YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69209ae3ce33b
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 4 8
Bugün : 31251
Dün : 45549
Bu ay : 883975
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45287796
IP'niz : 216.73.216.128

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

 

HELAL VE HARAM KURALLARI

VE

MEHMET OKUYAN’IN SAPKINLIKLARI!

      

Fikri sapkınlık, fiili fasıklıktan daha tehlikeli sayılmıştır. Çünkü büyük günahlara, her türlü haksızlık ve hayâsızlıklara, küçük de olsa fikri kopmalar, kaymalar ve hidayet kararmaları sonucu başlanmaktadır. Bu durum genellikle, Kur’an ayetlerini ve hadis-i şerifleri, icmaya ve Dinin amacına aykırı ve kendince farklı yorumlama hevesiyle ortaya çıkmaktadır. Bazı hadis ve haberlerde buyrulduğu gibi, kimileri; açıkça itiraz ve inkâr edemedikleri ayetleri ve hadisleri, böylesine çarpıtıcı ve saptırıcı yorumlarla, asıl anlamından ve mesajından koparmaya çalışmaktadır. Böylece İslam Dini, kendi keyiflerine ve görüşlerine göre yozlaştırılmaktadır.

Kur’ani kuralları ve imani konuları; kısır aklına, marazlı mantığına ve güya fıtrat kanunlarına uygunsuzluk safsatasıyla yalanlayıp uydurma yorumlar getirmeye kalkışanlar aslında bizzat Allah’a savaş açmışlardır.

(Ey Nebim!) Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri Seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar Seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler (inatla ve şeytanlık damarıyla) aslında Allah’ın ayetlerine başkaldırıyorlar. (İtiraz ve isyanları bundandır. Ve asıl düşmanlıkları Banadır!) [Her asırda; Hz. Peygamberi ve Onun izindeki İslam tebliğcilerini yalanlayan kimse; aslında Allah’ın ahkâmına kin tutmakta ve gerçeği fark ettiği halde ısrarla saldırıp çok inatçı Yahudiler gibi “cühud”luk, yani çıfıtlık ve fesatçılık yapmaktadır.] (En’am Suresi: 33)

Oysa bir şeyin helal veya haram kılınmasında “hikmete ve maslahata” değil, “illet’e” bakılır. İllet ise, Allah’ın öyle karar buyurmasıdır.

Kur’an ayetlerini açık anlamından ve amacından saptırmak, güya ilginç ama ilgisiz yorumlar yapmak, giderek yaygınlaşan bir Din tahribatıdır. Özellikle genç nesiller bu tür safsata ve çarpıtmalara aldanıp itikadi ve ahlâki yozlaşmalara kapılmaktadır. Bu arada Kur’an’da beyan buyrulmayan, Resulüllah tarafından bir izahı yapılmayan, Ashab-ı Kiramca üzerinde durulmayan bazı hususlarda, uydurma yorumlara kalkışmak oldukça yanlıştır ve saf zihinleri karıştırmaktadır.

“Prof., İlahiyatçı, araştırmacı” etiketli bazı Din adamlarının fasit fetva ve yorumları, zehirli asit gibi kalplerde ve beyinlerde yaralar açmakta, İslam’a, Kur’an’a ve Resulüllah’a olan saygı ve itimat duyguları zayıflamaktadır. Oysa kendi kafasından veya Haçlı-Siyonist odaklara kiralandığından, böyle Dini dejenerasyonlara yol açanlar, ve helalleri haram, haramları ise helal sayanlar, kendileri tağutlaşmış, bunlara takılanlar da onları bir nevi ilahlaştırmıştır.

Bir zamanlar koyu bir Hristiyan iken daha sonra İslam’ı seçen Adiyy b. Hâtim, bir gün Resulüllah’ın: “Onlar, Allah’ı bırakıp (Allah’ın velisi ve şefaatçisi zannettikleri) bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de (ilahlaştırıp küfre düştüler). Oysa onlar, tek olan bir İlah’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.” (Tevbe Suresi: 31) mealindeki ayeti okuduğunu işitmiş ve: “Ya Resulüllah! Hristiyanlar onlara ibadet etmezler ki!” diyerek bu ayeti anlayamadığını belirten bir soru yöneltmiştir. Resulüllah da bunun üzerine ona şöyle cevap vermiştir:

“(Evet) Aslında Hristiyanlar onlara ibadet etmediler! Ama onlar (Allah’ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için helal kılınca Hristiyanlar da hemen helal sayıverdiler, (Allah’ın helal kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince Hristiyanlar da hemen haram sayıverdiler.” (Tirmizi: Tefsir – 10) (Böylece onları ilahlaştırmış oldular.)

A- Helal Nedir?

Arap dili sözlüklerinde ‘düğümü çözmek’, ‘bir şeyin serbest ve mübah olması’ anlamlarına gelen ‘hall’ (الحل) mastarından türeyen helal, ‘yapılması dinen serbest olan fiil’ anlamına gelmektedir.

Bir fıkıh terimi olarak ise helal; Allah tarafından yapılmasına müsaade edilmiş ve üzerinden nehiy yani yasak düğümü kaldırılmış olan mübah, şeriatın yapılmasını serbest bıraktığı şey anlamlarına gelir. Helal aslında caiz ve mübahla eş anlamlı olmakla birlikte daha çok haramın zıt anlamlısı olarak yani bir şeyin yasaklanmamış ve kınanmamış olduğunu belirten bir terim olarak kullanılır.

• Helal Nasıl Bilinir?

Fıkıh usulü kitaplarında bir şeyin helal oluşunun şu yollardan biriyle bilineceği anlatılmaktadır:

1- Allah Teâlâ tarafından o işin helal olduğunun açıkça bildirilmesi ile. Aşağıdaki ayette olduğu gibi: “Deniz avı ve onu yemek size ve (yeryüzünde) yolculuk edenlere bir yarar olarak helâl kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avı ise size haram kılınmıştır. (Sonunda) O’na (götürülüp) toplanacağınız Allah’tan korkup kötülükten sakınıverin.” (Maide Suresi: 96)

2- Özel şartlara ve zaruri ihtiyaçlara bağlı olarak bir şeyi mecburen yapmanın günah sayılmayacağının bildirilmesi ile. Mesela haram kılınan yiyeceklerin sayıldığı ayetin sonunda şöyle buyurulmuştur:

“O, size ölüyü (hayvan leşini), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim muztar (zaruret ve mecburiyet durumunda) muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla (bunlardan yemesinde) ona bir günah yoktur. Gerçekten Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.” (Bakara Suresi: 173) (Not: Böyle durumlarda haramlar HELAL değil, geçici olarak ve zaruret oranında CAİZ olmaktadır.)

3- Emir kipi ile bildirilen hükmün farz değil de mübah olduğuna dair bir işaretin bulunması ile. Şu ayette olduğu gibi:

“…Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesat) yaparak karışıklık çıkarmayın (demiştik).” (Bakara Suresi: 60’ıncı ayet sonu)

4- Önceden yasaklanan bazı hususlardaki haramlığı kaldıran ifadelerin bulunması ile. Şu ayette olduğu gibi:

“(Ey Resulüm!) De ki: ‘Allah’ın kulları için yarattığı (helâl) süsü ve ziyneti ve (her türlü) temiz rızkı (ve nimeti) haram kılan kimdir? (Ki o haddini bilmemiştir ve fesatlık etmiştir.)’ De ki: ‘Bunlar dünya hayatında da mü’minlerindir. (Zenginlik ve refah asıl mü’minlere yakışır nimetlerdir.) Ahirette de sadece onlar içindir.’ Bilen (ilim ve gayretle bilenen) bir topluluk için ayetleri işte böyle birer birer açıklamaktayız.” (A’raf Suresi: 32)

5. Açık veya üstü kapalı şekilde haram kılma ifadesinden istisna yapılması ile. Şu ayette olduğu gibi:

“Size ne oluyor ki; zaruri bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız durumunda, onlardan (bile) yiyebilecekleriniz dışında; O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, (siz hâlâ) üzerinde Allah’ın ismi anılan (helâl) şeyleri yemiyorsunuz (ve böylece takvalık taslıyorsunuz)? Gerçekten (insanlardan önderlik ve mürşitlik taslayanların bir)çoğu da ilmi (ve ehliyeti) olmadan, sadece kendi nefsi hevâsına uyarak (peşlerine takılanları doğru yoldan) saptırmakta (rastgele şu helâldir, bu haramdır diyerek insanları dalâlete sürüklemekte)dirler. Şüphesiz, Senin Rabbin haddi aşanları en iyi Bilendir.” (En’am Suresi: 119)

6- Haram kılındığına dair hakkında bir nass (Kitap ve Sünnet metni) bulunmayan şey “istıshâb” (Aksine bir delil bulunmadığı sürece serbestlik ve yükümsüzlüğe, yahut daha önce varlığı bilinen bir durumun devam ettiğine hükmetme yöntemi anlamında fıkıh usulü terimi.) yoluyla mübahtır. Çünkü eşyada asl olan ibâhadır (mübahlıktır).

B- Haram Nedir?

‘Bir şeyin yasak olması’ anlamına gelen h-r-m (حرم) kökünden türeyen ve helalin zıt anlamlısı olan haram, sözlükte ‘menedilmiş, yasaklanmış’, ‘helal olmayan şey’ anlamlarına gelir.

Bir fıkıh terimi olarak haram; Cenab-ı Hakkın kesin ve bağlayıcı tarzda yapılmasını yasakladığı fiil, işlenmesi günah olan, terk edildiğinde ise sevap kazanılan her şey demektir.

Haramlar, li aynihî ve li gayrihî olmak üzere ikiye ayrılır:

a) Li aynihî haram: Yapısı itibariyle kötülük ve zarar içermesine binaen temelden haramlığına hükmedilmiş olan fiildir. Zina, hırsızlık, domuz eti yemek gibi fiiller bu tür haramlara örnek olarak gösterilebilir.

b) Li gayrihî haram: Esasen meşru olduğu halde, haram kılınmasını gerekli kılan geçici bir durumla ilişkili olan fiildir. Cuma saatinde alışveriş yapmak, başkasının malını izinsiz olarak yemek gibi fiiller bu tür harama örnek verilebilir. Bunlar aslı itibariyle meşru; fakat vasfı itibariyle gayrimeşru fiillerdir. Bu vasıf ortadan kalkarsa haramlık da kalkar. Mesela Cuma saati bitince alışveriş yapmak ve bir kimsenin malını onun izni ve bilgisi dahilinde almak/yemek helaldir.

Haram Nasıl Bilinir?

Bir şeyin haram olduğu aşağıdaki şekillerden biriyle anlaşılabilir:

1- Bizzat haram kelimesi veya türevlerinin kullanılması ile:

“Ölü hayvan leşi, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen (kurban), boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş (de ölmüş bulunan), boynuzlanmış (birbiriyle dövüşerek can vermiş) ve yırtıcı hayvan tarafından (bir kısmı) yenmiş (olan; -henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç-, dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır, (günaha bulaşıp yoldan sapmadır.) Bugün artık kâfirler, sizin dininizden (dininizi engellemekten ve daha üstün bir adalet ve ahlâk sistemi getirmekten) umut kesmişlerdir. Artık onlardan değil Benden korkup çekinin! (Zira) Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamlayıverdim ve size din olarak İslam’ı seçip-beğendim. Kim ‘şiddetli bir açlıkta ve kaçınılmaz bir ihtiyaçla (zaruret durumuyla) karşı karşıya kalırsa’ -günaha kaymamak (ve aşırıya kaçmamak) şartı ile- (bu haram saydıklarımızdan bile yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah Bağışlayandır, Esirgeyendir.” (Maide Suresi: 3)

2- Bir şeyin helal olmadığının açık bir surette belirtilmesi ile:

“(Karşılıklı ve geri dönüş imkânlı) Boşanma iki sefer (geçerli)dir. (Sonra eşlerinizi) Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak (gerekir). Onlara (kadınlara mehir olarak) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helâl değildir; ancak ikisinin (artık geçinme imkânı kalmayıp) Allah’ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları (durumu hariçtir). Eğer (karı-koca her) ikisinin de artık Allah’ın sınırlarını (huzurlu aile hayatını) ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde (mehir ve nafaka hakkından vazgeçmesinde) ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah’ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara Suresi: 229)

3- Haram kılma anlamını bertaraf edici bir delil bulunmaksızın kullanılan yasak kipi ile:

“Üzerine Allah’ın isminin anılmadığı (Besmelesiz kesilen) şeyi yemeyin; çünkü bu fısktır (yoldan çıkıştır; kesilme dışında vurularak veya şokla öldürülen hayvanlar hastalık saçacaktır). Gerçekten şeytanlar (ve şerli odaklar) sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına (işbirlikçi uşaklarına) gizli teklif ve tavsiyelerde (vahyeder gibi sinsi telkinlerde) bulunurlar. Eğer onlara itaat eder de (şirke ve şekavete yönelirseniz), şüphesiz siz de (artık) müşriklerden oluverirsiniz.” (En’am Suresi: 121)

4- Herhangi bir fiilden sakınmanın kesin bir görev olduğunu ifade eden “kaçınma/ictinâb” lafzı ile:

“Ey iman edenler! Kesinlikle şarap (her çeşit sarhoş edici içki ve uyuşturucu), kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal-şans okları (çekiliş oyunları; bunların tamamı), ancak şeytanın işinden birer pisliktirler. Bunlardan (bu rezaletleri ülkenize bulaştıranlardan ve hâlâ uygulayanlardan) kaçınıp uzaklaşın, olur ki (bu sayede) kurtuluşa erişirsiniz.” (Maide Suresi: 90)

5- Helal ve Haramı Belirleme Yetkisi:

Birçok ayette “helal ve haram kılma yetkisinin sadece Allah’a ait olup insanların böyle bir yetkilerinin olmadığı,” özellikle vurgulanan hususların başında yer alır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“De ki: ‘Görüşünüz nedir, söyler misiniz? Allah’ın sizin için indirip (yararlandığınız), sizin de (kendi kafanızdan) bir kısmını haram ve helâl kıldığınız rızık(lar)dan (dolayı sorgulanacağınızdan) haberiniz var mı?’ De ki: ‘(Bunları) Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı etmektesiniz?’”

“(Ve yine açıkça söyleyin bakalım!) Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin kıyamet günü (hakkındaki) zanları (ve kanaatleri) nedir? (Onlar gerçekten ve yakinen inansalardı, İslam’ı yozlaştırmaya ve Kur’an’ı kendi keyfi çıkarlarına uydurmaya yeltenmezlerdi.) Şüphesiz Allah, (Kitap ve Peygamber göndermekle) insanlara karşı büyük ihsan (fazıl) sahibidir, fakat onların çoğu şükretmeyen (kimselerdir).” (Yunus Suresi: 59-60)

“Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla (kendi kafanızdan) şuna helâl, buna haram demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamayacaklardır.”

“(Dini yozlaştıranların ve din istismarı yapanların bu dünyada kazandıkları) Pek az bir metadır. (Kısa süreli bir mal ve yararlanmadır. Ahirette ise) Onlara çok acı bir azap vardır.” (Nahl Suresi: 116-117)

“(Ey Resulüm!) De ki: ‘Allah’ın kulları için yarattığı (helâl) süsü ve ziyneti ve (her türlü) temiz rızkı (ve nimeti) haram kılan kimdir? (Ki o haddini bilmemiştir ve fesatlık etmiştir.)’ De ki: ‘Bunlar dünya hayatında da mü’minlerindir. (Zenginlik ve refah asıl mü’minlere yakışır nimetlerdir.) Ahirette de sadece onlar içindir.’ Bilen (ilim ve gayretle bilenen) bir topluluk için ayetleri işte böyle birer birer açıklamaktayız.” (A’raf Suresi: 32)

Görüldüğü üzere ayetlerde insanların kendi başlarına helal veya haram belirlemeleri, Allah’a atılmış bir iftira olarak nitelendirilmiş ve cezasının can yakıcı bir azap olduğu bildirilmiştir.[1]

Mehmet Okuyan’ın Sapkınlıkları

Mehmet Okuyan’ın sapkınlıklarına dair tespitlerimizi toplumla paylaşmamız lazımdı. Bunlardan başka sapkınlıkları da vardı, ama biz başlıcalarını hatırlatalım:

İslam’a göre kabir azabı vardır. Mehmet Okuyan’a göre ise kabir suali ve azabı yoktur. Acaba hesabı ve cehennem azabını da kaldıracaklar mı?

İslam’a göre Hz. İsa beşikteyken konuşmuşlardır. Mehmet Okuyan’a göre bu imkânsızdır; böyle bir şey olmamıştır…

İslam’da nesh (eski hükmün iptali) vardır. Mehmet Okuyan’a göre bu asılsızdır.

İslam’a göre kadınlara Cuma namazı farz kılınmamıştır. Mehmet Okuyan’a göre kadınlara da farzdır, onlar da Cuma’ya katılmak zorundadır.

İslam’a göre miraç haktır. Mehmet Okuyan’a göre öyle bir şey yaşanmamıştır. Zaten mucize diye bir şey de yoktur, Peygamberleri yarıştırmak için Müslümanlar uydurmuşlardır!..

İslam’a göre kadere iman, imanın şartlarındandır. Mehmet Okuyan kafasına göre böyle bir şey yoktur, kader uydurmadır.

İslam’a göre kadınlar özel günlerinde (hayız, nifas gibi) namaz kılamazlar, sonradan bunun kazasını da yapmazlar. Mehmet Okuyan’a göre kadınlar hayız ve nifas halinde namaz kılmalı, oruç tutmalıdır. Hiçbir hal, namaza engel sayılmamalıdır.

İslam’a göre ahir zamanda Hz. İsa yeryüzüne inecek ve zulüm-küfür saltanatını yıkacaktır. Mehmet Okuyan’a göre böyle bir şey olmayacaktır.

İslam’a göre seferi halde farz namazları kısaltma vardır. Mehmet Okuyan’a göre seferde de namaz tam kılınacaktır.

Kur’an’da Hz. İbrahim vakasında kuşların parçalara ayrılıp ayrı dağlara atılması, Hz. İbrahim tarafından çağrıldığında o dağlardan, tepelerden hızla yanına gelip tekrar diriltilmesi çok açık anlatılır. Mehmet Okuyan’a göre öyle bir şey yoktur, o kuşları önceden kendine alıştırmış ve “geh bili bili” diye çağırdığında gelmeye başlamışlardır.

Kur’an’da Hz. İsmail’in kurban edilmesi, Hz. İbrahim’in onu kesmeye çalışması apaçık anlatılır. Mehmet Okuyan’a göre böyle bir şey yoktur, o sadece bir rüya, korku, hayal gibi bir olaydır.

Kur’an’da Hz. Meryem vakasında, onun babasız hamile kalışı gayet açıkça anlatılır. Mehmet Okuyan’a göre öyle bir şey yoktur, Hz. Meryem çift cinsiyetlidir ve kendi kendine hamile kalmıştır! (Hâşâ)

Evet, bu aktardıklarımız, bunların sapkın görüşlerinden bazılarıdır. Maalesef, bunların din anlayışı bizimkilerden, yani Kur’an ve Sünnet çizgisinden farklıdır. Zaten kendisi de öyle diyor: “Biz sizin gittiğiniz yoldan saptık, Allah sizi de saptırsın!” … Allah bizleri Kur’an’ın, Resulüllah’ın ve Müctehit ulemanın yolundan ayırmasın. Çünkü bunun dışındakiler sapıtmıştır.

“Bu Mehmet Okuyan gibileri, Yaşar Nuri ve Mustafa İslamoğlu kafasından apaçık bir sapkınlık takımıdır. Onun ufak halleri olan çıraklar da var da, isimleri İlim dünyasında kıymet arz etmediği için isimlerini vermeye değer bulunmamıştır. Dini istikametini, ahiretini düşünen bunlardan uzak durmalıdır. Modernist ve uydurmacı bu kafalar kısaca şunu savunmaktadır: 1400 yıldır her şey yanlış yapılıyordu, yanlış biliniyordu, koskoca mezhep imamları, hadis imamları, on binlerce âlim yanlış biliyordu, biz çıktık da her şeyin doğrusunu açıkladık!.. Böyle bir iddia gülünüp geçilmesi gereken temelsiz, edepsiz ve erdemsiz bir iddiadır.” saptamaları gerçekleri yansıtmaktaydı. Bu karanlık, hatta kiralık takımına sormak lazımdır: Madem bu kadar âlim ve anlayışlı insanlarsınız; haydi İslam’a ve çağdaş ihtiyaç ve standartlara ve elbette temel insan haklarına uygun ve uygar bir ANAYASA taslağı hazırlayınız!.. Milletimize, ümmete ve insanlık âlemine yeni ufuklar açacak ve umut aşılayacak bir İslam Medeniyet Projesi yapınız!.. Bizi; ekonomik, ahlâki, ailevi, siyasi, ilmi ve içtimai sorunlardan kurtarıp huzura kavuşturacak Adil bir Düzen Programıyla karşımıza çıkınız!.. Ne o, niye tısıp kaldınız? Bilginiz, beceriniz ve birikiminiz bunlara yetmiyor diye mi susmaktasınız?!..

“Ey iman edenler! Size açıklandığında, sizi üzecek (kötü ve çekilmez gelecek) şeyleri (gereksiz yere) sorup durmayın; Kur’an indirildiği (ve bugün meali okunuverdiği) zaman sorarsanız, size (gereken) açıklama yapılır. (Halbuki siz gereksiz şeyleri sormasaydınız) Allah onu affedip (bırakmıştı). Allah Bağışlayandır, (kullara) yumuşak olan (Halîm)dir.” (Maide Suresi: 101)

Bu ayetler, Kur’an vahyedilirken gereksiz yere soru sorulmasını yasaklamaktadır. Çünkü Kur’an’ın, hakkında bir açıklamada bulunmadığı şey mübahtır. Hakkında bir hüküm indirilmeyen şeyler serbest bırakılmıştır. Onları yapmakta bir sakınca yoktur. Kur’an’ın amacı, insanları ayrıntılarla uğraştırmak değildir. Daha önceki milletlerden bir topluluk da gereksiz yere ayrıntılara ilişkin sorular sormuşlar, sordukları konularda kendilerinin işlerine gelmeyen hükümler açıklanınca da bunları uygulamayarak kâfir olmuşlar, Allah’a karşı nankörlük etmişlerdir. Demek ki dinde ayrıntılara dalmak doğru değildir. Vahiy ile ne emredilmişse o kadarını yapmak yeterlidir.

Merak; Dinimizde emredilen ve insanlara fayda getiren konularda, araştırmaya ve yararlı sonuçlara ulaşmaya vesile olduğu için hayırlıdır. Ama, Allah’ın ZAT’ını idrake çalışmak, Ayetlerde ve Hadislerde açıklanması münasip görülmemiş konulara dalmak gibi bazı hususlarda merak zararlıdır ve azdırıp saptırıcıdır. Evet, aklın şehveti meraktır, sonucu ise kalbi marazdır. Bu da kulluk imtihanımızın bir parçasıdır ve daha dikkatli olmalıdır.

“Allah’ın hüviyetini anlayın, inanın, ama mahiyetini kafaya takmayın… Yarattığı harika san’atlı varlıklar üzerinde yoğunlaşın; Allah’ın varlığını, Esma ve Sıfatlarını kavramaya ve O’nun Yüceliğini tefekkür edip manen ve ilmen olgunlaşın, ama O’nun Zatını idrake çalışmayın, çünkü bu sizin aklınızın gücünü ve kapsamını aşacaktır” anlamında hadis-i şerifler vardır. (Beyhaki, Taberani, Ebu Nuaym, İsfehani) Her şeyin mahiyetini ve hakikatini anlayacak “Külli akıl”a sahip, sadece Cenab-ı Hak’tır.

Âli İmrân Suresi 7’nci ayet-i kerimesi, muhkem (anlamı net ve açık) ayetler ve emirler üzerinde durmamızı, müteşabih (kapalı) ayetlere keyfi yorumlar getirmekten sakınmamızı emir buyurmaktadır.

“Sana Kitabı-Kur’an’ı indiren O’dur. Ondan (Kur’an’dan) bir bölümü kitabın anası (temeli ve esası) sayılan muhkem ayetler (açık ve kesin emirler)dir. Diğer bir kısmı da müteşabihtir. (Benzer manalara ve çeşitli yorumlara müsaittir.) Kalplerinde şüphe ve eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve (keyfi) te’villerde bulunmak üzere (açık ve kesin emirleri bırakıp, manası kapalı olan) müteşabih ayetlerin peşine düşmektedirler. Halbuki bunların gerçek te’vilini ancak Allah bilir… İlimde derinleşenler (râsihûn) ise: ‘Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır’ derler. (Ve müteşabih -kapalı- ayetlere ise; Kur’an’ın sarih hükümlerine ve Resulüllah’ın sahih hadislerine uygun yorumlar getirirler.) Zaten temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.” (Âl-i İmrân Suresi: 7)

Bir hizmet ve gayretin, ibadet sayılması için beş şart lazımdır:

1- Onu Allah emrettiği için yapmak.

2- Emrettiği ve Resulüllah’ın öğrettiği şekilde yapmak.

3- Emredildiği kadar yapmak.

4- Emredilen zaman ve mekânda yapmak.

5- Önem ve öncelik sırasına (farz, vacip, sünnet, müstehap) göre yapmak.

Helal ve haramı koyma hakkı ALLAH’IN ve Resulüllah’ındır!

Hem Kur’an’a, hem de akla ve vicdana göre en güzel hüküm veren Allah olduğu için kullar arasında hüküm verme yetkisi Allah’a aittir:

“O (Allah), hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (Yusuf Suresi: 80)

“…Kesin bilgiye (yakine) dayanan sağlam inanca sahip bir topluluk için, hüküm ve hikmeti (kural ve prensipleri) Allah’tan daha güzel (ve mükemmel) olan kimdir?” (Maide Suresi: 50)

“Hüküm yalnız Allah’a aittir.” (Yusuf Suresi: 40, En’am Suresi: 57)

İnsanların, kendi akıl yürütmeleriyle helal ve haram hükmü koymaya hak ve yetkileri yoktur:

“Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla (kendi kafanızdan) şuna helâl, buna haram demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamayacaklardır.” (Nahl Suresi: 116) ayeti açık ve kesindir.

İnsanların, kendi düşünceleriyle yasaklar koymaları, insan doğasına uygun olan dini daraltır, güçleştirir. Allah, dini insanları zora sokmak için değil, rahat ettirmek ve dirlik-düzenlik içinde huzura erdirmek, iki cihanda da mutlu etmek için göndermiştir. Bütün peygamberlere gönderilmiş olan İslam, kolaylık temeli üzerine bina edilmiştir:

“…O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim’in dini(nde olduğu gibi)…” (Hacc Suresi: 78)

Allah son Peygamberini (SAV), insanların elini kolunu bağlayan gereksiz yasakları kaldırmak ve zorlukları kolaylaştırmak üzere görevli kılmıştır:

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan Elçiye (Hz. Muhammed’e) tâbi olurlar. Ki, O onlara ma’rufu (iyiliği) emreder, münkeri (kötülüğü) nehyeder, temiz şeyleri helâl; (ama) murdar (pis) şeyleri ise haram kılıp (öğütler) ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indirip hafifletir. İşte Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edip (işini kolaylaştıranlar) ve Onunla birlikte indirilen nura (Kur’an’a ve Sünnet-i Resulüllah’a) tâbi olanlar, elbette kurtuluşa erenler bunlardır. [Not: Bu Ayet-i Kerime, Tevrat ve İncil ehli olan Yahudi ve Hristiyanların, son Elçi Hz. Muhammed Aleyhisselam’a iman ve itaat etmeden felaha kavuşamayacaklarını vurgulamaktadır.] (A’raf Suresi: 157)

 


[1] (Süleymaniye Vakfı Yayınlarından)

 

0 0 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Picture of Yakut ÖZÜBÜYÜK

Yakut ÖZÜBÜYÜK

YORUMLAR

Son Yorumlar
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...