TRUMP VE ABD'YE MİLYAR DOLARLAR;
FİLİSTİN VE GAZZE'YE LAF VE DUALAR!
2025 yılı Eylül sonlarında; yandaşları ve yalaka takımınca “Amerika’nın fethi ve İsrail’in hizaya getirilmesi!” şeklinde sunulan ve haftalar boyu TV’lerde konuşulan Sn. Erdoğan’ın ABD ziyareti ve Trump’la görüşmesi; aslında ABD’ye rüşvet olarak aktarılan dört temel anlaşmaya odaklıydı. Türkiye-ABD arasında:
1- ABD’den, hem de normal fiyatının üzerinde, sıvılaştırılmış doğalgaz alımı…
2- 300 kadar Boeing yolcu uçağı pazarlığı (300 kadar da Avrupa’dan Airbus alınacaktı)…
3- Nükleer Enerji İşbirliği Anlaşması…
4- Sonunda HAMAS’ın tasfiyesi ve Gazze’nin teslim edilmesi adına; güya Kuduz İsrail’e Trump’ın; “Artık saldırıları durdurma” ricası temel konulardı…
Bakan Bayraktar’ın açıkladığı iki farklı anlaşma ile, Türkiye’nin 2045 yılına kadar ABD’den LNG ithalatı yapacağı anlaşılmıştı. Sıvılaştırılmış doğalgaz alımının ve ta Amerika’dan Türkiye’ye taşınmasının toplam maliyeti 50 milyar dolardan fazlaydı.
Sn. Cumhurbaşkanı; ABD Başkanı Trump ile yapacağı görüşme öncesinde ABD cephesinden yapılan destek açıklamaları ve Erdoğan’ı övücü palavraları; Türkiye’de toplum desteğini kaybeden iktidarın emperyalistler karşısında nasıl bir acziyet ve eziklik içinde bulunduğunu ve ayakta kalabilmek için her türlü tavizi vermeye hazır olduğunu açığa vurmaktaydı.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun, Erdoğan’ı hedef alarak “Trump ile görüşebilmek için sıraya girip adeta yalvarıyorlar” açıklaması ile ABD Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın, Trump’ın “Erdoğan’a ihtiyacı olanı verelim(…) Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16’lar değil, asıl mesele meşruiyet desteğidir.” Yani, “Erdoğan’ı biraz pohpohlayıp istediğimizi ona yaptıralım” anlamında küstahça sözler söylediğini aktardığı açıklaması, bu ziyaretin “Ekonomik ve stratejik rüşvetler karşılığı, siyasi reklâm desteği sağlamak amaçlı” yapıldığını ortaya koymaktaydı. Bu açıklamalar; iktidar medyasının, Erdoğan’ın “büyük bir lider” olduğunun kanıtı gibi göstermeye çalıştığı, Trump’ın Erdoğan’a yönelik övgülerinin arkasındaki gerçeği de görünür kılmıştı. Saray rejimi Trump’ın övgülerinden meşruiyet devşirmeye çalışırken, Trump da övgülerin ve verdiği desteğin karşılığında Erdoğan’ın önüne yeni ev ödevleri ve tavizler koymuşlardı: Bir yanda ticari ilişkileri geliştirme adına ülkenin yer altı ve yer üstü bütün kaynakları emperyalist yağmaya sonuna kadar açılırken, dışarıda da başta Rus petrolü yerine daha önce doğalgaz anlaşması imzalanan ExxonMobil gibi ABD’nin enerji tekellerine bağımlı olmak üzere Ortadoğu’dan Kafkasya ve Doğu Akdeniz’e kadar bölgede ABD-NATO’ya daha fazla hizmet ve teslimiyet dayatılmıştı.
Bunlara ek olarak: Cumhurbaşkanı kararıyla ABD menşeli bazı ürünlerde 2018’den bu yana uygulanan ek vergiler kaldırılmıştı. Otomotiv, kozmetik, kişisel bakım, yaprak tütün ve bazı içeceklerin de yer aldığı bu kararın sonuçları uzmanlara göre bir yıkım olacaktı. Bazı uzmanlara göre:
A) Maliyet-fiyat ekseni: 2018’de ABD menşeli bazı ürünlere getirilen ek vergiler kaldırılmıştı. Bu adım, otomobil, kozmetik, plastik-ambalaj ve bazı gazlı içeceklerde maliyetleri düşürerek fiyatlara doğrudan ve dolaylı olarak yansıyacaktı.
B) Jeoekonomik-sinyal ekseni: Vergi kaldırılması, ABD ile ticari ilişkilerde normalleşme mesajıydı. Bu durum, doğrudan yatırım iştahını artıracak ve tedarik zinciri ile sertifikasyon süreçlerinde görünmez engelleri azaltacaktı. Rantiyeci iş dünyası, bu tür sinyalleri orta vadeli yatırım kararlarında avantaj olarak değerlendiriyorlardı. Ama aslında Türkiye sömürge ülkesi yapılacaktı.
C) Makro ölçek ekseni: ABD’nin Türkiye ithalatındaki payı sınırlı olduğundan manşet büyüme, cari denge veya enflasyon üzerinde tek hamlede büyük yıkımlar belki olmayacaktı. Ancak ara malı ve nihai mal geçişlerinde maliyet optimizasyonu sağlansa da sonunda yerli ve milli girişimciler iflasa mecbur bırakılacaktı.
Tom Barrack’ın İtirafı: “Yüzlerce Yolcu Uçağı İçin Anlaşma Sağlandı!”
“Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesinde Trump’ın oğlu ile görüşerek, ABD Başkanı Trump ile randevu ayarlaması halinde Boeing’den uçak siparişi sözü vereceği” şeklinde iddialar gündeme taşınmış, ama saray ve yalakaları bunları yalanlamıştı. Oysa sonunda bunun doğru olduğu Tom Barrack tarafından açıklanmıştı. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, yaptığı açıklama ile “Erdoğan-Trump görüşmesi sonrası Türkiye’nin 200’den fazla yolcu uçağı için Boeing ile anlaşma sağladığını” vurgulamıştı.
Bu iddialara ilişkin, “Görüşme tek kelimeyle destansıydı, bence tarihiydi. Buradaki tüm katılımcılarla, her iki tarafla da gurur duyuyorum.” ifadelerini kullanan Barrack, F-35, terör örgütü PKK’nın Suriye uzantısı YPG ve Boeing uçaklarına ilişkin açıklamalar yapmıştı. Erdoğan ile Trump’ın görüşmesinden sonra Türkiye’nin 200’den fazla (257) yolcu uçağı için Boeing ile anlaşma sağladığını aktarmıştı.
Erdoğan’ın ‘Uyduruyorlar!’ Dediğini THY Doğrulamıştı
Cumhurbaşkanı T. Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump görüşmesi öncesi verdiği tavizlere dair tartışmalar sürerken THY, uçak alım iddiasını doğrulamıştı. Ekonomi’nin haberine göre, ABD ziyaretinde bulunan THY Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat konuyla ilgili “Boeing’den uçak alımı konusunda zaten görüşmelerimiz hep söz konusuydu. Dünyanın iki önde gelen yolcu uçağı üreticisi Boeing ve Airbus, siparişlere yetişmekte zorlanıyordu. Boeing’le bu seyahatte 250 uçaklık bir imza atabileceğimiz doğrudur” açıklamasını yapmıştı.
Tarihte Türkiye adına böylesine edilgen bir zırvalığa, pardon zirve’ye herhâlde devlet arşivlerinde rastlamak zordur. Mecburiyetlerle ön koşulsuz bir peşin teslimiyeti kabul etmiş Türkiye(den) bir heyet ABD Başkanı Trump’ın maskarası olmuştu. Trump, Erdoğan için: “O sert bir adam. Fikirleri net olan biri. Genelde fikirlerini açıkça söyleyen insanlardan hoşlanmam. Ama onu her zaman sevmişimdir!?..” sözüyle; “O bizim verdiğimiz rolünü iyi oynamaktadır. Konuşmalarında ve hava atmalarında bir sakınca yoktur!” demeye getiriyordu.
Trump, “Onları herkesten daha iyi tanıyorum. Çok zekiler. Keşke bu kadar zeki olmasalardı!” diyerek Türkiye(den) gidenlerle açıkça eğleniyordu. Onları senaryosu yazılmış, rolleri daha önceden ayarlanmış figüranlara benzetiyordu. Yandaş ve kiralık medya bu algıdaki aşağılamayı da görüyordu fakat görmezden geliyordu.
Suriye’deki duruma ilişkin soruyu yanıtlayan Trump, (Erdoğan için) “Bence çok büyük başarı. 2000 yıldır yapılmaya çalışılan bir şey yaptı. Dedim ki ‘Sen bu başarıyı üstlen’. O da dediğimi yaptı ve Suriye’deki sorunu çözdü. Yaptırımlar güçlüydü, kaldırdık. Bugün önemli bir duyuru yapalım; Türkiye için Suriye zaferdi ve bu başarıyı üstlenmeliydi! Binlerce yıldır süregelen çatışma sona erdi. Bence Erdoğan bunda başroldeki kişiydi. Aynı zamanda Suudi Arabistan ve Katar’dan da istek geldi. Yaptırımları kaldırın lütfen dediler. Ben de şans vermek adına yaptırımları kaldırdım.” buyurmuştu. Yani gâvur projesini Erdoğan eliyle Türkiye’nin lehineymiş gibi, “Kahraman Erdoğan!” jelatiniyle yutturmuştu.
Erdoğan’ın: “(Erbakan Hocamızın tabiriyle ‘Ajan yuvası’) olan Ruhban Okuluyla ilgili üzerimize düşeni yapmaya hazırız!” mesajı!?
“Bu ziyaretimizi BM Genel Kuruluyla iç içe bir dönemde gerçekleştirdiğimiz için çok çok mutluyuz. Gerek sayın Trump’ın birinci döneminde gerekse ikinci dönemde Türkiye-ABD ilişkilerinde farklı durumu yaşıyoruz. Gerek F-35 gerek F-16 gerek Halk Bankası’yla ilgili aramızdaki ilişkiler konusunu etraflıca görüşme fırsatı bulacağımıza inanıyorum. Ve tabi Heybeliada okuluyla ilgili üzerimize ne düşerse onu yapmaya hazırız. Dönünce de sayın Bartholomeos’la konuyu görüşme fırsatı bulacağım.” sözlerini Erdoğan’ın Bartholomeos’la görüşme yapılarak fiilen ekümen yapıyı tanıdıklarının ilanı ve itirafı olarak okumak gerekiyordu.
Yoksa, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eş Başkanına yakışacak tarihi görevin icrasının emir tekrarı mı yapılıyordu?..
F-35 meselesinin bile ortaklık kılıflı ABD’ye aktarılan paraların usulünce nasıl kaptırıldığının ve ABD’nin bunun üzerine anlaşmalı olarak yattığının göstergesi oluyordu. Zaten Halk Bankası meselesi AKP iktidarı dönemindeki ABD’nin elindeki “yolsuzluk dosyası sopası” ya da anahtarı olduğu biliniyordu. Bu sopayla AKP ve güya milliyetçi ortağından dövemeyeceği adam, bu anahtarla açamayacağı kapı da neredeyse kalmıyordu!..
Trump’ın, Rusya’yla ikili ilişkilerimize açıkça müdahale ederek, yani dış politikamız hakkında karar verip, (Türkiye’nin) “Açıkçası Rusya’dan petrol almasını kesmesini istiyorum. Biz Erdoğan’la çok harika ticaret anlaşmaları yapacağız. Türkiye’nin çok güzel ürünleri var. Harika üreticiler. Çok fazla satın aldığımız ürünler var…” sözü “Dış ticaretinizi biz belirleriz, bizden izinsiz hiçbir şey yapmayın!” talimatı gibi sırıtıyordu.
Sn. Erdoğan’ı kastederek “O, hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir!” anlamındaki tehditli alayları, Erdoğan’ın kazandığı seçimlerin hileleri ve bunun belgeleri, Türkiye’den giden heyetin acziyet ve mecburiyetinin şifreleri oluyordu. Hatta Trump’ın açıklamasıyla “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ağırladım, harika ve sonuç odaklı bir toplantımız oldu!” bunun anlamı ise; “Şartlarımız daha önce belirtilmiş ve kabul ettirilmişti. Şimdi sadece Erdoğan’ın bir süre kendi yandaş ve yoldaş avenesini avutsun diye ‘ABD Başkanıyla bile aramız çok iyi, istikbal bizim’ izlenimi versin diye bir araya geldik” maksatlı, resmi fotoğraf protokolüydü.
Basının, ABD Başkanı Trump’a, “Türkiye’ye yönelik yaptırımları ne zaman kaldırmayı düşünüyorsunuz?” sorusuna “Bunları sonra konuşacağız” yanıtı: “Daha şimdilik basına açıklamadığımız özel emir ve yaptırımlarımız da bulunuyor. Onları önümüzdeki süreçte aldığımız tavizlerden anlayacaksınız! Hatta öyle bir mecburiyetimiz yok!” anlamını da içeriyordu.
Trump, “Gazze ile ilgili Sayın Erdoğan ile aynı yerde misiniz?” sorusuna “Benim net bir duruşum yok. Çok güzel bir toplantı yaptık, BMGK’da bence bir anlaşmaya varmak üzereyiz. Önce rehinelerin serbest bırakılması gerekiyor. 20 canlı rehine var, 38 tane de cansız rehine var.” yanıtını veriyordu. Yani Gazze sorunu ve soykırım durumu, bu anlaşmada “sofrada meze” konusuydu. Daha sonra anlaşıldı ki; Siyonist ve emperyalist odaklarca dayatılan ve HAMAS’ın tasfiyesini ve Gazzelilerin hicretini amaçlayan plana, HAMAS’ı ikna etmek görevi Sn. Erdoğan’a düşüyordu! Bu arada Kuduz İsrail’in SUMUD gemilerine saldırıp, 37’si Türk yüzlerce vicdanlı ve kararlı aktivisti gözaltına alması ve dindar-kahraman AKP iktidarının hiçbir şey yapamaması, Sn. Erdoğan’ın sahte karizmasını derinden çiziyor, hatta kendi yandaş-yalaka takımının bile gözlerini açıyordu.
SP Genel Başkanı’nın Açıklamaları Haklıydı ve Uyarıcıydı…
“Bugün 30 Eylül Salı, tarihi ve kritik günlerden geçiyoruz. Özellikle dün ABD Başkanı Trump tarafından Netanyahu ile birlikte dünya kamuoyuna açıklanan 20 maddelik plan bölgemiz açısından yeni bir dönemece işaret ediyor. İşte Başkanlık Divanımız bu kritik eşikte yaşanan gelişmeleri değerlendirmek üzere toplandı. Şunu çok net bir şekilde ifade etmek istiyoruz. Bu bir barış planı değil; bu Gazze’yi, Filistin’i işgal planıdır. 20 maddelik bu plan katil Netanyahu’nun, terörist İsrail’in sahada kaybettiğini Amerika ve Trump’ın desteğiyle masada kazanma çabasıdır. Bu plan Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni evresi, Büyük İsrail Projesi’nin ise yeni bir adımıdır. Trump ve Siyonizm’in diğer işbirlikçileri uzun zamandır Gazze’yi Las Vegas yapmayı, Gazzelileri vatanlarından sürgün etme niyetlerini açıkça dile getiriyorlardı. İşte bu plan bu niyetin yürürlüğe konulmasıdır. Değerli arkadaşlar, tarih tekerrür etmemeli. Bu 20 maddelik plan Balfour Deklarasyonundan daha vahim, daha tehlikelidir. Balfour Deklarasyonu terörist İsrail’in kuruluş planıydı. Trump deklarasyonu ise Filistin’in yok oluş planıdır. Milli Görüş’ün tarihi tecrübesine dayanarak Türkiye’yi, tüm bölgeyi bir kez daha uyarmak istiyoruz. Amerika’nın planından Müslümanlara hayır gelmez. Trump’ın deklarasyonundan da Gazze’ye, Filistin’e barış gelmez. Değerli kardeşlerim, Trump Siyonizm’in küresel CEO’sudur. Gazze’yi yönetmek için adı geçen ve Irak kasabı olarak bilinen Tony Blair, bugün Siyonizm tarafından Gazze’ye atanmak istenen bir kayyumdur. Şu iyi bilinmelidir. Gazze hiçbir anlaşma ile çökülebilecek, kayyım atanabilecek bir toprak parçası değildir. Gazze ezelden ebede Filistinlilerin vatan toprağıdır. Hiç kimse bu işgal planını, barış planı diyerek İslam dünyasına dayatamaz. Hiç kimse ama, fakat, lakin diyerek bu işgal planını aklayamaz, meşrulaştıramaz. Bizler biliyoruz ki bölgede lider olabilecek tek ülke Türkiye’dir. Türkiye bu evrede Gazze’nin tuzağa çekilmesine asla izin vermemelidir. Türkiye tam da bu dönemde tarihi rolünü üstlenecek cesaret ve dirayeti ortaya koymalıdır. Buradan Türkiye’deki ve dünyadaki vicdanlı insanlar adına, tüm insanlık adına iktidara sesleniyorum. Sakın ha böyle bir planın içerisinde yer almayın. Bugün Türkiye vicdanlı insanların yanında olduğunu, gerekirse, talep edilirse çekingenliğinde değil; bana ne Amerika’dan netliğinde göstermelidir. Gazze’de savaşı bitirmek de, yaraları sarmak da, yeniden imar etmek de ve bütün bunları planlamak da başta Türkiye olmak üzere İslam İşbirliği Teşkilatı Devletlerine düşer. Türkiye bu kuvvet ve kudrete sahiptir. Bu konuda atacağınız her adımın, yapacağınız her çalışmanın, alacağınız her kararın tereddütsüz destekçisi olacağımızı bir kez daha beyan ve ilan ediyoruz. Bugün yapılan Başkanlık Divanımız neticesinde bu kararlarımızı bir kez daha kamuoyuyla paylaşıyor, hepinize teşekkür ediyorum.”
Ancaaak “‘Bana ne Amerika’dan!’ netliği takınılmalıdır.” cümlesinin öncesine “Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi…” bir hatırlatma bile yapamayanlar, Sn. Erdoğan’ın ayarına düştüklerinin farkındalar mıydı? Erbakan’ı anmak bu kadar mı sıkıcıydı?.. Erbakan’sız bu sözün ne anlamı kalırdı? Hatta Erbakan’sız “Sizin” ne anlamınız kalırdı?
Trump, kendisine görüşmenin nasıl geçtiğini soran basın mensuplarına, “Harika bir görüşmeydi.” diye karşılığını vererek “her şey kontrolümüzde” mesajını iletiyordu. Tabi asıl; Trump bir büyük hakikati de deşifre ediyordu.
Boeing Gazze’nin Neresinde Duruyordu?
Trump-Erdoğan fotoğraf kadrajında şunlar sırıtıyordu:
Yıl, 1916. ABD’nin en büyük savunma ve havacılık şirketi Boeing, (Yahudi asıllı) Amerikalı keresteci William E. Boeing tarafından Washington eyaletinin Seattle şehrinde “Pacific Aero Products Company” adıyla kuruldu. Bir yıl sonra adı “Boeing Airplane Company” oldu. Yıllar içinde uçak şirketleri alarak, ismini, merkezini değiştirerek hep büyüdü… Yıl, 1997. Boeing bugün mevcut yapısına, büyük rakibi McDonnell Douglas şirketi birleşmesiyle kavuştu. Ki, Soğuk Savaş bitimiyle satışları azalınca birleşme kaçınılmaz olmuştu… Yıl, 2018-2019. İki adet (737 Max) Boeing düştü, 346 kişi öldü. Havayolu şirketleri 387 adet (737 Max) Boeing alımını iptal etti. Şirket otuz bin çalışanını işten çıkardı. 2,4 milyar dolar zarar açıkladı. Yıl, 2022. Netflix, Downfall: The Case Against Boeing adlı belgeselinde düşen uçakların nedenlerini araştırdı. Boeing, McDonnell Douglas ile birleşerek kurumsal kültürünü altüst etmişti. Öyle ki kazadan önce, Federal Havacılık İdaresi’nin uyarılarını dinlememişlerdi. ABD Temsilciler Meclisi soruşturma başlattı, ayrıca aileler davalar açtı. Boeing 2,6 milyar dolar daha kaybetti. Bu arada 737 Max sorunları sürdü gitti…
AKP’nin Boeing Aşkı ve Perde Arkası
“Boeing son yıllardaki ardı ardına gelen zararlarının önüne geçmek için ne yaptı?” Bu soru bizi yakından ilgilendiriyor. Türkiye-Boeing ilişkisi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başladı. 1960’larda (707 gibi) jet uçakları alındı. Daha yakın ilişki 2003 yılı itibarıyla AKP iktidarı ile başladı. 2012’de 15 adet, 2013’te 70 adet, 2014’te 15 adet, 2018’de 30 adet gibi alımlar yaptı. Ki bu şirketten sadece uçak alınmıyor, savunma sanayi iş birliğini de anımsatayım; -örneğin- JDAM güdüm kitleri gibi mühimmat paketleri alındı, vs.
Bu alımların sebeplerinin başında şunlar vardı:
Bu salt ticari ilişki değil; aynı zamanda Beyaz Saray Oval Ofise girmenin aracı ve parametresi sayılıyordu. Ve dikkat ediniz; siyasi ilişkiler her gerginleştiğinde Boeing’den alışveriş yapılıyordu. Yani, halkımızın geçim sıkıntısına rağmen ülke çıkarlarını ABD Yahudi firmalarına akıtırsan Washington’da kapılar açılıyordu, kapitalizmin başkenti kapıları milyar dolarlar almadan açılmıyordu. Sadece Türkiye değil, Suudiler gibi Arapların hep yaptığı bu tür alımlar oluyordu. Sadece uçak sanmayın; Katar, Boeing ile enerji işi yapıyordu!
Bu arada şu bilgiyi eklemezsem eksik kalır; bu “diplomatik” ilişkilere kapı açan Boeing, öyle oturup müşteri gelmesini beklemiyordu. Mesela: Boeing’in sadece 2008’den 2010’a kadar 52,29 milyon dolar lobi faaliyetlerine harcama yaptığı ortaya çıkıyordu. Keza; yıl, 2021. Washington’da faaliyet gösteren JL Manufacturing firması ile diğer bazı yükleniciler, Boeing’in askeri uçak parçaları işlerinde rüşvet vererek sözleşmeler elde etme suçlamasıyla yargılanıyordu.
Gelelim en can alıcı noktaya: Boeing, Gazze’nin neresinde duruyordu?
Gazze’deki soykırımcı 15 şirketten biri Boeing oluyordu. Yıl, 2025. Boeing üç yıl önce sözleşme yaptığı İsrail’e KC-46A tanker uçaklarını teslim ediyordu. Bu tip uçaklar, savaş jetlerinin uzun uçuşlarında hava ikmali yapmalarına olanak sağlıyordu. Yıl, 2024. İsrail, Boeing’den 25 adet F-15IA savaş uçağı almak için 5,2 milyar dolarlık anlaşma imzalıyordu. Yıl, 2023. Boeing tarafından üretilen JDAM gibi modifiye, GBU-39 “Small Diameter Bombs” gibi hassas bombalar İsrail’e teslim ediliyordu. Bu mühimmatlar, Refah mülteci kampı ile El-Sardi ve Et-Tabiin okullarının bombalanması da dâhil olmak üzere birçok saldırıda kullanılıyordu.
Ve bakınız: Boeing ürünlerinin (uçaklar, teçhizat, mühimmat) teslimi ABD hükümetinin izni ve denetimiyle oluyordu. Mesela; Boeing, İsrail Hava Kuvvetleri’ne Gazze’ye yönelik hava saldırılarının ilk haftasında bin adet küçük çaplı “akıllı” bomba gönderiyor ve bu mühimmat ABD Hava Kuvvetleri üssünden sevk ediliyordu.
Gazze saldırısından önce zor durumdaki Boeing’in hisse senedi fiyatları, İsrail ile yaptığı ek silah sözleşmeleri nedeniyle yükseliyor, yani Gazze’nin kanından besleniyordu!..
Peki, ya bize ne oluyordu?
Boeing siparişi yine gündemi oluşturuyordu: Trump, görüşme öncesi kendi sosyal medya hesaplarından, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birçok ticari ve askeri anlaşma üzerinde çalışıyoruz; bunlar arasında büyük ölçekli Boeing uçak alımı da var” şeklinde açıklamalar yapıyordu! Uluslararası Af Örgütü, Eylül 2025’te yayımladığı raporunda Boeing’i, İsrail’in Filistinlilere yönelik işlediği soykırım, işgal ve ayrımcılığa ekonomik destek veren 15 şirketten biri olarak kara listeye alıyordu.”[1]
İşte Dindar-Kahraman Erdoğan, Kuduz İsrail’i ayakta tutan ve Gazze’ye bombalar yağdıran Siyonist Yahudi Sermayeli BOEING’e böyle destek çıkıyordu!?
“Middle East Eye” yazmıştı: Türkiye KAAN’a motor almak için F-16’lardan vazgeçme hazırlığındaydı!
Ankara, F-16 alımı yerine motor tedarikine odaklanarak KAAN projesini öne çıkarma hesabındaydı. Ancak Washington, F-16 anlaşması sonuçlanmadan ne motor satışına ne de F-35 müzakerelerine yanaşmamaktaydı! Ankara, F-16 ve mühimmat için hazırlanan milyarlarca dolarlık anlaşmayı, uçak alımı yerine motor teminine yönlendirmeyi ABD’ye sunacaktı. Middle East Eye’a konuşan kaynaklara göre bu planın, Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın Washington temaslarında ele alınması planlanmıştı.
Planlanan F-16 alımı yerine daha radikal alımlar tartışılmaktaydı.
2024’te Ankara, ilk F-16 tedarik planını küçülterek 79 modernizasyon kitinden vazgeçiyor ve bunun yerine 40 adet F-16 Viper ile birlikte gerekli mühimmat paketini satın alma kararı alıyordu. Bu değişiklik, anlaşmanın toplam değerini 23 milyar dolardan 7 milyar dolara düşürüyordu. Ancak bazı üst düzey yetkililer, planlanan F-16 alımını ve mühimmat paketinin bazı kısımlarını tamamen iptal ederek anlaşmada daha radikal değişiklikler yapılmasını istiyordu.
Öncelik KAAN projesine ayrılmıştı
Yeni planda Türkiye, anlaşmayı kendi üretimi olan beşinci nesil savaş uçağı KAAN için motor tedarikine yönlendirmeyi ve ABD liderliğindeki F-35 programına olası dönüş için hazırlık yapmayı planlıyordu. Ankara’nın, teklifi Oval Ofis görüşmesinde doğrudan iletip iletmeyeceği henüz bilinmiyordu. Diğer yandan bazı yetkililer, Türkiye’nin yaşlanan filo için acilen 40 F-16 Viper alımına devam etmesi gerektiğini savunuyordu. Ve Hakan Fidan’ın itirafına göre ABD’li firma KAAN’ın motorlarını satmayı şimdilik askıya alıyordu! Ve tabi KAAN üretimi de mecburen durduruluyordu!
F-35 konusu hâlâ karanlıktı.
2019’da Türkiye’nin, Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerini alması sonrası F-35 programından çıkarılması; yetkilileri, ilerleyen yıllarda ciddi bir savaş uçağı sıkıntısı olasılığıyla karşı karşıya bırakıyordu. Türk Hava Kuvvetleri, F-16, Eurofighter veya F-35 dahil herhangi bir mevcut uçağı alma konusunda istekliliğini belirtiyordu. Ancak Türkiye’nin üst düzey savunma tedarik organları ve yerli üreticiler, Ankara’nın daha seçici davranması gerektiğini savunuyordu.
Bu görüşü benimseyenler, KAAN hizmete girene kadar “geçici ve maliyetli” çözümler yerine, mevcut F-16 filosunun hızlı bir şekilde yerli teknolojilerle modernize edilmesini destekliyordu. Bir kaynak, Middle East Eye’a “Milyarlarca doları F-16’lara harcamak yerine, bu fonun KAAN ile uyumlu F-16 motorlarının alımına yönlendirilmesi gerektiğini düşünenler var” ifadesini kullanıyordu.
Özetle; KAAN’ların kalbi olan motorlar hâlâ Amerikan Yahudi firmaların avucunda ve insafındaydı! Zira motorlarını üretemediğin KAAN’lar ve İHA’lar sadece bir metal yığınıydı!
- 26 Eylül 2025 – S. Yalçın

SÜFYAN’IN ŞAPKA ÇIKARDIĞI..
Geçtiğimiz ay sonunda yandaş-candaş yalaka medya ve yazar çizer takımı “Amerika’nın fethi ve İsrail’in hizaya getirilmesi!” şeklinde servis edilen ve günlerce konuşulup övülen Recep T. Erdoğan ve Trump görüşmesi neticesinde verilen taviz ve rüşvetler gerçekte AKP ve Siyonist İsrail’in ömrünü uzatma amaçlıydı!..
Normal fiyatının üzerinde alınan sıvılaştırılmış doğalgaz (kaya gazı) alımı, 300 e yakın BOING ve AIRBUS alımı, Nükleer enerji işbirliği.. ve en önemlisi ise; Siyonist İsrail ve destekçileri ABD AB vs. tarafından yenilemeyen HAMAS’ın işbirlikçi Ülke yöneticileri eliyle tasfiye edilip silahsızlandırmak işgali tamamlamaktı. Bu vesile ile işbirlikçi AKP iktidarının amacı, Siyonist hedeflere hizmet ederek karşılığında meşruiyet sağlama yani siyasi reklam desteği sağlayarak, bir süre daha iktidarda kalmaktı.. AKP iktidarı o kadar zor durumdaydı ki; bunca verilen tavizlere ve aşağılanmalara ek olarak yeni görev ve tavizlere de hazır olduklarını göstermekten çekinmiyorlardı.
2018 de ABD mallarına getirilen ek vergilerin tek taraflı olarak kaldırılması, ABD menşeili ürünleri ucuzlatacak ancak cari açığı artıracaktır.
Bu üretmek yerine ithalat yaparak daha kolay ve daha çok kazanan rantiyecilerin hoşuna gidecekti.
Maalesef ithal malların yerli mallardan daha uyguna satılması yerli üreticilerinde yok olmasına ve işten çıkarmalaralar da ayrıca işsizliğe neden olacaktır.
Türkiye’nin müstemleke, sömürü ülkesi olma yolunda ilerlediği acı bir şekilde görülmektedir!.
SP Genel Başkanı Arıkan’ın açıklamaları doğruydu ve uyarıcıydı ancak “Bana ne Amerika’dan!’ netliği takınılmalıdır.” Cümlesinin öncesinde sözün sahibi “Erbakan Hocamızın söylediği gibi ..” bir hatırlatma yapmayanların Sn. Erdoğan’ın ayarına düştüklerinin farkında mıydı? Erbakan’ı anmak sizi rahatsız mı ediyordu? Erbakan’ sız bu sözün, Milli Görüşün, SP’nin hatta “sizin” ne anlamınız kalırdı ki?
Siyonist sermayeli BOING şirketinin perde arkasında geçmişte ve günümüzde yaptığı hangi Siyonist hedeflere hizmet ettiği de çok önemliydi.
BOING şirketinin İsrail hava kuvvetlerine tanker uçakları ve F-15IA savaş uçakları ve Gazze’de bir çok noktada kullanılan hassas bombaları temin eden, İsrail’in Gazze’ye yönelik hava saldırılarının sadece ilk haftasında 1000 adet “akıllı” bomba ve mühimmat gönderen bu şirketten dindar AKP hükümetinin 300 e yakın uçak alması çok manidar!
Alınamayan F-35 yerine alınmak istenen F-16 o da olmayınca, KAAN’ın motorlarının alınmak istenmesi şu acı gerçeği ortaya çıkarmıştı; KAAN’ın en önemli donanımı motorların ABD Yahudi firmaları kontrolündeydi ve bu motorlar olmadan KAAN’lar ve SİHA’lar teneke yığınıydı!
Hainlik
Atalarımız ne güzel buyurmuşlar ”Hırsız içerden olunca kapı kilit tutmazmış” şimdi bir ülke ne kadar iyi ve zengin olursa olsun yöneticileri işbirlikçi ise asla ülke ilerleyemiyor ve her türlü zenginlikleri yandaşlara peşkeş çekiliyor… Biz ve bizden öncekiler buna çok kez şehit olduk… Ne diyelim Rabbimiz layık oldukları sona biran önce ulaştırsın artık kimsenin takati kalmadı çünkü…
AKP İktidarının iki yüzlülüğü tescillenmişti. Perde önünde İsraile atıp tutanlar perde arkasında İsrail ile el ele kol kola ticaretlerini yapmaktalardı. ABD’yle ise ucuz doğal gaz varken pahalı doğalgaz anlaşması yaparak kazığı vatandaşımıza atmaktaydı.Çünkü pahalı gazın faturası vatandaştan ek vergiler ve zamla alınacaktı. ABD görüşmesinde Türk gazetecinin deşifre ettiği görüşmelerde bizim lehimize hiç bir şey olmadığı argo kelimelerle ifade edilmişti. Parasını verip alamadığımız uçaklarla ilgili hiçbir gelişme olmadığı gibi yeni alıacak uçak filolarının sözü verilmiştir. Filistin konusunda hiçbir ciddi girişim yapılmamıştır. Sumud filosuna müdahale edilirken diğer taraftan Türkiyeden giden gemiler İsraile lojistik destek sağlamaktadır.Dergimizin bu ayki kapağında gösterilen Trump ve Netanyahu’nun dostaları olan İslam ülkeleri yöneticileri içerisinde Türkiyede bulunmaktadır.Türkiye ABD’nin sömürü ülkesi haline getirilmiştir.Hükümet ABD’den alınan vergileri kaldırırken onlar bize ek maliyetler dayatmaktalardı.
Erbakan Hocamızın “buyurduğu gibi İsrail ve ABD laftan sözden değil güçten anlar” sözü ne kadar anlamlıdır. Derhal İsraile yaptırım kararı alınmalı tüm ilişkiler kesilmelidir.Ancak AKP iktidarında böyle bir zihniyet ve dirayet bulunmamaktadır.Bu tarihi ve talihli karar Milli Çözümün öncülüğünde oluşturulacak Milli Mutabakat hükümeti ile çok yakında sağlanacaktır!.. Bizi itibarsızlaştıran bu zihniyetlerden ise hesap sorulacaktır…!
YA MİLLİ ÇÖZÜM OLMASAYDI!?
Milli Çözüm olmasaydı Adil Düzen unutulmuştu, Milli Görüş davası en yetkililer tarafından AKP’ye yedek lastik yapılmıştı. Erbakan ve Milli Görüş davası bugün Milli Çözüm sayesinde aslını ve özünü yansıtmaktaydı. Milli Çözümsüz, Milli Görüşçü; siyonist baltasının çoktan sap olmuştu.
İyiki Milli Çözüm var…
Boykot edilmesi gereken en büyük İsrail ürünü bopçu AKP’dir. AKP hükümeti sadece ülkeyi, ülkenin fabrikalarını, ülkenin hazinesini, doğal kaynak ve madenlerini değil tüm coğrafyayı 23 yıldır siyonizme peşkeş çekme görevlisidir.
Akp iktidarı soykırım suçlusu ABD’den gelecek seçimler için meşruiyet dilenirken ve randevu almak için, istismarcı bir tavırla kitlesine israil ürünlerine boykot çağrıları yaparken soykırım destekçisi siyonist Boing firmasına 60 milyar dolarlık rüşvet vermektedir. Peki yıllarca istismarını yaptıkları dış güçler kim olmaktaydı? Dış güçlerin Erdoğan’a istediği şey olan meşruiyet zeminini sağladık mesajı şahsiyetli dış politika anlayışının neresinde durmaktaydı? Akp hükümetinin yönetimindeki bir Türkiye gerçekten egemen bir devlet miydi? Bu müstemleke beyinlerin tahribatlarıyla coğrafyada daha ne kadar var olunabilirdi? Tüm bilimsel veriler gösteriyor ki Akp iktidarının varlığı ülkemizin ön önemli milli güvenlik sorunuydu.
Türkiye’nin kurtuluşu Milli Çözüm merkezli milli mutabakat hükümetinin kurulmasıyla mümkündü. Gecikilen her an, mazlumların kanına, ülkenin, coğrafyanın kaynaklarının israfına ve peşkeş çekilmesine mal olmaktaydı.
İSRAİL VE AMERİKA MALLARINA BOYKOT KARARI ALARAK BOYKOT, BOYKOT, BOYKOT DİYEREK İSRAİLE HAD BİLDİRMEYE ÇALIŞANLAR VE BOYKOTA UYMAYANLARA TEPKİ GÖSTERENLER ACABA İKTİDARIN BOEİNG VE LNG ALIMINA SES ÇIKARACAKLAR MIYDI? ONLARA DA TEPKİLERİ OLACAK MIYDI? YOKSA ALKIŞ TUTMAYA DEVAM MI EDECEKLERDİ? 2 YILDIR KÖPRÜLERİN ÜSTÜNDE KAHROLSUN İSRAİL DİYE SLOGAN ATARKEN KÖPRÜNÜN ALTINDAN İSRAİLE GİDEN TİCARET GEMİLERİNİ GÖRMEZDEN GELENLER YİNE GÖZLERİNİ VE KULAKLARINI KAPATMAYA DEVAM MI EDECEKLERDİ? YOKSA ABD NİN KENDİSİ, BOEİNG VE LNG ALIMLARI BOYKOT LİSTESİNDE YER Mİ ALMIYORDU?
BU ARADA BELİRTELİM Kİ BOYKOT SADECE GAZZE ÖLÜRKEN DEĞİL, HER ZAMAN YAPILMASI GEREKİRDİ.
Asıl sorunumuz ne biliyor musunuz?! Milli Çözüm’ün yıllardır defaatle ifade ettiği sözüyle cevaplayayım:
ASIL SORUNUMUZ: ” SUSANLAR, KUSANLARDAN ALÇAKTIR ”
Sadece sesli düşünüyor ve soruyorum:
Trump’ın dostu olan, Trump’ın seviyorum dediği birisi, İSRAİL’İN VE NETANYAHU’NUN DÜŞMANI olabilir mi?!!!Trump’ın dostu ve sevdiği olan birisi, FİLİSTİN VE HAMAS İLE DOST olabilirler mi?!!Karadeniz’de doğalgaz bulduğunu ifade edenler, neden gidip de Rusya’dan -Azerbaycan’dan – İran’dan daha pahalı olan doğalgaz anlaşması yaparmı ABD gibi Kuduz İsrail’in en büyük destekçisiyle?!!Asıl soru VE sorun; bunca melaneti duyan gören ülkemizin güzel insanları siz neden sessiz ve hala suskunsunuz?!! ( Sessizlik ve suskunluktan kastım şudur: Evet yürüyüşler mitingler yapıyorsunuz ama bu soykırım ve soykırımcının dostu olanlara destek sunan AKP ve Kurmaylarını bu yürüyüşlerinizde mitinglerinizde dile getirmeden sadece zalim İsrail ABD gibilerini ön plana sunup işbirlikçi AKP VE KURMAYLARINI GÜNDEME GETİRMEMENİZ- ÇÜNKÜ TÜRKİYE’NİN ASIL SORUNU İŞBİRLİKÇİ AKP’DEN KURTULAMAMASIDIR ) Efendimiz sav. “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır ” demiyor mu , Kur’an’da Maide Suresi 51. ayette : “… Yahudilerin (ırkçı emperyalist kesimlerini ve yine haksızlık ve ahlâksızlık hedefleyen bazı) Hristiyan (merkezlerini) veliler (yöneticiler) edinmeyin. (Onları dost ve dürüst zannedip, kendinize idareci, karar verici olarak kabullenmeyin. Zulüm ve hıyanet örgütlerine ve girişimlerine destek vermeyin.) Çünkü onlar, (sizin değil) birbirlerinin dostları ve destekleyicileridir. (Artık) Sizden her kim onları dost (ve rehber) edinip (peşlerine giderse), kesinlikle o da onlardandır. Şüphesiz Allah (Siyonist Yahudilere ve emperyalist Hristiyanlara değer ve destek veren ve Müslümanlara hıyanet eden) zalimler topluluğuna hidayet etmez (onların iman nurunu karartır). ” demiyor mu?!!! (BAK: http://www.mealikerim.com )
Ey ülkemizin güzel insanları; son iki yıldır Filistin’e 1 ekmek bile gönderemeyen, ama İsrail’e günde 8-9 gemi dolusu her türlü malzeme gönderilmesine müsade eden bir iktidar, Müslümanların – Filistinlilerin geçtik, insanların dostu olarak kabullenebilir miyiz?!!! Bu körlük, sağırlık, sessizlik – suskunluk, bu hidayetsizlik, ferasetsizlik, dirayetsizlik neden kaynaklanıyor ?!! Yine Milli Çözüm’ün diliyle bunun cevabı da her şart ve durumda HAKKI ÜSTÜN TUTMAMAKTAN – MANEVİYATÇI OLAMAMAKTAN – NEFİS TERBİYESİ YAPAMAMAKTAN değil mi?!!Karasinekler, iltihaplı yaraları arayıp kondukları gibi, Siyonizmin süvarileri de makam ve menfaat düşkünlüğü dışa vurmuş tipleri bulup, onları kendi milletine ve ülkesine karşı kullanmakta bizdeki işbirlikçi kadar gayretli kendisine hizmet edebilecek bunun gibi başarılı olabilecek biri daha var mıdır dünyada acaba?!!
Evet, Dünyanın Değişimi ve ERBAKAN DEVRİMİ -Üstad Ahmet AKGÜL’ÜN kaleme aldığı bu eserde zaferin niçin geciktiğine dair Kur’an’dan Sünnet’ten ve Aziz Erbakan Hocamızın öğretilerinden öğütlerinden yola çıkarak bir yazı kaleme alınmıştı. Orada zaferin gecikmesinin 8 sebebinden biri de şu yazılmıştı:
… Ülkedeki, hatta bütün yeryüzündeki şartların, adalet nizamının uygulanmasına müsait konuma yükselmesi, şeytani güçlerin ve siyonist çevrelerin gücünü ve kontrolünü yitirmesi, mevcut dünya düzeninin haksızlık ve ahlaksızlığının herkes tarafından anlaşılır hale gelmesi için de, uzunca bir zaman ihtiyaç duyulduğundan zaferin gecikmesi tabiidir…
Evet öyle anlaşılıyor ki o kitabı okumayanlar o bahsin (Zafer Niçin Gecikmiştir) diğer maddelerini de okuduğunda görülecektir ki artık İsrail ve avenesinin yıkılışına ramak kalmıştır. Milli Çözüm Şiirlerinden bir dörtlükle bitireyim:
Hakaret çamurları silinip gider,
Adalet yağmurları , yağdığı zaman.
Çekilen zahmetler, hep rahmete döner,
Beşaret İsa’ları doğduğu zaman.
YANDAŞ VE KİRALIK MEDYA
Trump, “Onları herkesten daha iyi tanıyorum. Çok zekiler. Keşke bu kadar zeki olmasalardı!” diyerek Türkiye(den) gidenlerle açıkça eğleniyordu. Onları senaryosu yazılmış, rolleri daha önceden ayarlanmış figüranlara benzetiyordu. Yandaş ve kiralık medya bu algıdaki aşağılamayı da görüyordu fakat görmezden geliyordu.
“Amerika’nın fethi ve İsrail’in hizaya getirilmesi!” şeklinde sunulan ve haftalar boyu TV’lerde konuşulan Sn. Erdoğan’ın ABD ziyareti ve Trump’la görüşmesi; aslında ABD’ye rüşvet olarak aktarılan dört temel anlaşmaya odaklıydı. Türkiye-ABD arasında:
1- ABD’den, hem de normal fiyatının üzerinde, sıvılaştırılmış doğalgaz alımı…
2- 300 kadar Boeing yolcu uçağı pazarlığı (300 kadar da Avrupa’dan Airbus alınacaktı)…
3- Nükleer Enerji İşbirliği Anlaşması…
4- Sonunda HAMAS’ın tasfiyesi ve Gazze’nin teslim edilmesi adına; güya Kuduz İsrail’e Trump’ın; “Artık saldırıları durdurma” ricası temel konulardı…
Türkiye’de toplum desteğini kaybeden işbirlikçiler, “Ekonomik ve stratejik rüşvetler karşılığı, siyasi reklâm desteği sağlamak amaçlı” emperyalistlerin ayaklarına gitmişlerdi.
İşbirlikçiler, Yahudi vergisi olan faizle, milletimizin alın terini, canını kanını emerek Siyonizm’e pompaladıkları yetmiyormuş gibi; ayakta kalabilmek için acziyet ve eziklik içinde emperyalistlere her türlü tavizi vermeye hazır olduklarını açığa vurmuştu.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, işbirlikçileri kastederek; “Trump ile görüşebilmek için sıraya girip adeta yalvarıyorlar” diyordu.
ABD Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, Trump’ın “Erdoğan’a ihtiyacı olanı verelim(…) Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16’lar değil, asıl mesele meşruiyet desteğidir” diyordu. Yani; “Erdoğan’ı biraz pohpohlayıp istediğimizi ona yaptıralım” anlamında küstahça sözler söylediğini aktarıyordu.
Bütün bu küstah açıklamalar; iktidar medyasının, Erdoğan’ın “büyük bir lider” olduğunun kanıtı gibi göstermeye çalıştığı Trump’ın Erdoğan’a yönelik övgülerinin arkasındaki gerçeği de görünür kılmıştı.
Trump’ın övgülerinden meşruiyet devşirmeye çalışan Saray rejimi, ticari ilişkileri geliştirme adına ülkenin yer altı ve yer üstü bütün kaynaklarını emperyalist yağmaya sonuna kadar açmışlardı.
Emperyalistler bütün bunlarla da yetinmemiş olacak ki, işbirlikçilerden Ortadoğu’dan Kafkasya ve Doğu Akdeniz’e kadar bölgede ABD-NATO’ya daha fazla hizmet ve teslimiyet talep etmişlerdi.
Kuranı kerim, Siyonist ve emperyalistlerin emellerine ve zulüm düzenlerine tabi olan işbirlikçileri anlamamız için şöyle buyurmaktadır:
“Sen onların milletlerine (Siyonist ve emperyalist emellerine ve zulüm düzenlerine) tâbi olmadıkça Yahudi ve Hristiyanlar, kesinlikle Senden (ve Ümmet-i Muhammed’den) asla razı olacak (memnun kalacak) değillerdir. (Eğer Yahudi ve Hristiyanların zalim takımı, Müslüman bilinen kimselerden razıysa ve yardımcı oluyorlarsa, anlayın ki bunlar, kendilerinin güdümüne girmişlerdir.)…” (Bakara Suresi 120. Ayet)
İşte Dindar-Kahraman Erdoğan, Gazze’nin kanından beslenen, Kuduz İsrail’i ayakta tutan ve Gazze’ye bombalar yağdıran Siyonist Yahudi Sermayeli BOEING’e milyarlarca dolar destek çıkıyordu!?!
SP Genel Başkanı’nın açıklamaları haklıydı ve uyarıcıydı…
Ancaaak!
“‘Bana ne Amerika’dan!’ netliği takınılmalıdır.” cümlesinin öncesine “Erbakan Hocamızın buyurdukları gibi…” bir hatırlatma bile yapamayanlar, Sn. Erdoğan’ın ayarına düştüklerinin farkındalar mıydı?
Erbakan’ı anmak bu kadar mı sıkıcıydı?..
Erbakan’sız bu sözün ne anlamı kalırdı?
Hatta Erbakan’sız “Sizin” ne anlamınız kalırdı?
YAKIN TARİHDE ATASÖZÜ OLSUN;
“ERBAKAN HOCANIN İZİNDEN YÜRÜMEZSEN,
Tramp’ın PEŞİNDEN YOL ALIR GİDERSİN.!
”
“TÜRKİYE VE DÜNYA İSLÂM ALEMİNİN SON ÇEYREK ASRI HARAP VE BİTAB,
İSLÂM DÜNYASI VE MAZLUM MİLLETLERİN HUZURA KAVUŞMASI İÇİN ÇARE; D-8 LER VE İSLÂM İŞBİRLİĞİ, İSLÂM SAVUNMA PAKTI.
AMA GELİN GÖRÜNKÜ BU OLUŞUMU TEKRAR CANLANDIRALIM ,HAREKET E GEÇİRELİM DİYEN CANI GÖNÜLDEN DİYEN BİR YETKİLİ ÜLKE YOK. NE İKTİDAR NE MUHALET NE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ,NE VAKIF, NE DERNEK, NEDE CEMAATLER VAR, HEPSİNİN ÜZERİNDE ÖLÜ TOPRAĞI SERİLMİŞ ÂDETA..
BU KONUDA BİR TEK MİLLİ ÇÖZÜM VAR.
KOCA MİLLETİ, GAZZE KONUSUNU,Tramp’ın İNSAFINA BIRAKANLAR UTANSIN…
Şehit Yahya Sinvar ne güzel tespit etmişti:
“Bu şehir (Gazze) tüm maskeleri düşürecek. Herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkaracaktır.”
Öyle de oldu.
İşbirlikçi takımı millete; kolayı, deterjanı boykot edin diye bağırırken, kendileri soykırımın en stratejik ortaklarından olan Boing’e milyar dolarlar aktarmaktaydı. (Zaten gemilerle ticaretin, gönderilen petrollerin hepsi artık bilinmekteydi.) Bunlar en başta kendi destekçilerine hep aynı muameleyi yapmaktalardı. Kendileri Fetullahçı takımı yıllarca besleyip, fonlar aktarıp, okullar açmasına yardımcı olurken kandırılmış oluyorlardı. Fakat bank asyada hesap açtıranlara kan kusturuyorlardı. Milletimiz ne zaman uyanacaktı.
AKP’li medya yıllardır hayat pahalılığını doğrudan ve dolaylı olarak savunma sanayii yatırımlarına bağlıyorlardı. Bu yatırımların bir çoğunun dümen olduğu zaten ortaya çıkmıştı. Fakat en karizmatik adamlarından olan Sn Dışişleri Bakanı da aynı itirafları yapmaktaydı. E bu milet yıllardır bu pahalılığa yerli ve milli gazlamasıyla dayanmaktadı. ABD ile yapılan vergi anlaşmaları kısmi de olsa oluşmuş bazı piyasaları yerle bir edecek ortada yerlilikten eser bırakmayacaktı. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusuydu…
Nasıl bir duruma geldiğimizi ABD’de görevli gazeteciler edebe aykırı bir dille de olsa yüzümüze çarpıyordu! İçeride taht oyunları oynanırken, kardeşlerimizin kanı edebiyat söyleşilerine konu oluyordu. Öte yandan savunma sanayimiz için önemli atılımlardan biri olarak gördüğümüz Milli Muharip Uçağımızın motorunun olmadığını kendi Dışişleri bakanımız muzır bir şekilde itiraf ediyor, sonrasında ise kırdığı potun farkına vararak ‘ben halledeceğim” diye hava atıyordu. Tüm bunlar olurken de BM bahanesiyle ABD’de yöneticilerimizin hangi pazarlıklar içinde olduğunu ABD Dışişleri bakanı Rubio ortaya döküyor ve “bir el sıkışma için” hangi dalaverelere girildiğini açıklıyordu. “Neden bu haldeyiz? Niçin bu derbeder durumdan çıkamıyor, laf ve edebiyatla uğraşıyoruz?” gibi sorular içinde boğuşurken aklımıza Aziz Erbakan Hocamızın ifadeleri geliyordu: “Milli Görüş edebiyat değil icraat yapar. Bunlar ancak kınar ve ötesine geçemezler. Çünkü çizginin ötesi Milli Görüş’e aittir.”