YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
66377078b31f0
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 7
Bugün : 10394
Dün : 17958
Bu ay : 93264
Geçen ay : 737322
Toplam : 23609550
IP'niz : 3.149.254.35

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

ATO Başkanı Aygün, Hükümeti Uyarıyor!

Balon patlamak üzere!

Düşük döviz kurundan dolayı 3 YTL olması gereken doların bugün 1.350 YTL olduğunu belirten Aygün, kurdaki bu düşüklüğün ise ekonomiye büyük tahribatlar verdiğini anımsattı. Bu durumun sürdürülemeyeceğini ve bir yerde patlak vereceğini kaydeden Aygün, hükümeti aklını başına almaya çağırdı.

Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, günlerdir ekonominin iyiye gittiğine dair görüş belirten ekonomistlerin bile artık gerçeği görmeye başladıklarını söyledi. Ekonomideki büyüme rakamlarının ve enflasyondaki düşüşün sağlıklı olmadığına vurgu yapan Aygün, "Aylardır biz bunu söylüyoruz. Bizden farklı düşünenler de şimdi bunu söylemeye başladılar. Günaydın! Televizyonlara çıkıyordu 3 tane saz ekibi, ülke iyi, ülke büyüyor… Diyorlardı. İşte buyur bakalım. Doğru yolu görmeye başladılar" eleştirisinde bulundu.

Ekonomideki büyüme hormonlu domates gibi, parlak gözüküyor, ama zehirliyor!

 

 

Ekonomide son üç yıl içinde gerçekleşen büyüme rakamlarını hormonlu büyümeye benzeten Aygün, "Son üç yıldır hormonlu büyüyoruz. Bu neye benziyor, bir domatese hormonu basarsınız akşam eve getirirsiniz ne tadı vardır ne tuzu ne rengi. Domates mi yiyorum ot mu yiyorum belli değil. Ama bir de Kalecik'in, Beypazarı'nın domatesi vardır yediğin zaman ağzın burulur, koku gelir mis gibi. Şimdi bizim büyümede böyle bir büyüme" şeklinde konuştu.

Enflasyondaki düşüşün de gerçekçi olmadığına vurgu yapan Aygün, "Enflasyonun tek haneli rakamlara düşmesi, kilolu bir insanın kısa sürede zayıflatmasına benziyor" dedi. Aygün, şöyle konuştu: "Çok kilolu bir adam var 120 kilo. Bu adam bir ayda zayıflar mı evet zayıflar. Adamı bir odaya kitlersiniz sadece yaşayacağı kadar su ve bir parça ekmek verirsiniz, bir ay sonra odadan çıkarıp tarttığınızda 40 kilo vermiştir. Ama adamda ne böbrek kalmıştır, ne ciğer. Kalp atışı, kan yapısı bozulmuştur. Kısacası vücudun yapısı bozulmuştur ama zayıflamıştır. Enflasyonun düşüşü de bu şekilde."

Ekonominin sağlıklı büyüdüğü bir ortamda insanların da zenginleşmesi gerektiğini dile getiren Aygün, Türkiye'de ise tam tersi durumlar yaşandığını kaydetti. Ülkede hırsızlığın yüzde 65, kapkaçın yüzde 250 ve fuhuşun yüzde 100 arttığını ifade eden Aygün, ülkede ahlaki değerlerin bile artık yozlaştığını belirtti. İnsanların sokakta gezemeyecek duruma geldiğini söyleyen Aygün, hırsızlığın artık alenileştiğini kaydetti. "Eskiden hırsızın bir kalitesi vardı. Kapılar siyah eldivenlerle açılırdı. Bir uzmanlık vardı. Şimdi o da kalmadı. Adam elini sallayarak getiriyor kazmayı, kapıyı kanırtıp açıyor. İşi bittikten sonra da kazmayı orada bırakıp gidiyor" şeklinde konuşan Aygün, "Türkiye büyüyor ise bu hırsızlıklar ne oluyor? Türkiye yüzde 5-7 büyüdü diyoruz hırsızlık olayları ise yüzde 50 artmış. Bu nasıl bir çelişki?" dedi.

