Yıllardır, “Şu AKP’nin niyetleri çok kötü, bu planla Türkiye paralanmaya hazırlanıyor” dedik, ama “paranoyak” sayıldık. Çok şükür, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç imdadımıza yetişti, gerçeği faş etti. Cemaate yakın Bugün Gazetesi’ndeki röportajında, “Asker-sivil gerginliğinin kaynağına” ilişkin soruya verdiği cevapta içini dışa dökmekteydi…
“Yurt savunması askerin işidir… Onun dışında; sivil hükümetlere müdahale etme, ekonomi, dış politika, tarım, bankacılık, ‘şu pakttan çıkalım, bu pakta girelim’, ‘Kuzey Kıbrıs’ta şunu yaparsanız kabul etmeyiz’, ‘Ermenistan’la ilgili böyle bir şey yapamazsınız’ gibi görevler, Silahlı Kuvvetler’e verilmemiştir. Askerinde düşüncelerini ifade edecek mekanizmalar vardır; istişareler yapılır, fikirler alınır, ama sonunda karar verme sivillere, hükümete aittir. Ülkenin yönetimi sivil hükümetlerdedir… Sivil hükümetler başarısız olursa, karşılığını halktan görecektir…”
Aylarca yatıp, kalkıp “darbe” konuşuldu… Hatta bunun için bir gece yarısı operasyonu ile kanun değiştiriliyordu. Ama öte yandan muhalifinden, destekçisine, TBMM Başkanı’ndan Genelkurmay Başkanına “Asla darbe olmaz!” açıklaması yapılıyordu!?
Bizatihi Bülent Arınç da o röportajında, “Türkiye’de artık darbe olmaz” diyordu. Eee, o zaman, olmayacak şey niye konuşuluyor, iktidar ve yandaşı; sivillere “zırh üstüne zırh” giydirilirken, askerleri imzasız ihbar mektuplarıyla dahi yargılamanın önünü niye açıyordu?
İşte bunun “sırrı”, Bülent Arınç’ın altını çizdiğimiz sözlerinde gizli bulunuyordu: Zaten Washington’un Yıldızı ve Taraf’ı Yasemin Çongar, iktidarın ABD ve AB’ye devamlı, “Kıbrıs’ta, Ermenistan’da, K. Irak’ta, Ruhban Okulu’nda adım atacağız ama milliyetçiler ve TSK engel oluyor” diye dert yandığını sürekli yazıp duruyordu!
Milliyetçiler, vatanperverler “Ergenekon” bahanesiyle susturulmuşlardı. Şimdi sırada TSK’nın “Ergenekon operasyonu” vardı. İşte Bülent Arınç, bunu ilan ediyordu!..” diyenler haklıydı.
Bülent Arınç’ın muhafazakârlığı, değişim mi, dönekleşme mi?
Bir televizyon kanalının, canlı yayında sorularını yanıtlayan Bülent Arınç, şu anki kimliğiyle ilgili söylediği, “bugün benim kimliğim, muhafazakâr demokrat kimliktir” sözü, aslında bütün klasik sağ partilerin, aydın geçinenlerin altmış yıldır sürdürdüğü kimliksizliğin bir yansıması ve itirafıydı. Ayrıca bu açıklama Milli Görüş geleneğinin ne kadar isabetli, ne kadar haklı, ne kadar ülke için gerekli ve bir o kadar da şerefli bir yol olduğunu açığa çıkarmıştı. Çünkü Milli Görüş bir idealin adıdır ve asla ilkelerinden taviz vererek iktidara gelmeyi amaçlamamıştır. Bu çileli ve zorlu yola talip olanların arasından dökülenlere, yolu yarıda bırakıp dönekleşenlere sıkça rastlanmıştır. Yarı yoldan geri dönenlerin kafasından geçen iktidar olma hırsı, ilke ve idealleri geri plana atmıştır. Bugünkü iktidar bu anlayışın bir yansımasıdır. Bülent Arınç’ın “Geçmişten bu yana yanlışlarım, eksiklerim, fazlalarım olmuştur; bunların hepsini dikkate aldım ve Türkiye için faydalı görüşler olabilecek ne varsa ben şahsen o konuda dönüşüme uğradım” sözleri muhafazakâr demokratlıktan kastedilen muradın ne olduğunu ortaya koymaktadır.
Muhafazakârlık fikri, halkın kafasında dini geleneği çağrıştırmaktadır. Buna karşılık siyasetçilerin kafasındaki muhafazakârlık kavramı ise, halktan farklı bir noktada durmaktadır. Özelikle sağ iktidarlar, halkın değerlerine önem veriyormuş gibi gözükmelerine rağmen, bugüne kadar hep bunun tersini yapmış ve batı düşüncesini, yaşantısını ülkemize yerleştirecek işlere, icraatlara imza atmışlardır.
AKP iktidarı, oy aldığı tabanının ezici bir çoğunluğunun AB’ye girme fikrine karşı olmasına rağmen, bu yolu açacak çalışmaları yapmaktan geri durmamıştır. Bunu da büyük bir çoğunluğunun karşı çıktığı bir görüşü o çoğunluğa kabul ettirerek ve çoğunluğu dönüştürerek gerçekleştirme uğraşındadır. Sonuçta dini referanslara karşılık gelen muhafazakârlık fikri, siyasilerin elinde dini düşünceyi zayıflatan bir eylem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bülent Arınç’ın “muhafazakâr demokratlıktan” kastının ne olduğunu anlamaya çalışırken, 10 Mayıs Anneler Günü dolayısıyla bir meydana asılmış olan pankart iddiamızı ispatlamış; “Anneler günü kutlu olsun” cümlesine ilaveten, “Cennet annelerin ayağı altındadır” hadis-i şerifi yazılmıştı. Bu pankarta yerleştirilen hadis-i şerif, sömürgeci küresel güçlerin ortaya attığı 10 Mayıs Anneler Günü’nü, dini bir referansa atıfta bulunarak meşrulaştırmış olmaktaydı. Sayın Arınç’ın muhafazakârlık tanımı tam da böyle bir anlam taşımaktaydı. Müslüman camianın karşı olduğu düşünceler yine Müslüman camianın sözde temsilcileri eliyle uygulamaya sokulmakta ve meşrulaştırılmaktaydı. Kendilerine “muhafazakâr demokrat” nitelemesini uygun görenler, aslında liberal politikalara sarılarak ülkeyi büyük sıkıntılarla baş başa bırakmaktaydı. Toplumda baş gösteren ahlakî ve sosyal çözülmeye karşı, bugüne kadar kayda değer bir önlem alamadıkları gibi, sorunların daha da derinleşmesine katkı yapmışlardı. Tasfiye edilmesine göz yumdukları Türk iktisadının ortaya çıkardığı işsizleri, yoksulları arkasına alıp AB kapısına zorlayan bir partinin “muhafazakâr demokrat” kimliğe büründüğünü söylemesi tam bir sahtekârlıktı!.
Sonuçta “muhafazakârlık” kavramı, yeni dönemde batı düşüncesinin İslam dünyasına sirayet etmesi için Müslüman dünyanın tepkisini bertaraf edecek bir dalgakıran görevi yapmaktaydı. 1946 Demokrat Parti ile başlayan süreç, bugün AKP ile hala ayakta ve ataktaydı. Buradan bakıldığında Milli Görüş fikriyatı sağlam bir yerde durmaktaydı. Geçmişte sağ görüş olarak sürdürülen, şimdi muhafazakârlığa terfi eden anlayışa karşı Türkiye’nin istikametini tayin edecek irade, köklerini bu toprağın derinliklerinden alan ve yerliyi temsil eden sadece Milli Görüş olmaktaydı. Numan Kurtulmuş eliyle, Milli Görüşü asli istikametinden ve Erbakan çizgisinden kaydırma gayretleri de sonuçsuz kalacaktı. Yedi yıldır batının değirmenine su taşıyanlar, toplumun içini boşaltarak dönüştürmeye çalışanlar, bu yaptıklarını örtbas etmek için şimdi “muhafazakâr demokrat” saçmalığını ortaya atarak kafa karıştırmaya devam ediyor. Bugün insanlar neyle karşı karşıya olduklarını ve tehlikenin kapıya dayandığını bilmeden yaşıyor. Düşmanın varlığının içimize kadar girdiğini, evimizin kapısına dayandığını insanlara anlatmanın zorluğu çekiliyor. İnsanlar günlerini gün ediyor. Ülke batı düşüncesinin taarruzu altında ve savunmasız bulunuyor. Bülent Arınç gibiler ise ise muhafazakâr demokratlığa terfi etmenin zevkini sürüyor.
Arınç’ın derdi neydi?
TBMM eski Başkanı Bülent Arınç galiba “dikkat çekme” nöbeti geçiriyordu. Çünkü ancak o nedenle söylenebilecek sözlerle haber olmaya çalışıyor, tabii bu arada da kendi deyimiyle “barsaklarını temizlemiş” oluyordu.
Arınç 13 Mart 2009 günü bazı emekli kuvvet komutanlarını kastederek “İyi ki bunların zamanında savaşa girmemişiz” diyordu!
İyi ama TBMM Başkanı seçilmesi üzerine kendisini tebrike gelsinler diye şirinlik muskaları takan, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kuvvet Komutanları’nın yaptığı nezaket ziyaretini bir büyük “itibar” kanıtına dönüştürmeye çalışanın da kendisi olduğunu niye unutuyordu?
İlginçtir, Onlar emekliye ayrıldıktan sonra Arınç birden kahraman kesiliyor, “Kimsenin emir eri olmadığını” yeni hatırlıyordu.
Son olarak da Arınç, “İstiklal Marşı”na takılıyordu. “Resmi toplantılarla milli maçların dışında saygı duruşunda bulunulmasını”da “İstiklal Marşı okunmasını”da, “gereksiz” gösteriyordu. Çünkü esasen “Birileri ne der?” diye korktuğumuz için bunları yaptığımızı iddia ediyordu ve bunlar haklı tepkiler alıyordu.
Bülent Arınç’ın Manisa’daki parti iftarında Kürtçe sözler söylediği konuşmasında, içeriğini henüz kendisinin de bilmediği ABD-AB ve İsrail projesi “Demokratik Açılım”la ilgili:
“Türkiye bu sorunu çözmesi durumunda uçacak…
Birileri de- akan kan durursa, ekmeğimiz elimizden gidecek… Şehit cenazelerinin arkası kesilirse, konuşacak şey bulamayınca halimiz ne olur? Sözleriyle düşünenler var!…” Diyerek yine terörün bitmesini TSK istemiyor demeye getiriyordu.
Genelkurmay’dan Arınç’a tepki
Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Hava Kuvvetleri Komutanlığı uçakları ile Zap-Avaşin bölgesinde tespit edilen bölücü terör örgütü hedeflerine, dün hava harekatı yapıldığını ve harekatta her zaman olduğu gibi, bölgedeki sivil vatandaşların zarar görmemesi için her türlü tedbirin alındığını ve uygulandığını belirtiyordu.
Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Tuğgeneral Gürak, eski TBMM Başkanı, AK Parti Manisa Milletvekili Bülent Arınç’ın, ”Ergenekon” davası şüphelileri olan emekli generaller ile ilgili sözlerinin hatırlatılması üzerine, ”Eğer gerçekten bu sözler söylenmiş ise söz konusu kişinin Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri personeline ilişkin düşünce ve görüşleri çok iyi bilinmektedir” diyordu.
”Aslında bu tip kişilerin ön yargılı, saptırıcı düşünce ve ifadeleri üzerinde fazla durulmasına da gerek yok. Çünkü bu tip konuşmalar hiçbir zaman doğruları değiştirmez. Ancak bu konuşmalarda önemli bir husus var, o da Hukuk Fakültesi mezunu bir kişinin yargı kararı olmadan hiçbir kimseyi suçlamaya, dolaylı olarak da bir kurumu hedef almaya hakkı ve yetkisi olmadığını hala anlayamamış olmasıdır.” Sözleri dikkat çekiyordu.
Arınç ne demişti?
Eski TBMM Başkanı ve AK Parti Manisa Milletvekili Bülent Arınç, Van’da yaptığı açıklamada şunları söylüyordu:
”Bakın bugün bir davanın yeni bir iddianamesi hazırlandı ve açıklandı. Neler var neler… Konuşuldukça bu ülkede neler varmış, kimler ne yapmış, kimler kimlerle işbirliği yapmış, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü kimler dinamitlemiş, siyasi suikastlerin arkasında ne varmış, Türkiye’yi karıştıran güçler neyi hesaplamış ve AK Parti iktidarı bütün bunlara karşı nasıl dimdik ayakta kalmış bunu görüyoruz.
Emekli orgenerallere ait ses kayıtları ortaya çıktı. Aman Allah’ım neler konuşmuşlar, neler söylemişler. Allah’a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Siyasetle uğraşmışlar, darbelerle uğraşmışlar. Memlekette kendi kafalarına göre uygun buldukları işleri yapmak için maalesef yasa dışı güçlerle bile iş birliği yapmaktan çekinmemişler. Bu çok yanlış bir şey, ama eğer Türkiye’de AK Parti iktidarı olmasaydı, bunlara karşı hiçbir hükümet ayakta kalamazdı. Bizi biz yapan bunlarla mücadele etme noktasıdır.”
“Bülent Arınç’a, sanki seçimde prim için askeri tahrik görevi verilmiş gibi davranıyordu.
Arınç’ın durduk yerde askere sataşması ve Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alması neyin nesi oluyordu? Öyle ya bayram değil, seyran değil durduk yerde askerden ne istiyordu?
Van’da “kahrolsun Kürdistan” ya da “Barzani” diyemeyenler, heyhaaat durduk yerde TSK’yı dövmeye kalkışıyordu.
Kasıt Ergenekon soruşturması ise, bu bahaneyle, Peygamber Ocağı dediğimiz koca bir devlet kurumu topyekün hedef alınıyordu.
Dahası, Ergenekon’da hukuk süreci henüz bitmediğinden, dolayısı ile suçu ispatlanmayan birini hedefe oturtmak haksızlık oluyordu.
“TSK’yı değil, yanlış yapanları eleştirdim” diyerek kıvırma girişimi!..
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Ergenekon davasında yargılanan emekli generaller için söylediği “İyi ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa girmemiş. Askerlikten başka her şeyi yapmışlar” sözleriyle sadece “TSK içinde yanlış yapan kişileri eleştirdiğini” belirtip geri adım atıyordu.
NTV’ye konuk olan Arınç, Ankara Temsilcisi Murat Akgün’ün sorularını cevaplandırırken son revizyonun ardından ‘kabinenin ‘Milli Görüş’ çizgisine kaydığı’ yönündeki yorumları değerlendirip, kabinede geçmişte birlikte siyaset yaptığı arkadaşları arasında sadece Başbakan Tayyip Erdoğan ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün olduğunu vurguluyordu. Arınç, “Ömer Dinçer, Ahmet Davutoğlu ve diğerleri bunların hepsi akademisyen arkadaşlarımızdır. Üniversitelerde çalıştılar. Siyaseti o çizgide yapmış olmak eğer böyle bir yoruma yol açıyorsa ben varım, Sayın Başbakan’ımız var ve Sayın Nihat Ergün var. Yani 26 kişilik kabinede 3 arkadaşımızın kabineye Milli Görüş çizgisini vurduğunu söylemek yanlış, insafsız, haksız bir yorum olur” diyerek, Milli Görüşün asimile edildiğini itiraf ediyordu.
Siyonist Lobilerin sığıntısı Fetullahçı Zaman yazarı Hüseyin Gülerce ise Bülent Arınç’a sahip çıkıp şunları söylüyordu:
“O AK Parti’nin vicdanıdır. Zaman zaman üslup hataları olsa da, haksızlık karşısında kendisini tutamasa da, doğruyu hiç çekinmeden söyleyen/söyleyebilen ender siyasetçilerdendir. O eleştirdiğinde, öyle inandığı için eleştiriyor. Bir hesaba, beklentiye dayalı olmadan, kitabın ortasından konuşuyor. Seçim sonuçlarıyla ilgili olarak dobra dobra konuşan da o oldu.
AK Parti, Milli Görüş gömleği falan giymedi. O gömleğin sahibi Saadet Partisi’dir. Siyasette, özellikle AK Parti’nin eleştirilmesi adına ona da ihtiyaç var. Bülent Arınç ismi asıl AK Parti’nin bölünmemesi adına, gelecek dönem için büyük kıymet ifade ediyor. Çünkü bu ülkede, bürokratik vesayetin siyasetteki en büyük oyunu; hep merkez sağı bölüp parçalamak olmuştur. Sadece şunu hatırlatayım; darbe dönemlerinden sonra kurulan sağ partilerin başına hep emekli generaller getirilmiştir. Sivil parçalama ekiplerinin ardında da hep askerî bürokrasi vardır.
Nereden bakılırsa bakılsın Bülent Arınç tercihi, önümüzdeki günler hesabına çok isabetli bir tercihtir…[1] diyordu.
Tevbe Suresi 62-67 Ayetleri, işte bu tipleri tarif etmekteydi:
62: (Münafıklık yaparak ve dünyaya kapılarak Hak’tan sapanlar, hala sizden olduklarını ispatlamak ve) Sizi hoşnut kılmak için Allah’a yemin ederler; oysa mü’min iseler, hoşnut kılınmaya Allah ve elçisi daha layıktır (bu nedenle Batıldan Hakka dönmeleri lazımdır)
64: Münafıklar, kalplerinde olan (hıyanet hesaplarını) kendilerine haber verecek (ve çıbanlarını deşecek) bir surenin aleyhlerinde indirilmesinden çekiniyorlar. Deki: “Siz alay edin. Şüphesiz Allah, korkup kaçındığınız (kirli sırlarınızı) açığa çıkaracaktır.”
65: Onlara (Hak dinin ve elçinin aleyhindeki tavırlarını) sorarsan, andolsun: “biz sadece dalgınlıkla oyalanıyorduk” derler. De ki: “Allah ile, Onun ayetleriyle ve elçiyle mi alay ediyorsunuz?
66: Özür belirtmeyiniz (ve münafıklık etmeyiniz) siz imanınızdan sonra inkara saptınız (Hak davadan ve hayırlı topluluktan ayrıldınız) Sizden (hıyanet kastiyle değil, gaflet ve cehaletle peşinize takılan) bir grubu bağışlasak bile, (kötü niyetli ve cin fikirli) bir topluluğunuzu suçlu-günahkar olmaları nedeniyle azaplandıracağız.
67: Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır. (Bozuk fıtratları aynıdır, kafir ve zalimlere yaranmayı gözü açıklık sanmaktadır.) bunlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; O (Allah)ta onları, unuttu. (rahmet ve hidayetinden kovdu.) Şüphesiz münafıklar fısku fücura sapanlardır.
Şimdi gelelim, asıl can alıcı soruya: Peki bu kişiler, Milli Görüşte ne arıyordu?
Tarih boyunca, şeytani merkezleri ve şer güçleri en çok ürküten ve kendileri için tehlike arz eden, hareket ve hayırlı şahsiyet hangisi ise; en iyi rol yapacak adamlarını, yani en seçkin münafıkları o davanın içine yerleştirmek, bilinen ve vazgeçilmeyen bir stratejidir.
Hz. İsa’nın baş havarisi ve veziri bilinen, ama sonunda Allah’ın nebisini 30 gümüş liraya Roma valisine satıp hıyanet eden Yehuda İşkariod bir Musevi münafıktı.
Hz. Musa, Mısır’dan ve Firavun’dan kurtardığı Beni İsrail’i, kırk gün kaldığı Turi Sina’dan dönüşünde, altın buzağıya taptıran, ama çok alim ve fazıl biri olarak tanınan Samiri, yine bir Yahudi münafıktı.
Hz. Peygamberimize baş belası, İbni Selül, sahabenin arasında takva ehli geçinen, Yahudilerle gizli pazarlıklı bir münafıktı.
Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinin fesat başı olan, sahabenin bile çoğunu kandıran, ilim ve irfan ehli sanılan Yahudi dönmesi İbni Sebe münafığıydı.
Şimdi acaba, Siyonist sömürü sistemini ve emperyalist zulüm dönemini devirip Adil bir düzen getirecek inanç ve davanın temsilcisi, plan ve programın tek adresi olan Milli Görüşü ve Erbakan’ın yakın çevresini, başıboş bırakırlar mıydı? Ve Hoca gibi yüksek bir beyin, birikim ve beceri sahibi bir Zat elbette bile bile ve onların zahiri görüntüsünden ve gizli niyetinden istifade ile, davasının hatırına ve insanlığın yararına, bunları kullanmak üzere “köprüyü geçinceye kadar ayılara dayı demek” durumunda kalamaz mıydı?
En azından Milli Görüş bünyesinde, sinsi ve şeytani heveslerini gerçekleştirme şansı bulamayacaklarını ve Erbakan’la başa çıkamayacaklarını anlayıp, gömlek değiştirerek, asli kimliklerine uygun partilere kaçtıkları zaten bilinen bir olaydı.
Ve hala, kim bilir Hoca’nın çevresinde daha nice gizli ve kirli niyetli dönmeler barınmaktaydı ve evliya rolü oynamaktaydı?!..
Çünkü zaten siyaset ve strateji, bir satranç sahasıydı. Mustafa Kemal’in Kurtuluş mücadelesine ve Cumhuriyet hükümetlerine de pek çok Yahudi dönmesi hain katılmış, Atatürk bunlara katlanmıştı. Adnan Adıvar ve karısı Halide Edip Adıvar bunlardandı ve İzmir suikastına karıştıkları için yurt dışına kaçıp İnönü dönemine kadar oralarda kalmışlardı.
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün 25 Temmuz 1978 tarihinde kontenjan senatörü atamak zorunda bırakıldığı Prof. Nermin Abadan Unat, Mason ve Yahudi dönmesi bir bayandı.
27 Mayıs ihtilalinden sonra, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in Kurucu Meclis Üyesi ve Devlet Başkanı Temsilcisi atamak durumunda kaldığı:
Erol Dilek; Yahudi, Haham ve üstelik patrikhane müşaviri
Kaludi Laskari: Fener Rum patrikhane Hukuk yetkilisi
Hermine Agavni Kalustyan: Ermeni, Esayan okulları müdiresi ve Ermeni patriğinin yeğeni olmaktaydı…
Bu örnekleri daha da çoğaltmak imkanımız vardı ama, konumuz dışına taşılacaktı…
Bu arada hatırlayalım:
O sırada, Cumhurbaşkanı Sezer’den, muhalefetten ve malum marazlı merkezlerden ittifakla yükselen;
“Tayip Erdoğan köşke çıkamaz!..” nakaratları, yoksa, Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın önünü açma ve yolunu kolaylaştırma hazırlıkları mıydı? Ve hangi milli odaklar bu sinsi senaryoları boşa çıkarmıştı!?
Unutmayınız, Hak davalara hıyanet edenlerin, sadece huyu bozuk değil, genellikle soyu da karanlıktı. Yani Milli Görüş’ten AKP’ye kaytaranların kurmay takımı, gerçekte, kendi asıllarına dönmüş durumdaydı.
Bu niyeti ve tiyniyeti karışık tiplerin, Milli Görüşte iken İslami konularda sırıtacak biçimde, sert söylemlere ve sivri eylemlere girişmeleri de;
a- Hem kendilerini gizleyip aklamaya ve Milli Görüş camiasında kahramanlaşmaya
b- Hem de ve özellikle Erbakan Hoca’nın ve teşkilatın başını belaya sokmaya ve yanlış tanınmasına vesile olunmasına yönelik kasıtlı ve hesaplı tavırlardı.
Bizlerin otuz yıldır camiamızı uyarmayı ve bu tür hile ve hıyanetlere karşı uyanık bulunmayı amaçlayan ikaz ve iddialarımızın %90’ı çıktığı halde, hala anlamamak için direnen safdil dostlarımız da, yakında her şeyin farkına varacaktır.
Selam, siyonizme ve emperyalizme karşı, Milli ve İslami cephede ve ezilenlerin kurtuluş mücadelesinde safını alanlara!..
Yeri gelmişken uyaralım: Menemen’de toplanıp “kahrolsun gericiler, yaşasın devrimciler” diye slogan atan sahibinin sesi zavallı zırtolar; Menemen hadisesini de, İzmir suikastını da aynı sabataist dönme İttihatçıların tertiplediğini ve şu anda beslendikleri gazete ve televizyon patronlarının da bu hainlerin sülalesinden geldiğini artık anlamaları ve ona göre onurlu ve sorumlu bir tavır takınmaları lazımdır. Çünkü açıkça söylemeye yürekleri yetmese de, irtica diye, İslam’ı ve Müslümanları hedef aldıkları oldukça sırıtmaktaydı ve asil Türk Milletinin sabır taşı çatlama noktasındaydı.
[1] Hüseyin Gülerce / Zaman

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Özgür Özel, hapishanede bulunan İBB başkanı Ekrem İmamoğlunun yaptığı mitinglerle sesinini duyurmaya çalışıyormuş gibi görünürken…
"Başbakanlar, başbelasıdır bozuk düzende! Gizli gerçek hükümet, mason localarıdır Siyonist merkezler ise akıl hocalarıdır Amerika…
Sırtlanlar sadece, vergi yükler sırtlara BOP IMF görevlisidir, fatura hep yurttaşa Milli Görüş bereketle, zam…
Öyle anlaşılıyor ki hem CHP’de hem AKP’de hem de diğer muhalefet mahfillerinde, hâlâ en korkulan…
Bir toplumda iki sınıf vardır ki onlar bozulursa bütün toplumda ifsat olur bunlar yöneticiler ve…
"CHP’nin marazlı masonik takımı Kılıçdaroğlu’na karşıydı. Çünkü Kılıçdaroğlu, “Kirli, kiralık ve münafık cephenin” değil, “Milli ve duyarlı cephenin” yanındaydı.…
MİLLİ GÖRÜŞ - MİLLİ ÇÖZÜMDEN GAYRİSİ HAİM NAHUM DOKTRİNİN UYGULAYICISIDIRLAR. KİM DAHA İYİ UYGULAYACAKSA SİYONİZM…
Bugünlerde terörist başı bebek katili cani'nin ayağına gitmek için can atanların böylesine bir ihanete nasıl…
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…
Milli Çözüm, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kripto Yahudiler ve Pakraduniler” kitabında yakın siyaset tarihimizi doğrudan ve derinden…