“Pakraduni”, Yahudi iken Ermeniliğe dönen, ama Yahudi gelenek ve karakterini devam ettirenlerin adıdır.
ABD’li tarihçi Christopher Jon Bjerknes, Yahudi asıllı olmasına rağmen ırkçı Siyonizme karşıdır. Bu zat “The Jewish Genocid of Armenian Christians” adlı 575 sayfalık bir kitap yazmış; Hıristiyan Ermenilere zulüm eden Jön Türklerin Müslüman değil Yahudi olduğunu ispatlamıştır. Arzu edenler / jewishracism.com / sitesinden kitabın tamamını indirip bakmalıdır. Siyonist merkezler, Ermenileri, onların içindeki gizli Yahudiler olan “Pakraduni”ler eliyle kışkırtmış ve kullanmıştır.
Babtist Kilisesi üyesi ve eski savcı Samuel A. Weems (şüpheli bir şekilde ölmüştür.) “Armenia Secretst of a ‘Christian’ terrorist State” başlığını taşıyan bir araştırma kitabı yayınlamış olup; bunda 19’uncu asırda ve 20’nci asrın başında bugün Ermenistan denilen coğrafyada Ermenilerin azınlıkta olduklarını, orada yaşayan Türkleri ve Müslümanları öldürüp kaçırarak ülkeye hakim olduklarını anlatmaktadır. Bu kitabın kısaltılmış edisyonunu ‘İngilizce) internetten indirme imkânı vardır. (Türkçe tercümesi 2006 yılında İleri Yayınları tarafından yayınlanmıştır. 390 s.)
Müslüman Türkiyeliler 80 yıldan beri planlı ve programlı bir şekilde şifahî kültüre yönlendirilmiş olduklarından, kendileriyle ilgili çok önemli ve hayatî araştırmalardan bile habersiz bırakılmıştır.
19’uncu yüzyılda bir İslâm şehri olan Erivan, Müslüman nüfusundan nasıl arındırılmıştır? Türkiye’de Bu konuyu bilen kaç kişi çıkacaktır?
1915’te başlayan Ermeni tehcirinin iç yüzü nedir, Yahudiler ve Pakraduniler nasıl bir rol oynamıştır?
Ermenilerin bir kısmı, tebaası (uyruğu) oldukları Osmanlı devletine niçin ve kimlerin kışkırtmasıyla hıyanete kalkmıştır?
Düşman ordusunu kurtarıcı gibi karşılayıp Müslüman ve Türk vatandaşlarına soykırım uygulamışlar mıdır?
Şu anda Türkiye’de ne kadar kripto Ermeni ve Pakraduni vardır ve hangi makamlardadır?
Ülkemizdeki bir kısım Ermeni severler Ermenilerden özür dileme kampanyası başlattılar, imza topluyorlar. Peki, Ermenilerin de katledilen, kıyıma uğrayan Müslüman ve Türkler konusunda bizden özür dilemeleri gerekmez mi? Bu kampanyayı kim başlatacaktır?
Ermenistan’ın Türkiye’den toprak istediği gerçeğini bilmek için Ermenilik uzmanı ve tarihçi olmak gerekmiyor.
Ermeniler Türkiye’den tazminat da istiyor.
1915’te Ermeni tehcirine kimler karar vermiştir? Müslümanlar mı? Yahudi veya Sabataycı Jön Türkler mi?
Ermenistan, Amerikalı savcı Weems’ın söylediği gibi, İsrail’in güdümünde midir?
Fransa’da yasaklanmış olup başka ülkelerden yayın yapan aaargh sitesinde Arménichantage ismiyle üç aylık ilmî bir araştırma dergisi yayınlanmaktadır. Soykırım konusunu Ermenilerin nasıl abarttıklarını, nasıl dezenformasyon yaptıklarını açığa çıkartan, bu konudaki bir yığın yalan ve bühtanı çürüten bu dergiyi Türkiye’de kaç kişi okuyor?
Mehmet Şevket Eygi’nin vurguladığı gibi:
Kaç türlü Yahudi vardı?
Türkiye’de Yahudilerin etkinliği ve güçleri büyük müdür? Bu soruya tereddüt etmeden “Evet büyüktür” cevabını verebiliriz.
Ülkemizde kaç tür Yahudi vardır?
Birinciler: Kimlik kartlarının din hanesinde Musevî yazan vatandaşlarımızdır. Onlar Rumlar ve Ermeniler gibi azınlık statüsünde değildir ve eşit vatandaş sayılmıştır. Hatta Müslümanlardan daha eşit oldukları açıktır. Devletimiz Müslüman bir çocuğunu dövebilir, kulağını çekebilir ama Yahudi çocuğuna bir fiske bile vuramaz.
İkinci tür Yahudilere gelelim: Onlar Sabataycılardır. Madalyonun bir tarafında Türk ve Müslümandırlar. Öteki tarafında Sabatay Sevi tarikatına bağlı gizli Yahudi olmaktadır. Gerçek ve tek kimlikli Musevîlerin sayısının en fazla 25 bin olmasına karşılık Sabataycıların sayısı, tahmin edilenden çok daha fazladır. Bu Yahudiler hakkında resmî istatistik yoktur, çeşitli rivayetler, belgeler; çok ciddî tarihçilerin, düşünürlerin, araştırıcıların iddiaları vardır. İstanbul’da birkaç Sinagogları olduğu söyleniyor. Bir ara Etiler Alkent’te bir binanın alt katını ibadet yeri olarak kullanıyorlardı. Bakırköy’de, Adalar’da Sabataycı sinagoğu bulunduğu konuşulmaktadır. Sabataycıların en büyük reisi, bir tür başhahamı da bir profesörmüş. Bu cemaat son derece güçlü ve örgütlü konumdadır.
Başka Yahudiler de vardır.
Örneğin; Müslüman görünen Kürt Yahudileri vardır, çoğu DTP içine sızmıştır.
Kafkasya Yahudileri (Azerîlerin “Dağ Çufudu” dedikleri taife onlardandır). Adam Çerkes gibi görünür, aslında Yahudi takımındandır.
Bir de Alevî ve Bektaşî gibi görünen Yahudiler vardır.
Gerçekten Alevî, gerçekten Bektaşî olan vatandaşlarımız üzerlerine alınmasınlar. Onlar bunun dışındadır.
Sünnîler arasında ve çeşitli tarikatlarda Yahudi var mıdır? Elbette olabilir, herhalde vardır. Ayrıca aslen Yahudi olup, gizlice bu inancı sürdürüp, zahiren Ermeni görünen “Pakraduni”ler bulunmaktadır.
Şu meşhur Tuncay Güney’i düşünün. Şu anda Kanada’da haham yardımcılığı yapmaktadır. Annesi Çorumlu bir köylü. Şalvarlı, başı kapalı bir kadıncağız. Haham Tuncay Güney bir ara Müslümanlık (tarikatçılık, Fetullahçılık) “yapıyordu”. Epey namaz da kılmıştır.
İki türlü dönme vardır. Gerçekten dönmemiş, dönmüş gibi görünen, iki kimliği olan, asıl kimliği Yahudilik olan dönmeler büyük “D” ile yazılan Dönme taifesine mensuptur. Bir de, gerçekten dönmüş olan, eskiden Yahudi iken sonra samimiyetle Müslümanlığa geçmiş olan dönmeler ki, küçük “d” ile yazılır. Müslümanlıkta ırkçılık yoktur. Yahudilikten Müslümanlığa gerçekten ve samimî olarak geçmiş bulunanlar din ve iman kardeşimizdir, onlara etnik kökenlerinin Yahudi olması dolayısıyla yan gözle bakmak ırkçılık ve sapıklıktır.
Tek kimlikleri olan, Yahudilikleri belli olan vatandaşlarımıza da ön yargılı olmak yanlıştır ve haksızlıktır.
Lakin işin içine “iki kimlik” meselesi girince tereddütler, şüpheler, kuşkular, endişeler, korkular, çekingenlikler başlamaktadır.
Şu hususu da belirtmek gerekir: Bütün Sabataycılar bir tarağın dişleri gibi aynı yapıda değildir. Kendi halinde, Müslüman çoğunluğa düşmanlık etmeyen, sosyal barış ve uzlaşmaya taraftar olanlardan fazla korkmayız. Lakin içlerinde son derece harbî ve agresif İslâm ve Müslüman düşmanı olanlar vardır ki onlara karşı tedbirli ve temkinli yaklaşılmalıdır.
Yahudiler homojen bir yapıya sahip değildir. İsrail’e ve Siyonizme son derece muhalif olan Yahudiler vardır. Lakin onlar azınlıktadır.
Siyonist Yahudiler senaryo bile olsa Davos’un mutlaka intikamını almak isteyeceklerdir. Nasıl, ne zaman, nerede?
AKP içinde Siyonist ve sabataist ajanları, Truva atları var mıdır? Aksini düşünmek saflıktır. Türkiye’de bir iktidar partisi olacak ve onun içinde Siyonistlerin ajanları bulunmayacak, böyle bir şey imkânsızdır.
Çok büyük ve güçlü bir cemaatin (Fetullah Gülencilerin) İsrail ile Siyonistler ile Sabataycılar ile derin münasebetleri ve işbirliği olduğu yazılıp konuşulmaktadır.37[1]
1. Dünya savaşında Türk milleti yapayalnız bırakılmış, Ermeniler kışkırtılmıştı!
Türk halkı en büyük acıyı Balkan savaşları sırasında yaşamış, ardından, 1. Dünya Savaşı en kanlı şekilde, cephelerde ve içeride Ermeni isyanları biçiminde sürmüştü. Bu Ermeni isyan ve katliamlarını özellikle kışkırtan ve yabancılarla işbirliği yapan Pakraduni olanlardı. Bugüne kadar yazılıp çizilen, 1915-1917 yılı olayları içinde hiç değinilmeyen bir gerçek de, içeriden ve dışarıdan saldırıya uğrayan ve asıl savaş mağdurlarının “Müslüman Türkler olduğu” gerçeğinin asla dile getirilmemesidir. Bu iki yıl aslında, Ermeni halkının değil de, Türk ve Kürt halklarının kıyım ve acı yıllarıdır.. O günlerde arada kaynayıp giden, acı çeken binlerce Türk-Kürt insanın, ülkelerini korumak için haklı olarak direndikleri, haklarını savundukları, ancak Batılıların bu gerçeği göz aradı ederek, Ermenileri haklı gibi göstermeleri, kasıtlı olarak sürdürülen iki yüzlü politikalarının bir sonucuydu.. Hakarete ve saldırıya uğrayan Türk halkının, o zor ve kötü günleri açıklayacak ve hala haklı olduğuna yönelik bir milli iradenin olmaması, Batılıların art niyetlerini sürdürmeye cesaret vermektedir.
Mazlumların haklarının koruyucusu olduğunu savunan batı emperyalistleri için “mazlum”; ancak, kendilerine ajanlık yapan, batı çıkarlarını koruyan, aynı din içinde olanları kapsadığından, Türk milletinin haklarını savunacak kimseler ortada yoktu. Saldıran, kan döken Ermeni canileri, iki buçuk milyonluk askeri güçleriyle savaşan Rus ve Fransız ve İngiliz canavarları ve yamyamları tarafından “mazlum ilan” edilmişler, Türkleri suçlamışlardı.. Bir katilin mazlum ilan edilmesi geleneği, olsa olsa sömürgecilik yönetimlerinde geçerliydi..
Türk halkı bu savaşın başından beri, kendi vatanını, hakkını ve bağımsızlığını savunmaya mecbur kalmıştı. Ermenilerin haklarını hep başkaları savunduğu içindir ki, bu zavallıları ancak cepheden cepheye koşturmuşlar, kendi emperyalist çıkarlarının birer koruyucu kalkanı, jandarması haline sokmuşlardı. Ajan olarak kullandıkları Ermeniler, yine savaşın yön ve amaçlarını değiştirmesi bakımından, gizli patronlarının avuçlarında yavaş yavaş eriyip gitmeye başlamıştı.
Batı yanlısı Ermenilerin, “iyi hizmetçilik duygusunu” öne çıkaran üç büyük güç, haliyle, savaştığı bir ülkenin insanları için “İnsan haklarından bahsetme gibi bir erdemi” olmadığından, Türk insanının hakları, bu yalan suçlamalar karşısında savunmasızdı. Türk halkı, Avrupalılara göre, “yok edilmeye” layıktı.. Haçlı Seferleri’nden beri bu kirli zihniyet sürekli canlı tutulmaktaydı. Afrikalıların ve Kızılderililerin haklarını gasp ettikleri gibi, Türk halkının da hakları olamazdı. Sömürgeci ama “Uygar Görünüşlü” cani kafasının Türklere bakışı buydu.
Üç büyükler, savaşın sona doğru yaklaşması nedeniyle, Türkler için kıyametin de yakında olduğunun sinyallerini vermeye başlamışlar, İngilizler ve Fransızlar, Suriye ve Irak cephelerini tamamen ele geçirmişler, Anadolu’ya yönelmişlerdi. Yürekli Türk subaylarının Suriye’deki direnen bölümleri, emperyalist yağmacıları durdurmak için verdikleri mücadele bir müddet sonra tükenecek, Saray için teslimiyeti simgeleyen Mondros anlaşması bu işe son noktayı koyacaktı. Türkler için ise her şey yeniden başlayacaktı: Yepyeni bir gelecek, yepyeni kavga, paylaşılan bir ülke, yeni cepheler… ve .. ölümüne direniş., yeniden başlayacak olan bir Kuruluş Savaşı, bu kez paylaşılmaya çalışılan Anadolu toprakları üzerinde sürüp gidecekti.
1917 yılı sonlarına doğru siyasi kazan yeniden kaynamaya başlamıştı. Rusya savaşın bir cephesinden çekilmiş, İngilizler ve Fransızlar doğuda başıboş kalan Ermeni birliklerine İngiliz genelkurmayının önemli adamlarını göndermiş, Rusların elinden kurtulan Ermenilerin başına bu kez Fransız Albay Morel geçirilmişti. Ermeniler bir elden diğerine, Ruslardan Fransız ve İngilizlere paslanmıştı. İngilizler, Bolşevik Rusların Kafkaslar ve Bakû petrollerine saldırılarını engellemek için Ermeni güçlerinin başına geçmişlerdi. Bolşevikler, emperyalist bir savaş veren İngilizlerin hedefi haline gelmeye başlamışlardı.
Ermeniler, İsrail’in kurulması için kullanılmıştı!
Savaşın rengi ve geleceği yine değişmeye başlamıştı. Bu kez açıktan açığa, Kıbrıs, Mısır ve Lübnan’dan getirilen Ermeni savaşçıları egemen bir devlet olan Osmanlı Devletinin sınırlarından içeriye gizlice İngiliz, Fransız ve İtalyan gemileri ile sokuluyordu. Aynı işlem, Filistin’deki Yahudiler için de yapılıyordu. Çok sayıda Yahudi, İngilizlerin eline geçen Filistin topraklarına koşuyordu. Ermeniler de çoğu kez de gündüzleri, İskenderun ve çevresindeki kıyılardan sivil kıyafetli çeteciler, açıkça karaya çıkarılıyordu. İngiliz ve Fransızlar içeriden beşinci kol faaliyetlerini en çok yürütüldüğü bu bölgede sürdürüyordu. Fransızlar, Ermeni din adamlarıyla politikacılarını gözü gibi koruyor, onların bir dediğini iki etmiyordu. Kaçak olarak Anadolu’ya sokulan Ermenilerin tamamı, değişik ülkelerden olup, çoğu kimliksiz, devşirme ordusu gibi başıbozuk, hırslı, eli silah tutan kiralık çete ordusuydu.
Savaşmak için getirilen, Fransız ve İngiliz güçlerine yardımcı olacak bu Ermeni Milliyetçi-Sosyalist, Marksist karma görüşlü heyecanlı komitacılar tek amaç için geliyordu. Bu Marksist ve Sosyalist militan Ermeniler, emperyalist zihniyetli dostlarının elinde, ama uzun zamandır yaşadıkları Anadolu’nun topraklarında, yok olup gideceklerini düşünemiyordu.
Kilikya ve Suriye’de Fransızlar tarafından yem olarak kullanılan bu heyecanlı militan gençler, Kilikya’da, Fransızlarla birlikte kuracakları devlet yalanıyla aldatılmışlar, bir avuç Kilikyalı Ermeni, geleceklerini bu kırk elli bin civarındaki savaşçılara bağlamışlardı. Ama Ermenilerin düşünmedikleri ve hesap etmedikleri bir konu vardı: Bir sosyalist ve Marksist olarak sömürgeci devletlerle hareket ettiklerini hep unutmuşlardı. Bu nedenle emperyalistler, bu savaş süresince, Marksist ve sosyalist eğilimli Hınçak ve Taşnak gibi cüce örgütlerini, kendi nüfuz alanları olarak gördükleri bölgelerde evire çevire kullanmışlardı.
Daha sonra Rusya’da patlayan Büyük Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesiyle de, özellikle İngilizler, sosyalist eğilimli Ermenilerin hepsini Bolşevik Rusya’nın birer yandaşı, destekçileri, işbirlikçileri olarak düşündüklerinden, bunları Rusların bir müttefiki durumuna getirmeden, hatta buna fırsat bile vermeden, özellikle Kilikya ve değişik bölgelerde hepsini, bilinçli bir programla yanlarına aldılar, Ermenileri işgal sonrasında, zayıflıklarına bile bakmadan savaşa sürüp, yok etmekten sakınmamışlardı.
Emperyalist İngiliz ve Fransızlar, kirli oyunlarında başarılı olmuşlar, ufak tefek yerlerde, hala yaşayan Ermeni-Türk dostluğunu da 1918 yılı sonrasındaki Kilikya’da yaşatılan olaylarla, iki toplum arasında hiç unutulmayacak düşmanlık tohumları atmışlardı.
1917 yılında, İngiliz ve Fransızların Bahriye (Deniz) Kumandanları, Adana, Dörtyol, Yumurtalık, Karataş, İskenderun ile Kilikya’nın diğer taraflarında bulunan Ermenilerle haberleşerek ciddi bir telefon ağı kurmuşlardı. Fransızlar, Ermeniler için canla başla çalışıyor gözüküyorlardı. Savaş cephelerde sürerken, Ermenileri Kilikya’da koordine eden Fransız askeri sivil uzmanları, bölgenin geleceği hakkında da, Ermenilerden gizli olarak yürüttükleri projelerini de uygulamaya sokuyorlar, haberleşme düzenine ayrı bir önem veriyorlardı. Böylece Ermenileri, Kilikya bölgesinde sürekli kontrol edebilecekleri, yönlendirebilecekleri bir sistemi de kurmuş oluyorlardı. Fransızların, bu hareketlerle Ermenilere güvenmediği, sürekli denetimleri altında olmasını düşündükleri, açıktı.. Şimdilik yaklaşılan hedeflerde, yani Kilikya’da, Ermenilerin adı sıkça kullanıldığı için, pek bu zavallıları ürkütmek de istemiyorlardı. Beşinci kol faaliyetlerini başarıyla yürüten Ermenilerin daha bir müddet sırtlarının sıvazlanması lazımdı. Fransızların Napolyon’la başlayan Kilikya hayalleri, yakında kapılarını Fransızlara tamamen açacağı günü beklediklerini biliyorlardı. Ermeniler isterlerse, Fransız idaresinde Kilikya’da yaşayacaklardı.
[1] 03.02.2009 / Milli Gazete

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Milli Çözüm, yaşam sürdüğümüz şu dünya hayatında gerçekleşen hadiseleri doğru anlamanın ve uyanık kalmanın tüyoları…
Özgür Özel, hapishanede bulunan İBB başkanı Ekrem İmamoğlunun yaptığı mitinglerle sesinini duyurmaya çalışıyormuş gibi görünürken…
"Başbakanlar, başbelasıdır bozuk düzende! Gizli gerçek hükümet, mason localarıdır Siyonist merkezler ise akıl hocalarıdır Amerika…
Sırtlanlar sadece, vergi yükler sırtlara BOP IMF görevlisidir, fatura hep yurttaşa Milli Görüş bereketle, zam…
Öyle anlaşılıyor ki hem CHP’de hem AKP’de hem de diğer muhalefet mahfillerinde, hâlâ en korkulan…
Bir toplumda iki sınıf vardır ki onlar bozulursa bütün toplumda ifsat olur bunlar yöneticiler ve…
"CHP’nin marazlı masonik takımı Kılıçdaroğlu’na karşıydı. Çünkü Kılıçdaroğlu, “Kirli, kiralık ve münafık cephenin” değil, “Milli ve duyarlı cephenin” yanındaydı.…
MİLLİ GÖRÜŞ - MİLLİ ÇÖZÜMDEN GAYRİSİ HAİM NAHUM DOKTRİNİN UYGULAYICISIDIRLAR. KİM DAHA İYİ UYGULAYACAKSA SİYONİZM…
Bugünlerde terörist başı bebek katili cani'nin ayağına gitmek için can atanların böylesine bir ihanete nasıl…
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…