KUDURGAN İSRAİL SALDIRIP YIKMAKTAYDI
ERDOĞAN İSE ŞİDDETLE KINAMAKTAYDI!
Kuduz İsrail, Şam’daki Genelkurmay Karargâhını ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı ek binalarını çok şiddetli şekilde bombalamış ve harabeye çevirmiş durumdaydı. Zaten Süveyda ve Dera şehirlerini günlerdir bombalayıp durmaktaydı. Süveyda’daki Bedevilerle Dürzilerin çatışmasını bahane eden Siyonist İsrail artık istediği yere saldırmaktaydı.
ABD Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack:
“Tüm taraflar geri adım atmalıdır.” gibi laflarla kamuoyunu avutmaktaydı. Yoksa Barrack: “Suriye, Dera’yı ve Golan’ın civarını İsrail’e terk etsin!” demeye mi çalışmıştı?
On binlerce Dürzi’nin yaşadığı Süveyda, Şam’ın güneyinde ve Golan Tepeleri’nin önündeki düzlükte bir şehir konumundaydı. Dera şehri ise Ürdün sınırına yakındı.
Suriye’deki kışkırtılmış Dürziler ve muhalifler sürekli, Suriye PKK’sı olan PYD’ye ve Salih Müslim’e: “Gelin, Lazkiye’de ve Şam’ın güneyinde bize destek çıkın, hatta size katılalım ve böylece sonunda ülke yönetimini de teslim alın!” çağrıları yapmaktalardı. Elbette bunları yaptıran İsrail ve ABD olmaktaydı. Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ise yuvarlak laflarla Türkiye’yi oyalamaktaydı.
Bu arada Kuduz Netanyahu’nun “Gerekirse Suriye’ye karşı günlerce savaşabiliriz!” sözleri, aslında İran’ın saldırılarıyla iyice sarsılan İsrail’in benzeri bir dış müdahaleye daha fazla dayanamayacaklarının itirafıydı.
Toplamda 1 milyon Dürzi’nin %50’si Suriye’de, %40’ı Lübnan’da, %10’u ise İsrail’de yaşamaktaydı. Râfızîliğin sapkın bir mezhebi olan Dürziler, kendilerini “Tek Tanrıcı Dinlere mensup” saymaktalardı.
İsrail’de bir kısmı Albay rütbesinde ve Polis Komiserleri içerisinde yüzlerce Dürzi bulunmaktaydı. Bu sapık topluluk sözde Müslüman sanılmaktaydı. Ama Hz. Muhammed’in -hâşâ- son Peygamber olmadığına, Yahudilerden Hz. Şuayb neslinden yeni bir kurtarıcı çıkacağına inanmakta ve Ehl-i Beyt’ten İsmail’e tapınmaktalardı.
Bu arada; ABD ve Trump, İsrail’e daha çabuk ve kolay destek sağlamak üzere, Kıbrıs Rum Kesimi’ne silah yığmayı artırmıştı ve Rumlara yönelik ambargo muafiyetini 5 yıla çıkarmıştı. İsrail’e karşı tüm İslam dünyasını harekete geçirecek tarihi misyonu ve mes’uliyetini yerine getirecek cesaret ve metaneti gösteremeyen AKP Türkiyesi’nin, Erbakan Hoca’nın D-8 ve İslam Birliği yerine Haçlı AB peşinde pasif ve edilgen bir tavır sergilemesi ise acınacak bir tavırdı.
İsrail, Suriye’ye Neden Saldırmıştı ve Şam Neden Bombalanmıştı?
İsrail ordusu, Suriye’nin başkenti Şam’da Genelkurmay Başkanlığı’nın girişine hava saldırısı yapmıştı. Dünya bu olayı konuşurken ayrıntılar da merak edilmeye başlanmıştı. Artık sıklıkla “İsrail, Suriye’yi neden vurdu?” sorusu tartışılmaktaydı. Edinilen bilgiye göre; İsrail’in Suriye’ye yönelik hava saldırısının arkasında, bölgede artan güvenlik endişeleri ve İran bağlantılı unsurların varlığı yer almaktaydı. Özellikle Suriye’nin güneyinde yaşayan Dürzi topluluğuna yönelik baskılar, İsrail’in dikkatini çeken kritik bir başlık haline gelmiş durumdaydı. İsrail ordusunun açıklamasında, “stratejik noktaların hedef alındığı” belirtilirken, bu ifadeyle genellikle İran destekli milislerin bulunduğu askeri tesisleri, silah depolarını ya da komuta merkezlerini kastediyorlardı.
Suriye’nin güneyinde Ürdün sınırında bulunan Süveyda’da 13 Temmuz’da Dürzi grupların Bedevi Arap aşiretlerine ait bazı araçlara el koymasının ardından küçük çaplı silahlı çatışmalar başlamıştı. Kuduz İsrail hükümeti, Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesinden sonra Dürzi bölgesinin ülkeyle entegrasyon arayışlarına sekte vurarak Şam yönetimine karşı Dürzi azınlığa askeri ve siyasi destek sağlamaktaydı.
İsrailli bir yetkili, Gazze Şeridi’ndeki bazı askerlerin “İsrail’in Dürzi azınlığı koruması” için Suriye sınırına yeniden konuşlandırıldığını açıklamıştı.
Suriye’nin güneyinde Dürzi nüfusun yoğun olduğu Süveyda ilini kontrol altına almaya çalışan Suriye güvenlik güçleriyle silahlı Dürzi gruplar arasındaki çatışmalar kızışmıştı. Gece boyunca güvenlik güçleriyle Dürzi gruplar arasındaki çatışmalar sürerken Süveyda’nın banliyösündeki Unkud Kavşağı ile kent merkezindeki Tişrin Kavşağı, güvenlik güçlerinin kontrolüne alınmıştı. Bu arada İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nde Dürzilerin çoğunlukta olduğu Mecdel Şems beldesinden gelen bir grup, İsrail askerlerinin nezaretinde tel çitlerden geçerek gece saatlerinde Süveyda’daki yerel silahlı gruplara destek sağlamıştı.
Süveyda 10 kez hedef alınmıştı
Bunların ardından İsrail’e ait savaş uçakları, Süveyda kent merkezine iki hava saldırısı daha yapmıştı. Bu son saldırılar da dahil olmak üzere, gece yarısından sonra İsrail’e ait hava araçları Süveyda’yı toplam 10 hava saldırısıyla hedef almıştı. Öte yandan, öğle saatlerinde İsrail Ordusu Sözcülüğü, Suriye’nin güneyinde Dürzilerin yoğunlukta yaşadığı Süveyda’daki gelişmeleri gerekçe göstererek Şam’daki Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’nın girişine hava saldırısı düzenlendiğini açıklamıştı.
13 Temmuz’da başlayan çatışmalarda ve hava saldırılarında ölen güvenlik gücü sayısının 100’ü geçtiği konuşulmaktaydı. Suriye resmi haber ajansı SANA’nın saldırılara ilişkin haberinde, “İşgalci İsrail’in insansız hava araçları Süveyda ilini hedef aldı” ifadeleri yer almıştı.
İsrail ordusundan Suriye sınırına takviye başlamıştı.
İsrail ordusu, Suriye’ye yönelik saldırıların ardından sınır hattına takviye güçler göndereceğini açıklamıştı. Ordudan yapılan açıklamada, Suriye ordusuna bağlı güçlerin Süveyda’dan çekilmemesi durumunda askeri hedeflere saldırılar düzenleneceği vurgulanmıştı. İsrail Ordu Sözcülüğünden yapılan açıklamaya göre, Süveyda’da Dürzilerin merkezinde yer aldığı olayların ardından sınırda askeri tahkimat kararı alınmıştı.
Lübnanlı Dürzi lider Canbolat’ın: “İsrail karışıklık çıkarmak için Dürzileri kullanıyor!” uyarısı
Lübnanlı Dürzi lider ve İlerici Sosyalist Parti’nin eski Başkanı Velid Canbolat, Al Arabiya televizyonuna yaptığı açıklamada, İsrail’in Suriye’nin güneyindeki Süveyda ilinde çatışmaları körükleyerek ülkede kaos oluşturmak istediğini hatırlatmıştı.
“Bu İsrail’in komplosunun bir parçasıdır. İsrail, Dürzileri koruma adı altında Suriye’de karışıklık çıkarmak için bazı Dürzileri kullanıyor. İsrail kimseyi korumaz, kendi çıkarları ve Arap ülkelerinin güvenliğine karşı tehlike oluşturmak için herkesi kullanır.” diyen Canbolat, devletin himayesinde siyasi ve barışçıl bir çözüme ulaşmanın Süveyda’nın yararına olacağını vurgulamıştı.
Tom Barrack’ın Karanlık Tavrı!
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Ortadoğu Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, “Washington’ın Suriye’deki Kürtlerin ayrı bir devlet kurmasını desteklemediğini” söylemesi tam bir sahtekârlıktı.
11 Temmuz’da New York’ta basın mensuplarıyla bir araya gelen Barrack, Şam yönetimi ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki müzakerelerin sonuçsuz kalmasını şöyle açıklamıştı:
“Dürziler, Dürzi toprağı olmasını istiyor. Aleviler, Alevi toprağı olmasını istiyor. Kürtler, Kürdistan olsun istiyor. Şam ise bunun olmayacağını ve tüm yolların Şam’a çıkacağını söylüyor: Tek ülke, tek millet, tek ordu. Bu süreç devam ediyor.”
Şam yönetimi ile SDG’nin 10 Mart’ta imzaladığı entegrasyon anlaşmasının “işe yaramadığını” söyleyen Barrack, SDG ile ilgili olarak şunları aktarmıştı:
“ABD’nin onlara karşı yükümlülüğü olduğunu hissediyorlar. ABD de ‘Evet, size karşı makul olma yükümlülüğümüz var ama makul olmazsanız başka alternatif de mevcut’ diyor” diyen Barrack, 9 Temmuz’da Suriye’nin geçiş dönemi Devlet Başkanı Ahmed eş-Şera ve SDG Başkomutanı Mazlum Abdi arasında yapılan görüşmeye de katılmıştı. New York’taki basın toplantısında ABD’nin SDG’yi desteklediğini vurgulayan Barrack, bununla birlikte “Ayrı bir SDG devleti olacağına dair belirti yok” gibi yuvarlak laflar sıralamıştı.[1]
Barrack, Suriye’nin kuzeydoğusundaki gruptan bahsederken “SDG, YPG’dir. YPG de PKK’nın türevidir” ifadelerini kullanmış, ama Kuduz İsrail’in sinsi amaçlarını ve SDG ile gizli irtibatlarını hiç gündeme taşımamıştı.
Din İstismarcılığının Kolaycılığı ve Kaypaklığı!
“Dilimize Arapçadan geçmiş bir kelime olan istismar; bir şeyi işletmek, (semeresini) meyvesini almak; menfaat sağlamak, bir kimsenin ya da zümrenin iyi niyet ve hareketini kötüye kullanmak; bunları sömürmek anlamlarını taşımaktadır. Bir “değer istismarı” türü olarak din kullanılıyorsa anlamı: Dini suiistimal etmeye kalkışma, dini kullanma, din sömürüsü yapma, şahsi menfaati için dinden yararlanma, dini asıl maksatlarının dışında kullanma, dine, dini inanç ve duygulara haksız çıkar elde etmek amacıyla atıfta bulunma, dini dünyalık ve haksız çıkarlara alet etmeyi fırsatçılık sayma, dini değerleri kullanarak toplumdan maddî veya manevî çıkar sağlama, Allah’ın adını kullanarak çıkar elde etmeye kalkışma gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Din istismarı ya da din sömürüsünden maksat, kişinin dindarlığını, dindarca yaşamanın amaçları dışındaki dünyalık menfaatlere vasıta yapmasıdır. Ya da gerçekte dindar olmadığı halde kişinin, dini hassasiyet sahibi kimselere kendisini dindar göstererek maddi, manevi, sosyal ve siyasî çıkarlar sağlamayı amaçlayan davranışlarıdır. Yani kişinin, dini, Allah tarafından gönderiliş amacının dışında ve din tarafından onaylanmayan amaçlara alet etmesi bir din istismarıdır. Ahlâki söylemde ise, istismar kavramı; bir kişinin iyi niyetinden, saflığından ve bilgi noksanlığından yararlanarak ve bir ahlâkî değer veya toplumsal idealin çekiciliğini kullanarak, hak edilmemiş bir çıkar elde etmek anlamını taşımaktadır. Bu manadaki istismarın, sahibi için ahlâkî bir kusur teşkil ettiği açıktır.
Evet, Sn. Erdoğan ve AKP iktidarı; Yüce Dinimizi, milli ve manevi değerlerimizi, kendi haksız ve yanlışlıklarını meşrulaştırmak ve kötülüklerinin üzerini dindarlık kılıfıyla kapatmak için kullanmaktadır!
Dinin istismar konusu yapılmasının temelinde yatan sebeplerden biri hiç şüphesiz ki, dinin sahip olduğu meşrulaştırma gücünden yararlanılmak çabasıdır. Zira toplumsal değerler içerisinde merkezi bir konuma ve belirleyici etkiye sahip olan temel bir değer olarak din, hem değer üretebilmekte ve hem de diğer değerlerin toplum tarafından kabullenilmesinde meşrulaştırma işlevi gören en etkili kurum konumundadır. Onun bu meşrulaştırma işlevi, bireylerin davranışlarının toplumsal onay görmesi açısından da önemli ve anlamlıdır. Bunun için bireyler yeterince dindar olmasalar bile, davranışların sosyal onay almasında dinin referans kabul edildiği dindar bir muhitte; tavır ve tutumlarını meşrulaştırmak için dini referans göstermeye kalkışılır, onun meşrulaştırma işlevinden yararlanma yoluna kayılır. Bu nedenle din istismarı davranışının zihinsel arka planında, dinin meşrulaştırma gücünden yararlanma düşüncesi yatmaktadır. Çünkü insanlar, davranışlarının meşruluğuna yalnız kendileri inanmakla kalmaz, başkalarını da buna inandırmak, toplum tarafından onaylanmak amacındadırlar. Böylece toplum tarafından genel kabul gören din vb. değerlere göre hareket etmenin rahatlık ve güvenliğine kavuşulmaktadır. Kişi ya da grupların, dinin bu gücünü, aslında meşru olmayan davranışlarını meşrulaştırmak için kullanarak bireysel, toplumsal, ekonomik, siyasi ve cinsel çıkarlar sağlama yoluna gitmeleri, din istismarıdır. Bazen bu istismar, başkalarının aslında meşru olan davranışlarını, dini kullanarak gayrimeşru ilan etmek suretiyle de yapılmaktadır. Aslında bu meşrulaştırma çabası her iki şekliyle, kişinin kendi emellerine ulaşmak için davranışlarına dini bir kılıf aramasıdır.
Oysa, hangi davranışın din istismarı sayılacağı konusunda belirleyici (kritik) faktör elbette niyet ve kasıttır. Çünkü insanların davranışlarını değerlendirip bir yargıya varırken, onları bir nedene dayandırırız. Bu neden, kişinin davranışıyla gerçekleştirmek istediği niyet ve amaçtır. Niyetleri görmezden gelip sadece davranışın sonuçlarına bakarak, kişileri din istismarı ile suçlamak yanlıştır. Din istismarının varlığından bahsedebilmemiz için, istismar için yapıldığını düşündüğümüz davranışı işleyen kimsenin niyetine ve onu bu davranışa sevk eden sâiklere bakmamız lazımdır. Dini inanç ve değerlere yapılan atıfları; kişiden söz, tutum, davranış, ibadet vb. olarak sadır olan her türlü tezâhürü din istismarı olarak nitelendirebilmemiz için, bunların özellikle ve bilinçli olarak haksız menfaat elde etmek gayesiyle yapıldığından emin olmamız şarttır. Aksi halde din istismarı suçlamasının bizzat kendisinin, dindarları din istismarı ile suçlamak suretiyle onları dinlerini yaşamaktan, ona sahip çıkmaktan alıkoyarak şeytani amaçla çıkar sağlama amacına yönelik olarak yapılan bir din istismarı olma ihtimali de gözden uzak tutulmamalıdır. Binaenaleyh hiçbir dünyalık çıkar gözetmeksizin dininin gereklerini eksiksiz yerine getirdiği, dinine ve dindaşlarına hürmet ve hizmet ettiği, dinini öğrenip öğrettiği için, samimi dindar insanları din istismarcısı ilan etmeye hiç kimsenin hakkı bulunmamaktadır.”[2]
Ama her fırsatta dini duyguları ve dindarlığını açığa vurduğu halde; İslam’ın haram kıldığı ve haksız kazanç saydığı FAİZ, KUMAR (Loto, Toto, Piyango), RÜŞVET, YANDAŞ KAYIRMA, DEVLET MALINI ÇALMA gibi vurgun ve soygunları yaygınlaştıran, ZİNA ve FUHUŞ serbestliği ile aile yuvamıza dinamit koyan kişilerin ve partilerin DİN İSTİSMARCILIĞI yaptıkları açıktır ve aşağılık bir davranıştır.
Ve hele İsrail’e demir taşıyan gemiye malzeme yüklemeyi reddeden Yunanlı işçiler kadar bile olamayan, ama dindar-kahraman rolü oynayan münafıkların foyalarının ortaya çıkacağı günler, inşaallah yakındır!..
Şu halde geçmişten günümüze din adamı, dava erbabı vb. olarak bilinen bazı kimselerin bu tür haksızlık ve ahlâksızlıklara fetva üretmeleri de tam bir din istismarıdır. İslam’ın ve dindarların baskı altına alınmaya, dini özgürlüklerin kısıtlanmaya çalışıldığı dönemlere rastlayan ve tüm inananları gericilikle suçlayan kimselerin din düşmanlığı da ayrı bir istismarcılıktır. Milli ve manevi değerlerimize yabancılaşma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğumuz günümüzde, her konuda olduğu gibi din alanında da, kişisel çıkar hesapları yapmaksızın sağlam duruşunu her hal ve şartta muhafaza edebilme cesareti gösteren cesaretli ve karakterli din ve bilim adamlarına şiddetle ihtiyaç vardır. Ama bu ortamda dini ve dindarları sürekli olarak toplumun tamamı veya bir kısmı için tehdit ve tehlike gibi göstererek, insanların; dini ve dindarları, kendi varlıklarını, hayat tarzlarını, özgürlüklerini hedef alan bir tehdit ve tehlike olarak algılamalarını sağlayıp, toplumda korku ve panik yarattıktan sonra, kendisini ve kendi temsil ettiği ideolojiyi, mezhebi, partiyi, zümreyi, bu tehdidin panzehiri olarak sunmak suretiyle yapılan baskı ve barbarlık da ayrı bir din istismarıdır. Dini tehdit algısına dayalı bu siyasî amaçlı din istismarında istismar edilen şey, din ve dindarlar hakkında özel bir gayret sarf edilerek yapay olarak oluşturulan olumsuz duygular ve kaygılardır. Bizim bu davranışa din istismarı dememizin sebebi, bir tür din üzerinden çıkar sağlama yöntemi olması, ana temasının din olması ve yapanların yeri geldiğinde kendilerinin de dindar, hatta gerçek dindar veya en azından dine saygılı olduklarını söylemeleri bile bir istismarcılıktır.
- BBC NEWS-14 Temmuz 2025
- İslami Araştırmalar – Prof. Dr. H. Certel

CÜBBELİ AHMET “BEL’AM”CIK’I VE MAHMUT EFENDİ YAKINLARINA UYARI!
FETULLAH GÜLEN DOSYASI
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
Dünyanın Fikri Değişimi Türkiye’den, FİİLİ DEĞİŞİMİ İSE FİLİSTİN’DEN BAŞLAMIŞTIR!
FİLİSTİN’DE; BÜYÜK BAYRAMIN BÜYÜLÜ BAŞLANGICI VE ZEKİ GEÇKİL’İN ŞARLATANLIĞI
OĞUZHAN ASİLTÜRK’ÜN ERBAKAN’A İFTİRALARI
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
DİKKAT!? Soysuzların Soytarılığı!
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
KUR’AN’A TERCÜMAN, OLDUM KOVULDUM! (ŞİİR)
Milli Çözüm, yaşam sürdüğümüz şu dünya hayatında gerçekleşen hadiseleri doğru anlamanın ve uyanık kalmanın tüyoları…
Özgür Özel, hapishanede bulunan İBB başkanı Ekrem İmamoğlunun yaptığı mitinglerle sesinini duyurmaya çalışıyormuş gibi görünürken…
"Başbakanlar, başbelasıdır bozuk düzende! Gizli gerçek hükümet, mason localarıdır Siyonist merkezler ise akıl hocalarıdır Amerika…
Sırtlanlar sadece, vergi yükler sırtlara BOP IMF görevlisidir, fatura hep yurttaşa Milli Görüş bereketle, zam…
Öyle anlaşılıyor ki hem CHP’de hem AKP’de hem de diğer muhalefet mahfillerinde, hâlâ en korkulan…
Bir toplumda iki sınıf vardır ki onlar bozulursa bütün toplumda ifsat olur bunlar yöneticiler ve…
"CHP’nin marazlı masonik takımı Kılıçdaroğlu’na karşıydı. Çünkü Kılıçdaroğlu, “Kirli, kiralık ve münafık cephenin” değil, “Milli ve duyarlı cephenin” yanındaydı.…
MİLLİ GÖRÜŞ - MİLLİ ÇÖZÜMDEN GAYRİSİ HAİM NAHUM DOKTRİNİN UYGULAYICISIDIRLAR. KİM DAHA İYİ UYGULAYACAKSA SİYONİZM…
Bugünlerde terörist başı bebek katili cani'nin ayağına gitmek için can atanların böylesine bir ihanete nasıl…
Anlaşılan amaç Özel'i bir şekilde aday yaptırıp tekrar kolaylıkla iktidarı sürdürmek. Tabi bu hizmet! falan…