YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69180629aebe3
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 2 5
Bugün : 5821
Dün : 37133
Bu ay : 607626
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45011447
IP'niz : 216.73.216.10

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Ya Milli Görüş, Ya Kirli Çöküş

Hatırlayınız 2002 yılının başındayız; milli bir iktidarın yıkılıp peşinden Türkiye'yi hem ekonomik hem manevi alanda çökertecek; Ecevit, Bahçeli, Yılmaz iktidarının yıkıcı faaliyetlerinin en yoğun dönemi yaşanıyordu.. Saflar giderek netleşiyor ve kimin nerede duracağı belirgin hale geliyordu. Üçlü hükümetin dördüncü ortağı olarak yurt dışından getirtilen Kemal Derviş'in kılıcının önünün de arkasının da kestiği konusu konuşuluyordu. Tek başına bir bakandı; ama "IMF emretti, bu onbeş yasayı onbeş günde çıkartacağız" diyebiliyor ve dediğini yaptırabiliyordu…

 

O günlerde bazı dostlarımıza; bu yeni oluşumda Derviş'in de gidebileceği yerin "yenilikçiler" in safı olduğunu belirtmiş, sonradan yanıldığımızı sanmıştık. Ama yanılmamıştık. Derviş bizi şaşırtarak CHP'ye girmiş. Ama CHP içinde hep bir muhalif olarak bulunup söylemleriyle AKP'yi yere göğe sığdıramadığına şahit olmuştuk.

Ünlü ekonomistlerden A. Savaş Akat, Derviş'e bütün plan ve projeleri kendi evinde yapacakları kadar yakındı. O, Derviş'i olduğu gibi, AKP iktidarının icraatlarını da öve öve bitiremiyordu.

Şimdi aradan 3 yıl geçti. Aynı kişi diyor ki "Araba duvara toslamak üzere. Bütün gösterilenler hayal…"

Bir başka isim son günlerde rakı-şarap edebiyatıyla adından sıkça bahsettiren Bakan Abdullatif Şener. İktidarın elinde sihirli değnek olmadığını söylüyor. 3 Kasım seçimlerinin hemen ardından söylenseydi bir anlam ifade edecek, bu sözün aradan geçen 3 yıldan sonra söylenmesinin elbette ki hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Koskoca 3 yıl, meseleleri çözmek için hiçbir sihirli değneğe ihtiyaç bırakmayacak kadar büyük bir zamandır. Ama Şener'in söylediği bir başka önemli cümle var: "Hiçbir şey 2002'den daha kötü değil!"

İktidara mensup bir bakan hükümetin aczini ve başarısızlığını ancak bu kadar söyleyebilir. "Hiçbir şey 2002'den daha kötü değil" demek, "Her şey 2002'deki kadar kötü" demenin öteki yoludur.

Bir başka isim; yine iktidar partisinden: Mahmut Koçak. Afyonkarahisar Milletvekili. Politika Merkezi Derneği'nin başkanı. Yaptırdığı son anketi açıkladı. "İktidarın faaliyetlerinden memnun musunuz?" sorusuna verilen cevapların yüzde 72'si "Hayır" şeklinde.

Meşhur fıkrayı bilirsiniz; ağa ile hizmetkârı ağanın traktörüyle kasabaya giderken boşboğazlık eseri bir iddianın sonunda traktörün mülkiyeti ağadan hizmetkâra geçiyor. Dönüşte yine aynı iddianın sonunda traktör ağanın oluyor. Köye girerken hizmetkâr soruyor: "Ağam giderken bu traktör kimindi?" Ağanın cevabı; "Benim!" Hizmetkar, "Şimdi dönüyoruz, yine sizin olduğuna göre o zaman biz bu …. niye yedik?" diyor.

Evet, 2002'nin sonlarına gelindiğinde kendini ağa zanneden AKP direksiyonda oturuyordu. Aradan 3 yıl geçti ve şimdi kasabadan dönülürken direksiyonda yine AKP var!

