YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
6631c073386cc
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 8
Bugün : 5277
Dün : 23368
Bu ay : 5277
Geçen ay : 737322
Toplam : 23521563
IP'niz : 18.222.117.109

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 Kürt açılımının perde arkasında, TESEV’in düzenlediği ve MİT, Emniyet, AKP ve DTP’lilerin katıldığı 4.5 saatlik toplantı olduğu ortaya çıktı. 14 Mayıs’ta Ankara Best Otel’de gerçekleştirilen toplantıda belirlenen 17 MADDELİK MANİFESTO (Bunlar hem CIA’nın, hem Abdullah Öcalan’ın tekliflerine aynen uymaktaydı?)

* Köye dönüşün kolaylaştırılması

* Yerleşim birimlerine eski isimlerin konulması

* Koruculuğun kaldırılması

* Anadilde eğitim hakkı

* Ekonomik dengesizliğin giderilmesi

* Seçim barajının kaldırılması

* Üniversitelerde Kürtçe bölüm açılması

* Anayasa’da vatandaşlık tanımının değiştirilmesi

* İtirafçılık yasasının düzenlenmesi

* Ergenekon soruşturmasına bölgenin de eklenmesi

* Genel af ilan edilmesi

* Varoştaki Kürtlerin durumlarının düzeltilmesi

* Barış dilinin kullanılması

* Partiler arası istişareye açık olunması

* Kürtçe bilenlerin kamu işlerine alınması

* Yakın tarihin mesafeli dille yazılması

* Geçici korucuların silahsızlandırılması

Gül’ün “tarihi fırsat” sözünün ardından Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) tarafından yapılan “sansürsüz çalıştay”da, Kürt açılımı ele alınmıştı. Eski DEP milletvekili Sedat Yurttaş’ın: “Açılım, DTP muhatap alınarak başladı” dediği toplantıda bu görüşler ortaya atılmıştı.

Kürt Açılımı: CIA Raporlarında ortaya atıldı

CIA şefi Fuller ve Prof. Barkey, raporlarında ‘açılım’ı önleyecek unsur olarak Anayasa Mahkemesi’nden ve TSK’dan kuşku duymaktaydı.

 Amerikan gizli servisi CIA’nın, AKP “açılım”ıyla birebir örtüşen bir raporu 12 yıl önce hazırladığı ortaya çıkmıştı. Rapor SSCB’ye karşı oluşturulan “Yeşil Kuşak” projesinin fikir babası olan Orta Doğu Şefi Graham Fuller ve Türkiye uzmanı Prof. Henri Barkey imzasını taşımaktaydı.

Hangi Asker ‘olur’ vermiş?

ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Abramowitz’in isteğiyle hazırlanan raporda: askerin ’açılım’a sıcak baktığı, ancak ’cesur bir siyasi lider gerektiği’ tespiti yapılmıştı. Ama hangi paşaların kendi uşakları olduğunu özenle saklamıştı! İşte rapordan çarpıcı satır başları:

Erbakan bir adım attı, meydan ona bırakılmamalı!

RP lideri Erbakan Kürtler’in Müslüman kimliğine sahip çıktı ve şiddeti reddeden bazı dinci Kürt milliyetçilerini partisinde topladı. Ama RP tam bir seçenek olamazdı. Hatta tehlikeli sayılırdı. Çünkü her konuya İslam temelli yaklaşmaktaydı ve her vesileyle İsrail’e çatmaktaydı.

Engel Yasalar kaldırılmalı

Kürtler; hem geleneksel partiler, hem de kendi partileri aracılığıyla TBMM’de sesini duyurma çabasında başarılı olamıyor. Türkiye Cumhuriyeti yasaları ’bölücülük’ damgası vurarak tüm girişimleri engelliyor. Devletin kendini reformlarla yenileyerek Kürt sorununu çözebilmesi için dış destek gerekiyor.

Erdoğan’ın cesur çıkışı

Sivil politik liderler çok zayıf. Türkiye’de bu sorunu askeri olmayan yöntemle çözme cesaretini gösterecek lider yok. (O tarihte siyasi lider olmayan Erdoğan, şimdi tek başına meydan okuyor.)

 

Siyonist rapordan önemli notlar:

* Etnik Kürtlük bilinci bir daha geri dönülmeyecek şekilde yerleşmiş bulunuyor.

* Kürtler hem geleneksel partiler, hem de kendi partileri aracılığıyla TBMM’de seslerini duyurma çabalarında başarılı olamıyor. T.C. yasaları “bölücülük” damgası vurarak tüm girişimleri engelliyor.

* Geriye, “Refah” ve “PKK” seçeneği kalıyor.

Erbakan tehlikeli

* Refah Partisi, Kürtler’in Müslüman kimliğine hitap etti. Erbakan, şiddeti reddeden bazı dinci Kürt milliyetçilerini partisinde toplayabildi. Ancak Refah bizce uygun bir seçenek teşkil etmiyor. Çok tehlikeli projeler peşinde koşuyor ve dünya dengelerini değiştirecek oluşumlar amaçlıyor.

* PKK, Türk askerini yenememesine rağmen, politik ve askeri bir güç olarak varlığını sürdürmesini, zafer olarak görüyor…

* Politik yönden faal Kürtler’in, PKK’nın yok olmasının, Türk devletine karşı önemli bir pazarlık gücünü kaybetmeleri anlamına geleceğine inanıyor…

* Türkiye’nin son derece canlı bir sivil topluma, demokratik bir hükümete ve çok serbest bir basına sahip. Ama iş Kürt sorununa gelince, bu mekanizmalar işlemiyor. Türk Devleti Kürt sorununu tamamen bir “güvenlik sorunu” şeklinde görüyor ve bundan dolayı son derece sıkı kısıtlamalar getiriyor.

Siyasi Liderler çok zayıf

* Basın çok dikkatli hareket ediyor ve kendi kendini sansürlüyor. Birkaç cesur gazete yazarı ve televizyoncunun dışında resmi açıklamalar ve resmi çizginin dışına çıkılmıyor… Entellektüeller ve akademisyenler de pek derine inmek istemiyor…

* Sivil politik liderler çok zayıflar ve Kürt sorununa girmek istemiyor. Bu cesareti gösterenlerin bir bölümü politik yönden kayba uğradılar, diğer bölümü ise, hiçbir kazanç elde edemedi… Kürt sorunu, Türkiye’nin tek etnik gruptan oluşmadığını, aksine bir mozaik olduğu gerçeğini ortaya çıkarıyor… Türkiye’de bu sorunu, askeri olmayan yöntemlerle çözme cesaretini gösterecek lider gerekiyor ve Tayyip Erdoğan bu bakımdan önem kazanıyor.

* Çoğu çevrede ileri sürüldüğünün aksine, sorunun çözümü askerler tarafından engellenmiyor. Sorumluluk almak istemeyen siyasilerden dolayı gecikiyor.

* “Önce terör bitsin, sonra reformlara girilir yaklaşımı hatalı. Çözüm için öncelikle ” Demokratikleşme kısıtlamalarının kaldırılması “ gerekiyor.

* Kürt kökenli vatandaşların TBMM’de temsil edilmeleri çok önemlidir ve tek çıkış yolu ” ekonomik-sosyal-kültürel-siyasi “ önlemler alınmasından geçiyor.

Bedeli ne olursa olsun, adım atacağız

Başbakan Erdoğan, sözde Kürt sorunu konusundaki açılımı eleştirenlere yükleniyor. Edep ve hürmet ölçülerini taşıyor.

Barkey: Türkiye’de siyaset çok güçlendi

1997 yılındaki raporunda “Kürt sorununu çözecek cesur siyasetçi yok” diyen Barkey, bu kez AKP iktidarını övüyor.

CIA’nın Orta Doğu şefi Graham Fuller’le 1997 yılında “Kürt sorunu” raporu hazırlayarak Ankara’ya yol haritası sunan sözde Türkiye uzmanı Henry Barkey, yine şok açıklamalarda bulunuyor. AKP iktidarının açılım çalışmalarına destek veren siyonist Barkey, Anayasa Mahkemesi ve TSK’yı hedef alıyor. İşte CIA ajanı Barkey’in sözleri:

* İlk önce anayasada, vatandaşlık tanımını daha kapsayıcı hale getirecek biçimde bazı revizyonlar yapılması gerekiyor çünkü mevcut anayasa sadece Türkleri işaret ediyor. Sorun (ve çok zor olmasının sebebi) bunun tam da Türk devletinin kurucusu (Mustafa Kemal Atatürk) tarafından belirlenmiş tanımına aykırı düşmesi. Kurucunun söylediği her şeyin kutsal ve değiştirilemez olduğunu, buna dokunamayacağınızı düşünen epey geniş bir kesim bulunuyor.

* İktidarın bir kısmı yerel yönetimlere devredilmesi gerekiyor.

* Silah bırakması için PKK’ya yönelik bir tür af veya başka bir açılım ortaya konması bekleniyor.

TSK, PKK’yı yenemeyeceğini anlamış mış!…

* Büyük tehlike, bu değişikliklerin birçoğunun Anayasa Mahkemesi’nden dönebilecek olması kuşku yaratıyor. Anayasa Mahkemesi gerçekten bağımsız bir kurum sayılmıyor. AKP’nin yaptıkları aleyhinde davranmaya eğilimli olan ideolojik bir kurum gibi davranıyor.

* Ordunun nihayet PKK’yla veya Kürtlerle 25 yıldır süren bu savaşı kazanamayacağını idrak eder noktaya geldiği anlaşılıyor.

* Türkiye’deki siyasetin çok daha güçlü ve çok daha dirençli hale geldiğine çoktandır tanık oluyoruz. Kürt siyasetçilerde öyle. Güneydoğudaki belediyeleri kontrollerinde tutuyor.

 

Açılım Amerikan tasarımı sayılır mı?

Sonunda analarımızı gerçekten ağlatacaklar; ama olan aldatılan Kürtlere ve Türklere olacaktı! Sebep olanların binip kaçacakları gemiler zaten hazırdı.

Paul Bernard Henze, Türkiye’nin kaderini değiştirenlerin başında gelir. Kendi anlatımıyla Menderes dönemimin sonlarında (O zamanlar CIA Ankara görevlisi Ruzi Nazar’dı) ve 70’li yıllarda Türkiye’de CIA İstasyonu şefiydi. Yine kendi anlatımıyla Türkiye’nin “gitmediği köşesi kalmamıştı.”

Türkiye’nin her köşesine gittiği dönemde, CIA eğitimli devlet görevlilerinin ve “sivil” yerel destek birimlerin (paramiliter çetelerin) de yardımıyla ülke kan gölüne döndü. Amerikanın FM-31 talimatlarına uygun olarak toplu katliamlar yaşandı.

Türkiye’yi parçalayarak Müslüman Türk egemenliğinden uzaklaştırmak, federasyonlara bölmek gerekiyordu. Henze, 1977’de Türkiye’den ayrıldı; iç çatışmayı Amerikan Başkanının güvenlik komitesinden yönetti ve Türkiye’deki “derin devlet” ile birlikte 12 Eylül darbesini planladı. Ama oyuna geldiklerini çok geç anlayacaklardı.

Aradan on yıl geçmişti. Henze, Yeni Turancıların örgütüne (Ayrıntı için Bkz. S. Örümceğin Ağında) danışman oldu ve “Türkiye’nin Atatürk ve Özal kalitesinde yeni bir lidere ihtiyacı var. Böyle birinin ortaya çıkmasının çok uzun sürmeyeceğini umuyorum” diye yazmaya başladı. Bu Recep T. Erdoğan’ın hazırlanma aşamasıydı.

Henze, CIA’dan emekli olduktan sonra görevi bitmedi. “Wilson Fellow’u ve RAND” elemanı olarak, “Türkiye’yi yılda üç dört kez ziyaret” etti. “Tanıdığım binlerce sade Türk vatandaşı şöyle dursun, son yirmi yılda Türkiye’nin politik, askeri, entelektüel ve iş çevreleri ile de tanışma şansını” kazandı.

Binlerce insan tanıyınca aranılan önderleri de bulmuş olmalı ki Henze, tasarımın 2. aşamasını açıklıyor ve Türkiyeli “aydınlara” görev veriyordu:

“Türklerin, çağdaş dünyada siyasal yönden en başarılı ve gelişmiş ülkelerin federasyon düzeniyle yönetilenler olduğunu düşünmeye başlamaları gerekir… Türkiye Cumhuriyeti’nde bu türlü değişimleri oluşturabilecek düzenlemeler, Türk aydınlarının ve siyasetçilerinin gündemlerinin başında yer almalıdır.”

Yalnız CIA-Örümcek Ağı ve Amerikan Federal Devleti miydi federasyonlaştırma tasarımını geliştiren? Elbette hayır!

Anımsayın şimdi; Almanya’nın sivil örgütçüsü siyonist güdümlü Konrad Vakfı’nın görevlisi Udo Steinbach’ın sözlerini:

“Türkiye yapaydır. Gerçekte var olan Türkiye, bir adamın, önemli bir adamın, tarihsel öneme (sahip) bir adamın dikte ettirmesiyle yaratılmış bir yapay oluşumdur.”

Almanların bir başka görevlisi Christian Rumpf’un Ankara’da AB’ye girilmesini öğütlerken -hem de devletin en üst makam sahiplerinin gözle-rinin içine baka baka- söylediklerini de unutmamalı:

“Buna karşın Kemalist prensiplerin ideolojiden koparılması talep edilmelidir… Kemalist milliyetçiliğin çağın gereksinimlerine aykırı olan yorumu, AB’ye entegrasyonun beraberinde getirdiği, milliyetçi strüktürlerin (yapıların) bir kısmının tasfiyesiyle çelişki arz etmektedir.”

Derken Yahudi Henze’nin dediği olmuştu. Ülkeye yeni bir hükümet geldi ve başbakan “eyalet” projelerinden söz etmeye başladı.

Henze gibi Wilson Fellow olan Osman Cengiz Çandar’ın ve özellikle Doğu Ergil’in hakkını da teslim etmek gerekiyor. Washington’daki NED merkezinde aylarca kalan TOSAV ve TOSAM kurucusu Doğu Ergil, Amerikalı deneyimli devlet memurlarının ve yabancı danışmanların da katkılarıyla ilk Kürt-Türk “uzlaşma Anayasası”nı 2000’den önce hazırlamıştı. AKP 2002’de yönetimi ele alınca Ergil de, Türkiye’nin Irak’ta Kürdistan Güney Devleti’nin kurulmasını desteklemesi gerektiğini açıklamıştı.

Bazı TSK yöneticileri bile, önceleri “kırmızı çizgiler”den söz ederken artık “Irak’ın üniter yapısı” demekle yetinir olmuşlardı. Çok geçmeden Amerikan Genelkurmayı’nın güvenlik dairesi başkanı korgeneral, Türkiye’ye Irak’ta çözüm yöntemlerini sıkça anlattıklarını hatırlatmıştı.

Böylece Sayın Abdullah Gül’ün de ısrarla belirttiği gibi “tarihi fırsat” yakalanmıştı ve Sayın Başbakan’ın dedikleri gibi, “açılım” kesinlikle bir Amerikan tasarımı sayılmazdı.

“PKK’nın, Hizbullah’ın, Selam-Kudüs örgütünün silahlı saldırılarının, suikastların; CIA ustası Henze’nin apaçık belirttiği “federasyon” tasarımlarının Kürt Açılımıyla bir alakasını kurmak namussuzluk ve alçaklıktı!..

Bu işlerin, yediğimiz her türlü kazığa karşın bir türlü (Yunanistan ve Fransa kadar bile) uzak duramadığımız NATO’nun “genişleme projesi” ile ilişkisinden söz etmekse ayıptır; çünkü MGK, “açılıma devam” kararı almıştır.

Sonunda analarımızı gerçekten ağlatacaklar; ama olan aldatılan Kürtlere ve Türklere olacak! Sebep olanların binecekleri gemiler zaten hazırdır.[1]

Mustafa Kemal’in Kürtler´e özerklik iddiaları

SABANCI Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Cemil Koçak, Radikal gazetesinden Neşe Düzel´e verdiği röportajda, Atatürk´,ün 1922 yılında ´Kürtler´e yerel özerklik, otonomi ya da ona benzer bir şey verilecek´ dediğini iddia ediyordu.

Oysa, Atatürk´ün sözlerini ve tarihi yanlış okumak ve yanlış yorumlamak, maksatlı veya maksatsız yanlış değerlendirmelere sebep olabiliyordu.

Atatürk´ün Kürtler´e özerklik vaat ettiği iddiası, ilk kez Cemil Koçak tarafından ortaya atılmıyordu. Teröristbaşı Apo´nun da bu iddiaya dört elle sarıldığını biliyoruz. Hatta Doğu Perinçek de bu iddiayı gündeme getirmek isteyenlerden biriydi.

Bağımsız Kürdistan kurulmasını ön gören Sevr Antlaşması´nı yırtıp atan Atatürk´ün Kürtler´e özerklik vereceğini veya vaat ettiğini iddia edebilmesi için insanın aptal olması gerekiyordu.

Heyet-i Temsiliye´de Kürt üyeler de bulunduğu halde Erzurum ve Sivas kongrelerinde kendilerinden söz edilmeyen Kürtler, ilk kez Amasya Görüşmeleri´nde gündeme getirilmişti.

İstanbul Hükümeti Temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Heyet-i Temsiliye arasındaki o görüşmelerin sonunda imzalanan tutanaklardan biri şöyleydi:

“Beyannamenin 1. maddesinde Osmanlı Devleti´nin düşünülen ve kabul edilen sınırı Türk ve Kürtler´in oturduğu araziyi kapsadığı ve Kürtler´in Osmanlı topluluğundan ayrılmasının imkânsızlığı izah edildikten sonra, bu sınırın asgari bir istek olmaz üzere elde edilmesinin temininin lüzumu müştereken kabul edildi. Bununla beraber, yabancılar tarafından görünüşte Kürtler´in bağımsızlığı maksadı altında yapılmakta olan tezvirlerin önüne geçmek için de bu hususun şimdiden Kürtlerce bilinmesi uygun görüldü.”

Yani, yabancılar tarafından destek ve himaye gören Kürtçüler´in bağımsızlık isteklerinin kabul edilemeyeceği daha Amasya Görüşmeleri´nde karara bağlanmıştı.

Belediye ve İl Genel Meclislerinde seçilme ve yönetme hakkı:

VATAN Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yalman, 16/17 Ocak 1922´de İzmit gezisine çıkan Atatürk´e şunu sormuştu:

´Kürtlük meselesi nedir? Bir iç mesele olarak değinmeniz doğru olmaz mı?´

Atatürk şu cevabı vermişti: ´Kürt meselesi, bizim, yani Türkler´in çıkarı için kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü, bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt öğeleri öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını da kaybede ede ve Türkler´in içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek, Türkiye´yi mahvetmek gerekir.

Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok, Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir…´

Lafı karnından anlamak

ATATÜRK, görüldüğü gibi ´özerklik´ten değil, ´bir çeşit özerklik´ten söz ediyordu.

Merhum gazeteci Uğur Mumcu´nun da vurguladığı gibi, Atatürk´ün sözünü ettiği ´bir çeşit özerklik´; Cemil Koçak´ın kastettiği ´özerklik´ değil, 1921 Anayasası´na göre illerin manevi kişiliğe ve özerkliğe sahip olmalarıyla ilgiliydi.

1921 Anayasası´nın 21. maddesi şöyleydi: ´İl yönetimi yerel işlerde manevi kişilik sahibidir ve özerktir.´

Atatürk, Kürtler´in kendi kendilerini yönetmelerinden değil, illerin kendi kendilerini yönetmesinden söz etmişti. Yani İstanbul, Ankara, Adana, Erzurum, Trabzon gibi; Kürtler´in yoğun olduğu Diyarbakır, Şanlıurfa, Van, Hakkâri illeri de kendi kendilerini yöneteceklerdi.

Bunu “Kürtler´e özerklik” vaadi diye anlamak için, ahmak olmak gerekirdi.[2]

Oysa İzmit’te söyledikleri son derecede açıktır ve şudur: “Adım adım bütün memlekette ve geniş ölçüde doğrudan doğruya halk tabakalarının ilgili ve etkili olduğu ‘mahalli idareler’ kurulması iç ve dış siyasetimizin gereklerindendir. Kürtlerin oturduğu bölgelerde ise, hem iç siyasetimiz ve hem de dış siyasetimiz açısından adım adım mahalli bir idare kurulmasını gerekli bulmaktayız…” Söylediği budur.

Aslında Gazi, İstanbul basınıyla bu görüşmeyi 16-17 Ocak 1923 tarihinde yaparken, 20 Ocak 1921 Anayasası yürürlüktedir ve Gazi, basın mensuplarına sadece bu anayasanın ilgili maddelerinden söz etmektedir.

Gerçekten de 10. maddede “Türkiye coğrafi durum ve ekonomik ilişki bakımından illere, iller ilçelere bölünmüş olup, ilçeler de bucaklardan meydana gelmektedir” denilmektedir.

11. madde ise “İller, bölgesel işlerde tüzelkişiliğe ve özerkliğe sahiptir. İç ve dış siyaset, şeriata, adalete, askerliğe ait işler, milletlerarası ekonomik ilişkiler ve hükümetin genel vergileri ile faydası birden çok ili kapsayan hususlar müstesna olmak üzere; BMM’ce konulacak kanunlar gereğince vakıflar, okullar, eğitim, sağlık, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işlerinin düzenlenmesi ve yönetilmesi il meclislerinin yetkileri içindedir…” demektedir.

Bu artık anayasal bir hükümdür. Örneğin Kürt kökenli yurttaşlarımızın çoğunlukta yaşadığı bir ilde, bu il genel meclislerine seçilecek üyeler çoğunlukla Kürt kökenli olacakları için, bu yöre halkı yukarıda belirtilen konularda özerk olarak alacağı kararlar ve yapacağı uygulamalarla kendi kendilerini yönetmiş olacaklardır. Gazi’nin söylediği budur ve sadece budur. Bundan bir “otonomi” anlamında özerklik sonucu çıkarmak en hafifinden “yanlış değerlendirme” olur. Aksine, Ahmet Emin Yalman’a söylediği kelimesi kelimesine şudur:

“…Anayasa gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi livanın (sancağın) halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir demektir… Şimdi TBMM hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmişlerdir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olamaz.”[3]

Bu ifade net bir şekilde, “Otonomi olmaz!” demektir.

 



[1] Mustafa Yıldırım (myldrm2008@gmail.com) 22 08 2009

[2] Tercüman / 5 Ekim 2008 / S. Yüksel Cebeci

[3] Bak. Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmaları,1923, Kaynak Yayınları, 1999, s.103

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Mehmet DENİZ

Mehmet DENİZ

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx