in tam olarak çekilmesi için net bir takvim oluşturulmamıştı. HAMAS’ın bu konuda açıklık istemesi haklarıydı.
Özetle; Mısır, Katar, Türkiye ve Arabistan: “HAMAS’ın ortadan kaldırılması ve Gazze’nin çeşitli hilelerle Yahudilere bırakılması” konusunda ABD ve İngiltere’ye fırsat sunmaktaydı.
“Aksa Tufanı” İsrail’i Sarsmıştı ve Yıkılışı Yakındı!..
1973 yılında; 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonuna metot bakımından ilham kaynağı olan bir savaş yaşanmıştı. Yom Kippur (Kefaret Günü) veya Ekim Savaşı. 1967’de altı günde topraklarını üç kat genişletmenin kibri ve öz güveniyle işgal toprakları üzerinde hiçbir müzakereye yanaşmayan Kuduz İsrail’i masaya çekebilmek için; Mısır ve Suriye, Yahudilerin en kutsal gününde (aynı zamanda Ramazan’dı) sürpriz ve sınırlı bir savaş açmışlardı. İlk başta İsrail ordusunu mevzilerinden söküp atmışlardı. Ancak ABD, tarihin o güne kadarki en büyük hava koridorunu kurup İsrail’e silah ve gıda dahil her türlü ihtiyacını yollamıştı. Bu sayede bir hafta sonra toparlanan İsrail ordusu, bir karşı saldırıyla çekildiği yerleri geri alıp Mısır ve Suriye topraklarında ilerlemeye başlamıştı. Soğuk Savaş şartlarında süper güçler ABD ve SSCB’nin devreye girmesiyle savaş, net bir galibi olmadan yirmi günde sonlandırılmıştı.
1973 Savaşı “İsrail’in yenilmezlik efsanesini” yıkmıştı. Bu savaş İsrail’de deprem etkisi yapmıştı. Araplar ilk kez güce başvurup kısmi başarılar kazanmış ve İsraillilerin onsuz yaşayamayacağı öz güvenine ve yenilmezlik mitine darbe vurmuşlardı. Savaşta ilk kez birçok İsrail askeri esir alınıp aşağılanırken 2 bin 700’ü de etkisiz bırakılmıştı. Bu, düşmanı karşısında ezici zaferlere alışmış İsrail ordusu, yönetimi ve halkı için tam bir travmaydı. 1973 Savaşı, İsrail’i sadece askeri değil psikolojik, ideolojik, diplomatik ve ekonomik bakımdan da sarsmıştı. Ordu ve siyaset karışmıştı. Halk sivil ve askeri otoritelere ateş püskürtmeye başlamıştı. Kurucu Avrupa kökenli Yahudiler (Aşkenazi) ile Doğulu Yahudiler (Sefaradlar ve Mizrahiler) arasında sosyal çatışmalar yoğunlaşmıştı. İsrail’e göç azalmıştı. Ekonomi öylesine darbe almıştı ki ağır kemer sıkma önlemlerine başvurulacaktı.
1973 Savaşı İsrail siyasetini de sarsmıştı. Müslüman Arap ordularının hareketliliğini önceden fark edemeyip savaşa hazırlıksız yakalanan ve ülkeyi “ulusal felakete” sürüklediği düşünülen Başbakan Golda Meir 1974’te istifaya mecbur kalmıştı. Yerine 1967 Savaşı’nın muzaffer Genelkurmay Başkanı İzak Rabin oturacaktı. Ancak asıl şok, 1977 seçimleriyle yaşanmıştı. Bu, alt sınıf sayılan Sefarad ve Mizrahi Yahudilerinin Aşkenazi elite karşı bir isyanı olup “İsrail’in deprem seçimleri” olarak anılacaktı. 29 yıl ülkeyi yöneten İşçi Partisi ilk kez yenilirken Siyonizm’in fanatik ve yayılmacı kanadı olan revizyonistlerin Likud hükümeti kurulacaktı. Bu aşırı milliyetçi sağ kanat, 1980’ler ve 2000’lerde İsrail siyasetine damga vuracaktı.