Doların 3 YTL olması gerekiyor ve her an bir kriz bekleniyor!

Enflasyonu düşürmek amacıyla uygulanan düşük döviz kurunun ekonomiye büyük tahribatlar verdiğini vurgulayan Aygün, bu politika sonucunda Türkiye'nin ithalat cenneti haline geldiğini kaydetti. Şu anda doların 3 YTL olması gerektiğini açıklayan Aygün, "Ben böyle söyleyince kızıyorlar. Nasıl olur abi diyorlar. Evet kardeşim. Dolar, Ağustos 2001'de 1.350 YTL idi. Bunun üstüne enflasyonu, iç borçlanma faizini koy. Dolar bugün 3 YTL olması gerekir. Zaten Merkez Bankası Başkanı da TL'nin yüzde 60 değerli olduğunu söylüyor. Hadi bunu doğru kabul edelim o zaman da 2,5 YTL olması lazım" dedi.

Türkiye'nin ithalat cenneti haline gelmesinden dolayı yerli malı bulunamadığını belirten Aygün, "Kim ithal ediyor tüccarlar. Niye çünkü çok ucuz. Örneğin çakmak bizde 1 YTL, Çin'de 250 YKR. Ne var ne yoksa dışarıdan alıyoruz. Böyle olunca üretim yapan fabrikalar durma noktasına geldi" değerlendirmesinde bulundu.

AKP Hükümeti döneminde Türkiye'nin her alanda büyük rekorlar kırdığını ifade eden ATO Başkanı Aygün, en büyük ithalat ve cari açık rekorunun bu dönemde kırıldığını anımsattı. Yaptıkları bir çalışmaya göre 1923 yılından 2003 yılına kadar yani 80 yılda toplam cari açığın 57 milyar dolar iken sadece AKP Hükümeti'nin 3 yıllık döneminde ise bu açığın 47 milyar doları bulduğuna dikkat çeken Aygün, borçlanmada da benzer bir patlamanın yaşandığını kaydetti. "Türkiye'nin 80 yıllık borçlanması 207 milyar dolardı. Bugün oldu bu borç 350 milyar dolar. Yok böyle bir şey! Bunları kimse görmüyor. Sayın Başbakanı bu anlamda tebrik ediyorum" tepkisinde bulunan Aygün, Erdoğan'ın ekonominin iyiye gittiğine dair sürekli İMKB'deki yükselişi örnek göstermesini de sert bir dille eleştirdi. "Borsa 10 kişiyi ilgilendiriyor. Türkiye ise 70 milyon" eleştirisinde bulunan Aygün, şöyle konuştu:

"Bir milyon insan aç, ölmek durumunda. 10 milyon insan yoksulluk sınırının altında. 20 milyon yoksulumuz var. 31 milyon insan bu ülkede yok zaten. Geri kalan da şöyle böyle yaşıyor. Sayın Başbakan çıkıyor borsa yükseliyor diyor. Bana ne kardeşim borsanın yükselmesinden! Türkiye'de sadece 3 milyon insan yaşıyor. Bunlardan bir tanesi de benim. Ancak mutlu muyum hayır! Neden çünkü tek başına olmuyor."

Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'nin toplam borç stokunu Gayri Safi Milli Hasıla'ya (GSMH) oranlayarak ‘borcumuz düşüyor' şeklindeki açıklamalarına da tepki gösteren Aygün, doların gerçek değerinin çok altında olmasından dolayı bunun gerçekçi olmadığını söyledi. TL'nin dolara bölünerek bu oranlamanın yapıldığını anımsatan Aygün, "İnsanlara sahte bir cennet sunmak istiyorlar" dedi.

MORTGAGE SİSTEMİ

1- Konut finansmanı nedir?

