YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6637c7297c71f
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 6 8
Bugün : 14951
Dün : 17958
Bu ay : 97821
Geçen ay : 737322
Toplam : 23614107
IP'niz : 18.118.171.20

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

Erbakan ve Milli Görüş aleyhindeki tüm kumpasların ve oluşumların akıl hocası olan Korkut Özal, herhalde özel mahfillerden aldığı işaret üzerine, GKB. Org. Hilmi Özkök'ün görev süresinin bir yıl uzatılması gerektiğini tartışmaya açtı. Hedef KKK. Org. Yaşar Büyükanıt'ın Genel Kurmay Başkanlığına engel olmaktı…

Ardından, eski radikal İslamcı ve koyu şeriatçı, şimdi ise AB taraftarı ve AKP şakşakçısı Abdurrahman Dilipak, Yaşar Büyükanıt'ın karanlık bağlantılarını ve ihtilal hazırlıklarını yazmaya başladı.. Ama GKB. Org. Hilmi Özkök'e, dolaylı da olsa sahip çıktığı sırıtmaktaydı.

Ve hele Büyükanıt Paşanın ABD ziyareti bazılarını iyice kuşkulandırmıştı.

 

Güler Kömürcü'nün naklettiğine göre, aslında Büyükanıt'ın ABD ziyareti, İsrail yanlısı Yahudi Lobilerini rahatsız edip kuşkulandırmış, ama Pentagon ve Dışişlerindeki WASP Amerikalılar (Amerika'nın milli çıkarlarını İsrail'den ve Yahudi lobilerinden üstün tutanlar) ise ziyadesiyle memnun kalmıştı.

İşte Güler Hanımın notları:

Çuval dosyasında sıradaki…

"Bir uzman dostumun da konuya dair yorumu oldukça önemli, dedi ki; ‘Washington'da İsrail Devleti'nin milli çıkarlarına paralel politika üreten lobi ile bunlara artık çok ciddi kızmaya başlayan, diğerlerinin (Siyonist Yahudilerin) prizmasından düşünmeyi reddeden Pentagon ve Dışişleri'ndeki güç grupları arasında kavga kızıştı. Türkiye'nin tepesindeki bir ismin (KKK Yaşar Büyükanıt'ın) geçen hafta Washington'a yaptığı gezi ‘2. gruptaki gerçek WASP Amerikalılar' tarafından memnuniyetle karşılanırken, Washington'un diğer kanadını yani malum lobiyi rahatsız etti. Çünkü bu lobi, bizim Türk yetkilinin şahin-milli duruşunu, kendilerinin Kuzey Irak ve Barzanici politikaları adına tehlike olarak görüyorlar. Türkiye'de belirli kurumlardaki ‘şahin-milli duruşu' olanları pasifize etmeye çalışıyorlar. Yeni-yeniden Çuval operasyonu haberleri de bu çerçevede basına sızdırıldı.[1]

Ama aynı günlerde "Ulusal Dayanışma Komitesi" (Neyin nesi, kimin fesi oluyorsa) İnternet sitelerinde; görünüşte Yaşar Paşa'yı aklayan, ama aslında Yahudilerle akrabalık bağlarını deşifre edip töhmet altında bırakan açıklamaları yayınlandı:

İddia şunlardı:

"Yaşar Paşa Kızını bir Yahudi'ye verecek kadar Siyonizm dostudur"

Bazı medya organları ve internet sitelerinde Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Siyonizm düşmanı olduğuna dair haberlerin yayınlanması üzerine Ulusal Dayanışma Komitesi tarafından bir açıklama yapıldı. Ulusal Dayanışma Komitesi'nin bu açıklamasını yorumsuz yayınlıyoruz:

"Son zamanlarda çeşitli basın yayın organlarında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın yıpratılmasına yönelik olarak maksatlı birtakım haber ve yorumlara yer verildiği açıkça görülmektedir. Bu bağlamda kimlere hizmet ettiği belirsiz çeşitli internet sitelerinde Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın: ABD ve Siyonizm karşıtı olduğuna, Yahudilere karşı düşmanca hisler beslediğine ilişkin asılsız bazı haberlere yer verilmesi esefle karşılanmaktadır.

