“AZ”LARA KATILMAK, NE BÜYÜK ŞANSTIR!
Kur’ani gerçektir, Allah bilgisi;
“Hakikaten iman, edenler azmış…”1
Heva heves tahmin, yoktur ilgisi
Ayet hadis akıl, mü’mine “baz”2mış…
Gerçek Müslümanlar, ne kadar azmış!..
San’at harikası, olmaz başıboş
Her iklimi güzel, her mevsim bir hoş
İbretle bakanı, eyliyor sarhoş
İsterse kış bahar, isterse yazmış
Dikkat hikmet ehli, ne kadar azmış!..
En kıymetli şeyler, en bol yaratmış
Hava su ve toprak, nerde aratmış
Gafil nankör insan, vicdan karartmış
Bak en kolay yakıt, hem hava gazmış
Şükür zikir ehli, ne kadar azmış!..
Çoğu gaflettesin, huzurda bazan
Ömür bahçen solar, yaklaşır hazan
Kıskançlığı bırak, çalış ve kazan
Hasede komşunun, tavuğu kazmış
Takdir takva ehli, ne kadar azmış!..
Cihad taat atıp, yan gelip yatsan
Dünya çin dinini, davanı satsan…
Nolur Ya Rabb bizi, azlara katsan
Herkes ameliyle, hayatın yazmış
Gayret hizmet ehli, ne kadar azmış!..
Çün Kur’an’a isyan, hep inkırazdır3
En büyük küstahlık, bil itirazdır
Şirk böyle başlarmış, biraz birazdır
Âlimde niyaz4 var, cahilde nazmış5
Sadıklar âşıklar, ne kadar azmış!..
Bazı Nebilerin, bir tek ümmeti
Milyarlara denktir, Onun kıymeti
Elenip seçilir, varsa himmeti6
Fark etmez Türk ve Kürt, Çerkez ya Lazmış
Tam ve sağlam mü’min, ne kadar azmış!..
Ömrün ilm irfanla, tüketmez isen
Hak yolda belaya, diretmez isen
Yalanı haramı, terk etmez isen
Haksız kazanç vurgun, Şeytani hazmış
Dürüst düzgün insan, ne kadar azmış!..
Hakikat bırakıp, hülya arzular
Dünyaya tapınıp, Mevlâ arzular
Damlada boğulmuş, derya arzular
Böcek sesi bile, bilgeye cazmış
Şuur huzur onur, ne kadar azmış!..
Milli Görüş haktır, Milli Çözüm has
Amel hiç sayılır, olmazsa ihlas
Bâtıla kayanın, sermaye iflas
Ahmak kişi kendi, kuyusun kazmış
Akıl vicdan ihsan, ne kadar azmış!..
Ali Çağıl şiir, dizmek kolaydır
Olgun insan olmak, büyük olaydır
Meal fikrullahtır, kalbe kalaydır
Şeytana kapılan, sapıtıp azmış
İman irfan ihlas, ne kadar azmış!..
- “Ey Nebim ve davetçim!) Sen ne kadar üstüne düşsen (ve hırs göstersen de yeryüzündeki) insanların çoğu (gerçekten) iman edecek değillerdir.” (Yusuf: 103)
“Onların (gafil ve cahil insanlardan mü’min sanılanların) çoğu da ancak ortak koşarak (ve bir yönden mutlaka şirk katarak) Allah’a iman etmektedirler.” (Yusuf: 106) - Baz: Ölçü, mihenk.
- İnkıraz: Çöküp dağılma, yok olma.
- Niyaz: Dua, yalvarış.
- Naz: Sızlanma, gizli istekte bulunma.
- Himmet: Yardımcı olma, ciddi çabalama.

Yüzümüz olmasa da, hak etmesek de inşallah Milli Çözüm mektebi hatırına azlara katılırız.
Altın ve gümüş gibi değerli madenleri saflaştırmak için ateşte eritme işlemine FİTNE denmektedir.
Bir tonunda bir veya birkaç gram ALTIN bulunan maden yatağına ALTIN CEVHERİ deniyor.
Yani içerisinde MİLYONDA BİR bile ALTIN bulunan maden yatağı ALTIN ile anılmaya başlıyor.