Tasarının 12. maddesinde şöyle yanıt verilmiş: ''Konut edinmeleri amacıyla tüketicilere kredi kullandırılması, konutların finansal kiralama yoluyla tüketicilere kiralanması, sahip olduğu konutların teminatı altında tüketicilere kredi kullandırılmasıdır. Bu kapsamda kredilerin yeniden finansmanı amacıyla kullandırılan krediler de konut finansmanı kapsamındadır.'' Ancak bu sistem özellikle stratejik semtlerdeki konutların yabancılara satışını kolaylaştıracağı endişesi tartışılmaktadır.

2- Mevcut konut kredisi sistemi nasıl işliyor?

Bankalar alacağı evin tapusunu teminat olarak ipotek altına alıp 20 yıla kadar, yüzde 1.20'ye kadar inen sabit faizlerle YTL veya dövize endeksli konut kredisi veriyor. Bu şartlarda, 100 bin YTL'lik kredinin aylık ödemesi 1.325 YTL Avro cinsinden yüzde 0.67 faiz oranı ile 864 Avro 1.468 YTL'ye geliyor. Dolar cinsinden 0.72 faiz oranı ile 900 dolardır. Cazip gibi görünüyor. Ama büyük riskler taşımaktadır.

3- YTL ile mi yoksa döviz ile mi borçlanmak avantajlı?

YTL daha ucuz, ama enflasyondan dolayı artış riski var. Dövize endeksli olanlar ise daha pahalı, ama tüketici kur riskini alıyor. Bir kriz anında aylık ödemeniz YTL bazında artabilir. Ancak artık bankalar zor dönemlerde tüketicinin faizini kendi istekleriyle yükseltemiyorlar. Tüketiciyi Koruma Kanunu'na göre kredi imzalandığı andaki ödeme planı karşılıklı mutabakat olmadan değiştirilemez. Ne var ki bir kriz ortamında sistem tamamen çökme tehlikesi altındadır.

4- Yeni konut finansmanı sisteminde, mevcut sisteme göre ne değişiklikler olacak?

Önceki metinlere göre tasarıdan ipotek kelimesi çıkarılarak inşa halindeki konutlar da kredi kullandırılması kapsamına alındı. Bunun dışında tüketiciye değişken faizle borçlanma imkânı da getirildi. Önceki tasarılara göre, 100 bin YTL'ye kadar kullanılacak kredilerin faizleri vergi matrahından düşülebilecekti. Maliye Bakanlığı itiraz ettiği için bu tasarıdan çıkarıldı. Hazine garantisi de tasarıdan çıkarıldı.

5- Değişken faizle ödeme imkânı getirilmesinin tüketiciye faydası ne?

Türkiye ortamında faizlerin düşeceğini bekliyorsanız, değişken faizli bir kredi anlaşması yaparsanız, faizler düşünce sizin de ödemeleriniz düşer. Buna karşın değişken faizde faizler de yükselirse bundan tüketici zarar görecektir. Türk tüketicisi çok büyük ihtimalle sabit faizli isteyecek. Faiz riskini tüketiciye yükledikleri için değişken faizli kredide bankalar tüketiciye daha düşük faiz sunabilir. Faizler, örneğin yüzde 1.10 seviyesine inse, aylık ödeme miktarı 1.325 YTL'den 1.233 YTL'ye iniyor, tüketiciye ayda 92 YTL'lik bir avantaj sağlıyor. Ama bundan dar ve orta gelirli kesimlerin yararlanma şansı çok zayıf görülüyor.

6- Mevcut sistemdeki gibi faizlerin düşmesi durumunda tüketici istediği anda kredisini kapatabilecek mi?

Sabit faizli krediyi kapatmak isterseniz, bankalar kalan borcunuz üzerinden yüzde 2'ye kadar bir kesinti yapabilecek. Yeni yasaya göre değişken faizde banka ile tüketici bir azami oran belirleyecek.

7- İnşa halindeki konutlar sisteme nasıl eklenecek?

Sadece yapı kullanma iznine (yani bitmiş konutlara) sahip olanlara bu imkânı sağlasanız, Türkiye'deki mevcut konutların yüzde 70'inin bu belgesi yok, dolayısıyla olanların fiyatı çok yükselecek. Bankalar ve bu işi finanse etmek isteyenler o yüzden inşa halindeki konutları da sisteme katmak istedi. Bunlar sisteme alınmakla birlikte uygulamanın nasıl olacağı henüz kesinleşmedi. Yasanın çıkmasından ve ikincil mevzuatın oluşmasından sonra bu konular kesinlik kazanacak. Belki de inşa halindekiler ilk etapta bu ikincil piyasada sunulamayacak.

8- Yeni sistemin tüketiciye finansman sağlayan kuruluşlar açısından getirdiği yenilikler neler?

Tüketiciden alınan ipotek gibi teminatlar bir havuza konacak. Bu havuz banka veya finansman kuruluşundan ayrılacak ve etkilenmeyecek. Bunlar ikincil piyasada alınıp satılacak. İkincil piyasada ipotek finansman kuruluşları kuruluyor. Bankalar tüketiciye ipotek karşılığında verdikleri kredileri bu kuruluşlara satarak daha farklı ve geniş finansman imkânlarına kavuşacak. Standardizasyon ve denetim sağlanacak. Ama risk de artacak!

9- Bu sistemin riski ne?

İstikrar bozulduğu anda, bilançodaki dengeler bu şekilde devam ettiği sürece, bütün sistemin çökme ihtimali var. Burada bankalar tüketiciye YTL ağırlıklı olarak 10-20 yıl gibi uzun vadeli krediler veriyorlar. Buna karşın bankalar kendileri tüketicilere bu kredileri verebilmek için çok daha kısa vadeli ve büyük oranda dövizle borçlanıyorlar. Şayet ekonomideki istikrar bozulur, döviz fiyatları yükselir, faizler artarsa, bankalar bu durumda çok ciddi bir sıkıntıya uğrayacak ama altta kalan yine vatandaş olacak.

10- Bunun tüketiciye yansıması olur mu?

Kredi aldınızsa, banka battıysa, Tüketici Kanunu kapsamında erken kapat veya borcunu ver veya faizi yükselt gibi bir baskı yapamazlar. Taksitlerini birkaç ay ödemeyenler için hemen icra takibi başlatılmayacak. Önce sigorta devreye girecek. Sigorta ödenmeyen taksitleri ödeyecek. Borçlu da normal döneme geçtikten sonra sigortaya borcunu ödeyecek. Borçları ödememek süreklilik arz ederse o zaman evinize el konulacak.

DÖVİZ MESELESİ

1- Döviz kurunu ne belirler?

Dövizin fiyatı da, diğer fiyatlarlar gibi arz ve talep tarafından belirlenir. Dövize talep fazlaysa, dövizin fiyatı artar. Buna karşılık ellerinde dolar olanlar onu satıp YTL almak isterse, bu kez YTL'nin fiyatı artar; yani kurlar düşer. Tabii bu kural kağıt üzerinde geçerlidir. Çünkü döviz kurlarını aslında Siyonist sermaye tekelleri belirlemektedir.

2- Döviz satın almak veya satmak isteyenler kimler?

Öncelikle dış ticaret yapanlar. İhracatçı, yurtdışına sattığı mal karşılığı kazandığı dövizi satarak YTL almak, harcamalarını karşılamak ister. İthalatçı ise dışarıdan aldığı malın parasını ödemek için döviz satın almak ister. Bunun dışında yatırım amacıyla döviz talep eden veya arz eden de olur.

3- Yatırım için niye döviz talebi veya arzı oluyor?