"Bu çerçevede Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a atfen: 'NATO da, PKK da, Türkiye'deki masonik sistem de, AB de, BM de, ABD de Siyonizm'e hizmet ediyor. Yani biz hepimiz, istesek de istemesek de Yahudilere hizmet ediyoruz. Yapacak başka bir şey yok!' sözlerine yer verilmiş, Orgeneral Büyükanıt ABD-NATO karşıtı, anti-semitist bir insan olarak takdim edilmek istenmiştir. 

"Orgeneral Büyükanıt geçmiş yıllarda, NATO'nun Napoli'de bulunan; "Güney Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı Karargâhı'nda "İstihbarat Daire Başkanlığı" görevini yürütmüş, Korgeneral rütbesiyle "Genelkurmay Harekât Daire Başkanı" ve Başbakan Bülent Ecevit'in "Güvenlik Danışmanı" görevinde bulunmuş ve bu görevi sırasında, bölücü başı Abdullah Öcalan'ın CIA ve MOSSAD'ın da desteğiyle Türkiye'ye getirilmesinde kilit rol oynamıştır.

"Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt gazetecilere yaptığı açıklamada hiçbir zaman : 'NATO da, PKK da, Türkiye'deki masonik sistem de, AB de, BM de, ABD de Siyonizm'e hizmet ediyor. Yani biz hepimiz, istesek de istemesek de Yahudilere hizmet ediyoruz. Yapacak başka bir şey yok!' anlamına gelebilecek hiçbir şey söylememiş, Türkiye'yi Filistin'e çevirmek istiyorlar sözleri de bu çerçevede değerlendirilerek yanlış anlaşılmıştır. (Bu açıklamaları bırakında Büyükanıt Paşa yapsın. Size ne oluyor?!)

"Orgeneral Büyükanıt yaşamının her döneminde Yahudi ulusunun var olma hakkı olarak tarif edilmesi gereken Siyonizm'e saygılı olmuş, Yahudi ulusunun tarihin çeşitli dönemlerinde yaşadığı büyük acı ve sıkıntılara ortak olmuştur. (Olay şeytanca çarpıtılıyor; çünkü Siyonizm Yahudi ırkının var olma hakkı değil, tüm dünyayı ele geçirme ve bütün insanlığı köleleştirme sevdasıdır)

"Orgeneral Büyükanıt gerek almış olduğu aile terbiyesi, gerekse Atatürkçü düşünce sisteminin bir gereği olarak hiçbir din ve ırk ayrımı gözetmeksizin insan sevgisini yaşamının merkezine almıştır. Nitekim kendi öz kızı Fikriye Bengü'yü, Yahudi asıllı Caymaz ailesine gelin olarak vermekte bir sakınca görmemiştir. Kamuoyunun da yakından bildiği gibi Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın damadı Ercan Caymaz, Ester ve Merkado ailelerinin kızı olarak dünyaya gelen Melahat Özcandan'ın oğludur."[2]

Bizler tekrar soruyoruz: Acaba bu ifşaat ve iddialar, Yaşar Büyükanıt Paşaya güya sahip çıkmak numarasıyla, "Onu Siyonist İsrail yanlısı" gösterip karalamayı mı amaçlamıştır?

Başka siteler daha da ileri giderek Sn. Yaşar Büyükanıt'ın aile şeceresini çıkarmıştır. Şöyle ki:

Mehmet Yaşar Büyükanıt'ın soyağacı:

Dayısı: Mehmet Bahaettin Eryaşar

Dünürü: Mehmet Selim (aslen Yunanistan'a yerleşen İspanya Yahudilerinden Salamon-Süleyman'ın oğlu)

Sabetay Mehmet Yaşar Büyükanıt'ın annesi Fikriye Hanım, Ürdün'ün güneyinde, İsrail sınırında bulunan MAAN şehrinde doğmuştur. İsrailliler, Maan'ın kendi toprakları olduğunu iddia etmektedirler.