Altın cevherinin içerisinde bulunan milyonda bir altının ayrıştırılıp saflaştırılması için, bir kısım kimyasal ve fiziksel saflaştırma yöntemleri kullanılmaktadır, yani imtihana-fitneye tabi tutulması gerekmektedir.
Atın cevheri içerinde bulunan milyonda bir altın ayrıştırıldıktan ve altın saf haline geldikten sonra altın hak ettiği kıymeti görür, geri kalan değersiz kısım ise CÜRUF olarak atılır.
Nasıl ki, kıymetli altın ile değersiz cürufu birbirinden ayırt etmek için FİTNE yani ateşe atıp bir işleme tabi tutmak gerekiyorsa, iyi insanlarla kötü insanları birbirinden ayırmak için de çeşitli güçlükler ve zorluklara maruz bırakılarak denenmesi ve İMTİHAN edilip fitneye tabi tutulması gereklidir.
“(Yoksa) İnsanlar; sadece “iman ettik” demekle, (öyle) imtihana tâbi tutulmadan (ve sonunda yeterli ve geçerli puan almadan terk edilip) bırakılacaklarını (ve kurtulacaklarını) mı (zan ve) hesap etmektedirler?”
“Yemin olsun (Biz) onlardan önceki (kavim)leri de (çeşitli) imtihan (kasıtlı, fitne ve belalar)dan geçirdik. (Böylece) Allah, kesinlikle (dininde ve davasında) sadıkları da bilecektir (bilmektedir) ve gerçekten yalancı sahtekârları da bilip (belirleyecektir.)” (Ankebut Suresi 2-3. Ayetleri)
İş ciddiye bindiği zaman!
Müslüman tolumu içerisinde bulunan milyonda bir tam ve sağlam mü’min ile anılan, yani Müslüman toplumu içerisinde bulunup da her türlü kötülüğü yapıp gizleyenler ve olduklarından başka türlü görünenler, lafa gelince; Allah’a, Resulüne, Hakk dava ve devlet liderine itaatten ve cihaddan bahsedenler, imtihana-fitneye tabi tutulduklarında yani iş ciddiye bindiğinde gerçek ayarlarını ortaya koyar hakikaten iman edenlerden ayrılır ve değersiz cüruf misali terk edilirler!
İşte o zaman milyonda hatta milyarda bir tam ve sağlam mü’minlerin kıymeti anlaşılır.
Hakikaten iman edenler… Gerçek Müslümanlar… Dikkat hikmet ehli… Şükür zikir ehli… Takdir takva ehli… Gayret hizmet ehli… Sadıklar âşıklar… Tam ve sağlam mü’min… Dürüst düzgün insan… Şuur huzur onur… Akıl vicdan ihsan… İman irfan ihlas…
Ne kadar azmış!
Hak dinin ve Adalet düzenin için özün özü Milli Çözüm’e layık erat eyle…
(Derken) Talut (yanında kalan az sayıdaki) orduyla birlikte (savaşmak üzere bulundukları yerden) ayrılıp (yola çıktığında:) “Doğrusu, Allah sizi (önümüze çıkacak) bir ırmakla imtihan edecektir. (Susamanıza rağmen, karşıya geçinceye ve ben size izin verinceye kadar) Kim bu (su)dan içerse, (artık) o benden değildir. Kim de -eliyle bir avuç hariç- doyasıya tadıp içmezse o bendendir. (Anlarım ki sadık ve sağlam birisidir)” dedi. (Ama) Az bir kısmı hariç, hepsi o sudan içmişlerdi. Nihayet (Talut ve) iman edenler beraberce (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): “Bugün bizim Calut’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yoktur” diyerek (fesada yönelmişlerdi). Allah’(ın va’adine, nusretine ve rahmetine) kavuşacaklarına kesinlikle iman ve itimatları (ve Rablerine hüsnüzanları tam ve sağlam) olanlar ise dediler ki: “Allah’ın izniyle, nice az (ama itaatkâr ve sebatkâr) topluluk, çok daha kalabalık (ve güçlü sanılan) topluluklara galip gelmiştir. (Çünkü) Allah sabreden (mü’minlerle) beraberdir.”