Normal şartlarda değil. Ama son 30 yılda yüksek ve belirsiz enflasyon, Türk lirasını iyi para olmaktan çıkardı. TL değer saklamak ve hesap yapmak için kullanılamaz oldu. Hatta taşıt, gayrimenkul gibi büyük meblağlı alışverişlerde mübadele aracı olma işlevini bile kaybetti. Ücretler, kiralar, fiyatlar, hesaplar dövizle yapılır oldu. Aynı sebeple tasarruflar da TL olarak değil, döviz olarak tutulmaya başlandı. Buna "para ikamesi" adı veriliyor. Sermaye hareketleri serbest bırakıldığından beri (Ağustos 1989), bazı yerli yatırımcılar birikimlerini yabancı ülkelerdeki varlıklarda değerlendirmeyi tercih ediyor. New York Borsası'ndan hisse senedi, ABD'den tahvil almak daha cazip geliyor. Bu yatırımcılar da döviz satın alıyor. Bu arada bazı yabancı yatırımcılar da İMKB'den hisse senedi almak veya Türk tahvillerine yatırım yapmak istiyor; onlar da dövizlerini satarak YTL alıyor.

4- Yerlileri anladık; bu yabancılara ne oluyor da Türkiye'deki varlıklara yatırım yapıyorlar?

1995-2000 arasındaki beş yıllık dönemde "dövizi sat-kağıda yat" yatırım stratejisinin; yani dolar satarak TL almak, TL ile Hazine kağıtlarına yatırım yapmak ve vadesi gelince de anapara artı faiz kazancını yeniden dolara çevirmek suretiyle işlem yapmanın dolar bazında getirisi ortalama %28 oldu. Halbuki aynı dönemde ABD'de dolar faizleri sadece %5'ti. O dönemde bu yöntemle sadece Hazine'nin ödediği faiz 88 milyar dolardır. Bu dönem Türkiye'de "sıcak para"nın saadet yıllarıydı. "3 Kasım seçimlerinden sonra siyasal ve ekonomik istikrar sağlandı. Sıkı para politikası izlendi. Maliye politikası da buna uyarak disiplin altına alındı. Kamu ciddi fazlalar vermeye başladı. Dalgalı kur rejimine de geçilince yeni bir yapı oluştu" deniyorsa da bunlar sadece rakam cambazlıklarıdır. Sıcak paranın ülkeyi terk etmesi durumunda her şey alt üst olabilir.

5- Dış ticaret açık veriyor. İhracat az, ithalat fazla. Döviz talebinin, arzdan çok olması gerekmez mi?

Eskiden döviz arzı ile talebi üzerinde en etkili olan dış ticaretti, doğru. Ama artık sermaye hareketlerinin belirleyiciliği çok daha fazla. Cari hesap 2003'ten bu yılın Hazİranına kadar 40 milyar dolar açık verdiği halde, aynı dönemde rezerv hesabı 18 milyar dolar fazla verdi. Yani talep kapatıldığı gibi talebin yarısı kadar da arz fazlası oluştu. 2003 başında ülkenin döviz rezervleri, 10 milyarı bankalara ait olmak üzere, 38 milyar dolardı. Bugün, 15'i bankalara ait olmak üzere 56 milyar dolar. Yani arz-talepte sorun yok; Türkiye'ye döviz yağıyor. Kur da bu yüzden artmıyor. Ama sıcak paranın kaçması ve cari açığın daha da artması durumunda büyük krizler çıkabilir.

6- Bu yine sıcak para değil mi? Türkiye'de 40 milyar dolar sıcak para var. Aynı risk bugün de yok mu?

Dalgalı kurda Merkez Bankası'nın kur taahhüdü ve hedefi olmadığı için dövize hücum olması durumunda satma mecburiyeti yok. Geçmişten farklı olarak dövize hücum başladığı anda satıcı da olmayınca, kurlar hızla yükseliyor. Bu ise dövizi alıp çıkmak isteyen yatırımcıyı caydırıcı etki yapıyor. Adam önce elindeki YTL varlıkları satarken zarar yazacak. Çünkü o satarken herkes satmak isteyecek. Ardından bir de pahalı döviz alırken zarar yazacak. Ancak çok ciddi bir kriz olursa bu zararı göze alır. Yani "sıcak para varsa da, artık riski kendisi taşıyor" iddiası gerçekçi değildir. Çünkü sıcak para yatırım ve üretim için değil, para sırtından para kazanmak için gelmiştir.