Çare ne?

Yine bir seçim dönemine yaklaşıyoruz. Bu kez direksiyona sahte ağalar oturtup Türkiye'nin bir üç-beş yılını daha tüketme lüksümüz yok. Allah korusun eğer böyle bir yanlışlığı yapacak olursak Türkiye'nin bir daha seçim şansı görme ihtimali olmayabilir.

Öyleyse bütün iş Milli Görüş kadrolarına düşüyor. Şunu bilmekte fayda var: 3 Kasım seçimlerinde AKP'ye oy verenlerin çok büyük bir bölümü Milli Görüş seçmeniydi. Onlar AKP'yi Milli Görüşçü zannetmekle yanıldılar. Elbette ki yapılacak ilk seçimde oylarını verecekleri parti Milli Görüş'ün gerçek partisi olan Saadet'tir.

AKP'ye oy veren ANAP, MHP ve DYP seçmenleri ise partilerinden memnun değillerdi ve AKP'yi daha dindar, daha millici zannederek ona oy verdiler. Bu seçmenin yapılacak ilk seçimde oylarını Saadet Partisi'ne vermeleri eski partilerine dönmelerinden daha doğru ve daha mümkündür.

Öyleyse çare Mili Görüşçülerin ellerinde bulunmaktadır. Yapılacak şey, yeni bir hamleyle kendi tabanıyla birlikte AKP içindeki diğer oyları da derleyip toparlayarak Milli Görüş'ü bir an evvel iktidara getirmektir.

Vahim Manzara ve Çöküş!.

Ne diyordu Üstad: "Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul, bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul / Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa, yaşasın kefenimin kefili karaborsa"… Ekonomik verileri IMF tarafından düzenlenen, iç politikası AB hayaliyle yönlendirilen, dış politikası ise ABD'ye endekslenen Türkiye'de, iktidarcılık oyununun parçası olan medyamız, gerçekleri gizlemek konusunda şeytana pabucunu ters giydirecek yöntemler üreten koltuk sahiplerini arkalayarak sosyal yapının baltalanmasını keyifle seyrediyor.

Türkiye'yi güllük gülistanlık yaptıklarını iddia eden hükümetin borazanlığını yapan iri tirajlı medyamız, menfaat çarklarını çevirebilmek için her türlü kirli ilişkiyi mubah görüyor, insanların isyan kültürünü törpüleyecek haberlerle olan biten tüm olumsuzluklara rıza üretiyor… Taraflı tarafsız tüm ekonomistler ve uzmanlar biliyorlar ki, etkili-yetkili isimlerin cafcaflı beyanatlarının ve ortaya konulan çarpıtılmış rakamların aksine Türkiye ekonomisi, yaşadığımız 2001 krizinden daha kötü bir manzara sergiliyor. İç ve dış borç, 350 milyar doları aşmış, ithalat rakamları ülkedeki küçük ve orta ölçekli sanayiciyi, ara mamul üreten küçük üreticileri batma noktasına getirmiştir. Yeni kaynaklar üretip yatırıma yöneltmesi gereken hükümet, sadece günü kurtarmanın ve borçları çevirebilmenin derdine düşmüştür. Memleketin hiçbir tarafında yeni bir yatırım yapılmadığı, mevcut işletmeler iflas edip kapılarına kilit vurdukları için çalışabilir nüfusun yüzde 20'si oranındaki işsizlik, artık kronikleşmiş, çözümsüzleşmiştir.

"Babalar gibi satarım" zihniyetiyle memleketin en kârlı, verimli ve stratejik kuruluşları, üç otuz paraya birilerine peşkeş çekilmiş, ülkenin yatırım sorunu Dubai'li Prenslere, İsrailli Ofer'lere havale edilmiştir. Çalışan kesimin maaşlarında ve satın alma gücünde hiçbir değişiklik olmadığı, üreticilerin talep azlığından dolayı stoklarında şişme meydana geldiği için, bastırılmış ve suni bir enflasyon düşmesi yaşanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, 2004 yılında tarımsal üretim eksi vermiş, buğday, kuru bakliyat, pamuk, fındık gibi stratejik ürünlerin ithalatı, ihracatını aşmıştır. Geçtiğimiz günlerde Asgari Ücret Tesbit Komisyonu toplandı… Farklı çalışma sendikaları tarafından açlık sınırının 800 YTL, fakirlik sınırının bin 700 YTL olarak hesaplandığı ülkemizde, "al ve öl" olarak uygulanan 350 YTL'lik asgari ücretin, hangi rakama yükseltileceği ekonominin düzelip düzelmediği açısından bir sınav olacak…

Pireyi deve yapmakta mahir medyamızın bu konuda nasıl bir sorumlu yayıncılık sergileyeceğini, birilerinin borazanı gibi davranıp davranmayacağını merakla takip edeceğiz… Bu arada orta tirajlı gazetelerimizden birisi, düzeldiği iddia edilen ekonominin halkımıza nasıl yansıdığıyla ilgili çarpıcı bir analiz haber yapmış… Gazetemiz, farklı gelir gruplarından vatandaşlarla konuşmuş ve geçinip geçinemediklerini sormuş… Kendisine soru yöneltilen vatandaşlar, sadece mutfak harcamalarına yetişebildiklerinden, kılık kıyafet bile alamadıklarından yakınıyorlar… Güllük gülistanlık ekonominin tabana yansımadığı mesajını vermeye çalışan haberde, kendisiyle röportaj yapılan vatandaşların maaşlarına göz atıyoruz… Birisinin 1 milyar 800 milyon lira, öbürünün 3 milyar lira, bir diğerinin 2 milyar 400 milyon lira…

Siz adamla dalga mı geçiyorsunuz kardeşim? Memlekette, bu paralara çalışan, bu ücretleri alabilen kaç kişi var? 3 milyar lirayı bulabilen geçinemiyorsa, 350 milyon liraya çalışan asgari ücretli nasıl geçinecek? Haberinizde, bir adet asgari ücretliyi neden konu etmiyorsunuz?

Haberiniz doğru ama adresiniz yanlış!

Cari açık 2005 ve 2006 ve ekonomi çöküyor!..

Ekonomi ağırlıklı yazılar yazdığımızdan dolayı, her gün ekonomi yazarlarını ve ekonomi haberlerini biraz daha dikkatle takip ediyoruz. Bazen çok önemli ve özellikle ilgili yetkililerin dikkate alması gereken yazılara rastlıyoruz. Ekonomi yazarı İbrahim Kıbrızlı'nın yazısı bunlardan biri. Sayın Başbakan ve yakın çevresi, bildiğimiz kadarıyla bizi sadece muhalif görüyor ve yazılarımızdaki iyi niyetli uyarılardan nasiplerini almayıp sadece rahatsızlık duyuyorlarsa; o zaman kendilerini AKP politikalarını destekleyen Zaman gazetesi yazarının ‘baş ağrıtacak' yazısının özeti ile baş başa bırakıyoruz. Beyler, buyurun oradan okuyun:

Cari açık 2006'da da baş ağrıtacak:

"2005 programında cari işlemlerin 11,1 milyar dolar düzeyinde açık vereceği tahmin ediliyordu. Bu rakam daha sonra revize edilerek 16 milyar dolar olarak değiştirildi. Şu günlerde yetkili ağızlar tarafından 2005 sonunda cari işlemler açığının 21,3 milyar dolar olarak gerçekleşeceği ifade ediliyor. Uzmanların yılsonu cari açık tahmini ise 24 milyar dolar sınırının zorlanacağı etrafında yoğunlaşıyor.

Açıklanan 2006 yılı programına göre, yabancı para cinsinden gelirlerle giderler arasındaki fark olan cari işlemler dengesinin yılsonunda 2005 yılı düzeyinde açık vereceği ortaya konuluyor. Çünkü özel sektörün yatırım ve tüketim harcamaları önceki yıllara kıyasla hızla artıyor…

Makro ekonomik politika uygulamalarında farklılık olmaması aynı eğilimin 2006 yılında da devam edeceğinin kanıtı. Bir diğer ifade ile 2006 yılında açığın finansmanı için Türkiye, milli gelirinin yüzde 7'si oranında dış tasarrufu kendisine çekmeli. Uluslararası piyasalarda hakim olan mevcut konjonktür Türkiye'nin lehine bir durum yaratıyor. Dolayısıyla cari açığın finansmanında bir zorluk yaşanmıyor. Uluslararası piyasalarda esen bu uygun havanın bozulması kuşkusuz Türkiye için hiç de hoş olmayacak sonuçlar yaratabilir. ABD ve AB ekonomilerinin pozisyon değiştirmesi kaynaklı, böyle bir tehlikenin gelmekte olduğunun sinyalleri alınıyor. Kuşkusuz, Türkiye ekonomisi bu riski yapısal olarak karşılamaya hazır değil…

Diğer taraftan bilinmeli ki, cari açığın finansmanı için dış piyasalardan özel sektör ağırlıklı bir kaynak girişi söz konusu. Özel sektör bu kaynağı ancak kısa vadeli dış borçlanma suretiyle buluyor. Yani, kısa vadeli dış borç stoku kabaran özel sektör yabancı para cinsinden açık pozisyon içerisine giriyor. Bu noktada, cari açığın finansmanı noktasında korkulacak bir durum yok derken, ekonominin öncekilerden yeni ve farklı bir riske açıldığı gerçeği gözden kaçıyor. Özel sektör dışarıdan sağladığı bu kaynağı yatırımlarının finansmanında kullandı ise şüphesiz herhangi bir riskten bahsedilemez. Ancak, özel sektörün dışarıdan kaynak transferine yönelme gerekçesi tüketim harcamalarının finansmanı gereği ise ciddi risk aldığı bir gerçek. Bilinen ise özel kesimde tasarruf-yatırım açığını ortaya çıkartan faktörlerin ilk sırasında yatırım artışından çok tasarruf azalışının etkili olduğu. Bu da geliri yavaş artan özel sektörün tüketim harcamalarını, geri ödenmesi zamanında zorlanacağı açık olan ‘dış borçlanma' yolu ile sağladığı anlamına geliyor.

Cari açığın finansmanında, doğrudan yabancı sermaye girişlerinin ‘sıcak para' olarak tanımlanan portföy yatırımlarının çok gerisinde kalması ikinci bir riski oluşturuyor. Uluslararası konjonktürde yaşanacak bir olumsuzluk ile sıcak para girişinin durması ve hatta tersine bir kaçış yaşanması ekonomiyi, geçmiş örneklerinde olduğu gibi, hiç de arzu edilmeyen tehlikelere sürükleyebilir.

Riskler belli. Aynı şekilde cari işlemlerin açık vermesine sebebiyet veren hususlar da hemen herkes tarafından çok iyi biliniyor. Demek ki, meselenin çözümü noktasında ekonomiyi yöneten uygulamacılar neler yapılması gerektiğinin de farkında. Ancak her nedense, uyguladıkları ekonomi politikalarının dışına çıkma esnekliğini göstermek bir yana, ısrarla sürdürmekten yana bir tavır sergiliyorlar…"[1]

Evet; İbrahim Kıbrızlı'nın da açıklıkla belirttiği üzere, riskler belli. ‘Meselenin çözümü noktasında ekonomiyi yöneten uygulamacılar neler yapılması gerektiğinin de farkında. Ancak her nedense, uyguladıkları ekonomi politikalarının dışına çıkma esnekliğini göstermek bir yana, ısrarla sürdürmekten yana bir tavır sergiliyorlar…' Acaba NEDEN?..

Evet, tekrar soruyoruz; NEDEN?.. NEDEN?.. NEDEN?..


[1] 01.12.2005 / Zaman

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Halil YAMAN

Halil YAMAN

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...