Yom Kippur Filistin’i dünya gündemine taşımıştı. Bugün aynı şeyi HAMAS başarmıştı.
1973 Savaşı, Filistin uğruna değildi ama onlara yaramıştı. Ancak 1979’da imzalanan Mısır-İsrail barışı ile Filistinlilere hıyanet yapılmıştı. Mısır, barışa tepkileri dindirme amaçlı Filistinlilerin gıyabında İsrail’le göstermelik bir “Ortadoğu’da Barış İçin Çerçeve Anlaşması” hazırlamış ve İsrail Başbakanı Begin ve ABD’ye, Filistin “özerkliği/öz yönetimi” planını onaylatmıştı. Buna göre resmen ilhak olmadan işgal altındaki bütün topraklar İsrail’in elinde kalacak; askeri üsler yerinde duracak, yerleşimler genişleyecek, Yahudi göçü ve ekonomik hegemonya sürecek; sadece sivil idare yükü yerel halkın veya kısmen Ürdün’ün elinde olacaktı. Siyonist işgal böylelikle fiilen meşruiyet kazanmıştı.
Netanyahu’nun başında olduğu Likud döneminde Müslümanlara kindar ve dindar milliyetçi Siyonist yerleşimcilere hem silah hem de özgürce hareket izni sağlanmıştı. Onlar da kendilerini yasaların üzerinde saymış ve Filistinlilere saldırıp hayatlarını cehenneme çevirerek göçe zorlama yöntemini uygulamışlardı. Arap-İslam karşıtı ırkçılığın ve Yahudi mesihçiliğin karışımı dini propagandalar buralarda yayılmıştı. Bazıları devlet içinde devlete dönüşmüş ve devletin laik karakterine de meydan okumaya başlanmıştı.
1973 Savaşı sonrası şekillenen İsrail ve onun Filistin politikaları, 21. yüzyıl Filistin ve İsrail’i üzerinde belirleyici olmuş durumdaydı. Tam yarım yüzyıl arayla başlayan Yom Kippur Savaşı ile 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonu ve akabindeki Gazze soykırımı, süre ve vahşet bakımından çok farklı olmakla birlikte, upuzun bir benzerlikler listesine de sahip bulunmaktaydı. Gazze’de ateşkes ümitlerinin belirdiği bu dönemde gidişatı kestirebilmek için, 1973 Savaşı sonrası ateşkes ve zorlu barış sürecini iyi bilmek lazımdı.[1]
Ve bekleyin göreceksiniz, Kur’an’ın İsrâ Suresi 4-7 ayetlerinde haber verildiği gibi, İslam coğrafyasının çıbanbaşı ve insanlığın baş belası Kuduz İsrail’in yıkılması oldukça yakındı.
İngiltere’den İsrail Soykırımına Rekor Destek Sağlanmış ve Kirli İttifakı Resmi Rakamlar Ortaya Çıkarmıştı!
İngiliz Channel 4 televizyonu İsrail ve İngiltere’den elde ettiği verilere dayanarak hazırladığı habere göre; İngiltere’nin 2025 yılında İsrail’e silah satışları rekor seviyelere çıkmıştı. Kanalın, İsrail ve İngiltere’den elde ettiği verilere dayanarak hazırladığı habere göre, İngiltere İsrail’e 2025 yılının ilk 9 ayında milyonlarca sterlinlik silah satışı yapmıştı. Son 3 yılda; her yılın yaklaşık iki katından fazla olan bu satış, İngiltere’nin İsrail’e silah satışlarında 2025 yılı itibarıyla rekor kırdığını ortaya çıkarmıştı.
Şimdi sözde barış planı diye, HAMAS’ın yok sayılması ve Gazze yönetiminin eski İngiliz Başbakanına bırakılması tam bir sahtekârlıktı.