Kendisi:

Mehmet Yaşar Büyükanıt

TC kimlik numarası: 26021184734

Babası:

Mehmet Sırrı Büyükanıt

TC kimlik numarası: 35353699878 ve TC kimlik numarası: 26027184516

Soy ağacının izini kaybettirmek için kütük değiştirmiş. Kütük, Kocaeli'nden yanı başındaki İstanbul'a aldırılmış.

Annesi:

Fikriye Büyükanıt (Eryaşar)

TC kimlik numarası: 35338700346 ve TC kimlik numarası: 34099741254

Büyükbabası:

Mehmet Kamil Büyükanıt

TC kimlik numarası: 35341700272

Damadı:

Ercan Caymaz

TC kimlik numarası: 39472547584

Dünürün Annesi:

Melahat Özcandan (Asıl ismi: Sara Özcandan)

TC kimlik numarası: 31504865642, Asıl TC kimlik numarası ise: 27304954150

Merkado-Ester kızı 1321 (Rumi) yılı İstanbul doğumlu.

Asıl ismi ‘Sara' olan Melahat Özcandan'ın Yahudi olduğu eski nüfusunda açık olarak kayıtlıdır.

Soy ağacı izini kaybettirmek için, İstanbul Beşiktaş nüfusuna kayıtlı iken, kütüğünü İstanbul Üsküdar nüfusuna aldırmış ve Yahudi asıllı ‘Sara' ismini Melahat Özcandan şeklinde değiştirmiş".[3]

Şimdi bütün bu iddialar doğru da olabilir. Ama bizim için önemli olan, kimin hangi dinden, hangi görüşten ve hangi kavimden olduğu değildir.

Önemli ve gerekli olan: Bir insanın hangi safta yer aldığı ve hangi cepheye hizmet ettiğidir.

ABD'yi ve AB'yi de güdümüne alan Siyonist ve emperyalist merkezlerin ve küresel keferelerin uşaklığını yapan, ama İslamcı sanılan yazar, hoca, şeyh, Prof veya aydın etiketli kişiler bizim nazarımızda, kahpedir ve kalleştir.

Ama temel insan haklarına ve evrensel hukuk kurallarına saygı duyan; Türkiye'nin çıkarlarına, bağımsızlık ve bekasına sahip çıkan; ABD, AB ve İsrail'in saldırgan ve haksız tavırlarını kınayan ve gerçekten barış ve bereketi arzulayan bir insan; Yahudi ve Hıristiyan kökenli veya ateist de olsa, elbette münafıklardan daha değerli ve şereflidir.

Ve Abdurrahman Dilipak, şunları yazmıştı:

"Büyükanıt!

Kim ne derse desin, son günlerin en flaş adı Pamuk değil. Büyükanıt.. Pamuk ekranda manşetlerde tartışılsa da, derin gündemin tepesindeki isim Büyükanıt paşa.

Geçen gün size aloihbar.com sitesindeki iddialardan söz etmiştim.. Bu konuda her gün yeni bir site yayına giriyor ve inanılması güç iddialar gündeme geliyor..

Bir şeyin inanılmasının güç olması, onun gerçek olmadığı anlamına gelmiyor kuşkusuz.

Buyurun size iki internet sitesinin adresi daha: www.ulusalihanet.com ve www.ulkucan.com.. Kurtlar Vadisi ya da Şubat Soğuğu buradaki iddialar yanında çok amatör kalıyor.. Sabataylarla ilgili sitelerin hemen tümünde Büyükanıt'ın adı geçiyor.. Darbe spekülasyonları da hep aynı isim etrafında dönüp dolaşıyor. Dışarıda Tolon paşa, içeride Büyükanıt paşa..

Büyükanıt'ın da Pamuk ile aynı derin aileye mensup olduğunu iddia eden bir kaynak, Büyükanıt'ın bütün aile ilişkilerini saymış dökmüş.. Bir başkası, Büyükanıt'ı Lagendijk'e cevap vermeye çağırıyor ve diyor ki; "AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, TSK'yı Güneydoğu'da provokasyon yapmakla suçladı. Lagendijk, "Çünkü ordu PKK ile çatışmayı seviyor. Bu onu güçlü ve önemli kılıyor" diye konuştu. Bu sözler gerçekten son yıllarda söylenmiş çok iyi formüle edilmiş sözlerden. Gerçekliği ayrıca tartışılabilir. Ancak söylenme zamanı bana ilginç geldi. Bu sözlerin Orhan Pamuk Davası ile elbette ilgisi yok. Bu sözler artık AK Parti'den vazgeçmiş, askerlere yönelmiş bir ABD'yi dengeleme anlamına geliyor olmalı. Yoksa durup dururken böylesine tehlikeli bir düşünceyi ortaya koyamazdı Lagendijk. Şimdi Cemil Çiçek çıktı konuştu hükümet adına, Lagendijk'i kınadı. Ama diyorum ki, bu sözlere asıl muhatap olan askerler cevap vermeliydi. Genelkurmay Başkanlığı tatmin edici bir cevap verebilirdi. Haydi, Hilmi paşa konuşmayı sevmiyor, konuşmayı seven Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt paşa cevap verebilirdi. Ki, Lagendijk'in kastettiği Şemdinli olaylarında onun adı geçti. Hem madem Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök göreve başladığında ve değişik vesilelerle Genelkurmay adına ancak kendisinin ve Genelkurmay Genel Sekreteri'nin konuşabileceğini söylemişti. Bu emir Büyükanıt paşaya sökmüyor olmalı ki, o her fırsatta konuşuyor! Lagendijk'e cevabı hükümet değil, Genelkurmay vermeliydi. Ya da en azından sessiz kalmamalıydı. (Acaba Hilmi Özkök'ü aklamaya ve haklı çıkarmaya çalışmanın asıl sebebi nedir?)

Büyükanıt paşa hükümete karşı haşin, ama ABD ve batılılara ve özellikle de İsrail'e karşı her zaman yumuşak bir siyaset izlemekle tanınıyor.."[4]

Malum ve mel'un bir yazar:

On Maddede O Adam

Birinci Madde: O adamın isminin Türk ismi olduğuna aldanmayınız. Kendisi Türk değil Yahudi kökenlidir. (Yahudi olmak elbette bir suç değildir ama Yahudi olduğu halde kendisini Türk olarak tanıtmak ayıptır, bir aldatmadır, binaenaleyh ahlâken suçtur.)

İkinci Madde: O adam Müslüman değildir, ateist olduğunu söylemiş ve yazmıştır.

Üçüncü Madde: O adamın bütün sülâlesi yetmiş seksen seneden beri İsrail ve Amerika tarafından desteklenmiş, kendilerine büyük servetler kazandırılmıştır.

Dördüncü Madde: O adam şu anda üzerine yüklenen vazife ve misyonu yerine getiren paralı bir ajandır.

Beşinci Madde: O adam, vazife ve misyonunu başarıyla yapabilmesi için özel eğitim almıştır.

Altıncı Madde: O adamı, ileride şartlar uygun olur ve elverirse İsrail ve ABD Yahudileri çok yüksek bir makama (tahmin ediniz) getirmek istiyorlar.

Yedinci Madde: Bu adamı büyük medyada GİZLİ YAHUDİLER, yani zahiren Türk ve Müslüman görünen, gerçek kimlikleri ise Yahudiliğin bir sekti olanlar desteklemektedir.

Sekizinci Madde: O adamı destekleyen bazı Türkler de vardır. Bu Türkler, G.Y. tarafından benzetilmişlerdir.

Dokuzuncu Madde: O adamın şöhreti tamamen boş ve koftur. Hiçbir edebî, fikrî, kültürel, sanatla ilgili değeri yoktur. Şişirmedir, balondur.

Onuncu Madde: O adam "Sahibinin Sesini" duyuran bir kukladır.[5]

Bütün bunlar olurken, bazı ülkücüler, fermanlar yayınlayıp, artık her türlü sokak taşkınlığından uzak kalacaklarını, fikri ve manevi hazırlıkla meşgul olacaklarını, kısacası mevcut duruma sahip çıkacaklarını, herhangi bir devrim ve değişime ortak olmayacaklarını açıklamaktaydı..

Acaba bazı ülkücüler, 12 Eylül öncesinde, dış güçlerce kışkırtılan kardeş kavgasında kullanıldıklarını ve bu kör katliama katılmayan Milli Görüşçülerin haklılıklarını şimdi yeni anlayıp uslanmışlar mıydı?!.

Yoksa, mutlaka gerekli olan Milli bir diriliş ve direniş hareketine destek çıkmamak üzere, "USA"laştırılmışlar mıydı?!.

İşte iddiaları ve dayanakları:

-Gözü dönmüş hainler, Ülkücü hareketimizin Milli ruhunu ve heyecanlarını kullanmanın peşindedir. Kardeşlik bağlarımızı (ülkücü camiamızı) çözecek gizli senaryolar içindedir……

-Ülkücü hareketi sokaklara taşıyacak ve kardeşi kardeşe kırdıracak hesaplar yapılmaktadır……

-Ulusalcılar ve Kuvvacılar olarak kendilerini tanıtan bu hainlerin, Milliyetçilikle ve ülkümüzle hiçbir yakınlıkları yoktur……

-Şimdi ise ülkücü hareketi etnik tuzakların içine çekerek kardeş kavgasına sokmak istemektedir..

-Bu sinsi ve kurnaz bedhahlar, kendilerinin aziz milletimiz nezdinde kabul görmeyeceklerini bildikleri için emellerine, hareketimizi alet etmek istemektedir…….

-Hainlerin, güvenlik güçleriyle doğrudan karşılaşmaları için, biz aralarına girmeyeceğiz…….

Darbe peşinde olan hainlere, Milliyetçi hareketimizin dinamiklerini kullandırmayacağız…"!?…

1980 öncesi tam olarak dinlemediğimiz büyüğümüzün vasiyetini, şimdi tam olarak yerine getireceğiz.!?.."

Şimdi biz de merakımızdan soruyoruz: 1980 öncesi hayattaki büyüklerini dinlemeyenlerin, şimdi vefatından sonra hangi merkezlerin güdümüne girip girmediğini nerden bileceğiz ve nasıl güveneceğiz?

Bazı ülkücüler, Milli Görüşten dönenler ve Fetullah Gülenciler, mevcut gidişata ve tahribata ilgisiz ve tepkisiz kaladursunlar; Tüpraş'tan, Erdemir'den, Telekom'dan, limanlardan ve havaalanlarından sonra, Siyonist sermaye şimdi de TRT'nin peşindedir.

Soros, TRT'ye el attı:

Açık Toplum Enstitüsü aracılığıyla, 2001 yılından bugüne kadar yaklaşık 5 milyon dolar harcayarak Türkiye'de geniş çaplı çalışmalar yürüten ünlü Yahudi spekülatör George Soros şimdi de TRT'nin özelleştirilmesine el atmış bulunuyor. Soros'un amacının AKP'nin yasalar nedeniyle şimdilik askıya almak zorunda kaldığı özelleştirme girişimine kamuoyunu hazırlamak olduğu belirtiliyor.

Açık Toplum Enstitüsü'nün Bebek'te bulunan Türkiye Direktörlüğü'nde "Yayıncılıkta Kamu Hizmeti Gerekli mi?" başlığında dar katılımlı bir toplantı gerçekleştiriliyor. Toplantıya Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Çıtak ve Gazeteci Tayfun Ertan'ın katıldığı biliniyor.

Haber-Sen Genel Sekreteri Osman Köse, "Yayıncılık alanını sermayeye teslim etmek için hedef saptırıyorlar. AKP'nin atadığı iş bilmez bürokratların beceriksizliği TRT'ye fatura ediliyor" diyor.

Bu kapsamda faaliyete girişen Açık Toplum Enstitüsü Türkiye Direktörlüğü aralarında akademisyenler, bürokratlar ve gazetecilerin bulunduğu bazı isimlere görüşlerini soruyor. İletilen metinlerde "Özelleştirme ya da bir başka çözüm olabilir mi?", "TRT yayın yapmaktan vazgeçip, sadece içerik hazırlasın mı?", "Yayıncılıkta Kamu Hizmeti Gerekli mi?" gibi sorulara yer veriliyor. 