Onlar(dan iman erleri) Calut ve askerlerine karşı çıkarken de şunları söylemişlerdi: “Rabbimiz, (cihaddan kaçmamak, ordudan ve itaatten ayrılmamak için) üzerimize sabır ve metanet yağdır; ayaklarımızı (hizmet ve istikamet üzerinde sabit ve) sağlam tut ve (Senin Hakk Dinini ve adalet düzenini) inkâr eden topluluklara karşı bize yardım et…” (diye dua etmişlerdi.) Bakara 249-250
Secde 13
Eğer Biz dilemiş olsaydık, (elbette herkese) her bir nefse kendi hidayetini verirdik. (Ancak imtihan için insanları Hakk ile Bâtıl arasında serbest bıraktık.) Fakat Benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: “Andolsun, cehennemi cinnlerden ve insanlardan (inkâr edenlerle ve zalimlerle) tamamıyla dolduracağım.”
https://www.mealikerim.com/32/secde/13
İmtihan dünyasında sınavını başarıyla verenlerden eyle Ya Rabbim! Azlara katılmayı nasip eyle! Amiiin
“Dervişlik olaydı, sarıkla hırka
Biz de alırdık, otuza kırka!”
(Yunus Emre)
“Haram yer; haini, destekler amma
Evliya geçinir, gafil bir fırka!”
(Üstat Ahmet Akgül)
VARAN AZDIR!
Elmas sandık, sedefine
Hayran çok ya, alan azdır…
Onikiden, hedefine
Atan çok ya, vuran azdır…
İman ihlas, dolmayan öz
Hep hikmetle, bakmayan göz
Tevbe edip, Allah’a söz
Veren çok ya, duran azdır…
Her şeye, ibret bakacak
Gönlü hep, Dosta akacak
Ocak sobada yakacak
Odun çok ya, çıran azdır…
Aldırmadan, sağ soluna
Gir daim, mazlum koluna
Pek hevesle, Hak yoluna
Giren çok ya, varan azdır…
Dolaş yurdun, bucağını
Şenlendir ev, ocağını
Çün şefkatle, kucağını
Açan çok ya, saran azdır…
Çağır Rabbin, Hak adını
Kes Şeytanın, kanadını
Haset fesat, inadını
Terkedüben, kıran azdır…
Aşk sarınca, her yanını
Kurban akıtır kanını
Yoğrulmak için, canını
Gece gündüz, yoran azdır…
Nefsin yedi, evrimini
Nardan nura, çevrimini
Adil Düzen, devrimini
Hayal bile, kuran azdır…
Sabır ister, cefakarlık
Sadakattir, vefakârlık
Hak yolunda, fedakârlık
Milli Çözüm, soran azdır…
“(Ey Nebim!) İşte böylece Sana da emrimizden bir ruh vahyettik. (Sana çok özel bir inayet, hidayet ve hikmet bahşettik.) Ki Sen, kitap nedir, iman nedir (bunların hakikatine nasıl erişilir?) bilmezdin. Ancak Biz Onu (Kur’an’ı) bir nur (hidayet ve istikamet ışığı, şuur ve huzur kaynağı, kurtarıcı kanun ve kurallar dayanağı) kılıverdik, Onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz Sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletmektesin.
(Ey Resulüm! Sen) Göklerde ve yerde bulunanların tümü Kendisine ait olan (Yüce) Allah’ın yoluna (davet ve rehberlik etmektesin). Haberiniz olsun! (Dikkatli ve tedbirli bulunun ki;) bütün işler Allah’a dönecektir.” (Şûrâ: 52-53)
Selam olsun Sadıklara
Rabbim bizi kat azlara! (Amin)
Hûd 115
(Ey Nebim ve ümmeti, ibadet ve hizmete ve kâfirlerden gelen zahmetlere) Sabret! Çünkü Allah iyilik ve ihsan sahiplerinin (ve Kendi yolunda mücadele edenlerin) ecrini asla zayi etmeyecek (mükâfatını verecek)tir.
