KİRALIK MEDYA MI, MÜNAFIK KOMEDYA MI?1
“Trump’la görüştü”, “Aynı masayı bölüştü…”, “Fikir ve önerileri örtüştü”, “Fotoğrafta Trump’ın yanına düştü…”, “Trump kendisini övmüştü…” başlıklarıyla haberler yaparak ve uyduruk yorumlar yazarak ne büyük bir şahsın şarlatanları olduklarını kanıtlamaya çalışmışlardı!? Bu zavallı zırvacılar, Filistinlileri çıkarıp Gazze’yi kumar ve tatil cenneti yapacağını söyleyen Trump’ın daha önce sövdüğünü ise unutmuşlardı!.. Bu omurgasız tavır, küçük ve düşük insanların, basit ve fasit figüranları kutlama ve kutsama seanslarıydı… Ve bunların hepsi, Trump Gâvurunun ve Kuduz Netanyahu’nun bütün soysuzluk ve suçlarına, ve yine bu acı ve utandırıcı sonuçlarına ortaklardı… Bunların kiralık medyası da, böylece “münafık komedyasına” dönüşmüş durumdaydı.
Sahi bu NATO denen Siyonizm güdümlü Haçlı Ordusunun, İngiltere E. Başbakanı Bayan Thatcher’den beri, düşman olarak İSLAM’ı seçtiği nasıl unutulmaktaydı?!
Maalesef, Hakk’tan ve halklardan uzak bir sürü küçük kalemli düşük adam, dış güçlerin sayesinde güçlü ama kiralık ve küçük adamların yanında.
Halkın sorunlarını, samimiyetle gündeme getirmediklerinden; erimede ezilenlerin feryadı, onların göstermelik isyanlarının yapmacık çığlığında.
Ölümle kol kola gezinirken iniltili yoksulluk, aydınlık kentlerin karanlık sokaklarında.
Bu yalaka yazar ve yorumcu takımı; barış havarilerini oynamadalar her biri, bol mezeli kristal avizeli salonlarda.
Oysa, bak ne durumda bugün; adalet, barış, kardeşlik… Halktan uzak küçük adamların küçük dünyasında!
Ama Allah’a Müslüman, Kur’an’a tercüman olan yiğit ve yetkin şair ve yazarlar; at koştururlar, fikrî ve siyasi cihad meydanında.
Bu münafıkların ve Din istismarcıların sayesinde kavramlar yozlaşmış ve kurumlar yoldan çıkmıştı;
Adalet: “Güçlü küçük adamların dikenli iktidar bahçelerinde göstermelik suni bir çiçek.”
Hürriyet: “Küflü zindanların afişleşen duvarlarına, duyulmaz çığlıklarla kazınan bir istek.”
Kardeşlik: “Buruk kalplerin idam mangaları önünde, insanlık adına fısıldadığı son dilek.” halini almış durumdaydı.
Unutmayın; baskıcı ve din istismarcısı totaliter rejimler, zaafa uğramış toplum bünyelerinin parazitleri konumundaydı… Eğer halkları ebediyen aldatmak mümkün olsaydı, saltanatlar yıkılmaz, tahtlar boş kalmazdı.
İman şuuruna ve ibadet huzuruna erdinse eğer;
Mezar misali zindanlar bile, meydandır sana!..
Yok gaflete girdin, gönlünü günaha verdinse eğer;
Saray misali villaların, cehennem;
Ev halkın ve arkadaşların bile; Şeytandır sana!..
Zindanlarda ve zindana dönmüş vatanlarda, zordur hayat; günleri yaşayan, geceleri aşan olmaz.
Hançer kesilir zaman, ama heyhat, feryatlarını duyan, imdatlarına koşan olmaz.
Orda Hakk’ın dostluğunu kazanan huzur bulur; kula kul şifa olmaz.
Değil mahpus, hür de olsan, gerçek kurtuluş imandadır; İslamiyetsiz ve ümitsiz coşan olmaz!..
En kalabalık veya en ıssız yerde ve en çaresiz bir vaziyette de olsan Allah’ın dostluğunu ara. Allah’a dost olmayana bütün dünya dost olsa, dostluklarının bir hayrı; ama Allah’a dost olana bütün dünya düşman olsa, düşmanlıklarının bir zararı dokunamaz. Çünkü takdir Allah’ındır; kul, takdiri bozamaz.
Artık, Erbakan çizgisinde Milli Çözüm’e ihtiyaç vardı!
Çağlayangil’in İbretlik Erbakan Anısı: ABD, Türkiye’nin Şartlarını Kabule Nasıl Yanaşmıştı?
1974 Şanlı Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ABD’yle yaşanan gerilim ve Türkiye’nin geri adım atmadan ABD’ye şartlarını nasıl kabul ettirdiğiyle ilgili Youtube’a düşen video, ABD’ye karşı nasıl duruş gösterilmesi gerektiğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktaydı. 1975-1977 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenen İhsan Sabri Çağlayangil’in, Kıbrıs Harbi sonrası ABD’ye yaptığı ziyaretle ilgili hatıraları yeniden gündeme taşınmıştı. Youtube’a yüklenen videoda, Necmeddin Erbakan Hoca, Çağlayangil’in o zamanki Bakanlar Kurulu’nda yaptığı açıklamaları anlatmaktaydı.
Bilindiği gibi 1974 Kıbrıs Savaşı sonrası ABD, Türkiye’ye yaptırım kararı almıştı. Bunun üzerine Milli Selamet Partisi’nin öncülüğünde Türkiye, ülkedeki bütün ABD üslerini kapatınca ilişkiler oldukça gerilmiş durumdaydı. Böyle bir ortamda ABD’ye gitmeye hazırlanan Dışişleri Bakanı Çağlayangil, seyahat öncesinde Erbakan’la bir toplantı yapmıştı. Erbakan’dan iki sayfalık bir liste alan Çağlayangil ABD’ye yollanmış ve bu şartları kabul ettikleri takdirde ABD ile anlaşabileceklerini vurgulamıştı. Hatta ABD’lilere; “Sizin Senatonuz işlerinizi zorlaştırabilir ama bizim başımızda da Milli Selamet Partisi var ki sizin Senato vız gelir.” hatırlatmasını yapmıştı.
Yurda dönünce Çağlayangil Erbakan’a teşekkürlerini sunmuşlardı. Bunca yıldır ABD’ye gidip geldiğini, Erbakan’ın direktifleri sayesinde ilk defa böyle onurlu bir tecrübe yaşadığını ve ABD’yi nasıl dize getirdiklerini anlatmıştı.
25 Temmuz 1975 tarihinde, Türkiye’deki 21 ABD Üssü’nün kapatılma kararı, Koalisyon Ortağı ve Başbakan Yardımcısı Rahmetli Erbakan Hoca’mızın bastırması sonucu alınmıştı ve Başbakan Süleyman Demirel (31 Mart 1975 – 21 Haziran 1977) buna uymak zorunda kalmıştı. Daha önce Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde (26 Ocak 1974 – 17 Kasım 1974) ve yine Erbakan’ın cesaret ve dirayetiyle başlatılıp başarılan ve kahraman Ordumuzla destanlar yazılan 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı üzerine Amerika bize ambargo uygulayarak sıkıştırmaya çalışmıştı! O dönemin Dışişleri Bakanı ise İhsan Sabri Çağlayangil olmaktaydı. ABD’nin başında ise Gerald Rudolph FORD bulunmaktaydı. Ondan sonra Amerika Jimmy Carter’ın yönetimine kalmıştı.
Demirel, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’i, ABD’ye ambargoyu kaldırmak için yalvarmaya gönderiyorlardı.
Ama Çağlayangil; “İlk kez ERBAKAN sayesinde Bakanlık zevkini tattım.” itirafında bulunmuşlardı.
Bundan sonrasını, İhsan Sabri Çağlayangil’den dinleyelim…
Amerika’ya gittim, Başkan Jimmy Carter’dan 10 dakikalık bir randevu için 20 gün bekledim, nihayet randevu alabildim. Odasından içeri girdiğimde Carter, odasında elleri arkasında, ayakta ve camdan dışarı bakıyordu… Selam verdim, dönüp bakmadı bile; anlaşılan azarlanacaktım, bana yüzünü bile dönmedi ve ben cesaretimi toplayarak daha önce ezberlediğim kısa metni konuşmaya başladım.
“Sayın Carter, malumunuz uyguladığınız ambargo ekonomik olarak bizleri son derece zor durumda bıraktı, bunun kaldırılmasını istirham ediyoruz” diye sıraladım.
Carter hiç oralı değil ve ben son derece tedirginim; o sırada Carter’ın masasının üzerinde duran 10 kadar telefonun, kırmızı renkli olanı çaldı. Telefonun kırmızı renkli olması bana önemli bir hat olduğunu hatırlattı.
Carter telefonu aldı, ahizeyi kulağına götürdü birkaç saniye sonra yüzünde hayret ve endişe ifadeleri yer almıştı. Telefonu kapadı ve bana doğru dönerek ve gülümseyerek;
‘Sayın Çağlayangil, böyle önemli bir konu ayaküstü konuşulmaz, isterseniz bunu akşam yemeğinde görüşelim’ deyince şaşırdım.
Ben hemen anladım ki; Türkiye’de bizim lehimizde ve bunların aleyhinde bir durum yaşanmıştı.
Carter’a; “Ne oldu sayın Carter, demin hiç yüz vermiyordun, beni adam yerine bile koymuyordun, şimdi de akşam yemeğine davet ediyorsun?..” anlamında bakınca, Carter dedi ki; “Sizin geçimsiz ortağınız Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve arkadaşları Bakanlar Kuruluna baskı yaparak, ABD’nin Türkiye’deki tüm üslerine el koydular!”
Bir anda kendimi Carter’dan üstün görmeye başlamış, Milli onur ve gururum okşanmıştı. O ezik halimden hiçbir iz kalmamıştı. Doğrusu Erbakan’ın cesur kararıyla göğsüm kabarmıştı.
İşte Rahmetli Erbakan böyle bir devlet adamıydı…
Üsleri kapatma konusuna gelince!..
Erbakan Hoca, 74’te Ecevit’le birlikte Kıbrıs’a çıkartma yaptığı vakit tüm Batı dünyası durdurmaya çalışmış, hatta NATO bile sert tedbirler almıştı. Ancak yine de durduramadılar Hoca’yı… Durdurabildiklerinde ise, Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs’ın yarısını zaten almıştı… İşte bunun üzerine ceza olarak Türkiye’ye silah ambargosu uygulandı, artık bir tek mermi dahi satmıyorlardı.
(Libya Devlet Başkanı) Muammer Kaddafi ve Kardeş Pakistan dışında bize destek çıkan bile kalmamıştı. Türkiye, Avrupa ve ABD ile çetin pazarlıklar etse de, hiçbir sonuca ulaşamamıştı… Bunun üzerine, Erbakan da “restinize rest” diyerek; İncirlik dahil ülkemizde bulunan tüm ABD üslerine el koyarak kapatma kararı aldırmıştı. Ve bugün, ülkemizin ve dünyanın; Erbakan Hocamızın yolunda, Onun şuurunda ve Ona sadık siyasetçilere ihtiyaç duyulmaktadır.
Mahmut Arıkan’ın ve SP Kurmaylarının Abdullah Gül Sevdası!
14 Haziran 2025 tarihinde ve Çırağan Sarayı’nda yapılan D-8’lerin 28. Kuruluş Yıldönümü kutlamasına, özellikle E. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çağrılması, uzun bir konuşma yaptırılması ve o ruhsuz konuşmasında döne döne ve defalarca Mahmut Arıkan’a tebrik ve teşekkür mesajları, kafalarımızı karıştırmış, dahası vicdanlarımızı sızlatmıştı.
Sn. Mahmut Arıkan, sanki D-8’i anmak bahanesiyle, asıl Abdullah Gül’ü gündeme taşımak, Milli Görüş camiasına, Türk ve İslam kamuoyuna onu tanıtmak için bu toplantıyı hazırlamışlardı. Yahu, bunlar Aziz Erbakan Hocamızın Abdullah Gül için: “Bu adam, içimize sokulan Siyonizm baltasının yerli sapıdır!” uyarıları, AKP içinde Erdoğan’la birlikte yaptığı tahribatları hâlâ anlamayan akıl ve anlayış fukaraları mıydı?.. Yoksa kasıtlı ve hesaplı Siyonist-İngiliz severler takımı mıydı?
İngiliz Exeter Üniversitesi’nin Kerametli Mezunları!
Elbette bunların bir kısmı devletine, milletine, ülkesine, milli menfaatlerine, dinine ve manevi değerlerine bağlı insanlardı. Dil öğrenmek, yöneticilik yeteneklerini geliştirmek için İngiltere yolunu tutmuşlardı. Ama bazılarının da, küresel Siyonizm ve emperyalizm amaçlı şeytani odakların yürüttüğü “Dünya Düzeni’nin” elemanları ve figüranları yapılmak üzere çeşitli tuzak ve tezgâhlara kapılmış olma ihtimalleri vardı.
“Sn. Abdullah Gül, İngiltere’nin Exeter Üniversitesi’nden mezunlardı. Ekmeleddin İhsanoğlu da orada okumuşlardı. Ne hoş tesadüf değil mi? Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek de Exeter Üniversitesi’nden çıkmıştı.
Burası İngiltere’nin prestijli eğitim kurumlarından biri sayılmaktaydı. Bünyesinde Arap ve İslami Araştırmalar Enstitüleri vardır. Ayrıca Kürt Araştırmaları Enstitüsü de bulunmaktadır. (Aslında Siyonizm’in güdümünde eğitim sunmaktaydı…) Bu iki enstitü vesilesiyle; Arabistanlı Lawrence’ın torunları, İngiliz istihbarat servisi elemanları, Ortadoğu uzmanı olabilmek için, burada eğitilip yollanırdı. Petrol zengini Arap ülkelerinden bol sıfırlı, yüklü bağışlar alırdı. Bu çetrefil durumlar, elbette burada okuyan diğer öğrencileri bağlamazdı. Özellikle finans alanında ve kamu yönetiminde gayet başarılı insanlar yetiştiren kurumlardı.
Mesela… Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterimiz Muammer Türker, Exeter’dendir. Siirt Valimiz, Elazığ Valimiz, Eskişehir Valimiz, Gümüşhane Valimiz, Kilis Valimiz, liste çoook uzundur, Exeter’dendir.
İstanbul’da, İzmir’de, Bolu’da, Erzurum’da, Şanlıurfa’da, Muş’ta, Rize’de, Batman’da, Kırşehir’de, Sivas’ta, Tunceli’de vali yardımcılığı yapan birbirinden değerli yöneticilerimiz, ki, hepsini yazmaya kalksak ansiklopedi olur, Exeter’dendir. Geçen ay görevden alınan, Polis Akademisi Başkanımız Profesör Remzi Fındıklı, Exeter’dendi.
Bayrampaşa Kaymakamı, Araklı Kaymakamı, İspir Kaymakamı, Ardeşen, Bayramiç, Dilovası, Göksun, Pazarcık, Bulanık, Bergama, Konak, Kula, Osmangazi Kaymakamları, ben diyeyim 100 Kaymakam, siz deyin 200 Kaymakam, Exeter’dendir.
Kamu İhale Kurumu Başkanımız, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Başkan Yardımcımız, İller İdaresi Genel Müdürlüğü Daire Başkanımız, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürümüz, daha sayayım mı, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanımız, Mülkiye Teftiş Kurulu Başkan Yardımcımız, Araştırma ve Etütler Merkezi Başkanımız, Türkiye Cumhuriyeti Şeker Kurumu Başkanımız, inanın saymakla bitmez, Milli Eğitim Bakanlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü Daire Başkanımız, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcımız, Exeter’lidir.
Yani bürokrasimizde yolu Exeter’den geçmeyen neredeyse yok gibidir. Gerçekten, iyi ki var şu Exeter… Yoksa maazallah… Nasıl yönetecektik biz bu devleti, bu ülkeyi?!..”[2]
Sn. Erdoğan’ın Faizsiz Sistem İstismarı!
Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan, 2. İstanbul Dünya İslam Ekonomisi Zirvesi’nde açıklamalar yapmışlardı. Sn. Erdoğan, “Şahsen faizsiz ekonomi özlemimi bundan sonra da gür bir seda ile dillendirmeye devam edeceğim” buyurmuşlardı. Erdoğan, faize dayalı ekonomik düzenin değişmesi için mücadele edeceklerini söylerken, “Bunu yaparken itirazla yetinmeyecek alternatiflerini üretecek, toplumda yaygınlaşması için çaba göstereceğiz” diye coşmuşlardı.
Hayret, sanki tam 23 yıldır ülkeyi tek başına bunlar yönetmiyorlardı!?
Cumhurbaşkanının “faiz realitedir” çıkışı internet haber ve YouTube kayıtlarında dururken birdenbire faizsiz sistemin dillendirilmesi neyin nesiydi?! Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın ömrünü verdiği İlmi, İnsani, İslami gerçek kurtuluş olan faizsiz ekonomiyi yeni mi keşfetmişlerdi, yoksa Haim Nahum Doktrini son aşamaya mı gelmişti?
Artık en yüksek faiz sisteminin ve iflas etmiş bir ekonominin siren sesleri kulakları çınlatırken bunların dindarlık çıkışları mide bulandırıcıydı!..
1- TCMB Başkanı Fatih Karahan’ın, “yastık altında olan paraların ekonomiye kazandırılacak” perdesiyle, kefen paralarının borç faizlerine ya da rantiyeye aktarılması değil miydi?! Çünkü gerçek enflasyon %100’lerdeydi.
2- Bakan Mehmet Şimşek’in, “Şu an üzerinde çalıştığımız konulardan birisi, İslami Finansman Kanunu’nu oluşturmak ve Meclis’ten geçirmek.” sözleri tam bir riyakârlık ve sahtekârlık gösterisiydi. Ne diyelim “Kılavuzu karga olanın!” ya da Bakanı Şimşek olanın veya sistemi bâtıl olanın sadece ekonomisi de değil; haysiyeti de, ülkesi de tehlikedeydi! Vatanı, onuru, namusu tarumar olurdu!
3- “Faizsiz sistem kuruyoruz!” palavrasıyla önceden “Kur Korumalı” sistemde vatandaşa yutturulan “Devletin ihtiyacı varsa, vatandaşı da gözeten faiz mubahtır!” yaklaşımının şimdi bir üst versiyonuyla “İslami kârlılık” adında yeni geliştirilen soygun yöntemi değil miydi?!
Yani meselenin özeti Avrupa’da milyarderlerinin bankalarda tuttukları euro, yurtdışı bankalarında en fazla faiz %3,5’lardayken, aynı paralar Türkiye’de en az %13 para kazandırmaktaydı. Türkiye’de ekonomi, günü kurtarayım politikası ve rantiyeciyi koruma maksatlı yürütülürken geçici rahatlama ve seçim süreci rüşvetiyle devleti soyduran müstemleke zihniyet, şimdi belli ki Haim Nahum doktriniyle borca esir ederek ülkeyi İslami kılıflı teslime hazırlamaktalardı. “Faizsiz Finans” perdeli kurumların yola çıkışı ve şimdi üstlendiği rol, Erbakan Hoca’nın “Ya bütün dünyaya hâkim olacaksın, ya da bir kasabaya bile hükmedemezsin!” tarihi sözünü hatırlatmıştı. Evet; ülkemiz legal görünümlü kuşatılmışlık altındaydı.
Ama dilerse Allah, kuracağı adalet ve rahmet sisteminin altyapısını hazırlarken bazen şeytanlara ve istismarcı şarlatanlara bile taş taşıttırırdı!?
Erbakan’ın Erdoğan Uyarısı!
“İnsanın Sonunda Eli Boş Kalmaz!.. Amel Defteri Kalır…”
Aziz Erbakan Hocamız, 21 Temmuz 2007’de TV’de “Seçime Doğru” Programında AKP iktidarını şöyle uyarmışlardı:
“Şimdi Biz şefkatle bir abisi, bir Hocası olarak kendisine: ‘Bak Tayyip! Sen bir şey yapıyorum zannediyorsun, ama bir felakete gidiyorsun, dünyanı ve ahiretini mahvediyorsun, ülkeyi geri bırakıyorsun, parçalıyorsun. Bırak bu İsrail’e yaranmayı, Milli Görüş’ü tekrar hatırla, aslına dön, baba yuvana dön!’
Bizim nasihatlerimizin mahiyeti budur. Bunların temelinde şefkat yatmaktadır. Gerçekten yaptıklarına acıyoruz. Ben kendisine, bildiğiniz gibi çeşitli vesilelerle, millet önünde tavsiyelerde bulundum, nasihatlerde bulundum. Çağlayan’da yapılmış olan “Zalimlere Lanet” Mitinginde konuşurken kendisine dedim ki: Bak; iki şeyi unutma! Bir: Çok bilge bir insana sormuşlar, dünya hayatında ne gördün?
Demiş ki: ‘Efendim, kendimi hızlı bir trenin içinde hissettim. Her şey önümden hızla geçiyordu. Bir şey yakalamak için elimi uzattım ama yakalayamadım. Sonunda bir de baktım yolculuk bitmiş, elim boş kaldı.’
Şimdi, bu sözde bir ufak değişiklik yapmak lazımdı: “İnsanın sonunda eli boş kalmaz, sonunda amel defteri kalır.” Sen amel defterine dikkat et, bak hele nasıl bir amel defterin var? Bunu gördüğün zaman kendin de ürkersin.
Bir Arap atasözü diyor ki; “Tespit edilmiş istikbal çok yakındır.”
Ona nasihat için söyledim bunu. Bugünler gelir geçer. Bil ki her gelecek yakındır. Hesap günü hak mı? Hemen yakındır. Bak şimdi yarın hesap gününde seni hesaba çekecekler. Sen kendin aklın sıra diyorsun ki, efendim ben İmam Hatip Okulu mezunuyum. Tamam, hiçbir şey kaybolmaz, bunu senin hasenat terazine koyacaklar. Hanımın mesturedir, bunu da koyacaklar. Bunun yanında, şunu da yaptım bunu da yaptım, hayır ve hizmet adına yaptığın ne varsa hepsini teraziye koyarlar.
Ammaa… Sen ırkçı emperyalizme hizmet ettiğin için, Siyonizm’e hizmet ettiğin için, BOP Eş Başkanı olduğun için, (doğrudan olmasa da dolaylı biçimde) bütün gücünle İsrail’e hizmet ettiğin için, (yani sonuçta) İsrail’in bütün her türlü günahlarına ortaksın (ve karşılığını bulacaksın)!..”[3]

Demirel’in silik Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ABD başkanı Carter karşısında İzzet ve şerefini yitirmişken rahmetli Muhterem Erbakan hocamızın sayesinde ABD üslerini kapatması vesilesiyle Carterin karşısında yeniden İzzet ve şerefini bulmuş gurur ve Onur’la başını yükseltmişti işte Erbakan Hoca sadece Dindar kesme değil pek çok kesime faydası olmuş büyük devlet adamıydı Cenabı Allah ahirette Bizi onunla buluştursun himmeti üzerimize daim olsun
BOP eş Medyadası ve olaylara Yaklaşımı
Ülke medyadasın ulusal ve yerel çoğunluğu, (çok az azınlık medya hariç) Çoğunluk Kiralık kalemşör yorumcu proğramcı belağm’ larla dolu..
Filistin konusunda, Lafla İsrail e gönderme, İsrail ile Anlaşma yapan İktidarı hep göğe çıkartır.. Bu medyada!?
iktidarın “dostum” Dediği.. Kişi Tramp.
Trampın övdüğü kişi ise malum karşılıklı…
Ama bu Tramp ;
Türkiye’de bir de “Bay Kemal’i” Övseydi.. Siz ozaman bu kiralık medyada yı, ıkı yüzlü RANTIYECi basını göreydınız.!?
İktidar ve ortağı ; Terörist te, “kurucu önder’,derler Pkk nın elebaşlarını serbest bırakırlar, imralı’ ve kandil ile görüşürler,
Kiralik medyada ise, buna alkış tutar…
İktidarı haklı yere eleştiren Muhalefetteki siyasileri ve bilinçli şuurlu yazar ve yorumcuları da “teröristler”veya statükocu lar, veya” FETÖ’cü ” Diye manşet atarlar…
İktidar ve kiralık medyada bugün ortak çalısiyor…
Ağaca balta vurmuşlar, sapı bedenimden demiş!
Aziz Erbakan Hocamızın Abdullah Gül için: “Bu adam, içimize sokulan Siyonizm baltasının yerli sapıdır!” uyarılarına rağmen….
Mahmut Arıkan, sanki D-8’i anmak bahanesiyle, asıl Abdullah Gül’ü gündeme taşımak, Milli Görüş camiasına, Türk ve İslam kamuoyuna onu tanıtmak için toplantı hazırlamışlardı.
Abdullah Gül’ün;
AKP içinde Erdoğan’la birlikte yaptığı tahribatları hâlâ anlamayan akıl ve anlayış fukaraları mıydı?.. Yoksa kasıtlı ve hesaplı Siyonist-İngiliz severler takımı mıydı?
Mahmut Arıkan’ın ve SP Kurmaylarının Abdullah Gül sevdası karşısında, Saadet Partililere sormak lazımdı!
Siyonizm baltasının yerli sapı tutularak, Siyonizm baltası ile hangi ağaca vurulmak isteniyordu?
İşte, Saadet Partililerin imtihanı kazanmasının ve kaybetmesinin anahtarı bu sorunun cevabındaydı!
NATO denen ve İSLAM’ı düşman ilan eden Siyonizm güdümlü Haçlı Ordusu, işbirlikçi haniler sayesinde,“DOST” ilan edilmişti!
Münafıklar ve Din istismarcıları sayesinde kavramlar yozlaşmış ve kurumlar yoldan çıkmış, adalet, barış, kardeşlik… gibi kavramlar anlamını yitirmişti.
Kiralık Medyada münafıklık komedyası oynanmaktaydı.
Kiralık Medyada;
Halkın sorunları samimiyetle gündeme getirilmediğinden, ezilenlerin feryadı, küçük ve düşük insanların göstermelik isyanlarının yapmacık çığlığında erimekteydi.
Yalaka yazar ve yorumcu takımı uyduruk yorumlar yaparak Irkçı Siyonistlerin, Haçlı emperyalistlerin ve işbirlikçi hainlerin şarlatanları olduklarını kanıtlamaya çalışmaktaydılar.
Hakk’tan ve halklardan uzak bir sürü küçük kalemli düşük adam, dış güçlerin sayesinde güçlü ama kiralık ve küçük adamların yani işbirlikçi hainlerin yanında durmaktaydı.
Küçük ve düşük insanlar, basit ve fasit figüranları kutlama ve kutsama seansları yapmaktaydı.
Yalaka yazar ve yorumculuk yapan zavallı zırvacılar; Irkçı Siyonistlerin, Haçlı emperyalistlerin ve işbirlikçi hainlerin bütün soysuzluk ve suçlarının, ve yine bu acı ve utandırıcı sonuçlarının ortaklarıydı.
Artık, Erbakan çizgisinde Milli Çözüm’e ihtiyaç vardı!
Milli Çözüm’de;
Allah’a Müslüman, Kur’an’a tercüman olan yiğit ve yetkin şair ve yazarlar; fikrî ve siyasi cihad meydanında at koşturmaktaydılar…
Mevcut iktidar artık göz göre göre dindarlık kisvesi altında ihanet ve tahribatlarını alenen ve yüksek dozda yapmaya başlamıştır. Aziz Milletimizin derhal özüne dönerek asli vazifesini yani tüm insanlığa örnek olacak Adalet barış ve sevgiye dayalı huzur iklimini kurması şarttır. Rahmetli Erbakan Hocamız’ın ifade ettiği gibi, “Bu Necip Milletin küllerine üflesen koz çıkar, alev çıkar iman çıkar.” Bu vazifeyi ifa eden ise Milli Çözümdür. Milli Çözüm etrafında kuvayı milliye ruhuyla tek vücut olma vaktidir.
Milli Görüş; rahmetin, izzettin ve şahsiyetin menbağıdır. İşbirlikçilik ise; yağcılığın, yancılığın ve acımasızlığın girdabıdır.
.
“İman şuuruna ve ibadet huzuruna erdinse eğer;
Mezar misali zindanlar bile, meydandır sana!..
Yok gaflete girdin, gönlünü günaha verdinse eğer;
Saray misali villaların, cehennem;
Ev halkın ve arkadaşların bile; Şeytandır sana!..”
Soygun ve sömürü düzeni olan Firavun sisteminin sacayaklarından;
Firavun – Karun – Haman – Bel’am ve Sihirbazların, insanlığı nasıl tahakküm altına aldıklarını gördük ve görüyoruz.. Ve İnşallah, sağlam ve sarsılmaz bir İmanın öncüsü ve sahibi olan Millî Çözüm “Ruhu”nun, bütün bu melanet şebekesini nasıl tarumar edip tarihin çöplüğüne gömeceğini, hasret ve heyecanla bekliyoruz..
İman şuuruna ve ibadet huzuruna erdinse eğer;
Mezar misali zindanlar bile, meydandır sana!..
Yok gaflete girdin, gönlünü günaha verdinse eğer;
Saray misali villaların, cehennem;
Ev halkın ve arkadaşların bile; Şeytandır sana!..
Zindanlarda ve zindana dönmüş vatanlarda, zordur hayat; günleri yaşayan, geceleri aşan olmaz.
Hançer kesilir zaman, ama heyhat, feryatlarını duyan, imdatlarına koşan olmaz.
Orda Hakk’ın dostluğunu kazanan huzur bulur; kula kul şifa olmaz.
Değil mahpus, hür de olsan, gerçek kurtuluş imandadır; İslamiyetsiz ve ümitsiz coşan olmaz!..
En kalabalık veya en ıssız yerde ve en çaresiz bir vaziyette de olsan Allah’ın dostluğunu ara. Allah’a dost olmayana bütün dünya dost olsa, dostluklarının bir hayrı; ama Allah’a dost olana bütün dünya düşman olsa, düşmanlıklarının bir zararı dokunamaz. Çünkü takdir Allah’ındır; kul, takdiri bozamaz.
Allh cc. Adildir
Şımarmış siyonist yahudi, onların uşakları ve uşaklara uşaklıkmeden şakşakcılarıda çok iyi biliyorlarki Allah cc. Kulunun sesini duymak istedigiinde duaya yönelmesii için sınavını biraz sıklaştırabilir, sesini duymak istemediğinede her istedigini verirmiş.
Burdann yola çıkarak ahir zaman gelecek mizan kurulacak ve bütün şeytan uşakları hak ettiği cezayı alacak ama Rabbim bu dünyadada onların ayarını kendileri ortaya çıkarmaları için fırsat tanıyor ki bahaneleri olmaması için biz öyle degildik diyemesinler diye.
Aynı konunun aksine Aziz Erbakan Hocamız eliyle gördük duyduk ki dünyada izzetli şerefli nasıl olunur istenilirse sözde süper güç abd bile nasıl hizaya sokulur ülke nasıl şaha kaldırılır bunlarıda gösterdi ve 11 aylık mükemmel ötesi iktidar sürecinde özellikle yaşı yetenler çok iyi biliyorlar Erbakan olmak dünyaya degil şeytana kafa tutmak oldugunu çünkü Aziz Erbakann Hocamızın tek bağlı oldugu ve rızasını aradıgı yüce Allahdır.
Artık, Erbakan çizgisinde Milli Çözüm’e ihtiyaç vardı!
AZİZ ERBAKAN HOCAMIZIN YILLAR ÖNCESİNDE İFADE BUYURDUKLARI GİBİ;
“Bakın size kesinlikle ifade ediyorum ki: TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU;
Milli Çözüm’e inanan bir Cumhurbaşkanı’nın o makama oturması,
Milli Çözüm’e inanan bir Hükümet’in kurulması
Ve yeni bir devrin başlamasıyla mümkündür!”3
Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN, TRT Basın Toplantısı, MSP Genel Başkanı TRT’de Yazarlar Soruyor, Nisan 1980