Türkiye Yol Ayrımındaydı:
YA MİLLİ MUTABAKAT;
VEYA
İSRAİL’E MUVAFAKAT!
Netanyahu’nun Golan Küstahlığı!
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Suriye’de Baas rejiminin devrilmesinin ardından kara işgalini genişletmeye çalıştığı Golan Tepeleri’nin “sonsuza kadar İsrail’in ayrılmaz parçası” olacağını açıklamıştı.
Netanyahu, yeniden ABD Başkanı seçilen “Donald Trump yönetiminin 2019 yılında Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanıdığını” hatırlatarak, Trump’a şükranlarını aktarmıştı. Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesine ilişkin açıklamalarda bulunan Başbakan Netanyahu, “Dün Ortadoğu tarihinde yeni ve dramatik bir sayfa açıldı; Esad rejimi yıkıldı, bu İsrail için yeni bir aşamadır.” ifadesini kullanmıştı.
Esad rejiminin devrilmesinin İsrail’in “Hamas’a, Hizbullah’a ve İran’a yönelik saldırılarının doğrudan sonucu” olduğunu savunan ve İran’ın Esad rejimini iktidarda tutmak için milyarlarca doları harcadığını hatırlatan Netanyahu, Esad rejimini, “İran’dan Hizbullah’a giden bir silah hattı” olarak tanımlamıştı. Netanyahu’nun, basın toplantısında son 48 saatte Suriye’deki rejimin askeri üslerine düzenlenen ve İsrail’e atfedilen hava saldırılarına hiç değinmemesi ise hayretle karşılanmıştı.[1]
ABD, Deyrizor’u ele geçirmek isteyen HTŞ güçlerini engellemek üzere, 19 Aralık 2024’te güya oradaki IŞİD militanlarına bir hava saldırısı başlatmış ve IŞİD lideri Ebu Yusuf’un ve 12 IŞİD militanının öldürüldüğünü ve bölgedeki PKK-PYD’ye ABD desteğinin sürdüğünü açıklamıştı. Deyrizor Bölgesi daha önce Rusya ve Esad’ın adamlarının ve İranlı militanların kontrolü altındaydı. Ama onlar çekilirken burayı PKK-PYD’ye bırakmışlardı.
Bu arada The Guardian gazetesine göre; ABD’li üst düzey bir heyetin Şam’da HTŞ yetkilileriyle ve diğer azınlık temsilcileriyle görüşmeler yapacakları açıklanmış, HTŞ liderleri de bunu doğrulamıştı.
Rus Pravda gazetesine göre:
Esad tonlarca altınıyla, kamyon dolusu paralarıyla, daha önce Moskova’nın lüks semtinde aldıkları gökdelenleri de bulunan Rusya’ya kaçmıştı. Yanına sadece Rusça bilen (Rus ajanı olduğu söylenen) sadık bir Generalini ve bir danışmanını almıştı. Şimdi Putin yönetimi Esad’a bazı yasaklar koymuşlardı:
1- Altınlarını ve paralarını, Rus yetkililerden habersiz kullanamayacaktı.
2- Rusya’da siyaset yapamayacak, siyasi demeçler yayınlamayacaktı.
3- Taşınmazlarını satamayacak, paralarını ve altınlarını yurtdışına çıkaramayacaktı.
4- Kendisinin Rusya dışına çıkması da yasaklanmıştı.
5- Tam bu hengâmede, Esad’ın karısı kendisinden usandığı ve artık Londra’daki annesinin yanında olmayı arzuladığı için, kocasına boşanma davası açmıştı.
Bu arada ABD “YPG ile alâkalı bir geçiş süreci tanınması” gerektiğini açıklamıştı. ABD Deyrizor’da IŞİD liderini öldürdüğünü duyurmakla; aslında IŞİD’in devam ettiğini ve ABD’nin Suriye’de kalması gerektiğini vurgulamakta; yani böyle bir bahaneye sığınmaktaydı. Bunun için de Türkiye’ye PKK-YPG ile bir barış sözleşmesi yapılmasını dayatmaktaydı. Oysa uluslararası hukuka göre, barış ancak iki devlet arasında yapılırdı. Bu arada İsrail, Golan’dan sonra Suriye’nin Ürdün sınırındaki Dera’yı işgal altına almıştı.
22 Aralık Pazar 2024 tarihinde Dış Bakanı Hakan Fidan’ın Şam’da; HTŞ lideri Culani (Ahmed Eş-Şara) ile yaptığı ortak basın toplantısında sarfettiği “Suriye’de yeni yapılanma döneminde PKK-YPG’ye asla yer olmadığı kesindir. PKK-YPG kendisini feshetmelidir.” mealindeki kof temenniler, ABD ve AB basınında; “YPG-PKK şeklen de olsa ortadan çekilsin, ama Kuzey Suriye’de Kürt özerk bölgesi kalabilir” şeklinde yorumlanmıştı. Zaten Arap Baharı tuzağıyla, ABD ve İsrail safında Suriye’deki ayaklanmalara destek çıkan ve Suriye’nin bütünüyle harap olmasına yol açan da bu AKP iktidarıydı.
Şam’da bir gazetecinin “Kuzey Suriye’deki Kürt Otonom Bölgesi’ne Türkiye askeri bir müdahalede bulunacak mı?” sorusuna, Sayın Hakan Fidan’ın: “Uluslararası güç odaklarına gardiyanlık karşılığı, onların desteği ile Suriye’nin üçte biri kısmını, su, petrol ve tarım alanlarını elinde tutan PKK ve YPG militanlarının silahlarını bırakıp ülkeden çıkmalarını bekliyoruz” gibi muallak ve yuvarlak yanıtlar vermesi dikkatlerden kaçmamıştı. Ve Sn. Fidan, “Sn. Trump ABD çıkarları ve bölgenin istikrarı bakımından PKK’dan ziyade Türkiye’ye yakındır. Ancak ABD devlet sisteminde -ismini vermiyorum- bazı küresel hesaplar güden odakların da ağırlığı vardır ve umarız bunlar da bu yanlış tercihin farkına varıp, Trump’ın işini kolaylaştıracaktır” diyerek Kuzey Suriye’deki PKK-YPG Özerk Bölgesi sorununun çözümünün ABD’de olduğunu itiraf etmek zorunda kalmışlardı.
İsrail’in ve Siyonist Lobilerin güdümündeki ABD ve AB’nin, saklı tuttukları şeytani planları vardı: “PKK ve YPG’nin kullanım ömrü tamamlanmıştı ve artık tasfiye olunup rafa kaldırılmaları lazımdı… Ama aynen Kuzey Irak’taki gibi, Kuzey Suriye’de de otonom-özerk bir Kürt bölgesi oluşturulacaktı. Cumhur İttifakı’na ve yandaş-kiralık yazar ve yorumcu takımına bir müddet: “PKK’yı ve benzer yapıları dağıttık, terörün belini kırdık!..” havasında palavralar sıktırılacak, ama Suriye Kürt Bölgesi, kenarı köşesi kırpılıp aynen yerinde kalacaktı!..”
Ancak bu plan, aziz Milletimizden daha fazla saklanamazdı. Milli sorumlu ve şuurlu kesimler bu oldubittiye asla fırsat tanımazlardı. Çünkü ileride Barzanistan’la birleştirip, bizim Doğu ve Güneydoğumuzu da kışkırtacak bir kuşatmanın, varlık ve bekâmızın sonu olacağı açıktı. Kendi makam ve çıkarları uğruna, böyle bir duruma fırsat ve ruhsat sunan hiç kimse o makamda ve iktidar koltuğunda bir saat bile oturamazdı; hatta çok güvendikleri Amerika ve Avrupa da kendilerini koruyup kurtaramazdı. İşte en yakın örnek, ESAD belki kaçıp canını kurtarmıştı, ama yerli FESAT’lara böyle bir imkân bile sağlanmazdı.
ABD’den, “Türkiye ile SDG Anlaştı” İtirafı… Bakanlık’tan “Dil Sürçmesi” İtirazı!
Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’nun Kürdistan kontrolündeki Ayn el Arab’a harekât hazırlığı devam ederken ABD’den yapılan “Türkiye ile SDG anlaştı” iddiasına MSB’den “Dil sürçmesi” yanıtı tam bir tutarsızlıktı!..
Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesi sonrasında Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’nun ülkenin kuzeyinde yürüttüğü terör operasyonları sürüyordu. Daha önce terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’nin kontrol ettiği Fırat Nehri’nin batısındaki Tel Rıfat ve Menbiç’i kurtaran SMO, bu kez Fırat Nehri’nin doğusuna doğru harekât başlatmıştı. Ayn el Arab ve Rakka’yı terörden arındırmayı hedeflediği belirtilen harekâtın kısa süre içinde başlaması konuşulmaktaydı.
Hakan Fidan’dan ‘silahsız çözüm’ sinyali
SMO’nun hareketliliği devam ederken Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı açıklamada ‘Silahsız çözümü’ işaret etmesi kafaları karıştırmıştı. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) sınır ötesi operasyon yapacağı haberlerine ilişkin değerlendirmesi sorulan Fidan, “Şunu belirtmek isterim ki, Şam’da şu anda yeni bir yönetim vardır. Bu durum öncelikli olarak onların sorumluluğundadır. Eğer bu konuyu düzgün bir şekilde ele alırlarsa, bizim müdahale etmemiz için bir sebep kalmayacaktır.” Yani “Bırakın, İsrail ve ABD, HTŞ’ye ne talimat verirse o yapılsın” demeye mi çalışmıştı?
Barzani’den ‘PYD, PKK’ hamlesi
Fidan’ın açıklamaları sonrası Irak Kürt Bölgesel Yönetimini yöneten Barzani’nin Kürdistan Demokratik Partisi’nden de dikkat çeken bir açıklama yapılmıştı. KDP Politbüro Üyesi Hemin Hewrami, Kürtlerin Ayn el Arap’taki statüsünü korumanın yolunun PYD’nin PKK ile ilişkisini sonlandırmasından geçtiğini hatırlatmıştı. Zaten PKK’nın tasfiye edilip PYD Rojavası’nın tanınması İsrail ve ABD’nin planıydı.
Hewrami, “Rojava’daki Kürt statüsünü korumanın anahtarı PYD’nin PKK ile tüm ilişkilerini sonlandırmasıdır. PYD’nin, Suriye’de Kürt halkının hakları için mücadele eden bir Kürt gücü olduğunu açıkça ilan etmesi lazımdır” açıklaması da bu planın bir parçasıdır!
YPG’den Trump’a mektup yollanması!
Wall Street Journal’in haberinde; PYD/YPG terör örgütünün siyasi elebaşlarından İlham Ahmed, 2024’te ABD Başkanı seçilen Donald Trump’a mektup yazdığı ve Türkiye’ye baskı yapılmasını arzuladığı saptanmıştı. İlham Ahmed’in mektubunda “Türkiye’nin hedefi bizim topraklarımızı siz göreve gelmeden fiilen kontrol altına almaktır. Sizin elinizde bu felaketi engelleyecek gücün olduğunu düşünüyoruz, Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi daha önce de dinledi ve çağrınıza yine uyacağına inanıyoruz” ifadeleri kullanılmıştı.
MSB’den “dil sürçmesi” açıklaması!
Milli Savunma Bakanlığı Kaynakları ABD Dışişleri Sözcüsü’nün “Türkiye ile SDG arasında ateşkes anlaşması yapıldı” açıklamasını yorumlamıştı. Bakanlık kaynakları, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün yaptığı bir açıklamada “Türkiye ile terör örgütü PKK/YPG/SDG arasında ateşkes konusunda uzlaşı sağlandığına” dair açıklamasına ilişkin, “Türkiye olarak herhangi bir terör örgütü ile görüşmemiz söz konusu değildir. Yapılan açıklamayla ilgili bir dil sürçmesi olduğunu düşünüyoruz” ifadeleri yer almıştı.
İyi de bu tür özür beyanlarını MSB’nin değil, Amerika’nın yapması lazımdı. Yoksa bazılarının kutsal görevi(!) ABD’li bürokratların küstahlığına kılıf uydurmak mıydı?
Suriye ve Ortadoğu araştırmacısı Muhammed Yorgancıoğlu, Suriye’de Beşşar Esad rejimine karşı gerçekleştirilen harekât hakkında, muhalif gruplardan Ahraru’ş Şam Genel Komutanı Amir eş Şeyh Ebu Ubeyde ile bir röportaj yapmıştı.
Ebu Ubeyde röportajda harekâtın detaylarına, bölgedeki son duruma ve muhaliflerin geleceğe dair yaklaşımlarına ait soruları yanıtlamıştı.
Soru: Operasyon zamanlaması nasıl ayarlandı?
“Operasyonun zamanlaması, sahadaki askeri durumun ve uluslararası şartların değerlendirilmesiyle alâkalıdır. Rejim güçlerinin Halep’teki savunma hatlarının zayıflaması, halkımızın bize olan desteğinin artması ve direniş grupları arasındaki koordinasyonun en üst seviyeye ulaşması, bu harekât için doğru zamanın geldiğini ortaya çıkarmıştı. Aynı zamanda bölgede yaşanan siyasi ve askeri gelişmeler, bu operasyonun gecikmeden yapılmasını zorunlu kılmıştı.” Bu sözler bir itiraftı. Yani uluslararası şartlar (ve odaklar) önümüzü açtılar, anlamını taşımaktaydı.
Soru: Operasyona başlarken Gazze ve Lübnan’da yaşanan gelişmeleri hesaba kattınız mı?
“Tabii ki. Gazze direnişi bizim için ilham kaynağıdır. Filistinli kardeşlerimizin mücadelesi, bize güç ve kararlılık aşılamıştır!”
Oysa Culani Şam düştükten sonraki ilk açıklamasında, “İsrail’le savaşmayacaklarını, ABD, İngiltere ve Fransa ile iyi ilişkiler kuracaklarını” vurgulamıştı!
İşte, Suriye Cumhur İttifakı!?
Suriye ile alâkalı kaygılarımızın nedenlerini anlatmak ve ülkemizin geleceği konusundaki kuşkularımızın sebeplerini ortaya koymak için Muhammed el-Beşir Başbakanlığında kurulan Suriye Geçiş Hükümetinin bazı Bakanlarını ve bağlantılarını hatırlatmamız yeterli sayılırdı.
• Kadın İşleri (Ofisi) Bakanı: Ayşe el-Dibs
Şam Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı okumuşlardı. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından destekleniyorlardı. “Ayşe Seyidoğlu” ismiyle Türkiye’deki Suriyeli Dernekler Platformu Başkanlığı yapmıştı.
• Yeni Dışişleri Bakanı: Es’ad Hasan eş-Şeybani
Siyonizm’in güdümündeki Birleşmiş Milletler (BM) Suriye İnsani Yardım sorumlusuydu… İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans mezunuydu. Aslen Hasekeli olan Şeybani, AKP iktidarının Suriye Politikaları uzmanlarından sayılıyordu…
• Geçiş Hükümetinin Savunma Bakanı: Murhaf Ebu Kasra…
Asıl adı “Ebul Hasan el-Hamavi” olan Murhaf Ebu Kasra, HTŞ’nin üst düzey komutanlarındandı. Şam’ın düşmesinden sonra ilk açıklaması: “İsrail’le asla savaşmayacağız! İngiltere ve Fransa ile iyi ilişkiler kuracağız!” olan Culani’nin (HTŞ Lideri Ahmed el-Şara) en yakın adamlarındandı… Evet, başka izaha gerek var mıydı? İşte Suriye’de yeni bir AKP iktidarı ve Cumhur İttifakı oluşturmuşlardı!?
Kuduz İsrail, adım adım Suriye’yi işgale başlamıştı!
İsrail, Baas rejiminin devrilmesinin ardından hava saldırılarını artırdığı Suriye’de, Golan Tepeleri’nin de ilerisine girerek Lübnan-Suriye hattındaki toprakları işgal ederken, Şam’ın 20 kilometre yakınlarına kadar yaklaşmıştı. Ardından Ürdün sınırındaki Dera şehrini işgal altına almıştı.
Suriye’nin güneybatısındaki Kuneytra kenti ve çevresindeki yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, İsrail ordusu, 1967’den beri işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri’nin çok ilerisine yayılmıştı. İsrail ordusu, Hermon Dağı etekleri, Merid, Arne, Rima, Kale Jundul, Kuneytra’nın dış mahalleleri, Ufanıye, Kuneytriye, Alkahtaniye ve Alhamidiyye bölgelerini işgal altına almış, ardından Dera’yı kuşatmıştı.
İşgal alanı, Golan Tepeleri’nden kesintisiz devam edecek şekilde kuzeye doğru, Suriye-Lübnan sınırına hâkim alanda yayılmaktaydı. İsrail ordusunun işgal hattında ulaştığı en uç nokta, Suriye’nin 2 bin 814 metreyle en yüksek noktasını da içinde barındıran Hermon Dağı’nın kuzeydoğu etekleri olarak saptanmıştı. Burası Şam’a 20 kilometre uzaklıkta bulunurken, başkente hâkim stratejik bir konumdaydı. Kaynaklar, İsrail tanklarının, dağın eteklerinin yaklaşık 10 kilometre uzağında olan Katana beldesine girdiğini doğrulamıştı.
Öte yandan, İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun Şam’a ilerlediği yönünde haberleri şimdilik yalanlamıştı. Adraee, “Savunma Kuvvetleri, İsrail’in sınırlarını korumak amacıyla tampon bölge alanında ve sınıra yakın savunma noktalarında bulunmaktadır.” iddiasını tekrarlamıştı.
En az 300 hedefe hava saldırısı yapılmıştı!
İsrail Ordu Radyosunun haberinde, 61 yıllık Baas rejiminin devrik lideri Beşşar Esad’ın düşmesinin ardından Suriye’ye, “İsrail tarihinin en büyük hava saldırıları operasyonlarından birinin gerçekleştirildiği” aktarılmıştı. İsrail’in hava saldırılarıyla Suriye’de 300 hedefi vurduğu belirtilen haberde, bu hava saldırılarıyla Esad ordusuna ait askeri üsler, onlarca savaş uçağı, onlarca karadan-havaya füze sistemleri, silah üretim yeri ve depolarının hedef alındığı anlaşılmıştı. Yedioth Ahronoth gazetesinin haberinde ise “İsrail, 50 yılı aşkın süreden beri ilk kez Suriye hava üslerinin tümüne saldırı düzenledi.” ifadesi kullanılmıştı.
“İsrail’in Suriye’de önemli son silahı yok etmek için bir daha eline geçmeyecek fırsatı yakaladığı” aktarılan haberde, Esad rejiminin düştüğü andan beri yüzlerce savaş uçağı ve insansız hava araçlarının Suriye’nin dört bir yanına düzenlenen saldırılarda kullanıldığı vurgulanmıştı. Haberde, İsrail’in Suriye’ye yönelik hava saldırıları sonucu şu ana kadar yaklaşık 300 hedefin vurulduğu aktarılmış, Suriye’nin bütün havaalanları, limanları, uçakları, füze rampaları ve savaş hücumbotları, hepsi ortadan kaldırılmıştı. Suriye Muhalefetinin elinde, sadece polis gücü sayılacak silahlar kalmıştı.
İsrail ordusu, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın talimatı doğrultusunda işgal altında bulunan Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgenin sınırlarını Dera’dan Şam civarına kadar uzatmıştı.
İsrail, Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni 1967’den bu yana işgal altında tutmaktaydı. 1974’te İsrail ile Suriye arasında imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması ile tampon bölge ve silahtan arındırılmış bölgenin sınırları saptanmıştı. Yani, Esad’ın kaçışı en çok İsrail’e yaramıştı. İsrail ordusu, askerlerin ve zırhlıların Golan’daki tampon bölgeyi işgaline ilişkin görselleri kamuoyuyla paylaşmıştı.
Bu arada Cumhur İttifakı’nın sorumlu ve cesur yöneticileri(!) sürekli ve sadece, çok sert(!) kınama mesajları yayınlayıp durmakta ve sonra ellerine kına yakmaktalardı!.. Ve tabi bu arada, tamamen İsrail’in “Tampon Bölgesi” ve “BOP’a hazırlık süreci” olacak Suriye’nin güya “Yeniden ayağa kaldırılması çalışmalarına ve destek çabalarına(!)” yoğunlaşmışlardı. Ama adım adım Türkiye’nin kuşatıldığını ve altının oyulmaya başlandığını toplumdan saklama şaklabanlıkları da artmıştı!
İsrail ordusu Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgeyi geçerek 1973’ten sonra ilk kez Suriye topraklarını işgale başlamıştı. İsrail’e dünyadan göstermelik tepkiler yağarken ABD’den son dakika açıklaması da kamuoyunu yatıştırma amaçlıydı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, İsrail’in Suriye topraklarına girmesinin “geçici bir durum” olduğunu söylese de, Kuduz Netanyahu bunun kalıcı olduğunu vurgulamıştı.
Her ülkenin terörist örgütlere karşı harekete geçme hakkı olduğunu belirten Matthew Miller, “Suriye ordusu müzakere konusu olan İsrail-Suriye tampon bölgesi etrafındaki mevzilerini terk etti. Bu da potansiyel olarak İsrail’i ve vatandaşlarını tehdit edecek, terörist örgütler tarafından doldurulabilecek bir boşluk yarattı.” diyerek İsrail’e mazeret uydurmaktaydı. İsrail’in bu işgal girişiminin bölge ülkeleri tarafından kınandığının hatırlatılması üzerine Miller, “Biz gerginliği azaltma ve istikrar sağlamaya çalışıyoruz.” diyerek, bölgede sağlanacak bir istikrarın “İsrail dahil” tüm ülkelerin çıkarına olacağını hatırlatmıştı.
ABD, HTŞ ile “Hem doğrudan, hem aracılar vasıtasıyla görüşüyor!” itirafı!
Heyeti Tahrirüş Şam (HTŞ) ile ilişkileri sorulan Sözcü Matthew Miller, “çeşitli gruplarla bazen doğrudan bazen de aracılarla” iletişim kurduklarını doğrulamıştı.
“SDG (Suriye Kürdistanı Yanlıları) konusunda duruşumuzda değişiklik yok” küstahlığı!
ABD Sözcüsü Miller; bu tür görüşmelerin devam edeceğini belirtirken ne konuşulduğu konusunda ayrıntılara girmek istemediğini vurgulamıştı. Miller, Menbiç’te askeri muhalif güçlerle terör örgütü PKK/YPG arasında yaşanan çatışmalarla ilgili “Kimsenin bu istikrarsızlık döneminden yararlanarak Suriye içinde kendi pozisyonlarını ilerletmeye çalışmasını istemiyoruz. Bunu, bölgedeki tüm ilgili taraflara açıkça belirtiyoruz.” ifadelerini kullanmış ve “SDG’ye destek konusunda raporumuzdaki duruşumuzda bir değişiklik olmadı.” diyerek örgütün DEAŞ’a karşı mücadelede “hayati bir ortak” olmaya devam edeceğini hatırlatmıştı. Yani Rojava Kürdistanı yerinde kalacak ve Suriye fiilen parçalanacaktı.
Cumhur İttifakı’nın İftirak=Ayrılma-Parçalanma Hazırlığı
Adalet Bakanı Tunç, DEM Parti’nin PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile görüşme talebini, “Süreç devam ediyor. Uygun bir günün belirlenmesi ile ilgili bir çalışmamız olacak” şeklinde yanıtlamıştı. Böylece ‘Milli Açılım’a ‘start’ verilmiş olmaktaydı.
TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmeleri oturumu öncesi gazetecilerin sorularını yanıtlayan Tunç, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları’nın İmralı’da PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile yüz yüze görüşme başvurularına ilişkin, “26 Kasım’da başvuru dilekçesi verildi. Dilekçeyi aldık, o zaman da söylediğim gibi ‘Değerlendiriyoruz’ demiştik. Bu süreç devam ediyor. Burada uygun bir günün belirlenmesi ile ilgili bir çalışmamız gerekecektir. Size sonucu bildireceğiz inşaallah” ifadelerini kullanmıştı.
Hatırlanacağı üzere DEM Parti, 3 Aralık 2024 tarihinde PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile görüşmek için başvuru yapmıştı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de partisinin grup toplantısında Öcalan’a yaptığı çağrının arkasında olacaklarını vurgulamış ve “İmralı’yla DEM grubu arasında yüz yüze temasın gecikmeksizin yapılmasını bekliyoruz, çağrımızı kararlılıkla tekrarlıyoruz” açıklamasını yapmıştı.
Yani; Irak Barzanistanı’ndan sonra şimdi Suriye Rojavası dayatılmakta, Cumhur İttifakı ise bu Siyonist senaryonun Türkiye ayağını oluşturan “Milli Açılım” safsatasına hazırlık yapmaktaydı.
İtalya’nın: “Türkiye, Suriye’deki Durumu Kontrol Etmede Önemli Bir Muhatap” İtirafı!
İtalya Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, “Türkiye’nin, Suriye’deki durumu (Batı adına) kontrol etmede önemli bir muhatap olduğunu” vurgulamıştı. Tajani, Rai 1 kanalında “5 dakika” isimli programa katılarak uluslararası gündeme dair değerlendirmeler yapmıştı. Suriye konusuna dikkatle yaklaştıklarını belirten Tajani, “Suriye’deki durumla alâkalı iyimserim. Başka ülkelerden; Lübnan’dan, Türkiye’den Suriye’ye dönenler var. Durumun doğru yöne gidebileceğine inanıyorum ama temkinli olmalıyız.” diye uyarmıştı.
“Türkiye önemli bir muhatap”mış!..
Tajani, Türk mevkidaşı Hakan Fidan ile Suriye’de Hristiyan azınlıkların korunması konusu da dahil olmak üzere uzun bir görüşme yaptığını anımsatarak “Türkiye, Suriye’deki durumu (Batı adına) kontrol etmek için önemli bir muhataptır.” deyip Heyeti Tahrirüş Şam’ın (HTŞ) lideri Ahmed eş-Şera’ya (Ebu Muhammed el-Culani) da değinerek “Dünya nezdinde itibar kazanmak istiyor, bakalım bu duruşlarını somut adımlar takip edecek mi? Durumu, dakika dakika izliyoruz, çünkü Suriye’nin istikrarı, Ortadoğu’nun istikrarı için esastır.” ifadelerini kullanmıştı.
Bu sözlerin açılımı: “Türkiye, Suriye’de Haçlı Batı’nın ve Siyonist odakların taşeronluğunu yapıyor!” anlamını taşımaktadır.
İbrahim Karagül’ün Kararsızlığı!
Gazeteci İbrahim Karagül’ün, Suriye konusunda hızlı çark ederek “bölgedeki Siyonist İsrail tehlikesinin bir anda farkına” varması, inşaallah iktidarı uyarmasına ve İsrail’e karşı tedbirli davranılmasına yol açardı.
Suriye’de sahada ve masada hızlı değişikliler yaşanırken bir yanda terör örgütü kabul edilen HTŞ, İdlib’ten Şam’a kadar tek tek şehirleri alıp gelerek yeni bir hükümet kurmaya başlamıştı. Bir yanda SMO ve YPG arasında çatışmalar sürerken diğer yanda İsrail, Suriye’nin içlerine kadar girmiş durumdaydı. Baş döndürücü hızda bu gelişmeler yaşanırken Yeni Şafak gazetesi köşe yazarı İbrahim Karagül, bir yandan “İsrail yayılmacılığı bitti” diye yazarken bir yandan da “İsrail Şam’a 21 km yaklaştı”, “İsrail, Şam’ı adım adım işgal ediyor, 15 km kaldı” diyerek büyük bir kıvraklığa imza atmıştı.
Hem baskıcı Baasçı Esad rejiminin her ne yolla olursa olsun yıkılmasını destekleyip hem de bunun sonucunda ortaya çıkan tabloda PKK/YPG’nin ve İsrail’in en büyük kazanan olmasına üzülmek gibi bir çelişkiyi yaşayan Karagül’ün gelişmelere yetişmek için gösterdiği kıvraklık sosyal medyada da alay konusu yapılmıştı. Karagül’ün söz konusu paylaşımlarının altına gelen yorumlar Karagül’ün hızını ve kıvraklığını ‘ti’ye almıştı.
Cengiz Çandar’ın ROJAVA ile İttifak Çağrısı!
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, TBMM Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmelerinde “Türkiye’nin PYD lideri Salih Müslim ile diyalog kurması gerektiğini” hatırlatmıştı.
“Türk-Kürt kardeşliğini sözde değil, yalnız Türkiye’de değil Suriye’de de yerleştirmek gerekiyor. Ne PYD ne de YPG, dünyanın hiçbir ülkesi tarafından şu sırada Şam’a hükmeden HTŞ’nin aksine terör örgütü olarak ilan edilmiş değiller. Suriye’deki Kürtleri niçin Amerika’nın, Fransa’nın hatta İsrail’in alanına terk ediyoruz, onlar bizim insanlarımız” diyen Cengiz Çandar, Kuzey Suriye Kürdistanı’nı tanımaktan yanaydı.
Çandar’ın açıklamaları şunlardı:
“İsrail’in 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırılar sonucunda gelinen noktada Suriye’de 61 yıldır süren rejim ve 53 yıldır süren Esad ailesinin hanedanı yıkıldı ve Suriye, şimdiden, kestirilemez her türlü gelişmeye açık bir hâle taşındı. Ortadoğu’nun yeniden dizaynı Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, hiç olmadığı kadar çok gündeme geldi ve son 48 saatte yeniden dizayn edilmekte olan Ortadoğu’da güç odağı olarak beliren İsrail’in yanı sıra ülkemiz Türkiye de bir bakıma ister istemez sahnede bir güç odağı olarak ortaya çıktı.
Özellikle son iki haftadır ‘İdlib ilinden yola çıkıp Halep’i düşürdükten sonra Şam’a yürüyen Heyeti Tahrirüş Şam ile Amerika arasında dolaylı bağlantıyı Türkiye’nin sağladığı’ dünyanın önde gelen bütün basın-yayın organlarında yer almıştır. Astana’nın bir bakıma kadük olmasından gayrı adı konmadan Avrupa Birliği’ne alternatif arayışlarını ifade eden BRICS’in kapısında yığılmanın pek doğru bir yönelim olmadığı da artık anlaşılmıştır. Artık Astana yerine Suriye’nin geleceği için 2015 tarihli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararı referans alınmıştır ve Türkiye bir NATO ülkesi olarak, Batı merkezli uluslararası sistemin Ortadoğu’daki önemli bir unsuru olarak dış politikasını yeniden tanımlamak zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Türkiye’nin Ortadoğu’da kendiliğinden yükselen profili Suriye’ye ilişkin önemli yükümlülükleri de ister istemez gündeme taşımıştır.
Dün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan isabetle ‘Kalbimizin bir yarısı Antep’te ise diğer yarısı Hatay’da’ dedi ve birtakım isimler saydı. Türkiye ile Suriye’yi ayırmış olan Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması ve Ortadoğu topraklarının Sykes-Picot esprisine uygun bir biçimde İngiltere ile Fransa arasında paylaşılmasıdır. Toplamı Hatay’la birlikte 911 kilometreye ulaşan Türkiye-Suriye sınırının 381 kilometresi dümdüz bir alan üzerinde bir demir yolu hattıdır, 1 metre genişliğindeki bir demir yolu hattı.”
Çandar’ın: “Türkiye, Salih Müslim ile diyalog kuramaz mı?” çıkışı!
“Cumhurbaşkanı yine dün ‘Suriye tüm etnik, dini, mezhebi kimlikleriyle Suriyelilerindir; Arap, Türkmen, Kürt, Sünni, Alevi, Nusayri, Hristiyan fark etmeksizin. Suriyelilerin sulh içinde yaşadığı bir Suriye, Türkiye’nin en büyük özlemi, hayali ve hedefidir.’ buyurmuşlardı. Çok güzel. İşte, tam da bunun için Türk-Kürt kardeşliğini sözde değil, yalnız Türkiye’de değil, Suriye’de de yerleştirmek lazımdır. Ne PYD ne de YPG, dünyanın hiçbir ülkesi tarafından şu sırada Şam’a hükmeden HTŞ’nin aksine terör örgütü olarak sayılmamıştır. Daha bugün Amerikan Dışişleri Sözcüsü Miller, üzerine basa basa, ‘Suriye Demokratik Güçlerine desteğimiz devam edecektir.’ hatırlatmasını yapmıştı.”
Evet, Türkiye’de (ve aslında her yerde); Hükümeti de, Muhalefeti de aynı Siyonist odaklar ayarlamaktaydı. Bizdeki sağcıların da, solcuların da, işbirlikçi İslamcıların da yularını tutanlar aynıydı. Şimdi Sn. R. T. Erdoğan’la, Cengiz Çandar’a aynı şeyleri konuşturan, yeni bir açılım için ortak fikirlerde buluşturanlar da bunlardı.
Hürrem Elmasçı yazmıştı
Hürrem Elmasçı, 14 Nisan tarihli “Yeşil Sol kulisleri… Cengiz Çandar’ı kuyudan kim çıkardı?” başlıklı yazısında “PYD ile diyalog çağrısı yapan Çandar’ın aslında yeni Kürt açılımı için aday gösterildiğini” yazmıştı.
Evet; Aydınlıkçılık, Filistin’de gerillacılık, Almanya’da mülteci, Cumhuriyet gazetesinde Humeynicilik, Sabah gazetesinde liboşluk, Özal’a danışmanlık, Boyner ile parti kuruculuk, Çiller’e akıl hocalığı, Yeni Şafak gazetesi, Radikal gazetesi, Erdoğan, FETÖ… Ne ararsan var bizim Cengiz Çandar’da! Şimdi de Yeşil Sol’dan Milletvekili adayı yapılmıştı. Merakım şuydu: FETÖ darbesinden sonra yurt dışına çıkıp kendini unutturan Cengiz Çandar’ı kim hatırladı da Milletvekili listesine yazdırdı? (Üstelik Diyarbakır’dan! Niye İstanbul değil?)
- Haber7 / 10.12.2024
Türkiye’mizi sözde yöneten BOP hizmetkarlarından hayır beklemek boşunaydı. Artık tek kurtuluş Rahmetli Erbakan Hocamızın da 45 sene önce müjde verdiği Milli Çözüm Mutabakatındaydı.
” Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki Türkiye’nin (ve Bölgemizin) Kurtuluşu Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanının o makama oturması, Milli Çözüm’e inanan bir Hükümetin kurulması ve Yeni bir Dönemin başlamasıyla mümkündür”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan TRT 1980
Ancak bu plan, aziz Milletimizden daha fazla saklanamazdı. Milli sorumlu ve şuurlu kesimler bu oldubittiye asla fırsat tanımazlardı. Çünkü ileride Barzanistan’la birleştirip, bizim Doğu ve Güneydoğumuzu da kışkırtacak bir kuşatmanın, varlık ve bekâmızın sonu olacağı açıktı. Kendi makam ve çıkarları uğruna, böyle bir duruma fırsat ve ruhsat sunan hiç kimse o makamda ve iktidar koltuğunda bir saat bile oturamazdı; hatta çok güvendikleri Amerika ve Avrupa da kendilerini koruyup kurtaramazdı. İşte en yakın örnek, ESAD belki kaçıp canını kurtarmıştı, ama yerli FESAT’lara böyle bir imkân bile sağlanmazdı.
Rahmetli Prf. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız yer yer şu hatırlatmayı yapardı. ” Cenabı Hakkın Aziz Milletimize verdiği en büyük vasıf, her şey bitti tükendi dendiği anda destanlar yazmaktır. Çünkü bu Milletin küllerini üflesen kor çıkar iman çıkar” mealinde söyledikleri gibi.
Hakikatleri Milli Çözümden başka dile getiren olmadığı gibi acilen Milli Mutabakat zaruriyetini kimse dillendirmiyor. Siyonistler ve işbirlikçi takımı var gücüyle Bop için çalışıyordu. Milli Çözüm’se onlara karşı sayıca az ama inanmış özgül ağırlığı yüksek hedefe kilitlenmiş vaziyette mücadelesini veriyordu. Milli Mutabakat için gerekli köprüleri kurmuş hazırlıklarını yapmıştı. Erbakan Hocamızın dediği gibi Aziz Milletimizin Küllerine üfeyip oradaki kor ve iman ortaya çıksın diye çırpınan ve küllere üfleme vazifesini şu an Milli Çözüm yerine getirmekteydi.
Suriye’de siyonizmin planlarının analizini yapma ve ülkemize alınması gereken tedbirlerin uygulanması için okunup uygulanması gereken bir makale
Planlar, programlar hep ihanet üstüne. Adım adım şeytani tuzakları başımıza örenler, geçmişi unutmadan her imkanı değerlendirmek istiyorlar. İşte bu niyetle ülkemizi TARİHİN en tehlikeli şeytani cenderesinin içine sokup, bir kıvılcım ile de tüm birikimimizi yok etmek istiyorlar. Sözde dindar ve milliyetçi geçinen bu tayfanın yedikleri haltları da Milli Çözüm tarihe not olarak düşüyor! Hesabını sormak da nasip olur inşallah.
Evet, Türkiye’de (ve aslında her yerde); Hükümeti de, Muhalefeti de aynı Siyonist odaklar ayarlamaktaydı. Bizdeki sağcıların da, solcuların da, işbirlikçi İslamcıların da yularını tutanlar aynıydı. Şimdi Sn. R. T. Erdoğan’la, Cengiz Çandar’a aynı şeyleri konuşturan, yeni bir açılım için ortak fikirlerde buluşturanlar da bunlardı.
Uluslar arası ilişkilerde temel ilke eğer sömürü ülkesi değil iseniz, karşılıklı diplomatik ilişkilerle kendi ülke çıkarlarını koruyarak müşterekler belirlemek veya ticaretler yapmaktır, kısa ve basit ifadelerle. Yaklaşık 23 yıldır bu ülkede her ne oluyorsa, ülkemizin lehine olan oldukça az hatta yok denebilecek kadar. Gel gör ki her ne oluyorsa sanki yapılanların bir talimatcısı, sanki bu Ülkenin uluslar arası bir hamisi var gibi. Uluslar arası terör örgütü üyelerinin, envayi çeşit kaçakçılarının cirit atığı, ülkemin içerisinde her türlü yasal boşlukların dibine kadar kendi lehlerine kullanıldığını görmekten bıktık usandık. Yaşanan olaylar, terörle akan kanlarımız, ve en en önemlisi şehitlerimiz, çıkan yangınlar, 11 ilimizi vuran deprem ve sonrası akla zarar yolsuzluklar arsızlıklar, tükenmiş bir ekonomi, her şeyden yıldırılmaya çalışılan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamı (bir kaç milyonluk mutlu azınlık hariç), en önemlisi ise Ülkemin son kertede, yıllardır çok iyi bildiğimiz ama artık ayyuka çıkan terörle düştüğümüz son hal.
Dağdaki terör örgütü elebaşlarından PYD/YPG siyasi sorumlusu olacak İlham Ahmet Wall Street Journal’in haberinden öğreniyoruz ABD. Başkanı Trump’a mektup yazıyor ve nasıl olduysa topraklarımız deme cesareti ile Ülkemin Cumhur başkanına sizi dinliyor daha öncede dinlemişti,( kim bilir hangi konularda dinledi ise) bizim topraklarımızda söyle bizi rahat bıraksın bizde büyük israil’e giden yolun temellerini Irakta olduğu gibi Suriye de’ de kuralım ve böylece de temelin devamını atalım diyor. Korkak bir kedi gibi sahibine miyavlıyor. Yazık’ki bizim ülkemizde ise tık yok.
Cumhur ittifakı üyeleri hallerinden memnun bir kaygıları var Terörist başı APO yu İmralıdan bir kurtarabilseler evet niyet okumuyor atıp tutmuyoruz. Oysa Allah amellerimiz, yaptıklarımızın, yapacaklarımızın hepsini bilmektedir. Cumhur ortaklarından sayın Devlet Bahçeliye geçirdiği hastalık ve rahatsızlıktan dolayı geçmiş olsun dileklerimi bildirdikten sonra. Rahatsızlandığı günden beride Tevbe Suresinin Ayeti aklımda döndüdurdu. Bir vesile ile ayetin Meal-i nide yazmış olalım. Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defe belaya ( fitneye ) çarptırılıyorlar da, sonra tevbe de etmiyorlar ve hala öğüt alıp ( ders çıkarıp ) düşünmüyorlar ( ve durumlarını düzeltmiyorlar. Çükü kalpleri mühürlenmiştir.) Tevbe:126. Evet Her satırı, her parağrafı dikkatle okunup anlaşılması gereken bir makale olmuş, her zaman ki gibi. Ellerinize emeğinize sağlık.
,
Evet, Milli Çözüm’ün onyıllardır çareyi ve çözüm yolunu anlattığı adına da Milli Mutabakat yoluyla olacağını veya aslına sadık kalarak yeniden yapılanma Milli Restorasyon ile yani; millete dayanarak, milletin özgürleşmesine çalışarak, milletin tek tek her ferdine değer vererek ve her koşulda milleti koruyarak ve yücelterek, güçlendirmeye çalışma gayreti çabası azmi güderek, gayri milli güçlere karşı karışı durarak Siyonistlerin -emperyalistlerin işbirlikçilerini def edip yeniden safları düzenlemek ve sorunlara bakış açısını düzelterek, yaşadığımız sürecin en önemli ve öncelikle fikri ve fiili çabasını gösterebilmek en öncelikli Milli Çözümümüz olmadan insanlık aleminin ve mü’minlerin manevi imtihanlarını kazanması mümkün olamayacaktır.
Bu bakımdan Milli Çözüm’ün yıllar yıllar yıllar evveli ürettiği MİLLİ MUTABAKAT formülü şuan bu tüm insan kategorileri yani sivil toplum kuruluşları olsun, akademisyenler olsun, siyasi partilerdeki yerli ve milli kafalara sahip olanlar olsun, kısacası her insan katmanındakiler artık vatanını milletini insanlığı düşünenlerin bir araya gelip bu Siyonist ve emperyalistlerin kurduğu düzenden çıkıp onlara teslimiyeti bırakıp, tek evrensel ve milli çözüm olacak adil bir düzenle maddi ve manevi huzuru yakalayabileceği gerçeği her kesim tarafından kabul görür oldu. Çünkü bu çareyi bu çözümü onyıllarca önce dile getirmesiyle insanlığı bu yola doğru yönlendirmesi dönüştürmesi çalışması yapıla yapıla, İbrahim Suresi 46. ayette de ifade edilen hakikat inşaallah yaşanır hale gelecek ve 8 milyarlık insanlık alemi Milli Mutabakata dayalı Milli Çözümler sayesinde nefes alacak… İnşaallah.
İBRAHİM SURESİ 46. AYET
Gerçek şu ki, onlar (zalimler ve hainler, mü’minlere ve İslami girişimlere karşı) hileli planlar kurdular (ve kuracaklardır). Oysa eğer onların (şeytani) hile ve hazırlıkları, dağları yerinden oynatıp kaydıracak (zelzeleler oluşturacak derecede bugün nükleer silahlara ve teknolojik imkânlara dayanmış) olsa bile, Allah katında da (kesinlikle onları boşa çıkaracak ve etkisiz kılacak kudret) planları ve programları vardır! (Allah zalim güçlerin mekir ve tuzaklarını kendi başlarına saracaktır.)
MÜRSELAT SURESİ 1-7. AYETLER
Birbiri ardınca ve iyilik amacıyla (örfen; zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak) gönderilenlere (uyarıcılara, Hakka çağırıcılara) yemin olsun ki;
Derken (sert ve çetin rüzgârlar gibi, her hayırlı hizmete koşturup, şeytani odakları ve münafıkları) kökünden koparıp savuranlara…
Ardından (hakikat prensiplerini ve huzur projelerini, neşriyat yoluyla) korkmadan ve yılmadan yaydıkça yayanlara,
Sonra, (rahatının ve menfaatinin kölesi ve nefsani arzularının esiri olanlardan uzaklaşıp, Hakkı bâtıldan, sadıkı sahtekârdan, mü’mini münafıktan çok kesin ve keskin biçimde) ayırdıkça ayıranlara… (Mutlak doğruları ve mutlu oluşumları topluma tanıtanlara,)
(Ve gelecek nesillere de) Bir zikir ve öğüt (olacak eserler) bırakanlara!
Böylece (hiç kimsenin “bilmiyordum, başka türlü sanıyordum” gibi) bir bahanesi ve mazereti (kalmasın), veya (herkes apaçık şekilde) uyarılsın! (diye gerçekleri, hem de gerekçeleriyle birlikte ortaya koyanlara yemin olsun ki,)
Şüphesiz size va’ad edilen (zalimlerin hezimeti, ezilen mü’minlerin zafer ve hâkimiyeti ve kıyamet haberi) mutlaka vuku bulacaktır.
BAK: Rabbani Yaklaşım ve Anlayışımızla Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı
Hazırlayan: Abdullah Akgül, Ezher Üniversitesi Mezunu
Yorumlayan: Üstat Ahmet Akgül
http://www.mealikerim.com
SİYONİZM’İN UŞAKLARINDAN MEDET UMMAK?!
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’e yönelik soruşturmalar nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesine yaptırım kararı almıştı!
79 ülke, yayınladıkları ortak bildiride, Trump’ın UCM’ye yaptırım uygulama kararının hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırdığı ifade ederek reddetti, ancak Cumhur İttifakı Trump’ın mektubunu hatırlamış olmalı ki, cılız bir tepki dahi gösteremedi!
İşbirlikçi zihniyetin tepki göstermekten dahi çekindiği Trump, Beyaz Sarayda bütün dünyanın gözü önünde Netanyahu zalimini kendi sandalyesine elleriyle oturtuyordu!
Netanyahu dünyayı yöneten 13 Siyonist Ailenin kullandığı bir maşadır, Trump ise Netanyahu’nun hizmetinde olduğunu açıkca gösterdi.
Trump ve Netanyahu’nun Gazze’yi işgal etme, Filistinlileri sürgün etme girişimlerine dahi tepki göstermeyen işbirlikçi hükümet ve muhalefetin ayarlarını anlamamak için ahmak olmak gerekirdi!
İsrail uşağı Suriye Cumhur Hükümeti
Savunma Bakanı Ebu Kesra:
“PKK/SDG’ye karşı askeri müdahale kan gölü yaratır. Diplomatik çözüm arıyoruz.
Suriye’deki Türk askerlerini azaltmak veya yeniden dağıtmak için Ankara ile anlaşmalar yapılabilir.” buyurmuştu!
Bütün işbirlikçiler aynı ağızdan konuşmaktaydı ve Milli Çözüm’ün bir kaç hafta önce yayınladığı ve uyardığı” HTŞ ve PKK/YPG/SDG ‘nin Suriye Kürdistan’ı üzerinde ki anlaşma metinleri” aynen çıkmaktaydı.
İmralı’nın açıklamasıyla Türkiye’nin terör tehdidinden kurtulacağını zannedenler aldanmaktaydı! ABD’nin vekil gücü PKK, Suriye’de 140 bin kişilik militan toplamış ve milyarlarca dolar para harcanmıştı.
İmralı’nın TBMM’ye getirilme ihtimalinin tartışılması bile Türkiye Cumhuriyeti için bir onursuzluk sayılırdı!
Halkımız artık daha fazla aldatılamayacak ve fiilen işgal altında ki topraklarımızın kurtulması için yeni bir kuvâ-yı milliye ruhuna destek çıkacaktı, çünkü “halkımızın külüne üflesen altından iman çıkardı!”
Evet dünyayı yöneten güçler; bütün dengeleri ayarlamaktaydı
İşbirlikçilerin korktuğu şu manyak Trump bile basit bir maşaydı!
Zalim Netanyahu, Siyonistlerin bir kuklasıydı! Milli Çözüm ise bütün Siyonizm’e kafa tutmaktaydı!
Erbakan Hocamızın kuruculuğunda öncülük ettiği Hamas 7 Ekim’de şeytanları şaşkınlığa uğratmıştı. Erbakan Teknolojiyle İsrail’i yok etmek için karadan ordular göndermemiz bile bile boşuna masrafı! İsrail’in haritadan silinmesi Milli Mütabakat hükümetinin iradesiyle bir kaç saatten fazlasını almazdı!
Trump’tan, Putin’den, İran’dan, Partilerden, İşbirlikçilerden ve piyonlardan umut bekleyenler Erbakan Hocamızı anlayamamıştı! Çünkü bâtıl, hakkın karşısında bütün gücünü toplasa dahi,
Erbakan Hocamızın ifadesiyle yeryüzünün kimler eliyle kurtacağı ve zafere nasıl ulaşılacağı açıkca ifade edilmiştir.
”Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki Türkiye’nin kurtuluşu Milli Çözüm’e inanan bir hükümetin kurulması, Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”
“Allah nurunu tamamlayacak!”
Prof.Dr. Necmettin ERBAKAN
Yalan; çıkar umduklarımızı veya zararından korktuklarımızı aldatmak; sıkıntı ve sorunları geçici olarak atlatmak; başkalarına hava atmak ve üstünlük taslamak gibi bayağı ve aşağı nedenlerle söylenen asılsız sözler ve iddialardır.
Yalan; ahlakın laçkalaşması, asaletin yozlaşması; insani değerlerin yalama olması, karakter ve haysiyetin yamulmasıdır. Ve hele; dostlarına, dava arkadaşlarına ve üstatlarına karşı uydurulan yalanlar; vicdan ayarını bozan ve ruhları karartan sahtekarlıklardır.
Günümüzde yaygınlaşan yalanlara “Beyaz yalan, masum yalan, küçük yalan, zorunlu yalan” gibi jelatinli kılıflar geçirilmesi, tam bir riyakarlıktır. Oysa küçük yalan, küçük yılandan farksızdır.
Yalancının mumu yanar mı?
Yalancı ve yapmacık güle bülbül konar mı?
Evet, Türkiye’de (ve aslında her yerde); Hükümeti de, Muhalefeti de aynı Siyonist odaklar ayarlamaktaydı. Bizdeki sağcıların da, solcuların da, işbirlikçi İslamcıların da yularını tutanlar aynıydı. Şimdi Sn. R. T. Erdoğan’la, Cengiz Çandar’a aynı şeyleri konuşturan, yeni bir açılım için ortak fikirlerde buluşturanlar da bunlardı.
Hürrem Elmasçı yazmıştı
Hürrem Elmasçı, 14 Nisan tarihli “Yeşil Sol kulisleri… Cengiz Çandar’ı kuyudan kim çıkardı?” başlıklı yazısında “PYD ile diyalog çağrısı yapan Çandar’ın aslında yeni Kürt açılımı için aday gösterildiğini” yazmıştı.
Evet; Aydınlıkçılık, Filistin’de gerillacılık, Almanya’da mülteci, Cumhuriyet gazetesinde Humeynicilik, Sabah gazetesinde liboşluk, Özal’a danışmanlık, Boyner ile parti kuruculuk, Çiller’e akıl hocalığı, Yeni Şafak gazetesi, Radikal gazetesi, Erdoğan, FETÖ… Ne ararsan var bizim Cengiz Çandar’da! Şimdi de Yeşil Sol’dan Milletvekili adayı yapılmıştı. Merakım şuydu: FETÖ darbesinden sonra yurt dışına çıkıp kendini unutturan Cengiz Çandar’ı kim hatırladı da Milletvekili listesine yazdırdı? (Üstelik Diyarbakır’dan! Niye İstanbul değil?)
Bu yalan dolan nereye kadar ışığı yanacak hep beraber göreceğiz inşallah
İsrail’in Golan Tepeleri’ni “sonsuza dek” kendine bağlaması, bölgedeki siyonist hedeflerin ve uluslararası hukukun ne kadar hiçe sayıldığının açık bir göstergesidir. Terörist Netanyahu’nun, Suriye’nin iç karışıklığından faydalanarak askeri işgali genişletmesi, sadece bölgedeki dengeyi değil, tüm Orta Doğu’nun ve İslam dünyasının istikrarını tehdit etmektedir. Türkiye’nin ve tüm İslam dünyasının bu tür işgallere karşı birlik olma zorunluluğu yani ‘İslam Birliği’ ve ‘İslam Savunma Paktı’ her zamankinden daha belirgindir. ABD’nin bu durumu görmezden gelmesi ve desteklemesi, hem kendi bölgesel çıkarlarını hem de İsrail’in siyonist emellerini ön plana çıkarmaktadır. Bu küresel güçlerin, PKK-YPG gibi yapıları kullanarak Orta Doğu’yu yeniden şekillendirme çabaları, tarihi adaletsizliklerin ve bölgesel parçalanmanın temelini atmaktadır. Bizler bu tür işgallerin karşısında Erbakanca, Hamasça dimdik durmalıyız, yoksa gelecekte yeni Barzanistan’lar ve bölgesel tehditler yaratılır. Bu süreç, yalnızca emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet edecek bir oyun olacaktır.
”İşte (böyle bir durumda) şayet iyilik (ve adalet) ederseniz, kendi nefsinize (ve menfaatinize) iyilik olacaktır. Yok, eğer kötülük (ve zulüm) ederseniz, o da kendi aleyhinize (sonuçlar doğuracaktır. Ama siz maalesef yine zulüm ve kötülük yoluna sapacak, elinizdeki ve emrinizdeki imkân ve iktidarları Siyonist hayallerinizi ve şeytani niyetinizi gerçekleştirmek için korkunç bir haksızlık ve ahlâksızlık yolunda kullanacaksınız. Dünya’yı savaş ve soygun alanına çevirecek ve insanları birbirine kırdıracaksınız.) Arkasından bu sonuncu (sapkınlık ve şımarıklığınızı cezalandırma) zamanı gelince, (size öyle Mü’min ve Mücahit kullarımızı göndereceğiz ki) yüzlerinizi kötüleştirsinler (servet ve saltanatınızı yıkıp sizi dize getirsinler, yüzlerinizi yere sürdürsünler) ve ilk kez girdikleri (Buhtunnasr veya Hz. Ömer döneminde Kudüs’ü fethettikleri) gibi tekrar yine Mescid’i (Aksa’ya) girsinler ve ele geçirdikleri (hainleri, katilleri ve mel’ânet merkezleri)ni mahvu perişan etsinler. (Böylece Siyonist saltanatınıza son versinler ve İsrail denen beşeriyet bünyesindeki kanser urunu kesip temizlesinler. Ey Beni İsrail, bu Allah’ın va’adi ve tehdididir ki, mutlaka yaşayacaksınız!)” İSRA Suresi 7.ayet
Elbette Öcalan’dan medet umanlardan, Büyük İsrail projesinin bir adımı olan Büyük Kürdistan’ın kurulmasına hizmet edenlerden Türkiye’nin ve İnsanlığın kurtuluşunu beklemek boşunadır. Türkiye’nin kurtuluşu Aziz Erbakan Hocamızın yıllar öncesi buyurduğu gibi;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki:
TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU;
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması,
Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması ve
Yeni Bir Devrin başlamasıyla mümkündür!”
TRT Basın Toplantısı, Yazarlar soruyor – Nisan 1980
Saf 8
Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla (kuru laf kalabalığıyla) söndürmek istemektedirler. Oysa Allah, Kendi nurunu tamama (başarıya) eriştirecektir; kâfirler hoş görmese (ve engellese) bile (Kur’an’ın Adil Düzenini yerleştirip yürütecektir).
https://www.mealikerim.com/61/saf/8
Saf 9
O (Allah) ki, (elbette) Elçisini hidayet ve Hakk Din üzere gönderendir; öyle ki onu (Hakk Din olan İslam’ı) bütün dinlere (ve bâtıl düzenlere) karşı üstün ve galip getirecektir; (hatta) müşrikler hoş görmese (ve karşı gelse) bile (Allah bunu gerçekleştirecektir).
https://www.mealikerim.com/61/saf/9
Yazının başlığı her şeyi anlatıyor net bir şekilde ülkem ve yöneticilerimiz biran evvel akıllarını başlarına alıp içerdeki ve dışardaki bu uçuruma yuvarlanışa dur demezler ise maalesef şuanda yaşadığımız sanki bizleri “otonom ve özerk” miş gibi görülmemizden daha ileri boyutlara taşınacaktı. İsrail Suriye ordu diye bir şey bırakmamış, sözde radikal islamcı HTŞ’ye Suriye yi tertemiz tehlikesiz bir şekilde İsrail’e bırakması için getirilmişti. Hala büyük devlet olmanın farkına varamayan işbirlikçi kafalar ezilmişlik halinden çıkamamaktalardı. Stratejik ortaklarının! yanlış ve hatalarının üzerini kapatma derdindelerdi.
Suriye’deki PKK’ya silahsız çözüm önerileri çok ağır bedeller ödetebilecek teklifler getirte bilirdi. Silahsız çözüm ancak teröristlerle anlaşarak çözüm olurdu. Şuanda Türkiyemizde yapılmaya çalışılan çözüm süreci ile beraber değerlendirildiği zaman, bu Türkiye’mizin parçalanmasında bir domino taşı etkisi yapabilirdi. Suriye başlayacak olay hızlı bir şekilde Türkiye’mize sıçrar, burada halkların kendi kaderini tayin etmesi ile bölünmeye doğru büyük bir kapı aralarlardı.
Ülkeyi yöneten sinir merkezleri artık bu gidişe dur demeliler ve tek kurtuluşun Milli Çözümün senelerdir defalarca söylediği Milli Mutabaktta olduğunun farkına varmalılar, yapılan tavsiyelere kulak vermeliler. Yada bu daha iyi günlerimiz olduğu unutulmamalıdır.
Bu kapıya gelmekten başka çare yok. Buraya geleceksin. Hiç çaresi yok.
Prof.Dr. Necmettin ERBAKAN
İbrahim Karagül, Suriye konusunda hızlı çark etti.
“İsrail yayılmacılığı bitti” diye yazarken/zannederken PKK/YPG’nin ve İsrail’in en büyük kazanan olduğunu anlaşıldığında kamuoyuna yutturulan zokada fark edilmiş oldu. En azından bu sinsi oyun inşallah aklımızı başımıza almıştır da şeytanın şaheseri karşısında şeytanın ve uşaklarının oyununa hiç kanmayan Adresi fark etmiş oluruz!
Görüldüğü üzere Yahudi’nin 5000 yıllık tecrübesinin karşısında ya oyunlarına geleceğiz yada hiç oyunlarına gelmeyen Aziz Erbakan Hocamızın en Sadık Bilge takipcisinin öncülüğünde Milli Mutabakat hükümeti kurup Adil Düzenin kurulması şerefine nail oluruz inşallah.
Suriye konusunda ve her konuda dergimizin ne söylediğine bakıldığında daha ilk günlerde gerçekleri nasıl da tam isabetle yazmış olduğu ve milli duyarlılığa sahip herkesi nasıl bilgilendirmiş olduğu anlaşılacaktır.
Siyonist İsrail tehlikesinin farkına varılmalı ve bir an önce Milli Mutabakat kurulmalıydı!
Siyonistlerle işbirlikçilik yapan; iktidarların da muhalefetlerin de, sağcıların da solcuların da, istismarcı dincilerinde de inkârcı dinsizlerin de yularını hep aynı Siyonist odaklar tutmaktaydı.
Siyonist senaryo gereği; birbirlerine karşıymış gibi rol yapan işbirlikçi figüranlara aynı şeyler konuşturulmakta ve “yeni bir açılım” için ortak fikirlerde buluşturulmaktaydılar.
İsrail’in ve Siyonist Lobilerin güdümündeki ABD ve AB’nin, saklı tuttukları şeytani planlarının amacı; varlık ve bekamızın sonunu hazırlamaktı:
PKK ve YPG’nin kullanım ömrü tamamlanmıştı ve artık tasfiye olunup rafa kaldırılmaları lazımdı…
Ama aynen Kuzey Irak’taki gibi, Kuzey Suriye’de de otonom-özerk bir Kürt bölgesi oluşturulacaktı…
Cumhur İttifakı’na ve yandaş-kiralık yazar ve yorumcu takımına bir müddet: “PKK’yı ve benzer yapıları dağıttık, terörün belini kırdık!..” havasında palavralar sıktırılacak, ama Suriye Kürt Bölgesi, kenarı köşesi kırpılıp aynen yerinde kalacaktı…
İleride Barzanistan’la birleştirilip, bizim Doğu ve Güneydoğumuz da kışkırtılacak ve böylece kuşatma altına alınacaktık.
Kendi makam ve çıkarları uğruna, böyle bir duruma fırsat ve ruhsat sunan hiç kimse o makamda ve iktidar koltuğunda bir saat bile oturamazdı; hatta çok güvendikleri Amerika ve Avrupa da kendilerini koruyup kurtaramazdı.
İşbirlikçiler, Suriye’de Haçlı Batı’nın ve Siyonist odakların taşeronluğunu yapmaktaydı.
Irak Barzanistanı’ndan sonra şimdi Suriye Rojavası dayatılmakta, Cumhur İttifakı ise bu Siyonist senaryonun Türkiye ayağını oluşturan “Milli Açılım” safsatasına hazırlık yapmaktaydı.
İşbirlikçiler, Kuzey Suriye’deki PKK-YPG Özerk Bölgesi sorununun çözümünün ABD’de olduğunu itiraf ederek, bırakın İsrail ve ABD, HTŞ’ye ne talimat verirse o yapılsın demeye çalışmaktalardı.
İsrail Başbakanı Netanyahu Golan Tepeleri’nin İsrail’in ayrılmaz parçası olduğunu ilan etmekteydi.
ABD, HTŞ ile hem doğrudan, hem aracılar vasıtasıyla görüşmekteydi. SDG (Suriye Kürdistanı Yanlıları) ile ilgili duruşunda herhangi bir değişiklik bulunmamaktaydı.
ABD Dışişleri Sözcüsü “Türkiye ile SDG arasında ateşkes anlaşması yapıldı” açıklamasını yapıyor, özür beyanları ise ABD yerine MSB kaynaklarından geliyor, “Yapılan açıklamayla ilgili bir dil sürçmesi olduğunu düşünüyoruz” açıklaması yapılarak ABD’li bürokratların küstahlığına kılıf uyduruluyordu.
KDP Politbüro Üyesi Hemin Hewrami, Kürtlerin Ayn el Arap’taki statüsünü korumanın yolunun PYD’nin PKK ile ilişkisini sonlandırmasından geçtiğini hatırlatarak, zaten İsrail ve ABD’nin planı olan PKK’nın tasfiye edilip PYD Rojavası’nın tanınmasını istiyordu.
YPG, Trump’a mektup yolluyor, Türkiye’ye baskı yapılmasını istiyordu.
Ancak, Siyonistlerin varlık ve bekamızın sonu hazırlayan sinsi ve şeytani planları, aziz Milletimizden daha fazla saklanamazdı.
Milli sorumlu ve şuurlu kesimler bu oldubittiye asla fırsat tanımazlardı.
Erbakan hocam çalışmaları ve hazıırlıkları ile siyonist yahudinin planları sadece yıkmakla kalmayıp nasıl onlarca belki yüzlerce yıllık ertelemek zorunda kalmışlar ve dünyaya kendileri hakimiyet sağlamak için her taraftan her alandan her görüşten ve hatta her dinden kişi kişileri planlarında kullanmakk tabiri caizse dişli vazifesi görmeleri için çabalakta ve de zahiren başarılı gibi görünüyor olsada…
AMA
Onlar ne kadar plan çalışma yapsalarda Allah nurunu tamamlayacak inşallah Rabbimizin razı olacagı inanan kulları ile Adil bir düzen kurulacak ve kesinlikle kaçınılmaz durumdadır.