https://www.mealikerim.com/11/hud/115
Hûd 116
(Bugün de) Sizden önceki dönemlerde de; yeryüzünde fesat çıkarmak isteyenlere mâni olacak gayret sahipleri bulunmalı değil miydi? Fakat onlar arasında kendilerine necat (ve fazilet) verdiğimiz çok az kimse (böyle davrandılar; ama çoğunlukla nefislerine ve çevrelerine) zulmedenler ise, kendilerine verilen servet ve nimetlerin peşine düşüp şımardılar… (Maalesef akıl ve ilim erbabı kimseler de bunların fısk-u fesadına mâni olmadılar ve hep birlikte battılar.) Onlar mücrim olmuş (suçlu ve sapkın) insanlardı.
https://www.mealikerim.com/11/hud/116
Bakara 246
(Ey Nebim! Sana seyrettirdiğimiz kader filminin tarih kayıtlarında) Görmedin mi; (Hz.) Musa’dan sonra (Mısır’dan çıkarılan ve ıssız, verimsiz çöllerde esir hayatı yaşamaya mecbur bırakılan) İsrailoğullarının ileri gelenleri peygamberlerine gidip: “Bize bir komutan-melik tayin et ki; (onun emrinde) Allah yolunda (cihad edip) çarpışalım” demişlerdi. (O zat kendilerine şunu) Söyledi: “Ya size kıtal=cihad farz kılınır da, sonra sözünüzden döner ve çarpışmaktan=cihaddan kaçarsanız (büyük bir günah yüklenmiş olursunuz. Gerçekten hürriyet ve selamete kavuşmak için cihad etmek mi istiyorsunuz, yoksa kuru kahramanlık mı taslıyorsunuz?” Onlar ise cevaben:) “Bizler niçin Allah yolunda çarpışmayalım (ve niçin cihaddan kaçalım) ki; yurtlarımızdan, (yuvalarımızdan zorla) çıkarılmış ve çoluk çocuğumuzdan ayrılıp (buralara sürülmüşken… Böyle esir ve zelil yaşamaktansa ölmeyi tercih ederiz)” dediler… Fakat vaktâki (ve ne yazık ki) kendilerine (zulümle ve zalimlerle) çarpışma (ve cihad izni) yazılıverilince içlerinden pek azı hariç, çoğu (cihaddan ve sorumluluktan) yüz çevirip (ayrıldılar.) [Tefsirlerin ve tarihçilerin rakamına göre yirmi bin kişiden on beş bini caydı, ancak beş bini kaldı.] Allah (zaten) zalimleri çok iyi bilir. (Ve böyle imtihanlarla herkese de gösterir.)
https://www.mealikerim.com/2/bakara/246
Bakara 247
Peygamberleri (sözünde sadık kalanlara) dedi ki: “Allah (CC) Talut’u size Melik (cihad emiri ve yönetici) olarak tayin etti. (Haydi artık ona biat ve itaat edin.)” Bunun üzerine bazıları: “O bizim üzerimize nasıl komutan olabilir? Ki bizler liderliğe ondan daha layıkız. Halbuki ona geniş servet ve mal da verilmemiştir” diyerek (itiraz ettiler… Cihad sorumluluğundan kaçmak için komutanda kusurlar aramaya, nefsaniyet ve enaniyet yüzünden ortalığı bulandırmaya başladılar… O beş bin kişinin de üç bin kadarı böylece ayrıldı ve ayıklandı. Geride sadece iki bin kişi kadar kaldı. Ve peygamberleri onlara) şunları söyledi: “(Neden nefsinize uyup bu komutana itaatten kaçıyorsunuz?) Halbuki elbette Allah (CC) onu sizin üzerinize seçti (ve başınıza gelmesini takdir etti), ona (psikolojik) genişlik (ve liderlik yeteneği verdi), onun ilmini (yeterli ve gerekli bilgiyle beraber hidayet, feraset ve dirayetini) ve bedeni (kuvvetini, zorluklarla mücadele becerisini) ziyadeleştirdi. (Bir cihad emirine ve devleti yönetenlere gereken sıfatlar da bunlardır.) Allah mülkünü dilediğine verir. Allah’ın (lütfu) geniştir ve her şeyi hakkıyla Bilendir… (Sizin bu meşru komutana itaatsizliğiniz, aslında Allah’ın takdirine ve taksimine itirazınız ve itimatsızlığınız yüzündendir. Ama cihad ruhunuzu körleten, sizi kötülüğe sevk eden, ve Hakk dava prensiplerini çiğneyen kimselere ise itaat gereksizdir.)”
https://www.mealikerim.com/2/bakara/247
Bakara 248
Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: “Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut’un (kutsal emanet bulunan sandukanın) gelmesi (olacaktır ki); onda Rabbinizden ‘bir güven duygusu ve huzur’ ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalan (kutsal hatıra)lar vardır. Onu melekler (manevi görevliler ve enerji güçler) yüklenip getirirler. Eğer inanmış kimselerseniz, şüphesiz bu sizin için bir ayet ve delildir.”
https://www.mealikerim.com/2/bakara/248
Bakara 249
(Derken) Talut (yanında kalan az sayıdaki) orduyla birlikte (savaşmak üzere bulundukları yerden) ayrılıp (yola çıktığında:) “Doğrusu, Allah sizi (önümüze çıkacak) bir ırmakla imtihan edecektir. (Susamanıza rağmen, karşıya geçinceye ve ben size izin verinceye kadar) Kim bu (su)dan içerse, (artık) o benden değildir. Kim de -eliyle bir avuç hariç- doyasıya tadıp içmezse o bendendir. (Anlarım ki sadık ve sağlam birisidir)” dedi. (Ama) Az bir kısmı hariç, hepsi o sudan içmişlerdi. Nihayet (Talut ve) iman edenler beraberce (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): “Bugün bizim Calut’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yoktur” diyerek (fesada yönelmişlerdi). Allah’(ın va’adine, nusretine ve rahmetine) kavuşacaklarına kesinlikle iman ve itimatları (ve Rablerine hüsnüzanları tam ve sağlam) olanlar ise dediler ki: “Allah’ın izniyle, nice az (ama itaatkâr ve sebatkâr) topluluk, çok daha kalabalık (ve güçlü sanılan) topluluklara galip gelmiştir. (Çünkü) Allah sabreden (mü’minlerle) beraberdir.”
https://www.mealikerim.com/2/bakara/249
Bakara 250
Onlar(dan iman erleri) Calut ve askerlerine karşı çıkarken de şunları söylemişlerdi: “Rabbimiz, (cihaddan kaçmamak, ordudan ve itaatten ayrılmamak için) üzerimize sabır ve metanet yağdır; ayaklarımızı (hizmet ve istikamet üzerinde sabit ve) sağlam tut ve (Senin Hakk Dinini ve adalet düzenini) inkâr eden topluluklara karşı bize yardım et…” (diye dua etmişlerdi.)
https://www.mealikerim.com/2/bakara/250
Bakara 251
Böylece, Allah’ın izniyle onları (çok az sayıdaki sadıklar, kalabalık ve donanımlı düşmanları) yenilgiye uğrattılar. (Daha peygamber olmamış bulunan ve genç bir subay olarak orduya katılan Hz. Davud, düşman tarafın henüz bilmedikleri ve şaşkınlıkla izleyip panikledikleri, yeni bir teknolojik silah hükmündeki attığı sapan taşıyla, zırhlar içinde ve fil üzerinde gururla meydan okuyan kâfir komutanı Calut’un gözlerini kör edip, beynini akıtarak devirince; başsız kalan düşman birlikleri dağıldılar ve bozulup kaçtılar; böylece) Davud Calut’u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet (hükümdarlık ve bilgelik) verdi; ona dilediği şeylerden (yöneticilik, adalet, sanat ve teknoloji bilgilerinden) öğretti. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını defedip (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, âlemlere karşı büyük fazıl (ve ihsan) sahibidir.
https://www.mealikerim.com/2/bakara/251
RABBİM, BİZLERİ DE KAT AZ’LARA!…
İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Günümüzde görmekteyiz ki insanların büyük çoğunluğu; Kur’ani nazarla imani sorumlulukla sonsuz hayatta hesap verme duygusuyla hareket etmez düşünmezler . İşte en basitinden güncel bir konu olduğu için hatırlayalım: Prof. Abdülaziz Bayındır ne diyor: “Gazzeliler bir imkân oluşursa hicret etmeli ve oradan çıkmalıdır. Aksi takdirde Allah’a hesap veremezler. “Gazzelilere kapı açılırsa, bir an önce oradan (Gazze’den) çıkmaları gerekiyor. Aksi takdirde, ahirette Allah’a hesap veremezler!” diyor. ABD başkanı Trump da : “ABD’nin Gazze şeridini devralacağını, buraları tatil cenneti ve kumar-eğlence merkezi yapacağını, bu nedenle Gazzelilerin buralardan çıkarılıp, başka ülkelere yollanacağını” açıklamıştı. (BBC News Türkiye)… Şimdi BAYINDIR İLE TRUMP arasında fark var mıydı? Ve bu sözleri duyanlar yer yerinden oynaması gerekirken ölü toprağı serilmiş gibi haldeler veya yürüyen cenaze konumundalar insanlık maalesef. Veya Yusuf Kaplan ve Cübbeli Ahmet gibiler İsrail ve ABD dururken İran’a sataşmaları vicdan ehlinin onay vereceği yapacağı işler değil malesef ve buna sessiz kalan yığınlar!…
Cenabı Hakkın kullarını Allah’a döndermek, Emri bil maruf nehyi anel münker yani Allah’ın emrettiği kurallara göre bir düzen kurmak, yasaklarından sakındıran bir sistem oluşturmak için çalışan çabalayanlara, rabbimizin rızasının orada olduğu gerçeğinden hareketle, bugün yeryüzünde insanlığın saadeti için Adil bir Düzen kurulsun, kötülüğü örgütleyen şeytani sistemler yıkılsın diye gayret ve çaba gösteren günümüzde sadece Aziz Erbakan Hocamızın devamı olan Milli Çözüm vardır.
Etrafımıza baktığımızda maalesef üzülerek görmekteyiz ki, bu yaşadığımız asrımızda uygulanan ve yerleşik bulunan faizci kapitalist sistemden rahatsız olan – bunun yıkılıp yerine Kur’an’a Sünnet’e icmaya dayanan iyinin güzelin faydalın doğrunun ve adil olanın hakim olduğu bir proje hazırlayalım diyen Milli Çözüm’den başka bir kişi, grup, ekip, vakıf, dernek, cemaat, topluluk gördünüz veya duydunuz mu?!
Günümüzde Milli Çözüm: İslam’ı Kur’an’ı Sünnet’i yozlaştıran, bozan, şirk karıştıran yöneticilere işbirlikçilere karşı Hakkı müdafaa eden ve Milli Çözüm sadece inananların müslümanların değil tüm mazlumların tüm insanlığın huzur hürriyet ve haysiyete ulaşacağı ADİL DÜZEN KÖPRÜLERİ kuruyor, ne mutlu Milli Çözüm’e tâbi ve taraf olanlara… Bu Azlar’dan olmak ne büyük nimet ne büyük şevket…
Gerçek Müslümanlardan (sözde değil) olmak – hikmet ehlinden olmak – zikir ehlinden olmak – takva sahibi olmak – hizmet ehli olmak – sadıklardan ve (tevbe 119) doğrularla birlikte olmak – sağlam mü’minlerden olmak – düzgün insan olup düzgün kalabilenlerden olmak – şuurlu onurlu huzurlu kalabilmek ve olabilmek – aklını kullanabilen vicdanının sesini dinleyebilen ve her an ihsan üzere olabilmek – iman irfan ve ihlas sahibi olabilmek kalabilmek için, Milli Çözüm’e tâbi ve taraf olmak, omuz vermek, Milli Çözüm’ün yazılarını şiirlerini makalelerini kitaplarını video konferanslarını takip etmek ve gereğini (şükrünü) eda etmekle mümkün olduğu gerçeğini hiçbir zaman unutmamak…
Ya Rabbii !!!
Layık Değiliz Amma Nankörlükten Sen Koru Bizleri…
Millî Çözüm Ehlini “İleri Geçenlerden” Eyle…
Vâkı’a Suresi 10
(En seçkin üçüncü sınıf olarak; iman, ibadet ve cihad hususunda, hem kendi nefisleriyle, hem küfür ve kötülük sistemleriyle mücadele edip hayırda yarışıveren ve böylece) İleri geçenler(e gelince), onlar (hâkimiyet döneminde ve ahirette de) öne geçecek (ve şereflendirilecek bahtiyarlardır).