“İsrail’le Ticareti Kestik” Palavrasına Rağmen; Türkiye-İsrail Hattında Son 9 Ayda 456 Gemi Seferi Yapılmıştı!
İsrail’in Gazze’ye saldırılarını sürdürdüğü 2025 yılı boyunca Türkiye limanlarından ticaret trafiği hiç aksamamıştı. Ocak–Eylül 2025’te Türkiye’den İsrail’e 456 gemi seferi yapılırken en çok yük; İskenderun, Mersin ve Kocaeli Körfezi’nden taşınmıştı. İşgal ve abluka altındaki Gazze’ye yönelik Kuduz İsrail saldırılarına karşı hamasi söylemlerden ileri gitmeyen AKP İktidarı ve Cumhur İttifakı ticarete de engel olmamıştı. Türkiye limanlarından her ay onlarca gemi İsrail’e yük taşımıştı. Sıvı yakıt yüklü tankerlerden araç taşıyan gemilere, konteynerden kuru yük gemilerine yüzlerce ticari gemi, Türkiye’den İsrail’e sefer yapmıştı.
2025 yılının ilk 9 ayında Türkiye’den İsrail’e yapılan direkt seferlerin sayısı 456’ya ulaşmıştı. Türkiye’den Hayfa’ya 302, Aşdod’a 154 sefer yapılmıştı. Akdeniz Bölgesi’nde ihracatçılar, geçen bir yılda gelirlerine gelir katarken bu bölge Türkiye-İsrail deniz ticareti hattını yoğunlaştırmıştı. İskenderun Limanı, 9 ayda 130 gemiyle İsrail seferlerinde ilk sırada yer alırken onun ardından 103 seferle Mersin vardı. İzmir Aliağa’da bulunan Nemport Limanından Hayfa ve Aşdod Limanlarına 80 gemi yola çıkmıştı. Ayrıca hem sanayi yükleri hem de metal ve kimya ürünleri açısından stratejik bir çıkış noktası olan Kocaeli Körfezi’nde bulunan limanlardan toplam 45 gemi direkt İsrail’e yol almıştı.
Her ay ortalama 50 geminin hareket ettiği limanlardan gerçekleşen 456 seferin 176’sı konteyner gemisi, 118’i genel yük gemisi, 79’u Ro-Ro gemisi, 35’i dökme yük gemisi, 30’u tanker olmaktaydı. Konteyner ve genel yük taşımacılığı, seferlerin 3’te 2’sini oluşturmaktaydı. Seferlerin büyük çoğunluğu, off-shore merkezli şirketlerin kolay bayraklı gemileriyle yapılmıştı. Limanlardan hem Türkiye hem de dünyada en yaygın olan kolay bayraklardan Panama bayraklı 110, Liberya bayraklı 98, Marshall Adaları ve Kamerun bayraklı onlarca gemi Kuduz İsrail’e mal taşımıştı. Türkiye İsrail ile ticareti kâğıt üzerinde durdurmasına rağmen 8 ayrı Türkiye bayraklı gemi de İsrail limanlarına varmıştı.
Hayfa ve Aşdod, liman ve demir sahalarında her gün Türkçe isimli gemiler gözlemlenebilirken 2024 eylül ayında Ticaret Bakanlığı’nın “İsrail ile değil, Filistin ile ticaret için hareket ettiğini” iddia ettiği Deval şirketine ait gemiler de hâlâ bu limanlarda bulunuyorlardı. Şirket, 456 gemilik listede Türkçe isimli ya da merkezli Ottoman, Hızır gibi şirketlerden yalnızca birkaçıydı.[2]
AKP Trump’a Taşeronluk Yaparken; MHP Lideri Bahçeli’den “İsrail’e Karşı Askeri Seçenek” Çıkışı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM’de yapacağı tarihi konuşma öncesi MHP lideri Devlet Bahçeli “Filistin’in güvenliği Türkiye’nin güvenliğidir” havaları atmıştı. Erdoğan ve kabinesi “HAMAS’ın tasfiyesi ve Gazze’nin İsrail’e devredilmesi” projeleri için Trump’a destek verirken; Bahçeli, “Artık, askerî seçenek de dahil olmak üzere, İsrail’e karşı sert bir ültimatom vermenin zamanı gelmiştir. İsrail’in ‘insani müdahale’ kapsamında meşru bir hedef haline geleceği bilinmelidir. Türkiye’nin de bu durumda insanlık namına hareket edeceği ve gözünü budaktan sakınmayacağı ilan edilmelidir” çıkışlarıyla halkın gazını almıştı.
“Türkiye Ortadoğu’da barışın sözcüsüdür, politikaları takdire şayandır” diyen Bahçeli, “Filistin’in güvenliği Türkiye’nin güvenliğidir” ifadelerini kullanmıştı. Devlet Bahçeli’nin NATO’ya ve BATI ortaklarına karşı “Türkiye – Rusya – Çin İttifakı” kurulması çağrısı da dışı hoş, içi boş bir palavraydı.
İsrail’in Katar’daki Suikast Saldırısı Öncesi, Türkiye’den Hamas’a Kritik İstihbarat İddiası![3]
Katar’ın başkenti Doha’ya saldıran İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada, hava saldırısıyla HAMAS’ın üst düzey isimlerine yönelik suikast düzenlendiği doğrulanmıştı. İsrail’in Kanal 12 televizyonuna konuşan askeri bir yetkili, Katar’daki patlamaların burada bulunan HAMAS yetkililerine yönelik suikast girişimi olduğunu açıklamıştı. Öte yandan Wall Street Journal’dan dikkat çeken iddialar gündeme taşınmıştı. İsrail basınına göre de; Doha’daki saldırıdan sonra Erdoğan’ın dostu Trump ile Netanyahu iki kez telefonda konuşmuşlardı.
İsrail’in Katar’da bulunan HAMAS müzakere heyetine düzenlediği saldırıdan bu yana İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ABD Başkanı Donald Trump’ın iki kez telefonda görüştüğü vurgulanmıştı. Haaretz gazetesine konuşan ve adı açıklanmayan İsrailli bir kaynak, Doha’daki saldırıdan sonra Trump ile Netanyahu’nun görüşmelerinin “çok iyi geçtiğini” aktarmıştı.
WSJ yazmıştı: Türkiye ve Mısır’dan, İsrail’in Katar saldırısı öncesi HAMAS’a kritik istihbarat sağlanmıştı!..
ABD basınının önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal, İsrail’in Katar saldırısının perde arkasında yaşananlara dair bir yazı kaleme almıştı. Gazete, İsrail’in Katar’ın başkenti Doha’da HAMAS liderlerine yönelik düzenlediği hava saldırısı öncesinde Türkiye ve Mısır istihbarat birimlerinin HAMAS’ı uyardığını yazmıştı. Gazetenin iddiasına göre, iki ülke yetkilileri saldırıdan kısa süre önce HAMAS yönetimine “toplantı güvenliğini artırmaları” yönünde resmi uyarıda bulunmuşlardı.
Bu haber-yorum AKP İktidarınca yalanlanmamıştı. Demek ki, Kuduz İsrail’in Katar Doha’daki HAMAS Karargâhına saldıracağını Türkiye ve Mısır biliyorlardı. Şimdi sormak lazımdı:
1- Türkiye ve Mısır’a bu menfur saldırı haberini, İsrail mi, ABD mi ulaştırmıştı?
2- Yok eğer Türk ve Mısır İstihbaratları, İsrail’in bu tür saldırılarını kendileri saptayabiliyorlarsa, İsrail ve ABD’nin Gazze’ye, Suriye’ye, İran mevzilerine ve Husilere yönelik saldırılarını niye uyarmıyorlardı?
YRP Başkanı Fatih Erbakan’ın “Öcalan’la görüşmek üzere Sn. Devlet Bahçeli İmralı’ya gitsin!” gibi doğal ve normal teklifi, MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ı kızdırmış ve basit bir kabadayılık havasıyla seviyesiz hakaretlere başlamıştı. MHP MYK Üyesi Tokat Milletvekili Yücel Bulut ise hızını alamayıp, küstahça bir tavırla “Babası Necmettin Erbakan da Öcalan’a mektup yazmıştı” gibi iftiralara sığınmıştı. Bu zavallı zırvacılara sormak lazımdı. Öcalan denen terörist başını TBMM’ye davet etmek, 50 bin insanımızın katilleriyle sözde barış müzakereleri yürütmek gibi sapkınlıkları… 15 yıl boyunca Erdoğan’a ve AKP iktidarına yönelik, hepsi de haklı tenkit ve tahkirlerinizden sonra, dönüp Cumhur İttifakı’na katılarak bunların hepsini yalayıp yutmanız gibi şaşkınlıkları kapatmak için haddinizi aşıp Rahmetli Erbakan Hocamıza bulaşmanızın sizi aklamayacağını bilmiş olmalısınız! “Yükseklere tükürenlerin, bunların dönüp kendi yüzlerine düşeceğini” de unutmamalısınız!..
Milli İradenin tecelligâhı olan Yüce Meclis’e, Öcalan gibi bir katilin davet edilmesi zorunuza gitmiyor da, Sn. Bahçeli’nin İmralı’ya gitme teklifi mi size bu denli dokunmaktadır?

İmam Gazali’nin Nasihatül Mülük (Hükümdarlık Ahlakı) adlı eserinde Yöneticilere yaptığı uyarılardan birisi de şöyledir:
“Kalbinde dünya sevgisi bulunmayan kemal sahibi alim kimsenin düşünce ve görüşünü dikkate almak…”
Türkiye Cumhuriyetinin Devletinin Dış Politikadan, Ekonomik yapılanmaya, Hukuki sahadan İlmi ve Ahlâki alanlara kadar Prof Necmettin Erbakan’ın çizgisine ve bu çizgiyi en doğru istikamet üzerinde Devletin ve milletin rotasını belirleyecek şekilde çizecek, Milli bir Çözüm cetveline acilen ihtiyaç vardır.
BUGÜN “HAMAS”SIZ KURULMAK İSTENEN BİR GAZZE VAR. O HAMAS VAR YA O HAMAS AZİZ ERBAKAN HOCAMIZ TARAFINDAN KURULAN HAMAS. İSRAİLİ BARIŞA MECBUR BIRAKAN, ŞUUR ABİDESİ HAMAS. İŞTE AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN YOLUNUN TAKİPÇİLERİ BÖYLEDİR. TIPKI AZİZ ERBAKAN HOCAMIZ GİBİ SON NEFESİNE KADAR ADİL DÜZEN KURULSUN DİYE MÜCADELE EDER. RABBİM ONLARDAN RAZI OLSUN ŞEFAATLERİNE NAİL EYLESİN BİZLERİDE. KARDEŞLERİMİZDEKİ İMAN, FERASET VE DİRAYETİNİ BİZLEREDE NASİP EYLESİN. RABBİM KARDEŞLERİMİZE MUZAFFERİYETLER İHSAN EYLESİN. DECCALİN HZ İSA TARAFINDAN GEBERTİLECEĞİ AŞİKARDIR, NE NETANYAHUNUN DA SONUN YAKLAŞTIĞI AŞİKARDIR. RABBİM TÜM MAZLUM MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMİZİN KURTULUŞUNU VE BÜTÜN İNSANLIĞIN SAADETİNİN TEK ÇARESİ ADİL DÜZEN DEVRİMİNİ BİR AN ÖNCE NASİP EYLESİN. BİZLERİ DE BU UĞURDA CANLA BAŞLA ÇALIŞAN CİHAD EDEN MÜCAHİD MUTTAKİ KULLARDAN EYLESİN.ELBETTE BU KURUTULUŞ TÜRKİYEDEN BAŞLAYACAK, AZİZ ERBAKAN HOCAMIZ 1980 YILINDA TRT DE TÜRKİYE VE İNSANLIĞIN KURUTULUŞUNUN İLK ADIMLARINI ŞU SÖZLERLE İFADE BUYURMUŞLARDI;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki:
TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU;
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması,
Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması
ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
(TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980)
GAZZE’NİN GELECEĞİ ABD İLE İŞBİRLİĞİ YAPANLARA BIRAKILAMAZ BIRAKILMAMLIDIR AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN KIBRISTA UYGULADIĞI TARİFEYİ UYGULAYACAK LİDERLERE İHTİYAÇ VAR. YALNIZ ALLAHA DAYANAN VE GÜVENEN HİÇ BİR KESİMİN ÖNÜNDE BOYUN BÜKMEYEN LİDERLERE İHTİYAÇ VAR.VE İNŞALLAH AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN SÖZÜNÜN GERÇEKLEŞMESİ İLE HEM GAZZE HEM SUDAN HEM DOĞU TÜRKİSTAN ZULÜM ALTINDAKİ TÜM KARDEŞLERİMİZ KURUTULAŞA VE SAADETE ERECEK YETMEZ BÜTÜN İNSANLIK HUZURA MUTLULĞA VE SAADETE ERECECEKTİR İNŞALLAH.
Ve bekleyin göreceksiniz, Kur’an’ın İsrâ Suresi 4-7 ayetlerinde haber verildiği gibi, İslam coğrafyasının çıbanbaşı ve insanlığın baş belası Kuduz İsrail’in yıkılması oldukça yakındı.
İnşaAllah… O günleri hasretle bekliyoruz…
Milli Çözüm Dergisi 2023’te soykırımın başladığı tarihlerde “Hamas Türkiye’yi savunmaktadır, Hamas ırkçı emperyalizme karşı kurtuluş savaşı vermektedir, Türkiye’nin savunması Kıbrıs ve Filistin’den başlar” şeklinde yazılar yazarak kamuoyunu bilinçlendirmiştir.
Ve yine Milli Çözüm Dergisi AB ülkelerinin İsrail protestolarına dahi tahammül edemezken patır patır Filistin’i bir devlet olarak tanımasının arkasında başkenti Doğu Kudüs olan, Hamas’tan ve silahtan arındırılmış kukla bir Filistin’i resmileştirmeye çalıştıklarını ferasetle sezip kamuoyunu aydınlatmıştır.
Ve yine Milli Çözüm Akp iktidarı ve yandaşı gaz alıcı Bahçeli’nin samimiyetsiz ütopik konuşmalarını, sadece konuşup toplumda biriken gazı aldıklarını defalarca yazmıştı..
Elhamdulillah ki dünyayı aydınlatan Milli Çözüm var. Yoksa işbirlikçi iktidar ve ortağının çoşkulu sözlerine, münafik AB’in tanıma bahanesiyle kukla yaratmasına, Akp hükümetinin ABD ve İsrail tetikçiliğini yaparak Hamas’ı tehdit edip silahsızlandırmaya çalışmasına alet olurduk. Milli Çözüm manipüle olmuyor, yanılmıyor ve yanıltmıyor.
AKP-MHP İYİ POLİS KÖTÜ POLİS ORTAKLIĞI KİME HİZMET ETMEKTEDİR..!
İş başına geldiği yıldan beri Filistin meselesinde şahsiyetli dış politikası olmayan AKP gücünü kaybetmeye başladıktan sonra MHP stepne desteğiyle ayakta durmaya çalışmaktadır. Halk tepki vermesin diye birkaç göstermelik lakırtı ile oyalanmaktadır. Ticaret gemilerinin üzerinde katledilen Filistin halkının kanı bulunmaktadır. Milli Çözümün haklı uyarıları neden dikkate alınmamaktadır? Ey Cumhur ittifakı ve yalakası basın yayın organları bu ettiğiniz günahların vebali bir gün sizi bulmayacak mı sandınız? Yaptıklarınız kâr mı kalacak yanınıza? Mızrak çuvala artık sığmamaktadır. Bekleyin ve görün sizin sonunuzun yakın bir gelecekte nasıl olduğunu herkes görecek. Buna dostlarınız olan İsrail ve ABD de engel olamayacak..! Züntikam sahibi Allah Hamas’ın da, Filistin davasına ihanetin de intikamını sizden muhakkak alacaktır.
MİLLİ ÇÖZÜM’ Ü TAKİP EDENLER OKUYANLAR ÇOK ÖNCESİNDEN OLABİLECEKLERİ OKUYUP ÖĞRENDİKLERİ İÇİN ŞAŞKINLIK İÇİNE DÜŞMÜYORLAR!.. BÖYLECE MİLLİ ÇÖZÜM’ E HAYRET VE HAYRANLIĞI ARTIYOR VE BERABERİNDE DE TAM ANLAMIYLA TÂBİ VE TARAF OLMUŞLAR İSE İMANLARI DA ARTIYOR OLGUNLAŞIYOR !..
Dolayısıyla hem Hakkı savunmuş haykırmış oluyoruz hem de olayları hadiseleri değerlendirirken tam onikiden vuran günümüze Tercüman olan Milli Çözüm’e bende olmanın dünyada iken huzurunu onurunu yaşatıyor rabbimiz… Ne büyük bir devlet bu niyet ve samimiyette olabilmek… Çünkü ; Siyonizm’in işbirlikçisi olan AKP’nin tüm tahrifatlarına ve tahribatlarına ortak olmak, bir zamanlar HTŞ LİDERİ OLAN COLANİ (Ahmet Şara) bilmem kaç para ödülle ABD terörist listesinde olup şimdi hem ABD’nin hem de Türkiye’de ki Siyasi İktidarca kucaklanan Suriye’nin kurtarıcısı rolü büründürülüp Siyonizmin planlarına alet olmak ve Milli İradenin tecelligâhı olan Yüce Meclis’e, Öcalan gibi bir katilin davet edilmesi taraftarları arasında olmak da vardı…
Rabbimize sonsuz şükürler ederiz ki; iyi ki Milli Çözüm var ya değilse halimiz nice olurdu, ahirette hesap günü rabbimize ne cevap verebilirdik!?
Hayatımıza ışık tutacak ve aklımızı başımıza getirecek olan şu ayeti kerimeyi hatırlatmak istiyorum:
EN’AM SURESİ 11. AYET
De ki: “Yeryüzünde dolaşın (ve tarihten ibret alın) da, sonra görün (bakalım) davetçileri yalanlayanlar nasıl bir akıbete uğramışlardır?”
(BAK: http://www.mealikerim.com/6/enam/11 )
Ey yöneticiler ve yandaş kalemler, okuyunuz bu satırları (belki doğru bir icraat yaparsınız):
“…HAMAS’ın Silahsızlanması
İsrail’in savaş boyunca açıkladığı hedef HAMAS’ı ortadan kaldırmaktı. Netanyahu, örgüt bitene kadar durmayacağını defalarca tekrarlamıştı. Trump’ın planındaki kilit noktalardan birisi de HAMAS’ın silahsızlanmasıydı. Ancak HAMAS daha önce silah bırakmayı reddederek, bunu ancak Filistin Devleti kurulduktan sonra yapacağını vurgulamıştı…”
Yazıda “tarihi tekerrür” hatırlatılmış. Nitekim 2. Dünya Savaşı sonunda da İsrail’in kurulması için bölgede görevli İngiltere idi:
“…Gazze’nin Yönetimi İngilizlere Bırakılacaktı!
Sözde barış planında; “HAMAS’ın; Gazze’nin geleceğinde hiçbir rol üstlenmeyeceği, Gazze’nin; Filistinli teknokratlardan oluşan geçici bir kurul tarafından yönetileceği, bu kurulun da Donald Trump başkanlığında ve Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in de yer aldığı bir ‘Barış Kurulu’ tarafından denetleneceği” kayıtlıydı. Gazze Şeridi’nin yönetimi daha sonra Filistin Yönetimi’ne devredilmiş olacaktı. Netanyahu, Trump’ın 20 maddelik planının tamamını kabul etmesine rağmen, 80. Genel Kurulda BM kürsüsünde Başkan’ın yanında otururken Filistin Yönetimi’nin bölgeye müdahalesine karşı çıkmıştı. Yani HAMAS’a ve Gazze halkına tam bir tuzak hazırlanmıştı!..”
Biz bu işbirlikçi iktidarları topluma anlattıkça, dilimizdeki tüy yıllar içinde dikene dönüştü, gayrı ağzımız acıyor. Neyse ki vicdana su serpen Milli Çözüm var! Kaleminize kuvvet…
2 yıldır, tarihte görülmemiş İsrail katliamı ve soykırımı devam ederken her ay yaklaşık 50 gemi ile İsrail in tüm ihtiyaçlarını karşılayan ticareti engellemeyen hükümet; elbette güya ateşkes sonrası için de abd ve israil eksenli bir duruş sergileyecekti. Başka bişey beklemek bunların fıtratına aykırıydı…
Mevcut sistemin çarkını yağlayacak, konjonktür partisi durumundaki mhp’nin de, vatan için hayatını feda eden şehitlerin ruhunu sızlatacak öcalan çıkışı normal sayılmalıydı…
Murselat Suresi (1-7) :
Birbiri ardınca ve iyilik amacıyla (örfen; zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak) gönderilenlere (insanları uyarıcılara, Hakka çağırıcılara) yemin olsun ki;
Derken (sert ve çetin rüzgârlar gibi, her hayırlı hizmete koşturup, şeytani odakları ve münafıkları) kökünden koparıp savuranlara…
Ardından (hakikat prensiplerini ve huzur projelerini, neşriyat yoluyla) korkmadan ve yılmadan yaydıkça yayanlara,
Sonra, (rahatının ve menfaatinin kölesi ve nefsani arzularının esiri olanlardan uzaklaşıp, Hakkı bâtıldan, sadıkı sahtekârdan, mü’mini münafıktan çok kesin ve keskin biçimde) ayırdıkça ayıranlara… (Mutlak doğruları ve mutlu oluşumları topluma tanıtanlara,)
(Ve gelecek nesillere de) Bir zikir ve öğüt (olacak eserler) bırakanlara!
Böylece (hiç kimsenin “bilmiyordum, başka türlü sanıyordum” gibi) bir bahanesi ve mazereti (kalmasın), veya (herkes apaçık şekilde) uyarılsın! (diye gerçekleri, hem de gerekçeleriyle birlikte ortaya koyanlara yemin olsun ki,)
Şüphesiz size va’ad edilen (zalimlerin hezimeti, ezilen mü’minlerin zafer ve hâkimiyeti ve kıyamet haberi) mutlaka vuku bulacaktır.
Sadakallahülazim.
Elhamdulillah makalemiz yine tarihe not düşer, hakkı batıldan ayırır mahiyette bir makale olmuş. Allah üstadımızdan razı olsun. Türkiye’den İsrail’e giden gemilerin sayısı ve limanı ile verildiği, Cumhur ittifakının sadece söylemde kalan kuru laflardan ibaret olduğu, Trump’ın ve İngilizlerin başını çektiği Hamas’ı silahsızlandırma anlaşmasının bir hıyanetten ibaret olduğunu apaçık gösteren bir makale…
Ve ne yazık ki İngilizlerin devreye girdiğinde bu işin sonunun hayır olacağını zanneden zihni aktroller vasıtasıyla yıkanmış bir kalabalık bulunmaktadır. İngilizlerin bir memlekete girdiğinde sonunun nasıl olduğunu anlamak için Sudan’a bakmak yeterli olacaktır..