7- Bunun suni olduğu, yüksek faiz baskısıyla YTL'nin aşırı değerlenmesinden kaynaklandığı doğru değil mi?

TCMB 2005 yılında 27 Ocak, 9 Mart, 3 Haziran ve 22 Temmuz'da dolara dört kez müdahale etti. Günlük ihalelerle birlikte 13 milyar dolar satın aldı. 2003'ten beri üç yılda aldığı miktar ise 20 milyar dolar. Doları düşük tutmak istese, böyle yapmazdı. Faiz-kur ilişkisine gelince, durum sanıldığı kadar basit değil. Normalde Türkiye'de faizler düşünce getirileri cazip bulmayan sıcak paranın dövize dönerek dışarı çıkması, yani doların değer kazanması beklenir. Halbuki Türkiye'de böyle olmuyor. Son iki yılda TCMB gecelik faizleri 13 kez indirdi. Faiz indikçe kur da düştü. Zira, faizler indirildikçe bu, ekonominin iyiye gittiği işareti olarak algılandı. Böylece liraya talep arttı; geçmişte birikimlerini dolar olarak tutan yerli yatırımcı dövizden TL'ye döndü. Yabancı sermaye de Türkiye'yi yatırım yapılabilir bir yer olarak değerlendirdi ve bu yüzden ilave döviz girişi oldu tespitleri gerçekleri yansıtmıyor. Bu kadar yatırım yapıldı da işsizlik niye artıyor, niye istihdam sağlanamıyor?

8- Bu yeni yapı, kurların suni olarak bastırılmasıyla oluşmuyor mu?

Sistem defalarca denemeden geçti, merak etmeyin. Dolar bu zaman zarfında uslu uslu oturup durmadı ki. Meşhur ve meş'um Şubat 2001 krizinden beri dolar tam 11 kere fırlama teşebbüsünde bulundu. İsyan edip eski günlere dönmeye çalıştı; ama nafile… Ekim 2001'de yabancılar birden TL'leri satıp dolara hücum etti. Aylık artış %9 oldu. Mayıs-Temmuz 2002 döneminde Ecevit'in düşüp kaburgasını kırmasıyla başlayan siyasal belirsizlik ortamı dolara ikinci çıkış fırsatını verdi. Üç ayda %26 prim yapan dolar umutlandıysa da, o seviyelerde tutunamadı. Aralık 2002 ve Mart 2003'te, Irak Savaşı sebebiyle yine hareketlilik yaşandı. 25 Mart'ta dolar 1.750.000 TL ile son dönemin zirvesine ulaştı; 7 Temmuz'da 1.390.000 TL'ye düştü. Temmuz ve Ağustos 2004 döneminde İMF ile yeni stand-by imzalanmayacağına ilişkin söylentiler kuru yukarı taşıdı. Ama bu sefer dalganın boyu sadece %6 oldu. Ekim 2003'te İmam-Hatip krizi ciddi bir çalkantıya zemin hazırladı; bir ayda dolar %11 arttı. Ama 7 Kasım'da hükümet, TBMM'den aldığı Irak'a asker gönderme yetkisini kullanmayacağını açıklayınca, bu sefer yine bir ayda %5 gerileme kaydedildi. Eylül 2004'teki zina tartışmalarıyla da benzer bir dalgalanma oldu. Mayıs 2004 ve Mart 2005 ise ABD'nin para politikasını sıkılaştırması, dolar faizlerinin yükselişe geçeceğine ilişkin ciddi beklentilerin doğması dolara yine ivme kazandırdı. Sürecin başladığı 5 Nisan-24 Mayıs 2004 arasında kur %20'ye yakın yükseldi. 2005 yılının Martındaki artış da %10'u aştı. Aynı dönemde enflasyonun sadece %0,26 olduğunu hatırlarsak, durumun ciddiyeti anlaşılır. Kısacası kur rejimi defalarca sınandı. Oluşan fiyatlar suni olmuş olsaydı, bu, sarsıntılarda ortaya çıkardı. Geçmişteki zayıf ekonomik yapıda bundan çok daha küçük sebeplerle büyük krizler yaşandı. Görünen ekonomi kaygan zeminde, ama gerçek ve Milli ekonomi sağlam kontrolde…" deniyor. Ama AKP iktidarı Milli Cephede mi, Kirli Cephede mi? Sorusunun cevabı verilmiyor. Çünkü AKP kaygan zeminde patinaj yapıyor. Arabayı geri kaydırması da her an bekleniyor.

