YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL MENÜ

DERGİLER

Ay Seçiniz
category
69229e6994e64
0
0
6401,171,6356,117,28,27,170,98,3,144,26,4,145,113,17,6330,1,110,12
Loading....

TOPLAM ZİYARETÇİLERİMİZ

Our Visitor

2 0 8 9 5 3
Bugün : 4540
Dün : 47039
Bu ay : 945502
Geçen ay : 1371576
Toplam : 45349323
IP'niz : 216.73.216.189

SON YORUMLAR

Son Yorumlar

YENİ ÇIKACAK KİTAPLARIMIZ

ÖZEL YAZILAR

YENİ ÇIKAN KİTAPLARIMIZ

ADİL DÜNYA YAYINEVİ

Tel-Faks:

0212 438 40 40

0543 289 81 58

0532 660 12 79

“SABATAY”CILIK VE DÖNME İSLAMCILARIN TAHRİBATLARI​

Büyük bir fitne başı olan Sabatay Sevi (İbranice: “Şavtay Tsvi”); 1 Ağustos 1626’da, İzmir’de doğan, 1676’da Karadağ-Ülgün’de ölen Yahudi din adamı ve tarikat hahamıdır. Yahudiler arasında binlerce yıldır süregelen ve tam bir münafıklık sergileyen bu “DÖNME”lik olayı, Sabatay Sevi sayesinde sistemleştirilip yeniden yapılandırılmış ve çok daha tehlikeli ve tahripçi bir fesatlığa dönüşmüş durumdadır.

Sabatay Sevi’nin 17. yüzyılda Osmanlı topraklarında, İzmir Agora’da doğduğu saptanmıştır. 22 yaşında Mesihlik iddiasına kalkışmıştır. Dünyayı kötülüklerden arındıracağına, tüm Yahudileri mukaddes İsrail’e götürerek orada yeniden kutsal tapınağı yapacağına inanmıştır. Yahudiliği ikiye ayırmış, her kıtada binlerce mürit toplamıştır. Osmanlı yönetimlerince tutuklanıp mahkemeye çıkarılınca, idamdan kurtulmak için kerhen Müslüman olduğunu açıklamıştır. İnananların çoğu peşini bırakmış ama diğer bir grup onu takip ederek Müslüman olmuşlardır. Bunlar dış görünüşte Müslüman veya Hristiyan (Ermeni, Protestan) olan, gerçekte ise Kabala Musevi inancına bağlı kalan ve günümüze kadar ulaşan münafık bir cemaat konumundadır. Halk arasında Sabataycılık adı ile tanınmaktadır. İnananları onu “Amirah” (Osmanlı’da yüksek devlet görevlisi Hristiyan ve Pakradun Ermeni) olarak vasıflandırmışlardı.

Yahudiler, günün birinde bir Mesih’in gelerek kendilerini uzun yıllardır süren sosyopolitik tabanlı acılardan kurtaracağını düşünüyorlardı. Zor koşullar altında Yahudiler arasında mistisizme inananların sayısı da giderek artmıştı. Yahudi mistisizminin en önemli kaynaklarından biri ‘Kabala’ kitabıydı. “Görünenin arkasında mutlaka bir başka şeyin saklandığı” fikrinden hareket eden Kabalistler, kutsal metinlerde çeşitli sayılar ve matematiksel işlemlerle gizli gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı.

Ortaya çıkarılmaya çalışılan gizli gerçekler arasında “Kurtarıcı Mesih’in kim olacağı ve hangi tarihte çıkacağı?” da vardı. Bu görüşler içinde en çok rağbet görenlerinden birisi de milenyumda (1000’li yıllarda) bir Mesih’in mutlaka geleceği yolundaydı. Yine Kabala’da 666 sayısının şeytanın yılı ya da sayısı olduğu şeklinde bir inanış bulunmaktaydı. (Bak: Vahiy 13:18, Altı yüz altmış altı korkusu) Bu iki sonuçtan hareketle, 1666 yılının ‘hayati önemine’ ilişkin yaygın bir inanış vardı.

Sabatay Sevi’nin Yetişme Ortamı

Sevi’nin ailesinin kökeni tartışma konusu olmakla beraber İspanyol kökenli oldukları sanılmaktadır. Babası Mordehay, kümes hayvanları satıcılığı yapmaktaydı. Annesi Kılara’yı (Clara) erken yaşta kaybeden Sevi’nin iki de kardeşi vardı: Ağabeyi Eliyah (İlyas) ve kardeşi Yosef (Yusuf). O yıllarda İzmir Limanı ticarette öne çıkmıştı. Artan ticaretle birlikte İzmir, Avrupalı tüccarlarla dolup taşmaktaydı. Sabatay’ın babası, ticaret hayatında ilerleyen Mordehay Sevi, bir İngiliz şirketinde çalışmaya başlamıştı.

Sabatay Sevi’nin Dini Eğitim Üstadları!

Hahambaşı Yosef Eskapa (Rav Eskapa) ve Rav de Alba Torah, Talmud konusunda Sabatay Sevi’yi eğiten hahamlardı. Gösterdiği başarı nedeniyle genç yaşında kendisine de Haham unvanı takıldı. Ancak genç Sabatay’ın mistik konulara girme arzusu olduğu bir süre sonra anlaşıldı. Sevi, 15 yaşına kadar Tevrat, hadis, fıkıh konularına vakıf olmayı başardıktan sonra Kabala eğitimine başladı. Sevi, 18 yaşına geldiğinde kendi yorumlarını başkalarına da okuyup öğreten biri halini almıştı. Hatta etrafında bir öğrenci grubu da toplamıştı. Melankolik ruhsal yapıya sahip olması, bir süre sonra mistik hayatın zorlukları ile birleşince anlaşılmaz eylemlerde bulunmasına yol açmıştı. Oruç günlerinin dışında da sık sık oruçlar tutuyor, sık sık bedenini yıkıyor ve uzun müddetler boyunca yalnız başına tefekküre dalıyordu. Kendini bütünüyle Yahudi mistisizmine, Kabala’ya kaptırmıştı. Bilincini yitirdiği, coşkulu dönemler yaşıyordu.

Sabatay Sevi: “1666’da kıyametin kopacağını, bundan hemen önce kurtarıcı Mesih’in çıkacağını, bunun da 1648’de olacağını” söylüyordu. Etrafındakileri yavaş yavaş hazırlayan Sevi, 22 yaşına geldiğinde Kabalacı yorumlara dayanarak, “kendisinin, Musa’nın geleceğini vadettiği Mesih olduğunu” açıkladı. Yaşlı hahamlar bir hayli sinirlenerek bu duruma tepki koymuşlardı. Hatta hocası Başhaham Eskapa; iki hahamı, Sevi ile görüşerek iddiasını geri almaya ikna etmeleri için görevlendirdi ama başaramamışlardı. Sevi, Mesihliğini kanıtlayan delillerden söz ediyordu ve İzmir’deki Yahudi cemaat arasında ise çok sayıda taraftar bulmuştu. Tarihçilere göre tam da bu tarihlerde Sevi’nin vücudundan hoş bir koku yayılmaktaydı. Hatta bunun bir hile olabileceğinden kuşkulanılarak Sevi’ye bir doktor muayenesi yaptırılmıştı. Mesihliğin alâmeti sayılan bu durum, sonraları müritleri tarafından bayram olarak kutlanmıştı. Sevi 23 yaşına geldiğinde bu kez de Tanrı’nın, Yahudilerce söylenmesi yasaklanan adı ‘Yehova’yı ağzına almıştı. Gelişmelerden huzursuz olan Hahambaşılık, Sabatay Sevi’nin dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesi kararı aldılar, ama bu kararı uygulayamadılar. Bunun üzerine hahambaşı Eskapa, Sabatay Sevi’yi Osmanlı Sarayına iletmek üzere İstanbul’daki hahamlara şikâyet mektupları yazmıştı. Başka rivayete göre Hahambaşılık onu İzmir’i terk etmeye zorlamıştı.

Sevi önce eski bir Kabala merkezi olan Selanik’e, sonra İstanbul’a taşındı. Başkent’te, saygıdeğer ve ünlü bir vaiz olan Abraham ha-Yakini ile karşılaştı. Yakini’nin elinde Sevi’nin Mesih olduğunu doğrulayan Kabalacı bir kehanet belgesi vardı. Kısa süre sonra İstanbul’dan da ayrılan Sevi, önce Kudüs’e ve sonra Mısır’a uğramıştı. Kahire’de Osmanlı Valisinin Hazinedarı olan güçlü ve varlıklı Hristiyan Rafael Halebi‘yi kendi davasına inandırmıştı.

Sabatay Sevi’nin Kudüs Macerası

İstanbul ve Selanik’e yaptığı yolculuklarda beklediği ilgiyi bulamayan Sabatay Sevi, bu kez rotasını Filistin’e çevirdi. 1662 yılında birkaç yakınıyla birlikte bir gemiye binen Sevi, Trablus ve Beyrut’a kadar ulaştı. Ancak burada yön değiştirerek Mısır’a gitme kararı aldı. İskenderiye’de gemiden inen Sevi doğruca Kahire’ye gitti. Sevi’yi, burada tüm hayatını değiştirecek gelişmeler bekliyordu.

Burada ayrıca Hristiyan Rafael Yusuf Çelebi adında zengin bir sarrafla tanıştı. Nayir adındaki Leh bir hahamın yetim kızı olan Sara ile evlendikten sonra Filistin-Gazze’ye taşındı.

1663 yılının sonbahar aylarında tekrar Kahire’ye doğru yola çıkan Sabatay Sevi, yolculuk sırasında kısa süre sonra kendisinin Mesih olduğunu onaylayacak olan Gazzeli İbrahim Natan Aşkenazi ile tanıştı. Natan çok başarılı ve zeki bir Hristiyandı. Din konusunda Sabatay Sevi’den bile daha ileri durumdaydı.

Natan, 19 yaşlarındayken okula gelen Samuel Lissabona adlı zengin bir Yahudi’nin çok güzel ama bir gözü görmeyen kızıyla evlilik yaptı. Bu kızla evlenmeyi kabul eden Natan hemen ardından da Kabala öğretisiyle daha yakından ilgilenmeye başladı. Bu konuda epeyce ilerleyen Natan, çevresindekilere gördüğü bir kuruntuyu aktarmıştı. Natan bu ruhani görüntülerde kendisine “büyük bir ışığı bekle” dendiğini anlatmıştı. Böylece Gazzeli Natan, “Mesih’in muştucusu”, İlyas rolünü üstlenmiş olmaktaydı. Natan, coşku içinde, İsrail devletinin yeniden kuruluşunun çok yakında gerçekleşeceğini ve Sevi’nin utkusuyla dünyanın yeniden kurtulacağını herkese açıklamıştı.

Sevi Kudüs’e tekrar döndüğünde, kendisinin Mesih olduğunu gizlemeye gerek duymadı. Kudüs’teki hahamlar karşı çıktılarsa da, Sabatay’ın taraftarları gün geçtikçe arttı. Mısır, İstanbul, İzmir ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerine Mesihliğini ilan ve propagandasını yapmaları için sadık adamlarını yolladı. Sabatay Sevi, Yahudilerin dini ayin ve törenlerinde bazı değişiklikler yaptığı gibi, havralarda okunan duaların çoğunda değişiklik yaptı. Kudüs hahamları tarafından tehdit edilen Sevi, Halep’e sığındı.

Yeniden İzmir’e Uğraması

1665 yılında sevinçle karşılandığı İzmir’e geri döndü. Birkaç yıllık süre içinde, Sabataycılık akımı hızla güçlenerek Venedik, Amsterdam, Hamburg, Londra ve bazı Kuzey Afrika kentlerine kadar yayıldı. Sevi kendisini kralların kralı” olarak görüyordu. Dünyayı, kendi hesabına göre 38 krallığa böldü. Her birine de, kardeşlerini ve sadık adamlarını kral tayin ettiğini açıkladı. Çeşitli beyannameler yayınlayarak, Osmanlı idaresine karşı da isyan harekâtı başlattı.

İstanbul, İlk Mahkeme Safhası

30 Haziran 1666’da Sabatay İstanbul’a doğru yola çıktı. O zamana kadar genel olarak Yahudilerin siyasi otoriteye karşı bağlı olmaları ve hiçbir zaman politik hareketlere kalkışmamaları, Osmanlı idarecilerini bu olaya karşı kayıtsız bırakmıştı. Müritleri onun “İstanbul’a, İmparatorluğu Padişah IV. Mehmet’ten almak üzere gittiğine” inanıyorlardı. İzmirli hahamların şikâyetiyle Saray da bu durumun ciddiyetinden haberdardı. Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa’nın emriyle, Sabatay’ın içinde bulunduğu gemi Çanakkale Boğazı’nda durdurularak Sabatay, elleri ve ayakları zincire vurulup İstanbul’a getirildi. Hemen ardından da kürek mahkûmlarının tutulduğu Haliç’teki Bagno Zindanı’na kapatıldı. Sevi üç gün sonra yargılanmak üzere Sadrazam’ın Başkanlığındaki Divan’a çıkarıldı. Girit Seferi öncesinde ortalığın karışmasını istemeyen Osmanlı yönetimi, 1-2 ay sonra Sabatay’ı Çanakkale Gelibolu’da bulunan bir kaleye hapsetme kararı almıştı.

Gelibolu’da Hapis Hayatı

Sabatay, Gelibolu’da eski limanın yanı başındaki Aydos Kalesi’ne kapatılırken müritleri de peşinden gitmeye başlamıştı. Zaten onun kellesinin vurulması yerine hapis cezasına çarptırılmasını, ‘bir mucize daha gerçekleşti’ şeklinde yorumluyorlardı. Sabatay’ın hapsedildiği kale, kısa sürede dünyanın dört bir yanından gelen ipek halılar ve atlas kumaşlar gibi hediyelerle onun sarayı halini almıştı. Bir süre sonra Gelibolu’daki kale Sabataycılar arasında ‘Migdal Oz’ yani ‘Güç Kalesi’ olarak anılmaya başlandı. Bu ad biraz da Sabatay’ın buradan müritlerine yazdığı bir mektuptan dolayı verilmişti. Zira bu mektupta Sabatay, içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtulup tam bir aydınlanmaya girdiğini belirterek, “Tanrı bir güç kalesidir; ona sığınanlar kurtulacaktır” iddiasını ortaya atmıştı.

Polonya’dan onu ziyarete gelen Talmud uzmanı Levov ve Galiçya; Sabatay Sevi’ye Polonya’da Nehemiyah ha-Kohen adlı kâhinin, onun gelişini muştuladığını anlatmışlardı. Sevi, Kohen’in kendisini ziyaret etmesi talimatını yolladı. 3 ay süren yolculuktan sonra buluşma yaşandı. Ancak saatler süren konuşmalar sonrası buluşma her iki taraf için hayal kırıklığı ile sonuçlandı. İddiaya göre Sevi tutkunları Nehemiyah ha-Kohen’i gizlice ortadan kaldırmışlardı.

Edirne’de Mahkemeye Çıkarılması

İzmirli hahamlar “Sabatay Sevi’nin dinlerini bozduğu” gerekçesiyle öldürülmesi kararı almışlardı, ancak bu kararı uygulayamamış ve onu Osmanlı Sarayına şikâyette bulunmuşlardı. Osmanlı yönetimi en başta olaya ilgisiz kalmıştı. Daha sonra Yahudi din adamlarının artan şikâyetleri üzerine Sevi tutuklanıp Sultan 4. Mehmet’in huzuruna çıkarıldı. Sevi, Sultan’dan (4. Mehmet) Mesih olarak tanınmasını talep edip, ayrıca İsrail toprağını kendisine vermesi gerektiğini hatırlattı. Sultan onu Çanakkale’de bir kaleye kapattı. Faaliyetlerine burada da devam eden Sevi’yi yine Yahudi hahamlar Saray’a şikâyet edince, Padişah bu talepler karşısında kayıtsız kalamadı. Ortaya çıkan kargaşayı gidermek için Fazıl Ahmet Paşa’dan işin esasını öğrenmek için Sevi’nin derhal İstanbul’a gönderilmesini istedi.

Edirne Sarayında, Padişahın iktidarına meydan okumakla suçlanan Sabatay için Sadaret Kaymakamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi ve Padişahın imamı meşhur Vani Efendi’den oluşan bir divan kuruldu, Sultan 4. Mehmet de divanı ‘paravanın arkasından’ izliyorlardı. Divanda, Türkçe konuşamayan Sabatay için Padişah’ın Hekimbaşısı Yahudilikten dönme Hayatizade Mustafa Fevzi Efendi tercümanlık yapmıştı (Asıl adı: Moşe Ben Rafael Abrabanel).

Divan reisi: “Karıştırmadığın halt kalmadı. Uyandırmadık fitne bırakmadın Sabatay Efendi. Haydi bakalım şimdi göster mucizeni de marifetini anlayalım!..” deyince Sabatay Sevi afallar. Ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırır. Çünkü mucize göstermesi beklenmektedir. Tercüman, mucizenin şeklini de anlatır: Sabatay soyunacak, vücudunu en maharetli okçular nişangâh yapacaklardır. Attıkları oklar vücuduna işlemezse o zaman Osmanlı Padişahı da onun Mesih olduğunu resmen tanıyacaktır!? Çünkü Yahudiler, ona; kılıç, ok, tüfek, kurşun işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz diye inanıyorlardı.

Divan heyetinin teklifi karşısında Sabatay Sevi “Adiyo santo!” (İspanyolca kutsal ses) diye titremeye başlamış, tüm iddialarını inkâra kalkışmıştır. Ayrıca “Mesihlik davasının bazı Yahudiler tarafından ortaya atıldığını, kendisinin asla böyle bir iddiada bulunmadığına” dair yeminler edip kendini kurtarmaya çalışmıştır. Ancak, Ulema ve Padişah bu yanıtlardan tatmin olmamıştır. Bunun üzerine Hekimbaşı Hayatizade (Terzizâde) Mustafa Fevzî Efendi, gizlice Sabatay’a Müslüman olma teklifinde bulunmuşlardır. Önce Sabatay bunu kabule yanaşmamış. Ancak, Hekimbaşı, ona bunu kabul etmediği takdirde türlü türlü işkencelerle öldürüleceğini Ladino (Yahudi İspanyolcası) diliyle uzunca anlatmıştır. Sevi, dönme Hayatizade’nin tavsiyesi üzerine, canının bağışlanması karşılığında, “Bu can bu bedende kaldığı sürece…” diyerek kendisine söylenen Kelime-i Şehadeti tekrarlamıştır. Ulemadan Vânî Mehmed Efendi; “Bu adamın, Müslümanlığı yürekten hisler ve ihlâsla kabul ettiğine kâni değilim. Fakat dinimiz kuşkuyu onaylamaz ve kişinin imanı üzerine hüküm, ancak Allah’ındır. …” fetvasını açıklamıştır. Söylentiye göre Divandan çıkan Sevi, kaftanının içerisinde sakladığı Can adlı beyaz güvercini serbest bırakarak “can bedenden çıktı” ‘Şema Yisrael’ (Dinle İsrail) demiş ve çevresindekilere Tanrı üzerine ettiği yeminin geçerli olmadığını, eski iddialarına zahiren sadık kalması gerekmediğini anlatmıştır.

16 Eylül 1666’da Divan huzurunda Müslüman olan Mordehay oğlu Sabatay veya Sabatay Sevi, bunun üzerine saray içoğlanlarına mahsus hamama gönderilerek gusül abdesti aldırılır ve kendisine Müslüman kisvesi kürk ve hil’at giydirilir. Ertesi gün Sultan huzuruna çıkarak Aziz Mehmed Efendi adını aldı.

Sabataycıların açıklamalarının başka bir versiyonu ise şu şekildedir: Hz. Musa, Firavunların sarayında bir Mısırlı gibi yaşamıştı. Sabatay da kendi halkını kurtarmak için Müslüman olmalı ve bir Türk gibi yaşamalıydı. Sevi’nin resmi açıklaması ise şu şekilde: “Tanrı beni İsmailî, yani Müslüman yaptı. Ben kardeşiniz kapıcıbaşı Mehmet’im. O öyle emretti. Ben boyun eğdim. Ama hâlâ Sabatay Sevi’yim!”

Görünüşte Müslüman Olmanın Sonuçları

Sevi’nin Müslüman olması bütün Yahudi dünyasında şok etkisi yarattı. Hahambaşılık, olayı sevinçle karşıladı ve Müslüman olan Sevi’yi dinden çıkmış saydı. Müritlerinin büyük çoğunluğu onun Mesih olmadığına inanarak Ortodoks Yahudi inancına geri döndü, iki yüz ailelik bir topluluk ise İslamiyet’e geçerek onun yolunu tutmuşlardı. Bu tarihten sonra da Dönme olarak adlandırılmışlardı. Bunlar; onun büyük bir hikmet ve kutlu bir niyet üzerine Müslüman olduğunu, Mesihliğinin bir gereği olduğu yorumunda bulunmuşlardı. Gazzeli Natan bunu, çelişkili hareketler (ma’asim zarim) kurtarıcının yapması gereken garip işler şeklinde açıklamıştı. Leh karısı Sara, Sara’nın kardeşi Yakop Kerido da (Yakup Kerido) Müslüman olmuşlardı. Sara Fatma adını, Kerido da Yakup adını almıştı.

Edirne Sarayı’nda yedi yıl kalan Sabatay, bir süre sonra Padişah 4. Mehmet’in takdirini kazanmıştı. Zaman zaman İstanbul ve Selanik’e bile uğramaktaydı. Bir süre Edirne/Hızırlık yakınlarında bulunan bir Bektaşi tekkesinde kalmıştı. Bu tekke 1641-1642 yıllarında “şüpheli” bulunarak yetkililerce kapatılmış ancak 4. Mehmed tarafından Zaviye olarak tekrar açılmıştı. Musevi kaynakları Sevi’nin Suficilik ve Bektaşilikten etkilendiğini ve bu öğretileri Kabala öğretisiyle harmanlayarak kendi öğretisini biçimlendirdiğini aktarmışlardı. Siyonist Yahudi fikirlerinin bazı İslami tarikat ve cemaatlere sızması da böyle başlamıştı.

Arnavutluk’ta, Sürgünde Vefatı!

Bir süre sarayda “kapıcıbaşı” olarak üst düzey bir konumda çalışsa da, Mesihlik inancına bağlılığının fark edilmesi üzerine Batı Trakya’ya sürgüne yollanmıştır.

Sabatay Sevi’nin (Mehmet Efendi adı ve Müslüman giysisiyle) İstanbul’da yine eski müritlerinden bir kısmını toplayarak ayinler yaptığını, Girit Seferi’nden dönen Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa haber almıştı. Sadrazam kendini çağırtarak:

“Bu ne iştir? Sen hâlâ uslanmadın mı?” diye tembih ettiği zaman Sabatay, ağız kalabalığına başlamış ve meşhur olan kurnazlığıyla:

“Aman Sultanım, ben birtakım akrabamı, dostlarımı Müslüman yaptığım gibi bunları da dini celil İslam’a celp ve davet etmeye uğraşıyorum,” demeye başlamıştır.

Sadrazam ona:

“Aklını başına topla. Müslümanım dedikten sonra yine çıfıtlığa başlarsan belanı bulursun!” ihtarında bulunmuşlardır.

Fakat aradan uzun bir süre geçmeden Sadrazamın adamları Boğaziçi’nde Kuruçeşme’deki havrada Sabatay Sevi’yi müritleriyle beraber İbranice dua okurken yakalamışlardır. Artık hiçbir şeyi inkâr edecek gücü kalmayıp, bütün foyası meydana çıkmıştır. Bu hadise üzerine İzmirli Sevi kendisini unutturmak ve izini kaybettirmek için Kuruçeşme’yi bırakarak Kağıthane civarında ıssız bir köşeye çekilmeye mecbur kalmıştır. Fakat müritlerinin bir müddet sonra orada da etrafına toplanıp ayinler yapmaya devam ettikleri anlaşılmıştır.

Sabatay Sevi, dini saplantılarına ve teorik çalışmalarına kaçtığı Arnavutluk’ta devam etmekten geri durmamıştır. Bu sıralarda Sabataycılığın ana kaynağı olan kitaplar yazılmıştır. Şahsının isteği üzere Selanik şehri kutsallığa kavuşur ve inananlar (maminim/müminler) buraya taşınmıştır. İki yüz ailelik ilk Sabataycı çekirdek toplum işte burada yapılandırılmıştır. Natan Levi ise din değiştirmeden onu takip edip yoluna sahip çıkmıştır. Daha sonra bir kısım din değiştiren Sabataycıların tekrar Yahudi dinine döndüklerine de rastlanmıştır. Ama genel kural: Müslüman veya Ermeni görünüp, aslında Yahudi kalmaktır.

Sabatay Sevi Arnavutluk’ta beş yıl sürgünde yaşadıktan sonra, 30 Eylül 1676 tarihinde yalnızlık ve sırlar içinde bu dünyadan ayrılmıştır. Avram Galante’ye göre Berat’ta Müslümanlar tarafından, şehrin içinden geçen ırmağın kıyısında halen yeri bilinmeyen bir yerde mezarı kazılmıştır.

Kendisi gibi Müslümanlığı kabul eden takipçisi 200 aile Selanik’e yerleşerek dış görünüşte Müslüman, gerçekte ise Sabataycı-Yahudi olarak yaşamaya başlamışlardır. Sabatay’a inananlar Mesihlerinin ölümüne inanmamış, onun göğe yükselmiş olup, yeniden geleceğine ilişkin kanaati taşımaktadır. Hâlâ inançlı Sabataycıların, belli zamanlarda deniz ve ırmak kıyılarına gelerek, “Sabatay Sevi, seni bekliyoruz!” diye bağırma geleneğini sürdürdükleri anlaşılmıştır.

Avrupa’da “Dönme”lik Dolapları!

“Dönme” Yahudiler, Dininden “Dönmez”ler Takımıdır!

Kendi fesatlıkları yüzünden antisemitizmin güçlenmesi ile birlikte, Yahudiler Avrupa toplumlarından giderek daha fazla dışlanmaya başladılar. 1290’da İngiltere’den, XV. yüzyılın ilk yarısında Almanya’nın bazı şehirlerinden ve XVI. yüzyılda ise Fransa’dan sürülüp çıkarıldılar. Buna rağmen, Yahudilerin bir kısmı yaşadıkları yerlerde kalmayı başardılar. Birçok Yahudi dönme olarak, yani kendini Hristiyan gibi göstererek, bu ülkelerin sınırları içinde kalmıştı. Buna en somut örnek Londra’da III. Henry tarafından 1232’de kurulan Domus Conversorum oldu. XVII. yüzyılda Yahudilerin İngiltere’ye tekrar resmi olarak kabul edilmelerine kadar faaliyetlerini sürdüren Domus Conversorum ile ilgili “History of Anti-Semitism” (Anti-Semitizm Tarihi) adlı kitapta şu bilgiler aktarılmıştı:

“Yahudiler İngiltere’ye modern çağdan önce girmeyi başarmışlardı! 1232’de dönmeler için kurulan Domus Conversorum, Almanya, İspanya ve hatta Fas’tan üye toplamaya başlamışlardı. Ayrıca Londra’ya gizli yollarla giren Yahudiler de vardı.” (The History of Antisemitism, Leon Poliakov, s. 203)

Aynı kitapta, Fransa’da gizlice kalan Yahudiler için şu tespitler yapılmıştı:

“1394’te Fransa’dan çıkarıldıktan sonra, Fransa’da kesinlikle Yahudi kalmadı mı? Bazı tarihçiler, özellikle Robert Anchel, Yahudilerin gizli olarak veya dönme olarak buradaki yaşantılarına devam ettiklerini kanıtlamıştı. 1650’de Parisli Yahudiler, yani Yahudiliği gizli olarak sürdürmekle suçlandılar. XV. yüzyılda ne oldukları belli olamamakla beraber XVII. yüzyılda iyi ve sadık Katolikler gibi görünüyorlardı.” (The History of Antisemitism, Leon Poliakov, s. 173)

“Yahudiler Fransa’nın güneydoğusunu terk edip Hristiyanlığa dönerek genel halk içinde eridikten sonra, güneybatıya ‘Gizli Yahudilerin’ yani ‘Dönmelerin’ gelişi başlamıştı… Kendi İbrani dinlerini ve âdetlerini korurken, dıştan Katolikliği uygulayarak, kendilerinin deşifre edilmesinden kurtulmuş oluyorlardı.” (Encyclopedia Judaica, France, cilt 7, s. 20)

Yahudilerin İngiltere’ye resmi olarak tekrar kabul edilmelerinde Domus Conversorum’dan daha etkin rolü XVII. yüzyılın ilk yarısında Menasseh Ben Israel oynamıştı. Amsterdam Başhahamı olan Menasseh Ben Israel, kayıp on İsrail Kabilesi ile ilgili olarak hazırladığı “Hope of Israel” (İsrail’in Umudu) adlı kitabında, Yahudiler dünyanın bir ucundan diğer bir ucuna yayılmadıkça Mesih’in geleceğine dair olan kehanetin gerçekleşmeyeceğini savunmaktaydı. Böylece Hristiyanlarla ortak olan Mesih inancını kullanarak, kendilerini İngiltere’ye kabul ettirmek için gerekli koşulları hazırlamıştı. Judaica Ansiklopedisi‘nde bu konu şöyle anlatılmıştı: “Menasseh Ben Israel’in Latince olan bu eseri basılır basılmaz İngilizce’ye çevrildi ve Oliver Cromwell’in dünyada tek Yahudi bulunmayan ülke İngiltere’ye Yahudileri geri çağırma çabasında destek olacak bir eser haline geldi. Mesih’in tekrar gelişine dair olan kehanetin gerçekleşmesi ancak Yahudilerin dünyanın dört bir köşesine yayılmaları ile gerçekleşebilecekti. Menasseh Ben Israel ve İngiliz din adamları arasında Yahudilerin İngiltere’ye dönmelerini kabul ettirecek bir atmosfer oluşturuldu.” (Encyclopedia Judaica, cilt 15, s. 1006)

“Ve Rab sizi yerin bir ucundan yerin öbür ucuna kadar bütün milletler arasına dağıtacak…” (Tevrat Tesniye Bölümü, 28/64)

Yahudilerin İngiltere’ye geri gelmelerinde, İngiltere’de kalan Yahudi dönmelerinin de rolü vardı:

“Sir Henry Finch, Roger Williams, Edward Nicholas ve John Sadler Yahudilerin İngiltere tarafından resmi olarak kabul edilmelerini sağlamak için hareket başlatanların başında geliyorlardı; bunu insanlığın bir ölçüsü olarak veya kendi dönmeliklerini güvence altına almak için yapıyorlardı.” (Encyclopedia Judaica, England, cilt 6, s. 758)

XVI. ve XVII. yüzyıllarda bazı Yahudiler, içinde bulundukları milletlerin yönetiminde etkin olabilmek ve olayları kendi çıkarlarına göre yönlendirebilmek için, sahip oldukları maddi gücü kullandılar. Kralların, prenslerin finansörlüğünü yapan Yahudiler, “saray Yahudisi” adı verilen yeni bir Yahudi sınıfı oluşturdular.

“Orta Çağ’da, aracı görevi gören Saray Yahudileri (court Jew) ortaya çıktı. Bu kişiler İmparatorların, Kralların, Prenslerin, Papaların vazgeçilmez danışmanlarıydılar. Bazen de bu kişiler Hasdai Ibn Shaprut’un durumunda olduğu gibi (ve Osmanlı’da da olduğu üzere) Saray doktoru bile oluyorlardı. Bunların Krallar ve Sultanlarla olan kişisel yakınlıkları, Yahudilerle Kral arasında direkt bağlantı kurmalarını ve hatta Yahudilerin karşılaşabilecekleri herhangi bir zorluğu engellemelerini sağlıyordu. Almanya’da da Saray Yahudisi olan birkaç kişi bulunmaktaydı. Bunlar birçok Kraliyet birimini ve orduyu finanse ediyorlardı. Belki de en bilinen iki Saray Yahudisi Josel of Rosheim (1480-1554) ve Joseph (Jud) Suss Oppenheimer (1698-1738) idi.

Josel of Rosheim, bütün Avrupa’da etkisi bulunan yetenekli bir finansördü. Ne zaman Yahudi cemaati zor bir durumla karşılaşsa, hemen İmparator Charles IV veya Kraliçe, Prensler, Piskoposlar ve Diet’lerle irtibata geçerdi. Joseph Suss Oppenheimer, Würtemberg Dükü’nün finansörüydü. Saraydaki bütün olaylara hâkimdi.” (Pictorial History of the Jewish People, Nathan Ausubel, s. 124)

“Krallığa ve Prenslere ait olan her birimde dönme bir Saray Yahudisi bulunuyordu… 1673’te İmparator Leopold, bir Heidelberg Yahudisi olan Samuel Oppenheimer’ı Saraya çağırttı ve ordularını hazırlama görevini verdi. 30 yıl boyunca, özellikle 1638’de Türklerin Viyana Kuşatması sırasında ve Fransa’ya karşı olan savaşlarda kendini bu işe verdi. Max von Baden, Avusturya Ordusunun, Oppenheimer olmasaydı yok olacağını yazdı. Prens Eugene onun hizmeti olmadan hareket etmeyi reddetti.” (History of Anti-Semitism, Leons Poliakov, s. 229)

Bu Yahudi dönmeleri; “Society For The Culture and Science of Judaism” (Yahudilik İlim ve Kültürü için Topluluk) adında bir grup kurmuşlardı. Böyle bir grup kurmakla, Hristiyan görünmelerine rağmen Yahudilikten kesinlikle ayrılmadıklarını göstermiş oluyorlardı. “Bu kuruluşun (Society for the Culture and Science of Judaism) kurucuları arasında I. L. Auerbach, E. Gans, H. Heine, I. M, Jost, M. Moser ve L. Zunz vardı, ki bunların çoğu dönme idiler.” (Encyclopedia Judaica, Germany, cilt 7, s. 458-462)

“Komplo Teorileri” Kavramı!

Bazı şeytani güç merkezlerinin, tarihin gelişimi üzerinde sıradan insanlar tarafından fark edilemeyen bir etkiye sahip oldukları bir gerçektir. Belirli bir güç odağının uzun vadeli planlar yaparak tarihin akışını değiştirdiği ve kendi hedeflerine uygun olan bazı büyük sosyal gelişmelere sebebiyet verdikleri bilinmektedir.

Ancak aynı merkezler, bu bakış açısına “komplo teorisi” adını vermekte ve komplo teorisinin dünyayı anlamak ve olayları yorumlamak için son derece kötü ve eksik bir yöntem olduğunu öne sürmektedir. Oysa; “Bir komplo kuranların ilk tedbiri ve hilesi, herkesi bir komplonun var olmadığı konusunda ikna etmektir”. Onlara göre, sosyal olayların arkasında bazı güç odaklarının planlı eylemlerinin, yani “komplo teorileri”nin var olduğunu düşünmek, bir tür paranoya göstergesidir. Aksine, bunlara göre sosyal olaylar, birbirinden çok farklı ve bağımsız etkenlerin bir araya gelmesiyle tesadüfen gelişir ve dolayısıyla bir grup insanın bu olayları yönlendirmesi asla mümkün değildir.

Küresel İlluminati Selamı ve Pakradunilik (Dönmelik) Mesajı!

  1. https://www.milliyet.com.tr/molatik/dunya/almanya-sansolyesi-angela-merkelin-illuminati-uyesi-oldugu-iddia-edildi-71821
5 4 votes
Değerlendirmeniz

Makale Paylaşım Sayısı: 

Subscribe
Bildir
15 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Sabataycılar Osmanlı’nın ve Türkiye’mizin başına bela olmuş bir oluşumdur. Geçmişi 1600 yıllarında ötesine dayanan çok tehlikeli ve sinsi insan türüdür bunlar kiminde pakrudini diye başka yerde filanca ama zihniyetleri ve niyetleri hep aynıdır. Kendi sapkın siyonist hedeflerine ulaşmak için içerisinde bulundukları toplumların rengine bürünerek onlardanmış gibi yaparak daha rahat edebilecekleri alanlar elde ederler. Kendilerini o kadar mükemmel kamufle ederler ki kimi zaman bir kanaat önderi, tarikat şeyhi, kimi zamanda iyi türkcü veya kürtcü kılığına rahatlıkla girerler bunların hepsinde amaçları aynıdır. Bunlar özlerinde yahudi inançlarına sıkı sıkıya bağlı siyonist hedefleri için her şeyi mübah gören bir millettir daha doğrusu illettirler. 
Tabiki bu insanlık alemi içinde en tehlike habis urların en yetenekli ve en beceriklileride tabikide bütün insanlık aleminin kurtuluşuna çalışan Milli Görüş içerisinde de olması gayet doğal bir şeydir.  Bu tiplerinde buradaki hedefleride Milli Görüşü yani Erbakan düşünce ve projelerini bir umut olmaktan çıkartıp, üzerine beton dökmek ve yetmez mümkünsede üzerini çelikle kaplama işide bunlara verilmiş gibi gözükmektedir. 
Bu habis urların yani sabatayistlerin Milli Görüş camiası içerisindeki bir diğer vazifeside Erbakan düşüncesini teşkilatlarda diri tutmak isteyen, Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya projelerini nasıl hayata geçirebilirim diye dert edinen başta Milli Çözüm ekibine karşı düşmanca tavır sergilemek ve diğer sadıkları   camiadan soğutmak, sadıkları gözden düşürmeye çalışmak, etkisiz ve yetkisiz kılmaya çalışmak gibide asıl vazifeleridir. 
İşte Milli Çözümde bir gören ve uyanık olarak, körlerin gözü açmak ve uyuyanlarıda uyandırmaya çalışmakta Erbakan Hocamızın mirasına sahip çıkmanın gayesini gütmektedir. Feraset bir çuval pirinç içindeki bir küçük beyaz taşı görmektir. İşte Allah vergisi olan bu yeteneğide Rabbimiz Milli Çözüme bahşetmiştir ve O’da gereğini yapmaktadır, elhamdülillah.

Âl-i İmran Suresi 176-179

(Ey Nebim!) Küfürde büyük çaba harcayanlar, (kâfir ve zalimlere yaranmak için yarışanlar) Seni üzmesin!.. Çünkü o (münafık)lar hiçbir şeyle (ve hiçbir şekilde) Allah’a (ve İslam davasına) zarar veremezler. Allah, onları ahirette haz (lezzet ve izzetten pay) sahibi kılmamayı ister. (Bu yüzden dünyada bazı geçici ve cüz’i başarı ve ganimetler verir.) Ve onlar için büyük bir azap (hazırlanmıştır).

https://www.mealikerim.com/3/ali-imran/176

Onlar imana karşılık küfrü satın alanlardır. (Yani önce iman etmişken sonra tavize yanaşıp, İslam’a hıyanetle kâfirlerle işbirliğine başlayan, dünyalık makam ve menfaat karşılığında zulüm düzenine taşeronluk yapan münafıklardır.) Onlar için çok acı ve alçaltıcı bir azap vardır.

https://www.mealikerim.com/3/ali-imran/177

(Allah’ın rızasını ve Hakk davayı bırakıp) O küfre ve nankörlüğe sapanlar (var ya); onlar kendilerine tanıdığımız fırsat ve mühleti, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz onlara, ancak günahları (ve sorumlulukları) daha da artsın diye süre (ve fırsat) vermekteyiz. (Sonunda mutlaka) Onlar için aşağılatıcı (pişman ve perişan kılıcı) bir azap (ve kötü bir akıbet) vardır.

https://www.mealikerim.com/3/ali-imran/178

Allah, murdar (ve münafık) olanı, temiz ve mübarek olandan ayırt edinceye (sadıklarla sahtekârları belirleyinceye) kadar, (ey münafıklar) mü’minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz (ikili oynamak, fesatçılık ve fırsatçılık yapmak, Dini ve davayı kullanmak gibi) durumda (ve onlarla bir arada) bırakacak değildir. Ve tabi Allah size gaybı da bildirecek değildir. (Hatta pis tıynetli ve çirkef niyetli HABİSLERİ; temiz ve halis mü’minlerden ayırıncaya kadar bu imtihan sürecektir.) Lâkin Allah, elbette elçilerinden dilediğini seçip (bazı sırlarından haberdar kılmaktadır.) Öyleyse siz de Allah’a ve elçilerine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır.

https://www.mealikerim.com/3/ali-imran/179

işte Milli Çözüm…Milli Çözüm’ün sloganı olan ” OLAYLARI DOĞRU OKUMAK VE SORUMLULUKLARIMIZI KUŞANMAK ” sözünün gereğini hakkıyla yerine getirmekte Milli Çözüm. İşte 27 Kasım 2024’te başlayan Suriye hadisesini düşünecek olursak hadise başlamadan evveli Milli Çözüm’ün Ahmet AKGÜL Hocamızın kaleme aldığı “SURİYE’Yİ PARÇALAMA FERMANLARI VE HIYANETİN FİGÜRANLARI ” konulu makale de yanılmadığı Milli Çözüm’ün dışındaki tüm insan katmanları profesörlerinden normal vatandaşına kadar hepsi zafer çığlığı atarkenki durumları 2 gün sürmedi nerdeyse … Ama Milli Çözüm’ün 2004’ten buyana yazdıkları makale şiirler ve konferanslarında zerre değişikliğe gidilmesine bile ihtiyaç duyulmayacak şekilde yayınlanan yayımlar hamdolsun gerçekliğini koruyor… Çünkü Kur’an’ı Resulullahı Aziz Erbakan Hocamızı en iyi en doğru şekilde anladığı kavradığı ve o hal üzere yaşam sürdüğü ve bu makaledeki hakikatleri yani Kur’an’ın ayetlerle mü’minlere hatırlattığı ve makalede de vurgulandığı üzere:
” yeryüzündeki kötülükler sadece kendiliğinden oluşmamakta, aksine birileri tarafından bilinçli bir şekilde üretilmekte olduğunu – “Kötülüğü Örgütleyip Düzenleyenlerin Var olduğu gerçeğini ve bunların yanı sıra, çok sayıda ayette, yeryüzünde “hileli-düzenler” kuran komplocuların varlığı ” haber verilmekte ve bu ayetin gereğini de yani bu kötülüğün merkezini fikren ve fiilen bitirme hazırlıkları deşifre edilmeleri gibi hazırlıkları, rabbimizin her yüzyılda bir gönderdiği ASRA VE KUR’AN’A TERCÜMANLIK YAPAN ÖNDER REHBER ŞAHSİYETLER (Milli Çözüm = Üstad Ahmet AKGÜL Hoca) vesilesiyle anlıyoruz. Elhamdülillah…

NAHL SURESİ 45. AYET
Öyle ise (hâlâ), sinsice ‘kötülüğü örgütleyip düzenleyenler’ (ve çeşitli tuzak sistemler üretenler), Allah’ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden (başlarına bir) azabın gelmeyeceğinden emin midirler?

FATIR SURESİ 10. AYETİN SONU
… Ama kötülükler (ve şeytani niyetler)le hile ve tuzak kuranlara (halkı aldatmak için dini duyguları ve değerleri istismara kalkışanlara) gelince, onlar için de çetin bir azap vardır ve tuzakları (şeytani tasarıları) boşa çıkacaktır.

AYETLERİN KAYNAĞI :

Rabbani Yaklaşım ve Anlayışımızla

Yüce Kur’an’ın Manası ve Mesajı

Hazırlayan: Abdullah Akgül, Ezher Üniversitesi Mezunu

Yorumlayan: Üstat Ahmet Akgül

http://www.mealikerim.com

Şimdi biz Milli Çözüm-Milli Görüş davasının asıl ev sahipleri konumundayız. Partimize sızanları deşifre edip camiamızı uyandırmak sorumluluğunu taşımaktayız. Erbakan Hocam da bunları biliyorlardı ve bize de tanıtmışlardı. Ama Onun sağlığında istedikleri gibi tahribat yapamıyorlardı. Bu konuyu Enfâl: 42. ayetinin son kısmıyla bağlayalım. Bu gerçekleri ve gerekçelerini açıklıyoruz ki: “…Böylece helak olacak (sonunda pişmanlık ve perişanlık içinde kıvranacak) kişi (ve kesimler); apaçık bir belge ve bilgiden (sonra, ‘bilmedim, ikaz edilmedim’ gibi mazeretlere sığınma imkânı kalmadan, hak ettiği) belaya ve cezaya uğrasındı; (bunlara karşılık manevi olarak ve karakter bakımından) dipdiri kalacak (dünyada izzete, ahirette saadete ulaşacak, onurlu ve şuurlu yaşayacak) kişi (ve kimseler) de, yine apaçık bilgiler ve belgelerle hayatta kalıp (huzura ulaşsındı).”  Cenab-ı Allah, her konuda ve her durumda doğruları konuşmaktadır. 

Erbakan Hocamız: “Bir eve biri kapıdan, biri bacadan, diğeri pencereden giren 3 hırsız, kendi aralarında anlaşır ve çalacakları şeyi paylaşırlar. Bu hırsızların hepsinin asıl korkusu, ev sahibinin uyanması ve yaygara koparmasıdır! Şimdi, sağcı-solcu bütün partilerin, Saadet korkuları ve onu ele geçirip yozlaştırma çabaları bundandır!” buyurmuşlardı. Şimdi biz Milli Çözüm-Milli Görüş davasının asıl ev sahipleri konumundayız. Partimize sızanları deşifre edip camiamızı uyandırmak sorumluluğunu taşımaktayız. Erbakan Hocam da bunları biliyorlardı ve bize de tanıtmışlardı. Ama Onun sağlığında istedikleri gibi tahribat yapamıyorlardı.

Durup dururken niye bu mevzu diye soranlara…
Dönme Sabataycılar yani münafıklar Kur’anın üstüne önemle durarak uyardığı en tehlikeli kafirledir ondan.
Bunlar en Hak davanın içinde Sureti Haktan gözüken şeytan takımıdır ondan.
Asrı Sadeti başlangıç alırsak, o zamandan beri en tehlikeli düşman da ondan.
İslam devletlerini en kritik dönemde sıkıntıya sokmuş ve yok olmalarına sebep olmuşlar da ondan.
En son Osmanlıyı yıkıp İsraili kurmuşlardır da ondan.
Milli Görüş gibi bir davanın hakimiyetini gecikme sebepleridir de ondan.
Ortadoğu’da çıban başı İsrail’le beraber tarihin en hain planlarını uygulamaya koymuşlardır da ondan.
Şimdi yeni dönüşüm öncesi ayağa bağ olmasın daha büyük tahribat yapmasınlar da ondan.
Bir de son hesaplaşma öncesi kimse duymadım, bilmiyordum diyerek bir bahane öne sürmesin ondan…
Nasılsa notları kiramen katiplerince tutuldu fakat dünyada da hainler listesine not edilsinler de ondan…

Ne kadar ilginç değil mi?

Yazının muhataplarının; “Kişilik haklarımıza alenen saldırıyor ve iftira ediyorsunuz.” diye herhangi bir itirazını duyan gören oldu mu?

Yok!

E biz bu tutumu; “Sükût ikrardan gelir” diye anlıyoruz.

Demek ki neymiş?

Milli Çözüm hiç kimseye suizanda bulunmuyormuş!?!

Yani asıl, “Suizanda bulunuyorsunuz” diyenler, Milli Çözüm’e suizanda bulunuyormuş…

Ahirette hesap günü, çok çetin olacak vesselam…

Milli Çözüm bir kez daha uyarıyor!
Bazı şeytani güç merkezlerinin, tarihin gelişimi üzerinde sıradan insanlar tarafından fark edilemeyen bir etkiye sahip oldukları bir gerçektir. Belirli bir güç odağının uzun vadeli planlar yaparak tarihin akışını değiştirdiği ve kendi hedeflerine uygun olan bazı büyük sosyal gelişmelere sebebiyet verdikleri bilinmektedir.
Ancak aynı merkezler, bu bakış açısına “komplo teorisi” adını vermekte ve komplo teorisinin dünyayı anlamak ve olayları yorumlamak için son derece kötü ve eksik bir yöntem olduğunu öne sürmektedir. Oysa; “Bir komplo kuranların ilk tedbiri ve hilesi, herkesi bir komplonun var olmadığı konusunda ikna etmektir”. Onlara göre, sosyal olayların arkasında bazı güç odaklarının planlı eylemlerinin, yani “komplo teorileri”nin var olduğunu düşünmek, bir tür paranoya göstergesidir. Aksine, bunlara göre sosyal olaylar, birbirinden çok farklı ve bağımsız etkenlerin bir araya gelmesiyle tesadüfen gelişir ve dolayısıyla bir grup insanın bu olayları yönlendirmesi asla mümkün değildir.

İki el parmaklarıyla oluşturulan özel ve gizemli “Tezahür üçgeni” işareti yapan başlıca siyasiler şunlardır:1- Donald Trump, 2- Almanya Başbakanı Angela Merkel, 3- Alman Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, 4- Tayyip Erdoğan (Biden’la görüşmeleri sırasında), 5- Numan Kurtulmuş, 6- Berat Albayrak, 7- Hakan Fidan, 8- Mehmet Şimşek, 9- Murat Kurum, 10- Metin Feyzioğlu, 11- Fahrettin Altun, 12- Abdullah Gül, 13- Temel Karamollaoğlu, 14- Mahmut Arıkan (Konuşma ve konferanslarında bu el işaretini sıkça yapan Sn. Arıkan, sadece Temel Karamollaoğlu’na özendiği için mi, yoksa bilinçli bir şekilde mi yapıp durmaktaydı?)
Erbakan Hocamız:
“Bir eve biri kapıdan, biri bacadan, diğeri pencereden giren 3 hırsız, kendi aralarında anlaşır ve çalacakları şeyi paylaşırlar. Bu hırsızların hepsinin asıl korkusu, ev sahibinin uyanması ve yaygara koparmasıdır! Şimdi, sağcı-solcu bütün partilerin, Saadet korkuları ve onu ele geçirip yozlaştırma çabaları bundandır!” buyurmuşlardı.
Şimdi biz Milli Çözüm-Milli Görüş davasının asıl ev sahipleri konumundayız.
Partimize sızanları deşifre edip camiamızı uyandırmak sorumluluğunu taşımaktayız. Erbakan Hocam da bunları biliyorlardı ve bize de tanıtmışlardı. Ama Onun sağlığında istedikleri gibi tahribat yapamıyorlardı.
Görenedir Görene Köre Nedir Köre Ne!

İYİLİKTEN MARAZ DOĞDU!

Osmanlı 15. yüzyılda yükseliş döneminde olduğu ve dünya siyasetine yön verdiği bir dönemdi. Fitne ve fesatları yüzünden bütün dünyadan dışlanan Yahudilerin, İspanya’da ki baskılardan dolayı Osmanlıya sığınmasıyla birlikte, çoğunluğu Siyonist Kafalı olan Yahudiler, Osmanlı’ya adım atmışlardı. Dönemin süper gücü olan, adaleti ve hoşgörüsüyle nam salmış Osmanlı İmparatorluğunda, kendisine sığınılan insanlara sırt çevirmek törelerine aykırıydı.
Kısa süre içerisinde istisnalar hariç Osmanlı Hükümetlerinin gerekli tedbirleri almaması sonucunda Osmanlı İmparatorluğuna ve İslam Alemine büyük zarar vermeye başlamışlardır.
Öyle bir tahribat ki, 18. yüzyılın sonunda Osmanlı İmparatorluğu dağılma dönemine girmiştir.
Siyonistleri ve niyetlerini iyi tanıyan Sultan Abdülhamid Han, dönme ve işbirlikçilere karşı 33 yıl mücadele etmiş, İsrail’in kurulmasına engel olsa da maalesef tahttan indirilmiştir.
Osmanlı’nın son, Cumhuriyetin son yıllarında ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk Siyonist ve işbirlikçilerine karşı mücadele etmiş, Büyük İsrail’in kurulmasına engel olmuş, Mason Localarını kapatmış, Küçük İsrail’in kurulmasını geciktirmiştir. Hastalığı bilerek azdırılmış ”beni Türk hekimlerine emanet ediniz!” demiştir. Kendisinden sonra ki dönemde istismar edilecek konuların önünü tıkamasına sağlığı, zamanı ve kadroları müsaade etmemiş, silah arkadaşları tarafından dahi ihanete uğramıştır ve şaibeli ölümünden 9 yıl sonra Küçük İsrail kurulmuştur. Maalesef kendi döneminde ve günümüzde hala anlaşılamamıştır.

“Biz her taşın altında Yahudi var demiyoruz. Fakat Yahudi hiç bir taşın altını boş bırakmaz.”
Prof.Dr. NECMETTİN ERBAKAN

Dünyaya kan kusturan Siyonistler nasıl bertaraf edileceklerdir?
Siyonizm, 5765 yıldır batıl davaları için cihad etmekte ve üç asırdır dünyaya hükmetmektedir. Siyonizm ile mücadele etmek için sadece Osmanlı Tarihini bilmek veya ilim sahibi olmak yeterli değildir.
Osmanlı Döneminde ki Ulemalar dahil Siyonistlerin sinsi planlarını sezememiş ve dönmelerin hilelerine aldanıvermişlerdir. Erbakan Hocamızın da buyurdukları gibi ”siyasi şuur” şarttır!
Rabbimiz kitabı Kur’an-ı Kerim’de bizlere; Geçmiş Peygamberlerin hayatlarıyla birlikte, Siyonist Yahudilerin karakterleri ve tahribatları ile ilgili Kur’an’ın Kalbi olan Fatiha Suresiyle birlikte birçok ayette telkinlerde bulunmaktadır. İslam’a en büyük düşmanlığı yapanların Müşriklerle birlikte Siyonist Kafalı Yahudilerin olduğu ikaz edilmektedir.
Siyonistlerle mücadele edebilmek için Peygamber Efendimiz (SAV) in hayatı, siyaset ve stratejisini de çok iyi bilmek gerekir. Hulefa-i Raşidin döneminde bir dönme münafığın çıkardığı fitnelerin acı sonuçlarını Sahabe Efendilerimiz acı bir şekilde yaşamışlardır.
Atatürk’ün vefatından sonra şeytanın şaheseri olan Siyonizm, altın çağını yaşarken tarih sahnesine çıkan Erbakan Hocamız bütün ömrünü Siyonistlerle her cephede savaşarak veda etmiştir.
Siyonizm’in, Emperyalistlerin, dönmelerin ve işbirlikçilerinin;
Siyasetini, stratejisini, hedefini, güçlerini, tahribatlarını ve ekiplerini çok iyi bilen ve 4 partisi kapatılan Erbakan Hocamız:
İktidara ortak olduğu dönemde, muhalefetteyken, siyasi yasaklarla boğuştuğu zamanlarda ve %2 oy aldığı dönemde üstün siyasi şuur ve ferasetiyle ülkemize, İslam Alemine ve bütün insanlığa büyük hizmetlerde bulunmuş ve Siyonizm’e karşı en büyük mücadeleyi vermiştir.
Ne yazık ki kendi parti tabanı tarafından bile siyaset, stratejisi, hizmetleri ve gerçekte kim olduğu anlaşılamamıştır.
İçeride ki Mason, dönme, işbirlikçi ve hıyanet şebekesi işbirlikçilere karşı mücadele ederken herkesi kendi ayarına ve diyarında idare etmiş, hayırlı hizmetlerde kullanmıştır. Hocamız dünyaya Siyonizm’i tanıtırken, Milli Çözüm farklı bir misyon üstlenmiştir. (Erbakan Hocamızın siyaset ve stratejisi SP içerisinde ki işbirlikçilerinin tahribatlarının nasıl önüne geçtiğini defalarca anlatmış ve Erbakan Devrimi kitabını yazmıştır.) Üstad Ahmet Akgül Hocamız yaklaşık olarak yarım asırdır hak dava içerisine sızmış münafıkların tahribatları konusunda SP tabanını uyarmış ve dönmeleri tek tek deşifre etmiştir.
Siyonistlerin Haim Nahum ve BOP Projelerine karşı köprü vazifesi görmeyi üstlenmiş Siyonist, Emperyalist, dönme ve işbirlikçi hainlerin sinsi planlarını deşifre etmiştir. Halkı kutuplaştıran iç ve dış mihraklara karşı Bizim Atatürk Kitabını, 2010 yılında Küresel Fesatçılık ve Fetulallahcılık kitabını, Tarihte ilk defa (3 asırdır terk edilen) Cihad ilmihalini yazmıştır. Unutulan içtihad kavramı için 100 Kur’ani Kavram ve Yorumları adlı eserini İslam Dünyasına hediye etmiştir. Ilımlı İslamcıların ve Bel’amların işini bozacak, mükemmel ve orjinal bir Meali Kerim hazırlamış, Adil Düzen Projesinin noksanlarını tamamlayıp, kitap haline getirmiş, 5 farklı dile tercüme ederek dünya liderlerine ve Alimlere göndermiştir.
Erbakan Hocamızın Siyonist İsrail’i tarih sahnesinden silecek, güdümünde ki Emperyalistlere diz çöktürecek teknoloji harikalarını, plan ve projelerini gerçekleştirebilecek.. insanlığın kanını sömüren Kapitalizm yıkıldıktan sonra yerine Adil Düzeni kurup yürütebilecek ve hainlerden hesap sorabilecek;
Dirayet, şuur, cesaret ve kadroya sahip tek oluşum Milli Çözüm’dür! Çünkü Milli Çözüm, Milli Görüş’ün kendisidir!
Milli Çözüm – Milli Mütabakat hükümetinin kurulmasıyla birlikte Erbakan Hocamızın davasına ve hatırasına toprak dökmek isteyenlerin tuzaklarına beton dökülecektir, Allah’ın izniyle.
”Bulutlar dağıldığında, Erbakan Mührünü göreceksiniz!”
Üstad AHMET AKGÜL

Hakk davaya ihanet edenler biraz araştırıldığında ya kanında ya sütünde bir bozukluk çıkmaktadır. Çok yakında bütün dünya Siyonizm gerçeğini gördüğü gibi dönmelerin aslını da öğrenecektir!

.
.
.
.

Küresel illuminati işareti yapanların içinde Merhum Prf. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın tabiriyle ”israil baltasına yerli sap” dediği Abdullah Gül’ün;
İstanbul’da İstanbul konsolosluk yetkilileri ile görüştükleri duyumu alınan yeni Sp’ye genel başkan seçilen Mahmut Arıkan’ın ve dahi önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kalbinden Abdullah Gül’ü geçiren Temel Karamollaoğlu’nun olması tesadüf sanılmasındı.
Bu kurguları aksiyona geçiren tabiki de Siyonizimdi. Ancak bu oyun ve tuzakları hem Aziz Milletimize, hemde Sp camiamıza önceden sezip haber veren ise sadece MİLLİ ÇÖZÜM’dü.
MİLLİ ÇÖZÜM’ kulak verenler yine Erbakan Hocamız’ın ifade buyurdukları gibi son imtihanı Allah’ın izniyle kazanmış olacaklar hem de dünyada izzete ahirette cennete kavuşacaklardı.
Maalesef bu hakikatlere kulak kapatanlar ise tekrar tekrar vicdanlarını sorgulamalı toprak ayağımızın altından kaymadan ve bu veballere ortak olmadan MİLLİ ÇÖZÜM etrafında toparlanmalıdır.

Âl-i İmran Suresi – 78
Onlardan (Yahudi ve Hristiyanlardan ve Müslüman görünen münafıklardan) öyleleri vardır ki, siz onu(n söylediklerini ve okur göründüklerini) kitaptan (Allah’ın kelâmından) sanasınız (ve kutsal kurallar gibi sarılasınız) diye dillerini kitaba doğru eğip bükerler; (veya kitapta olanı eksik ve değişik söylerler, onlar sadece istismar ve suistimal peşindedirler.) Oysa o (konuştukları), kitaptan değildir. (Ayrıca kendi uydurduklarını) “Bu Allah katındandır” derler; oysa o, Allah katından değildir. (Bunlar) Kendileri de (haksız ve dayanaksız olduğunu) bildikleri halde Allah’a karşı (O’nun adına böyle) yalan söyleyip (asılsız iddialar ileri sürmektedir).

https://www.mealikerim.com/3/ali-imran/78

El amanların son dönemleri

Bu gerçekleri ve gerekçelerini açıklıyoruz ki:

“…Böylece helak olacak (sonunda pişmanlık ve perişanlık içinde kıvranacak) kişi (ve kesimler); apaçık bir belge ve bilgiden (sonra, ‘bilmedim, ikaz edilmedim’ gibi mazeretlere sığınma imkânı kalmadan, hak ettiği) belaya ve cezaya uğrasındı; (bunlara karşılık manevi olarak ve karakter bakımından) dipdiri kalacak (dünyada izzete, ahirette saadete ulaşacak, onurlu ve şuurlu yaşayacak) kişi (ve kimseler) de, yine apaçık bilgiler ve belgelerle hayatta kalıp (huzura ulaşsındı).” 

Cenab-ı Allah, her konuda ve her durumda doğruları konuşmaktadır. 

Milli Görüş davasına ihanet etmek isteyenlerin en büyük korkusu, ihanetlerinin aşikar olmasıydı! Milli Görüş davasına hıyanet planları (Haspa, Akp… ve hain isimlerin girişimleri) uyuyanların uyandırılması suretiyle hedefine ulaşamıyordu.
Aziz Erbakan Hocamızın insanlığın kurtuluş projeleri unutturulamıyordu!
Tüm uyarılara rağmen hain planlara (ihanetin güncel versiyonu Arıkan’a) alet olanlar, hıyanetin karşında durmayanlar, insan mıdır?
Ve gerçeklere sağır olanların akıbeti makalenin sonunda aktarılan ayetle ne güzel izah edilmiştir:
 “Bu gerçekleri ve gerekçelerini açıklıyoruz ki:
‘…Böylece helak olacak (sonunda pişmanlık ve perişanlık içinde kıvranacak) kişi (ve kesimler); apaçık bir belge ve bilgiden (sonra, ‘bilmedim, ikaz edilmedim’ gibi mazeretlere sığınma imkânı kalmadan, hak ettiği) belaya ve cezaya uğrasındı; (bunlara karşılık manevi olarak ve karakter bakımından) dipdiri kalacak (dünyada izzete, ahirette saadete ulaşacak, onurlu ve şuurlu yaşayacak) kişi (ve kimseler) de, yine apaçık bilgiler ve belgelerle hayatta kalıp (huzura ulaşsındı).’ 
Cenab-ı Allah, her konuda ve her durumda doğruları konuşmaktadır.”

Makalede Sabetay Sevi gibilerin nice zorlu şartlar altında batıl davası için vazgeçmeden mücadele ettiği ayrıntılı bir şekilde kaleme alınmıştır. İşte milli ve haklı-hayırlı davalarda bu gibi sinsi hesaplı adamların varlığına değil yokluğuna şaşırmak gerekirdi. Allah’ın nuruyla bakanlar ve risk alarak toplumu uyaranlar her zaman eleştirilmişlerdir. Ancak Allah için buğzeden, buğzetmeyi tavsiye eden ve tehlikelere karşı insanları uyaran bu bilge şahsiyetlerin kıymeti zamanla anlaşılacaktır.

“Mahmut Arıkan (Konuşma ve konferanslarında bu el işaretini sıkça yapan Sn. Arıkan, sadece Temel Karamollaoğlu’na özendiği için mi, yoksa bilinçli bir şekilde mi yapıp durmaktaydı?)”

Picture of Osman ERAYDIN

Osman ERAYDIN

YORUMLAR

Son Yorumlar
15
0
Düşünceleriniz değerlidir, lütfen yorum yapın.x
Paylaş...