Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “seçildikten sonra askerin psikolojik ve stratejik tavrı ve dolaylı duyarlılığı sonucu; AKP’nin de yularını elinde tutan “dış güdümlü kirli derin cephe”nin değil, milli menfaatlerimiz istikametinde gayret gösterdiği” şeklindeki yorumları, haklı ve hayırlı buluyoruz. Ve zaten Milli düşünceli ve cesaretli bir Cumhurbaşkanını nice yıllardır bekliyoruz.
Erdal Şafak’ın doğru tespitleriyle:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başlayan Rusya gezisini Batı başkentleri saklamaya çalıştıkları tedirginlikle, Türkiye’deki Avrasyacılar ise gizli bir sevinçle izliyorlar…
Bu gezi uluslararası diplomasinin kaygan zeminde ilerlediği bir dönemde yapılıyor: Ortadoğu tehlikeli bir belirsizliğe sürükleniyor, ABD’nin şahsında Batı, Irak ve Afganistan’da artık istenmiyor, dolayısıyla geniş bir coğrafyada doldurulması gereken büyük bir boşluk doğuyor.
Bu gezi, Türkiye’de “Yeni Osmanlıcılık” rüzgârlarının estiği, daha bağımsız, ulusal menfaatleri ön plana çıkaran, proaktif dış politika izlenmeye başladığı günlere denk düşüyor.
Ve nihayet, bu gezi Güney Osetya savaşının jeopolitik şoklarının devam ettiği bir ortamda yapılıyor…
Ve Güney Osetya savaşında ve sonrasında Türkiye’nin Karadeniz’e açılan ABD ve NATO gemilerine Montrö Sözleşmesi kurallarını sıkı sıkıya uygulamasının Moskova’da nasıl takdirle, Washington’da ise kaş çatarak izlendiğini de hatırlatmak gerekiyor.
Uzun sözün kısası, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler adı konulmamış stratejik ortaklığa doğru gidiyor. Siyonist güdümlü Batı’nın “Türkiye’yi kaybediyor muyuz” korkularını bu gezi haklı çıkarıyor.
Rusya ve Türkiye ikili ilişkilerinde derinleştirilmesi ve ileriye taşınması amacı ile ortak bir deklarasyon imzaladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’in imzaladığı ortak deklarasyonda 1921 yılında Rusya ve TBMM hükümeti arasından imzalanan dostluk ve kardeşlik anlaşması, 1992, 2001 ve 2004 yıllarında parafe edilen diğer anlaşmalarla ortaya konulan ilkelerin amaç edildiği açıklandı. Uluslararası hukuk, BM şartlarının dikkate alındığı kaydedilen anlaşmada önemli maddeler yer aldı.24[1]
1- İkili ziyaretlerin sıklaştırılması. İlişkilerinin geliştirilmesi sadece iki ülke değil geniş Avrasya coğrafyası ve uluslararası alanda barışa, güvenliğe, istikrara ve kalkınmaya önemli katkı sağlıyor. Bu yönde çabaların sürdürülmesi.
2- Bölgesel ve uluslararası sorunlarda ikili istişare mekanizmalarının kurulması. BM ve diğer uluslararası örgütlerde işbirliğinin geliştirilmesi.
3- Kafkasların güvenliği için Türkiye’nin önerdiği Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu’nu, donmuş ihtilaflara taraf ülkeler arasında mevcut olduğunu müşahede ettikleri güven eksikliğinin giderilmesini sağlayacak, yapıcı ve mevcut uluslararası mekanizmaları tamamlayıcı bir girişim olarak kabul edilmesi.
4- Avrupa-Atlantik alanında geniş kapsamlı ve bölünmez güvenlik sisteminin iyileştirilmesi için yapılacak tekliflerde ortak çalışma prensibi.
5- BM, AGİT, Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası kuruluşlarda aday seçiminde karşılıklı desteklenmesi.
6- Terör, uyuşturucu ile mücadele, silah kaçakçılığı ve diğer uluslararası suçlarla mücadelede işbirliğinin güçlendirilmesi.
7- Taraflar iki ülke çıkışlı mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımına imkân sağlayacak yasal düzenlemelerin, ikili anlaşmalara uygun olarak en kısa sürede hayata geçirilmesine yönelik iradelerinin gösterilmesi.
8- Müteahhitlik alanında sağlanan başarının 2014 Soçi Kış Olimpiyatlarına hazırlık kapsamında gerçekleştirilecek projeleri de kapsar hale getirilmesi.
9- Kara, deniz ve demiryolu taşımacılığının geliştirilmesine yönelik projelerin desteklenmesi.
10- 2003 yılında faaliyete geçen Mavi Akım’la birlikte iki ülke enerji ilişkileri stratejik bir önem kazandı. Enerji ilişkilerinin geliştirilmesi için potansiyel bulunuyor. Somut projelerle çeşitlendirilmesi.
11- Nükleer enerji alanında işbirliğinin ticari ve ekonomik ilişkilerin önemli bir parçası olarak görülmesi, Türk Tarafının, Rus firmalarının nükleer enerji projelerine ilgilerini memnuniyetle karşıladığının bildirilmesi.
12- Turizm, askeri ve savunma sanayi konusunda işbirliğinin geliştirilmesi.
13- Taraflar iki ülke halklarının birbirlerini ve kültürlerini daha iyi tanımalarını teminen, sosyal, kültürel, eğitim, bilim ve teknoloji, basın-yayın, spor ve gençlik alanlarındaki mevcut işbirliğinin daha çok geliştirilmesi gerektiğinin kabul edilmesi.
14- Taraflar, Türkiye’deki Rus ve Rusya’daki Türk nüfusun artması dolayısıyla ortaya çıkan ihtiyaca binaen, iki ülkedeki Türk ve Rus çocuklarının öğrenimlerinin, karşılıklı olarak atılacak somut adımlarla kolaylaştırılması amacıyla, Milli Eğitim Bakanlıkları arasında işbirliğini yoğunlaştırmaya karar verilmesi.
15- Vize işlemlerinde kolaylaştırıcı çalışmaların yapılıp güncelleştirilmesi.
16- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Blackseafor, Karadeniz Uyumu Harekâtı ve diğer işbirliği konularının daha ileri aşamalara taşınma arzularının değerlendirilmesi kararlaştırılmıştır.
Ve hele Sn. Abdullah Gül’ün, “Alışverişleri Rus Rublesi ile yapalım” önerisi, karşılıksız kâğıt para olan dolar saltanatını sarsacak bir adımdır.
Teoman Alili’nin “Putin Rusya’sının diriliş modeli” yazısında Türk Rus ilişkileriyle ilgili önemli ipuçları vardı.
Rusya artık Batının dayatmalarına karşı uzlaşmacı tutum yerine çatışmalara varan hareketler yapıyor. Rusların bu hamleleri, aşamaları içeren yeni bir politikanın sonucudur. Rus basını buna “Acil Müdahale Doktrini” diyor. Doktrin şöyle hayata geçti; İktidarı al, enerjiyi millileştir, ekonomine sahip çık, ittifaklarını kur, atağa geç!
Rus Savunma Bakanlığı’nın yayın organı Kızıl Yıldız gazetesi ülkelerinin yeni doktrinini açıkladı. Gazete 1 Ağustos tarihinde yayımlanan yorum haberde şunları yazdı: “Amerikan yönetimi ‘önleyici vuruş’ adı altında bir strateji benimsedi ve bu strateji uyarınca kendisine tehdit olarak gördüğü ülkelere daha önceden bildirim yapmadan ya da, uluslararası hukuka bakmadan saldırdı. Buna elbette dünyanın güçlü ülkeleri karşılık vermek durumundaydı. Anavatan (Rusya) bu konuda kendi stratejisini hazırladı. Bu strateji için “Acil Müdahale Doktrini” oluşturulmaktaydı. Putin iktidarı döneminde güçlenen yeni doktrin, aslında daha önce ülke içinde hazırlıkları yapılan bir sisteme dayanmaktaydı. Anavatan’ı çevreleyen tehditlere karşı acil müdahalede bulunmak şarttı. Bu yüzden Kafkaslarda yaşanan kriz sırasında Rusya beklemeden hemen bir hamle yaptı. Birinci amacı interlandını (etki alanı) korumaktı.”
Nezavisimaya’nın yorumu
Rusya Başbakanı Vladimir Putin geçen yıl “öyle bir silahımız var ki bütün düşmanlarımız bu silahın gücü karşısında titreyecek” demişti. Bu söz o gün çok tartışıldı ama hiç kimse silahın ne olduğunu tespit edemedi. Rusya’da hem İstihbarat Teşkilatı FSB’ye hem de Orduya yakın bir gazete olarak bilinen Nezavisimaya, Putin’in o gün söylediği sözlerle ilgili 28 Ağustos 2008 tarihinde çarpıcı bir yorum yazısı yayınladı. Yorumda şu ifadeler dikkat çekiyordu: “Putin, Rusya’yı ayağa kaldıran lider olarak tarihe geçecek. Bütün dünya bugün O’nun “Rus Birliği Hareketi”nin geldiği noktayı konuşuyor. Rusya’da birliği sağlamak için hamleler yaptı. O’nun partisinin içinde komünistler de var, kapitalistlerde. Ama birliktelik temel bir programa dayanıyor. Programın özü Putin’in partisinin isminde gizli: “Birleşik Rusya Hareketi.”
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’yle bağlantıyı sağlayan bölgesel politika ve nihayet uluslar arası anlamda Çin’le yakınlaşma siyaseti, Rusya’nın bugün kararlı bir duruş sergilemesini sağlıyor. Putin’in çok önem verdiği danışmanı Primakov, Hindistan’a giderken uçakta basına bir açıklama yapmıştı: ‘Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan’ın stratejik ortak olduğu bir dünya düşlüyoruz.’ O zaman çok uçuk bir hayal gibi görünen bu fikir bugün Şangay İşbirliği Teşkilatında gerçek olmadı mı? Kafkasya krizi yaşanırken rutin Tacikistan Zirvesi bile Batı basınını paniğe sevk etmeye yetti. Kimse sonuç bildirisine bakmadı bile.
Putin, hiç kimsenin hayal edemeyeceği kadar güçlü bir silah yaptık derken, bir füzeden veya bir denizaltıdan bahsetmiyordu. İktidarında oluşturduğu doktrinden bahsediyordu. İşte o doktrin bugün Rusya’yı bütün dünyada saygı gösterilen bir ülke konumuna taşımıştı. Türkiye başta, bütün İslam âlemiyle olumlu ilişkiler de bunun devamıydı.
İzvestiya uluslararası hukuk açısından Rus etkisine dikkat çekti
Rus basını sürekli olarak Putin iktidarı sırasında planlı bir sistemin yürüdüğünü vurguladı. İzvestiya gazetesi Putin iktidarı dönemiyle ilgili bir yazı dizisi yayımladı. Gazete, yazılarında sürekli olarak Moskova’nın Batıya karşı sistemli ve mesafeli bir politika izlediğini ve sessiz göründüğü konularda bile aslında hareketli ve etkili olduğunu hatırlattı. BM’de Rus yetkili ve ABD’li yetkili arasında yaşanan tartışmaya dikkat çeken İzvestiya, Rus tavrını bir siyasi hamle olarak yorumladı.
Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanıma kararının ardından toplanan BM Güvenlik Konseyi’nde ABD ve Rusya arasında gerginlik yaşanmıştı. Somut olarak hiçbir bildiri ya da kararın kabul edilmediği toplantıda, Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Vitali Çurkin ile ABD’nin BM Daimi Temsilci Yardımcısı Alejandro Wolff arasında karşılıklı suçlamalar vardı. Wolff, Rusya’nın Gürcistan’ın topraklarına girmesinin ve güç kullanmasının BM Ana Sözleşmesine aykırı olduğunu belirterek Rusya’nın Gürcistan’ın Güney Osetya bölgesinde yaşayan Rus vatandaşlarını koruma bahanesinin gerçek olmadığını söylerken, Rus Büyükelçi Çurkin ise Wolff’un söylediklerinin “iki yüzlülük” olduğunu belirterek ABD öncülüğündeki işgal güçlerinin 2003 yılında Irak’a kitle imha silahlarının bulunduğu gerekçesiyle girdiklerini anımsattı: ABD’nin değerli temsilcisine kitle imha silahlarını sormak istiyorum, Irak’ta onları buldunuz mu yoksa hala arıyor musunuz?” diye çıkışmıştı.
Önce iktidar ardından enerji gücünü millileştirme
Rusya Putin döneminde önce Oligark adı verilen Yeltsin döneminde zenginleşen (çoğu Yahudi asıllı) bir gruba karşı büyük bir mücadeleye girişti. Bu sayede kendisi için çok önemli olan Doğalgaz ve Petrol şirketlerini millileştirdi. Bugün Rusya’nın en önemli silahı olarak görünen enerjinin millileştirilmesi sayesinde Rusya, kendisine karşı olan tüm güçlere, mesaj verebilme yeteneğini elde etti.
Özellikle en etkili enerji şirketi olan Gazprom’da oligark etkisini kırarak devlet hâkimiyetini sağladı. Operasyon öncesinde hiç kimsenin anlamadığı bir gelişme yaşanmıştı. Rusların en etkili politikacılarından biri olan ve Rus Avrasya politikası mimarlarından Evgeni Primakov, “Rusya Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği Başkanı” yapılmıştı. Bazı çevreler bu görevlendirme yapıldığında Putin’in Primakov’u çizdiğini bile sanmıştı. Oysa bu atamanın aslında yapılacak olan olgirak operasyonunun ilk adımı olduğu sonradan ortaya çıktı. Kapitalist yayın organı olarak bilinen Kommersant, 2007 yılında Primakov’un Putin tarafından özel yetkiyle görevlendirildiğini yazdı ve Primakov’la birlikte oligarkların bütün açıklarının tespit edildiğini yazdı. Daha sonra yapılan Gazprom operasyonu sırasında şirketin, yönetimi devlet lehine değişikliğe uğradı. 13 sandalyeli yönetim kurulunda yedi sandalye özel sektöre, altı sandalye devlete aitken bu sistem tam tersine döndü. Ayrıca Gazprom, Devletin enerji şirketleri merkezdeki OAO isimli şirkete bağlandı.
Neden Medvedev?
OAO’nun eski Yönetim Kurulu Başkanlığında bugünkü Rus Devlet Başkanı Dimitri Medvedev oturmaktaydı. O Medvedev aynı zamanda Gazprom’un da başındaydı. Putin, kendi halefini belirlerken enerji konusundaki uzmanı seçti ve belki de bu seçimiyle aslında en büyük silahını dünyaya tanıtmıştı. Rusların enerji alanındaki etkisi nedeniyle Avrupa Birliği Amerikan yönetiminin taleplerini ve Rusya’ya karşı birlikte hareket etme beklentisini karşılayamadı.
Pravda’nın yorumu
Rusların en etkili gazetelerinden biri olan Pravda’nın önemli yazarlarından Sergei Bubnov, Karadeniz’de yaşanan gerilimle ilgili çarpıcı bir değerlendirme yaptı: “Bir ülkenin coğrafyası kaderidir sözü çok önemli. Türkiye son zamanlarda 30’lu yıllarda yaptığı anlaşmanın faydalarını görüyor. Türkiye, Rusya ile ilişkilerini güçlendirecektir. Çünkü Ankara Rusya ile silah alışverişi yapabilir ama ABD’yle enerji alışverişi yapamaz.”
Bu cümle farklı yönlere çekildiğinde Rusların Türkiye’ye inceden bir tehdit yaptığı söylenebildi. Ancak Moskova’nın Türkiye’yle silah alışverişi konusundaki tavrı Ocak 2002’de netleşmişti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun konuğu olarak Türkiye’ye gelen Rusya Genelkurmay Başkanı Anatoli Kvaşnin’in ziyaretinde önemli anlaşmalar yapılmıştı. O dönemde anlaşmaları 20 Ocak 2002 tarihli Rus kaynakları iki ülke arasında silah teknolojisi konusunda görüşmeler yapıldığını belirtmişler ve bir atasözünü hatırlatmışlardı: “Biz Türkiye’ye balık vermiyoruz. Balık tutmasını öğretiyoruz.”
Türkiye’ye etkiler
Türkiye’de en çok merak edilen konuların başında Kafkaslarda yaşanan gelişmelerin ülkemizi nasıl etkileyeceği geliyor. AKP Hükümeti Gürcistan yanlısı politikalarını çok açık biçimde dillendirirken Türk Silahlı Kuvvetleri daha dengeli bir politika izliyor. Genelkurmay Başkanlığının son gününde yaptığı konuşmada Org. Yaşar Büyükanıt, “Karadeniz’i karıştırmaya çalışıyorlar” diyerek önemli bir vurgu yapmıştı. Yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Işık Koşaner ise Kafkaslarda yaşanan kriz devam ederken “Renkli başkaldırılarla ülkelerin sistemlerine müdahale ediliyor” cümlesini kullandı. Gürcistan lideri Saakaşvili’nin “renkli bir başkaldırıyla” iktidara geldiği düşünülünce bu açıklama daha büyük önem kazanıyor.
Son önemli gelişme ise 1 Eylül’de yaşandı. Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinden yaptığı açıklamaya göre: “Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile Rusya Federasyonu Deniz Kuvvetleri Komutanı Vladimir Visotskiy, Karadeniz’in uluslararası sularında seyir halindeki TCG Kemalreis Fırkateyninde görüştü. Görüşmede, iki ülke deniz kuvvetlerini ilgilendiren konular ve bölgedeki son gelişmeler üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu.”
‘Tüzmen’in kırmızısı
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, 1 Eylül’de sabah saatlerinde tüm Rus mallarının, girişlerde daha sıkı kontrol edilmesini öngören kırmızı hat uygulaması başlattığını açıklamıştı. Hatta Tüzmen 29 Ağustos’ta Gümrük Müsteşarlığına yazı gönderip Rus mallarının gümrüklerde bekletilmesini istedi. Tüzmen, Çin’deyken yaptığı açıklamada uygulamanın resmen başladığını söyleyip hava atmıştı. Ancak “atletik bakanın” açıklamaları aynı gün içinde Hükümet tarafından yalanlanmıştı. Öğleden sonra Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bakan Çiçek, şunları söyledi; “Rusya ihracatında ortaya çıkan ve iki ülke ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen bir durum söz konusu. Rusya bizim için çok önemli bir ülkedir. Hem komşumuz hem de ekonomik ilişkilerimizi en üst noktada sürdürdüğümüz önemli bir ülke. Bu ilişkilerimizin sürdürülmesi için sorunları görüşerek çözmeye çalışıyoruz. Yarın Rus Dışişleri Bakanı gelecek. Bu konu gündeme alınacak. Bakan Tüzmen’in bu olumsuz gelişmeler karşısında tedbir alınmasına yönelik talebi söz konusu oldu. Bakanlar Kurulunda değerlendirildi, ama bu konuda olumsuz bir karar almadık. Normal uygulama devam ediyor. Biz sorunun çözümü için değişik girişimler yapıyoruz. Yarın Dışişleri Bakanları gelecek. Bu konuları görüşme imkânı olacak. Tüzmen talebini iletti ama biz ona olumlu cevap vermedik.”
TSK’nın azgın İsrail’e onurlu ve Tarihi Tavrı:
Bu arada, Davos tartışmasına İsrail ordusu da katıldı! İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Türkiye’ye ağır suçlamalara kalkışmış ve stratejik dostumuz sanılan Siyonist cuntanın dişleri sırıtmıştı.
Türkiye ile İsrail’in siyasi liderleri arasında yaşanan söz düellosuna, İsrail ordusu da katıldı. İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Avi Mizrahi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a oldukça ağır suçlamalar yapmıştı.
Haaretz gazetesinin haberine göre, İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı, bu çıkışı için uluslararası bir toplantıyı fırsat tanımıştı.
Başta ABD, Almanya, İsveç ve Brezilya’dan üst düzey askeri temsilciler olmak üzere çeşitli ülkelerden askerlerin katıldığı “Askeri Psikoloji” konulu uluslararası toplantıda konuşan Siyonist Mizrahi, Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı Perez’e yönelttiği “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” şeklindeki sözünü hatırlatarak, “Erdoğan aynaya baksın” diye başlamış ve:
“İsrail’i suçlayan Türkiye’nin uzun yıllar önce Ermenilere dünyanın en büyük katliamlarından birini yaptığını öne sürerek, aynı politikanın bugün de Kürtler üzerinde sürdürüldüğünü” iddia edip “İsrail’i Filistin topraklarını işgal etmekle suçlayan Başbakan Erdoğan’ın ülkesinin, Kıbrıs’ın kuzeyini on yıllardır işgal ettiğini” söyleyecek kadar küstahlaşmıştı.
Açıkça ve alçakça; Türkiye’mizi hedef alan asılsız suçlamalara bu sefer tepkisiz davranılmıştı. Ama fetullahçıların, AKP iktidarının ve AB uşaklarının yıpratmaya çalıştığı TSK’nın Siyonist arsızlara gerekli ve haysiyetli tepkisi, milli duyarlılıklarımıza tercümanlık yapmıştı.
TSK’dan İsrail’e NOTA gibi uyarı:
“İsrail Genelkurmayı’ndan soykırım iddialarına ilişkin açıklama istiyoruz”
Genelkurmay Başkanlığı, İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı’nın uluslararası bir toplantıda yaptığı konuşmaya ilişkin basında yer alan bazı sözlerin ”gerçekleri saptıran, maksadını aşan, talihsiz, hiçbir şekilde kabul edilemez, bulunduğu görevin yetki ve sorumluluklarıyla bağdaşmayan ve en önemlisi de iki ülke arasındaki milli menfaatlere zarar verebilecek boyutta ifadeler olduğunun değerlendirildiği” uyarısını yapmıştı.
Genelkurmay Başkanlığından yapılan yazılı açıklamada, şunları vurgulamıştı:
”13 Şubat 2009 günü İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı’nın uluslararası bir toplantıda yapmış olduğu konuşmaya ilişkin bazı sözler basında yer almıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri ile olan ilişkilerine önem verdiğini düşündüğümüz İsrail Genelkurmay Başkanlığı’nın konuya açıklık getirmesini beklediğimizi, kamuoyuna saygıyla duyururuz.”
Bu gelişmeler üzerine Hükümet de, İsrail’e NOTA vermek durumunda kalmıştı.
Ardından İsrail Jarusselam Post Gazetesinin; “Ermeni soykırım tasarısını önce İsrail tanımalıdır” teklifi, MİLLİ GÖRÜŞ Lideri 54 Hükümetin Başbakanı PRF DR Necmeddin Erbakan Hoca’mızın 40 yıldır anlatmaya çalıştığı, ama gafillerin ve masonik mahfillerin sürekli kulaklarını tıkadığı: “PKK terörizminin, Kıbrıs’ı Rumlara verme girişimlerinin, Ermeni soykırımı herzelerinin, bunların hepsinin arkasında İsrail ve Siyonist Yahudi Lobileri vardır” uyarılarının haklılığını da bir kez daha ortaya koymaktaydı.
[1]Cihan. 13. 02.2009

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Milli Çözüm, yaşam sürdüğümüz şu dünya hayatında gerçekleşen hadiseleri doğru anlamanın ve uyanık kalmanın tüyoları…
Özgür Özel, hapishanede bulunan İBB başkanı Ekrem İmamoğlunun yaptığı mitinglerle sesinini duyurmaya çalışıyormuş gibi görünürken…
"Başbakanlar, başbelasıdır bozuk düzende! Gizli gerçek hükümet, mason localarıdır Siyonist merkezler ise akıl hocalarıdır Amerika…
Sırtlanlar sadece, vergi yükler sırtlara BOP IMF görevlisidir, fatura hep yurttaşa Milli Görüş bereketle, zam…
Öyle anlaşılıyor ki hem CHP’de hem AKP’de hem de diğer muhalefet mahfillerinde, hâlâ en korkulan…
Bir toplumda iki sınıf vardır ki onlar bozulursa bütün toplumda ifsat olur bunlar yöneticiler ve…
"CHP’nin marazlı masonik takımı Kılıçdaroğlu’na karşıydı. Çünkü Kılıçdaroğlu, “Kirli, kiralık ve münafık cephenin” değil, “Milli ve duyarlı cephenin” yanındaydı.…
MİLLİ GÖRÜŞ - MİLLİ ÇÖZÜMDEN GAYRİSİ HAİM NAHUM DOKTRİNİN UYGULAYICISIDIRLAR. KİM DAHA İYİ UYGULAYACAKSA SİYONİZM…
Bugünlerde terörist başı bebek katili cani'nin ayağına gitmek için can atanların böylesine bir ihanete nasıl…
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…