9- Peki bu daha ne kadar sürer?

Bu beklenen bir gelişme. AB üyelik sürecinde diğer ülkelerde de benzer gelişmeler yaşandı. Süreçte ciddi bir aksama olmaz, büyük bir dışsal şok gelmez ve en önemlisi ekonomi politikaları istikrarlı bir biçimde devam ederse, YTL'nin değer kazanmayı sürdüreceği açık. Ülkeye yabancı sermaye girişi artıyor; bütçe düzeliyor. Borç stokunun milli gelire oranı düşüyor. Tabii bu söylediklerim orta ve uzun vadede geçerli. Yoksa yarın kurların ne olacağına ilişkin tahmin yapmak ancak müneccimlik olur. Yani ani krizler her şeyi alt üst edebilir ve maalesef gidişat bu yöndedir.

10- Sonuç olarak, dolar ne olacak?

Doları bilmem ama YTL iyi olacak. Hâlâ 55 milyar dolar döviz mevduatı var bankalarda. Kamunun iç borcunun 21 milyar dolarlık kısmı döviz. Hazinenin 31 milyar dolar avrotahvil (eurobond) stokunun bir kısmının da yine yurtiçindeki yatırımcılara ait olduğunu biliyoruz. Yani milli gelirimizin üçte birine yakın bir değeri döviz olarak saklamaya devam ediyoruz. Hem de Mart 2003-Temmuz 2005 arasındaki iki buçuk yılda doların reel olarak %32 değer kaybetmesine rağmen! Asıl soru şu: Dolar sevdasından ve "Abi dolar ne olacak?" diye sormaktan ne zaman vazgeçeceğiz?" diye soruluyor Ama Amerika'nın da doların da sahte saltanatının çöküşe geçtiği ustalıkla gizleniyor. Ve tabii: Türk parası bu kadar kıymetli de, niye milli gelirimizin üçte biri hala döviz ve özellikle dolar olarak saklanıyor? Sorusu dikkatlerden kaçırılıyor.

Hangi Türk Lirası?

Bugün değil doların satın alma gücü Türk Lirası'ndan daha az değer kaybetti. Bu nedenle doların değişim değeri Türk Lirası'na göre yükselmesi gerekiyor. Örneğin 2002 yılında 1650 liraydı. O yıldan 2005 yılına kadar ABD'de fiyatlar yüzde 15 Türkiye'de yüzde 45 arttı. Bu nedenle doların değerinin 2002'den 2005'e yükselmesi değişim değerine de yansıması gerekirdi. Örneğin bir doların en az 2000 lira olması gerekirdi. Öyle olacağına doların değeri 2002'dekinden de çok düşük 1350 lira dolayında. Yani Türk Lirası'nın satın alma gücü doların satın alma gücüne göre daha çok düştüğü halde, kambiyo değerinde düşüş yerine yükseliş oldu. Bu çok önemli olguyu biraz daha deşelim. 2002 yılından bu yana doların satın alma gücü sadece yüzde 15 azalırken Türk Lirası'nın değeri yüzde 45 düştü, ama piyasada dolar almak için daha az Türk lirası ödeniyor. Bu nasıl oluyor? Türkiye'de faizler dünyadaki en yüksek düzeylerden birisi. Bu nedenle para tüccarları Türkiye'ye dış ticaret ya da yatırım niyetiyle değil, paradan para kazanmak için hızla çoğalan tempoda para akıtıyorlar. İktisadın en basit kuralı bir malın arzı yani sürümü arttığında o malın fiyatının düştüğünü söyler. Böyle olunca Türkiye'deki yüksek faizden ya da borsa rantından yararlanmak için gelen dolar ve diğer döviz bedellerinin değişim değeri düşer. Yani Türk parasının satın alma gücü yükselmediği halde dövizle alınan ithal mallarının fiyatları düşer. Doğal ki Türkiye'de üretilen malların fiyatları düşmediğinden yerli üretim ithal mallarıyla yarışamaz. Türk sanayi ve tarım ürünleri yeterli derecede ihracat pazarı elde etmek şurada dursun kendi iç pazarlarını bile yitirmek zorunda kalır. Ülkemizin başındaki afet budur. Üstelik ekonomimiz çöktüğü halde bir de büyüyor görünüyor. Bir önemli nokta da şudur. Şimdi Türk parasının iki değeri oluşmuştur. Birisi satın alma değeri ve öteki de kambiyo değeridir. Bir kavram ya da mal Türk Lirası ile ifade edildiği zaman bunun "hangi Türk Lirası?" olduğu belirtilmelidir. Yani aşırı sıcak para akımıyla şişirilen değerli Türk Lirası mı? Yoksa fiyat endekslerine göre günden güne satın alma gücü kaybolmuş Gerçek Değeriyle Türk Lirası mı? Eğer dünya paralarına göre, satın alma gücüne göre, Türk Lirası hesabına göre hesaplanırsa diğer hatalara bakmadan milli gelir son üç yılda yüzde 22 büyüdü deniyor. Ama dolar cinsinden bakılınca birey başına gelir 2600 dolardan 5000 dolar büyüdü yani yüzde yüze yakın büyüdü deniyor. Şimdi sormak gerekiyor: Acaba milli gelir son üç yılda yüzde 22'mi büyüdü, yoksa yüzde 100'mü? Aradaki fark sanki dolarla büyümenin hızlı görünmesi dolar Türk Lirası'na göre daha az satın alma değeri yitirdiği halde ülkeye çok döviz girmesinden değişim değerinin düşmesinden geliyor. Bir başka hesap yapalım diyelim ki 2002'de doların satın alma değeri 100 olsun son üç yılda ABD'deki fiyat artışları toplamı yüzde 15, doların satın alma değeri 100'den 85'e düşmüştür. Aynı sürede, son üç yılda Türk parasının satın alma gücü (Devletin resmi fiyat endekslerine göre) yüzde 45 oranında düştü. Satın alma gücü 100 liradan 55 liraya düşmüştür. 1990'dan sonra hızlanan sıcak para akımları olmasaydı. Doların değeri 15/ 45x 100= yüzde 28 oranında Türk Lirası'ndan üstün olacaktı. Oysa ekonomiye olumlu katkısı olmayan sıcak para akımı yüzünden şimdi dolar 2002'deki değerinden yüzde 20 daha değersizdir. Sıcak para hareketleri yüzünden bütün dünyada bizim gibi ülkelerde bu gibi çarpıklıklar olmaktadır. Bu nedenle aslında üretim bu oranda satmadığı halde yüksek oranlı büyüme oranları hesaplanmaktadır. Satın alma değeriyle, kambiyo (dış değişim) değerleri arasındaki bu farklar giderilmeden yapılan her hesap yanlıştır.[1]


[1] 01.01.2006 / Aydınlık / A.Başer Kafaoğlu

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Selman YÜCEL

Selman YÜCEL

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx