ÖVMEK KILIFIYLA, BİZE SÖVENLER!
Bizi Erbakan’a, denk gören zevzek1
Kırlangıç kuşundan, kartal olur mu?..
Güneşsiz Ay ne yarar, zavallı gerzek2
Bir insan bu kadar, aptal olur mu?..
Senin kof terazin, bu yükü tartmaz
Ahmak algısıyla, derece artmaz
Haddin bilen insan, kendini kartmaz3
Hiç saman sapından, metal olur mu?..
Sen gel önce kendi, ayarın tanı
Edeple erdemle, ölç biç ustanı
Olmaz gevezenin, hikmet satanı
Hiç kedi postundan, postal olur mu?..
İlim yok irfan yok, geçinir bilgiç
Asılsız yorumlar, zanneder ilginç
Ey kendini fıstık, sanan menengiç4
Çamurdan çöplek yap, çatal olur mu?..
Ezelde yazılıp, çizilmiş kader
Ahmaklar boşuna, çekiyor keder
Şaşırıp şımaran, olur derbeder
Kof ithamla hüküm, iptal olur mu?..
Yürüyen yol alır, ibretle seyret
Sen höllükten5 helva, yaparsın hayret
Kadere razı ol, hizmete gayret
Hak yolda koşuşan, hantal olur mu?..
Titremeli Kur’an, emrini duyan
Hep kendine yazık, eder uyuyan
Bu son uyarımdır, uyan be uyan
Hile ile kader, battal6 olur mu?..
Taş yumuşardı ya, siz tınmadınız
Yahu fesatlık çin, mi atandınız
Kaç kere uyardım, utanmadınız
Kardeşler arası, kıtal olur mu?..
Sözüm ikazımı, tutan dostlara
Kinini gayzını, yutan dostlara
İflah olmaz atan, bühtan dostlara
Naylon işlemekle, kristal olur mu?..
- Zevzek: Boş konuşan, geveze.
- Gerzek: Aptal, budala, salak.
- Kartmak: Kendini ağıra satmak, böbürlenip durmak.
- Menengiç: Yabani fıstık ağacı, çekirdeğinden kahve yapılır.
- Höllük: Eskiden, ısıtılıp bebeklerin kundağına konulan kuru ve elenmiş toprak.
- Battal: İşe yaramaz, kullanılmaz, yürürlükten kaldırılan.

KENDİNİ BİLEN, RABBİNİ BİLİR..
YA RAB! Boşboğazlıktan, çok bilmişlikten sana sığınırım..
İLİMLE AZİZ ET, ZELİL EYLEME!
Ne büyüktür Şanın, Şeref İzzetin
Biz Hak’tan Bâtıla, tahvil1 eyleme!..
Tek sığınağımdır, Yüce Hazretin
İlimle aziz et, zelil2 eyleme!..
Çok çetin tuzaktır, nefsin şehveti
Zehirli bal gibi, Şeytan şerbeti
Koru Ya Rabb; zordur, hain şirreti3
Bizi fasıklara, delil4 eyleme!..
Kahrından sakınır, lütfun gözlerim
Va’dine inandım, zafer özlerim
Gönlüme tercüman, kırık sözlerim
Bizi mücrimlikle5, temsil eyleme!..
Birlik dirlikte tut, böldürme bizi
Ümmet perişanken, güldürme bizi
Dost; zaferden mahrum, öldürme bizi
Milli Çözüm bedbaht6, nesil eyleme!..
Kur’an, Sünnet; Adil-Düzen sevabım
Hidayet kararsa, sonsuz kayıbım
Bağışla ne olur, suçum ayıbım
Cehennemde yanıp, fosil eyleme!..
Bize vahdet; küfre, kesretin7 yeter
Zafer menziline, nusretin yeter
Vuslat cennetine, hasretin yeter
Cemil tecellini, Celil8 eyleme!..