Bu arada Açık Toplum Enstitüsü Türkiye Direktörlüğü'nün ilk çalışma grubunu da oluşturduğu belirtiliyor. İlk toplantının ise geçtiğimiz günlerde aralarında Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Çıtak ve CNN Türk'te görev yapan gazeteci Tayfun Ertan'ın katılımı ile gerçekleştirildiği ileri sürülüyor.

TRT'nin altyapısı özel Tv'lere aktarılmak isteniyor

Açık Toplum Enstitüsü'nün TRT'ye olan ilgisini yakından takip ettiklerini söyleyen Haber-Sen Genel Sekreteri Osman Köse, Soros ve yerli işbirlikçilerinin TRT'nin gerekli olup olmadığını tartışmaya açmaya çalıştıklarına dikkat çekiyor. Köse, Açık Toplum Enstitüsü'nün Türkiye Direktörü Hakan Altınay'ın da TRT'yle ilgili iddiaları yalanlamadığına dikkat çekiyor. Köse, Altınay'la yaptıkları görüşmede Haber-Sen olarak kendi görüşlerini de öğrenmek istediğini de vurguluyor.

TRT'nin ortadan kaldırılarak altyapı ve teknik imkânlarının özel televizyonlara aktarılmak istendiği vurgulayan Köse, Soros'un Açık Toplum Enstitüsü'nü ve yerli işbirlikçilerinin burada aktif rol üstlendiğini ifade ediyor. Köse, adalet, güvenlik ve eğitim ne kadar gerekliyse, kamu hizmeti yayıncılığının da o kadar gerekli olduğunu belirtiyor.

Haber alma hakkı sermayeye bırakılamaz!

Halkın haber ve bilgi hakkının tek başına sermayeye bırakılamayacağını vurgulayan Köse, "Bu kasıtlı soruları soranları ve yanıt arayanları yakından tanıyoruz. Amaçlarını da biliyoruz. Bunlar arasına yeni bir aktör daha katıldı. Dünya onu turuncu devrimlerin sponsoru olarak tanıyor. Dünya onu para oyunları ile tanıyor. Gittiği her ülkede beslediği işbirlikçileriyle kendisine yeni alanlar oluşturuyor. Anlıyoruz ki, ülkemizdeki hedefi kamu hizmeti yayıncılığı, yani TRT" olmuştur diye uyarıyor.

Köse, ‘Açık Toplum' diye bir kuruluş ve onun maşalarının kapalı kapılar arkasında TRT'nin gerekli olup olmadığını tartıştığını anlatarak, "Yayıncılık alanını sermayeye teslim etmek için hedef saptırıyorlar. AKP'nin atadığı iş bilmez bürokratların beceriksizliği TRT'ye fatura ediliyor. Sordukları soruların cevabı belli, çünkü ezberletilmiş. Ülkesini satmakla övünen bazı pazarlamacıların cazgırlığında bu tehlikeli sonuca doğru yarışıyorlar" ifadelerini kullanıyor.

IMF ve Dünya Bankası'nın emriyle kamu hizmetlerinin ‘baş düşmanı' kesilen AKP'nin Acil Eylem Planı'nda TRT'yi yok etmeyi hedef olarak belirlediğini söyleyen Köse, "Bu hedefine ulaşmak için her yolu deneyen AKP'ye uluslararası işbirlikçileri de lojistik destek veriyor" şeklinde açıklamalar yapıyor ve halkımızı duyarlı olmaya çağırıyor…

Türk halkının algıları değişti

BİR MİLLET UYANIYOR!

ABD tehdit unsuru,

AB güven vermiyor.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu'nun (USAK) anketine göre Türk halkının Pamuk Davası, PKK sorunu ve Roj Tv Olaylarının ardından AB'ye güveni azalmaya başladı. Uzmanlar, Türk halkının AB'ye olan güveninin yüzde 61'den yüzde 55'e düşmesini AB-Türkiye ilişkileri bakımından alarm verici olarak değerlendirdi. Ankette Türkiye'nin tehdit olarak algıladığı ABD'yi, kötü bir durumda Türkiye'ye yardım edecek ülkeler listesinde de ilk sırada görmesi ise dikkat çekti.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK), 3. Dış Politika Algılama Anketi, Türk Dış Politikasına yönelik çarpıcı sonuçlar ortaya çıkardı. 1 Kasım-12 Aralık 2005 tarihleri arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Adana'da yapılan anket Türkiye'nin diğer ülkelerle ilişkilerinden daha çok, kamuoyunun dış politikayı nasıl algıladığını ortaya çıkarmayı hedefliyor. Toplam 2 bin 500 kişi üzerinde yapılan ankete göre Türkiye'nin geleceğini Avrupa Birliği'nde (AB) görenlerin oranında önemli bir düşüş var. Geçen yılki ankette bu oran yüzde 61 iken, bu oran 2005 Aralık anketinde yüzde 55'e düştü. Türk Dünyası ve İslam Dünyası'nı alternatif görenlerin oranında artış var.

En çok ABD tehdit ediyor

Ankette, "Türkiye'yi en çok hangi ülke tehdit ediyor?" sorusuna verilen cevapta, ABD ilk sıradaki yerini alıyor. Geçen yıl yapılan ankete göre, ABD bu konuda 1.70 puanlık bir artış gösteriyor. Ankette dramatik bir diğer tırmanış ise İsrail'in 2.80 puanlık artışla 2. sıraya yükselmesinde görülüyor. Daha önceki ankette İsrail 4. sırada yer alıyordu. Tehdit algılamasında Fransa en olağan dışı tırmanışı gösteriyor. Bir önceki ankette 8. sıradayken Aralık 2005 anketinde 3. sıraya tırmanan Fransa 8.9 gibi bir puan artışıyla olağanüstü bir yükseliş gösterdi. Fransa'nın Türk kamuoyundaki gerileyen imajının en önemli nedeni olarak AB sürecindeki tutumu ve Ermeni iddialarını sıkça gündeme taşıması gösteriliyor. Ankette Yunanistan'ın listede 2. sıradan 7.70'lik puanlık düşüşle 4. sıraya kadar gerilemesi önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Bu da Yunanistan'ın Kıbrıs konusunda perde arkasında kalmasına bağlanıyor. Listede gerileyen bir diğer ülke ise Ermenistan. 2 ülke ilişkilerinde olumlu denebilecek ciddi bir gelişme olmamasına karşın Ermenistan'ı tehdit görenlerin yüzde 14'ten bir yıl içinde yüzde 6'ya gerilemiş olması yine bu ülkenin anket döneminde gündemde olmayışına ve diğer ülkelerin listede yükselmesine bağlandı.

AB'ye destek gerilemeye başladı

Türkiye-AB ilişkilerinde anketin yapıldığı dönemde yaşanan Pamuk Davası, PKK Sorunu, Roj TV, Kıbrıs Sorunu ve Ermeni iddiaları konularının ankete olumsuz yönde yansıdığı gözlendi. 3 Ekim 2005'te Türkiye'nin AB'ye adaylığı resmileşse de Türk halkının AB'ye olan güveninde ciddi bir aşınma dikkat çekiyor. Nitekim bu durum rakamlara yüzde 61'den yüzde 55'e düşerek yansıyor. Bu rakam, AB-Türkiye ilişkileri açısından alarm verici olarak da değerlendiriliyor. Ankette bir diğer çarpıcı sonuç ise İslam Dünyası ve Avrasya Birliği'nin yer değiştirmiş olması. Aralık 2005 anketinde Türk Dünyası ve İslam Dünyası alternatiflerinin ciddi bir sıçrama yaptığının da gözden kaçmaması gerekiyor. Yine ABD seçeneği de 2 misli bir artış dikkat çekiyor.[6]


[1] 23.12.2005 / Akşam / Güler Kömürcü

[2] Ulusal Dayanışma Komitesi (http://www.ulkucan.com/)

[3] http://www.ulusalihanet.com/

[4] 23.12.2005 / Vakit / Abdurrahman Dilipak

[5] 26.12.2005 / Milli Gazete / Mehmet Şevket Eygi

[6] 28.12.2005 / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Oğuzhan ÇILDIR

Oğuzhan ÇILDIR

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx