YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69227a6e4f8ff
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 2
Bugün : 3782
Dün : 47039
Bu ay : 944744
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45348565
IP'niz : 216.73.216.189

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

MESİH BEKLENTİSİNİN İSTİSMARI

VE

KONUYA YENİ BİR BAKIŞ AÇISI

        

EHL-İ KİTAP VE MESİH BEKLENTİSİNE FARKLI BİR YAKLAŞIM

Ehl-i Kitap: Lûgat manası, Allah’ın gönderdiği Kitaplara onları değiştirip bozarak inanan… Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlardan Kitaplara tahrif ve tağyir edilmiş olarak uyan… Hakiki Hristiyanlık veya Musevilikten uzaklaşmış bulunan demektir.

Istılahi, yani ilmi ve icmai anlamı ise: Allah’ın gönderdiği, Tevrat, İncil ve Kur’an’ın asıllarıyla değil, bunların yorumlarıyla ve yozlaştırılmış durumlarıyla meşgul ve meşhur olan kimselerdir. Yani orijinalleri zaten bulunmayan, Tevrat ve İncil’in, insan eseri olan mevcut bâtıl ve bozuk şekilleriyle oyalananlar “Ehl-i Kitap” sayıldığı gibi, Kur’an’ın çeşitli zamanlarda yazılmış tefsir ve te’villeriyle uğraşıp avunan, ama Kur’an’ın aslına dönmeye ve mesajını öğrenip amel etmeye yanaşmayan Müslümanlar da, Ehl-i Kitap kavramı içindedir.

“Mesih” ise, Hz. İsa (AS)’ın ismi olup; bir şeyin üzerinde el sürüp gezdirmek, meshetmek; ve bir nesnedeki veya kimsedeki, sonradan musallat olmuş kötülükleri silmek ve gidermek anlamına gelir. El sürdüğü ve meshettiği hastalardaki arızaları Allah’ın izniyle iyileştirdiği için Hz. İsa’ya Mesih dendiği rivayet edilir. Ahir zamanda, Yahudiler içinden çıkacak ve Hristiyanlığı da bozup yozlaştıracak ve bütün dünyada haksızlık ve ahlâksızlığı yaygınlaştıracak yalancı ve fesatçı şahsiyet ve zihniyete de “Mesih-i Deccal” denmiştir.

Bediüzzaman Hz.leri: Sapkın Yahudi Hahamlarının Hz. Musa’nın şeriatındaki bazı ağır teklifleri kaldırıp, şarap gibi nefsin iştahını kabartan şeyleri caiz kıldığı gibi, Büyük Deccal’in de, şeytanın azdırmasıyla, mevcut Hristiyanlık inanç ve istikametini dejenere edip, tüm ahlâki ve ailevi bağları bozacağından ona Mesih-i Deccal dendiğini, ve İslam Deccali olan Süfyan’ın da, Şeriat-ı Muhammediye’nin hükümlerini gereksiz ve geçersiz gösterip, iman ve ibadet etmenin yeterli olacağını söyleyip, halkı ifsat edeceğini bildirmektedir.[1] Hatta; “nakşı silinmiş eski para, çok gezen ve reklam edilen adam, sadece dünyevi amaçlar edinen, ahireti düşünmeyen nâdan” anlamlarına gelen bu İslam Deccalı için Elmalılı Hamdi Yazır:

“Varit olan hadis-i şeriflerde, Deccal: Bir yalancı ve halkı aldatıcı ve çok maharetli bir sahtekârdır ki, -aslında kâfirlere yanaştığı ve anlaştığı her halinden belli olduğu halde- birtakım hizmet ve hareketleri, harika işlermiş gibi gösterip, hâşâ Peygamberin bile üstünde manevi bir yetkisi ve etkisi olduğu vehmedilir.” demektedir.

Aynı zamanda; Hristiyanlıkla Müslümanlığı birleştirmek ve barıştırmak rolüyle, Hz. İsa’ya özeneceğini de söylemektedir.[2]

Nisa Suresi: 171 ve 172. Ayetler:

        

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم

يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ

رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ انتَهُوا خَيْرًا

لَكُمْ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ

وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا(171) لَنْ يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلَّهِ وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ

وَمَنْ يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ جَمِيعًا(172)

        

“Ey Kitap Ehli! Dininiz konusunda taşkınlık (ve istismarcılık) etmeyin, Allah’a karşı (O’nun hakkında) gerçek olandan başkasını (Kitabına aykırı uydurmaları) söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın Elçisi ve kelimesidir. (Kudret delili ve hikmet dilidir ki, o kelimeyi) Meryem’e (manen aşılayıp) yöneltmiştir ve O’ndan bir Ruh’tur. Öyle ise, Allah’a ve Resullerine iman ediniz; “(Allah) Üçtür” demeyiniz, buna son verip (Teslis’ten) vazgeçiniz ki, sizin için hayırlı (olan böyle hareket etmektir). Allah, ancak bir tek İlahtır, O çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur. Vekîl olarak Allah kâfidir.” (Nisa: 171)

“(Hz. İsa) Mesih ve yakınlaştırılmış melekler, Allah’a kul olmaktan, kesinlikle çekinmezler (iman ve itaatte gevşeklik göstermezler). Kim O’na ibadet etmeye (kulluğun gereğini yerine getirmeye) karşı, isteksiz ve çekimser davranır ve büyüklenmeye kalkışırsa, (biliniz ki) onların hepsini, huzuruna haşredecek (ve hesaba çekecektir).” (Nisa: 172)

        

يَاأَهْلَ الْكِتَابِ = “Ey Ehl-i Kitab”

Kur’an, İsrailoğullarından başkasına kavim olarak hitap etmez. İçerisinde “Ey Nasara” diye bir hitap da yoktur. Kur’an; “Ey iman edenler, Ey Ehl-i Kitab, Ey Nâs, Ey Ademoğulları” diye hitap etmektedir. Kendilerine kitap verilenlerden bahsetmektedir, ancak onlara doğrudan “Ey Yahudiler, Ey Nasara (Hristiyanlar)” şeklinde bir hitabı geçmemektedir.

“Ehl-i Kitab”a hitap ederken, bunların içinde kendilerine kitap verilen herkes gibi, Yahudi ve Hristiyanlar da vardır. “El-Kitab” marife olunca, “Ehl-i Kitab” da marife olur. Buradaki “Kitap” ahd içindir ve “İncil” demektir. Bununla beraber hitap Yahudileri ve Müslümanları da içine alarak hitap etmektedir. Hazreti İsa hakkında ifrat ve tefrite gidilmemelidir. Resul olduğu inkâr edilmemeli, ama -hâşâ- “Allah’ın oğludur” da denmemelidir.

        

لَا تَغْلُوا = “Ğuluv etmeyiniz. (Taşkınlığa ve aşırılığa yönelmeyiniz.)”

Galeyan etmek” demek, kaynayan kazandan taşmak demektir, kaynayıp kabarmak demektir. “Dininizde taşkınlık yapmayınız. Din kazanını kaynatmayınız. Köpürtüp aralarına buhar sokuşturmayınız” (Yani, ifrat ve tefritten sakınınız!) anlamlarını içerir.

Bununla beraber, “galeyan etmek”, çapulculuk yapmak, yani vurgun ve soyguna kalkışmak manasına da gelir. “Dininizden soygunculuk yapmayınız. Çıkarınız için dinden olmayanları din içinde göstermeye çalışmayınız!” manası da verilebilir.

        

فِي دِينِكُمْ = “Dininizde (ifrat ve tefrite düşmeyiniz.)”

Buradaki “DİN”; Hristiyanlık ve Yahudiliği, hatta İslamiyet’i belirttiği gibi, aynı zamanda düzen, sistem anlamındadır. “Düzeninizde galeyan ve aşırılıktan sakınınız.” Düzende yolsuzluk, rüşvet, hortumculuk yapmayınız manasınadır. Çünkü dinsiz ve dengesiz yönetimlerin en büyük hastalığı hortumculuk ve hırsızlıktır. Bunu Sovyetlerde ve bizde rahatlıkla görürsünüz. Herkes fırsat düştükçe devleti nasıl soyabileceklerini düşünür ve ona göre amel eder. Aslında kamu taşınmazlarının alınıp satılması yasaktır; ancak, alenen alıp satarlar. Kira değeri ile alıp satarlar. Bizde de KDV’yi kaçırma alenen yapılmaktadır. Eğer bir düzenin kuralları uygulanmıyorsa, o düzenin kuralları artık eskimiştir, fiilen geçersiz kılınmıştır. Maalesef: İslamiyet’te içtihat kapısı kapatılınca, mevcut şeriat fetvaları sosyal yapıya cevap veremez konuma taşınmıştır.

Bununla Allah İnsanlara Ne Emretmektedir?

a- Kendi yaşama kurallarınızı (Adalet ve Hakkaniyet esaslarına göre) kendiniz koyunuz. Kuralları seçmekte, hatta yetersiz olduklarında değiştirmekte de serbestsiniz. Kendi koyduğunuz kurallarınıza ve içtihatlarınıza uyunuz. Yani düzen içinde yaşayınız, düzeninizi dejenere etmeyiniz.

b- Sözleşmeleri de siz istediğiniz gibi yapınız. Sözleşme yapmakta serbestsiniz. Gerekirse sözleşmeleri tek taraflı olsa da sona erdirebilirsiniz. Ama sözleşme yürürlükte iken ona riayet ediniz. Sözleşmelerde karışıklık yapmayacak, delik deşik etmeyeceksiniz.

c- Yaşama yörenizi ve prensiplerinizi kendiniz seçiniz. İstediğiniz zaman oradan çıkabilirsiniz. Ancak genel ve yöresel kanunlara ve görevli memurlara kurallar içinde itaat edeceksiniz. Yetkileri dahilindeki emirlere karşı gelmeyeceksiniz. Çıkacak ihtilaflarınızı ise seçeceğiniz hakemlere çözdüreceksiniz. Hakemleri siz seçeceksiniz, ama hakemlerin verecekleri kararları kabul edeceksiniz.

İşte Kur’an; vicdan ve akıl kaynaklı bu düzenin, “DİN”in aslına uyması gerektiğini emretmektedir. “Galyetmek” demek, Dini yozlaştırmak ve Hak düzeni bozmak demektir.

Allah bunu bütün Ehl-i Kitaba emretmektedir. Kanunları olan her topluluğa emretmektedir. Sözleşmesi olan her cemiyete emretmektedir.

        

ا تَقُولُو وَلَا = “Kavletmeyiniz. (Öyle söylemeyiniz.)”

Her Dinde ve Düzende, emir ve nehiyler vardır. Bunlar fiilî emir ve nehiylerdir. Bir de kavlî (sözlü) emir ve nehiyler vardır.

‘Ben müslimim’ demek farzdır. ‘Ben kâfirim’ demek de haramdır. ‘Müşrikim’ demek yasaktır. Bazılarının iddia ettikleri gibi; ‘Fikrî suç olmaz’ gibi kuru laflar İslamiyet’te yoktur. Bazı sözleri söylemek yasaktır. Ne var ki bu sözlerin sayılı olması ve halka duyurulması lazımdır. Mesela her Türk vatandaşı, ‘Ben vatanıma ve devletime bağlıyım’ demek zorundadır. Hiç kimse devletin bölünmesini istemeye kalkışmamalıdır. Ama emirler ve yasaklar ancak kanunlarla belirtilir ve açıklanır. Zan ve tahminlerin söylenmesi ise, kişisel haklara tecavüz olmamak ve toplumda fitne çıkarmamak şartıyla serbest bırakılır. Yeminli sözler de yanlış olmamalıdır.

       اللَّهِ عَلَى = “Allah üzerinde (O’nunla ilgili asılsız ve yakışıksız iddialar dile getirmeyiniz.)”

Allah üzerinde rastgele söz söylemek” yasaklanmıştır. Aklen ve naklen kesin olarak sabit olmayan hususlarda “Allah üzerinde söz söylemek ve ayetleri kendi keyfine göre eğip bükmek” haramdır. Başka şeyler üzerinde zannî ve tahmini şeyler anlatılır, yazılır ama Allah üzerinde kat’î olanları söyleme zorunluluğu vardır. Bu sebepledir ki imanla ilgili kısımlarda zannî deliller geçersiz sayılmıştır. Aklen ve naklen kesin olan şeylere iman edilir. Onun dışında olanlara iman nehy edilmiştir.

Bugün ilmen kesin olarak bilinmektedir ki 13,7 milyar yıl önce Kâinat yoktu. Asgari zaman ve mekân yoktu. Yer de 5,5 milyar yıl önce yoktu. Canlı 2,5 milyar yıl önce yoktu. İnsan 100.000 yıl önce yoktu. Bizi ve kâinatı var eden yüce varlığın adı Allah’tır. O’nun varlığını, kâinatı var etmesi ve bize kitaplar göndermesi ile biliyoruz. Ama zaman ve mekân dışı olduğu için (çünkü zaman da mekân da sonradan yaratılmıştır, O yaratmıştır.) O’nun künhüne vakıf olamıyoruz, Zatını bilemiyoruz. Nasıl Allah’tan başkasını tanrılaştırmak şirkse, Allah’a (uydurma ve layık olmayan) sıfatlar izafe etmek de şirktir. Allah hakkında kesin bilmediğiniz konularda bir şey söylenmesi yakışıksızdır ve yanlıştır.

Allah’ın halifesi olan kurumlar ve topluluklar hakkında da kesin bilmediğiniz şeyler konuşulmamalıdır. Bundan dolayıdır ki herkesi bağlayan kanunlar ancak icma ile çıkan kanunlardır. Yoksa (bazı grupların kendi arasında aldığı) istişarî kararlar başkalarını bağlamaz.

        

إِلَّا الْحَقَّ = “Hak dışında (beyanlar etmeyiniz. Kur’an’ın ve Resulüllah’ın öğrettikleri şekilde konuşabilirsiniz.)”

Rabbinizle ilgili ve Allah üzerinde Hak dışında bir şey söylemeyiniz. Zan ve Hak, Kur’an’da birbirine karşı kullanılır. Biz konuşurken kat’î ve zannî deriz. Kur’an ise Hak ve zan der. İlim ve içtihatta zanna göre amel edilir, ama Hakka göre iman edilir. İnsan ancak hakları iddia edip savunur. Zanlarla amel edilir, ama bu bana göre doğrudur, mutlak doğrudur denmez. Kimse kimseyi zanna davet edemez, ancak Hakka davet edebilir.

Toplulukta kişilere ittifakla doğru kabul edilen şeyler emredilir. Allah, Kur’an, Peygamber, melek, ahiret hakkında, kat’iyet vardır. Ama mahiyetleri hakkında fazla bilgimiz bulunmamaktadır. Bundan dolayı delilsiz iddialardan sakınmalıdır.

        

إِنَّمَا الْمَسِيحُ = “Muhakkak ki Mesih”

Kur’an, Hazreti İsa için “Mesih” demektedir. Hazreti İsa’nın özel ve önemli sıfatı “Mesih”tir. Çünkü Kur’an’da önce Mesih, sonra İsa zikredilmektedir. Önce İsa, sonra Mesih hiç geçmemektedir. Hazreti İsa hem tek başına Mesih olarak zikredilmekte, ayrıca Meryem oğlu Mesih olarak da zikredilmektedir. “Meryem oğlu İsa” da denmektedir. Burada olduğu gibi “Meryem oğlu İsa Mesih” de denmektedir. Özel isim olduğu için manası üzerinde fazla zorlama yapmamız gerekmemektedir. Bununla beraber peygamberlerin isimleri kendi özellikleri ile de ilgilidir.

“Mesih” “seyahat edilmiş” manasında seyahat kökünden gelebilir. Peygamberler içinde cemaatleri tarafından en çok yüceltilen bir peygamberdir. Doğuşu ve ölümü birer mucizedir. Doğuşunun mucize olması o tarihin bütün beşeriyet tarafından yılbaşı olarak kabul edilmesi ile de sabittir denilebilir. Hazreti İsa göğe çekildiği için (ki kesinlikle öyledir), onun mucizeliği, tekrar yeryüzüne indiği zaman perçinlenecektir. Belki de bir füze ile yeryüzüne gelip konacak ama o füze yeryüzünün mamulü olmayacaktır. Hazreti İsa anlattıkları ve yaptıkları ile Kendisinin İsa olduğu beşer tarafından onaylanacaktır. Mesela; Hazreti Meryem’in kemikleri ile DNA testi yapılarak onun oğlu olduğu sabit olacaktır. Ömürler ise arada bin yıldan fazla geçmiş olarak ortaya konacaktır. İşte “Mesih” böylece ziyaret edilen kimse anlamını taşıyacaktır. “Mesih” fail vezni üzerinde olarak “mesh”den gelmiş de olabilir. Sıvazlamak demektir. Çünkü Hazreti İsa, Hazreti Yahya tarafından veya onun talimatı ile vaftiz edilmiştir. İsmi de “Mesih” olarak takılmıştır.

Tevrat Melahya (Malaki) Bölümünde şöyle anlatılmaktadır.

“1- Zira, işte fırın gibi yanan gün geliyor. Mütekebbirlerin cümlesi fasitlerin kaffesi saman gibi olacaktır. Gelen gün onları yakacak. Onlarda ne kök ne de dal bırakacaktır. Orduların Rabbi böyle buyuruyor. 2- Siz isminden çekinenlere salah güneşi doğacaktır. Ve kanatlarında şifa bulunacaktır. Ve siz ahırda besili buzağılar gibi dışarıya sıçrayacaksınız. 3- Ve şerleri ayakaltına alacaksınız. Zira bunu yaptığım günde onlar ayaklarınızın altında kül olacaklar deyu buyurdu orduların Rabbi. 4- Kulum Musa’nın şeriatını Horeb’de bütün İsrail için emreylediğim kanun ve ahkâmı hatıra getiriniz. 5- İşte, ben Rabbin azim ve heybetli günü gelmezden evvel size İlya peygamberi irsal edeceğim. 6- O dahi pederlerin kalbini oğullara ve oğulların kalbini pederlere döndürecektir. Olmaya ki ben gelip zemini lânetle vurmayayım.”[3]

Hazreti Yahya İsrailoğullarına gelen bir peygamberdir. Kendisinden sonra Hazreti İsa gelmiştir. Bu satırlar Eski Ahit / Tevrat’ın son sözleridir. Burada Peygamberimiz Hazreti Muhammed’den de haber verilmektedir. “Azim ve heybetli gün gelmezden o gelecek” denmektedir. Hazreti İsa ise, “azim ve heybetli gün gelmeden” önce gelecektir. O azim ve heybetli gün, Kur’an’ın geldiği gün olan Kadir gecesi olabilir. Veya Kıyamet dehşetidir. Hazreti İsa vaftizli doğmuş, havrada vaftize gerek görülmemiştir, belki de bunun için Ona “Mesih” denmiştir. Çünkü O, henüz beşikte iken konuşmuş birisidir.

        

عِيسَى = “İsa”

Bugün “Mesih”ten daha çok “İsa” ismi yaygın haldedir. Kur’an’da da “İsa” kelimesi daha çok geçmektedir. “İsa” beklenen demektir. Hazreti Yahya peygamberin müjdecisi anlamında olduğu gibi, bütün dinlerde beklenen kimsedir. Hazreti İsa’yı tanımamalarına rağmen, bir Mesih’in geleceğini Yahudiler de beklemektedir.

Hristiyanlar ve Müslümanlar da Hazreti İsa’nın nâzil olacağını bilmekte ve beklemektedirler. Bunun için Onun adına “İsa” denmiştir. Genel olarak Hazreti İsa’nın kıyamete yakın nüzul edeceği görüşü hâkimdir. Bu nedenle Hazreti İsa inşaallah bu yakınlarda gelecektir. Belki bir uzay aracı beklenen yere inecek, içinden Hazreti İsa çıkacak, “Gökten geldim. Kırk yaşındayım.” diyecek ve araç kontrol edilecek, Dünya yapısı bir araç olmadığı görülecektir. Yüksek hızla seyahat etmiş ve aradan binlerce sene geçmiştir, ama Onun yaşı sadece iki sene büyüyecek demektir. Hazreti İsa’nın bu gelişinin mucize olması için ışık hızına yakın bir hızla hareket etmesi gerekir. İnsanlar henüz böyle bir aracı keşfetmemiştir. Bundan önce de gelemezdi. Çünkü kimseye kendisinin Hazreti İsa olduğuna inandırıp ispat edemezdi. Ancak şimdiki ilimlerin karşısında Hazreti İsa olduğunu bilmek kolay hale gelmiştir. Bütün bunlar Hazreti İsa’nın geleceğine dair emarelerdir. Elbette bu kanaatler ayetlerin işaretlerine ve hadislerin beşaretlerine dayalı tahlil, temenni ve tahminlerdir. Ve yine kim bilir; belki de Hz. İsa’nın aziz ruhu, asil vücuduyla, ama kimsenin fark edemeyeceği şekilde teşrif edeceklerdir… Öyle herkesin bilmesi de gerekmeyecektir, bu nedenle gelmiş de olabilir!.. Bu gibi ayetler “ğaybi ve müteşabih” olduklarından hakkaniyetlerine ve haberlerine iman edip bekleriz, ama mahiyetlerini tam bilemeyiz.

Diğer ayetlerle birlikte düşünüldüğünde bunlar da müteşabih sayılabilir. Sadece ismin beklenen olması Onun geleceğine tek başına delalet etmez. Ama “O beklenen” hale gelmiştir ve “İsa” isminin mucizesi gerçekleşmiştir.

        

ابْنُ مَرْيَمَ = “Meryem oğlu”

Kur’an’da Hazreti İsa’dan bahsederken hep “Meryem oğlu İsa” denmektedir. İncil’de nesebi Yusuf’a bağlanmışken, Kur’an’da hep “Meryem oğlu İsa” veya “Mesih”ten bahsetmesi, Hazreti İsa’nın babasız olduğuna işarettir ve (bu durum ayetlerle ve hadislerle sabittir.) Hazreti Meryem, Hazreti Zekeriya peygamberin yanında manastırda yetişti; bir peygamberi yetiştirecek şekilde eğitildi. Hiç kimsenin etkisi altında kalmadan tam şeriata ve takvaya göre yetiştirildi.

Hazreti İsa Hazreti Meryem’in eseridir ve onun özel terbiyesinde yetişmiştir. Hazreti Meryem de Hazreti İsa kadar Hristiyanlığın oluşmasında etkindir. Bundan dolayıdır ki Hristiyanlar hep Hazreti Meryem’i Hazreti İsa ile yan yana tasvir ve takdis etmişlerdir. Kur’an’da da birkaç yerde ondan bahsedilmektedir. “Meryem oğlu” derken, Hazreti Meryem’in yetiştirdiğine işaret etmektedir. Hazreti Meryem tüm hayatı boyunca Onun yanında olmuş ve Onunla birlikte risalet görevini desteklemiştir. Hazreti Meryem Hazreti İsa’nın göklere çekilmesinden sonra vefat etmiştir. “Meryem” mef’al vezni üzeredir, “RaVaMe”den gelir. “Rum” kökünden gelmiş olabilir. Rum, çanak demektir. İlim dolu, bilgi dolu anlamında bir isimdir. “Meram” kelimesi de buradan gelir. “Allah’ın bir meramıdır, iradesidir” anlamını içerir.

Hazreti Adem, Hazreti Havva ile insanoğluna hem ebeveynlik hem öğretmenlik etmişlerdir. Günahı da beraber işlediler, beraber tevbe ettiler. Hazreti Hacer Mısırlı kültürlü köle idi. İsrailoğullarından uzak Mısır terbiyesi ile Hazreti İsmail’i terbiye etti. Hazreti Musa’nın annesi saraya girdi ve orada öğrendikleri ile oğlunu yetiştirdi. Bunun gibi Efendimiz Hazreti Muhammed aleyhisselam, kendisinden yaşlı eşi Hazreti Hatice tarafından desteklendi ve teskin edildi. Hazreti Muhammed’den önce O’nun peygamberliğini fark edip inanıverdi. Demek ki, kadınlar da erkekler kadar vahyin insanlara ulaşması için rol üstlenmişlerdir. Hazreti Meryem’den özellikle bahsedilmesi bu yüzdendir.

      

رَسُولُ اللَّهِ = “Allah’ın Resulüdür.”

Meryem oğlu İsa Mesih” sadece “Allah’ın Resulüdür”, İlahlık sıfatları asla yakışık değildir. Hâşâ, Allah’ın oğlu demek şirktir. Hazreti İsa havarilere başkanlık etmiştir. Demek ki adalet ve istikamet ehli her aşiret ve teşkilat başkanı da bir nevi “resul” görevindedir. Yani, tebliğle görevlidir. Bunlar yani bu havariler sonra yeryüzüne dağılacaklar ve resul olarak gittikleri yerlerde siteler ve cemaatler meydana getireceklerdir. Halefleri resulün halefleridir. Hazreti Muhammed aleyhisselam da Medine’de hem böyle bir Peygamberdi, hem de her yana elçiler ve resuller göndermişti.

Tevrat bütün insanlar için hidayettir, ama Hazreti Musa yalnız İsrailoğullarına peygamberdir. Diğer bütün İsrailoğullarından gelen peygamberler sadece kendi kavimlerine peygamber olarak gelmişlerdir. Oysa “Hazreti İsa” ahir zamanda bütün insanlara yönelik bir rehberdir ve Hz. Peygamberimizin tâbisi ve elçisidir.

        

وَكَلِمَتُهُ = “Ve O’nun (Allah’ın) kelimesidir. O’nun (hikmet dili ve kudret delili) sözleridir.”

“Kelime”: Ağaçlarda budanmada kesilen parçadır. Başkasını aşılamak için kullanılır. Cümlelerin kelimesi de, bir şeyi anlatmak için kesilip yerleştirilen sözlerdir. Diğer peygamberlere Cebrail gelmiş ve vahyetmiştir. Oysa Hazreti İsa’ya vahyedilenlerin çoğu annesine bildirilmiş ve annesi tarafından oğluna öğretilmiştir. Annesine ilham edildiği içindir ki daha çocukken öğrenmekteydi. Bu vahiy normal bir ilham da olabilir, yahut Hazreti Meryem’in karnında iken Hazreti İsa’da meydana gelen genetik değişiklikle de ilgili olabilir. İnsan genetiğinde kapalı genler olduğu bilinmektedir. Bir işaretle açılabilir ve insan olağanüstü hallere ulaşabilir.

        

أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ = “Onu Meryem’e ilka etmiştir. (Aşılayıp yüklemiştir.)”

“O kelimeyi Meryem’e yerleştirmiştir.”

Hazreti İsa Allah’ın kelimesidir. Onu Meryem’e yüklemiştir. Yani ilka etmiştir. Hazreti Musa’ya yazılı ayrı kitap verilmiştir. Oysa Hazreti İsa kendi cümleleri ile Allah’ın sözlerini nakletmiştir. İncil, lafız olarak, hat olarak, ne Tevrat’a, ne de Kur’an’a benzer. Adeta Hazreti İsa’nın sözleri gibidir. Bir bakıma Müslümanların sünnetine benzemektedir. Onun için “O Allah’ın kelimesidir” denmektedir. Yani, söyledikleri Allah’ın sözleridir. Ama o sözler Hazreti İsa’nın ağzından dökülüvermiştir. Hazreti İsa Romalılara Allah’ın gönderdiği görevlisidir. Vücudu ile imparatorları, ruhu ile kiliseyi kendisine halef bırakıvermiştir. Zaten teslis kavramı da buradan zuhur etmiştir. Kilise ve imparatorluk, kendilerinin etkilerini yüceltmek için Hazreti İsa’yı tanrılaştırmış ve sapıtmışlardır.

        

وَرُوحٌ مِنْهُ = “Ve Kendisinden bir ruhtur.”

Hz. İsa; hem Allah’ın Kelimesidir, hem de Kendisinden bir ruhtur. Kelime, sözü ve parçayı ifade eder. Buradaki “Min” de cüz’iyeti ifade eder. Allah Hazreti İsa’yı böylece yüceltmektedir. Ne var ki, bütün insanlar da O’ndan (Allah-u Teâlâdan) bir ruhtur.

Allah ile insan arasındaki ilişkiyi tam olarak kavramamız mümkün değildir. İnsan Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Allah’ın tezahürü ve bir görüntüsüdür; her yönüyle tecellisidir. Allah’ın ne olduğunu yine insan insana kıyas ederek anlar, başka anlama gücü olan varlık da görünürde yoktur. En güzel ve en mükemmel tecelli ise Hz. Peygamber Efendimizdir.

Bu ayette Onun Mesih olduğu, İsa olduğu, O’nun kelimesi olduğu, “O’ndan ruh” olduğu ifade edilmiştir. Hâşâ Allah yaratılmamıştır. O Ezeli ve Ebedi olan mutlak varlıktır. Ama Allah Kendi gücünü görünür hâle getirmiş ve kâinatı yaratmıştır. İnsanı ise bilen varlık olarak yaratmıştır. Melek, cin ve ruh olarak da başka varlıklar da vardır.

RUH” kelimesi ise “RİH”ten gelir. Reyhan, kokulu bir çiçeğin adıdır. Rüzgâr koku getirdiği için kokuya da rüzgâra da “RİH” denmiştir. “Ruh” ise bilinç gücüdür. O’nun Kendisinden sayılmıştır. Çünkü ruh ve şuur İlahi kaynaklıdır.

        

فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ = “Allah’a ve resullere iman ediniz.”

Gerçekten inanarak ve gereğini yaparak “Allah ve resuller ile” insanlığı güven altına alınız. Asil topluluk ve Adil yönetimle insanlığı güven altına alınız. Devleti oluşturunuz ve hükümetleri teşkil ediniz. Hazreti İsa ile beraber bütün resullerden örnek ve ibret alınız.

Bugün yeryüzünde mevcut olan dört büyük dinin: Hristiyanlık, İslamlık, Budistlik ve Brahmanlık dinlerini (aslında Hak olan ve vahye dayanan, ama sonradan kaynağından uzaklaştıkça bulanan su gibi, kirli ve kötü şeyler karıştırıldığını bilin, birlikte değerlendirin) ve yeryüzünü bir Allah’ın mülkü olarak güven altına alınız; Ey Kitap Ehli olanlar, ey devletleri ve kanunları olanlar ve ey Müslümanlar; ülkenizde ve yeryüzünde Barış ve Bereket nizamını kurmaya çalışınız!

      

وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ = “(Hâşâ, Allah) Üçtür demeyiniz!”

Üç olan” nedir? Burada mahzuf edilmiştir: (İlmi bir teşbihe yanlış anlamlar yüklenmiştir.) Haçlı Batılılar Allah’ın şefkat ve merhametini ve kullarına inayet ve nimetini ifade etmek üzere bazı Havarilerin mecazi anlamda kullandıkları (ALLAH BABA) kavramını gerçek zannederek Baba-Oğul-Ruhul Kudüs gibi safsatalar uydurup sapıtmışlar ve Teslis=Üçleme sapkınlığına kaymışlardır. İşte Allah, sakın “bunu söylemeyin” demektedir. Yasama, yürütme ve yargı olarak üç kuvvetin olduğunu ve bunların ayrı ayrı olduğunu söylemek de, hatalı söylemdir. Önce, kuvvet üç değil dörttür; yasama, yürütme, yargı ve denetim. Devlet başkanı ve yargı bunların üstündedir. Devlet tektir. Kuvvetler ayrı ayrı değil, birlikte ve dengededirler. Allah ve resuller ile insanlığı güven altına alın, parçalamayın demektir. “Allah ve resul yargıyı ifade eder” kabul edersek, “hakemlerden oluşan yargıyı üstün tutup birlikteliği koruyunuz” anlamını içerir.

      

انتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ = “Sizin hayrınıza olmak üzere intiha ediniz. (Bu şirkten vazgeçiniz!)”

“İntehu kâne hayran leküm” şeklinde de manalandırılabilir. Yani böyle söylemezseniz (hâşâ, Allah üçtür demeyi terk ederseniz) sizin için iyidir.

Dünyayı kapitalist ve sosyalist olmak üzere ikiye ayırarak, üçüncü dünya ülkelerini sömürülen geri ülke kabul etmek de bir nevi teslis, yani üçlük demektir. Tekrar edelim: Hristiyanlar Hazreti İsa’nın bedenini imparatora, ruhunu ise kiliseye verdiler. Tanrı’yı da göğe gönderdiler. Böylece Hak dini ve düzeni parçalayıverdiler. Zaten şirk çok tanrı ve çok yönetici sonucunda meydana gelmiştir. Her kabile kendisine tanrı edindi ve aralarındaki savaşları tanrılar arasındaki savaşlara dönüştürdüler.

Bugün de ülkeler şirk içindedir. Örneğin, Türkiye’yi kim yönetiyor, belli değildir. Yargıtay çıkıyor, ‘ben yönetiyorum’ diyor! Danıştay, ‘ben yönetiyorum’ diyor. TÜSİAD, ‘ben yönetiyorum’ diyor! Baro, ‘yönetme bana ait’ diyor! YÖK zaten fiilen yönetiyor. Ordu, sessiz sedasız yön veriyor. Devlet Başkanı zaten resmen yetkili bulunuyor. Zavallı hükümetler de şamar oğlanı olarak kendi yönettiğini sanıyor. Meclis göstermelik hale gelmiş ama hâlâ kendisini yetkili sanıyor. (Oysa gerçekte Türkiye’yi dış Siyonist güçler ve yerli sabataist-masonik çeteler yönetiyor.)

Böyle kırk başlı devlet olur mu? Oysa bakınız, Mustafa Kemal’in temel ilkelerinden biri Vahdet-i Kuvva’dır, Kuvvetler Birliğidir. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Milletin yegâne mümessili Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Bu ayet işaret ediyor ki: “Bu çok başlılıktan vazgeçiniz, sizin için hayır olur” diyor, Allah elbette doğru söylemektedir.

        

إِنَّمَا اللَّهُ إِلَهٌ وَاحِدٌ = “Yalnız ve ancak bir İlah olan Allah vardır.”

Burada “İLÂH” nekire gelmiştir. Bu ifade ve işarete göre: Devlet ve Millet tek vücut olabilmelidir. Ama bağımsız oldukları için her ocağın, bucağın, ilin ve ülkenin başkanı Allah’ın adalet kurallarını uygulamakla görevlidir ve Devlet Başkanının ayrı ayrı temsilcileridir. Bir topluluk içinde ayrılık ve çok başlılık felakettir. Ama her toplulukta tek olan Allah ve O’nun halifesi olan insanlık ayrı ayrı temsil edilir ve O birdir. Birdir ama ayrı ayrı yerlerde birdir. Aynı bir, başka yerlerde başka bir olarak yetkilidir. Bir dağa değişik yönlerden bakarsan farklı görünür ama o bir tanedir.

        

سُبْحَانَهُ = “O (Allah CC) Sübhan (her türlü kusur ve ihtiyaçtan münezzeh olan)dır.”

“SeBeHa” uçmak veya yüzmek anlamındadır. O’nun; (hareket ve hâkimiyet) alanı manasındadır. Yani, kâinatın tek sahibi vardır. O’nun sahasına (ve saltanatına müdahale edecek hiçbir kimse yoktur. Var zannetmek şirktir) başkaları giremez. Bunun gibi her millet ve devlet topluluğunun da kendi varlığı vardır. Başka topluluklar onun sahasına karışmamalıdır. Yerinden yönetime de fırsat tanınmalıdır. Ama devletin genel düzeni ve milletin birliği ve dirliği açısından ortak ve temel kanun ve nizamları, genel ve geçerli hukuk kuralları, elbette bulunacaktır. Bir toplulukta tek şeriat (yani hukuk düzeni) vardır. Tek şeriat tek şir’a demek değildir. Yoksa çoklu sistem, çoklu yargı demek değildir. Çoklu sistemde herkesin kendi mezhebine ve hayat felsefesine göre özel dayanışması olabilir. Bir kimsenin iki dayanışma ortaklığında olması uygun değildir. Hepsi de bir başkanın yönetimindedir.

        

أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ = “O’nun evladı olması (imkânsızdır, akıl dışıdır!)”

Bundan anlıyoruz ki, her topluluk bir bütün olmalıdır. Herkesin bir görevi ve yetkisi vardır. Allah’ın halifesi ayrı ayrı kişiler değil; topluluğun ve Devletin kendisi Allah’ın halifesi konumundadır. Bu topluluk içindeki görevliler Devlete ait bazı yetkilerini kötüye kullanmazlar. Yargı denetiminden kimse ayrıcalığa sahip olmamalıdır. Hakemler de hakemlerin ve genel hukuk kaidelerinin denetiminde bulunmalıdır. Hristiyanlığın yozlaşmasıyla Hazreti İsa Allah’ın oğlu olarak sorumsuz yapılmış, Onun halefleri olan papa ile imparator da sorumsuz kılınmış ve sapmışlardır.

        

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ = “Semâvâtta olanların hepsi (tüm kâinat ve mevcudat) O’nundur.”

Canlı cansız O’nundur. O’nun dışında O’nun bir ortağı yoktur, evladı da yoktur. O’nun yeryüzündeki halifesi de Devlet ve topluluktur. Kişiler başkan da olsalar keyfi hareket edemez. Herkes şeriata, kanunlara göre hareket etmekle yükümlüdür. İmtiyazlı kimse yoktur. Kralın da, Papanın da şeriat ve hukuk karşısında diğer insanlardan ayrıcalığı yoktur.

          

وَمَا فِي الْأَرْضِ = “Ve yerde olanlar (canlı ve cansız bütün varlıklar da Allah’ındır.)”

“Doğal düzen için nasıl her söz Allah’ın ise, yerdeki insanlar için de hüküm aynıdır. Yeryüzünü insanın halifeliğine bırakmışsa da, bu halife her şeyi keyfince yapabilecek anlamında sanılmamalıdır. Yeryüzündeki İlahlık ve hükümranlık da O’na aittir.”

          

وَكَفَى بِاللَّهِ وَكِيلًا(171) = “Allah kefil olarak yeter.”

Herkes Allah’a dayanmalıdır ve O’na karşı sorumlu tutulmaktadır. Başka kimseden korkmamalı ve O’na sığınmalıdır. İnsan yalnızca ve Allah’ın adalet ve merhameti adına kamuya dayanmalıdır. Sadece O’na ve Adil Devlete karşı sorumludur. Kişi kişiye kul olamaz; ne İsa’ya, ne imparatora, ne de din adamlarına…

          

لَنْ يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ = “Mesih asla istinkâf etmeyecek (kibirlenip Allah’a kulluktan çekinmeyecek ve asla gevşeklik göstermeyecek)tir.”

Ayet: “Mesih’in istinkâf etmediğini” değil de “etmeyeceğini” söylemektedir. Tekrar gelişinde de istinkâf[4] etmeyecek (Allah’a şükürden ve zikirden vazgeçmeyecek, böbürlenmeyecek) anlamı verilebilir. Bunun işareti şudur ki, ahirette (de bir nevi gönüllü) ibadet vardır. “Cennette olanlar ibadet ederek derecelerini yükseltirler. Melekler için de durum böyledir. Cehennemde de ibadet edip azaplarını hafifletirler, hatta oradan çıkabilirler.” iddiaları asılsızdır, yanılgıdır. Bu kanaat, Kur’an ayetleriyle çelişmektedir. Zoraki bir yorum ve geçersiz bir te’vildir. Çünkü: “(Mü’minler) Onda (cennette) ebedi olarak kalıcıdırlar. Ondan ayrılmak istemezler.” (Kehf: 108) “(Kâfirler cehennem) İçinde temelli kalıcıdırlar. Onların azabı hafifletilmez ve onlar gözetilmez.” (Al-i İmran: 88) “(Orada) Ateşten çıkmak isterler, ama asla çıkacak değildirler.” (Maide: 37) “(Cehennemde) ona her yandan ölüm (acısı) gelecek, ama (asla) ölmeyecek de… Ardından daha katı ve sıkıntılı bir azap olacak.” (İbrahim: 17) ayetler sarihtir ve kesinlik ifade etmektedir. Bir başka manası, bu dünyaya tekrar Mesih geldiği zaman da kulluk görevlerinde istinkâf etmeyecek gevşeklik göstermeyecektir. Zaten şimdi de uzayda yaşadığına göre, bir şekilde ibadet etmektedir. Sadece Onun için zaman çok çabuk geçmektedir.

“İstinkâf” “NeKeFe”nin istif’al bâbındandır. “İstirkâb”, diz çökmek oturmak demektir. Verilen bir emre itaat etmeyip oturup direnmek, hareket ve gayret etmemektir. Yapmamak için direnmek, kaçınıp çekinmek demektir.

      

أَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلَّهِ = “Allah’ın abdi olmaktan (O’na kulluk yapmaktan) istinkâf etmez.”

“ABD” kelimesi, “AMD” kelimesi ile akrabadır. Amd, direk demektir. Kapının önünde dikilip verilecek emri beklemek ibadettir. Bir tür bekçilik gibidir.

Allah, Hazreti İsa’ya ne emir vermişse onu yerine getirmiştir, keyfi ve nefsi hareket etmemiştir. Bu dünyaya tekrar geldiğinde, kendisine verilen emri yerine getirecektir. Belki şimdi de uzayda füze içinde verilen görevleri yürütmektedir. Ahirette cennette de öyledir. Mesih, hâşâ Allah’ın oğlu değil, abdidir, kuludur. Kulu demek, görevlisi demektir.

Osmanlılardaki kamu görevlilerine “kul” denmektedir. Kul ise kamu görevlisidir.

        

وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ = “Mukarreb olan melekler de istinkâf etmezler. (İlahi emirleri yerine getirmekten çekinmezler.)”

Meleklerin de organize olmuş toplulukları, iş bölümü ve yetkilileri vardır. Bu ayette; “Mukarrabûn” kelimesinin kullanılması yani “kurallı çoğul getirilmesi” bunu ifade eder. Mukarreb, Allah’a yaklaşanlar anlamına geldiği gibi birbirine yakın olmak demektir. Mü’minler de birbirine takarrub ettikçe, birbirine yaklaştıkça Allah’a yaklaşmış olur. “Mukarreb olmak” demek, topluma bağlı ve sadık-yakın olmak, birlikte çalışmak, zekât vergisinden ve cihat görevinden kaçınmamak, yardıma koşmak, sosyal ve siyasal hizmetlere katılmak demektir.

Örneğin; birlikte market işletenler, buna katkıda bulunanlar mukarreb olmuş olurlar. Melekler bununla tavsif edilmiştir. “Ben kazanayım değil de, biz kazanalım” derseniz, mukarrebundan olursunuz. Ortaklıktan, birlikten kaçınan kimse ise (bir nevi Kur’an’ın hükmünden ve) Allah’a ibadetten istinkâf etmiş olur.

Peki, Hazreti İsa ile beraber neden meleklerden bahsedilmiştir?

Hazreti İsa şimdi uzayda semavatta olduğuna göre melekler gibi ibadet etmektedir. Cennette de insanlar melekler seviyesine yükselecektir. Dünyadaki gibi günah işleyip azabı istihkak etmeyeceklerdir. Ama sevap işleyip derecelerini yükselteceklerdir. Dolayısıyla, nasıl melekler ibadetten istinkâf etmezlerse, mü’minler de istinkâf etmezler. (Yani kulluktan ve Allah’a yakarmaktan çekinmezler.)

      

وَمَنْ يَسْتَنكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ = “O’na ibadetten kim istinkâf ederse, O’nun verdiği emirleri kim yerine getirmezse.”

Dünyada birbiriyle (hayırda yardımlaşıp) Allah’a ibadet ve dinine hizmet etmeyenler cezasını çekecektir. Bunlar cehenneme götürülerek, eğer mü’min iseler, belki de orada ona ibadet etme, takarrub etme öğretilecektir. İster peygamber olsun, ister kral olsun, herkes âbiddir ve şeriatın hükümleri içindedir. Kimse imtiyazlı değildir. Adil yargı sistemi herkes için gereklidir ve geçerlidir. Ama imtiyazlı insan yoktur. Herkes yaptıklarının hesabını yargı karşısında verir. Dokunulmazlık yoktur.

Oysa bugün devlet başkanının hiç kaldırılamayan dokunulmazlığı vardır. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları vardır. Erler dahil, bütün askerlerin bir nevi dokunulmazlıkları vardır. Yargıçların dokunulmazlıkları vardır. Kapıcının bile -eğer kamu görevlisi ise- dokunulmazlığı vardır.

Peki, bu bâtıl düzende kimlere dokunulabilir? Kamu görevlisi olmayan herkese dokunulabilir. Çalışana dokunulabilir, esnafa dokunulabilir, çiftçiye dokunulabilir. Çünkü bunlar parya görülmektedir.

İşte, Hazreti İsa’nın tanrılaştırılması da bu imtiyazlı sınıfı oluşturmak içindir.

Fıkıhta (hukukta) dokunulmazlık yoktur. Herkes tarak dişi gibi eşit olarak doğar. Sultan Fatih, bir mimar onun dediği gibi yapmadı diye kolunu kestirmiş, mimar da kadıya başvurmuştur. Fatih duruşmaya gelmiş ve kadının yanında oturmuştu. Kadı; “Senin yerin orasıdır begüm.” demiş, onu sanık sandalyesine oturtmuş ve kolunun kesilmesine mahkûm etmiş, ancak yapılan fiil kamu adına yapıldığı için kısas diyete dönüşmüş ve hazineden mimarın diyeti ödenmiştir. Mimar Müslüman değildi ama hakkını padişahtan söke söke almıştı.

Ayette, “MEN” kelimesi kullanılmıştır. Kim olursa olsun; Hazreti İsa da olsa, (evliya da tanınsa), her kim istinkâf ederse, (Kur’an’dan ve kulluktan yüz çevirirse) o kişi Allah’ın kahrına ve gadabına uğrayacaktır.

        

وَيَسْتَكْبِرْ = “Ve (her kim) istikbar ederse (kibirlenip kulluk ve kamu görevlerini yerine getirmezse).”

“İbadetten istikbar etme” tembellikten ileri gelirse, onun cezası belki sevaptan mahrumiyettir. Ama isyan olmadığı, şirk olmadığı için cezası hafiftir. “Ben bu kadar basit işleri nasıl yaparım? Ben kralım, kral soyundanım! Ben (seçkin kavimdenim, Evliyadan Allah’a Ermişlerdenim), ben kilise mensubuyum!” der de Allah’ın emirlerini yerine getirmezse, bu durum kibirlenme ve kendisini Tanrı ile eşleştirmedir. Kendini devlet zannetme ve topluluktan üstün görmedir. Bu yerilmektedir, çünkü şirktir.

Kamu görevlisi kamunun hizmetçisidir, ama kamunun temsilcisi değildir, halifesi değildir. Başkan topluluğun elçisidir, Allah’ın adalet ve merhamet görevlisi-halifesidir. Elçi demek, kendisi bir şey katmadan sadece onun söylediklerini yapan veya aktaran kimsedir. Halife ise, onu halef yapan kimsenin yetkili vekilidir. Onun adına karar alma yetkisine sahiptir.

Peygamberler Allah’ın Elçileridir. Onlara küçümseyip “postacı” demek edepsizliktir ve tehlikelidir. Çünkü mesela Hz. Muhammed (SAV) Cenab-ı Hakkın gerçek ve en yüksek vekili ve halifesidir. Başkanlar dahil, kamu görevlileri de halkın hizmetindedir. Kendileri şeriat vazedemezler, sadece şeriatı uygulamakla görevlidirler.

        

فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ = “Onları Kendisine haşredecektir. (Allah, kibirlenip kulluk görevlerini yerine getirmeyenleri mahşere toplayıp hesaba çekecektir.)”

Öldükten sonra herkes dirilip huzura gelecektir. Allah onları bir ortamda ve aynı safta toplayıverecektir. Devlet başkanı da, köylü vatandaş da aynı sıraya girecektir. Peygamberler de orada şahitlik edecektir. Ahirette insan insana soru yöneltemeyecektir. Ahiretin görevlileri insanlar değil, sadece meleklerdir. Krallar da kullar da aynı sandalyede davalı ve davacı aynı yerde dikilecektir. Ve Allah herkesi sorguya çekecektir.

“Haşere” sürü hâlinde yürüyen böceklere denir. Halkı, hesaba çekmek üzere böyle bir araya toplamak “haşretmek” demektir.

        

جَمِيعًا(172) = “Cemian. (Hepsini ve herkesi huzuruna toplayıverecektir.)”

İnsanların hepsi bir araya toplanacaktır. Adem aleyhisselamdan kıyamete kadar bütün insanlar birlikte haşrolunacaktır.”[5]

Hz. Adem’den son sülalesine bütün insanlar ister karada ister deryada olsunlar, hepsi yeniden diriltilip hayatlarının hesabını vermek üzere Allah’ın huzuruna ve mutlak adalet divanına toplanmış olacaklardır. Bütün varlıklar ve insanlar birbirinden haklarını alıp, sonra müstehak oldukları cennete veya cehenneme yollanacaklardır. İşte Hz. Peygamber Efendimizin (SAV) buyurdukları gibi; “Akıllı ve hayırlı adam bu akıbete ve ahirete hazırlanan ve özellikle kul haklarından sakınandır!..”


[1] Bak: Şualar / Yeni Lûgat – Mesih maddesi

[2] Bak: Hak Dini, Kur’an Dili – C.5 sf.4172

[3] Tevrat, Melahya (Malaki) / 4. Bab

[4] İstinkâf: İbadet ve mesuliyetten kaçınmak, kendini müstağni saymak ve kulluğa tenezzül buyurmamak demektir.

[5] Kur’an ve İlim Semineri – 335. Ders (Bazı düzeltme ve eklemelerle)

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Picture of Abdullah AKGÜL

Abdullah AKGÜL

Subscribe
Bildir
18 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Dua Dua Dua
Rabbimiz orta yolda gidenlerden!
Aşırılıktan kaçanlardan!
Emirlerini yapıp,
Yasaklarından sakınanlardan!
Ahır zamanın fitnelerinden korunup!
Cennetine giren Cemalullahını görenlerden eylesin

Amiiin

“Hazreti İsa” ahir zamanda bütün insanlara yönelik bir rehberdir ve Hz. Peygamberimizin tâbisi ve elçisidir.
Âl-i İmran 45
Hani melekler: “Ey Meryem! Doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi (İsa’yı) sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O, dünyada ve ahirette ‘seçkin, onurlu ve saygın kılınmış birisidir’ ve (Allah’a) yakın kılınan (mukarreb kimselerdendir).”

Nisâ 157
Ve (onlar yalan yere): “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle de (Yahudilere böyle bir ceza verilmiştir.) Oysa Onu kesinlikle öldürmediler ve Onu asmadılar. Ama onlara (Hz. İsa’nın) benzeri gösterildi. (Hz. İsa’yı para karşılığı gammazlayan baş havarisinin yüz şekli Hz. İsa’ya benzetildi ve çarmıha gerildi.) Gerçekten Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların boş bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Kesin olan gerçek şudur ki Onu (Yahudiler Hz. İsa’yı) öldürememişlerdir.

Nisâ 171
Ey Kitap Ehli! Dininiz konusunda taşkınlık (ve istismarcılık) etmeyin, Allah’a karşı (O’nun hakkında) gerçek olandan başkasını (Kitabına aykırı uydurmaları) söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah’ın Elçisi ve kelimesidir. (Kudret delili ve hikmet dilidir ki, o kelimeyi) Meryem’e (manen aşılayıp) yöneltmiştir ve O’ndan bir Ruh’tur. Öyle ise, Allah’a ve Resullerine iman ediniz; “(Allah) Üçtür” demeyiniz, buna son verip (Teslis’ten) vazgeçiniz ki, sizin için hayırlı (olan böyle hareket etmektir). Allah, ancak bir tek İlahtır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O’nundur. Vekîl olarak Allah kâfidir.

Nisâ 172
(Hz. İsa) Mesih ve yakınlaştırılmış melekler, Allah’a kul olmaktan, kesinlikle çekinmezler (iman ve itaatte gevşeklik göstermezler). Kim O’na ibadet etmeye (kulluğun gereğini yerine getirmeye) karşı isteksiz ve çekimser davranır ve büyüklenmeye kalkışırsa, (biliniz ki) onların hepsini, huzuruna haşredecek (ve hesaba çekecektir).

Mâide 17
Andolsun, “Allah Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle küfre girmişlerdir. De ki: “O (Allah), eğer Meryem oğlu Mesih’i, Onun annesini ve yeryüzündekilerin hepsini helak (yok) etmek isterse, Allah’tan (bunu önlemek üzere) kim bir şeye malik olabilir? (Allah CC cisimden, şekilden ve beşerî zaafiyetlerden münezzehtir.) Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü (ve egemenlik mührü) Allah’ındır; dilediğini yaratır. Allah her şeye güç yetirendir.”

Mâide 72
Andolsun, “Meryem oğlu Mesih, kesinlikle Allah’tır” diyenler küfre sapmıştır. Oysa Mesih’in dediği (sadece şudur:) “Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Çünkü O, Kendisine ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. (Ahirette) Zulmedenlere yardımcı yoktur. (Hiçbir şey ve hiç kimse onları kurtaracak değildir.)”

Mâide 75
(Gerçek şu ki;) Meryem oğlu Mesih, (Hz. İsa) yalnızca bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Onun annesi dosdoğru (bir mü’minedir), ikisi de yemek yerlerdi. (Böyle ihtiyaç sahipleri hiç ilah olabilir mi?) Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) Bir bak, onlar hâlâ nasıl da (Hakk’tan) çevrilmektedir?

Tevbe 30
Yahudiler: “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyerek; Hristiyanlar da: “Mesih Allah’ın oğludur” diyerek (sapıtıvermişlerdi). Bu, onların ağızlarıyla (dile getirdikleri asılsız) söylemleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini (şuursuzca) taklit etmektedirler. Allah onları kahretsin; nasıl da (Hakk’tan) çevrilip (bâtıla gidilmektedir).

Tevbe 31
Onlar, Allah’ı bırakıp (Allah’ın velisi ve şefaatçisi zannettikleri) bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de (ilahlaştırıp küfre düştüler). Oysa onlar, tek olan bir İlah’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.

Allah herşeye kadirdir
(Hz. Meryem şaşkınlıkla:) “Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?” dedi. (Cenab-ı Hakk ise:) “İşte böyle!..” dedi. Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona “OL!” der, o da hemen oluverir. Ali İmran suresi 47. Tıpkı biz insanoğlunu hiç yoktan var ettiği gibi

MESİH VE MESİH-İ DECCAL!..
MESİH VE MESİH-İ DECCAL!..

GİZLİ GÜÇLERCE İŞLETİLEN MESİH PLANI VE BU PLANIN BİR UNSURU OLARAK UYUTULAN İNSANLIĞI BEKLEYEN TEHLİKELER VE KURTULUŞ!..

Anne babalar çocuklarını okullara amaçsızca göndermezler, bir kişi bir markete amaçsızca gitmez ya da bir çiftçi tarlaya amaçsızca tohum ekmez!..

Görüldüğü gibi en küçüğünden en büyüğüne hayattaki tüm eylemlerin temelinde bir amaç vardır.

Bunun gibi ülke içindeki ve dünyadaki siyasi askeri ekonomik gelişmelerin de temelinde ulaşılmak isteden bir takım hedefler vardır.

 Bu konu Abd Başkanı Franklin D. Roosevelt’in şu sözünde özetlenmiştir:

“Politikada hiçbir şey tesadüf değildir. Bir şey vuku buluyorsa o şeyin önceden planlandığından emin olabilirsiniz.”

Tarihteki birçok savaş farklı hedeflerle çıkartılmış ve bu savaşlarda milyonlarca insan ölmüş ülke sınırları değişmiş ekonomik askeri güç el değiştirmiştir.

Tarihten günümüze savaşların temelinde dini ya da ideolojik hedefler belki de ilk sıradadır.

Haçlı Seferlerinin 1.ve 2. Dünya savaşlarının perde arkasında dünyayı kendi isteklerine göre şekillendirmek isteyen derin güçlerin farklı plan ve hedefleri vardır.

Bugün de aynı plan gizli olarak yürütülmektedir. Ama zahiren olaylar normal akışında seyrediyor görününür..

Bugün tüm dünyada (özellikle de İslam Alemi toprakları içinde) yaşanan gelişmeler Siyonist ve Emperyalist güçlerin dünya egemenliği hedefine göre dizayn edilmek istenmektedir. BOP ARAP BAHARI vb birçok proje ÜST AKIL diye tanımlanan bu gizli güçlerce planlanımıştır..

SAHTE MESİH (Mesih-i Deccal) İÇİN MESİH TAKİYYESİ!.

SİYONİSLER KENDİLERİNE HİZMET İÇİN KURDUKLARI ABD’DEKİ EVANJELİST TARİKATINA BAĞLI HRİSTİYANLARI MESİH BEKLENTİSİ İLE NASIL KANDIRIYOR!..

Erbakan Hocamız konuyu çok berrak şekilde özetliyor:

“Siz, İsa’nın (A.S.) yeryüzüne gelmesini beklemiyor musunuz? Biz de O’nu bekliyoruz.’

Siyonistler bunu derken takiyye yapıyor. Havraya girdiği zaman, küçük çocuğun kulağına,

‘Bana bak! Biz asıl kendi Mesih’imizi bekliyoruz’ diyor.

Balkona çıktığı zaman,

‘Aynı Mesih’i bekliyoruz. Ama sizin elinizdeki İncil’de bu Mesih’in geliş şartları yazmamış. Tevrat’ta yazıyor. O halde; gelin Tevrat’tan istifade edelim. Tevrat’ın emirlerini yerine getirelim: Mesih gelsin!’ diyor.

Tevrat’ın istedikleri ne?

* ‘Yahudilerin Kudüs’te toplanmasına yardımcı olun.

* Büyük İsrail’in kurulmasına yardımcı olun.

* Onun emniyete alınmasına yardımcı olun.

* Süleyman Mabedi’nin yapılması için yardımcı olun.

Böylece Mesih gelsin.’

Bu taktikler vb aldatmacalar ile Abd başta olmak üzere İSRAİL’in (Dolayısı ile Deccalizmin) hizmetkarı yapılmıştır.

Aziz Erbakan Hocamız 22 Temmuz seçimleri öncesi bir konuşmasında da Yahudilerin Mesih inancı hakkında açıklamalarda bulunmuştu.

Aziz Hocamız açıklamasında şunları söylemişti:

“Ne söylüyorum duyuyor musun?

Bir inanışı size anlatıyorum.

Böyle inanıyor:

‘Ben dünyanın efendisiyim, tekrar hâkim olacağım, hâkim olmak için Süleyman Mabedi’ni yeniden yapacağım’ diyor. Az önce zikrettiğimiz üç şeyi yaptığında “yeryüzüne bizim Mesihimizin gelmesi için şartları hazırlamış olacağım”

şeklinde inanıyor.

Bunları yaptıklarında, Beni İsrail’in Mesih’inin (Hz. İsa değil) yeryüzüne geleceğini, Davut (AS)’ın tahtına oturacağını ve bir Yahudi kral olarak ebedi dünya hâkimiyetini perçinleyeceğin e inanıyorlar. İşte bunların 5 bin 765 seneden beri inançları bu. Bu bunların dini…

Dini olduğu için;

bunun pazarlığı olmaz,bunun barış antlaşması olmaz, bunun görüşmesi olmaz, inancı bu ve binlerce yıldır bunun için çalışıyor.

Bu gerçek, bütün delilleriyle kitaplarıyla sabittir.

Nitekim İsrail’in cumhurbaşkanları

“Bizim iki tür haritamız vardır, biri duvardaki haritadır, diğeri ise kalbimizdeki harita”

demektedir.

İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz.”

Yani ülkemizin İslam aleminin ve insanlığın içinde bulunduğu bu ortam tesadüfi değil bilinçli bir planlamanın ürünüdür.

Siyonizm Mesih Planını (Deccalizm) İŞBİRLİKÇİ SİYASİLER, İŞBİRLİKÇİ MEDYA, İŞBİRLİKÇİ SERMAYE, İŞBİRLİKÇİ DİN ADAMLARI, İŞBİRLİKÇİ İDEOLOJİLER vd İŞBİRLİKÇİLERİ eli işletmektedir.. Uygulanan olağanüstü strateji ve yöntemler dolayısı ile (Müslümanlar dahil) insanlığa iyi kötü kötü ise iyi ateş su su ise ateş gösterilmektedir.. Elbette ki İslam alemi SURET-İ HAK görünümündeki İŞBİRLİKÇİLER eli ile aldatılmaktadır..

KURTULUŞ!..

Tarih boyunca zulüm altında kalan çaresiz duruma düşen halklar hep bir kurtarıcı beklentisine girmişlerdir. Allah’a zorlukların -karanlık gecenin- sona ermesi -güzel günlerin gelmesi- için niyazlarda bulunulmuştur..
Rabbimiz er ya da geç bir kurtarıcı bahşetmiştir. Toplumlar bir lider etrafında toplanarak büyük fedakarlıklar göstererek zorluklu dönemleri atlatarak izzetli günlere ulaşmışlardır.

Ancak günümüzde (yani ahir zamanda) ŞEYTANİ DECCALİST SİSTEMİN ortaya çıkardığı sahte kurtarıcılar konusuna da ayrıca dikkat etmek gerekir. Örneğin Erbakan Hocamızın açtığı hidayet ve kurtuluş yolunu engellemek için tüm işbirlikçileri ile harekete geçen Siyonizm kendince Milli Görüş’ün sahtelerini ortaya çıkarmış özellikle de AKP eli ile milletimizi ve İslam alemini büyük aldatmıştır..

Erbakan Hocamız Milli Görüş’ün (Yani Kurtuluş Yolunun) Diğerlerinden Farkını Şu Şeklinde Belirtmiştir:

“Biz Neredeyiz, Onlar Nerede?”

“Biz YENİ BİR DÜNYA’yı Kurmaktan Bahsediyoruz, Onlar Bitmiş Kuyudan bir Kepçe Kim Alacak Kim Daha Az Alacak Onlar Bununla Meşgul.”

“İşte Aradaki Büyük Fark Budur!”

Prof. Dr. Necmeddin Erbakan

İşte büyük kurtuluş ve İslami galibiyet zannedilen AKP iktidarının içine düştüğü rüşvet, haksız kazanç, küresel sermaye ve rantiye ile gizli menfaatleşmeler!..

İşte İslam aleminin durumu..

Bütün bunların olacağını bilen Erbakan Hocamız feryat etti.

 “Beni AKP’nin günahlarına ortak etmeyin”  diye!..

Kurtuluş İçin!..

1) Kendimizi Sorgulamak

“… Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez…” (Ra’d 11.Ayet)

2) Ümmet Olarak Gafletten Günahlardan Tevbe Ederek Şuurlu Müminler Olmak!..

 ” Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz..” (Nur Suresi 31. Ayet)

3) İslam Birliği Kurmak!..

“Hep birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın…” (Al-i İmran Suresi 103. Ayet)

Bugün birşeyler düzelsin istiyorsak Siyonizmi ve Oyunlarını (özellikle ülkemizin birçok ilinini hedefleyen Arz-ı Mev’ud Büyük İsrail idealini) çok iyi bilmemiz gerekir. Ve kendimize ait hedef ve stratejilere sahip olmamız gerekir..

Çok şükür kü Rahmetli Erbakan Hocamız ülkemize ümmete insanlığa kurtuluş yollarının fikir ve projelerini göstermiştir. Sağcı solcu dindar milliyetçi tüm kesimlerin kurtuluşu bu fikir ve projelerdedir bu perspektiftedir. (Kendi video ve kitaplarından incelenebilir)

Erbakan Hocamızın siyonizmi can evinden vuracak stratejik silah teknolojilerinin işaretleri, Adil Düzen’in kokusu olarak tanımladığı REFAHYOL uygulamaları ortadadır.. Kör ve Nankör olmak felakete koşa koşa gitmektir. Erbakan Hocamızın yoluna uymak kurtuluşun kestirme yoludur..

SADIKLAR!..

Elhamdülillah Erbakan Hocamızın fikir ve projelerine sadık Milli Çözüm sadıkları vardır.

MÜJDE!..

De ki; “Hak geldi, batıl yok oldu. Zaten batıl yokolmaya mahkumdur. ”

(İsra Suresi 81)

Deccaliyet,tuzun suda erimesi gibi eriyip yok olmuştur!

Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde Deccal’in Hz. İsa vesilesiyle gerçekleşecek olan bu mağlubiyeti şöyle haber verilmektedir:

Allah’ın düşmanı olan Mesih-i Deccal, İsa aleyhisselamı görünce, tuzun suda eridiği gibi erir. Hz. İsa onu terk edip bıraksa bile helak oluncaya kadar eriyip gidecektir. Lakin Allah onu bizzat İsa aleyhisselamın eliyle yok edecektir.”

Uyarı!..

Bir Müslüman tek başına kalsa bile HAK yoldan Allah’ın rızasından ayrılmaz!.. Davasından vaz geçmez!.. Hangi şart altında olursa olsun ümidini yitirmez!. Dertsiz davasız olmaz!.. Allah’ın nurunu tüm yeryüzüne hakim kılmak için (Adil Bir Düzen’i kurmak için) tüm gücü ile ümitle gayret eder.

Aksi halde Peygamber Efendimiz (sav) zamanında yaşasa da tarafı doğru değilse gayreti yoksa imtihanı kaybeder..

Günümüzde (İslam alemi başta olmak üzere ) dünyada yaşanan savaşlar ekonomik askeri siyasi toplumsal olaylar asla ümitsizliğe sebep olmamalıdır. Ve hatta tüm bu yaşananlar ahirzaman İslam’ın Adil Düzen ve Yeni Dünya ihtiyacının ve inşallah müjdesinin işaretleridir.. Karanlığın en koyu olduğu zaman güneşin doğuşunun en yakın olduğu zamandır.

Fecr-i Kazip olan Akp iktidarının vb sahteliğinin anlaşılması aslında Fecr-i Sadık’ın -yani gerçek kurtuluşun- zamanının çok yakınlaştığının habercisidir!..

Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır!.
Bize düşen Hak yolda olmak çabalamaktır!

İnşallah zalimlerden hesap sorulacağı ve tüm yeryüzünde
* Savaş değil, barış
* Çatışma değil, diyalog
* Çifte standart değil, adalet
* Üstünlük değil, eşitlik
* Sömürü değil, işbirliği
* Baskı ve tahakküm değil, hürriyet ve demokrasi
esaslarına dayalı yeni bir dünya mutlaka kurulacaktır.

Konumuzu Siyonizmi ve işbirlikçilerini çok iyi tanıyan Erbakan Hocamızın fikir ve projelerinin manevi mirasçısı Üstad Ahmet Akgül Hocamızın müjdeli şiirleri ile bitirelim.

MÜJDE
Yakında ağlayacak saltanatının yıkılışına
Büyük Şeytan
Ve kırılacak
İki kolu Kudüs’te, iki kolu Moskova’da
Ve, üç kolu Washington’da bulunan
Yedi kollu şamdan!…
Ve bir akın başlayacak Filistin’e
Ankara’dan, Kahire’den ve Şamdan…
Ölüm kusan nükleer silahlar
Kendi, soysuz sahiplerini haşlayacak
Ve tekbir sesleri yükselecek
Mescid-i Aksa’dan…
Nur yağacak yeryüzüne
Huzur yağacak
Artık açlık ve ahlaksızlık yaşanmayacak
Barbarlık, tarihin çöplüğüne gömülecek
Bereket doğacak, sabahtan
Barış ve bayram türküleri yayılacak, akşamdan
Zulüm ve zillet geberecek
Ve yakında ağlayacak
Sömürü saltanatının yıkılışına
Baş terörist ve Siyonist Şeytan!…

Senin yüzünden
Bizi bulur, her bela
Senin yüzünden, her gün ızdırap
Her yer Kerbela!…

Ey kanlı katil
Ey hilekar hain…
Ey dünyanın çıban başı
Ve insanlığın baş belası İsrail!…
Tanrıya ve kullarına savaş açmanın bedeli
Burnundan getirilecek, fitil fitil…
Senin de ecelin yakın,
Senin de peşinde Azrail!…
Sonra, yan yana, kol kola
Ve koyun koyuna dolaşacak,
Dayanışmaya ve paylaşmaya koşacak insanlar
Akın akın…
Selam size, ey saadet medeniyetinin bebeleri
Jozef, Hazekiel ve İsmail…

Üstad Ahmet AKGÜL

İsa (as) Kelimullah…
Okuyana M. Akif Ersoy’un “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” hitabını hatırlatan ve gerçek İslami kaideleri ortaya koyduğu için fıtrata uyan ve “işte bu olmalı” dedirten hakikat namına şuur dolu bir yaklaşım.

Özellikle Ehl-i Kitap kavramına verilen lügat ve ıstılahi mana dava erlerine bir kılavuz, davadan bihaber olanlara tokat gibi bir mesaj.

*Bakara 135*
(Ehl-i Kitaptan:) “Yahudi ve Hristiyan olun (hukukta ve ahlâkta Haçlı Batı’ya uyun) ki Hakk yolu bulasınız ve kurtulasınız” diye teklif edenlere söyle ki: “Hayır biz dosdoğru İbrahim dinine ve milletine tâbiyiz. (Millet-i İbrahim’iz. *Çünkü) O (sizin gibi) müşriklerden değildi*.”

https://www.mealikerim.com/2/bakara/135

• Nisa 171 ve 172 ayetlerinin tefsirini yapan makalede Mesih hakikatinin sırlarının yanı sıra;
• Ehl-i kitap kavramı
• Dinde soygunculuk yapma
• Dinden olmayanı çıkar için din içinde gösterme
• Düzende yolsuzluk, rüşvet ve hortumculuk
• Hakimiyet milletindir kavramının dayanağı
• Adil Ekonomik, Siyasi, Hukuki ve İlmi düzenin temel taşları
• Dinin yozlaştırılması ve Hak düzenin bozulması yasağı
• İslamda “Fikri suçun olması” gerçeği
• İmanla ilgili kısımlarda zannî delillerin geçersiz sayılması, aklen ve naklen kesin olan şeylere iman edilmesi
• Allah’ın halifesi olan kurumlar ve topluluklar hakkında da kesin bilmediğiniz şeyler konuşulmaması gerekliliği
• İlim ve içtihatta zanna göre amel edilmesi, ama Hakka göre iman edilmesi gerekliliği
• Zanlarla amel edilir, ama bu bana göre doğrudur, mutlak doğrudur denmemesi. Kimse kimseyi zanna davet edemez, ancak Hakka davet edebilir
• Vahyin insanlara ulaşmasında kadınların rolü: “Hazreti Adem, Hazreti Havva ile insanoğluna hem ebeveynlik hem öğretmenlik etmişlerdir. Günahı da beraber işlediler, beraber tevbe ettiler. Hazreti Hacer Mısırlı kültürlü köle idi. İsrailoğullarından uzak Mısır terbiyesi ile Hazreti İsmail’i terbiye etti. Hazreti Musa’nın annesi saraya girdi ve orada öğrendikleri ile oğlunu yetiştirdi. Bunun gibi Efendimiz Hazreti Muhammed aleyhisselam, kendisinden yaşlı eşi Hazreti Hatice tarafından desteklendi ve teskin edildi. Hazreti Muhammed’den önce O’nun peygamberliğini fark edip inanıverdi. Demek ki, kadınlar da erkekler kadar vahyin insanlara ulaşması için rol üstlenmişlerdir. Hazreti Meryem’den özellikle bahsedilmesi bu yüzdendir.”
• Resul kavramı: “Hazreti İsa havarilere başkanlık etmiştir. Demek ki adalet ve istikamet ehli her aşiret ve teşkilat başkanı da bir nevi “resul” görevindedir.”
• İnsan genetiğinde kapalı genler olması ve bir işaretle açılabilir ve insanın olağanüstü hallere ulaşabilir olması
• Hz. İsa’ya “Kelimullah” denmesinin sebebi: “Musa’ya yazılı ayrı kitap verilmiştir. Oysa Hazreti İsa kendi cümleleri ile Allah’ın sözlerini nakletmiştir. İncil, lafız olarak, hat olarak, ne Tevrat’a, ne de Kur’an’a benzer. Adeta Hazreti İsa’nın sözleri gibidir. Bir bakıma Müslümanların sünnetine benzemektedir. Onun için “O Allah’ın kelimesidir” denmektedir. Yani, söyledikleri Allah’ın sözleridir. Ama o sözler Hazreti İsa’nın ağzından dökülüvermiştir.“
• Roma’da Kilise ve imparatorluğun, kendilerinin etkilerini yüceltmek için Hazreti İsa’yı tanrılaştırması ve sapıtmaları
• Ruhun bilinç gücü olması
• “Allah’a ve resullere iman ediniz.” Emrinin doğru okunması: “Asil topluluk ve Adil yönetimle insanlığı güven altına alınız. *Devleti oluşturunuz ve hükümetleri teşkil ediniz.* Hazreti İsa ile beraber bütün resullerden örnek ve ibret alınız.”
• “Kuralları Krallar koyar, herkes de mecburen uyar” kanaatini yıkıp “Kuralları Hak koyar, Krallar da kurallara uyar” kanaati
• Osmanlıdaki “kul” kavramı: “Osmanlılardaki kamu görevlilerine “kul” denmektedir. Kul ise kamu görevlisidir.”
• Hazreti İsa’nın tanrılaştırılmasını sağlayanlar aslında imtiyazlı olmak isteyen din adamları ve krallar olması.
• Başkanın, topluluğun elçisi ve Allah’ın halifesi olması

*Belki de Hz. İsa’nın aziz ruhu, asil vücuduyla, ama kimsenin fark edemeyeceği şekilde teşrif edeceklerdir… Öyle herkesin bilmesi de gerekmeyecektir, bu nedenle gelmiş de olabilir!.. Sadece ismin beklenen olması Onun geleceğine tek başına delalet etmez. Ama “O beklenen” hale gelmiştir ve “İsa” isminin mucizesi gerçekleşmiştir….*

Aydınlık Bir Gelecek
Nur saçılır her yana, aydınlanır karanlık
Adil Düzen kurulur, sona erer yamyamlık
Bir müjde çığırılır, nefes alır insanlık
Mesihiyyet dönemi; başlar, gelir ferahlık

NUH’UN GEMİSİNE BİNMEYEN, HZ. İSA’YI NEREDEN BİLECEKTİ?
[b]MEHDİ-MESİH ÇOKTAN BULUŞTU!..[/b]

Kendini çok güçlü, sanan gafiller
Aciz kıvranıyor, süper mahfiller
İnançsız ahlâksız, yaşyan sefiller
Çırpınır Korona, derde düşerse…

Namaz Din direği, zirvesi cihat
Cahilce ölecek, etmeyen biat
Can-mal tehdidinde, ertele taat
Cihat devam eder, ser de düşerse…1

Bil Hak yolcuları, aşka belenir
Sanma ki zalimden, medet dilenir
İmtihan çetindir, çok sık elenir
Tam sadık birkaç yüz, ferde düşerse…

Flibya’da2 buluştu, Mehdi Mesih’le
Hilal’le görevli, Haç’ı fesihle3
Adil Düzen kurar, zulmü nesihle4
Zafer bayram olur, şer de düşerse…

Hakkın rızasına, ermek dilersin
Saldırgan zalime, bıçak bilersin
Elma ayva olsa, yıkar silersin
Nasıl toplanır ki, zerde5 düşerse…

Münafıklar boş laf, palavra sıkar
Bir virüsle Allah, saltanat yıkar
En kirli sırların, açığa çıkar
Nifakını örten, perde düşerse…

Küfrün önderleri, kesilir gider
Siyonist’e mezar, eşilir gider
İsrail çıbanı, deşilir gider
Bu çağdaş Nemrutlar, nerde düşerse…

Erbakan’a hain, onursuz adam
Hidayet kararmış, o nursuz adam
Nasıl dik duracak, omursuz6 adam
Yakın; kütük gibi, yerde düşerse…

Haram bal kaymağa, lokma daldırmaz
Nefsi için hiç kim-seye saldırmaz
Ahmet Hakkı söyler, halka aldırmaz
Sadık Milli Çözüm, merde düşerse…

1- Başı da kesilse, cihat görevinden vazgeçilmez.

2- Flibya: MÖ 7. Yüzyılda Batı Anadolu’da yaşamış Frigyalıların, Kaz Dağları ile Marmara Denizi arası bölgeye verdikleri isim.

3- Feshetmek: İptal edip geçersiz hale getirmek.

4- Nesih: Bir şeyi yürürlükten kaldırıp daha iyi bir sistem yerleştirmek.

5- Zerde: Süt yerine; su, pirinç ve şekerle yapılan tatlı.

6- Omursuz: Omurgasız, mayasız.

[b]Toplumları iki şey gaflete sürükler: Ahlâksızlık, tefrika…[/b]

[b]Toplumları iki şey gafletten kurtarır: Büyük felaketler, büyük önderler.[/b]

KAYNAK: http://www.millicozum.com

İSLAM’DA MEHDİ VE MESİH KAVRAMLARI ve Bu Umut ve Heyecan Kaynaklarını Kurutma Çabaları
“Süfyan’la Mehdi, yarışa hazır iki at gibi ortaya çıkacaktır. Kâh Süfyanî galip gelir, kâh Mehdi. (Ama zafer Mehdi’nin ve takipçilerinin olacaktır.)” (Nuaym bin Hammad, Kitabü’l-Fiten: Varak: 76a; el-Burhan, v. 92a.)
Milli Çözümün mücadelesine baktığımızda yukarıda bahsedilen (batıla karşı) savaşta, Hakkın-Hz. Mehdi’nin safında olmak için Hak için canla başla hiçbir dünya menfaati beklemeden gayret ve mücadele eden eşsiz bir ekiptir.
Zerre vicdanı olan “İşleri güçleri Mehdi-Mesih beklemek. Dedikleri Süfyan ve Mehdi savaşında gayretleri çabaları yok. Denilecek son ekibin bile içerisinde değiller” diye itiraf eder.
Açılan sayısız davalara, zor şartlara rağmen bakınız yıllardır her ay dergi çıkartılması, yüze yakın kitap hazırlanması, Siyonizm’i ve işbirlikçilerini rahatsız eden zamanı okuyan Kur’an mealini (yazmak değil, okumaktan korkulan gerçekleri ayan etmiş “Hak gelince batıl darman duman olmuştur” tesirini göstermiştir.)
Bu çalışmalar sizlere bizlere küçük, yok hükmünde hizmetler gelebilir. Allah izniyle bu küçük görülen hizmetler Siyonizm’in bir çok filini almış, kalesini yıkmıştır. Filden ve kaleden ne kastedildiğini anlamak ve Siyonizmin sonunu okumak için dergileri, kitapları incelemek, konferansları dinlemek yetecektir.

Bazı münafıklar ve marazlı Hoca takımı ise; kurdukları istismar ve suistimal saltanatlarının yıkılacağı, gerçek ve örnek İslam’ın ortaya konulmasıyla, kendi sahtekârlıklarının ve satılmışlıklarının ortaya çıkarılacağı korkusuyla, “Mehdiyet ve Mesihiyet’le ilgili Hadis ve haberleri” inkâr veya konuyu saptırma yoluna sapmışlardır.
Konuyu, İslam’ın uygun gördüğü şekliyle (ifrat ve tefrite kaçmadan) anlamak için yukarıda paylaşılan makale ve yine Milli Çözümün; yüksek hassasiyet, bilgi ve ilimle hazırladığı “İSLAM’DA MEHDİ VE MESİH KAVRAMLARI ve Bu Umut ve Heyecan Kaynaklarını Kurutma Çabaları” makalesini dikkatle ve önyargısız incelemek yetecektir.

ORJİNAL VE HİKMETLİ YAKLAŞIMLAR!..
Başta Ehli Kitap-Mesihiyet kavramı olmak üzere, pek çok konuda orjinal ve isabetli analizlere sahip bu hikmetli makaleden; aşağıda bir kısmı paylaşılan bölümleri tekrar okumakta büyük yarar vardır!..

Ehl-i Kitap: Lûgat manası, Allah’ın gönderdiği Kitaplara onları değiştirip bozarak inanan… Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlardan Kitaplara tahrif ve tağyir edilmiş olarak uyan… Hakiki Hristiyanlık veya Musevilikten uzaklaşmış bulunan demektir.

Istılahi, yani ilmi ve icmai anlamı ise: Allah’ın gönderdiği, Tevrat, İncil ve Kur’an’ın asıllarıyla değil, bunların yorumlarıyla ve yozlaştırılmış durumlarıyla meşgul ve meşhur olan kimselerdir. Yani orijinalleri zaten bulunmayan, Tevrat ve İncil’in, insan eseri olan mevcut bâtıl ve bozuk şekilleriyle oyalananlar “Ehl-i Kitap” sayıldığı gibi, Kur’an’ın çeşitli zamanlarda yazılmış tefsir ve te’villeriyle uğraşıp avunan, ama Kur’an’ın aslına dönmeye ve mesajını öğrenip amel etmeye yanaşmayan Müslümanlar da, Ehl-i Kitap kavramı içindedir.

“Mesih” ise, Hz. İsa (AS)’ın ismi olup; bir şeyin üzerinde el sürüp gezdirmek, meshetmek; ve bir nesnedeki veya kimsedeki, sonradan musallat olmuş kötülükleri silmek ve gidermek anlamına gelir. El sürdüğü ve meshettiği hastalardaki arızaları Allah’ın izniyle iyileştirdiği için Hz. İsa’ya Mesih dendiği rivayet edilir. Ahir zamanda, Yahudiler içinden çıkacak ve Hristiyanlığı da bozup yozlaştıracak ve bütün dünyada haksızlık ve ahlâksızlığı yaygınlaştıracak yalancı ve fesatçı şahsiyet ve zihniyete de “Mesih-i Deccal” denmiştir….

Bediüzzaman Hz.leri: Sapkın Yahudi Hahamlarının Hz. Musa’nın şeriatındaki bazı ağır teklifleri kaldırıp, şarap gibi nefsin iştahını kabartan şeyleri caiz kıldığı gibi, Büyük Deccal’in de, şeytanın azdırmasıyla, mevcut Hristiyanlık inanç ve istikametini dejenere edip, tüm ahlâki ve ailevi bağları bozacağından ona Mesih-i Deccal dendiğini, ve İslam Deccali olan Süfyan’ın da, Şeriat-ı Muhammediye’nin hükümlerini gereksiz ve geçersiz gösterip, iman ve ibadet etmenin yeterli olacağını söyleyip, halkı ifsat edeceğini bildirmektedir.[1] Hatta; “nakşı silinmiş eski para, çok gezen ve reklam edilen adam, sadece dünyevi amaçlar edinen, ahireti düşünmeyen nâdan” anlamlarına gelen bu İslam Deccalı için Elmalılı Hamdi Yazır:

“Varit olan hadis-i şeriflerde, Deccal: Bir yalancı ve halkı aldatıcı ve çok maharetli bir sahtekârdır ki, -aslında kâfirlere yanaştığı ve anlaştığı her halinden belli olduğu halde- birtakım hizmet ve hareketleri, harika işlermiş gibi gösterip, hâşâ Peygamberin bile üstünde manevi bir yetkisi ve etkisi olduğu vehmedilir.” demektedir…

…Ve yine kim bilir; belki de Hz. İsa’nın aziz ruhu, asil vücuduyla, ama kimsenin fark edemeyeceği şekilde teşrif edeceklerdir… Öyle herkesin bilmesi de gerekmeyecektir, bu nedenle gelmiş de olabilir!.. Bu gibi ayetler “ğaybi ve müteşabih” olduklarından hakkaniyetlerine ve haberlerine iman edip bekleriz, ama mahiyetlerini tam bilemeyiz…

…Hazreti Adem, Hazreti Havva ile insanoğluna hem ebeveynlik hem öğretmenlik etmişlerdir. Günahı da beraber işlediler, beraber tevbe ettiler. Hazreti Hacer Mısırlı kültürlü köle idi. İsrailoğullarından uzak Mısır terbiyesi ile Hazreti İsmail’i terbiye etti. Hazreti Musa’nın annesi saraya girdi ve orada öğrendikleri ile oğlunu yetiştirdi. Bunun gibi Efendimiz Hazreti Muhammed aleyhisselam, kendisinden yaşlı eşi Hazreti Hatice tarafından desteklendi ve teskin edildi. Hazreti Muhammed’den önce O’nun peygamberliğini fark edip inanıverdi. Demek ki, kadınlar da erkekler kadar vahyin insanlara ulaşması için rol üstlenmişlerdir. Hazreti Meryem’den özellikle bahsedilmesi bu yüzdendir…

…Allah ile insan arasındaki ilişkiyi tam olarak kavramamız mümkün değildir. İnsan Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Allah’ın tezahürü ve bir görüntüsüdür; her yönüyle tecellisidir. Allah’ın ne olduğunu yine insan insana kıyas ederek anlar, başka anlama gücü olan varlık da görünürde yoktur. En güzel ve en mükemmel tecelli ise Hz. Peygamber Efendimizdir…

…Bundan anlıyoruz ki, her topluluk bir bütün olmalıdır. Herkesin bir görevi ve yetkisi vardır. Allah’ın halifesi ayrı ayrı kişiler değil; topluluğun ve Devletin kendisi Allah’ın halifesi konumundadır. Bu topluluk içindeki görevliler Devlete ait bazı yetkilerini kötüye kullanmazlar. Yargı denetiminden kimse ayrıcalığa sahip olmamalıdır. Hakemler de hakemlerin ve genel hukuk kaidelerinin denetiminde bulunmalıdır…

…Allah, Hazreti İsa’ya ne emir vermişse onu yerine getirmiştir, keyfi ve nefsi hareket etmemiştir. Bu dünyaya tekrar geldiğinde, kendisine verilen emri yerine getirecektir…

…Fıkıhta (hukukta) dokunulmazlık yoktur. Herkes tarak dişi gibi eşit olarak doğar. Sultan Fatih, bir mimar onun dediği gibi yapmadı diye kolunu kestirmiş, mimar da kadıya başvurmuştur. Fatih duruşmaya gelmiş ve kadının yanında oturmuştu. Kadı; “Senin yerin orasıdır begüm.” demiş, onu sanık sandalyesine oturtmuş ve kolunun kesilmesine mahkûm etmiş, ancak yapılan fiil kamu adına yapıldığı için kısas diyete dönüşmüş ve hazineden mimarın diyeti ödenmiştir. Mimar Müslüman değildi ama hakkını padişahtan söke söke almıştı…

…Hz. Adem’den son sülalesine bütün insanlar ister karada ister deryada olsunlar, hepsi yeniden diriltilip hayatlarının hesabını vermek üzere Allah’ın huzuruna ve mutlak adalet divanına toplanmış olacaklardır. Bütün varlıklar ve insanlar birbirinden haklarını alıp, sonra müstehak oldukları cennete veya cehenneme yollanacaklardır. İşte Hz. Peygamber Efendimizin (SAV) buyurdukları gibi; “Akıllı ve hayırlı adam bu akıbete ve ahirete hazırlanan ve özellikle kul haklarından sakınandır!..”

Bekleyin geliyor gelmekte olan .
Fikir hürriyeti diye küfür hürriyeti… Batı medeniyeti diye fuhuş serbestiyeti ve çağdaşlık diye sadece soytarılık kıyafetinden başka bir şey veremeyen, bu mimsiz medeniyetin mumları sönecektir!

Çünkü Milli siyasetle yola çıkan Mehdiyet güneşi, Mesihiyet ufkundan doğmak üzeredir.

Çünkü mevcut sistem; başta şikeli, şaibeli ve işbirlikçi iktidarı oluşturan partileri, parazitleri ve tüm destekçileriyle birlikte tükenmiş ve iflasın eşiğine gelmiştir.

Ve kuvvetle zannediyorum ki bu Din istismarcısı, ahlâk ve maneviyat tahribatcısı hükümet ise; dayatmacı Deccal zihniyetinin son hükümetidir.

MAZLUMA UMUT OLKİ ZAFER KAPILARI AÇILSIN
Kanla beslenir, zalim Siyon
Değirmenine su taşır, işbirlikçi piyon
Hepsini bekliyor, acı son
Zalime korku, mazluma umuttur; Milli Çözüm

Özünden uzaklaşmış, gaflete dalmış
Yolundan şaşmış, günaha batmış
Zulme sessiz kalmış, şeytana yamanmış
Kurtuluşun tek adresidir, Milli Çözüm

Şerre hizmet eder, bozuktur mayası
Bop gerçekleşsin diye, oynar tüm kozları
Ukrayna Rusya tetikler, üçüncü dünya savaşını
Yeni bir dünya kuracak, Milli Çözüm

Milli Görüşle yoğruldu, Erbakana talebe oldu
Adil Düzen hakikatini, en net şekilde ortaya koydu
Milli Görüş Milli Çözüm, gerçeğini dünyaya duyurdu
Mazlumun sesi oldu, her daim Milli Çözüm

İslam Deccalı…
Hatta; “nakşı silinmiş eski para, çok gezen ve reklam edilen adam, sadece dünyevi amaçlar edinen, ahireti düşünmeyen nâdan” anlamlarına gelen bu İslam Deccalı için Elmalılı Hamdi Yazır:

“Varit olan hadis-i şeriflerde, Deccal: Bir yalancı ve halkı aldatıcı ve çok maharetli bir sahtekârdır ki, -aslında kâfirlere yanaştığı ve anlaştığı her halinden belli olduğu halde- birtakım hizmet ve hareketleri, harika işlermiş gibi gösterip, hâşâ Peygamberin bile üstünde manevi bir yetkisi ve etkisi olduğu vehmedilir.” demektedir.

Aynı zamanda; Hristiyanlıkla Müslümanlığı birleştirmek ve barıştırmak rolüyle, Hz. İsa’ya özeneceğini de söylemektedir.
Bu geçeklerin anlaşılmasında emeği gecenlerden Cenabı Allah razı olsun.

NEREYE KADAR DEVAM EDECEK
Dünyada kaos ve çatışmalar zirveye ulaşmış ama biz nedense bu yaşananlara nasıl çözüm üretiriz diye kafa yormamız gerekirken tam tersine toplum olarak farklı beklentiler içinde günlerimizi geçiriyoruz. Birileri belki Mesih gelecek diye bekliyor ama onlar bunu yaparken bizler gibi boş durmuyor. Gece gündüz dünyayı köleleştirmek için çalışıyorlar. Biz ise nasılsa Mehdi gelir iş biter diye uyku modunda günümüzü gün etmeye devam ediyoruz. Bu hususlarda en ciddi çalışmayı yürüten ve insanlığın uyanması için mücadele eden Erbakan Hoca vardı. Hepimiz keşke Onun gibi olabilseydik.

Kuran’ı Ve Resulullahı Ölçü Almak
Mesele basit. Kuran’ı ve Resulullahı ölçü alanlar kazanır. Mehdi(kurtarıcı) Allah nasib ederse zamanı geldiğinde gelir. İllede şu zamanda gelmeli gelecek gibi düşünmek yanlış olur diye düşünüyorum.

Tarih boyunca gelip giden bir bakış açısı
Tarih boyunca mehdi mesih beklentisi her dönemde olmuş ve her dönem toplumda bazı gruplar inandıkları kişi veya zatları mehdi olarak lanse etmişlerdir. Yani her yüzyılda mehdi mesih olayı konuşulagelmiştir ama mehdi mesih dönemi zuhur etmemiştir. Çünkü anlatılan mehdi Şeytanın zulüm sistemine son verecek ve yeni bir döneme geçilecek. Bundan sonra süreç ne olur bilinmez ama inşaallah olurda insanlık artık huzura kavuşur.

İSLAMSIZ SAADET OLMAZ
Yeryüzünde yapılan bütün zulümler, Yahudilerin ve Hristiyanların dejenere edilmiş batıl inanışlarından dolayı meydana gelmekte olup, üç asırdır yeryüzü adaletsizlikle zulüm merkezine dönmektedir. Şuursuz Müslümanlar, Basiretsiz ve gafil yöneticiler yüzünden ezilmekteyiz.
Başımıza şu üç çiviyi çakacağız ;
1-İslamsız Saadet olmaz !
2-Şuursuz Müslüman olmaz!
3-Cihad’sız İslam olmaz !
Prof.Dr. Necmettin Erbakan
ALLAH’ım bizlere Adil Düzen medeniyetini ve Feth-i Mübin-i Görmeyi nasip et ve bizleri hizmetkarı eyle.

Hocamızın Dilinden
Aziz Erbakan Hocamız 22 Temmuz seçimleri öncesi bir konuşmasında da Yahudilerin Mesih inancı hakkında açıklamalarda bulunmuştu. Aziz Hocamız açıklamasında şunları söylemişti:
“Ne söylüyorum duyuyor musun? Bir inanışı size anlatıyorum. Böyle inanıyor: ‘Ben dünyanın efendisiyim, tekrar hâkim olacağım, hâkim olmak için Süleyman Mabedi’ni yeniden yapacağım’ diyor. Az önce zikrettiğim üç şeyi yaptığında “yeryüzüne bizim Mesihimizin gelmesi için şartları hazırlamış olacağım” şeklinde inanıyor. Bunları yaptıklarında, Beni İsrail’in Mesihinin (Hz. İsa değil) yeryüzüne geleceğini, Davut (AS)’ın tahtına oturacağını ve bir Yahudi kral olarak ebedi dünya hâkimiyetini perçinleyeceğine inanıyorlar. İşte bunların 5 bin 765 seneden beri inançları bu. Bu bunların dini…

Dini olduğu için bunun pazarlığı olmaz, bunun barış antlaşması olmaz, bunun görüşmesi olmaz, inancı bu ve binlerce yıldır bunun için çalışıyor. Bu gerçek, bütün delilleriyle kitaplarıyla sabittir.

Nitekim İsrail’in cumhurbaşkanı “Bizim iki tür haritamız vardır, biri duvardaki haritadır, diğeri ise kalbimizdeki harita” demektedir. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz.”

ÖZEL YAZILAR

YORUMLAR

Son Yorumlar
18
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...