Hayrü hasenatım, bir torba dolmaz
Kazancım günaha, kefaret olmaz
Ancak rahmetinle, Akgül’ün solmaz
Hor ve hakir kılıp, rezil eyleme!.
alıntı:Milli Çözüm Dergisi/şiirler
…İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, Senden bizi bağışlamanı (dileriz). Sonunda dönüp varışımız ancak Sanadır.” (İşte gerçek mü’minler böyle teslimiyet gösterenlerdir.)
https://www.mealikerim.com/2/bakara/285
…Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirgeyip acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. (Nusret ve muvaffakiyet verip zafere eriştir. Amin.)”
https://www.mealikerim.com/2/bakara/286
Üstadımızın tabiriyle “Milli Çözüm’ün herbir ferdi Elmastır.” Elmas en değerli madenlerden birisidir. Farklı renklerde olduğu gibi onu oluşturan elementleri gereği en sert madenlerden birisidir. Bu sertliğimizi Siyonizme karşı duruşumuzda, mücadelemizde, davaya hizmetimizde gösterirsek değerlidir. Aksi halde helakımıza sebeptir. Rabbim yolunda faydalı olabilmeyi nasip eylesin. Emeklerimizi boşa çıkaracak eylemlerden, düşüncelerden bizleri sakındırsın. Kardeşliğimizi pekiştirsin. (Amin)
Fetih 29
(Elbette ve kesinlikle Hz.) Muhammed (SAV) Allah’ın Resulüdür; beraberinde bulunanlar (ve kıyamete kadar Onun yanında ve yolunda olanlar) da; inkârcı (zalimlere) karşı şiddetli (cesaretli, mert ve metin), kendi aralarında ise (gayet müsamahalı ve)merhametlidirler. Onları rükû ve secde ederek (her hizmet ve ibadetlerinde sadece) Allah’ın fazlını (lütfu ihsanını) ve rızasını ararken görürsün. Onların nişanları, (nurlu) yüzlerindeki secde izleridir. Bu onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Sanki bir ekin (tohum kabuğunu) yarıp filizlerini çıkarmış, gittikçe onu (bitki fidesini ve gövdesini)kuvvetlendirerek kalınlaşmış, derken sapları üzerine doğrulup boy atmıştır. Ki bu durum (emek çeken) ziraatçıların da hoşuna gider. Allah’ın (mü’minleri ve İslami hareketleri böyle tedricen geliştirip güçlendirmesi) bunlarla kâfirleri öfkelendirmek (ve zalimleri kahretmek) içindir. (Ama onlardan, sonunda inadından ve inkârından dönüp) İman eden ve salih ameller işleyenlere Allah (yine de) mağfiret ve büyük mükâfat va’ad etmiştir.
Tevbe Suresi 113
(Rahata ve menfaate meyletmeleri yüzünden cihaddan ve Bizans’a yönelik zorlu Tebük gazasından) Geri bırakılan (Sahabeden) o üç kişiye, (Kâ’b bin Mâlik, Mürâre bin Rebi, Hilâl bin Ümeyye’ye 50 gün boyunca uygulanan tecrit=ilgiyi kesme cezası yüzünden) olanca genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmeye başlamış, vicdani (sorumluluk ve rahatsızlıkları) kendilerini sıktıkça sıkmış ve (artık) Allah’tan başka sığınacak hiçbir makam ve barınak olmadığı kanaatine varmışlardı. Sonunda (hatalarını fark ve terk edip yeniden hayra ve hizmete) yönelmeleri için, Allah onların tevbelerini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, Esirgeyendir.
Çok etkilendim, kaleminize vede yüreğinize sağlık
İmparatorluklar nasıl yıkılir
Yanlış dusmanla savaşlar nasıl yapilir
Kargasalar nasıl çıkar ve kaosa hizmet eder
Büyük şirketler nasıl parcalanir
Sapkın Mezhepler nasıl ortaya cikar
Aileler nasıl dağılır
Şeytan nasıl iyi niyet kilifiyla kandirir ve kullanir
Istemesek te Kader nasıl tecelli eder
Simdi daha iyi anlıyoruz
Ama hz peygamber nasıl çile çekmiş
Erbakan hocamız nasıl dayanmış çevresinin eziyetine
şimdi daha çok hayret ediyoruz.
Ve malesef üstadımıza nasıl daha fazla yük oluyor, eziyet ediyor ve nankör oluyoruz
Şimdi daha çok utanıyoruz
Rabbimiz merhamet etsin.
Nefsimize taparliktan kurtarsın
Doğru anlayıp ders çıkarmayı nasip etsin
Kardeşliğimizi kuvvetlendirsin insaallah
Ve hocamıza daha cok sabır varsın insaallah
Bazen dava büyüklerimizin veya Üstadımızın sözleri bizleri ağır gelebilir. Veya arkadaşımızın bir iş için destek olması dava kardeşleri arasında nefsimize zul gelmemeli birbirimizin için yapacağımız her hizmeti bir fırsat bilmeliyiz. Bu şirketi maneviye içerisinde herkezin kendi imkanları ölçüsünde az-çok demeden ne yapabiliyorsa destek olmalıdır. Hele birbirimize kin nefret duymak hasedle bakmak şeytanı çok sevindirecek bizi ise günaha sokacaktır.Rabbimizin verdiği Milli Çözüm nimetinin farkında olmak İmanımızı dinç tutan sapasağlam bu kulpa tutunmak bizim en büyük şansımızdır. Nimetin kıymetini bilmemek ise En büyük nankörlük sayılacağından Rabbim önce kendi nefsimde bizleri bu duygulardan muhafaza buyursun. Elbette insanız anlık gelen şeytani vesveseleri çabuk atlatıp toparlanmalıyız. Bu konudaki Üstadımız defaatle bizleri uyardığı konuları kulağımıza küpe etmeliz. Basite almak önemsememek şeytanın tuzağına düşmemize sebep olacaktır.
Âl-i İmran 52
(Hz.) İsa onlardaki inkârı (isyan ve itirazı) sezince dedi ki: “(Sizden) Allah için bana yardım edecekler (samimi ve sürekli destek verecekler) kimdir?” Havariler ise: “Allah’ın yardımcıları biziz. Biz Allah’a inandık, (ey İsa!) bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol” demişlerdi.
https://www.mealikerim.com
Hayatını; İslam’ın uygun gördüğü şekilde düzenlemek ve bu yaşam tarzına uygun olmayan davranışlardan kendini uzak tutmak, mü’minin yaşamı süresince gerçekleştireceği bir ibadettir. Bu konuda kararlı olmak, taviz vermemek ve zamanın yıpratıcı etkisinden korunmak, sabır göstermektir. Bu yüzden sabır ve tahammül farklı kavramlardır. Tahammül, bir sıkıntı ve acıya karşı bu durumdan memnun olmadan direnmektir. Oysa mü’minin sahip olduğu sabır farklıdır: Sabreden mü’min, başına gelen sıkıntılardan dolayı bir acı duymaz, aksine Allah’a olan yakınlığı daha da artar ve dolayısıyla neşesi, heyecanı ve şevki daha da yükselir. Kur’an’ın pek çok ayetinde sabır emredilmektedir:
Ey iman edenler! (Din ve dava uğrundaki zorluklara, hayatın ve cihadın sıkıntılarına) Sabredin ve sabır üzerinde yarışın, (Allah’la, peygamberlerle, cihad emirinizle, Hakk yoldaki cemaatinizle) irtibatınızı koparmayın, kararlı ve sebatlı davranın (ve nöbet ve hizmet yerlerinizi terk edip ayrılmayın. Bu emirlere karşı gelmek hususunda) Allah’tan korkun. (Bu sayede) Umulur ki kurtuluşa ve başarıya (felaha) ulaşırsınız!..” (Âl-i İmrân: 200)
Allah, mü’minlerin sabır yoluyla deneneceklerini de şöyle bildirir:
“Andolsun, Biz içinizden (gerçek) mücahit olanlarla (davasında) sabredip (dik duranları) bilip, (onları kaypaklardan) ayırıncaya (ve sadıkları belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, sizi imtihana tâbi tutacağız ve (İslam davası ve Allah rızası konusunda iddia edip) haber verdiklerinizin (doğruluk derecesini) sınayıp (herkesin ayarını ve amacını ortaya koyacağız).” (Muhammed: 31)
Sabır, inkârcılara karşı kazanılacak olan başarının da anahtarıdır. Sabredildiğinde, Allah mü’minlerin gücünü artırır:
Ey mü’minler! Hem) Allah’a, (hem) O’nun Peygamberine itaat ediniz; birbirinizle uğraşıp çekişmeyiniz; sonra korkaklaşıp kuvvetten düşersiniz; (şevketiniz ve devletiniz elinizden gider, havanız söner; kâfirlerin ve zalimlerin güdümüne girersiniz.) Bir de (çeşitli zahmet ve musibete) mutlaka sabrediniz, (her türlü düşman ve tehlike karşısında metanetli hareket ediniz ve gevşeklik göstermeyiniz) iyi biliniz ki Allah sabredenlerle beraberdir (onlara manevi destek sağlayacaktır).” (Enfâl: 46)
İnsanoğlu, imtihan için geldiği bu gurbet diyârından ayrılırken ebedî bir
âlemin kapısından içeri girmektedir. Ancak o âlemin iki kapısı vardır ki, biri
hüsrâna diğer saâdete çıkar. Kulun hangi kapıdan geçeceği ise, onun bütün bir ömrünü hulâsa eden Son Nefes‟i belirler. Bu bakımdan ömrümüzün her ânı, son nefes endişe ve heyecanı içinde olgunlaşmış bir güzellik ile geçmelidir ki, o an, saâdete çıkan kapıdan ebediyet âlemine kanat açabilelim. Onun için bu fânî dünya
hayâtımızda bir teyakkuz hâlinde olup Son Nefes husûsunda dikkatli, rikkatli ve uyanık olmak durumundayız.
Sahabe-i Kirâm, bir ara Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’e “Yâ Rasulallâh! Acaba hangi arkadaşımız daha hayırlıdır” diye soru sormuşlardı. Bu soruya Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şu üç özelliği zikrederek cevap vermişlerdir.
*Görüldüğünde size Allah’ı hatırlatan,
*Konuştuğunda ilminizi artıran,
*Yaptığı işlerle ahireti hatırınıza getiren kimsedir.
Bir başka hadiste de şöyle buyrulur:
“Bu ümmet içerisinde Allah’ın en hayırlı kulları, görüldüklerinde Allah’ı hatırlatan kimselerdir.”
Rabbim bizi görüldüğü zaman Allah’ı hatırlatan kullardan eylesin inşallah.
AMİİİNNN ECMAİN!
Üstadı üstad yapan, onun hiçlik makamına sadık kalmasıdır. Nefsini dava önderinin önünde eritmesi, hatta yok bilmesidir. O, kendisini “bir” saymamış, aksine Aziz Erbakan Hocamızı, milyarların önüne konmuş bir “1” olarak görmüştür; kendisini ise o birin arkasına dizilmiş sıfırlardan biri, ama yerini bilen bir sıfır olarak bilmiştir.
İşte bu şuur ve sadakattir, O’nu “Üstad” yapan.
Zira bir insan, kendisini merkeze koyarak hakikati anlamaya kalkarsa, o hakikati kendine benzetir; ama hakikati hakikat olarak kabul edip ona göre kendini konumlandırırsa, işte o zaman hakikatin bir parçası olur ve ışık saçar. Bu açıdan tüm müntesiplere de bir derstir. Herkes kendisini nasıl konumlandırması gerektiği hususunda…
Üstadı üstad yapan, Kur’ana tercüman olması, Aziz Erbakan Hocamızın hakikatini bilmesi, misyonunu sürdürmesi,
ona fihrist olması, ve tüm bunları şeref bilmesidir. O’nunla değer kazandığı şuurudur Üstadı Üstad yapan… Tıpkı bizim de O’nunla değer kazanabileceğimiz gibi…
Davamızın temel şiarı, ifrad ve tefride kaçmadan itidal ile yol almaktır… Bizim için amaç edebiyat değil, ilim ve rehberlikle yola odaklanmak ve kul olabilmek için imtihanı kazanmaya odaklanmak olmalıdır. Bu süreçte ucundan kıyısından ayan olan, muazzam nimetleri Rabbimizin bir ikramı olarak görerek herkesten fazla şükrederek yola revan olmalıdır.
Bir şeyi kendimize göre betimlemek, onun hakikatini değiştirmez. Üstadımızın deyimiyle bu “farklılık fantezisi” dir…
Tüm bunlar, asla Üstadı değersizleştirmek değildir. Tam tersine, onu olduğu gibi, büyük olduğu haliyle ama itidalle anlamaya çalışmak ve kabul etmektir. Edeple, saygıyla, şükranla….
Bizim için hayati olan; Erbakan hakikate açılan bir kapı ise, o kapının anahtarının Üstad olduğunu bilmek ve o hakikate bir nebze olsun açılabilmek için O’nun rehberliğine mutmain bir şekilde teslim olmak şuurundan vazgeçmemektir.
Hakikat perdesi aralandıkça görülecek tüm ikramlar ise Allah’ın lütfu olacaktır… Şükrettikçe nimet artacaktır ve şükür ise sürekli gayretle olacaktır…
Rabbim gayretimizi ve ilmimizi arttırsın, ayağımızı davamızda itidalle sabit kılsın…
Rahman ve Rahim Allahın Adıyla!
Bu (hesap ve sevap konusu) sizin kuruntularınıza ve Kitap Ehlinin kuruntularına göre değildir. Doğrusu kim kötülük yaparsa (Kur’an’ın ve kâinatın yasalarına aykırı davranırsa) cezasına katlanacaktır. Ve o kendisine Allah’tan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı da bulamayacaktır. (Salih ameli, dini gayreti ve Hakka teslimiyeti yoksa, hiç kimsenin zahiri etiketi ve resmi hüviyeti onu kurtaramayacaktır.)
Nisa Suresi :123
Titremeli Kur’an, emrini duyan…
Tevbe Suresi 40
Siz Ona (Peygambere ve Hakk Dava Önderine) yardım etmezseniz (zararlı çıkan siz olacaksınız, çünkü) Allah Ona zaten ve kesinlikle yardım etti (ve edecektir). Hani o zaman kâfirler, (Hz. Ebubekir’le) ikiden biri (Kelime-i Tevhidin ikinci iman gereği ve “Muhammedün Resulüllah” gerçeği) olarak Onu (Mekke’den) çıkarmışlardı da; o ikisi mağarada (ve kıstırılmış durumda) oldukları sırada arkadaşına şöyle diyordu: “Hüzne kapılma (ve sakın korkup endişe duyma, çünkü), elbette Allah bizimle beraberdir!” Böylece Allah Ona ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirmişti, Onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr sözlerini ve küfür, zulüm ve sömürü sistemlerini) ise aşağı ve bayağı (konuma) getirmişti. Allah’ın kelimesi (Kur’an kelâmı ve ahkâmı) ise, en yücedir (ve kıyamete kadar geçerlidir). Allah Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.
Âl-i İmran Suresi 81
Hani o vakit Allah peygamberlerden ‘kesin bir söz (misak)’ almıştı: “Andolsun size Kitap ve hikmetten (doğru bilgiler) vereceğim, sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde ise ona hemen ve kesin olarak iman edecek ve ona mutlaka (ve her konuda) yardıma yetişeceksiniz!” buyurmuştu. (Ardından:) “Bunu (onaylayıp kabul ve) ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü (ve dini gayret yükümlülüğünü) aldınız mı?” (diye sormuştu.) Onlar ise: “İkrar ettik!” (Kabullendik) demişlerdi de (bunun üzerine Rabbimiz de:) “Öyleyse şahit olun, Ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti.
Bakara Suresi 44
Siz insanlara iyiliği emrettiğiniz halde, kendinizi unutuyor musunuz? (Yoksa kendinizi sorumsuz mu sanıyorsunuz?) Halbuki siz, üstelik Kitabı (ve Kur’an’ı) da okuyor (Allah’ın emirlerini de biliyor)sunuz. (Buna rağmen) Hâlâ akıllanmayacak (ve yanlışınızı anlamayacak) mısınız?
*Kardeşler Arası Kıtal Olur mu?
İslam dini, müminleri bir bedenin azaları gibi görür. Aralarındaki sevgi, merhamet ve birlik ruhunu yüceltir. Bu nedenle Müslümanların birbirleriyle savaşmaları, yani *kıtal* etmeleri, Kur’an ve Sünnet ışığında kesin olarak yasaklanmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de (Hucurat Suresi, 49/10) Allah cc şöyle buyurur:
“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size merhamet edilsin.”
Bu ayet, Müslümanlar arasında oluşabilecek tüm anlaşmazlıkların barış yoluyla çözülmesini emreder. Aralarında kıtal değil, ıslah ve barış olması gerekir.
(Hucurat, 49/9) ayettin de ise:
“Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırsa, aralarını düzeltin…”
Bu da gösteriyor ki kıtal olmuşsa bile yapılması gereken şey savaşı körüklemek değil, arabuluculuk yaparak barışı sağlamak olmalıdır.
Hadis-i şeriflerde de bu konu net bir şekilde yer alır:
“Bir müminin diğer mümine üç günden fazla dargın kalması helal değildir. Onlar karşılaştığında yüzlerini çevirirler; aralarındaki en hayırlı kişi ise selam verip barışa ilk adım atanıdır.” (Buhari, Edeb 57)
TAHA SURESİ 96. AYETTE: (Samiri) Dedi ki: “Ben onların görmediklerini (manevi ve nurani görevlileri veya Dinin temel dengelerini) gördüm, böylece elçinin (vahiy getiren meleğin veya Musa Nebi’nin) izinden (öğretilerinden) bir avuç (bir miktar) alıp (içine) atıverince (veya; Elçinin tebliğ ettiği Dinin bir kısmını gereksiz görüp atıl hale getirince, Din özelliğini yitirmeye ve buzağı böğürüp ses vermeye başladı); böylelikle nefsim bana bunu hoşa giden (bir şey) gösterip (yaptırdı).” (https://www.mealikerim.com/20/taha/96 )
İmam Gazali’nin buyurduğu gibi; aklın şehveti nefsin şehvetinden daha çok tehlikeli ve tahripçidir. Aklın şehveti; benlik, bilgiçlik, kendini bir şey zannetme, bütün marifetleri kabiliyetleri, bütün muvaffakiyetleri kendinden bilme gafletidir. Rabbimiz, içimizdeki şeytani dürtüleri temizlememizi ve nefsimizin söylediklerini farkedip tersini yapabilmeyi lütfeylesin, İlahi irade ve ilham ruhumuzu diriltsin … Yaptığımız her eylem ve düşüncenin sonuçta neye yaradığına bakıp değerlendirmeyi ve temiz bir niyet ve samimiyeti elden bırakmadan neticenin, kendimize eşimize dostlarımıza sokağımızdaki mahallemizdeki ilçemizdeki şehrimizdeki ve hatta ülkemizdeki insanların hayrına huzuruna olacak sonuçlar doğuracak gayretlerde bulunabilmek duasıyla!..
HZ. Mevlana’ya ait olduğu söylenen bir söz var:
” İnsanı ateş değil, kendi gafleti yakar. Herkeste kusur görür, kendisine kör bakar. Ve sen neye bakarsan, o da sana öyle bakar.”
BAKARA SURESİ 54. AYET
… Hemen, Bârî-i Teâlâ’nıza (sizi örneksiz ve eksiksiz yaratan Yüce Rabbinize) tevbe ederek, (bu kirli, kibirli ve azgın) nefislerinizi (ıslah ile) öldürüp (dizginleyin)! İşte bu, Rabbiniz katında sizin için daha hayırlıdır” demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, Esirgeyendir. (https://www.mealikerim.com/2/bakara/54 )
Hz. Peygamber Efendimiz (SAV):
“Mutu kable ente mutu” : “Ölmeden evvel ölünüz” buyuruyor.
Milli Çözüm Şiirlerinden alıntı bir dörtlük
Her ümmetin, “Hâdi”si var
Hak davanın, hamisi var
Bil mahşerin, “Kadisi” var
Ondan kaçış, hilen var mı?..
(Kadi: Hâkim, yargıç. )
Kadere razı ol, hizmete gayret
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Onlar(dan iman erleri) Calut ve askerlerine karşı çıkarken de şunları söylemişlerdi: “Rabbimiz, (cihaddan kaçmamak, ordudan ve itaatten ayrılmamak için) üzerimize sabır ve metanet yağdır; ayaklarımızı (hizmet ve istikamet üzerinde sabit ve) sağlam tut ve (Senin Hakk Dinini ve adalet düzenini) inkâr eden topluluklara karşı bize yardım et…” (diye dua etmişlerdi.)
(Bakara Suresi 250)