EN BAŞINDAN SÖYLEDİM!
Çok tuzak var, bu caddede
Girmek kolay, değil; dedim…
Hem bizimle, hoş seccade
Sermek kolay, değil; dedim…
Aşkından sararıp solup
Zahmet çekip, hikmet dolup
Bu kapıda, Kıtmir olup
Ürmek kolay, değil; dedim…
Ulaşsan manevi hazza1
Gerek kalmaz, şekva2 naza
Cihad davasıdır, hâzâ
Ermek kolay, değil; dedim…
İçin dışa, döner ters yüz
Gayen Hak’sa, olma me’yüs3
İmtihandır, zora göğüs
Germek kolay, değil; dedim…
Zordur İslam tatbikatı
Şeriatı, tarikatı
Saklı sırlı, hakikatı
Görmek kolay, değil; dedim…
Zehirleme, ekmeğini
Heba etme, emeğini
Kardeş şeref, gömleğini
Örmek kolay, değil; dedim…
Bozulmasın, insicamın4
Kırılmasın, has fincanın
Rıza için, malın canın
Vermek kolay, değil; dedim…
Gece dedim, gündüz dedim
Dolay dedim, dümdüz dedim
Üçer dedim, dördüz dedim
Dikenlerde, yalın ayak
Yürmek kolay, değil; dedim…
Yanıp savur, ki külünü
Dost yüzden, açsın tülünü
Milli Çözüm, ak gülünü
Dermek kolay, değil; dedim…
Dedim ya, dinlemek zordur
Milli Çözüm, elde kordur
Kimi altın, kimi “bor”dur
Yermek kolay, değil; dedim…
- “Bu (kötülüğü iyilikle savmak olgunluğu)na ancak sabredenler yetiştirilir. Ve bu (şerefe) ancak (İslami hikmet ve siyasetten) büyük pay (sevap ve nasip) sahibi olan (ve insanları Allah’a ve adalet nizamına döndürmekten manevi haz duyan) kimseler eriştirilir.” (Fussilet: 35)
- Şekva: Şikâyet, itiraz.
- Me’yus: Ümitsizlik, bitkinlik, tükenmişlik.
- İnsicam: Hak’ta tutarlılık, davaya duyarlılık.

İşittim tarikat, şeriat, hakikati
Anlattım sindiremediğim hikmeti
Zoruma gitti, kusturdu nefis illeti
Kolay değilmiş, ağır geldi sikleti
Dünya dediğimiz bir han
Can vermeden bitmez imtihan
Yandı Gazze ve Doğu Türkistan
Düşün nefsim, nasıl kurtuluş
Cihat yoksa nerden çıkış!…
“Ahir zamanda, gerçeği konuşmak, avucunda ateş taşımak gibidir. Tutarsan elin yanacak, atarsan iman bozulacak.” (Hadis-i Şerif)
Zalimlerin ve işbirlikçilerinin karşısında hakkı söylemek çıkarların, korkuların, kalabalıkların değil, vicdanın izinden gitmektir. Bu yol; yalnız kalmayı, bedel ödemeyi, hatta dışlanmayı göze almayı gerektirir. Ama her şeye rağmen bu yolda yürüyebilmek, gerçek anlamda bir şereftir ve bir kul için kazanılmış en büyük zaferdir.
Son Nefese Kadar Haktan Yana Olma ve Gereğini Yerine Getirebilme Şerefini Bizlere de LÜTFEYLE YA RABB!
Kıtmir’in özelliği sadakatidir ama sadakatiyle beraberde sahibine zarar vermeye çalışana ürmek ve gereğini yapmaktır. Layıkıyla kıtmirlik yapamayız ama nankörlerden olmasak şeref olarak yeter…
Buğday ekmek olmak için çektiği çileyi sen Hak davan için çekmeden ermek kolay mı sandın…
Niyetler halis oldu mu, hata etsede hayra çevirir Rabbi onu, sadece tevbe etmesi yeterdir başka ne isterki Sahibi… Hak davayı güdüyorsan olamassın me’yüs içinde Ferhat gibi dağları delmeden imtihanı geçemezsin ki…
Göremem ki kör gözümle, göstermez isen sırlı hakikatini, aç gözümü, tut fenerini Sen göstermez isen biz bilemeyiz ki…
Milli Görüş, Milli Çözüm gömleğini hidayet, feraset vede dirayet tam olmaz ise giymek kolay değil ki…
Şu kısa zamana yüzlerce ilmi eser sığdırdınız, gece gündüz, hiç bir kardeşimin ahireti kararmasın diye çabaladınız. Takva yolunda yürümek kolay sandım ama pür dikkat ister her halimiz, izinden yürüyemeye çalışmak kolay mı sandık…
Onun uğrunda yanıp kül olmadan, görebilecekmisin Yar yüzünü…
“Kritik ve riskli zamanlarda gerçekleri dosdoğru yazan kalemlerin herbirisi ateşten kordur!… Ve bunları eline almak üçyüz kiloluk top mermisini kaldırmaktan daha zordur.”
Allah’ım bizleri Üstad Ahmet Akgül Hocamıza sıkı ve sağlam yol arkadaşları olabilmeyi lütfeyle. Ayaklarımızı ve kalbimizi dinin ve davan uğrunda sabit kıl. Ayaklarımızn kaymasına sebebiyet verecek haramlara, yanlışlara düşmek ten bizleri koru. Aziz Erbakan Hocamızın ve Üstadımızın himmetleri ile Yer yüzünde Adil Düzene dayalı Yeni Bir Dünyayı kuran o Kutlu Ekibin içerisinde yer almayı lütfeyle. Bizleri mücahid muttaki kullardan olabilmeyi, Evliyaullahtan olabilmeyi, Rahmanın Has Kullarından olabilmeyi, bizleri Öne Geçenlerden İleri Gidenlerden olabilmeyi nasip eyle. Bizleri affet, bizleri bağışla, bizlere merhamet et, Sen Merhametlilerin En Merhametlisisin. Amin.
MİLLİ ÇÖZÜM ELDE KOR’DUR!
Tüm insanlığın kurtuluşuna vesile olacak Milli Çözüm’ün Adil Düzen devrimi için ortaya konulan samimi, seviyeli gayretler ve hizmetlerin her biri; Adil Düzen’in köşe taşlarını, yapı taşlarını oluşturmaktadır.
Siyonizm’in ve onun bütün işbirlikçilerinin saldırılarına neden olan bu kutlu girişimler karşısında; Milli Çözüm’ün tüm eserlerine “dergisine, yazılarına ve fikirlerine” tam anlamıyla taraf olmanın kolay olmadığı ifade edilmiştir. Evet Haklı davada Hakkın razı olacağı şekilde; şeref gömleğini örmek kolay değil…
Yanıp savur, ki külünü
Dost yüzden, açsın tülünü
Milli Çözüm, ak gülünü
Dermek kolay, değil; dedim…
Dedim ya, dinlemek zordur
Milli Çözüm, elde kordur
Kimi altın, kimi “bor”dur
Yermek kolay, değil; dedim…
Rabbim zorlarımızı kolaya çevir aciz kulların çaresiz çare sende ,bekliyoruz allahım.
gücümüzü arttır,nefsini yenen cennetine kavuşan kulların ile bizleri haşret.aminnn🤲🏻
RUHUMUZU DOYURAN EN İYİ GIDALARI KELİMELER TOPLULUĞU İLE ÖNÜMÜZE SERİLEN MİLLİ ÇÖZÜM ŞİİRLERİ – YAZILARI – VE DİĞER TÜM YAYINLARI..!
Milli Çözüm’ün daha evvel yayınlanmış olan ” RUH VE CAN GİZEMİ ” adlı makalesinde ifade edildiği gibi; ” … en büyük eksiğimiz ve gafletimiz düşünme ve öğrenme tembelliğimiz, gerçeği arama ve ona ulaşma isteksizliğimiz ve bu konudaki fırsatlarımızı israf etmemizdir. Bu sebeple “nefsini (ruhunu) tanıyan, Rabbini de tanır ” hikmetinden yola çıkarak, kendi özümüzü yani ruhumuzu tanımaya ve onu arındırmaya doyurmaya yönelik gayretlere ağırlık vermemiz gerektiği… Çünkü insan, eğer ilim ve iyilikle, zikir ve fikirle ruhunu nurlandıramazsa , küfür ve kötülüklerle kirlenmiş ve körlenmiş olan ruhu, dünyanın-bayağı ve aşağı duyguların çekim alanında kalacak, sonunda cehaletin ve cehennemin esiri olacağı… Ama iman ve ibadetle ve sürekli mücadele ile ruhları olgunluk ve dolgunluk kazanan kimseler ise yüksek alemlere ve sonsuz saadetlere ulaşacak ve cennetlerin sultanı makamına ulaşacağı…” anlatılır o makalede. Buradan da anlıyoruz ki ruhumuzu sürekli bir şeylerle doldurmamız mecburiyeti var. Ruh boş kalmıyor hiçbir zaman. İyi güzel faydalı doğru ve adil olan şeylerle dolmuyorsa kötü çirkin zararlı ve zulüm üzere şeyler ile doluyor. Dolayısıyla kiminle olduğumuz – konuştuğumuz ve konuştuklarımız ile nereye yol aldığımız ve sonra o yoldan niye dönmediğimiz ya da dönemediğimiz gibi konular ruhumuza neleri doldurduğumuzla (iyi-kötü şeylerle) alakalıdır. Bu yüzden Milli Çözüm yayınlarının önemi çok çok çok çok mühimdir.
Ulaşsan manevi hazza
Gerek kalmaz, şekva naza
Cihad davasıdır, hâzâ
Ermek kolay, değil; dedim…
Manevi hazza ulaşmanın yolunu Fussilet Suresi 35. ayette: “… (İslami hikmet ve siyasetten) büyük pay (sevap ve nasip) sahibi olan (ve insanları Allah’a ve adalet nizamına döndürme görevini büyük bir içtenlikle samimiyetle ve en öncelikli vazifeleri arasına katmayı şiar edinmiş kimselerin elde edeceğini bildiriyor. Bir önceki ayette de (Fussilet 34) iyilikle kötülüğün asla bir olmayacağından, Kur’an’a iman etmiş kimselerin Hakka davet ederken şahsına yapılacak bazı kötülükler zorluklar sıkıntılar engellemeler saldırılar vb. ile karşılaşacağından bahsediyor, manevi hazza ulaştıran gayret ve çabalar cihad olduğu için rahmete iyiliğe güzelliğe faydalıya ve adil olan her şeye sahip olmak kolay olmayacağı ama eşsiz bir tadı lezzeti hazzı olacağı ve bu kötülükleri en güzel şekilde karşılamamızı ve savuşturmaya çalışmamızı emrediyor rabbimiz. İşte böyle yaparsak, nasıl olacak – yapabilecek miyim – böyle olmaz – şu şu şeyler olmasaydı keşke – şu kişi niye var – ….vb. şikayet ve nazlanmalara sebep olacak şeytani vesveseleri ve şeytanın güdümüne aldığı şarlatanlardan bir kışkırtma ve ayartma dürtüsü gelecek olursa bizleri vesveselerden koruyacak olan Allah’a sığınmamız emrolunuyor Fussilet Suresi 36.ayette.
Gönüllerime inşirah serpen Milli Çözüm eserleri imani huzurumuzun garantisidir. Elbette bu huzur ve şuurla sebat etmek Hak dava öncülerinin yani sadıkların özelliğidir. Nefsi bir takım zorluklardan kaçıp kaytarmak kolaycılığı seçip asli görevlerimizi savsaklamak Şeytanın en çok hoşuna giden şey olacaktır. Milli Çözüm’ün kıymetini bilmememek en büyük nankörlük olacaktır. Yoksa “şimdiye kadar bizde sizinleydik” diyenler kervanında katılanlardan olmamak için bir takım zorluklara göğüs germemiz olaylara daha geniş çerçeveden bakmamız gerekmektedir. Yaptığımız hizmetlerden manevi lezzet alarak Milli Çözüm şahsi manevisine halel getirecek eylem ve söylemlerden kaçınmak en azından yük olmamaya gayret göstermek gerekmektedir. Doğru ve doyurucu bilgileri hazır halde etmek çok büyük nasiptir. Kur’ani hakikatlerin çağrısına kulak vermek bu uğurda var gücümüzle gayret göstermek İmanımızı diri tutmak için gereklidir. Rabbim bizleri sabredenler etsin. Amin
Lokman 25
Yemin olsun ki onlara: “Gökleri ve yeri (tüm evreni) kimin yarattığını” sorsan, şüphesiz; “Allah” derler. Sen de; “Elhamdülillah (Hamd, elbette Allah’a mahsustur)” de. (Ama) Doğrusu onların çoğu (gerçeği) bilmez (cahillerdir).
https://www.mealikerim.com/31/lokman/25
Sonsuz şükür Hakkı Batıl dan ayırdık.. Bu davaya hizmetkâr olabilme çabasındayız… Zalimliklerin son bulduğu ve insanlığın huzura erdiği günleri hasretle bekliyoruz..Rabbimiz şeytan ın vesveselerinden korusun ve bizleri Cennetinde toplasın inşaAllah
İNSİCAM EHLİ
Her dönemde Hak Davada olmak bedel istediği için çok az kişiye nasib olduğu gibi, istikamette kalabilmek de bir o kadar zordur. işte Milli Çözüm davası da; hedefe kitlenmiş sadıkların olduğu hizmet ve sabır ehli mücahitlerin davasıdır. Geçmişte yaşananları ibretle ve gelecekte olacakları hikmetle görebilenlerdir. İnancından dönenlerin, başka hesaplar yapanların barınamayacağı önünde sonunda bertaraf olacağı şüphesiz bir gerçektir. Allah cc bizleri; Üstadın uyarılarını unutmadan, insicamını bozmadan sabırla dikenli yollarda şekvasız yürüyen sadıklardan olmayı nasib etsin..
Yanıp savur, ki külünü
Dost yüzden, açsın tülünü
Milli Çözüm, ak gülünü
Dermek kolay, değil; dedim…
Dedim ya, dinlemek zordur
Milli Çözüm, elde kordur
Kimi altın, kimi “bor”dur
Yermek kolay, değil; dedim…
https://www.millicozum.com/mc/ozel-yazilar/en-basindan-soyledim-siir
Evet; mü’min, müstakim ve mücahit kullar, hem bu dünyamızı kuşatan hem ahirete ve sonsuzluk âlemine uzanan umutları ve ufukları sayesinde, görünüşte sıkıntılı ve imkânları kısıtlı bir ortamda bulunsalar da, gerçekte daha dünyada iken bir cennet hayatını yaşamaktadırlar.
Yani aslında mutluluk, kişinin olaylara ve imtihan şartlarına bakış açısına bağlıdır!
Kur’an-ı Kerim’de Kehf Suresi 66 ile 82 ayetlerinde anlatılan Hz. Musa ile Hz. Hızır olayı bize bu gerçeği hatırlatmaktadır.
“(Hz.) Musa, ona (Hızır’a): ‘Sana öğretilen ilimden; rüşdüme kavuşmam (ve tam olgunlaşıp gerçeğe ulaşmam) için, bana da öğretmek üzere, size tâbi (ve talebe) olabilir miyim?’ diye (sormuşlardı).
O (Zat, Hızır AS) ise: ‘Doğrusu, sen benimle birlikte kalmaya ve (yaptıklarıma katlanmaya) asla sabredip dayanamazsın!’
‘(Bu halini de pek yadırgamam ve kınamam) Çünkü içyüzünü bilmediğin (hikmet ve hakikati öğretilmediğin) bir şeye, nasıl sabredip dayanacaksın?’ diye (hatırlatmıştı).
(Hz. Musa cevaben:) ‘İnşaallah beni sabredici (bir öğrenci) olarak bulursun ve hiçbir konuda senin emrine ve işine karşı gelmeyeceğime (söz veriyorum)’ diyerek (ricasını tekrarlamıştı).
(Bunun üzerine Hızır da:) ‘Eğer sen bana tâbi (ve talebe) olacaksan, (o halde) hatta ki ben herhangi bir konuda açıklama yapmadıkça, sen bana hiçbir şey sormayacaksın (ve karşı çıkmayacaksın)’ diye (uyarmıştı).
Böylece (anlaşınca) kalkıp birlikte yürüyüp gittiler. Nihayet (bir nehir, boğaz veya denizden karşıya geçmek üzere ve kendilerini parasız aldıkları halde) gemiye bindikleri vakit (Hz. Hızır) gemiyi (bir tarafından) delip hasar bıraktı. (Bunu gören ve sabredemeyen Hz. Musa: ‘Ne kötü ve tehlikeli) hayret verici bir iş yaptın. İçindekileri batırıp boğmak için mi gemiyi yaralayıp delik açtın?!’ diye (itiraza kalkıştı).
(Hz. Hızır:) ‘Sen benimle olmaya asla sabredip dayanamazsın, dememiş miydim?’ diye (ikazını tekrarlamıştı).
(Hz. Musa:) ‘Beni, unutarak (bozduğum bir ahdimden) dolayı kınama ve sana (talebe olup bazı gaybi gerçekleri ve hikmet bilgilerini öğrenmem) konusunda (lütfen) güçlük çıkarma!’ diyerek (özür beyanında bulunmuşlardı).
Yine yürüyüp (hikmet ve ibret) yolculuğuna devam ettiler. Derken (arkadaşlarıyla oynayan) bir erkek çocuğuna rast geldiler. O vakit, (Hz. Hızır) o çocuğu (kenara çekip) öldürüverdi. (Bu sefer yine dayanamayan Hz. Musa: ‘İşlediği cinayetten dolayı) Bir cana karşılık olmadan (ve hiçbir suçu ve sorumluluğu bulunmadan, böyle masum bir çocuğu) öldürdün ha!.. (Hayıf ve hayret!) Gerçekten, çok çirkin (ve cezası çetin) bir iş yaptın!’ diye (kızgınlıkla karşılamıştı).
(Hz. Hızır:) ‘Eh, ben sana; doğrusu sen benimle (birlikteliğe) sabredemezsin demedim mi?’ diye (yeniden uyardı).
(Hz. Musa: ‘Ne olur bağışla ve beni bırakma) Eğer bundan sonra bir daha (işine karışır ve) sana (itiraz yollu) bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlığını (sohbet ve irtibatını) kes… Çünkü o takdirde, beni (sahabelik ve talebelikten) azletmeye geçerli bir mazeretin olacak’ diye (son bir fırsat talebinde bulunmuşlardı).
Tekrar yola koyulup yürüdüler. Derken bir belde halkına uğrayıp, onlardan yiyecek istediler. Ama onlar, kendilerini misafir etmekten çekindiler. (Oradan ayrılırken yol üstünde) Yıkılmak üzere olan harabe bir duvara rast geldiler, (Hz. Hızır hemen işe koyulup o duvarı tamir etti ve) düzeltti. (Hz. Musa ise:) ‘Eğer isteseydin, bu yaptığın işe karşılık bir ücret alabilirdin! (Bizi misafir etmekten çekinen böylesine cimri bir topluma bu iyiliğin ne gereği vardı?’ diye sormuşlardı.)
(Bunun üzerine Hz. Hızır:) ‘İşte bu (son itirazın) artık ikimizin arasının açılmasının ve ayrılmamızın (sebebidir). Ama şimdi sana, (o itiraz ve isyan ettiğin ve) sabretmeye tahammül edemediğin şeylerin te’vilini (iç yüzünü, kader ve gayb hikmetini) haber vereyim’ buyurmuşlardı.
‘O (deldiğim) gemi var ya; denizde çalışan bazı yoksulların (geçim kaynağı) idi. Ben onu (kasıtlı olarak) yaralayıp deldim. Çünkü onların ötesinde (peşlerinde), her sağlam gemiyi zorla gasp eden bir hükümdar (fırsat beklemekteydi. Hasar verdim ki, bu gemiye tenezzül etmesin. Onun yoksul olan sahipleri de, kolayca tamir edip işlerine devam etsin.)’
‘(O öldürdüğüm) Oğlan çocuğuna gelince: Anne ve babası mü’min (ve hayırlı) kimselerdi. Bu çocuğun ileride bunları azdırması ve küfre kaydırması (yolundaki İlahi ikaz ve işaretle) duyduğum haşyet ve endişe (üzerine, manevi emirle onu öldürüverdik.)’
‘Ve böylece: Rablerinin bunun (oğlan çocuğunun) yerine, onlara (ahlâki ve akli) temizlik (ve seçkinlik)te daha hayırlısını, merhamet ve şefkate daha yakın (İslamiyet’e ve insaniyete daha yatkın) olanını vermesini diledik.’ (Öldürülen çocuk da, cehennemden kurtulup cennete gidecektir.)
‘(O ücretsiz tamir ettiğimiz) Duvara gelince: (Burası,) O kasabadaki iki yetim oğlanın (malıy)dı. (O duvarın) Altında, onlara ait olan (kendilerine miras ve emanet bırakılan) bir define-hazine vardı. Babaları da salih (bir insandı). İşte bu yüzden, Rabbin diledi ki, o çocuklar rüşdlerine erişinceye ve kendi hakları olan hazineye sahiplik edinceye kadar (bu duvar yıkılmasın ve hazine başkalarınca kapışılmasındı). Bu, Rabbinden bir rahmet (inayet ve hikmet sebebi ve sonucu) idi… Ben bunların hiçbirini kendiliğimden (nefsi heves ve hedefimden) yapmış değilim. İşte senin sabretmeye takat getiremediğin bu işlerin te’vili (gerçek nedeni, hikmet ve hakikati ve kader bilgisi) bu idi’ demişti. [Not: Bu kıssada, Hz. Musa şeriat ve adalet ölçülerini takip etmekte, Hz. Hızır ise İlahi Kader ve Hikmet Gizemini temsil ve tebliğ etmekteydi. Yani Mevlâ’mız bizlere Hz. Musa ile Hz. Hızır hadisesiyle bazı musibet ve felaketler sürecinde zahiri hükümlerle amel etmeyi, ama gizli kader hikmetiyle düşünüp değerlendirmeyi öğretmekteydi.]”
Evet, Hz. Musa ile Hz. Hızır, görünüşte aynı olaylara şahit olmalarına rağmen, bakış açıları ve yorumları nedeniyle çok farklı duygular yaşamışlardı.
Milli Çözüm şifa aşın
Yemek nasip olaydı
Koklayıpta kaçmadan
Bilmek nasip olaydı
Kapısında yatarak
Kul Ahmedi tutarak
Cana iman katarak
Gelmek nasip olaydı
Erbakanın yolunda
Hocamızın yanında
Şu mücahid yurdunda
Durmak nasip olaydı….
Allah hocamızın şiirlerini, yazılarını anlamayı, kavramayı, hayatımızda tatbik etmeyi bizlere nasip etsin. Milli Çözümden ayırmasın inşallah