YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
663149ed6fac2
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 7 6 5 7
Bugün : 21339
Dün : 29424
Bu ay : 735293
Geçen ay : 453014
Toplam : 23514257
IP'niz : 3.21.93.44

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

Başbakan Recep T. Erdoğan’ın: “Hamas’ı ılımlaştırmak ve merkeze kaydırmak istiyorsanız, Ona fırsat tanımalısınız. Bizi (AKP’yi) de böyle sanmıştınız, radikalcilikle suçlamıştınız, ama yedi yıldır iktidardayız, korktuklarınızın hiç biri olmadı” anlamındaki ifadelerini, aslında bir “dolaylı itiraf” şeklinde okumalıdır. Bu sözlerin açılımı: Asıl İslamcı ve insani amaçlı olan Milli Görüş partileriydi. İsrail siyonzimine ve Batı emperyalizmine karşı çıkan ve bu yönde ciddi adımlar atan Erbakan Hoca’nın hareketiydi. AKP’yi Milli Görüşten koparıp iktidara taşımakla, nasıl bizi ılımlı ve uyumlu hale getirip, şimdi siyonizmin hizmetçisi ve emperyalizmin işbirlikçisi olarak ehlileştirdiyseniz, bunun gibi, Hamas’ı da sahiplenip Milli ve İslami çizgisinden koparmalı ve İsrail’le danışıklı dövüş içinde, ama siyonizmin güdümünde bir oluşuma çevirmelisiniz” anlamındadır.

28.01.2009 tarihli Haber Türk TV ajanslarında verdiği gibi, ABD’de “gizli ve gölge CIA” olarak bilinen Siyonist düşünce kuruluşu STRATFOR’un yayınladığı analiz raporlarına göre:

“Ortadoğu’da Hamas ve Hizbullah benzeri oluşumların ve arkasındaki Şii İran’ın etkinliğini kırmak ve Arap ülkelerinin başaramadığı “Bölgesel Liderlik boşluğunu doldurmak” üzere, Sünni ve Laik Türkiye’nin ve AKP zihniyetinin hazırlandığı” duyurulmaktaydı.

Bu Siyonist projenin “önündeki en büyük engelin ise Türk Ordusu olduğu” vurgulanmıştı. Ergenekon operasyonları bahanesiyle özellikle TSK’nın yıpratılması da, herhalde bu bağlamda ele alınmalıydı.

Siyonist düşünce kuruluşu Stratfor raporunda, Recep T. Erdoğan’ın İsrail’e yönelik sert çıkışlarının (ve Yahudi Lobilerinin sitemkâr mektuplarının) ise: Arap ve Müslüman toplumların takdirini kazanmayı ve Ahmedi Nejad’ın karizmasını yıkmayı ve O’nun yerini almayı amaçladığı da hatırlatılmıştı.

Ve zaten Amerikan mandacısı Prof. Mahir Kaynak Akşam Gazetesindeki bir röportajında:

“ABD’nin Ortadoğu ve Afrika merkezli yeni sömürü ve işgal planlarında AKP iktidarını “bölgesel aktör” ve taşeron olarak kullanmak üzere hazırladığını” böbürlenerek anlatmış, ayrıca Dışişleri Bakanı Ali Babacan da:

“Hamas artık ya silahı ve saldırganlığı bırakmalıdır veya “Filistinlilerin siyasi temsilcisi” iddiası geçersiz olacaktır” açıklamasıyla, Siyonist uşaklıklarını ortaya koymuşlardı. Hamas’la El-Fetih’in birleşmesi elbette lazımdı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Suudi Arabistan ziyaretinde bu konuyu gündeme getirmesi de önemli bir adımdı. Ancak “Hamas’ı da, Mahmut Abbas gibi laytlaştırıp ABD ve İsrail’in güdümüne sokma” hesaplarına hizmet etme kuşkuları da yabana atılmamalıydı.

Oysa Hamas’ı:

a) Arafat’ın kontrolündeki El-Fetih’i parçalayıp zayıflatmak

b) Daha İslamcı ve tavizsiz görüntüsüyle kendi toplumunda ve Müslüman kamuoyunda kahramanlaştırmak

c) İsrail’e yönelik yapılacak, ama ne hikmetse, sürekli boş alanlara düşüp can ve mal kaybına yol açmayacak basit füze saldırılarıyla, Siyonistlerin Filistin halkına karşı başlatacağı hücumlara mazeret ve meşruiyet kazandırmak

d) Dünya genelinde ve özellikle ABD ve AB ülkelerinde: “İsrail ciddi tehdit ve tehlike altındadır. Kendini savunmak ve silahlanmak zorundadır. Bu nedenle sahip çıkılmalı ve yardım yapılmalıdır. Çünkü İsrail, Ortadoğu’da Batı çıkarlarının karakolu durumundadır” kanaatini yayınlaştırmak ve böylece muhtemel tepkileri yatıştırmak..

Gibi sinsi ve şeytani nedenlerle en başından beri kurgulayıp kullanmaya çalışan siyonistler, zamanla Hamas’ın giderek millileşmesi ve İsrail’e ciddi tehlike arz etmesi üzerine,

e) Ve yine Hamas’ın demokratik seçimlerle Filistin’in meşru temsilcisi durumuna gelmesiyle, başta Mısır ve Ürdün olmak üzere Arap ülkelerindeki baskıcı yönetimler ve despotik düzenlere karşı, Müslüman halklara kötü(!) örnek oluşturması nedeniyle, artık merkeze çekilmesi ve evcilleştirilmesi gerekiyordu. Bunun taşeronluğu ise, daha önce aynı süreç ve sergüzeştten geçen Recep T. Erdoğan’a düşüyordu. Başbakan’ın ABD lideri Obama’ya teklif ettiği söylenen: “Terörün tanımını yeniden yapalım” iddiaları da insana: “Acaba PKK’ya resmiyet ve meşruiyet kazandırma hazırlığı mı yapılıyor?” sorusunu düşündürüyordu. Kaldı ki zaten terörün üzerinde ittifak edilmiş hukuki ve geçerli bir tarifi de bulunmuyordu.

Bu arada, Washington Post’un “Gazze’ye gönderilecek bir barış gücü içinde Türk askeri de bulunacak mı?” sorusuna:

“Hayır ve asla, bu imkânsızdır. Belki sadece gözlemci olarak katılır. Bu bizi anti semitist konuma taşır” anlamında yanıtlar veren Başbakanın, bundan kısa bir süre sonra “Aden körfezindeki korsanlarla mücadele için Somali’ye savaş gemileri ve Türk askeri gönderilmesine yetki tezkeresi istemesi nasıl bir kahramanlıktı? Simon Peres’e çıkışını ayıplayan monşerler, Aden’e asker göndermeyi niye alkışlamıştı?!

The NewYork Times’in şu tespitleri oldukça ilginçti:

“Hamas’ın kışkırttığı İsrail bir şeyler yapmak zorundaydı, fakat bir şey yapma hakkı her şeyi yapma hakkı demek değildi. İsrail öncelikle, ablukayı gevşeterek Hamas’ın ateşkesi uzatacağı bir ortam yaratmayı denemeliydi. Aşırı kara saldırılarının uzun vadede daha fazla terörist yaratacağı kesindi.

İsrail’in Hamas’ı ezme çabasıyla Gazze’yi bombaladığı şu günlerde Hamas’ın gelişip serpilmesine bizzat İsrail’in katkıda bulunduğunu hatırlamakta fayda vardır.

Hamas 1987’de kurulduğunda, İsrail’in en büyük endişesi Yaser Arafat’ın Fetih hareketiydi ve İslamcı bir Filistin örgütü olan Fetih’in altının oyulması için Hamas kışkırtılmıştır.

İsrail bu Müslüman direnişçilerin vakitlerini camilerde ibadet ederek geçireceği hesabıyla Fetih’e yüklenip, Hamas’ın bir karşı güç olarak yükselişine dolaylı katkı sağlamıştır.

Ama şimdi Filistin’de bir ‘bumerang sendromu’na tanık oluyoruz. İsrail’in El-Fetih’e karşı kurup kolladığı Hamas, bu sefer Siyonistlerin korkulu rüyası olmaya başlamıştır.

Bu gidişat devam ederse, sonunda saldırgan İsraillilerle doğrudan çarpışan Hamas tarzı Filistinlilerin sayısı artacaktır. 

Birçok Gazzeli Fetih’e yolsuzlukları ve acizliği nedeniyle karşı çıkmaktaydı, ama Hamas’ın aşırı katılık ve baskısından şikâyet edenlerde vardı.

Fakat siyonistlerden ıstırap çekip aşağılandıklarında, Hamas’ın buna karşı mücadele ettiğini görmekten heyecan ve memnuniyet duyuyorlardı.

“İsrail’in bu son örnekte ciddi biçimde kışkırtıldığı da konuşulmaktaydı. İsrail Hamas’la ateşkesin uzatılmasına çalıştı ve Mısır bu konuda arabuluculuk önerdi – fakat Hamas reddetti. Komşusundan roketler ateşlenirken, İsrail bir şeyler yapmak zorundaydı” yaklaşımları tam bir saptırmaca ve sahtekârlıktır.

Türkiye’ye, HAMAS’ı tasfiye görevi mi verilmişti?

NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, İsrail’in günlerdir yakıp yıktığı, masum insanları katlettiği Gazze’de, herhangi bir ateşkes anlaşmasını denetleyecek barış gücü oluşturulması planlarının olmadığını açıklamıştı.

Bunun anlamı gayet açıktı: NATO, katliama seyirci kalacaktı.

Birleşmiş Milletler Teşkilatı, zaten kınama kararı bile almaktan aciz bir durumdaydı.

İşgal altındaki Gazze ile ilgili iki ülkenin, Fransa ve Mısır’ın birlikte hazırladıkları “barış planı”nın Kahire’deki görüşmelerine, Türkiye’yi temsilen Başbakan Erdoğan tarafından görevlendirilen Ahmet Davutoğlu katılmıştı.

Fransa ile Mısır’ın birlikte hazırladıkları ve adına da “barış planı” dedikleri (oysa bu plana; “İsrail işgalinin sona erdirilmesi planı” denilmeliydi, çünkü ortada karşılıklı bir savaş değil, tek yanlı bir işgal söz konusu) girişim, Gazze’ye yönelik ciddi yaptırımlar içeriyordu.

Planın ana unsurlarından birini, “Hamas’ın Gazze’deki etkinliğinin sona erdirilerek tasfiye edilmesi hedefi” oluşturuyordu.

Hamas’ın etkinliğini kırmak ve güçsüzleştirmek için öncelikle kendisini ve halkını savunamayacak duruma getirilmesi öngörülüyordu. Bunun için Gazze’ye silah sokulmasını engellemesi ve Refah ile Kerem Şalom geçişlerine Türk askerlerinin gözlemci olarak yerleştirilmesi isteniyordu.

Mısır ve Fransa yetkilileri arasında yapılan görüşmelerde Hüsnü Mübarek, açıkça, hazırladıkları planın Türkiye olmadan hayata geçmesinin imkânsız olduğunu söylüyor.

Planın ana unsuru olan Hamas’ın tasfiye edilmesi hedefine, Gazze’nin kendisini savunmasız bırakarak, İsrail’in tanklarına karşı ellerindeki en basit silahlar bile alınarak, kısa sürede ulaşılmak isteniyordu. Gazze’nin savunmasız kalmasını sağlama görevi ve denetimi de Türkiye’ye veriliyordu!

O sırada ABD Başkanı Bush’u arayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de ABD’den “Hamas’ın tasfiye edilmesi ve buna Türkiye’nin de yardım etmesi gerektiği” yönünde telkinlere muhatap oluyordu. Bush, Mısır ile Fransa’nın girişimlerini övüyor, Türkiye’den de bu iki ülkenin planına destek vermesini istiyordu.

Bush’un, Gül’e telefonda söylediklerinden; Mısır ile Fransa’nın yürüttükleri görüşmelerin ve Hamas’ın tasfiye edilmesi operasyonunun asıl sahibinin ABD olduğu anlaşılıyordu.

Konunun Türkiye açısından önemi ve hassasiyeti açıktır; Bu nedenle ABD’nin, Mısır ve Fransa üzerinden, ülkemize vermek istediği Hamas’ı tasfiye operasyonundaki “gözcülük” rolü, tehlikeli bir tuzaktır. Türkiye’ye böyle bir teklifin yapılmış olması bile utanç verici ve onur kırıcıdır. Türk askeri, siyonizmin hizmetçisi yapılmaya çalışılmaktadır.

Türkiye, Gazze’de vatanını savunan, işgale razı olmayan ve insanlık onurunu korumak için çırpınan Filistinlilere sahip çıkmakla sorumludur. Bu sorumluluğu, başta İstanbul Çağlayan olmak üzere, ülkemizin dört bir yanında yapılan Filistin halkıyla dayanışma mitinglerinde milletimizin gösterdiği asil tavır yeterince açıklamaktadır.

Türkiye, Mısır ve Fransa’nın taşeronluğunda kotarılan Amerikan/İsrail ortak yapımı operasyon karşısında dikkatli olmalıdır. Milletimizin razı olmayacağı hiçbir girişime ortak olunmamalı, hiçbir yükümlülüğün altına imza atılmamalıdır.

Şu gerçeği de kimse aklından çıkarmamalıdır: Bu millet, Filistin davasına yanlış yapanı asla bağışlamayacaktır!8[1]

Gazzeliler demokratik haklarını kullandıkları için ceza verilmişti!

Yaklaşık 700 kilometre karelik bir alana 1.5 milyon insan resmen tıkılmıştır. Bunların çoğu, Gazze’nin çevresindeki Aşkelon ya da Merşeba gibi Yahudilerin işgal ettiği köy ve kasabalardan buraya sürülmüş insanlardır. İsrail ordusu bunları 1948’de yerlerinden yurtlarından alıp getirmiş, Gazze’ye yığmıştır.

Gazze’liler, ta 1967’deki, altı gün savaşından bu yana, İsrail işgali altındadır. Her ne kadar 2005 yılında askerlerini bu bölgeden çektiyse de, hala ‘işgalci güç’ olarak algılanmaktadır. Gazze’ye giriş çıkışları, ithalat ve ihracatı, ‘a’ dan ‘z’ ye denetliyor. Dahası, Gazze’nin hava sahası ve deniz kıyısı da İsrail gözetiminde. İsrail, Dördüncü Cenevre Konvansiyonu hükümleri çerçevesinde, bu insanların huzurlu ve sağlıklı bir biçimde yaşamasından da sorumludur. Ama o sürekli saldırıyor, öldürüyor, sakatlıyor..

Gazzeliler’e uygulanan ambargo, ABD ve AT’ın da katılımıyla, hele de Hamas seçimleri kazanınca, bu bölgeye tıkılan 1.5 milyon insanı demir bir kafese soktu. Yakıt, elektrik, ithalat, ihracat ve Gazze’ye giriş çıkışların durdurulması, yavaş yavaş, soluk alamaz hale getirdi bu insanları; sağlık, ulaşım, su ve kanalizasyon sorunları akıllara ziyan boyutlara ulaştı!

Bunun nedeni Hamas’ın 2006 seçimlerini kazanmasıydı. Yani demokratik haklarını kullandı diye, Gazze’liler cezalandırılmaktaydı!

Lütfen sayılara kısa bir göz atalım: Üç haftada, İsrail saldırılarında, yaklaşık, çoğu sivil, 1500 kişi öldürüldü 6500 kişi yaralandı. Buna karşılıksa, 30 İsrail askeri hayatını yitirdi. Eğer İsrail, Haziran ayında imzaladığı anlaşmaya saygı gösterse ve Gazze’ye uyguladığı ambargoyu kaldırsaydı, bu gün yaşananlara hiç gerek kalmayacaktı.

Unutmayınız… Gazze’ye uygulanan saldırıların Hamas’ın çoğu boşa giden basit roketleriyle, ya da İsrail’in ciddi tehdit altında bulunduğu iddialarıyla hiçbir alakası yoktur. İsrail basını olayı böyle sunuyor dünyaya. Dahası, İsrail basınının dışında, dünyadan hemen hemen hiç bir basın kuruluşu bölgeye giremiyor! Çünkü Lübnan saldırıları sırasında olanları bütün dünya, televizyondan izledi diye, İsrail hükümeti çok rahatsız olmuştu; bu kez gerekli önlemleri aldı! Peki o zaman Gazze saldırılarının arkasında ne vardı?

Hemen 2002 yılına dönelim ve İsrail Savunma Kuvvetleri Kurmay Başkanı Moshe Yaalon’un şu sözlerini hatırlayalım: ‘Filistinliler yenilmiş ve her şeyini yitirmiş bir ulus olduklarını ve İsrail’in güdümünde uyumlu vatandaş olarak yaşamaktan başka seçenekleri kalmadığınışılmaktadır artık beyinlerine kazımak zorundadır!’ 

Siyonist Yahudilerin: “İnananlara düşman ve tüm insanlığa şeytan olduğunu” Kur’an haber veriyor. (Bak: Maide Suresi ayet 82)

Zeki Ceyhan’ın dediği gibi: Ey Siyonist Yahudi, seni nasıl seveyim?

“İsrail’e kızabilirsiniz ama Yahudi’ye laf etmeyin!” deniyor!

Kim diyor, kim tekrarlıyor bunu? Öncelikle Yahudiler gündeme getiriyor!

Sonra da Yahudi’nin denetimi altındaki kalem ve kelam erbabı ve satılık siyaset erkânı istiyor!

Ey saldırgan Yahudi, seni nasıl sevip savunayım?

Sen böyle bir vahşet sergilerken, ben seni nasıl bağrıma basayım?

Ne cami diyorsun, ne okul diyorsun, ne hastane diyorsun!

Ne ambulans diyorsun, ne sivil araç diyorsun, ne BM konvoyu diyorsun!

Önüne ne gelirse vuruyorsun!

Sonra da “Bizi sevin, sahiplenin” diyorsun!

Sevgi bu kadar ucuz mu?

Sevgi bu kadar ayağa mı düştü?

Yahudi’nin “Beni sevin” demesiyle, katilin maktulden kendisini sevmesini istemesi arasında ne fark var?

Katil, bir kişiyi ya da birkaç kişiyi öldürürken, Yahudi tüm insanlığı öldürüyor!

İnsanlığın köküne kibrit suyu döküyor!

Bir köşeye sıkıştırdığı insanların üzerine bomba yağdırması nasıl büyük bir alçaklıksa, çoluk çocuğunu toplayıp yüksekçe bir tepeye çıkararak bombaladığı masum insanları seyrettirmesi de o kadar büyük bir alçaklıktır!

Hem böyle alçakça işlere imza atacaksın, hem de “Beni tenkit etmeyin, kötü laf söylemeyin, kayıtsız ve şartsız sevip destekleyin” diye istekte bulunacaksın!

Bu ne yüzsüzlük ve şımarıklıktır!

Bu ne pişkinlik ve münafıklıktır!

Bu ne arsızlık ve ayarsızlıktır!

Ey gaddar ve hilekâr Yahudi, gerçekten sevilmek istiyorsan, gerçekten insanlık içinde bir değerin olsun istiyorsan bu vahşet politikasına bir son vermelisin!

Kendini diğer insanlardan üstün görme iddiandan vazgeçmelisin!

Üstün ırk olarak herkesi ezme gibi bir hakkının olmadığını kabul etmelisin!

Ve gerçekten sevilmek istiyorsan önce sevmeyi öğrenmelisin!”

Bu sözlerimiz, ırkçı ve önyargılı bir yaklaşımla yapılan Yahudi düşmanlığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Çünkü insanları kavimlerinden ve genlerinden dolayı suçlamak, hem inancımıza hem de insanlığımıza aykırıdır. Ancak genellikle Yahudilerde görülen, aile içindeki ve özel eğitim birimlerindeki “gizli öğretilerin” ve “kirli düşüncelerin”, nesilden nesile aktarılagelmesi, şeytanları bile şaşırtan hile ve hıyanet örneklerinin sıklıkla bunlarda görülmesi, herhalde dikkatli olmamız için yeterli sayılmalıdır. Yoksa Siyonist amaçlar taşımayan, başka insanların her türlü haklarına saygılı bulunan Yahudiler, elbette bunların dışındadır.bile şaşırtan hile ve hıyanet örneklerinin sıklıkla bunlarda görülmesi, dikkatli ogizli öğretilerein”, aile içindeki ve özel eğitim birimlerindeki “. Amcak genellikle >yaünkü insanları kavimlerinden ve genlerin

İnancımıza göre Yahudi gerçeği:

Nisa Suresi 45. ayette âlemlerin Rabbi olan Allah şöyle buyuruyor: “Allah sizin düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah dost olarak yeter. Allah yardımcı olarak da yeter”

Ebu Hureyre’nin rivayetiyle Resulullah şöyle buyurmuştur:

“Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (galip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, hemen gel de öldür onu!” diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır”

Prof. Dr. İbrahim Canan şunları anlatıyor:

Ayetlerin müteşabihatı olduğu gibi hadislerin de müteşabihatı vardır. Yani bazı derin hakikatleri teşbih ve benzetmelerle ifade etme söz konusudur. İşte bu müteşabih hadislerden birisi de yukarıda bahsedilen hadistir. Allah’u âlem bir tabiri de şu olabilir. Ahir zamanda Yahudilerin fesadı ve tahribatı o kadar fazlalaşacak ve şımarıklık ve isyanları o kadar artacak ki, Müslümanlarla iyi niyetli Hıristiyanların birleşmesine ve beraber hareket etmesine sebep olacaktır. Bu beraberlikten sonra Yahudilerin karşısında bir tek kuvvet olup onları saf dışı bırakacaktır.

Tüm dünyada Yahudilere karşı ciddi bir anti pati oluşacağından herkes her türlü yayın – basın aletleriyle Yahudileri ele verip haber verecek ve ortadan kaldırmaya çalışacaktır. Bu durumun ifrat derecede oluşunu Peygamberimiz (sav); “taşlar ve ağaçlar bile haber verecek” diye ifade buyurmuşlardır ve önünde sonunda, bu haber gerçek olacaktır. Şimdilerde, nihai sonlarına kavuşacakları mahall-i Mev’ûd’da (Filistin’de) toplanmaya devam ededursunlar, insanlık vicdanında, yiyecekleri nihai tokadın fetvasını verdirecek zulümlerini artıranlar, taş ve ağacın konuşmasıyla teşbih edilen insanlık vicdanının aleyhlerine dönme süreci vetiresi tamamlanıncaya kadar, mazlumun ahı hedefine varacak, mazlum vicdanlarda çoktan verilmiş olan hükmün infazı için, gerekli maddî imkânlar da sağlanmış olacaktır.

Altmış yıldır Filistin topraklarını işgali altında tutan Yahudiler, yüz binlerce insanı acımasızca katleden canavardır. İsrail, yaptığı son saldırılarda 1400 Müslüman’ı roketlerle parçalamıştır. Hala Antisemitizm aldatmacasından kurtulamamış zihinler varsa, onlara bir şey söylemek gerekir; Bu cümleler Yahudi düşmanlığı değil, insanlık savunmasıdır! Yeryüzünün ırmaklarını, gökyüzündeki bulutları ve tüm çocukların umudunu, bütün dünyayı yok etmeye çalışan İsrail’e karşı savunmak, insanlık icabıdır.

Hayat kitabımız Kur’an’ı Kerim, Yahudiler hakkında kesin ve doğru bilgiler vermektedir. Tevrat’ı değiştiren (Bakara 79), Peygamberleri öldüren (Al-i İmran 183), Fesat çıkarıp, Allah’a cimri diyen (Maide 64) bir kavimdir Yahudiler. Hz. Meryem’e iftira eden (Nisa 156), Allah’a oğul edindi diyen (Tevbe 30) ve kıskançlık ve maddi çıkar için Kuran’a inanmayan (Bakara 146) Yahudiler, Allah’ı inkâr ettiklerinden dolayı lanete uğramışlardır (Bakara 88-89)

Ayetlerde Yahudiler

Tevbe Suresi:

29. Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle (Yahudi ve Hıristiyan kesimlerle), küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.

30. Yahudiler, Üzeyr Allah’ın oğludur, dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah’ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri (küfür) sözlerdir. (Bunlar) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan batıla) döndürülüyorlar!

73. Ey Peygamber! (Müşriklere, Yahudi ve Hıristiyan) Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!

Maide Suresi:

51. Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar da, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.

64. Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır (sıkıdır), dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilâkis, Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.

82. (Ey Resulüm!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu bulursun. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da “Biz Hıristiyanlarız” diyenler olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde (iyi niyetli ve istikametli bazı) keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar.

Bakara Suresi

88. (Yahudiler peygamberlerle alay ederek) “Kalplerimiz perdelidir” dediler. Hayır; küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet etmiştir. O yüzden çok az inanırlar.

89. Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkâr ettiler. Oysa daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkârcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti inkârcıların üzerine olsun.

100. Ne zaman onlar bir antlaşma yaptılarsa, yine (Yahudilerden) kendilerinden bir grup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.

120. Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların (şeytani) arzularına ve amaçlarına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.

Nisa Suresi

46. Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik (ama işimize gelmediğinden), karşı geldik”, “İşit, işitmez olası (kâfir zalimler)!” “(Hz. Peygambere hakaret niyetiyle) Râ’inâ” derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler.

144. Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

155. Sözlerinden dönmeleri, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve “Kalplerimiz kılıflanmıştır” demeleri sebebiyle (Yahudileri lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir); tam aksine küfürleri sebebiyle Allah, o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler.

Hadislerde Yahudiler

·              Yahudileri Allah kahretsin (haset ve hıyanetleri yüzünden), Allah onlara iç yağını haram edince (hilekârlık düşünerek), onu eritip sattılar ve parasını da yediler. (Buhari, Müslim)

·              Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed aleyhisselamın Allah’ın Resulü olduğuna, şahadet edinceye kadar Yahudilerle mücadele edin (onların dostluğuna güvenmeyin) (Müslim)

·              Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Hatta taşlar bile, gizlenen Yahudi’yi “Ey Müslüman; şu arkamda gizlenen Yahudi’yi öldür” diye haber verecektir. (Buhari)

·              Kâfir olan bir kavmi seven, onlarla dostluk geliştiren bir mümin, kıyamette o kâfirlerle birlikte haşrolur. (Taberani)

·              Üç şey imanın lezzetini artırır: Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmek, kendisine yarar vermeyen Müslüman’ı Allah rızası için sevmek, kâfirleri (ruhen) sevmemek (dost ve lider edinmemek)tir. (Taberani)


[1] Dr. Abdullah Özkan / Milli Gazete

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Yorumu Takip Et
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Mehmet DENİZ

Mehmet DENİZ

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Yorumunuzu okumaktan memnuniyet duyarızx